14 Ocak 2025 Salı

Geçmisin Gölgesinde / 1.Bölüm (Yazan : NK)

"Hesabı görülmemiş bir geçmişle sorunsuz bir gelecek kuramazsın"

Bu tek başıma yazdığım ilk dram hikayemdi o yüzden aşırı acemiydim. Sonradan düzenleme yaptım ama hala eksik kusur yakalıyorum. Umarım okuyunca seversiniz. Görseller sahnelere uyacak şekilde kesip biçip birleştirilip tarafımdan hazırlanmıştır. Bazen bu dizinin adı ne izlemek istiyorum diyorlar hepsini farklı dizilerden alıp birleştirdim bu oyuncuların birlikte oynadığı tek bir dizi yok diyorum mecburen.

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE

Konusu : Orhan Yılmaz ve Vedat Gürsoy'un daimi dostluğu ansızın ortaya çıkan güzeller güzeli Nergis'in varlığıyla zedelenmiş iki arkadaşın yaşananlar karşısında arasının bozulması da ortaya birçok kötü sonuç doğurmuştu.

Kaza olarak nitelendirilen bir yangında Orhan ölmüş Nergis bu olayın şokuyla hiçbir şeye yanıt veremeyen tepkisiz bir kadına dönüşmüş Vedat ise bu acı olaydan hiçbir yara almadan kurtulup hayatını düzene sokarak kendisini en üst noktalara taşımıştı. Ta ki yıllar sonra oğlu Tolga'nın bazı şeyler öğrenip İzmir'e giderek üstü örtülü kalmış olayların tozunu alana kadar...

Tabii bu Tolga'nın düşündüğü kadar da kolay olmayacaktı. Nergis ve Orhan'ın o yangında hayatta kalıp teyzesinin yanında büyüyen kızları Ela ile olan karşılaşmaları Tolga'yı olayların üstüne gitme konusunda oldukça zorlayacaktı.

1.Bölüm : Tolga Gürsoy & Ela Yılmaz

Yazdan kalma bir sabaha uyanan Gürsoy ailesi tüm aile fertleriyle beraber gelenekselleşmiş olan pazar kahvaltısına oturmak için yeniden bir araya gelmişti. Ancak bu defa bir sorun vardı. Vedat Bey masanın en başında bulunan yerinden ailesini izlerken oğullarından birinin eksikliğini hissedip eşi Belgin Hanım'a dönerek "Tolga'yı göremiyorum. Umarım gelmemesi için geçerli bir sebebi vardır" dedi.

Belgin Hanım Vedat Bey'in ilk eşinden olan oğlunu yani Tolga'yı oldum olası benimseyememişti. Eşinin Tolga'yı oğulları Kenan'dan her anlamda daha önde tuttuğunu düşünmesi de ona karşı olan olumsuz düşüncelerini perçinliyordu.

Belgin Hanım eşinin aile yemeklerine ne kadar önem verdiğini bildiği için biraz da hasetçe bir tutum sergileyerek "Tolga'yı bilmez misin Vedat? Of! Kim bilir yine hangi çiçeğin böceğin fotoğrafını çekmekle uğraşıyordur" dedikten sonra oğlu Kenan'a baktı ve Vedat Bey'in elini şefkatle tutarak "Demek ki Tolga bu sofrada bir arada olma fikrimize bizim verdiğimiz değer kadar kıymet vermiyor. Bu da onun kendi seçimi" dedi.

Keyfi kaçmış bir halde kahvaltıyı Tolga olmadan başlatan Vedat Bey ağabeyinin kendisine emanet ettiği yeğenleri ve oğlu Kenan'ın kendi aralarında sürdürdükleri konuşmayı bir müddet dinledikten sonra çatalını gergince tabağının yanına bıraktı. Bugün etrafında olan bitenlere ekstra tahammülsüz olduğu açıktı.

Gözleri üçünün arasında gidip gelirken hâlâ konuşmayı sürdürdüklerini görünce de "Sizi bu kadar eğlendiren şey ne Kenan? Fısır fısır konuşmak yerine sofra adabına uyarak konuyu bizlerle de paylaşırsanız dilimizin döndüğünce size iştirak etmeye çalışırız" diyerek kinayeli bir üslupla oğluna çıkıştı. Oysaki orada konuşan sadece Kenan değildi. Figen ve Can da bu sohbetin içinde yer alıyordu ama Vedat Bey'in gözleri onları değil sadece küçük oğlunu görüyordu. Bu eskiden beri böyleydi.

Suçlu addedilen Kenan'ın ağzını açmasına bile fırsat kalmadan Belgin Hanım bir anda telaşlanıp oğlunu savunur duruma gelince yine Kenan'dan önce Vedat Bey söze girmiş ve otoriter bir ses tonuyla da "Belgin lütfen! Kenan artık bir yetişkin ve eminim küçük bir çocukmuş gibi annesinin kendisini korumasına ihtiyacı yoktur" diyerek lafı Belgin Hanım'ın ağzına tıkmıştı.

Kenan herkesin içinde babasından azar işitmiş olmasına çok bozulmuştu. Kendisine karşı hiçbir zaman müsamahalı olmamıştı zaten. Annesinin sakin kalmasına yönelik bakışları yüzünden de bozuntuya vermeyip zorlukla yutkunduktan sonra peçeteyle dudağının kenarını silip Vedat Bey'e dönerek "Özür dilerim baba! Affınıza sığınarak bu nezaketsiz davranışımı mazur görmenizi rica ediyorum. Biliyorsunuz ki şirketteki ilk atılımımın başarıya ulaşması beni ziyadesiyle mesut etmişti. Ben de heyecanıma yenik düşüp bu konu üzerinden Figen ve Can'a gelecekteki planlarımdan bahsediyordum. Sanırım fikirlerimi ve projelerimi biraz eğlenceli buldular ve bu da korkarım ki gülme reflekslerinin harekete geçmesine neden oldu" deyiverdi. Kenan dalga geçer gibi babasının ağzıyla konuşurken annesi de karşısında şekilde şekle giriyordu. Onca tembihe rağmen mahsus mu yapıyordu belli değildi.

Vedat Bey küçük oğlunun alaycı tavrından hiç hoşlanmamıştı. Kenan'a sert bir bakış eşliğinde bu dediğinin sofrada yaptığı davranışı geçerli göstermeyeceğini söylerken de içeriye "Geciktiğim için çok özür dilerim" diyen Tolga girmişti. Tabii içeriye girdiği gibi de ortamın gerginliğini görünce olduğu yerde öylece kalmıştı. Yine yüksek gerilim hattı kurulmuşa benziyordu.

Belgin Hanım baştan aşağıya süzdüğü Tolga'ya yüzünü buruşturup "İstersen sofraya geçmeden önce üzerini değiştir Tolgacığım malum dışarıdan geldin" dedi ve önüne dönerken de Vedat Bey'e "Sofraya saygısı olmayan sadece Kenan değilmiş demek ki" diye fısıldadı. Hiçbir fırsatı da kaçırmıyordu doğrusu.

Tolga kendisine yapılan ikazın altında bir iğneleme olduğunu hissetmişti. Gözlerini Belgin Hanım'a dikerek ceketini çıkarıp kenardaki boş sandalyeye astıktan sonra da keyifsizce sofradaki yerine geçti. Yüzüne yansıtmamaya çalışıyordu ama gergin gibiydi. Bu gerginlikte babasıyla yapmayı planladığı konuşmanın nereye varabileceğini bilememesinden kaynaklanıyordu çünkü duyacaklarından sonra babasının ne tepki vereceğini kestiremiyordu.

Çay servisini bekleyen Tolga babasına dönerek kahvaltı sonrasında kendisiyle biraz konuşmak istediğini söyleyince haliyle babasını da biraz şaşırtmıştı. Ciddiyetine bakılırsa önemli bir durum olmalıydı. Vedat Bey'in oğluna gecikmesiyle alakalı herhangi bir uyarıda bulunmayıp konuşma isteğine de hemen olumlu yanıt vermesi Kenan'ın sinirlerinin bozulmasına yol açmıştı. Nerede olduğunu sorma gereği duymadığı gibi bu durumun tekrarlanmaması adına tek bir imalı konuşma bile yapmamıştı. Bu evde tek tenkit edilen kendisi oluyordu ama iş Tolga'ya gelince nedense babası çok toleranslı davranabiliyordu.

Kenan'ın kaşları çatık halde Vedat Bey'e ve Tolga'ya bakıp çayını yudumlaması annesinin gözünden kaçmamış olacak ki oğluna bakarak dikkatini kendisine doğru çekmeye çalışıyordu. Birkaç saniye sonra amacına da ulaşmıştı. Kenan annesiyle göz göze geldiğinde kendisini toparlayıp yüzünü düşürerek çay fincanını yerine bıraktı ve servis yapan Gülten Hanım'a fincanını işaret ederek doldurmasını istedi.

........::::::::____::::::::........

Kahvaltı sonrası herkes masadan kalkarken Vedat Bey koluna giren Belgin Hanım'a "Biz Tolga ile konuşmak için çalışma odama geçeceğiz. Kahvelerimizi oraya yönlendirirsen sevinirim Belgin" dedikten sonra Belgin Hanım'ı kolundan çıkarıp Tolga'ya da "Hadi gel oğlum biz içeriye geçelim" diyerek yemek odasından çıktı. Belgin Hanım gergin bir yüz ifadesiyle ikisinin ardından bakmakla yetinmek zorunda kalmıştı. Baş başa ne konuşacaklardı acaba?

Onların gittiğini gören Kenan annesinin yanına yaklaşıp "Bu neydi şimdi! Bu kadar özel ne konuşacaklarmış?" diye sorduğunda Belgin Hanım'ın destek amaçlı kolundan tutarak "Merak etme eminim ki Tolga'nın yine saçma sapan fikirleri vardır. Baban gerekeni yapar sıkma canını" demesiyle de kendi kendisine söylene söylene yemek odasından ayrıldı. Babası gerekenden çok her daim büyük oğlunun istediğini yapan biri olduğu için bu cevap Kenan'ı hiç de tatmin etmemişti tabii.

Bu sırada çalışma odasına giren Vedat Bey kapıyı kapatıp yerine geçerken Tolga'ya da oturması için eliyle karşısındaki tekli koltuğu işaret etti. Tolga oturup bir süre sessiz kaldıktan sonra babasını daha fazla merakta bırakmadan yavaştan konuya girerek "Bu konuşmayı daha önce yapmayı planlamıştım ama iş ile alakalı problemler yaşadığımız bir dönemde bu konuyu açmamın uygun olmayacağını düşündüğüm için ertelemiştim" dedi. Vedat Bey konuşmanın girişinden Tolga'nın kendisine ne söyleyeceğini bir miktar tahmin etmişe benziyordu. Bir süredir tavırlarından ve konuşmalarından iş anlamında yuvadan uçmak istediğini anlamıştı zaten.

Vedat Bey düşünceli gözlerle oğluna bakıp "Şimdi işler düzeldi. Hem de bu senin sayende oldu" dediğinde Tolga da biraz mahcup bir bakışla beraber "Kenan'ın katkısı çok büyüktü baba. Takdir edersiniz ki tek başıma bunu başarmam imkansızdı. Sizinle paylaştı mı bilmiyorum ama kardeşimin moda sektörüne yeni bir soluk getirecek çok yaratıcı fikirleri var" dedi. Vedat Bey'in bu söylenenleri önemsemediği o kadar belliydi ki. Ne yazık ki ona göre Kenan bu hayatta baba parası yemekten başka hiçbir işe yaramazdı. Bu düşünce de onu gerçekleri görme konusunda biraz körleştiriyordu.

Tolga'nın sözleri biterken Kenan da kapının önündeki yerini almıştı ve ne konuştuklarını anlamaya çalışıyordu. Keşke birkaç saniye önce gelip ağabeyinin kendisi hakkındaki olumlu sözlerini duyabilseydi. Kenan'ın oradaki varlığını doğal olarak fark edemeyen Vedat Bey Tolga'nın bu dediğine hiç düşünmeden itiraz edip "Kenan sen olmadan o sorumluluğun altından kalkamazdı" deyince bu söz Kenan'ın içine oturmuştu. Babası yaptıklarını hiçbir zaman görmemişti ve anlaşılan o ki görmemeye de devam edecekti.

Tolga babasının söylediğine katılmadığı için Kenan'ı korumak adına bir şeyler söylemek istemişti ama Vedat Bey onu dinlemeyip sözlerine devam ederek "Ben senin de onun da kapasitesini bilebilecek birikime sahibim oğlum. Senin her an yanında olacağını bildiğim için bu işi ona tereddütsüz verdim. Kenan'ın hâlâ senden öğreneceği şeyler olduğunu düşünüyorum. O henüz kendi başına kararlar alabilecek kadar bu işte yoğrulmadı" dedi. Bu duyduklarına bir hayli bozulan Kenan kendi kendisine söylenirken yanına gelen Can'ın orada ne yaptığını sormasıyla da bir anda hiddetlenip "Bırak Allah aşkına! En gözde Gürsoy yine kendisini babamızın gözünde zirveye yerleştirip beni de alaşağı etmeyi başardı'" diyerek sinirli bir şekilde oradan ayrıldı. Tolga'nın ne suçu vardı ki? Aralarındaki manasız uçurumu oluşturan babalarıydı ağabeyi değil.

Tolga babasına kendisi hakkındaki düşünceleri için teşekkür edip Kenan'ın da iş konusundaki hırsının onu daha üst noktalara getireceğine emin olduğunu ve kardeşine de sonuna kadar güvendiğini söyledi. Görmüştü çünkü... Bizzat şahit olmuştu kardeşinin verdiği emeğe de çabaya da. Kenan asla Vedat Bey'in düşündüğü gibi işe yaramaz bir adam değildi.

Vedat Bey çoğu zaman dile getirmese de büyük oğlunun bu kadar erdemli biri olmasını çok takdir ediyordu. O her zaman alçak gönüllü hırslarından arınmış ve doğru bildiğini yapıp söyleyen bir evlat olmuştu. Tolga babasının kendisine karşı takdir içeren bakışları altında konuşmasına "Baba biliyorsunuz ki fotoğrafçılık benim için adeta tutku gibi..." diyerek devam ederken Vedat Bey sözünün arasına girip "Biliyorum Tolga bilmez miyim? İnsanın tutkuyla bağlandığı hobilerinin olması güzel bir şey" dedi. İşte o hobi değildi aslında.

Tolga tedirgince yutkunup "Öyle tabii ama ben artık fotoğrafçılıkla sadece hobi anlamında ilgilenmek istemediğimi fark ettim. Şu an şirketteki pozisyonum küçümsenmeyecek kadar önemli bunun farkındayım ama bu bana yetmiyor çünkü bu statüyü arzu ettiğim meslek üzerinden elde etmedim. Ben biraz da kendi mesleğim üzerine yoğunlaşıp o alanda neler yapabileceğimi görmek istiyorum. Tabii sizin manevi desteğiniz de benim için çok önemli" dedi. Tolga'nın sözleri bittiği anda kapıyı tıklatarak elinde tepsiyle içeri giren Gülten Hanım "Kahveleriniz efendim" deyiverdi.

Yanlış bir zamanlama olmuştu. Vedat Bey o an oğlunun sözlerine takıldığı için Gülten Hanım'a bakmadan "Şu an kahve içmeyeceğiz! Çıkabilirsin" dedi. Tolga babasının ses tonunu biraz sert bulurken Gülten Hanım da bir elindeki tepsiye bir de onlara bakarak "Peki efendim" dedikten sonra elleri titreye titreye odadan çıktı.

Vedat Bey her ne kadar bu durumdan hoşlanmamış olsa da Tolga'nın kafasına koyduğu şeyi er ya da geç uygulayacağını da çok iyi biliyordu. Bunu da izni ve doğal olarak kontrolü dahilinde yapmasını önemsiyordu tabii. Kısa bir sessizliğin ardından babasının "Seni oldukça iyi tanıyorum Tolga ve bu yüzden de bu konuyu bana getirmeden önce tüm kâr ve zarar durumlarını gözden geçirdiğine de adım kadar emin olabiliyorum" demesinde bir umut ışığı gören Tolga konuşmanın başında yaşadığı gerginliği üzerinden atarken Vedat Bey de sözlerine devam ederek "Madem fotoğrafçılıkla alakalı bu kadar isteklisin senin karşına çıkmayacağım. Denemek istiyorsan dene oğlum" dedi. Tolga babasına şaşkınlıkla bakarken "Kararıma saygı duyduğunuz ve en azından bana bir deneme şansı tanıdığınız için çok teşekkür ederim baba" dedi. Ama o kadar da çabuk rahatlamamalıydı.

Vedat Bey fotoğrafçılık kariyerini burada mı yoksa yurt dışında mı ilerletmek istediğini sorduğunda Tolga derin bir nefes alarak sessizleşmişti. İşin bir diğer zor kısmı da buydu işte. Oğlunun suskunluğu karşısında şaşıran Vedat Bey sorusuna soru ekleyerek bir kez de "Ne oldu oğlum yoksa farklı bir cevap vereceğimi düşündüğün için işin bu kısmını planlamamış mıydın?" diye sordu. Tolga o konuda bir sıkıntı olmadığını söyledikten sonra babasına dikkatli gözlerle bakarak "Şu senelerdir boş duran evimiz... Yani İzmir'deki. Düşündüm de orası benim için güzel bir başlangıç noktası olabilir" dedi. İzmir mi? Fotoğrafçılıkta kariyer yapmak isteyen biri için İzmir uygun bir başlangıç noktası değildi ki. Hem de birçok seçeneği varken...

Gerçek şu ki Vedat Bey oğlunun bu fikrinden hiç mi hiç hoşlanmamıştı. Onun için o ev hatırlamak dahi istemediği anılarla doluydu. Hatırlamak istemiyordu ama bu konuşma yüzünden o günlere geri dönüp çoktan düşüncelere dalmıştı bile.

O evin tam karşısındaki evde sevdiği kadının kendi pencerelerinden dışarıyı seyrederken ki halini... O dehşet gecesi aniden bastıran yağmura aldırmadan yanan evi... Alevler içinden çıkardığı küçük kız çocuğunu ve o gecenin tümünü düşününce yüzünde oluşan hüzün kendisini hemen belli etmişti. İzmir onun gibi daha birçok kişi için acı hatıralarla doluydu.

Vedat Bey derin düşüncelere dalmışken Tolga da babasının halinde bir gariplik hisseder hissetmez gözlerini kısıp "Yanlış bir şey mi söyledim?" diye sordu ve onun bir şeyler söylemesini bekledi. Oğlunun sesiyle kendisine gelen Vedat Bey çenesini ovuştururken bir sorun olmadığını sadece neden gitmek için orayı seçtiğini merak ettiğini söyleyebildi. Maalesef asıl gitme nedenini şimdi öğrenemeyecekti. Tolga babasına üstü kapalı olarak burada da planladığı şeyleri yapabileceğini ama orayı seçmesindeki nedenlerin biraz daha kişisel olduğunu söyledi. Kişisel derken?

Vedat Bey oğlunun yaşadığı zor günleri nasıl atlatmaya çalıştığına ve bunun üstesinden gelme çabalarına birebir şahit olmuş biriydi. Bu yüzden de açıkça konuşmaktan çekinmeyerek "Sorun Hande mi? Sen ondan mı kaçıyorsun Tolga?" diye sordu. Tolga kısa süreli bir sessizliğin ardından "Sorun o değil ama evet Hande'den uzak duruyorum bu konuda size yalan söyleyemem. Biliyorum onunla birlikte kendimize yeni bir hayat kurmamızı uzun zamandır istiyorsunuz ama o çok hassas kırılgan ve narin bir kız. Onunla olmaz baba... Ben istemeden o kızı üzerim bunu siz de biliyorsunuz. Neler yaşadığımı da nelerin üstesinden gelmeye çalıştığımı da her şeyi çok iyi biliyorsunuz. Daha birkaç sene öncesine kadar mutlu bir evliliğim ve doğmasını heyecanla beklediğim bir oğlum vardı. Kucağıma bir kez bile alamadığım bir oğul... Ama şimdi ne karım ne de oğlum ikisi de yok. Onları kaybettiğim gün bir daha nasıl nefes alabileceğimi bile bilemiyordum. Gerçi hâlâ alabiliyor muyum onu da bilmiyorum. Bu haldeyken bir başkasını hayatıma sokmaya cesaret edemem. Bu karşımdaki kadına büyük bir haksızlık olur" dedi. Vedat Bey oğluna onu haklı bulur bir edayla bakarken "O halde gitmek isteyişinin asıl sebebi ne?" diye sordu. Gerçekten öğrenmek ister miydi acaba? Çünkü öğrenince başını yastığa rahatça koyamayacağı aşikardı.

Tolga babasına bakarken bu soruyla birlikte ister istemez yüz ifadesini sertleştirmişti. Aslında buraya kadar gerçekten iyi de idare etmişti. Sormak ve söylemek istediği çok şeyler vardı ama hepsini bir süreliğine içine gömüp beklemek durumunda olduğunu da biliyordu. Önce kimsenin müdahalesi olmadan aklına takılan konuyla alakalı kendi kendisine bilgiler edinmeliydi.

Donuk gözlerle baktığı babasına "Kafamı kurcalayan bazı şeyler var. Yerli yerine oturtamadığım gerçekliğinin olup olmadığını bile bilemediğim ama yakında da öğreneceğim şeyler. Buradan uzakta... Her şeyden uzakta bir yandan kafamı toparlayıp bir yandan da kendi çabamla ayaklarımın üzerinde durabileceğimi kendime kanıtlamalıyım" dedi. Vedat Bey oğlunun kendisine karşı olan bakışlarından hoşlanmadığı için gerilmişti ve bahsettiği şeylerin ne olduğunu öğrenmek adına hiç vakit kaybetmeden de "Kafanı kurcalayan şey bizi de ilgilendiren bir şey ise bunu bilmek isterim" demişti. İlgilendiriyordu tabii. Hem de çok yakinen ilgilendiriyordu.

Tolga sakin duruşunu korumaya çalışarak dişlerini sıkıp "Merak etmeyin baba durumu açıklığa kavuşturduğum anda bulacağım ilk kişi siz olacaksınız zaten. Bu konuda size söz veriyorum!" dedi. Bu sırada kapıyı tıklatarak içeriye giren Belgin Hanım "Affedersiniz bölüyorum ama Namık Kızılkaya bizi çiftliğe davet etmişti Vedatcığım unuttun mu? Saat geç oluyor hatırlatmak istedim" dedi. Tam da sırasıydı.

Vedat Bey yerinden kalkıp "Konuşmamız bitti Belgin birazdan çıkabiliriz" dedikten sonra ayağa kalkan Tolga'nın yanına gelerek "Peki ne zaman gitmeyi düşünüyorsun?" diye sordu. Belgin Hanım gitmek derken neyi kastettiklerini doğal olarak anlayamamıştı. Tolga Belgin Hanım'ın şaşkın bakışları altında babasının sorusuna "Yarın erkenden yola çıkmayı düşünüyorum" diye yanıt verince Belgin Hanım'ın şaşkınlığını ikiye katlamıştı. Demek bu kadar çabuk gidecekti.

Vedat Bey onu onayladığını belli etmek için başını yavaşça sallayıp kapıdan çıkarken bir an durmuş sonra da Tolga'ya doğru dönüp "Kredi kartlarını ve arabanın anahtarlarını masamdaki çekmeceye koyabilirsin. Madem oğlum artık kendi kanatlarıyla uçmak istiyor o zaman her şey usulüne uygun olsun" diyerek üstü kapalı bir şekilde oğlundan maddi desteğini çekmiş olduğunu gösterdi. Gerçi bu Tolga'ya çok da zarar veren bir şey değildi çünkü o zaten bir süredir ortak hesapları kapsayan her türlü hesaplarını kartlarını bir kenara bırakmıştı. Sadece araba yönünden bir sıkıntısı olacaktı onu da kısa sürede hallederdi. Dert değildi yani.

Ne olduğunu anlayamasa da duyduğu şeyler Belgin Hanım'ın yüzünde tebessüm oluşmasına yol açmıştı. Vedat Bey maddi desteğini oğlunun üzerinden çekiyorsa konuşmalarında hoşuna gitmeyen bir şey olmuş olmalıydı. Bu kendileri adına iyi bir şeydi. Hem de çok iyi! Tolga söyleyeceğini söyleyip kapıdan çıkmaya hazırlanan babasına durgun bir ifadeyle "Dediğiniz gibi yaparım" dedikten sonra Belgin Hanım'ın delici bakışları eşliğinde odadan ayrıldı.

Tolga düşünceli bir halde koridorda ilerlerken odasından çıkan Kenan ile burun buruna gelmişti. Açıkçası Kenan az önce yarım yamalak duyduğu şeyler yüzünden Tolga'ya epeyce bir bilenmişti ama yine de bunu ona belli etmemeye çalışarak "Kızılkayaların çiftliğine geliyor musun? Malum orası Hande'nin ailesinin evi" diye sordu. Tolga onlarla gelmeyeceğini sabah erkenden gideceği için hazırlanması gerektiğini söyleyince kardeşini de şaşırtmıştı. Kenan gözlerini kısıp nereye gittiğini sorduğunda ona kısa bir açıklamada bulunup arkadaşını araması gerektiğinden dolayı izin isteyerek hemen odasına girdi. Onda kuşku uyandıran haller vardı ve bu Kenan'ın gözünden kaçmıyordu.

Kenan yanılmıyordu. Tolga hayatını karmakarışık bir hale getirecek olaylar zincirinin ilk halkasını tutmuş ve ona tutunarak ilerlemeye başlamıştı. Ama enteresan olan şey Kenan da ileride Tolga ile çok farklı bir konumda olup tam da bu olayların göbeğinde yer alacaktı ve işler onlar adına bugünkünden çok daha farklı olacaktı.

Herkes aşağıda Vedat Bey'in gelişini beklerken Tolga da odasında eşyalarını toparlayıp bir yandan da telefonda arkadaşıyla konuşuyordu. Bora Tolga'nın çok eski bir dostuydu. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez birbirleriyle Kenan ile olduğundan çok daha fazla zaman geçirirlerdi. Her sıkıntısını rahatlıkla konuşup son derece de güvendiği Bora'ya her şeyi ayarladığını ve yarın buradan gideceğini söylerken Bora da onu dikkatle dinleyip sonra da yaptığı şeyden emin olup olmadığını sordu.

Tolga pencereden Vedat Bey'i bekleyen Belgin Hanım'ı ve Kenan'ı izlerken kaşlarını çatarak "Sana tüm kuşkularımı anlattım biliyorsun. Ama beni ayakta tutan her ne var ise kırıldı kırılacak durumda Bora. İçimdeki bu şüpheyi yok etmeliyim. Bunu da ancak olayın yaşandığı yere giderek yapabilirim. Başka türlü olmaz" dedi. Bora onu anladığını söyleyip her ne şekilde olursa olsun yardıma ihtiyacı olduğunda kendisini aramasını isteyerek iyi yolculuklar diledikten sonra telefonu kapattı.

Tolga son kez baktığı pencerenin perdesini sert bir şekilde kapatırken Vedat Bey de evden çıkmadan önce tekrardan çalışma odasına girmişti. Yapması gereken bir konuşma vardı ve bu geciktirilemezdi. Çalışma masasına geçip telefonunu önüne çektikten sonra çekmecesinden çıkardığı defterinden bulduğu özel bir numarayı tuşladı. Kısa süre içinde açılan telefondan İzmir'de bulunan bir adamına "Yapmanı istediğim bir şey var. Büyük oğlum Tolga yarın oraya geliyor. Kendini belli etmeden onu izlemeni istiyorum. Yediğinden içtiğine gezdiğinden konuştuğuna aldığı nefese kadar her şeyden haberdar olmak istiyorum" dedikten sonra telefonu sertçe kapattı ve defterini yerine koyduktan sonra odadan ayrıldı.

Tolga'nın İzmir'e gidiyor oluşu belli ki Vedat Bey'de bazı korkular oluşmasına neden olmuştu. Oluşmalıydı da...


........::::::::__Ertesi Gün__::::::::........

Tolga birkaç aylığına kiraladığı araçla sabahın ilk saatlerinde yola koyulmuştu. Saatler sonra da nihayet İzmir'e giriş yapmıştı. Şimdi ise eski evlerine doğru ilerliyordu. Yol boyunca ara sıra sorun çıkaran aracı yüzünden de pek konforlu bir yolculuk geçirmemişti ve bu da zaten gergin olduğu için sinirlerini iyice alt üst etmişti. Halbuki çok çabuk sinirlenen biri de değildi.

Eski evlerine yaklaşırken motordan gelen garip sesleri duyunca buna daha fazla kayıtsız kalamayıp aracı kenara çekerek arabadan inmek zorunda kaldı. Ses iyiden iyiye kulak tırmalar hale gelmişti çünkü. Arabadaki sorunun ne olduğunu anlamaya çalışırken çalan telefonunda arayanın Bora olduğunu görünce zamanlamasının çok iyi olduğunu düşünüp hemen telefonu açarak cevapladı. Bora ona haliyle yolculuğunun nasıl geçtiğini ve İzmir'e varıp varmadığını soruyordu. Aslında şu an Tolga açısından o konuda ne sen sor ne de ben söyleyeyim durumu yaşanıyordu.

Tolga bir yandan çileye dönen yolculuğunun durumunu anlatırken bir yandan da araca binmiş ve çalışmadığını anlayınca da tekrardan inip tekerleğine sertçe vurarak "Onca yol geldim ama iki sokak öteye gidemiyorum. Çıldırmamak işten değil!" deyip Bora'yı da telefonun başında şaşırtmıştı. Tolga ve bağırmak pek yan yana gelebilen şeyler değildi doğrusu. Onun sinirine gülen Bora sorunun ne olduğunu sorup kendisine yardımcı olabileceğini söyleyerek sakinleşmesini sağlamaya çalışıyordu ancak bu şekilde gülerse bu pek mümkün olacağa da benzemiyordu. Adam zaten sinirlenmiş bir de durumla dalga geçer gibi gülmek olmuyordu tabii.

"Bora lütfen gülüp durma sinirim daha çok bozuluyor!"

"Tamam gülmüyorum ve hemen yardıma başlıyorum. Dinle şimdi..."

Tolga telefonunu kulağıyla omzu arasına sıkıştırıp bir yandan da Bora'nın söylediklerini yapmaya çalışıyordu. Ee! Bora da bulmuş arkadaşını uğraşmadan duramıyordu tabii. Yapması gerekenleri anlatırken ara sıra kendisini kızdırmak için söylediği şeylere bozulan Tolga bir anda yükselip "Bora birbirine kek tarifi veren kadınlar gibi anlatma şunu! Hayır doğru dürüst anlatacaksan anlat gerçekten şaka kaldıracak durumda değilim" diyerek söyleniyordu.

O sırada bisikletiyle yanına yaklaşan genç bir kız da onun bu çabalarını tebessüm ederek izliyordu. Tolga sinirliyken bile kibar görünüyordu çünkü. Ancak kız yanına gelip tam bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormuştu ki epey bir dalgın olan Tolga onun sesiyle başını aracın kaputuna çarpıp telefonunu da yere düşürdü. Hay aksi!

Bunun üzerine genç kız bisikletini hemen bir kenara bırakmış ve yerden telefonunun parçalarını toparlayan Tolga'ya "Çok affedersiniz! Ben bu kadar korkacağınızı tahmin edemedim" diyerek yardım etmek için eğilmişti. Tolga seri bir şekilde parçaları toparlarken bu dediğiyle başını kaldırıp kızla göz göze gelerek "Korkmak mı? Ben sadece boş bulundum" dedi. Demek boş bulundu. Hadi öyle olsun bakalım. 

İkisi aynı anda ellerini son parçaya uzattığında genç kız bunu fark edip hemen elini geri çekmiş Tolga da parçayı aldığı gibi kızla eş zamanlı olarak ayağa kalkmıştı. Kız onun telefonuna kartı geri takmasını izledikten sonra iyi niyet gösterip "Arabanızda bir sorun var herhalde. İsterseniz size yardımcı olabilirim" dedi. O anlarda Tolga kaputu kapatarak Bora'yı geri aramaya çalışıyordu ve kızın teklifini duyup onun tamir işinden anlamayacağını düşündüğü için de "Çok teşekkür ederim ama kendim halledebilirim" dedikten sonra açılan telefonla beraber Bora ile konuşmaya devam etti. 

Kendi kaybederdi çünkü kız arabayı tıkır tıkır çalıştırabilecek bilgiye sahipti. Tolga'nın cevabının ardından kız gözlerini devirerek "Umarım halledebilirsiniz" derken bir yandan da yerdeki bisikletini kaldırıp Tolga'nın dikkatli bakışları altında oradan uzaklaştı.

Bir süre sonra Bora'nın yardımıyla arabadaki sorunu halleden Tolga aracını çalıştırarak birkaç sokak ötedeki evlerine doğru yol aldı. Evin bulunduğu sokağa girdiğinde etrafa göz gezdirip bu kadar güzel bir yere neden daha önce gelmediklerini düşünüp durdu. Halbuki evlerinin bulunduğu bölge tam da yaşanılacak bir yerdi. Kendisine de şaşırıyordu çünkü çocukluğu burada geçmişti ama bugüne kadar buraya gelmek aklının ucundan dahi geçmemişti.

Arabasını park ettikten sonra kapıyı açıp dışarıya çıktı ve olduğu yerden evlerine doğru baktı. Açıkçası ev oldukça güzel görünüyordu. Hatta burada yaşadıkları dönemi de hayal meyal hatırlamış ve bu evin onca seneden sonra hâlâ bakımlı görünmesine de şaşırmıştı. Belli ki Vedat Bey gelip gitmese de bu evi önemseyip ilk günkü halini muhafaza etmesini sağlamıştı. Tolga düşünüyordu da burada yaşama fikri iyice kafasına yatmaya başlamıştı.

Bagajdan bavullarını alıp kapıya doğru yaklaştı ama anahtarını çıkarırken bir yandan da etrafına bakındığı için tam karşılarındaki ev gözüne çarpınca olduğu yerde kaldı. O ev kendi evleri kadar şanslı değildi. Hatta Tolga'nın düşündüğünden çok daha kötü görünüyordu. O evde yaşananlar aklından geçerken tüyleri ürpermişti.

Hissettiği sıkıntıyla önüne döndükten sonra da evlerinin kapısını açıp merakla içeriye baktı. İlk başta yüzünde olumlu bir ifade vardı ancak gördüklerinden sonra yüzünü ekşitip "Güzel olduğu kadar tozluymuş da" diyerek içeriye girdi. Ee! En nihayetinde içinde yaşanılan bir ev değildi burası değil mi?

Koltukların üzerinden örtüleri alıp çamaşır odasına götürdükten hemen sonra girişteki ilk odaya koyduğu bavulundan telefonunun şarj aletini çıkarıp prize soktu. İçeride dolanıp buzdolabının çalışıp çalışmadığını kontrol ederken de acıkmaya başladığını hissetmişti. Evdeki eksiklere bir göz atıp kendisine güzelce bir liste hazırladıktan sonra da üzerini değiştirip yakınlarda bir market bulmak için evden çıktı.

Kapıyı kapattıktan sonra karşısındaki eve bakarak güneş gözlüğünü takıp sokakta ilerlemeye başladı. Hemen bir market arayışına da girmemiş bir süre temiz havayı içine çekerek sokaklarda yürüyüp çevreye göz gezdirmişti. Kimi yer tanıdık kimi yer de bir o kadar yabancı geliyordu gözüne. Sonuçta aradan yıllar geçmişti yani her şeyin aynı kalması pek mümkün değildi.

Bir süre sonra sokakta oynayan bir çocuk görüp ona marketin yerini sordu ve aldığı yanıtla çocuğa teşekkür ederek tarif ettiği gibi köşeden döndü. Ancak o anda da belki market ile değil ama bir antika dükkanının önünde duran tanıdık bir bisikletle karşı karşıya gelmişti. Buraya gelirken karşılaştığı kızın bisikletiydi bu.

Gözlüğünün üzerinden dükkana şöyle bir bakıp tam yanından geçip gidecekti ki daha iki adım bile atamadan olduğu yerde kaldı. Sanki bir güç ona "O kadar baktın bari gir bir de içeriden bak. Belki de aradığını orada bulursun" diyordu. Keşke o anlarda ne aradığını da anlayabiliyor olsaydı. Tolga arkasını dönüp önce dükkana sonra da bisiklete baktıktan sonra ani bir kararla gözlüğünü çıkararak dükkandan içeriye girdi.

Antika eşyaların bulunduğu bu dükkanın sahibi olan Hulki Bey kapıda şıngırdayan zille ona doğru bakıp sıcak bir karşılamayla da "Hoş geldin delikanlı! Sana nasıl yardımcı olabilirim özel olarak aradığın bir şey var mı?" diye sordu. Tolga oldukça yaşlı olan Hulki Bey'e selam verip antika eşyalara göz atarken "Ben buraya yeni taşındım hatta az önce geldim desem yalan olmaz. Aslında bir market arıyordum ama yolumun üzerinde dükkanınızı görünce içeriye girmeden edemedim. Şimdi de iyi ki geçip gitmemişim diyorum çünkü burada harika parçalar var" dedi. Öyleydi ya!

Hulki Bey gülümseyip "Demek sen de eskilere meraklısın. O halde tam yerine geldin evlat!" derken Tolga da tebessüm edip başını sallayarak onun bu söylediğini onayladı. Hulki Bey ona etrafa istediği gibi bakabileceğini söyledikten sonra hemen döneceğini belirterek arka tarafa geçmişti. Tolga yalnız kalınca dükkana göz gezdirmeye başlayıp o sırada da aşağıda duran güzel bir gramofon gördü. Bu tarz nostaljik eşyaları oldum olası çok sevmişti. Hatta ölen eşi Yağmur ile yaşadığı evde de bir tane gramofonu vardı.

Ancak aksilik bu ya eğilip sessiz sakin bir halde gramofonu incelerken bir anda yan odadan "Hulki amca buldum!" diyerek çıkan kızın sesiyle irkilip yerinden hızla kalkınca maalesef başını duvarda asılı halde duran kasalı eski bir saate vurdu. Ooops!

Tolga başını tutarak arkasına dönerken az önceki sesin sahibi olan genç kız da ona şaşkınlıkla bakıp "Siz!" dedi. Tolga onun burada olduğunu kapının önünde duran bisikletten dolayı anlamıştı ama yine başını vurarak karşılaşacaklarını düşünememişti. 

Birbirlerine bakarken o da kıza sessizce "Ve siz!" dedi. Genç kız hoş bir tebessümle "Hâlâ sesimden korkmadığınız konusunda ısrarcı mısınız?" dediğinde Tolga ilk anda sessiz kalsa da sonradan gülümseyip "Sesinizden irkilmediğimi söylersem inandırıcı olamam değil mi? Vaziyet hiç de beni destekler nitelikte değil çünkü" dedi. Bu cevabı ve o hoş gülümseyişi genç kızın da gülümsemesine yol açmıştı.

Genç kız başını işaret edip önemli bir şeyi olup olmadığını sorunca Tolga da bir ona bir de az önce çarptığı saate bakıp "Sorun yok ama saat oldukça sağlammış" diyerek başını ovuşturdu. Başını epey acıttığı da belliydi. İkisi de bakışlarını başka yöne çevirerek gülümserken içeriye giren Hulki Bey de kızın elindeki eski radyoyu görüp "Bulmuşsun gerçekten! Sağ ol be kızım inan bu yaşlı halimle o kutuları indirip kaldırmaya hiç cesaretim yoktu" dedikten sonra Tolga'nın ilgili bakışları altında da kıza "Az önce projeksiyon cihazını son kez kontrol ettim. Şimdilik çalışıyor" dedi.

Cihaza bakıp gözle görülür ölçüde derin bir nefes alan genç kız Hulki Bey'in koluna dokunup "Hayatımı kurtardın Hulki amca! Sen olmasaydın ne yapardım ben?" dedikten sonra Hulki Bey'in sorunun önemli olmadığını bu kadar abartmamasını istemesi üzerine de "Öyle deme Hulki amca cihazını o halde götürseydim Buğra spazm üstüne spazm geçirirdi. Neyse ki şimdi aldığım gibi geri getirdiğimi sanacak yoksa bir daha hayatta vermezdi" dedi ve üçü de gülümserken gitmesi gerektiğini çünkü arkadaşlarının bir süredir kendisini beklediğini söyledi.

"Yine sorun çıkarırsa getir ben akşam sekize kadar buradayım. Olmazsa Mine'ye verirsin eve gelirken getirir yemekten sonra kontrol ederim"

Genç kız Hulki Bey'e teşekkür ettikten sonra yanından geçtiği Tolga'ya da eliyle başını işaret edip "Geç olmadan buz koyun da şişmesin" diyerek dışarı çıktı. Tolga kızın ardından bakıp kalmıştı. Değişik olduğu kadar hoş da bir enerjisi olduğu belliydi. Ne yalan söylesin bu halleri mutlu bir his bırakmıştı üzerinde. Tolga kızın çıkışının ardından Hulki Bey'e doğru döndükten sonra dükkandaki harika parçalara daha sonra tekrardan bakmaya geleceğini söyleyip iyi günler dileyerek dışarıya çıktı.

Genç kız da o anlarda elindeki kutuyu bisikletine takmakla meşguldü. İçeriden çıkan Tolga ise biraz bakındıktan sonra ileride kendisine doğru bakan tuhaf görünümlü biri olduğunu fark etmişti. Tabii onun bakmasıyla da adam saniyeler içinde gözden kaybolmuştu. Tolga buna bir mana verememişti ama içine de bir kuşku düşmüştü tabii. Normal bir şey değildi bu çünkü.

Kız ona yan yan bakıp neden öyle durduğunu anlayamazken bir yandan da dikkatini üzerine çekip "Burada yenisiniz galiba aradığınız ne ise belki size yardımım dokunabilir" dedi. Yine kendim halledebilirim demese bari.

Kızın sesiyle kendisine gelen Tolga başını belli belirsiz bir halde iki yana sallayarak "Affedersiniz dalmışım" dedikten sonra kıza doğru dönüp "Aslında yardımınız dokunabilir. Yakınlarda bir market var mı acaba?" diye sordu. Kız market değil ama arka sokakta bir bakkal olduğunu söyleyince Tolga bir hayli şaşırmıştı. Koca yerde bir tane bile market yok muydu yani?

Şaşırdığını ister istemez belli ederek "Nasıl yani burada market yok mu?" demesi üzerine genç kız da "Olmaz mı hiç var tabii ama biraz uzakta. Merak etmeyin küçük olmasına rağmen bahsettiğim bakkalda da aradığınız her şeyi bulabilirsiniz" dedikten sonra Tolga'nın oldukça şık ve kaliteli görünen giyim kuşamına bakıp ona biraz da takılarak "Tabii havyar aramıyorsanız" dedi. Havyar mı?

Tolga bozulmuş bir halde bakarken kız artık gitmesi gerektiğini söyleyip bisikletine bindi. Bu sırada onu camekandan gören Hulki Bey de "Kızım gitmedin mi hâlâ?" diyerek dikkatlerini üzerine çekmişti. Genç kız hemen gideceğini söylerken Hulki Bey daha önceden torunu Mine'yi tembihlediği gibi ona da geç kalmamalarını söyledi. Genç kız bu tonton ihtiyara tebessüm edip "Merak etme Hulki amcacığım saat on olmadan evdeyiz. Nezoş'a selam söyle olur mu? Yanına uğrayacağım muhakkak" dedi ve Tolga'ya da "Hoşça kalın" diyerek bisikletiyle uzaklaştı.

Kızın ardından bakarken Tolga'nın yüzünde ne için olduğu belli olmayan garip bir tebessüm belirmişti. Ee! Sempatik sıcakkanlı hoş bir kız olmadığını söyleyemezdi değil mi? İnsanı hayata yeniden döndürürdü böylesi...

........::::::::____::::::::........

Tolga sonunda bahsi geçen bakkaldan alışverişini yapmış evine doğru geliyordu. Sokağın başındayken de ileride park halinde duran aracı tanıyıp ona doğru yaklaştığında ise evden çıkan genç hanımı görüp beklemeye başladı. Tesadüf işte! Kiminle nerede nasıl karşılaşacağın belli olmuyordu. Hazal isimli bu genç hanım viraneye dönen evin dışında duran adama bir şeyler söyledikten sonra tam aracına doğru yürüyordu ki kendisine doğru bakan Tolga'yı fark etti.  

Hazal onu gördüğüne inanamıyormuş gibi gözlerini kısıp "Tolga!" dedikten sonra gülümsemeye başlayıp "Seni burada görmeyi hiç beklemiyordum" dedi. Karşılaşmış olmalarına en az onun kadar şaşıran Tolga Hazal ile tokalaşırken "Gerçek şu ki ben de seni görmeyi hiç beklemiyordum" dedikten sonra onun orada oluş sebebini sordu. Bu noktada bir araya gelmeleri oldukça garip bir tesadüftü çünkü.

Hazal yıllar önce yanarak viraneye dönen eve şöyle bir bakıp "Şu evi görüyor musun? Yıllardır bu haldeymiş" dedi. Tolga yönlendirmesiyle eve doğru bakıp yaşanılan şeyin çok trajedik olduğunu söylerken Hazal da ona hak vermiş gibi bakarak "Ev restore edilecek" dedikten sonra şirin bir göz kaçırışla birlikte de "Birkaç zamandır bunun üzerine çalışıyorum. Umarım düşündüğüm kadar başarılı olabilirim" dedi. Bu işle kimin ilgilendiği belli olmuştu.

Tolga hoş bir tebessümle "Senin elinden kurtulamayacağı kesin. Ben harika bir iş çıkaracağına eminim. Bitmiş halini görmek için de şimdiden sabırsızlanıyorum" dediğinde söylediklerine mutlu olan Hazal ona "Senden böyle şeyler duymak çok gurur verici. Haftada birkaç kere gelip evi kontrol ediyorum belki tekrardan karşılaşma şansımız olur" dedi. Olurdu tabii. Hatta Tolga mümkün olan en kısa zamanda bunu yapmayı çok isterdi.

Tolga eski evlerine taşındığını ve bir süre orada kalacağını söyledikten sonra yanmış eve bakarak yakında ona küçük bir ziyarette bulunabileceğini de sözlerine ekledi. Hazal her zaman gelebileceğini söyleyip içeriden kendisine seslenilmesiyle de artık gitmek zorunda olduğunu söyleyince Tolga ile vedalaşarak yanından ayrıldı. Tolga onun gidişinin ardından torbalarını elinde paylaştırıp evine doğru yaklaşmaya başlamış ve bir yandan da kendi kendisine "Şu meşhur evi bir de içeriden görelim bakalım" diyerek kapısının önüne kadar gelmişti.

Cebinden çıkarmaya çalıştığı anahtarını elindeki torbalar yüzünden düşürünce bitik bir halde boynunu çıtlatıp mecburen yere eğildi. Ancak doğrulduğu gibi ileride kendisine doğru bakan adamın ani kayboluşuyla huzursuz olmuştu. Bu iki etmiş biraz da canını sıkmıştı. Tekrarı olduğunda bu adamın peşine takılmalı ve neden sürekli gözünün önüne geldiğinin hesabını sormalıydı.

Tolga yorgun bir halde kapıya dönüp kilidi açtıktan sonra düşünceli bir halde de sokağın köşesine bakarak içeriye girmişti. Onun için yorucu bir gün olmuştu. Yemeğini yiyip biraz dinlenmek kendisine iyi gelecekti. Dinlenmeliydi de çünkü hareketli günler onu bekliyordu. Bu daha iyi günleriydi yani.

1.Bölümün Sonu

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...