1.Bölüm Seni hiç sevmedim yolcu! Umarım bir daha karşılaşmayız
........::::::::__YILLAR ÖNCE__::::::::........
Leyla Hanım küçük kızını yatağına yatırmış şimdi de onun uyumasına yardımcı olacak bir masal seçmek için hikaye kitabını aralamıştı. Sayfalar arasında gidip gelirken de kız çocuklarının en çok sevdiği masalda karar kılıp sırtını yatağın başına dayayarak masalı okumaya başladı.
Ancak bir sorun vardı çünkü tam "Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde pireler berber develer tellal iken çok uzak diyarlarda Sindirella adında güzeller güzeli bir kız yaşarmış" demişti ki küçük kızı yattığı yerden doğrulup "Ne! Bana yine mi Sindirella okuyacaksın? Ama ben o masaldan çok sıkıldım anne!" diyerek boncuk gözlerini annesine dikmişti.
Leyla Hanım yorgun ifadesiyle minik kızına bakıp "Bu aralar sana masal beğendiremiyorum Naz ne olacak bizim bu halimiz kızım?" dedikten sonra saçlarını okşadı. Naz memnuniyetsiz bir tavırla annesine dönüp "Prensesli masallardan bana fenalıklar geldi anne! Hani sen bazen bunalınca bak geri geri kaykılacağım şimdi yeter diyorsun ya valla bir gün ben de Pamuk Prensesmiş Uyuyan Güzelmiş Sindrellaymış derken geri geri kaykılıvereceğim göreceksin" deyince Leyla Hanım da ne diyeceğini şaşırmıştı.
"Ben seversin diye düşünüyordum. Bütün kız çocukları böyle masalları çok sever büyüyünce de prenses olma hayalleri kurar kızım"
"Ben sevmem ki... Büyüdüğümde de hiç böyle saf prensesler gibi olmayacağım. Cadı olacağım ben cadı!"
"Ol kızım! Sen cadı ol bin süpürgene anneni de öyle koştur peşinden"
"Sen kızdın mı?"
"Neye?"
"Cadı olacağım dedim diye. Ama aptal olacağıma cadı olayım anne bu kızlar prensleri olmadan bir iş yapamıyorlar. Baksana Uyuyan Güzel'e uyanmak için bile gelsin de bir prens onu öpsün diye bekliyor yoksa öyle kalacak yatağında pili bitmiş robot gibi. Böyle hayat mı geçer?"
Leyla Hanım yorgunluğu yüzündeki bitap ifadeye yansımış bir halde elleriyle yüzünü ovuşturup "Tamam o halde başka bir şey okuyalım" demek zorunda kalmış ancak Naz'ın tatlı tatlı bakıp kendisine gülmesiyle de yine kim bilir neler söyleyecek diye konuşmasını beklemeye başlamıştı. Naz yattığı yerden oturur pozisyona gelip o güzel gözlerini de annesine şirin şirin diktikten sonra "Benim yakında doğum günüm var değil mi anne?" diye sorduğunda Leyla Hanım da kızına kuşkulu gözlerle bakarak "Evet cumartesi günü doğum günün. Ne oldu?" diye sordu. Korktuğu da başına gelmiş ve Naz coşkulu bir halde "Bu sefer ki doğum günüme babam da gelecek değil mi?" demişti. Hoppala!
Annesi şaşırmış bir halde "Nereden çıktı bu soru şimdi? Hem bu konuyu daha önce de konuşmuştuk değil mi hayatım?" deyince küçük kız da yüzünü düşürüp "Ama anne..." diyerek itiraz etmeye yeltendi ancak Leyla Hanım kızının lafını hemen bölerek "Anlaşıldı küçük hanım bu gece sana masal falan yok! Hadi mışıl mışıl uyu bakalım" dedi. Vardır vardır. Böyle dümdüz nasıl uyusun el kadar kız?
Küçük kız homurdanarak annesine sarıldı ve tüm tatlılığıyla dudaklarını büzüp "Hiç değilse bana güzel bir ninni söyle yoksa uyuyamam" dedi. Leyla Hanım kızının tatlılığı karşısında gülümseyerek "Anneannenin bana küçükken söylediği ninniyi söyleyeyim ama hemen kapat gözlerini tamam mı?" dedi. Küçük kız itiraz etmeden hemen gözlerini kapatmıştı.
Leyla Hanım ninniye başlayıp "Dandini dandini dastana danalar girmiş bostana..." derken küçük kız yüzünü ekşitip "Anne dana neden bostana girmiş?" diye sorarak lafını böldü. Sen sorasın diye Naz! Annesi gözlerini kocaman açıp "Şişşşş! Kapa bakalım gözlerini konuşmak yok. Kov bostancı danayı yemesin lahanayı huuu huuu huuu hu..." diye diye kızının gülüşleri eşliğinde ninniye devam etti.
Ancak küçük kız susacak gibi görünmüyordu. Bu sefer de gözlerini açmadan "Bence danalar lahana yemez çünkü lahanalar çok acayip kokarlar ve herkesi kaçırırlar. Of! Anne yeni hikâyeler ve ninniler öğrenmeliyiz çünkü bunlar uykumu getirmiyor. Sanırım hepsi bozulmuşlar" dedi. Bozulmuşlar mı? Ay bir yaşına daha girdi kadın!
Leyla Hanım küçük kızına şaşkın gözlerle bakıp bir şey diyemeyince de "Seni çok bilmiş küçük cadı!" diyerek onu gıdıklamaya başladı. Küçük kız uyumaya niyeti olmasa bile bir süre sonra yorulup nihayet zor bela uykuya yenik düşmüştü.
........::::::::__GÜNÜMÜZ / İTALYA__::::::::........
Aylin kapının önünde eğilmiş spor ayakkabılarını giyerken Naz'ın bir süredir ortalarda gözükmediğini fark etmişti. Ayakkabısının bağcığıyla cebelleşirken de önce "Nazcığım?" diye seslenmiş ama geri dönüş alamayınca kaşlarını çatarak doğrulup bu sefer de ses tonunu kademe kademe yükselterek "Naz... Naaaz... Naaaaaaaaz!" diye bağırmıştı.
Sonunda banyo kapısından başını çıkaran Naz ellerini ne oluyor dercesine iki yana doğru açıp "Ne diye bağırıp duruyorsun Aylin? Tweety'li bornozumu almayı unutmuşum onu arıyorum" demiş Aylin de onu görünce rahatlamıştı.
"Saat kaç oldu görmüyor musun? Kıytırık bir bornoz uğruna uçağını kaçıracaksın!"
"Yalnız bir detayı hatırlatmak isterim ki o kıytırık dediğin bornozu bana sen almıştın Aylinciğim"
"Aa! Unuttum valla... Ama sen de pek sevdin herhalde yanından ayıramıyorsun"
"Çünkü senin hediyendi. Sevmeseydim de kaybetmek istemezdim"
"Yaa! Yapma gider ayak... Gel bir sarılayım"
"Keşke benimle birlikte gelebilseydin Aylin. Of! Senden ayrılmak şimdiden çok zor geldi"
"Bir hafta ya da en geç on gün sonra mutlaka geleceğim merak etme ama önce buradaki işlerimi yoluna koymalıyım. Okulla bağlantım bu hafta içi kesiliyor ama önceden anlaştığımız gibi Lena'ya bir ev arkadaşı bulmadan gelemem. Sen gidiyorsun bir de üstüne ben pat diye gidersem kıza çok ayıp olur"
"Biliyorum"
"Hadi çok oyalandık artık çıkalım. Hem uçağı bir kaçırırsan Leyla teyzeye hesap veremeyiz"
"Tamam hemen geliyorum"
"Kızım bırak şimdi eşya peşinde koşmayı ben unuttuklarını gelirken getiririm"
"Geldim ya dur iki dakika!"
"Naaaaaaz!"
"Bağırma Aylin!"
........::::::::__İSTANBUL__::::::::........
Kızlar havaalanına doğru yol alırken anne evinde de tatlı bir telaş yaşanıyordu. Leyla Hanım ile evin emektarı İkbal Hanım son hızla hazırlıklara başlamıştı. Bugün evin neşesi geliyordu ve annesi de haliyle her şeyin kızının gönlüne göre olmasını istiyordu.
"Hanımım hamur mu açıyorsun sen?"
"Evet ne oldu?"
"Yorma sen kendini bırak ben yapayım"
"Olmaz İkbal! Bunca zaman sonra kızım okulunu bitirmiş evine temelli geri dönüyor ona ellerimle en sevdiği yemekleri yapmak istiyorum. Hem madem yardım etmek istiyorsun sen bana kıymalı börek için soğan doğra hadi canım benim"
Hanımlar elbirliğiyle böreği hazırlarken içeriye giren Merve'nin "Teyze Naz abla seni telefona istiyor" demesiyle telaşa kapılmıştı. Leyla Hanım ellerini birbirine vurup "Aa! İkbal ellerim unlu şu bezi verir misin lütfen" diyor İkbal Hanım da çoktan eline aldığı bezi "Al hanımım al!" diyerek Leyla Hanım'a uzatıyordu. Sonunda telefon da Leyla Hanım'ın eline geçmiş bu da gözlerinin içi gülerek kızına seslenmesini sağlamıştı.
"Kızım nasılsın? Ah canım... Çıktın mı yola? Ay ne saçmalıyorum ben yolda olsan nasıl arayacaksın değil mi? Ne yaptın her şeyini aldın mı? Bir şeyini unutmadın değil mi? Aylin nasıl? O da üzüldü tabii ah yavrum! O da gelseydi keşke..."
"Aaaanne! Sakin ol hemen anlatıyorum. Uçak rötarlı kalkacakmış onu söylemek için aradım. Merak etme onun dışında her şey yolunda"
"Tamam bir tanem! Annesinin gülü iyi ki aradın da sesini duydum. Murat ağabeyin Özge ve Merve seni karşılamaya gelecek. Ben de gelecektim ama ağabeyini bilirsin işte! Gelme gidip geleceğiz sen evde biricik kızına hazırlık yap dedi. Bir de ağabeyinin Levent diye bir arkadaşı vardı hatırladın mı?"
"O kim ya? Hem ağabeyimin bir sürü arkadaşı var anne hangi birini hatırlayayım?"
"Sen küçüktün hatırlamazsın tabii. Liseden beri çok yakınlar ben ailesiyle de görüşürdüm. Pek efendi bir çocuk o da kardeşinin yanındaymış ama İstanbul'a dönüyormuş ağabeyin onu da alacağız çok kalabalık olursak arabaya sığamayız dedi"
"He tamam ya! Tipini hatırlamadım ama liseden deyince hatırladım. Birbirlerinin kuyruğu gibiydiler. Aman neyse boş ver şimdi ağabeyimin arkadaş çevresini falan! Artık hep seninleyim üzme kendini tamam mı? Ben şimdi kapatıyorum. Aylin'in de selamı var sizi kocaman öpüyoruz. Bak ben geliyorum diye de İkboş teyzemle kendinizi çok yormayın bozuşuruz"
"Tamam güzel kızım sana iyi yolculuklar Aylinciğimi de öpüyorum selamlar"
Leyla Hanım telefonunu kapattıktan sonra derin bir nefes aldı. İçinde öyle huzur dolu bir mutluluk vardı bunu kelimelere nasıl dökebilirdi bilmiyordu. Söyleyemediği her söz gözlerinden yüzülen sevinç gözyaşına dönüşüyordu. İkbal Hanım bu hallerini görünce hemen yanına oturup "Ama oldu mu şimdi? Ağlama hanımım gül artık gül" deyiverdi. Birbirlerinin ellerini tutarken Leyla Hanım önce derin bir "Ah İkbal ah!" dedi sonra da "Demesi dile kolay ama merak etme sevinç göz yaşları bunlar. Bırakalım da bir kere de mutluluktan aksın" dedi tutma beni der gibi.
"Sevinçten ise aksın madem"
"O Altan'a da hakkımı helal etmiyorum!"
"Hoppala! O da nereden çıktı şimdi?"
"Onun yüzünden gitti ya kızım"
"Doğru bak onu unutmuştum. Ben de helal etmiyorum. Gerçi benim üstünde hakkım olmadı ama olsun sen etmiyorsan ben de etmiyorum anca beraber kanca beraber "
"Biricik kızım onun yaptıkları yüzünden kaçar gibi gitti de evinden barkından uzaklarda hasret için okudu yavrum"
"Aman hanımın anmayalım o meymenetsizin adını da durduk yerde kulakları çınlamasın yoksa ben ona bir kamyon laf etmesini bilirdim"
Leyla Hanım'ın "Benim kızım biraz ana sözü dileseydi her şey bambaşka olabilirdi. Dedim ben ona daha çok gençsin bu adamdan da sana koca moca olmaz diye ama işte... Tek tesellim nişandan dönmeleri oldu. Evlendikten sonra anlasaydı ne mal olduğunu başından da zor atardı. Gerçi o atamasa ağabeyi..." derken bir anda aklına oğlu gelmişti. Gelir gelmez de kaşlarını çatarak "İkbal bu oğlan nerede? Bak haylaza kayboldu ortadan görüyor musun? Kaç yaşına geldi hâlâ öğretemedim kiminlesin neredesin bir haber et be yavrum! Ama yoook öğrenemedi bir türlü! Ya kardeşinin geleceğini unuttuysa?" deyince onun bu tatlı telaşını gülümseyerek izleyen İkbal Hanım da içini rahatlatmak için "Hanımım sen Murat'ı bilmez misin? Şimdi gelir buradayım işte ne telaşlandınız der. Sen sıkma o güzel canını Murat son dakikacıdır illa gelir" dedi. Haklıydı. Kızı da oğlu da pek rahatlardı bu konularda. Hiç annelerine çekmemişler. Leyla Hanım gülerek dediğini onaylayınca oturdukları yerden kalkıp işlerinin başına geri döndüler.
........::::::::__İTALYA__::::::::........
Naz ile Aylin uçağın kalkış zamanına kadar oyalanmak için yemek yemeğe gitmiş sohbet muhabbet derken de zamanı gayet güzel değerlendirmişlerdi. Naz bir süre sonra yediklerine bakıp gülerek "Aylin biraz daha atıştırırsam hem annemin yemeklerini yiyemeyeceğim hem de uçağı gerçekten kaçıracağım. Hadi kalkalım artık birazdan içeriye alırlar herhalde" dedi. Aynı anda ayaklanıp kol kola yürüdükten sonra Naz artık işlemlerini yapması gerektiğini fark etmişti. Yani kızlar için yavaş yavaş vedalaşma anı gelmişti.
"Bana bak Naz bensiz çok gezinme orada burada valla kıskanırım. Ne yapacaksan bekle beni birlikte yapalım"
"Nasıl ya? On gün evde süs bitkisi gibi oturup senin gelmeni mi bekleyeceğim?"
"O beni alakadar etmez hayatım bekle diyorsam bekleyeceksin"
"Hey Allah'ım! İyi tamam ben İkbal teyzeme söylerim sen gelene kadar beni de begonyalarının yanına diker. Tövbe estağfurullah!"
"Niye dalga geçiyorsun ya! İyi tamam ne halt edersen et. Kabahat bende ki seni dostum sanıp bir ricada bulunuyorum"
"Sen benim kardeşimsin be ne dostu! Hadi gel koskocaman bir sarılayım sana"
"Canım benim kendine çok iyi bak. Ben de yanına gelmek için elimden geleni yapacağım zaten"
"Ben ailemle olacağım asıl sen kendine iyi bak. Telefonlaşırız tamam mı?"
"Tabii ki! İner inmez ara merak ederim"
Kızlar birbirlerine uzun uzun sarılarak en kısa zamanda tekrardan bir araya gelmek üzere ayrılmıştı. Birbirlerine el sallarken Aylin neredeyse ağlayacaktı çünkü vedalardan hiç hoşlanmıyordu. Hem Naz'ın da dediği gibi dosttan öte kardeş gibi olmuşlardı. İkisi İtalya'ya gittikleri ilk gün tanışmışlar ve ayrı bölümlerde okumalarına rağmen birbirlerine çokça destek olmuşlardı. Leyla Hanım'ı da çok rahatlatmıştı bu durum. Ailelerinden uzaktayken en azından birbirlerine yardımcı olur kendilerini her şeye karşı korurlardı. Neyse ki yine ayrılmayacaklar ve Aylin de onun ardından gelip İstanbul'a yerleşecekti.
Aylin arkadaşını yolcu ettikten sonra gözleri dolu dolu bir halde çıkışa doğru yürürken uçağa yetişmek üzere koşturan genç bir adamla çok sert bir şekilde çarpışmıştı. Her şey o kadar ani olmuştu ki neye uğradığını şaşırmıştı. Hatta tam kızıp "Dikkat etsene arkadaşım!" diyecekken çocuğu görünce laflarını bir güzel yutmak zorunda kalmıştı. Aylin'in kalbi yerinden çıkacak gibi olurken genç adam sadece yere dökülen eşyaları toplamakla ilgileniyordu. Halbuki bu kızla daha çok karşılaşacaklardı ve bu yüzden de oldukça zor durumda kaldığı anlar olacaktı. Tabii o an bunu bilmesi imkansızdı.
Genç adam doğrulduktan sonra Aylin'e düşen eşyalarını verip kibarca özür dilemiş ve uçağa yetişmesi gerektiğini söyleyerek hızla yanından ayrılmıştı. Keşke uçağa yetişmesi gerekmeseydi. Aylin dili tutulmuş bir halde arkasından bakmaya devam ediyor bir yandan da elindekileri sıkı sıkı tutuyordu. Çemkirmeye niyetlenirken yıldırım aşkına mı tutulmuştu ne?
Kendisine "Ooo! Çocuğa bak ya rüzgâr gibi geçti gitti" diyerek geldikten sonra gözü genç adamın gittiği yolda olarak eşyalarını düzeltmeye başladı. Tam da bu anda kaderin ağlarına takılmıştı. Genç adamın defteri kendi eşyalarının arasına karışmıştı. Bunu fark eder etmez arkasından koşup seslense de maalesef sesini duyuramamıştı. Genç adam da düşürdüğü eşyasının farkına varamadan son dakikada uçağa binmeyi başararak derin bir oh çekmişti.
Naz ise çoktan yerine oturmuş heyecan içinde kalkış anını bekliyordu. Şu ana kadar iyi idare etmişti ancak tek başına kalınca kalbi sabırsızlıkla atmaya başlamıştı. Şu an resmen evinin kokusu burnunun ucundaydı. Hele annesi kim bilir nasıl sarılacak nasıl bağrına basacaktı. İkbal teyzesiyle ve ağabeyiyle uğraşmayı bile çok özlemişti. Keşke bir yerden bir yere ışınlanma olayı olsaydı da gözünü kapatıp açtığı gibi evinde olabilseydi.
Elini kolunu nereye koyacağını şaşırınca vaktin çabuk geçmesi adına merakla okuduğu kitabını çantasından çıkararak okumaya başladı. Dikkatini başka bir şeye vermek ona iyi gelecekti. Bu sırada Aylin'e çarparak uçağa zar zor yetişen yolcu da koltuk numaralarını kontrol ede ede Naz'a doğru yaklaşıyordu. Kader ağlarını epey geniş atmışa benziyordu. Genç kızın okuduğu kitaba kendisini kaptırdığını fark edince istemeden de olsa araya girip "Affedersin bölüyorum ama sanırım burası benim yerim. Çantanı alabilir misin?" dedi. Naz boş bulmuş olacak ki sesi duyar duymaz irkilmişti.
"Ne çantası?"
"Koltuğumdaki..."
Naz şaşkın şaşkın bakarken bir anda aydınlanıp "Aa! Kusura bakma unutmuşum fark etmedim" diyerek hızla çantasını koltuğun üzerinden almıştı. Keşke alırken biraz dikkatli olabilseydi çünkü genç adam "Sorun değil" dedikten sonra oturmuş ama kırık sesiyle birlikte oturduğu gibi de bir anda sıçrayıp "Kahretsin bir şey battı!" deyivermişti. Ooops!
Onunla birlikte Naz da korkarak bağırıp "Ay ne battı?" deyince genç adam "Bu da neyin nesi böyle?" dese de Naz'ın şaşkın bakışları altında koltuğun üzerindeki kırılmış olan küçük çerçeveyi eline aldı. Fotoğrafa bakarken yüzünde hoş bir tebessüm belirmişti. Fotoğraftakilerin kim olduğunu biliyordu çünkü...
Bu sırada Naz kırılan çerçeveyi görünce kusura bakmayın diyeceğine aksi şekilde davranıp bir anda atarlanarak "İnanmıyorum ya! İnsan oturduğu yere bakmaz mı be adam? Ver şunu!" demiş ve kırılan çerçeveyi de elinden sert bir şekilde almıştı. Genç adam şaşkın bir halde "Affedersin ama benim sana kızmam gerekirken sen niye bana fırça çekiyorsun? Resmen camın üstüne oturdum senin yüzünden!" dedikten sonra koltuktaki camları temizleyip tekrardan yerine oturdu.
Naz ise çatık kaşlarla "Oh olsun! O çerçeve bana annemin hediyesiydi ve sen onu un ufak ettin. Hem senin de ne tatlı canın varmış alt tarafı bir tutam cam kırığı!" diyerek ters ters bakıp kırılan çerçevesini çantasına koydu. İkisi de birbirine mesafeli bakışlar atarken uçakta nihayet havalanmaya başlamıştı. Hayırlısıyla da inerdi inşallah.
........::::::::____::::::::........
Naz yol arkadaşıyla uğraşırken annesinin hazırlıkları da tüm hızıyla devam ediyordu. Leyla Hanım söylene söylene tam kızının odasını son kez kontrol etmek için yukarı çıkıyordu ki kapı zilinin sesi duyuldu. Gelen tüm bu söylenmelerin muhatabı olan Murat Efendi'ydi.
Leyla Hanım gelenin oğlu olduğunu görür görmez siteme başlayıp "Aşk olsun ama Murat! Neredesin sen bakayım? Kardeşin geliyor iki gündür ortada yoksun be oğlum!" dedi. Murat bir yandan içeriye girip bir yandan da "Anne bir kere de "Oğluum yavruuum hoş geldin" diyerek aç şu kapıyı valla dişleri de geçtim kafamı kıracağım. Geldim işte niye panik yapıyorsun?" deyince İkbal Hanım da gülümseyerek "Hanımım ben sana demedim mi bak yine özrü kabahatinden büyük" deyiverdi.
"Sana da aşk olsun İkbal teyze gelir gelmez sağdan soldan şamar oğlanına çevirdiniz beni! Ben üstümü değiştirip çıkıyorum. Bir arkadaşıma da uğramam lazım Naz'ı almaya oradan gideceğim"
"Oğlum dur! Özge ile Merve de seninle gelecek onları almadan gitme sakın"
"Ya ne diye taktınız o bücürleri peşime şimdi? Gideceğim yerde sıkılırlar otursunlar evde beklesinler"
"Olmaz oğlum kızlar heveslendi kırma sakın. Hem beni de almıyorsun zaten Naz demez mi kimse gelmedi beni karşılamaya diye? Gücenir kız!"
"Ben gidiyorum ya ağabeyi hiç kimse mi?
"Ama oğlum..."
"Aman tamam ya hiç uzatmayalım zaten bir şekilde dediğinizi yaptıracaksınız sizinle tartışmak hataydı. Gelsinler ama beş dakika sonra çıkacağım hazır olsunlar hayatta beklemem"
Leyla Hanım'ın derin bir of çekerek "İkbal söyle kızlara kızdırmasınlar şunu hazırlansınlar hemen" demesiyle İkbal Hanım da "Hemen hanımım! Ben şimdi kızları toparlar koridora asker gibi dizerim" dedi. Çalan telefonun sesini duyan Leyla Hanım "İkbal ben bakarım sen kızları getir" diyerek telefonun ahizesini eline aldı.
Kafası bambaşka yerlerdeyken bir yandan da "Efendim? Alo! Kimsiniz ses verin" dedi. Karşı taraftan ses gelmeyince yanlış numara herhalde diye düşünüp tam kapatacakken telefonun diğer ucundaki ses "Leyla benim Salim... Buradayım döndüm. Seninle konuşmak istiyorum. Çok önemli" dedi. Yıllar sonra kulaklarına çalınan bu ses başından aşağıya kaynar sular dökülmesine neden olmuştu. Gözlerinin dolmak üzere olduğunu hisseder hissetmez içinden "Sakın!" dedi. "Çocuklarının babası dahi olsa sakın bu hain için göz yaşı dökeyim deme" hisleriyle toparlanıp "Burada Leyla diye biri yok yanlış aradınız herhalde" dedikten sonra bir hışımla telefonu kapattı.
Bu sırada Murat ve kızlar da hazırlanmış birbirlerine söylenerek kapıdan çıkıyorlardı. Leyla Hanım'ın durgunluğunu fark eden İkbal Hanım da bir şey olduğunu anlamıştı. Bu esnada telefon yeniden çalmaya başladı. Leyla Hanım o sesi bir kez daha duymak istemiyordu ve bu yüzden de ahizeyi hafifçe kaldırıp sert bir şekilde telefonu kapattı. İkbal Hanım şaşırmıştı ve bu şaşkınlığını belli edercesine yanına yaklaşıp "Hanımım iyi misin sen?" deme gereği duydu. Leyla Hanım yanlış numara deyip iyi olduğunu söylese de İkbal Hanım "Aman! Bak rengin de atmış tansiyonun mu düştü yoksa ayran çalkalayayım mı ben sana?" diyerek Leyla Hanım'ı ısrarla bir koltuğa oturtarak mutfağa gitti. Artık tansiyonu mu çıktı siniri mi tavan yaptı belli değildi ama birbirlerini tetikledikleri bir gerçekti.
........::::::::____::::::::........
Naz sessizce kitabını okumaya devam ederken yanında oturan genç adam da sıkılmış bir halde çaktırmadan ona bakıyordu. Yahu ne sessiz kızdı o öyle insan iki çift laf eder. Onca yol böyle sus pus geçer mi hiç?
Genç adam sohbet ortamı yaratabilmek için kendi suskunluğunu bozup "Güzel kitap" dedi. Muhabbete bir yerden başlamak gerekiyordu tabii. Naz ise bir an durmuş sonra da yan gözle ona doğru bakıp "Evet güzeldir" diyerek yeniden kitabını okumaya devam etmişti. Naz kendi halindeydi ama sıkıntıdan sohbeti ilerletmeye çalışan genç adam o an unutulmayacak bir patavatsızlığa imza atıp "Konusu güzel ama sonunda kızın ölmesi saçma olmuş" deyince Naz'ın gözleri adeta yuvalarından fırlamıştı.
Adam kitabı hararetli bir şekilde anlatmaya devam ederken kendisine şaşkın gözlerle bakan Naz'a da "Kızı diyorum! Romandaki kız sonunda intihar ediyor ya... O kitabı geçen sene okudum meğerse kızın bazı ruhsal problemleri varmış da o yaşadıkları hayal ürünüymüş de sonunda da..." deyince Naz artık dayanamayıp sinirli bir şekilde "Sen ne saçmalıyorsun ya! İnsana okuduğu kitabın sonu söylenir mi? Nazik yerine batan camın intikamını mı alıyorsun sen!" diye çıkıştı.
Gözlerini açarak Naz'a bakan genç adam gördüğü sert tavır karşısında şaşkına dönüp "Ne alakası var ya? Sadece sohbet etmeye çalışıyorum. Hem alt tarafı bir kitap!" deyiverdi. Al Murat'ı vur bu adama! Bu erkeklerin gerçekten de özürleri kabahatlerinden çok daha büyük oluyordu.
Duyduğu şey üzerine küplere binen Naz "O alt tarafı kitap dediğin şeyi gece gündüz merakla okuyorum ben! Böyle bir şeyi pat diye söylediğine inanamıyorum ya sen kabus olmalısın!" deyince genç adam da kendisini açıklamaya çalışarak "Okurken kendini biraz fazla kaptırmış gibiydin ben de sohbet edersek gerçek dünyaya geri dönersin sandım" dedi ama Naz'ın kızgın ve dik bakışlarını görünce hafifçe tebessüm edip "Hey! Tamam affedersin" dedi. Sussa iyi ederdi sanki.
Derin bir iç çeken Naz'ın epey bir sinirlendiğini fark eden genç adam bu durumdan hoşnut bir şekilde biraz daha üstüne giderek "Tamam biraz karıştırmış olabilirim. İntihar edince ölmüyordu. Kızı kurtarıyorlar ama sanırım daha sonra ölüyor ya da başka bir kitapla karıştırdım bilemiyorum" deyince Naz'ı büsbütün çileden çıkarmıştı. Bu adamı paraşütsüz olarak İstanbul semalarında aşağıya salsa ve bunun için de geçerli nedenler sunsa yine de yasal bir sorunla karşı karşıya kalır mıydı acaba?
Ona daha fazla dayanamayan Naz "Aaah! Bu kadar yeter ama!" diyerek kitabını çantasına koyduktan sonra çattığı kaşlarıyla bakarak "Şimdi rahatladın mı?" diye sordu. Genç adamın kısık ama bir o kadar da pişkin bir ses tonuyla "Kesinlikle evet" demesiyle çılgına dönen Naz "Ne dedin sen?" diye karşılık verdi. Genç adam ileri gittiğini anlamıştı ve bu yüzden de "Bir şey demedim" diyerek durumu toparladıktan sonra sessizce kıza bir daha bakmadan yanında oturmaya devam etti.
........::::::::____::::::::........
Naz açısından gergin geçen bu yolculuk uçağın İstanbul'a iniş yapmasıyla nihayet son bulmuştu. En çok da şu boşboğaz adamdan kurtulduğuna seviniyordu. Bir süre sonra yolcular inmek için yavaş yavaş ayaklanmaya başlamıştı. Naz da yoğunluk azalınca yerinden kalktı ama genç adamın hiç istifini bozmadan yavaş hareket etmesi karşısında yine sinirlenmeye başlamıştı. Şu adamla sınandığına göre geçmişte büyük bir ah almış olmalıydı.
"Hey kitap düşmanı bey! Bugün yarın yerinden kalkmayı düşünüyor musun? Herkes çıkıyor da gölge etmezsen onlar gibi ben de çıkacağım"
"Kitap düşmanı... Ne demek bu şimdi? Ayrıca benim adım..."
"Aman aman istemiyorum senin adını falan! Lütfen kalkar mısın inmek istiyorum. Seninle aynı havayı yeterince soludum daha fazla dayanamayacağım"
Genç adam ayağa kalkıp kıza yol açarken Naz bir an duraksayıp arkasını döndü ve gözlerini kısarak ona sert bir bakış attıktan sonra "Seni hiç sevmedim yolcu! Umarım bir daha karşılaşmayız" dedi. Adam gözlerini devirerek "Hah! Benim de senin yol arkadaşlığına bayıldığım söylenemez" dedi ve Naz'ın bozulmasıyla başını çevirip "Çattık ya! İlerle de bu ızdırabı bir an önce bitirelim küçük hanım" dedikten sonra yavaş yavaş uçaktan ayrıldılar.
O esnalarda Leyla Hanım da uçağın inip inmediğini sormak için Murat'ı arıyordu. Bu yüzden de Murat'ın trafikten kurtulup havaalanına giriş yaptığı sırada telefonu çalmaya başlamıştı. "Tam da sırası!" diye mırıldanması da gecikmemişti tabii. Telefonunu eline alıp evden arandığını anlayınca da bir solukta "Anne trafik vardı havaalanına yeni geldik. Muhtemelen uçak indi ben seni Naz'ı alır almaz geri ararım" diyerek annesinin cevabını beklemeden kapattı. Şu an annesinin "Edepsize bak dedi diyeceğini yüzüme kapattı görüyor musun İkbal?" dediğini duyar gibiydi. Neyse sonra alırdı o güzel gönlünü.
Naz çoktan valizlerini alıp çıkmıştı ama karşılamaya gelen yoktu. Ee! Hani ağabeyi onu almaya gelecekti? Naz kesin yine bir kız görmüş telefon numarasını almakla meşguldür diye düşünmeden edemiyordu. Ne olursa olsun yine de biraz beklemeye karar verdi. Şu bavulları biricik ağabeyine taşıtmak varken ne diye zorlansın ki zaten değil mi?
Naz oflaya puflaya beklerken telefonuyla konuşarak yanından geçen genç adamla anlık bir bakışma yaşamış sonra da başını çevirerek kendi kendisine "Densiz ne olacak! Yine iyi günüme denk geldi yoksa ben ona o kitabın sayfalarını tek tek yutturmasını bilirdim" diye söylenmeye başlamıştı. Ancak işin kötü yanı bu genç adamın uzaktan gördüğü arkadaşına "Murat buradayım!" diye seslenmesiydi. Naz onu duyar duymaz yanlış işittiğini umarak başını diğer yana çevirmiş ve ağabeyi ile bu adamın sarılıp kucaklaştığını görmüştü. Yok artık daha neler!
Naz ikisine bakarken gözlerine inanamıyordu. Bu ağabeyi ile sarmaş dolaş olan adam uçakta yan yana geldiği adam değil miydi? Murat ile ikisinin bu vaziyetine şaşkın şaşkın bakarak "Bana bunu yapmayın ya! Ağabeyimin arkadaşı o mu şimdi? Bu bir şaka olmalı. Bu çok kötü bir şaka olmalı!" derken Özge ve Merve de "Naz ablaa!" diyerek koşup Naz'ın boynuna sarıldılar.
Çok geçmeden hepsi aynı noktada bir araya geldiler. Murat kardeşine "Kız cadı şu şapşik bakışını bile özlemişim. Gel buraya!" diyerek özlemle sarıldıktan sonra arkadaşını tanıştırmak için geri çekilip "Birbirinizi hatırladınız mı diyeceğim ama zor çünkü biz bebelerle pek muhatap olmazdık. Levent bak bu yeri geldikçe sana da bahsettiğim çatlak kardeşim Naz. Bak fıstık bu adam da benim lise yıllarından en yakın arkadaşım Levent Soykan" dedi. Çok lazımmış gibi bir de tanıştırılıyorlardı iyi mi!
Naz memnuniyetsiz bir halde Levent'i baştan aşağıya süzüp "Biz tanıştık tanışacağımız kadar sevgili ağabeyciğim! Levent Bey ile uçakta yan yana yolculuk etmek gibi bir şansızlık yaşadım maalesef" derken Levent boş durmamış ve anında lafa karışıp "O şansızlık bana ait Nazlı Hanım. Bilmem hatırlıyor musunuz ama bu yolculuk bende derin "izler" bıraktı. Tabii sizin sayenizde" deyivermişti.
"Birincisi benim adım Nazlı değil Naz! İkincisi kendini acındırmayı bırak çünkü o üstüne oturduğun minicik bir cam parçasıydı. Battığından bile şüpheliyim ya hadi neyse!"
Önünde yaşanan bu konuşmalara herhangi bir anlam veremeyen Murat bu manasız atışmayı durdurarak "Hey hey! Bir durun ya bu ne hiddet? Anlaşıldı siz fazla boş oturmuşsunuz canınız sıkılmış herhalde. Hadi yürüyün annem sabırsızlıkla sizi bekliyor" deyince Naz hemen ağabeyinin önüne geçip "Bizi mi bekliyor? O da mı bizimle gelecek? Ne alaka ya!" diye sordu. Gelecekti tabii!
Murat kardeşinin bavullarını alıp "Evet gelecek küçük hanım! Kendi düzenini kurana kadar Levent bir süre bizimle birlikte kalacak. Yeter ama uzatmayın! Kız kardeşimle en yakın arkadaşımın böyle tartışıp durmasından hiç hoşlanmadım haberiniz olsun. Hadi alın eşyalarınızı da gidelim bir an önce" diyerek herkesi toparladı. Bu duruma alışsa iyi ederdi çünkü Naz'ın bu uçak yolculuğunu unutacağı pek yoktu.
Murat bir incelik yapmıştı ama Levent kendisini biraz fazlalık gibi hissetmişti. Bu sebeptendir ki Murat'a yanaşıp onların kalabalık bir aile olduğunu kendisini de otele bırakmasının daha iyi olacağını söyledi. İyi de Murat en yakın arkadaşını otel köşelerinde bırakmayı asla kabul edecek gibi gözükmüyordu. Bunu da "Hayatta olmaz! Sen beni misafir etmek istediğinde ben nasıl kırmadım geldim şimdi de itiraz yok ben seni ağırlayacağım" diyerek belli edip boş boş bakınan kardeşine de "Naz durma öyle ara annemi sesini duysun meraklandı kadıncağız" dedi. Naz "Ararım tamam önce çıkalım şuradan" derken bile tip tip Levent'e bakıyordu. Ne işi vardı bunun evlerinde yahu! Memlekette kalacak yer mi yoktu da başlarına kalmıştı?
........::::::::____::::::::........
Hep beraber arabaya binip eve doğru yol alırken kızlar kendi aralarında sohbet ediyor Murat'ta Levent'e daha önceden ona bahsettiği iş ile ilgili güzel haberler veriyordu. Ancak Levent'in duyduğu habere sevinerek "Süper oldu bu sağ ol! Salim amcaya da yüz yüze teşekkür etmek isterim. Yarın müsait bir zamanında görüşebilirim değil mi?" diye sorması bir kulağı onlarda olan Naz'ı da şaşkına çevirmişti.
"Siz babamdan mı bahsediyorsunuz? O burada mı? Ağabey neden bana da söylemedin? Ayrı kalamayacaklarına emindim zaten demek annem onu affetti. Sonunda babamı görebileceğim!"
"Naz bence fazla heveslenme çünkü annemin henüz babamın burada olduğundan haberi yok ve bence duyarsa büyük arıza çıkaracak. Kadın babamın ismini bile duymaya tahammül edemiyor"
"Ben babama inanıyorum onun hiçbir suçu yok. Bizim yardımımızla annem de ona karşı yumuşayacaktır"
"Naz bir kere de karışma insanların işine! Bu onların arasındaki bir mevzu bırak çözmek istiyorlarsa da birlikte çözsünler"
"Haa ha haaa! Sen öyle san bakalım. Çok haince planlarım var. Aslında daha yok ama olacak sadece biraz düşünmeliyim"
"Boş ver şimdi bunları! Sen ne yapacaksın bakalım karar verdin mi?"
"Şimdilik tek planım bir tanecik canım anneme sarılıp birbirinden güzel yemeklerinden çatlayana kadar yemek ağabeyciğim"
Levent Naz'ın bu dediğini duyunca istemsizce bir kahkaha patlatarak "Annesinin ismi gibi nazlı ve şımarık kızı... Tam da tahmin ettiğim gibi. Bildim mi Murat?" dedi. He bildin git o nazik yerine kına yak şimdi! Ama bu Levent denen kitap düşmanı rumuzlu gıcık fena kaşınıyor haberi yok!
"Tam üstüne bastın kardeşim! Levent bu küçük cadı var ya bu küçük cadı küçükken..."
"Ya siz birlik olup niye bana taktınız öyle! Hem ben ne nazlıyım ne de şımarığım tamam mı? Uğraşmayın benimle çok fena olur"
Ağabeyinin Levent'e kaş göz edip "Tabii tabii" demesi Naz dışında herkesi bir anda kahkahaya boğmuştu. Belli ki hepsi birbiriyle uğraşmayı pek bir özlemişti ama olan da Naz'a olmuştu. Neyse ilk günden de ağabey ile papaz olmaya gerek yoktu. Yoksa dili maşallah fırıncı küreğinden farksızdı.
Sonunda şakalaşa şakalaşa evlerinin bulunduğu siteye de giriş yaptılar. Ancak Murat ile Levent valizleri alıp kendi aralarında konuşurken ileride onlara doğru bakan birini fark etmişlerdi. Salim Bey'di o. Murat o karaltının kim olduğunu anladığı için sinirlenip "Hayda!" diyerek babasının yanına doğru giderken kızlar da zile basmış kapının açılmasını bekliyorlardı.
Kızının gelmesini sabırsızlıkla bekleyen Leyla Hanım zili duyunca hızla yerinden kalkarak İkbal Hanım'dan önce kapıyı açmıştı. Tabii açar açmaz da "Kızııııım! Ah bir tanem hoş geldin evine annesinin kuzusu!" diyerek ağlamaya başlayınca Leyla Hanım'ı Naz'ın "Anneeem! Ben de seni çok özledim ama ağlama ya!" demesi kendini getirmişti.
"Hadi durmayın öyle kapının önünde girin içeriye"
"Aman Allah'ım! Evin kokusu bile beni sarhoş etmeye yetti. Siz neler yaptınız böyle anne?"
"Ah seni seni! İkboş teyzene sarılmak yok mu? Gel bakayım buraya boncuk gözlüm"
"Aşk olsun İkbal teyze gel kıskanma sana da kocaman sarılayım. Hatta en kocaman sana sarılayım"
İçeride sevinçli bir hava eserken dışarıda da Murat için soğuk rüzgârlar esmekteydi. Babasına evin yakınlarına asla gelmemesini söylemiş olsa da belli ki Salim Bey'in içindeki özlem oğluna verdiği sözü tutmasına engel olmuştu.
"Baba neden evin önüne geldin ki ben sana ortamı uygun hale getirince gelirsin dememiş miydim? Şimdi sırası değil ki!"
"Naz'ı görmeyeli çok oldu Murat. Ben sadece uzaktan da olsa kızımı görmek istedim"
"Ya tamam da şimdi annem de seni görecek durup dururken gerginlik çıkacak. Kadının daha döndüğünden bile haberi yok"
Bunu söylemesinin üzerine babasıyla göz göze kalınca Murat'ın annesinin çoktan öğrendiğini tahmin etmesi hiç de uzun sürmemişti. Hayır ya! Yapmamış olsun bunu...
"Söyledin değil mi? Sana inanmıyorum baba bu çok bıçak sırtı bir konu biliyorsun! Ya sen içerideyken Naz ile eve gelseydik ne olacaktı? Zaten seni görmek için can atıyor o babam burada bizimle kalsın derken annem anca cesedimi çiğnersiniz der biz de hep beraber seyreyle gümbürtüyü derdik"
"İçeri girmedim telefon ettim. Annen de burada Leyla diye biri yok deyip telefonu yüzüme kapattı. Benimle konuşmadı bile"
"Allah aşkına ne demesini bekliyordun baba? Zamanında kadına hayatının şokunu yaşatarak hayatımızdan çıkıp gitmişsin şimdi de hoş geldin Salim geç buyur baş köşeye otur demesini mi bekliyorsun?"
"Ben cezamı sizden ayrı geçirdiğim yıllarla ödedim Murat. Hâlâ daha ödüyorum"
"Annemin uğradığı ihanetin bedeli yirmi yıldan daha fazla baba..."
Bu sırada onları uzaktan izleyen Levent meraklanarak yanlarına doğru gitmeye başlamıştı. Bir sorun olup olmadığından emin olmak istiyordu ama yaklaştığında o kişinin Murat'ın babası olduğunu anlayınca gülümsemeye başladı. Salim Bey de Levent'i görünce aynı içtenlikle gülümsemiş yan yana gelir gelmez de el sıkışarak merhabalaşmışlardı.
"Salim amca siz miydiniz? Ben de Murat kiminle konuşuyor diyordum meğerse sizmişsiniz. Nasılsınız?"
"İyiyim oğlum. Sonunda geldin demek"
"Geldim Salim amca geldim. Murat ile konuştuk ben de yarın uygun olursanız teşekkür etmek için yanınıza gelmek istiyordum"
"Teşekküre hiç gerek yok Levent sen de benim oğlum sayılırsın"
"Sağ olun çok teşekkür ederim"
"Baba hadi bu kadar muhabbet yeter! Sen git biz de içeri girelim annem meraklanıp birazdan dışarıya çıkar seni burada görmesin. Ben seni sonra ararım. Hadi Levent biz gidelim"
"Görüştüğümüze sevindim Salim amca"
"Ben de sevindim oğlum"
Murat babasının yanından gergin bir halde ayrılırken Levent'e de "Babamı gördüğümüz aramızda kalsın olur mu? Annemin şu anda burada olduğunu öğrenmesi hiç hoş olmaz" diyerek bir hatırlatma da bulundu. Levent durumları az biraz biliyordu. Bu yüzden de gayet anlayışlı bir şekilde "Tabii ki unuttum bile merak etme" demesiyle valizleri alıp içeriye girdiler.
Sonunda herkes anne evindeki sofrada buluşup keyifli zamanlar geçirmeye başlamıştı. Gülüp eğleniyor onca zaman uzakta kalmanın özlemiyle birbirlerine sarılıp mutlu anlar yaşıyorlardı. Tabii onları hasret ve pişmanlık dolu gözlerle izleyen kişiden haberleri olmadan.
1.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder