Bir ara şarkılara hikaye yazma merakım vardı. Soner Arıca'nın Adın Bahardı şarkısına yazarken YouTube'da sürekli Kolpa'nın "Beni Aşka İnandır" şarkısına denk geliyordum "Bana da yaaaz!" der gibi :) Dinledim ve gözümde bir anda aşağıda yazdığım konu canlandı ve tamam dedim sıradaki şarkı bu. (Hikaye de eski biraz yeni yazmadım olay günü tarihinden de anlaşılır zaten) Bakalım bitince nasıl olacak 📚
Hikaye içinde geçen olaylar kurumlar kişiler vs her şey hayal ürünüdür gerçeği yansıtmaz diyelim de sıkıntı çıkmasın :)
Görseller sahnelere uyacak şekilde kesip biçip birleştirilip tarafımdan hazırlanmıştır. Bazen bu dizinin adı ne izlemek istiyorum diyorlar hepsini farklı dizilerden alıp birleştirdim bu oyuncuların birlikte oynadığı tek bir dizi yok diyorum mecburen.
BENİ AŞKA İNANDIR
1.Bölüm : 27 Mart 2015 Olay Günü
"Barış ben birkaç saniye içinde evin önünde olurum. Hazırsan çık da vakit kaybetmeyelim"
Sarp geldiğine dair kardeşine mesaj attıktan sonra siteye giriş yapmış ve eve doğru yaklaşarak aracını uygun bir yere park etmişti. Bugün ikisinin de izin günüydü ve uzun zamandan sonra iki kardeş nihayet birlikte geçirebilecekleri bir an yakalamıştı. Bu nadide vakti de futbol tutkunu olan Barış'ın ısrarı sebebiyle derbi maçına giderek değerlendirmek istiyorlardı. En azından şimdilik planları buydu.
Karmakarışık olan torpidonun içinde gözlüğünü ararken Barış evinden çıktı ve enerjik bir ruh haliyle aracın kapısını açıp "Tribünleri uçurmaya hazır mıyız Demirkan!" diyerek koltuğa oturdu. Aslında başkalarına gerek yoktu Barış tek başına da bütün stadyumu uçuracak enerjiye sahipti. İki kardeş selamlaşıp konuşurken "Hey Sarp!" diyen otoriter bir ses duyuldu. Bu sesin sahibi Barış'ın yedi aylık hamile eşi Gizem olmalıydı.
Bu seslenişle birlikte araçtan çıkan Sarp pencereden kendilerine doğru bakan Gizem'i gördü ve "Nasılsın Gizem her şey yolunda mı?" sorusuna da Gizem'den eliyle şöyle böyle iması taşıyan bir işaret aldı. Hamile haliyle sabahtan beri Barış'ın maç heyecanına ortak olmak onu biraz yormuşa benziyordu.
Gizem eşinin oturduğu yerden kendisine öpücük attığını fark edince neden cama çıktığını hatırladı ve işaret parmağını sallaya sallaya "Barış sana emanet tamam mı? Sakın yine saçma sapan nedenlerden dolayı milletle kavgaya tutuşmasın yoksa bu gittiği son maç olur. Gerekirse onu tutuklamaktan da çekinme çünkü yüzünün gözünün dağılmasındansa onu nezaretten toplamayı tercih ederim" diyerek Sarp'ı güldürdü. Böyle dediğine göre Barış'ın sabıkası epey kabarıktı herhalde.
Barış elinin ayasını alnına vurup kendi kendine "İçeride bana tembihlediği yetmiyormuş gibi bir de çocukmuşum gibi beni ağabeyime emanet ediyor" derken aynı anda Sarp da Gizem'e "Maç bitiminde seni arar rapor veririm merak etme. Görüşürüz Gizem!" diyerek koltuğuna dönüp aracı hareket ettirdi.
Sarp'ın sessiz olsa da muzip bir ifadeyle gülümsemesi Barış'ın dikkatinden kaçmıyordu. Kim bilir aklından neler geçiyordu. Başını iki yana hafifçe sallayıp "Şu halimle çok eğleniyorsun değil mi?" dediğinde Sarp ona evet dercesine bir bakış atıp daha önceki vukuatları sebebiyle de Gizem'in endişe etmesinin normal olduğunu söyleyerek radyoyu açtı.
Sarp kanallar arasında gezerken Barış karşı atağa geçmek istemiş olmalı ki imalı bir tonlamayla "Deriiin nasıl Sarp?" diye sordu. Belli ki o da ağabeyini uzun süredir adları beraber anılan güzeller güzeli ekip arkadaşıyla vurmak istiyordu. Sarp kendisine yöneltilen bu sorunun ardından şaşkın bir bakışla kardeşine dönüp "Derin mi? Of Barış! O da nereden çıktı şimdi?" diye sorunca Barış az önce onun kendisine yaptığı gibi muzip bir gülümseme ile Sarp'a doğru döndü.
"Şu işin adını artık koyun da Derin de seni bana emanet etmeye başlasın artık"
"Mutlu olmamdan çok kısasa kısas yapma niyetindesin yani"
"Eh! Bir nevi öyle"
"Ancak bu konuda aramızda kocaman bir fark var unutuyorsun galiba"
"Neymiş o fark?"
"Sen bir doktorsun ben ise bir polisim"
"Bunu unutmam ne mümkün"
"Güzel! Bu da demek oluyor ki kimsenin beni bir başkasına emanet etmesine ihtiyacım yok. Ama senin var!"
"Öyle mi? Sana vücudundan çıkardığım kurşunları yıllara göre ayırdığımı söylemiş miydim?"
"Abartma istersen"
"Güzel fikir ama yapacağım. Bu daha önce nasıl aklıma gelmedi anlamıyorum"
"Koleksiyonunu genişletmek için elimden geleni yaparım. Sanırım 2015 senen hâlâ boş değil mi? Bakalım bunun için ne yapabiliriz"
"Tamam tamam! Sen işin eğlencesine geçtiğine göre artık burada kesebilirim. Bu arada az önce konuştuklarımızla ilgili sakın annemin yanında herhangi bir imada bulunma yoksa beni çok fena pataklar"
Sarp içten gelen bir gülümsemeyle bu konunun aralarında kalacağını söylerken telefonunun sesi duyuldu. Radyoyu sessizleştirerek telefonuna şöyle bir göz attığında arayanın ortağı Selçuk olduğunu görüp aracını hiç düşünmeden kenara çekti. Bu arama Sarp'ı biraz endişelendirmişti çünkü Selçuk onun kardeşiyle olacağını bile bile arıyorsa büyük ihtimalle bir terslik yaşanmış olmalıydı. Yüzünde oluşan ciddi ifadeyle telefonunu açıp "Ne oldu Selçuk?" diye sorduğunda kalabalık bir ortamdan Selçuk'un telaşla "Sarp nerelerdesin?" demesi duyuldu.
"Barış ile stada doğru gidiyoruz"
"O halde Barış'a randevunuzu böldüğüm için özür dilediğimi söyle çünkü hemen buraya gelmen gerekiyor"
"Sorun ne?"
"Cuma günü olacağı söylenen sevkiyat öne alınmış. Birkaç saat içinde adamları yakalayamazsak hem onlar hem de ellerindeki kaçak mallarla dolu konteynerler buhar olup uçacaklar"
"Bilginin kaynağı sağlam mı?"
"Minik kuş cama kondu Sarp"
"Ona güvenmiyorum"
"Kendisini tanıtmayıp gizli tuttuğu için güvenmiyor olabilir misin?"
"Belki de göz boyama konusunda ehil olduğunu düşündüğüm için güvenmiyorumdur"
"Her neyse! Sonuçta emir büyük yerden geldi. Gizemli muhbirimizin yaptığı ihbarın doğru olup olmadığını kontrol etmek zorundayız yoksa Levent Amir canımıza okur"
"Hemen geliyorum"
"Acele et yoksa beklemekten sıkılmaya başlayan Savaş adlı başına buyruk ekip arkadaşımız birazdan içeriye tek başına girmeye kalkacak"
"Tut yakasından sakın bırakma"
"Elimden geleni yaparım. Sen de çabuk ol!"
Ağabey kardeş olarak izlenmesi planlanan derbi maçının başka bahara kaldığını anlayan Barış'ın yüzü ister istemez asıldı. Ancak o da biliyordu ki görev asla beklemezdi. Telefonunu kapatan Sarp kardeşine mahcup olmuş bir halde bakıp "Çok özür dilerim ama orada olmalıyım" dedikten sonra Barış'ın keyifsizce "Tamam sorun değil başka zaman telafi ederiz" demesiyle de yola şöyle bir bakıp müsait olduğunu görünce de yönünü değiştirerek hızla olay yerine doğru gitti.
........::::::::____::::::::........
Yaklaşık 20-25 dakika kadar sonra aracı olay mahallinden epeyce uzağa park etti. Sarp'ın araçtan çıkışının ardından direksiyon başına geçmek için Barış da onunla beraber hemen dışarıya çıktı. Biraz da huzursuzdu. Kardeşini tek başına yollamak Barış'a kendisini kötü hissettiriyordu. Tamam Sarp iyi bir polisti ve kendisini koruyabildiği gibi etrafında da onu koruyabilecek bir sürü ekip arkadaşı vardı ama Barış'ın da birlikte büyüdüğü ağabeyiydi. İster istemez korku salıyordu içini.
"Seni ileride de bırakabilirdim Sarp onca yolu yürümene gerek yoktu"
Sarp bagajdaki özel çantasından silahını alırken bir yandan da kardeşine cevap verip "Burası senin için daha güvenli. Hadi sen de burada fazla oyalanma anahtar arabanın üzerinde hemen buradan uzaklaş ve rica ediyorum başını belaya sokma bir de seni düşünmek zorunda kalmayayım. Eğer senin yüzünden yine Gizem ile karşı karşıya gelirsem canını fena yakarım" dedi. İkisi de gülümsüyordu. Barış'ın fevriliğinin faturası belli ki hep ağabeyine kesilmiş ki o da baştan önlemini almak istiyordu.
Sarp kardeşinin koluna hoşça kal manasına gelen hafif bir vuruş yapıp olay yerine doğru koşarken Barış'ın arkasından seslenip "Arkanı kolla kardeşim!" dediğini duydu ve hemen ona doğru döndü. İki kardeş birbirlerine bakarak dururken de Sarp bu dediğine karşılık elini tuhaf bir hisle kaldırıp "Sen de kardeşim!" dedikten sonra koşmaya devam etti. Bu bakış Barış'a da sirayet etmişti. Ağabeyinin ardından bakarken nedenini bilemediği bir ağırlık çökmüştü içine. İçinde oluşan bu sıkıntıyla birlikte arabaya bindikten sonra ellerini direksiyona koyup beklemeye başladı. Neyi beklediğini o da bilmiyordu ama bir türlü de oradan gidemiyordu. Sanki birazdan olacakları hissetmiş gibiydi.
Barış gitmek ve kalmak arasındaki o sinir bozucu ince çizgide yürürken o sırada Sarp telefonunu eline alarak geldiğini haber vermek için Selçuk'u aramaya başladı. Ancak ne kadar çaldırsa da telefon bir türlü açılmıyordu. Savaş'ın numarasını girmeye çalışırken aniden silah sesleri yükselmeye başlayınca da çatışma yaşandığını anlayıp belindeki silahı çıkararak sese doğru daha hızlı koşmaya başladı.
Tabii silah sesleri ona olduğu gibi Barış'a da ulaştı. Tam gitmeye karar verip arabayı çalıştırdığı sırada bu seslerini duyunca tekrardan durup dayanamayarak aracından çıktı. Aslında Sarp hemen uzaklaşmasını istemişti ama onu dinlemeyecekti galiba. Doktor olduğu için yardıma ihtiyaçları olabileceğini düşünüp Sarp'ın onu görünce çıldıracağını bile bile koşarak sese doğru gitmeye başladı. Elbette ki operasyonun ortasına dalmaya niyetli değildi ama acil bir durum olursa anında müdahale edebileceği bir yerde olmak istiyordu.
........::::::::____::::::::........
Sarp deponun etrafından dolanarak olay mahaline adım adım yaklaşırken nakliye amaçlı kullanılan bir tırın arkasında Selçuk'un vurulduğu için kolunu tuttuğunu ve Derin'in de onu korumak adına ateş açmaya hazır olduğunu gördü. Derin de Sarp'ın geldiğini hemen fark etmişti ve alaycı bir tavırla da "İşte S3'ün son üyesi de geldi" deyiverdi. Bu aralarında takılma amaçlı söylenen sinir bozucu bir kısaltmaydı. Ekip arkadaşları Sarp Selçuk ve Savaş ile ilgili bir şey konuşurken genellikle lafı uzatmamak için bu kısaltmayı kullanıyordu. Tabii üç arkadaşın bundan çok da hoşlandığı söylenemezdi.
Sarp dikkat çekmemeye çalışarak yanlarına doğru giderken bir yandan da Savaş ve diğerlerinin nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Gelir gelmez de Selçuk'un koluna bakıp iyi olup olmadığını kontrol ederek "Neden beni beklemediniz?" diye sordu. Selçuk canı acır bir halde gözlerini Sarp'a dikerek "Valla onlar başlattı ortak!" deyince Derin de hemen Sarp'a göz süzerek "Ee! Sen gelene kadar biz de karşılarında armut toplamadık tabii" dedi. Belki armut değil ama mermi topladıkları açıktı.
Sarp gözlerini kocaman açıp Selçuk'un yarasını kastederek "Fark ettim" dedikten sonra konuya dönüp "Tırları kontrol edebildiniz mi?" diye sordu. Bu soruya Selçuk'tan hiç de tatmin etmeyen bir "Ettik" cevabı gelmişti. Ne demek ettik? Bu kadar mı yani başka bir detay yok muydu?
"Evet ettiniz ve... Devamını bekliyorum. Hadi!"
"Bundan hiç hoşlanmayacaksın"
"Neden?"
"Çünkü tırlar boş"
"Ne demek boş?"
"Aslında tam olarak boş sayılmaz. İşaretli olanın içinde bunu bulduk"
"O da ne?"
"Bir çizgi roman"
"Şaka mı bu?"
Sarp çizgi romanı eline alır almaz kapağına bakıp kaldı. Durgundu ve dişlerini sıkıyordu. Selçuk yapılan imayı anladığı için arkadaşının halini dikkatle izleyip bir yandan da "Şaka yaptıklarını sanmıyorum. Bence Hayalet'e mesaj yolluyorlar" demeden edemedi. Haklıydı. Bu çizgi romanın içinde hiç de hoş olmayan bir mesaj vardı.
Sarp sayfaların arasında gidip gelirken Selçuk'un söylediği şey yüzünden aniden durdu. Gözlerini arkadaşına doğru çevirerek "Sevimli Hayalet Casper vasıtasıyla mı? Espri anlayışlarına hayran kaldım dersem kendime hakaret etmiş sayılır mıyım acaba?" dediğinde Selçuk da alaycı bir şekilde tebessüm edip "Manidar olmuş değil mi? Baskın yapacağımızı anlayıp önlem almış olmalılar" dedi. Evet biraz öyle olmuştu gerçekten.
Kısa bir an sessiz kalan Sarp son sayfaya baktığında oraya sonradan eklenmiş bir sayfa olduğunu gördü. Bu gerçekten garipti. Dörde katlanıp tek tarafı deftere yapışık halde olan kağıdı açtığında ise Hayalet Casper'in başına gelenlerin elle çizildiği bir sahne daha olduğunu gördü. Asıl manidar olan şey de buydu çünkü romanın sonunda küçük şirin hayaletimiz sırtından vuruluyor ve insan bedenine dönerek grafiti şeklinde "Günün Kaybedeni Sensin Hayalet!" yazan duvarın önünde kanlar içinde yere yığılıyordu. Bu alenen yapılmış ciddi bir tehdide benziyordu.
Sarp çizgi romanı sertçe kapatıp montunun iç cebine koyarken bir yandan da kendi kendisine "Hayaletler öldürülemez çünkü onlar zaten ölüdürler!" deyince Derin onun ağzında bir şeyler gevelediğini duyup "Ne dedin?" diye sordu. Sarp söylediği şeyi tekrar edemeyecek kadar gerilmişti. Hiç hoşlanmamıştı bu durumdan çünkü bir dolap döndüğü ya da döneceği açıktı.
"Sadece sesli düşünüyordum"
"Aklındakini bizimle de paylaşacak mısın peki?"
"Tırlar boş dediniz yani ortada bir suç yok ama yine de panikleyip ateş açarak bir adamımızı vuruyorlar öyle mi?"
"Beni panikledikleri için vurduklarını sanmıyorum"
"Dertleri ne o zaman Selçuk?"
"Bilmiyorum ama bu işte bir tuhaflık var. İster inan ister inanma ama burnuma kötü kokular geliyor Sarp"
"Birazdan tepelerine binip onları konuştururken dertleri neymiş anlarız. Ben Savaş'ın yanına gidiyorum"
"Dur bekle!"
"Ne oldu?"
"Düşünüyorum da..."
"Ne düşünüyorsun?"
"Bak Derin orada gayet açık bir hedefken yani onu indirebilecekleri kesinken hiçbir şekilde ona dokunmayıp direkt bana yöneldiler. Bunun bir anlamı olmalı"
Derin bunu duyunca şaşkın bir ifadeyle ikisine doğru dönüp "Bir dakika bir dakika! Şimdi neden Derin'i vurmadılar da beni vurdular diye trip mi atacaksın Selçuk?" diye sordu. Başını tıra yaslayan Selçuk "Ah..." derken Sarp da bıkkınlık anlamı taşıyan bir tonlamayla arkadaşının sözünü tamamlayıp "Kadınlar!" diyerek tırlara doğru baktı.
İkisini hayretler içerisinde dinleyen Derin ise gözlerini devirerek "Tamam bunu sonra tartışırız!" dedikten sonra konuya hızlı bir geri dönüş yapıp "Benim yerime Selçuk'u vurmaları illaki bir anlam içermeliyse bence bunun tek bir açıklaması olabilir" dedi. Acısı yüzünden kolunu tutan Selçuk o halde bile Derin'e takılmaktan geri kalmayıp "Belki de kızıl saçlı hatunların neslini koruma altına alma konusunda bilinçlendirilmişlerdir" deyiverdi. Densiiiz!
"Haklısın Selçuk! Ben korunması gereken nadide bir canlıyım ama senden zaten çok var değil mi? Yani ha bir eksiksiniz ha bir fazla... Haklısın arkadaşım çok haklı!"
İkisi de ters ters bakışırken Derin'in önceki sözleriyle birlikte düşüncelere dalan Sarp konuyla alakalı parçaları birleştirmeye başladı. Evet Derin'i değil de direkt Selçuk'u hedef almaları kesinlikle bir anlam içeriyordu. Gergin bir halde ellerini saçlarının arasından geçirerek ensesini tutup "Sevkiyat yeri belki ama günü kesinlikle değişmedi. Bugün de buraya en başından beri neden ona bu kadar güveniyoruz dediğim muhbirimizin satışı üzerine özellikle çekildik. Ortada bir sorun yokken çatışma çıkarmaları ve Derin'in yerine seni hedef alıcı davranmaları da bana ikimizden birini indirmelerinin cuma günkü sevkiyat sırasında onlara bir üstünlük sağlayacağını düşündürüyor" dedikten sonra bir an çizgi romanın son sayfasını düşündü ve gerçek hedefin kendisi olduğunu anlayarak "Kahretsin! İçlerinden en az birini yakalayıp konuşturmak zorundayız. Destek istediniz mi?" diye sordu. Selçuk gelmek üzere olduklarını söyledikten sonra da Savaş'ın yanına gitmek için bir atılım yaptı ama bu atılımı da Derin'in kolundan tutup durmasını sağlamasıyla yarım kaldı.
Sarp kendisini neden durdurulduğunu sorarken Derin düşüncelere dalarak birkaç saniyeliğine sustu. Bir şeyleri muhakeme ediyor gibiydi ama ne üzerine düşündüğü belli değildi. Ardından tuhaf bir ifadeyle Sarp'a baktı ve elini göğsüne koydu. Sarp bakışlarını göğsündeki ele doğru indirirken Derin gözlerini kapatıp avucunun içinde atan kalbi hissetmeye çalıştıktan sonra aniden kendisine gelip tedirgin bir halde de "Buraya böyle mi geldin? Hepimizde kurşun geçirmez yelekler varken sende neden olmadığını öğrenebilir miyim?" diye sordu. Bu soruyla birlikte ikisinin de gözleri birbirlerine kenetlendi.
"Maça giderken beni yoldan çevirdiğinizi unuttun mu? Stada üzerimde çelik yelekle gideceğimi düşünmedin herhalde"
"Silahla gidiyorsun ama!"
"Derin!"
"Oraya korunmasız bir halde gidemezsin Sarp! Bak ben buna müsaade edemem. Bırak ben gideyim ne yapılacaksa bizimkiler ile birlikte halledelim"
"Derin şu durumda bana çelik yelek arattırıp durma!"
"Sana bir şey olursa kendimi asla affetmem Sarp"
"Neden?"
Neden Sarp'a bir şey olacağını düşünüp bu denli korkmuştu ki? Sarp şaşırarak Derin'in bunu neden söylediğini anlamaya çalışırken Selçuk araya girip "Neden aramayı bırakın da şu lanet olası ceketi çıkarmama yardım edin!" dedi. Belli ki sevkiyat yeri gibi yeleklerde yer değiştirecekti. Selçuk'a Derin yardım ederken aynı anlarda Sarp da üzerindeki montu çıkarıp kenara bıraktı. Büyük bir hızla yapılan değişim sırasında da garip bir sessizlik olmuştu.
Gergin görünen Derin silahını kontrol eden Sarp'a yaklaşıp "Hey!" diyerek dikkatini üzerine çektikten sonra beklenmedik bir şekilde onu kendisine doğru çekerek öpmüş ve bu yaptığıyla da şaşkınlık uyandırmıştı. Ayrıca Sarp'ın bu öpücüğü karşılama şekline bakılacak olunursa aralarındaki şey her ne ise tek taraflı değil gibi görünüyordu.
İki çift mavi göz birbirlerine kenetlenirken Derin sesi titreyerek "Kendine dikkat et" dedikten sonra geri çekildi. Sarp ona cevap veremeden bakıp öylece kaldı. İkisi arasında herkes tarafından fark edilen bir yakınlaşma vardı ve bunun üzerine imalar yapılmasına rağmen iki tarafta ne kabul etmiş ne de böyle bir şeyin varlığını reddetmişti. Şimdi de onca zamandan sonra Derin'in bunu bu kadar aleni bir şekilde belli etmesi Sarp'ı epeyce şaşırtmıştı. Tabii onları izleyen Selçuk'u da...
Sarp elinin tersiyle yanağına yumuşak bir dokunuş yaptığı Derin'e dikkatli olacağını söyleyip Savaş'ın yanına doğru giderken Derin içinde oluşan sıkıntıyla ardından bakakaldı. İşin kötüsü Sarp gider gitmez bir süredir kenarda bekleyen Barış yanlarına geldi ve Selçuk'un "Senin ne işin var burada?" demesine aldırmadan da kolundaki yaraya bakmaya başladı. O anlarda Selçuk'un bir gözü de doğal olarak Sarp'a kaydı. Kardeşinin burada olduğunu görmesi onun bütün konsantrasyonu etkileyebilirdi ve bu da pek istenen bir şey değildi.
Selçuk kolundaki yarayı kontrol edip yardım gelene kadar da bir çaresine bakmaya çalışan Barış'ı ağabeyini aratmayacak ölçüde fırçalayıp geri göndermeye çalışırken o sırada Sarp da diğerlerinin yanına gidip ikişer kişi olmak üzere üç kola ayrılarak depolardan birinin etrafını kontrol amaçlı sarmaya başladı. Destek gelmeden bir şey yapmaya niyetli değillerdi elbet sadece beklerken içeride kaç kişi olduğunu öğrenmek istiyorlardı.
Hâl böyle olunca Barış'ın da tüm dikkati onlara doğru kaydı. Karşısındaki görüntüden dolayı endişeliydi çünkü daha önce ağabeyini hiç görev başındayken görmemişti. Sarp yaralandığı takdirde yapılan operasyonun ardından hastaneye geliyordu ama o zaman da zaten her şey çoktan olup bitmiş oluyordu. Ancak bu sefer ki farklıydı. Ne olup biteceği konusunda henüz hiçbir şey belli değildi.
Çamur içinde olan camlardan içeriye bakan Sarp kapının önündeki adamları görüp bakışlarını diğer tarafı kontrol eden Savaş'a doğru yöneltti. O da kendisine baktığında birbirlerine tespit edilen kişi sayısını belli edip sessiz olmayı sürdürerek arka tarafa geçmeyi işaret etti. Birbirlerini onayladıktan sonra da sessizce arka kapıya doğru yürüdüler. Ancak ne olduysa da o anla beraber olmuştu çünkü aniden arka taraftan silah sesleri yükselmeye başladı.
Selçuk sesle birlikte yardıma gitmek için apar topar kalkmaya çalışırken Barış'ın kendisini sıkı sıkı tutup "Kanaman durmuyor Selçuk bu halde gidemezsin!" demesiyle engellenmişti ve o öfkeyle de Derin'e "Bakma öyle hadi git!" diye bağırdı. Derin kendisini korumaya alarak tırların arkasından geçti ve hedefini alıp dikkat dağıtacak şekilde peşi sıra pencerelere ateş etmeye başladı. Tabii camların büyük bir şangırdamayla aşağıya indiğini duyan Savaş bunu avantaja çevirmeye kararlıydı. Hızlı hareket edip kırılan camdan içeriye sis bombası attıktan sonra büyük bir keyifle saymaya başlayıp ön kapıyı kırarak ekip arkadaşıyla birlikte hızla içeriye girdi. Bir anda kaos olmuştu ama Sarpların arkadan Savaşların da önden yaptığı baskın sonucu adamlar nihayet etkisiz hale getirilmişti.
........::::::::____::::::::........
Kelepçeler takılıp yakalanan adamlar gelen ekibin arabasına doğru götürülürken Sarp da o hengame içinde adamlardan birini yakasından tuttuğu gibi arka kapıdan dışarıya alıp deponun duvarına yapıştırdı. Kolunu adamın nefesini kısıtlayacak şekilde boynuna dayayıp cebinden çıkardığı çizgi romanın elle çizilmiş kısmını da adeta gözüne sokarak "Bana hemen şimdi bu işin arkasında kimin olduğunu söyleyeceksin yoksa vücudunda kırılmadık kemik bırakmam!" dedi hiç şakam yok dercesine.
Adam söylemeye niyetli değildi ve bunu da resme bakıp sırıta sırıta "Bunu çizen her kimse resmi bayağı kuvvetliymiş" diyerek belli etti. Tabii verdiği alaycı cevap Sarp'ı çok sinirlendirmiş bunun neticesinde de adam yüzüne sert bir yumruk yemekten kurtulamamıştı. Sarp faydası olmayacağını bile bile adamı zor kullanarak konuşturmaya çalışırken Barış da olduğu yere sığamıyordu. O da haliyle ağabeyini göremeyince telaşa kapılmıştı. İyi olduğunu söylemişlerdi ama neden hâlâ ortalarda gözükmüyordu bunu bir türlü anlayamıyordu.
Yakalanan adamlar tek tek ekip araçlarına bindiriliyor Selçuk'un koluna da sağlık görevlileri tarafından ilk müdahalesi yapılıyordu. O sırada tek başına kalan Barış ise olanları izlerken merakına yenilip Sarp'ı bulmak için deponun yanına doğru gitmeye başladı. Sonuçta olaya el konulmuştu ve herhangi bir tehlike de kalmamıştı. Ama yine de birilerinin dikkatini çekmese iyi olurdu.
Barış çevreyi kontrol ederek yürürken ileride Sarp'ı bekleyen Derin'i görünce sırtını tıra yaslayıp beklemeye başladı. Şimdi görürse kesinlikle geçmesine izin vermez ve Sarp'ın iyi olduğunu söyleyerek onu geri çevirirdi. Ama Barış zaman geçmesine rağmen hâlâ ortaya çıkmayan ağabeyinin iyi olup olmadığını kendi gözleriyle görmek istiyordu. Bunu da o an hiç kimse anlayamazdı.
Barış Derin'e görünmeden eğilerek tırların arkasından geçmek isterken bir anda Sarp'ın yakaladığı adamı ite kaka getirdiğini gördü. İtiraf etmeliydi ki onu sağ salim bir şekilde görünce içi çok rahatlamıştı. Kardeşi gayet iyi görünüyordu. Belki içindeki sıkıntı bir anda ortadan kaybolmamıştı ama yine de her şey yolunda gözüküyordu. Tabii sadece öyle gözüküyordu çünkü birkaç dakika içerisinde öyle şeyler olacaktı ki kimse bu hadisenin nasıl bu kadar seri bir şekilde cereyan ettiğini anlayamayacaktı.
Sarp sırtı kardeşine dönük bir halde Derin'den kelepçesini isterken Barış elini beline atan Derin'in ileriye doğru olan garip bakışını görerek başını çevirdi. Nereye baktığını anlamaya çalışıyordu. Dikkatle bakınırken ön duvarında grafiti şeklinde "Günün Kaybedeni Sensin Hayalet!" yazan binanın çatısında pusuya yatmış bir adam olduğunu gördü. Bir oraya bir de adamın nişan aldığı Sarp'a doğru bakıp hiçbir şey düşünemeden olduğu yerden çıktı ve hızla koşarak "Yere yatın!" diye bağırdıktan sonra adamın tetiğe basmasıyla beraber Sarp'ı ileri doğru itip onunla birlikte yere düştü.
Kimse ne olduğunu anlayamadı. Derin onları korumak adına silah sesine doğru ateş ederek ilerlerken ansızın kendisini yerde bulan Sarp ise arkasını döndü ve döner dönmez de ileride ayağa kalkarak çatıdan inmeye çalışan adamı gördü. Yüzü taktığı maskeden ötürü seçilmiyordu ama adamı görebildiği kadarıyla hafızasına kazımaya çalışıyordu. Ayrıca duvardaki yazıyı o da fark etmişti. Ancak olayın en dramatik yanı da kendisini kimin kurtardığını anlamak için az önce durduğu yere baktığında kardeşini yerde bulması oldu. Sarp'a gelmesi planlanan kurşun şu an Barış'ın sırtındaydı ve onu yavaş yavaş ölüme yaklaştırıyordu.
Sarp kardeşini o halde görünce gözlerine inanmakta epey bir zorluk yaşadı. Barış'ın burada olmaması gerekiyordu. Onun şu an stada varmış ve yerine yerleşmiş olması gerekiyordu. Sarp içine düşen ateşin acısıyla "Hayır hayır hayııır! Bu olamaz. Olmaz! Barış kalk... Barıııış!" diye bağırıp ayaklanarak yanına gittiğinde Barış'ı kendisine doğru çevirerek kollarına aldı. Sesler yüzünden herkesin bakışları da onlara doğru döndü. Selçuk sarılı olan kolunu tutarak yaralıya bakmaya giden görevliyle beraber yanlarına gelirken Savaş ile Derin de kaçan adamın peşine takıldı. Ama şu an hiçbir şeyin bir anlamı yoktu.
Yaşadığı büyük şokun üstüne yaşanan durumu idrak etmeye çalışan Sarp gözleri dolarak "Barış iyi olacaksın sakın korkma ben yanındayım tamam mı? Sakın korkma kardeşim" derken Barış ağabeyinin yakasını sıkıca tutup onu kendisine doğru çektikten sonra zorlukla yutkunarak "Derin gördü. O... O adamı gördü" dedi. Bunu söylerken aralarında tuhaf bir bakışma yaşandı. Barış ağabeyini Derin ile alakalı uyarmak istiyordu ancak Sarp o an bu uyarıyı doğru anlar mıydı anlamaz mıydı belli değildi.
Bu bakışın ardından Sarp başını olumlu anlamda sallayıp "Merak etme Derin seni vuran adamı gördü ve Savaş ile birlikte peşinden gitti. Sen sakın kendini yorma. Şimdi yarana bakıyorlar birazdan da hastaneye gideceğiz ve her şey düzelecek" derken aynı anda yarasına da bakılan Barış da canı yanıyormuş gibi yüzünü buruşturup "Sarp... Derin'e... Ona güven..." derken daha fazla dayanamayarak ne yazık ki Sarp'ın kollarında son nefesini verdi. Kardeşinin yakasını tutan eli ağır çekimdeymiş gibi yere düşerken onunla beraber Sarp'ın da hayat ışığı söndü.
O anla beraber o kadar da tuhaf bir durum olmuştu ki anlatılması gerçekten çok zordu. Sağlık görevlisi Barış'ın nabzına bakıp durumu anlayarak geri çekilirken Sarp henüz ne olduğunu algılayamamış gibi kardeşine boş gözlerle bakıp kaldı. Neden hareket etmiyordu? Neden seslenmesine bir yanıt vermiyordu? Sarp şu an sanki bir kabusun içindeydi. Aslında tüm bunlar olmamış ve gözlerini korku içinde açtığında kendisini kan ter içinde yatağında bulacak gibiydi. Böyle de olmalıydı. Başka türlüsü olamazdı. Ellerine kanı bulaşan ve kollarında cansız bir şekilde duran kişi kardeşi olamazdı.
Sarp gerçeklik algısını yitirmiş gibi tuhaf bir sakinlikle "Barış... Barış hadi kalk maça gidecektik unuttun mu? Maça gidecektik. Hadi kalk kardeşim! Barış yalvarırım kalk Gizem'e söz verdim seni ona geri götürmem gerek! Barış kalk!" derken omuzunu tutan Selçuk'un elini hisseder hissetmez başını kaldırdı. Bu iki dost o an ki göz göze gelişlerini hayatları boyunca unutamayacaktı.
Ancak henüz her şey bitmemişti. Bu sırada yere düşünce bayılan ve yavaş yavaş bu konuşmalarla kendisine gelen adam da yattığı yerde yavaşça dönüp bu manzaraya şahit oldu. Gözlerini üçünün arasında gezdirirken bir yandan da mutlu bir ifadeyle pişkin pişkin sırıtıyordu. Tabii Sarp'ın onun bu manasız gülüşünü fark etmesi gecikmedi. Barış'ı yavaşça bırakıp sinirden gözü dönmüş bir halde ayağa kalktıktan sonra etrafındakilerin "Hey hey dur! Selçuk durdur onu!" demesine aldırmadan adamı yakasından tutup yerden zorla kaldırarak silahını çenesinin altına dayadı.
Selçuk arkadaşının kendisinde olmadığını anladığı için sakin olmaya çalışarak "Sarp önemseme onu! Şimdi silahını indir adamı teslim alıp götürelim. Kaçacak bir yeri yok zaten" derken Sarp büyük bir öfkeyle "Karışmayın!" diye bağırdıktan sonra adama da "Söyle! Bana hemen şimdi kardeşimi kimin vurduğunu söyle yoksa iki saniye içinde beynini dağıtacağım!" dedi. Adamın yüzündeki ifadeden bu konuda ağzını açmaya hiç de niyetli olmadığı belli oluyordu. Aldıkları emir de böyleydi zaten. Öleceklerini bilseler bile tek kelime edemezlerdi.
"Kardeşini buraya getirmek yerine parka bırakmalıydın. Vuran bir başkası olabilir ama buna neden olan da sendin bunu hayatın boyunca unutma. Hadi beni de öldür çünkü ne ben ağzımı açıp tek kelime ederim ne de beni o tıktığınız delikte yaşatırlar. Şimdi sana bir sorum var. Hazır mısın? Hazır olduğunu varsayıyorum. Şimdi her iki türlü de ölü sayılırken neden sana yardım edeyim ki?"
Sarp'ın yüzünde korkulacak derecede sakin bir ifade vardı. Kim bilir aklından neler geçip gidiyordu. Dik bakışlarla bakarken kardeşinin kollarındaki son hali gözünün önüne gelince bir anda kızarak adamın çenesini ittirip silahı ateşlemeye kalktı ancak Selçuk'un "Sarp!" diye bağırmasıyla da kendine gelmesi gecikmedi. O kadar kötü hissediyordu ki şu an etrafında olup bitenleri algılayacak durumda değildi.
Toparlanmaya çalışırken anlık bir şekilde gözünü kapatıp dikkati dağılınca da adam seri bir hareketle bileğine sert bir vuruş yaparak başını kenara aldı ve bu sayede kendisini silahtan kurtarır kurtarmaz Sarp'ın karın boşluğuna dirsek atarak kaçmaya başladı. Aslında kanatları olmadığı sürece buradan çıkamayacağı açıktı ama durum bu hale geldiğinde yapmaları söylenen emri de uygulamak zorundaydı.
O anlarda Derin ile Savaş da maalesef ki Barış'ı vuran adamı ellerinden kaçırdıkları için olay yerine geri döndü. Tabii bu manzarayla karşılaşınca da silahlarını bu kadar polisin olduğu bir ortamda aptal gibi kaçmaya çalışan adama doğru yönelttiler. Adam durması için ihtar üstüne ihtar alırken Sarp da seri bir şekilde yere düşen silahını alarak tırın bulunduğu yere doğru ateş etmeye başladı. Çok sinirliydi ve kendisine geri çekilmesini söyleyen kimseyi duymuyor sadece adama doğru öfkeyle yürüyordu.
Tırların arkasına gizlenen adam ise Sarp'ın dışarıya çıkmasını istemesiyle birlikte olduğu yerde kaldı. Adam için yolun sonu burasıydı. Yani emirlere uyup B planını uygulayarak aynı Selçuk gibi Sarp'ı da saf dışı bırakmak için son kozlarını oynama vakti gelmişti.
Sırtını tıra dayayarak gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra beklenmedik bir şekilde açıklığa doğru koşmaya başladı. Sarp onu takip ede ede ardından giderken de adam Sarp'ın son uyarısıyla birlikte ona sırıtarak baktı ve silahını ateşlemek üzere olduğu anı gözleyip aniden durarak "Teslim oluyorum!" deyip ellerini kaldırdı. Ancak çok geçti çünkü adam teslim olmak için öyle kurnazca bir an yakalamıştı ki son duyulan şey Sarp'ın silahından çıkan kurşun eşliğinde Selçuk'un Derin'in ve Savaş'ın bağırışları oldu.
"Sarp dur! Dur sakın yapma!"
1.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder