14 Ocak 2025 Salı

Adın Bahardı (Yazan : NK)

İsminden de anlaşılacağı üzere Soner Arıca'nın Adın Bahardı şarkısından esinlenerek yazılmış bir hikaye. Hiç beklemediğim bir şekilde okurlar tarafından çok sevilmişti sanırım şarkının da etkisi var.  

ADIN BAHARDI

 1. Bölüm : İlk göz ağrım ilk gönül yaram

Bütün gece gözünü bile kırpmadan yeni romanının üzerine çalışan Mert sabah saatlerinde oldukça yorgun bir halde salonundaki kanepesine boylu boyunca uzanmıştı. Niyeti yardım çığlıkları atan zihnini birkaç saat dinlendirip sonra da yazmaya devam etmekti. Ancak bu mümkün olamamıştı çünkü kısa bir süre sonra telefonu durmaksızın çalmaya başlamıştı. 

Kulağına ulaşan sese uykusu tatlı geldiği için ilk anda kayıtsız kalsa da bir yerden sonra telefonun ısrarlı çalışını daha fazla göz ardı edememişti. Ağırlaşan başını yastığından isteksizce ayırdıktan sonra yattığı yerden doğrulup ayağa kalktı. Evin dağınıklığına ve etraftaki boş fincanlara yüzünü buruşturarak bakıp üzeri karmakarışık olan çalışma masasının önüne geldiğinde yüzü iyice ekşimişti. Tabir-i caizse her yer her yerdeydi. Gerçi bu evin toplu olduğu bir gün olmuş muydu o da muammaydı. O karışıklık içinde notlar aldığı kağıtlarını ve kitaplarını kaldırıp sonunda telefonunu bulmayı başararak eline aldı. Kayıtlı bir numara olmamasına rağmen hiç düşünmeden telefonunu açıp aramayı cevapladı.

Hastaneden arandığını anlar anlamaz yorgunluktan neredeyse kapalı halde duran gözleri aniden açılmıştı. İçinde oluşan korkuyla aranma sebebini sorduğunda ise durum ortaya çıkmıştı. Geçirdiği kaza sonrası hafıza kaybı yaşadığı için kimliği belirlenemeyen genç bir kızın üzerinden kendisine ait bir adres ve isim çıkmıştı. Aklına bu genç kızın kardeşi Simay olabileceği gelince endişeli bir tavırla hemen geleceğini söyleyip telefonunu kapattıktan sonra da askıdan ceketini alarak evden ayrıldı.

Koşar adımlarla arabasına geçip garajından geri geri çıkarken bir yandan da ailesini arıyordu. Kardeşiyle ilgili bir sorun yaşanıp yaşanmadığını bir an önce öğrenmeliydi. Ancak kardeşi konusunda endişelenmesine gerek yoktu çünkü telefonu bizzat Simay cevaplamıştı.

"Ağabeyciğim nasılsın?"

"Ben iyiyim de seni merak ettim. Simay sen neredesin?"

"Evdeyim ağabey"

"Doğru söyle bak! Bir sorun yok değil mi?"

"Aslında bu sorundan ne anladığına bağlı"

"O ne demek şimdi?"

"Şey... Akşam eve biraz geç gelmiş ve bu yüzden de küçük çaplı bir ailesel kriz yaratmış olabilirim"

"Neredeydin peki?"

"Arkadaşımdaydım nerede olacağım? Merve ile ders çalışmaya o kadar dalmışız ki Allah seni inandırsın saate bakmak şuncacık aklımızdan geçmemiş. Yani geçmedi!"

"Eminim öyledir"

"Öyledir öyledir"

"Bu konuda şaibeli bir durum seziyorum. Bunu daha sonra tekrar konuşalım"

"Konuşmayayım ya boş ver zaten biz bir araya gelene kadar konu bayatlar"

"Geçiştirmeye çalıştığına göre sen bayağı fırçalık bir şey yapmışsın"

"Of!"

"Oflama Simay! Annem nerede?"

"Bahçede babamla beraber kahve içip hakkımda bir karara varmaya çalışıyorlar. Ağabey sen neden beni bu kadar merak ettiğini söylemeyecek misin?"

"Önemli bir şey değildi. Simay şimdi araba kullanıyorum ben sonra yine ararım tamam mı?"

"Peki öyle diyorsan..."

"Sonra görüşürüz fıstık annemle babama sevgilerimi ilet"

"Tamam ağabeyciğim öpüyorum"

Mert sağlıksal yönden kardeşiyle alakalı her şeyin yolunda olduğunu anlayınca derin bir nefes almıştı. Arkadaşlarından da herhangi bir sorun olmadığını öğrenince telefonunu kapatıp tüm dikkatini yola verdi. Artık kim için çağrıldığını da gittiğinde anlayacaktı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Kısa bir süre içinde hastaneye gelmişti. Arabasını park edip koşar adımlarla içeriye girdikten sonra önce danışmaya sonra da oradaki görevlinin yaptığı yönlendirme ile başhekimin yanına çıktı. Kapıyı tıklatıp içeriye girdikten sonra "Merhaba ben Mert Arslan. Kaza geçiren ve kimliği belirlenemeyen bir hastanız nedeniyle buraya gelmem istendi. Kendisiyle alakalı bilgi alabilir miyim?" dediğinde başhekim oturmasını isteyip hastayla ilgili detaylar vermeye başladı.

Üzerinde araç anahtarı bulunduğu için bir araba kazası olduğu düşünülüyordu ancak genç kızın bulunduğu yerde aracına rastlanmamıştı. Büyük ihtimalle arabasından çıkmayı başarıp yardım istemek için uzun süre yürümüş ama anayola çıktığında daha fazla dayanamayarak yolun kenarına yığılmıştı.

Hastaneye geldiğinde ise durumu çok iyi olmasa da tedavilere en iyi şekilde yanıt vermişti. Güçlü bir bünyesi olduğu açıktı. Tek sorun kendisiyle alakalı hiçbir şey hatırlamıyor oluşuydu. Bu işlerini epey zorlaştırmıştı. Ancak bir süre sonra ortaya bu sorunu yok eden bir kağıt parçası çıkmıştı. Hemşirelerden biri onu genç kızın yumruk yaptığı elinden alıp o kargaşa içinde kaybolmasın diye cebine atmış ve sonra da ne olduğuna bakmayı unutmuştu. Tabii ortalık sakinleştikten sonra aklına gelir gelmez açıp baktığında da o kağıttan Mert'in ismi ve ev adresi çıkmıştı. Yani sonunda ulaşılacak kişiyi bulmuşlardı.

"Kendisini görebilir miyim?"

"Tabii ki görebilirsiniz Mert Bey ama sonrasında sizinle tekrar konuşalım olur mu?"

"Çıkmadan önce muhakkak yanınıza uğrarım"

"Siz şimdi dördüncü kata inin. Kattaki personelimiz durumdan haberdar size yardımcı olacaklardır"

"Teşekkür ederim"

Konuşma sonlanınca Mert genç kızın yanına gitmek üzere başhekimin odasından ayrıldı. Elindeki buruşuk ve üzerine kan sıçramış olan kağıda üzgün bir halde bakarken bir yandan da asansörün önüne doğru yürüyordu. Bu kız kim olabilirdi aklı almamıştı. Ailesinden ya da arkadaşlarından biri olmadığına göre belki de kitaplarını takip eden okurlarından biriydi. Bunu da birazdan öğrenirdi elbet.

Kata geldikten sonra hasta kabul bölümünde duran görevliye durumu anlattı ve böylece Mert'i bir odanın önüne aldılar. Hemşire önden girip birkaç saniye içeride kaldıktan sonra "Buyurun hastanızı görebilirsiniz" diyerek kenara çekildi. Tuhaf bir durumdu çünkü içeride kiminle karşılaşacağını bilmiyordu. Hatta gerçekten tanışıyorlar mıydı o bile muammaydı.

Mert odanın önünde durup tedirgin bir halde kapıyı tıklattıktan sonra nihayet sorularına bir cevap bulmak için içeriye girmişti. Tabii içeriye girmesiyle yaşadığı şok da gözlerine çok net bir şekilde yansımıştı. Ama bu kız...

Mert kapının önünde sanki kanı çekilmiş gibi bembeyaz bir yüzle bahsi geçen hastaya bakıp kalırken genç kızda yattığı yerden ona doğru ürkek gözlerle bakıyor kendisine bir şeyler söylemesini bekliyordu. Belki bu adam şu an onun için bir yabancıydı ama Mert için bu kız o kadar çok şey ifade ediyordu ki...

İkisi de farklı manalar içeren bakışlarıyla birbirlerine bakarken genç kız aralarındaki suskunluğu bozarak "Mert Arslan siz misiniz?" diye sordu. Ses çıkmıyordu. Mert kızın karşısında adeta donup kalmıştı. Gözlerine inanamıyor bahsi geçen kazayı zihninde canlandırmaya çalışarak içten içe "Hayır hayır o değil. O olamaz" deyip duruyordu. Bu kız Mert için çok kıymetliydi ve dolayısıyla böylesine kötü bir olay yaşamış olmasının da derin üzüntüsünü yaşıyordu.

Adam kendisine öyle acı dolu bir şekilde bakıyordu ki kız gözlerinin dolacağını hissetmişti. Henüz onu tanıyıp tanımadığını bile bilmiyordu ama bu adamın yaşadığı hüzün ona da yansımıştı. Neden böyle olmuştu anlayamıyordu. Sanki kendi halini unutup onu teselli etmek isteği duyuyor gibiydi.

"Cevap vermeyecek misiniz? Siz Mert Arslan mısınız?"

Kızın sesiyle kendisine gelen Mert yaşadığı şokla bir şey diyemeden sadece benim dercesine başını sallayabilmişti. Kapıyı örttükten sonra kızın yanına doğru yaklaşıp yatağın sağ tarafında duran sandalyeye oturan Mert gözlerini de üzerinden bir an olsun ayıramıyordu. Şu an gözlerine inanamadığı anlardan birini yaşıyor olmalıydı. Kız yakınlık seviyelerini bilmediği için bakışlarını kaçırıp sessizce dururken aynı anlarda Mert'te onun kollarındaki kaza izlerine içi acıyarak bakıp "İyi misin? Canın acıyor mu?" diye sordu. Bunu sorarken sesi titriyordu. Bu adam her kimse kendisini seven biri olmalıydı.

Genç kız bakışlarını yavaşça Mert'e çevirerek "Dayanılmayacak gibi değil" dedikten sonra ona uzun uzun bakmaya başlamıştı. Bu kadar üzgün göründüğüne göre onunla gerçekten yakın olmalılardı ama yine de aralarında bir mesafe olduğu açıktı. Kim bilir belki de kavga etmişlerdi ve uzun süredir de görüşmüyorlardı. Akrabası arkadaşı ya da sadece bir tanıdığı mıydı acaba? Kimdi ki bu adam?

"Bir kaza geçirmişsin. Bana öyle söylediler de..."

"Bana da öyle söylediler"

"O güne dair hiçbir şey hatırlamıyor musun? Ufacık bir şey..."

"Tek hatırladığım şey gözümü açtığımda kendimi bir hastane odasında bulduğumdu"

"Bana elinde sıkı sıkıya tuttuğun kağıttan ulaşmışlar. Üzerinde adım ve adresim yazıyormuş. Anladığım kadarıyla o kaza olmadan önce benim yanıma geliyormuşsun"

"Bu söyledikleriniz bana o kadar yabancı geliyor ki... Etrafımdaki her şey o kadar boş ve anlamsız ki. Neden elimde o kağıt vardı bilmiyorum. Neden sizin yanınıza geliyordum hiçbir fikrim yok. Sizi ne kadar tanıyorum dost muyuz yoksa düşman mıyız herhangi bir tanışıklığımız var mı yok mu bilmiyorum. Çok garip değil mi?"

"Öyle olmalı"

Mert özlemle bakarken genç kız da çekinerek "Peki siz beni hatırlıyor musunuz?" diye sordu. Bunu soruyordu çünkü mesafeli duran Mert hâlâ aralarındaki bağdan ya da yakınlıktan ona bahsetmemişti. O da haliyle tereddütte kalmıştı. Bu soruyla birlikte Mert'in gözünde de onu ilk gördüğü an ve hemen ardından da seneler önce son kez gördüğü an canlanmıştı. İlk anı da küçücük bir kız çocuğuydu.

Genç kız hatırlamıyordu ama Mert ile aynı mahallede büyümüşlerdi. Mert ne kadar çekingen sessiz sakin bir çocuksa o onun aksine son derece yaramaz ve ele avuca sığmayan bir çocuktu. Bu yüzden o uçuşan eteklerini sıkı sıkı tutarak arkadaşlarıyla sokaklarda koşarken önünden her geçişinde çocuksu hislerle başını eğerdi Mert. Yüzüne bakmaya çekinirdi çünkü. Belki aynı ana denk gelirlerdi de kendisine ne kadar hayran olduğunu anlardı belli mi olurdu?

Seneler bir bir geçmesine rağmen Mert yanına gitmeye de tanışmaya da cesaret edememişti. Ama onu izlemekten de kendisini alamazdı. Her sabah okula gidişleri ondan ayrı geçirdiği sıkıntılı saatlere tekabül ediyordu. Dönüşleri ise tam bir bayram havası estiriyordu sokaklarında. Karşılıklı kaldırımlarda o arkadaşlarıyla gülüşüp konuşarak evine doğru giderken Mert tek başına onun gülüşünü izleyerek yürüyordu. Yalnızlığını ona hissettirmeyen sıcacık bir gülüştü bu.

Şimdi ise o kız gelmiş Mert'e beni hatırlıyor musun diye soruyordu. Hatırlamaz mıydı hiç? Bu kız onun hem ilk göz ağrısı hem de ilk gönül yarasıydı.

Seneler önce cesaretini toplayarak karşısına çıkmaya hazırlanırken ne yazık ki onu bir başkasıyla el ele göz göze görmüştü. Karşısındaki adama gözlerinin içi gülerek bir şeyler söylüyor adam da onu öpüp sarılarak karşı cevap veriyordu. Sevdiği kız o adamla mutlu görünüyordu. Çok mutlu...

Mert ikisine bakıp kalırken kızla adam bir arabaya binip uzaklaşmışlardı. Elinde ona hediye etmek için getirdiği ilk kitabıyla gidişlerini izledikten sonra apartmana girip kitabını kapısının önündeki gazeteliğe bırakarak oradan ayrılmıştı. Onu okumasını istiyordu çünkü o roman ikisini anlatıyordu. Ona anlatamadığı her şey o kitaptaki satırlarda gizliydi. Yani anlayacağınız ne geçmişte ne de gelecekte doğru ana hiç denk gelememişti Mert. Ya çekindiği için ya da geç kaldığı için kaçırmıştı sevdiğini. Ta ki bugüne dek...

Tam umudunu kesip hayatına yeni bir yön vererek ilk ve belki de tek aşkı olan bu kızı unuttuğunu sandığı bir dönemde bu sefer de sevdiği ona gelmişti. Kendisini hatırlamıyordu ama şu an yanındaydı ve tam karşısında duruyordu. Mert'ten başka gidebileceği güvenebileceği kimsesi de yoktu. Her ne yaşadıysa bu kendisini görmeye gelmesini sağlamıştı. Belki de en zor anında Mert bir kaçış noktası olmuştu ona.

Aralarında uzunca bir sessizlik olunca genç kız Mert'i dikkatle inceleyip gözlerini kısarak "Daldınız" dedi. Doğru dalmıştı. Bu kız Mert'in hafızasında o kadar güçlü bir yere sahipti ki herhalde bir konuşmaya başlasa saatlerce hiç ara vermeden ondan bahsedebilirdi.

İlk defa yüzünde tatlı bir tebessüm oluşmuştu genç adamın. Hoş ve güven verici bir bakışla bakarken genç kız umutlanıp "Beni hatırlıyor musunuz diye sormuştum. En azından adımı söyleyebilirsiniz diye umuyorum" diyerek sorusunu yineledi. Mert dişlerini sıkarken gözünün önüne gelen hoş bir görüntüyle genç kıza doğru dönüp aynı romanının sonunda kendi el yazısıyla yazdığı gibi cevabını vermişti.

"Hatırlıyorum. Adın Bahar'dı" 


1.Bölümün Sonu

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;) 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...