"Kadınlar sözleriyle değil, gözleriyle konuşur aslında.
Bu yüzden onları anlamak için dinlemek yetmez,
izlemek gerek yalnızca."
Dostoyevski
11.Bölüm : Aşık oldun değil mi? Bu sıradan kıza aşık oldun!
Ne garip... İlk günler bakmaya bile cesaret edemediğim o gözler şimdi doğru düşünebilmem için odak noktam olmuş vaziyetteler. Onlara bakmadan konsantre olamıyorum sanki. Şu an Selim Bey'e dikkatle bakarak ne yapmam gerektiğine de hızla karar vermeye çalışıyorum. Ona bu tasarımın Derya Hanım'a değil de bana ait olduğunu söylemeli miyim?
Biliyorum bana söylemelisin diyorsun ama ben daha ilk başta üzerinden imzamı silerek ondan vazgeçmemiş miydim? Şimdi ne değişti yoksa bir anda onu sahiplenmem gerektiğini mi anladım? Kafam çok karıştı. Bir yanım "Doğruyu söyle" derken diğer yanım da "Bunu söyleyerek kötü bir duruma düşürdüğün Derya Hanım'ın şerrinden nasibini almaya hazır mısın?" diyor.
Selim Bey keskin bir ses tonuyla "Ne düşünüyorsun? Bu tasarımı bu haliyle kullanmalı mıyız?" diye sordu. "Bu haliyle" derken ne demek istiyor olabilir ki? Ona daha önce bu tasarımdan söz etmiş olsaydım altındaki imzadan bahsettiğini düşünürdüm ama o bu tasarımın benim olduğunu bilmiyordu ki. Yani en azından biliyorsa da ben bundan habersizim. Onu eline aldığından beri kaşlarındaki çatıklık bir an olsun yumuşamadı. Hadi ben neyse de Selim Bey neden bu kadar gergin onu bir türlü anlayamadım.
Ben son kez düşünüp kesin bir karara varmaya çalışırken Derya Hanım daha fazla sessiz kalamayıp sert bir tavırla da "Selim seninle biraz özel konuşabilir miyiz?" diye sordu. Kalkmaya yeltendiğimde Selim Bey elini kaldırarak beni durdurup otoriter bir ses tonuyla da "Sen kal Meral" dedikten sonra kapıya doğru gitti. Hemen ardından da Derya Hanım yerinden kalktı ve birlikte odadan çıkıp kapıyı kapattılar. İkisi kapının önünde konuşurken bir gözüm onların üzerinde diğer gözüm de elimdeki kağıtta olarak düşünmeye devam ettim. Of! Keşke biraz yüksek sesle konuşsalar da merakım biraz olsun dinse.
"Selim neden bu kadar önemli bir kararı asistanının ellerine bırakıyorsun?"
"Çünkü Meral'in bu tarz konularla alakalı bilgi birikimine güveniyorum"
"İki günlük asistanına güvenerek beni onun önünde küçük düşürüyorsun ama!"
"Derya bu konuyu kapatalım çünkü kalbini kırmak istemiyorum"
"Yeterince kırdın zaten Selim! Sen az önce tasarımımı bir asistan parçasının ellerine verip hakkımda bir karar vermesini istedin farkında mısın?"
"Sözlerine dikkat et!"
"Benden özür dilemek yerine onu mu koruyorsun?"
"Özür mü? Özür dilemesi gereken ben miyim?"
"Ne yani ben miyim?"
"Bilmem ben de sana soruyorum. Özür dilemeni gerektirecek bir şey yaptın mı?"
"Ne demeye çalışıyorsun?"
"Bence ne demek istediğimi gayet iyi biliyorsun"
"Şu aptal kız yüzünden tartıştığımız konuya bak!"
"Haddini aşma Derya!"
"Haddimi aşmayayım öyle mi?"
"Aynen öyle!"
"Kim bu Meral Tekin! Nasıl oluyor da gözlerini bu kadar ustaca kör edebiliyor?"
"Böyle bir niyeti ya da çabası yok. Onu başkalarıyla karıştırma"
"Mesela kiminle karıştırmayayım?"
"Bilmem artık aklından ilk kim geçiyorsa"
"Dur bir dakika! Şimdi anlıyorum"
"Neyi anlıyorsun?"
"Onu bu kadar koruma sebebini!"
"Görüyorum ki bu konuşma amacından sapmak üzere bence burada keselim Derya"
"Nereye gidiyorsun?"
"İçeriye giriyorum. Farkında değilsin ama ayıp oluyor"
"Kime? Asistanına mı!"
"Evet"
"Selim!"
"Sen gelmek zorunda değilsin. Bundan sonrasını biz hallederiz"
"Selim konuşmamızı bitirmedik!"
"Üslubunu düzeltmediğin sürece bu konuda hiçbir zaman konuşmamızı bitiremeyeceğiz Derya"
"Aşık oldun değil mi? Bu sıradan kıza aşık oldun!"
Tam onlara doğru bakıp kendi kendime "Bu kadar hararetli ne konuşuyor olabilirler ki?" derken Selim Bey kapının kolunu tuttu ama Derya Hanım'ın söylediği şey sonrası açamadan olduğu yerde kaldı. Tartıştılar herhalde. Of! Derya Hanım ne dedi acaba? Selim Bey de yere doğru bakarken oldukça yavaş hareketlerle bakışlarını bana doğru kaldırdı. Bir süre baktıktan sonra da Derya Hanım'a uzun uzun bir şeyler söyleyip içeriye girerek kapıyı da sertçe kapattı. Ee... Derya Hanım neden gelmedi? Ne oldu ki şimdi?
Selim Bey içeriye girer girmez kravatını gevşetip tek kelime bile etmeden gergin bir halde masasına doğru yürümeye başladı. Bir an bile düşünmeden elimdeki tasarımı bırakarak ayağa kalktım. Tam arkamı dönüp odama giderken de "Sana çıkabilirsin dedim mi Meral? Bu konuda anlaştığımızı sanıyordum" dedi. Olduğum yerde kalarak keyifsizce "Haklısınız demediniz ama bırakın beni gideyim Selim Bey" dediğimde yerine oturmaktan vazgeçip yanıma doğru geldi.
Yüzündeki ifadeyi görünce tedirgin olup geri çekilince de sanki bunu yapmama kızıyormuş gibi daha çok üstüme geldi. Dolaba dayanıp ürkek bakışlarımla bakarken "Bana bu tasarımla alakalı hiçbir şey söylemedin" dedi. Elimle alnımı ovalayıp birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra yüzüne bakmadan sadece "Bu konudaki kararı bana bırakmayın" diyebildim. Bunu gerçekten çok içten bir şekilde söyledim çünkü şu an bu tasarım hakkında tek kelime bile etmek istemiyorum.
Çizimimi isimsiz olarak teslim ederken böyle bir şey olacağı hiç aklıma gelmemişti. Resmen tasarımım ve hayallerim Derya Hanım tarafından çalındı. İşin kötüsü arkasında duramadığım tasarımımı geri almak için ortalığa çıkıp birini suçlamak da istemiyorum. Bunu yaparsam ne olur düşünebiliyor musun? Derya Hanım'ın tasarım çalmakla suçlandığı yetmeyecekmiş gibi Selim Bey ile de arası bozulacak. Bunun olması demek beni onun gözünde daha da negatif bir yere taşıyacak olması demek. Şu an bile bakışlarından rahatsız olurken daha da fazlasına maruz kalmaya gücüm ne kadar yeter bilmiyorum. Benim bu atışmalara vakit ayırma lüksüm yok. Kafamı ve dikkatimi bu tarz olumsuz şeylere odaklayamam.
Başımı eğerek bunları düşünürken Selim Bey eliyle çenemi tutup yüzümü kendisine doğru kaldırdıktan sonra uzun uzun gözlerime baktı. Ne düşünüyor bilmiyorum ama sanki ona söyleyemediğim şeyleri gözlerimden okumaya çalışıyor gibi bir hali var.
"Selim Bey..."
"Söyle Meral"
"Derya Hanım'ın tasarımını kullanın"
"Nasıl yani?"
"Bu tasarım tam da istediğiniz gibiyse bence daha fazla aramaya gerek yok"
"Ama..."
"Önemli olan sınırlı bir sayıda çıkması planlanan parfümünüzün her yönüyle çok özel olması değil miydi?"
"Ya bundan daha önemli şeyler varsa?"
"Ya o daha önemli olduğunu söylediğiniz şeyler aslında düşündüğünüz kadar önemli değilse?"
"Meral ben gerçek düşüncelerini duymak istiyorum"
"Peki... Ben İki Hayal Tek Bir Şişede tasarımını çok beğendim. Hayallerimi yansıtmayı başaran çok özel bir tasarım ve eğer sizin de kafanıza takılan olumsuz bir şey yoksa bence bu tasarımı seçmelisiniz"
Şu an bana çok garip bakıyor. Sanki bir şeyler gizlediğimi anlıyormuş da açıkça sormak yerine bunu kendi ağzımla söylememi istiyormuş gibi bir hali var. Gerçekten tereddütte kaldım. Acaba Selim Bey onu benim çizdiğimi görmüş müydü? Biliyordu da o yüzden mi beni bu kadar sıkıştırıyordu? İyi de bu kadar uğraşacağına bunu direkt de sorabilirdi. Belki de ben paranoyaklık yapıyorumdur.
Kişisel telefonu çalmaya başlayınca yanımdan çekilip masasına doğru gitti. O giderken ben de bu düşüncelerimle baş başa kaldım. Selim Bey telefondaki kişiye hemen geleceğini söyleyip kapattıktan sonra bana doğru yaklaştı ve dikkatli gözlerle beni inceleyip "Özel üretilecek olan parfümümüzün şişesinde Derya'nın tasarımı kullanılacak. Ancak tasarımcının adının şimdilik gizli tutulmasını istiyorum. Bu şekilde merak uyandıracaktır. Herkes bu büyüleyici tasarımın yaratıcısının kim olduğunu tanıtım gecesi öğrenecek. Notunu bu şekilde al lütfen" diyerek kapıya doğru yürümeye başladı.
"Selim Bey!"
Seslenişimle durdu. Bana doğru dönerken yavaş adımlarla ona doğru yaklaşıp tam da önünde durdum. Ona bir şey söyleyeceğimi sandı ama ne sesleniş ne de yanına geliş sebebim bu değildi. "İzninizle" dediğimde neden izin istediğimi anlamamış gibi bakmaya başladı. Başını onaylar gibi sallayınca da ellerimi içeriye girerken gevşettiği ve sonradan da düzeltmeyi unuttuğu kravatına doğru götürdüm. Bunu yapmamı beklemiyor olacak ki önce ellerime sonra da yüzüme baktı. Daha doğrusu donup kaldı. Açıkçası ben de ona bu kadar yakın dururken pek rahat sayılmam. Nefesimi tutarak kravatını yukarıya çekip yerine yerleştirdikten sonra bozuk görünen yakasını da düzeltip bir adım geri çekildim. Niye böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama belki de biraz olsun sakinleşeceğini düşünmüşümdür.
"Artık odama gidebilir miyim?"
Soruma karşılık herhangi bir cevap vermedi. Bakışlarımı ona doğru çevirip "Selim Bey... Odama gidebilir miyim?" dediğimde kendisine gelerek "Gidebilirsin" dedikten sonra kapıya doğru yürüyüp dışarıya çıktı. Arkasından bakarken ara ara o da ardına bakar gibi olup sonra da vazgeçerek yürümeye devam etti. Gözden kaybolunca tasarımları toparlayıp odaya bir çekidüzen verdikten sonra kendi odama geçtim.
Yaklaşık 45-50 dakika kadar sonra Selim Bey yeniden katta göründü. Odasına doğru gelirken de arkasından gelen bir çalışan elindeki küçük saksı çiçeğini ona vererek geri döndü. Ne tepki vereceğini merak ettiğim için gözlerimi üzerinden ayıramadım. Dikkatle onu izlerken de Selim Bey şaşırdığını belli eden bir yüz ifadesiyle çiçeğin üzerindeki kartı eline aldı. O çiçek nereden mi çıktı? Ben gönderdim. Evet doğru duydun ben gönderdim. İçinde bir de not var.
"Akışa uy Selim
Hayat neyi nasıl yapması gerektiğini bilir"
Çaktırmadan ifadesine bakıp sonra da önümdeki dosyaya gömüldüm çünkü onu izlediğimi fark etmesini istemiyorum. Ben konsantre olmuş izlenimi verip çalışır gibi gözükürken o da odasına girip çiçeği masasının yanındaki küçük çekmeceli dolabın üstüne yerleştirdi. Ah! Ama olmaz ki orası çok güneş alıyor yakacak güzelim çiçeği!
Oturduğum yerden onu oradan kaldırması için enerji yollamaya çalışırken baktım olmuyor dayanamayıp telefonu elime aldım. Selim Bey de çalan telefonu kaldırdıktan sonra sesimi duyar duymaz şaşkın bir ifadeyle bana doğru döndü. Bana bir şey söylemesini beklemeden ona çiçeği oraya koymaması gerektiğini çünkü orasının çok fazla güneş aldığını söyledim. Bunu söylememi beklemiyor olacak ki epeyce afalladı.
Telefonu elinden bırakmadan çiçeği oradan alıp bu sefer de tam tersi yöne koydu ve bakışlarıyla benden bir onay beklediğini belli etti. Elimle biraz daha yana kaydırmasını işaret edip yapınca da telefondan "Şimdi oldu! Harika gözüküyor" dedim. Telefonları kapatırken bir an durup tebessüm ederek yerine oturdu. Ama öyle sıradan bir tebessüm değildi. Hani tuhaf bir durum karşısında "Tövbe estağfurullah" diyerek gülme ihtiyacı hissedersiniz ya işte aynen öyle bir gülüştü. O sert bakışlarının bir anda bu hale gelmesine bayılıyorum desem çok mu cüretkâr olur? Evet olurmuş gerçekten son sözümü geri alıyorum.
•●●19.30·٠•●●•٠·˙
Masamdaki işlerime odaklanmışken cam kapının tıklatıldığını duyup dalgın bir halde başımı kaldırdım. Bakmamla birlikte de Selim Bey saatini işaret ederek ağız hareketleriyle de hazır olup olmadığımı sordu. Pencereden dışarıya doğru baktığımda hava kararmaya başlamıştı. Bunu daha önce nasıl fark etmedim bilmiyorum. İşlerimi bitirme konusunda hazır olsam da yine de işaret parmağımı kaldırıp biraz daha zaman istedim çünkü elbisemi değiştirmem gerekiyor. Böyle özel bir geceye bu halde gidemem.
Başıyla onay verdiğinde yerimden kalkıp dolabıma astığım elbisemi de yanıma alarak odamdan çıktım. Rana Hanım'a nerede giyinebileceğimi sorduktan sonra da yönlendirdiği yere gidip elbisemi giydim. İyi ki sabah siyah stilettolarımı giymişim çünkü elbisemle gayet güzel bir uyum yakalayarak zarif bir görünüme bürünmemi sağladı. Makyajımı tazeleyip saçlarımı da hızlıca bir hale yola soktum.
Aynada kendime şöyle bir bakıyorum da sade ama aynı zamanda gecenin önemine de gayet uygun görünüyorum. Tam da istediğim gibi yani. Eşyalarımı alıp odadan çıktıktan sonra çekindiğim için kimseye bakmadan odama doğru yürümeye başladım ancak Rana Hanım'ın radarına yakalanmam pek de uzun sürmedi. Lütfen nereye gittiğim hakkında bir şey sormasın çünkü söyleyemem gibi geliyor.
"Meral ne kadar hoş olmuşsun"
"Teşekkür ederim"
"Bir yere mi gidiyorsun?"
Bende de şans olsa zaten... O sırada gözlerim odasından bana doğru bakmakta olan Selim Bey'e takıldı. Bakışlarını bir an olsun ayırmayınca utanıp eşyalarımı önümde tutarak Rana Hanım'a da detay vermeden bir yere davetli olduğumu ve hemen çıkmam gerektiğini söyledim. Bana iyi bir gece geçirmemi dilediğinde ona teşekkür ederek odama doğru yürümeye başladım. Yine de iyi atlattım.
İyi de Selim Bey nerede? Az önce odasındaydı kaş göz arasında nereye kayboldu ki? Koltukların tarafına geçti herhalde. Odasına bakarak kendi odama girdiğimde bir anda Selim Bey'i dolabıma yaslamış olarak karşımda görünce yüreğim ağzıma geldi. Korkudan kalbimi tutarak dururken beni baştan aşağıya inceleyip "Bakıyorum yine nezaketini konuşturuyorsun. Demek bu yüzden benden zaman istedin" dedi. Geceye verdiğim önemle farkında olmadan onu etkiledim sanırım ama kim olsa aynı şeyi yapardı diye düşünüyorum.
Ne diyeceğimi şaşırıp beklettiğim için özür diledikten sonra dolabı işaret ederek "Müsaade eder misiniz?" dedim. Hafifçe kenara çekilirken dolabı açıp yan gözle ona bakarak elbiselerimi içine koyduktan sonra kapısını kapattım. Bunları da yarın alırım artık.
"Hazırsan çıkalım mı?"
Gözlerimi kısarak düşünüp "Beraber mi çıkacağız? İyi de... Bu biraz... Tuhaf olmaz mı?" diye sordum. Gözlerini sol tarafa doğru çevirip başını da hafifçe eğerek bu sefer de o bana "Asıl aynı yere birlikte gitmemize rağmen ayrı çıkmamız tuhaf olmaz mı?" diye sordu. Haklı galiba. Verecek bir cevabım olmadığı için dudaklarımı birbirine bastırarak sessiz kaldım. Selim Bey de içimi rahatlatmak için olsa gerek koluma nazikçe dokunarak "Hayatım boyunca bu konularda kimin ne düşüneceğini zerre kadar umursamadım. Birazdan şu kapıdan asistanımla birlikte çıkıp onunla annem adına düzenlenen yemeğe katılacağım. Ben bu şekilde uygun olduğuna karar vermişsem bir başkasının bunu yargılamasına izin vermem" dedi. Şu an bu tavrından dolayı etkilendim galiba. Galiba mı? Ah Meral ah! Yakacaksın kendini haberin yok.
Yüzümde beliren tebessümle "Ben hazırım istediğiniz zaman çıkabiliriz" dediğimde ceketini alıp hemen geleceğini söyleyerek odasına gitti. Ben de onun ardından çantamı alıp odamdan çıktım. Çıkmamla birlikte Derya Hanım'ın kapısı da açıldı ve o da odasından çıktı. Umarım beni fark etmeden geçip gider diyeceğim ama bütün gece aynı masada oturacağımız gerçeğiyle yüzleşince de kaşım gözüm birbirlerine "Hadi kalk çok oturduk bir yer değiştirelim" demeye başladı. Dikkatini çekmemek için ona bakmamaya çalışırken Selim Bey de odasından çıkıp "Gidebiliriz" dedi. Önce bir Derya Hanım şirketten çıksaydı iyi olurdu ama işte pişti olduk durduk yere.
Rana Hanım'ın önünden geçerken az önce nereye gittiğimi saklama çabam yüzünden kendimden utandım. Halbuki dümdüz söyle işte üstünü örtmeye çalıştıkça sanki çok büyük bir şeymiş gibi oluyor değil mi? Selim Bey "İyi akşamlar Rana Hanım" dedikten sonra yürümeyi sürdürdü. Ben de onunla birlikte yürüyorum ama bir yandan da üzerimize dönen sorgulayıcı gözler var mı diye çaktırmadan etrafa bakıyorum. Asansörü çağırdıktan sonra içeriye geçip beklemeye başladık.
Ben sessizce önüme bakınca Selim Bey de dikkatimi kendisine çekerek "Asansörle aran nasıl?" diye sordu. Cevap vermeden önce etrafa ve şu an ki halimize bakarak "Tek olmadığım sürece sorun yok gibi görünüyor" dedim. Ne dedim ben? Bir de siz yanımda olduğunuz sürece korku nedir bilmiyorum deseydim de tam olsaydı bari!
Gözüm kravatına takılınca konuyu kaynatmak için yüzümü buruşturup "Kravatınız" dedim. "Ne olmuş?" der gibi baktığı anda da yamuk durduğunu söyledim. Yalnız bu kravatta bugün bir rahat duramadı. Elini kravatına götürüp düzeltmeye çalışırken bir türlü düzgün olmayınca "Müsaade edin ben yardımcı olayım" dedim. Çantamı kolumun altına sıkıştırıp kravatını düzeltirken de bana baktığını hissedip ben de ona doğru baktım.
Ah! Belki de romantik bir sahne geliyor diyeceksin ama hiç de öyle değil çünkü ona baktığım saniyede kapı açıldı ve arkadaşıyla sohbet eden Derya Hanım bizi o halde görerek en sert bakışlarını göreve çağırıp ışık hızıyla bana doğru fırlattı. Bunu nasıl fark ettim sence? Asansördeki ayna bir anda bu bakışları yansıtınca ona bakmamam imkan dahilinde olmadı da öyle fark ettim.
Refleksle elimi çekip kenara çekilirken Selim Bey'in belime dokunarak çıkmamı ima etmesiyle asansörden indim. Ben konuşurlar diye beklerken Selim Bey çok soğuk bir tavırla ortaya doğru "İyi akşamlar" dileyip yürümeye devam etti. Bayağı ortaya attı isteyen alsın istemeyenin de paşa gönlü bilir der gibi. Haliyle ben de onunla beraber gittim. Şirketten çıktığımızda arabası da kapının önüne gelmişti. Her zamanki inceliğiyle kapımı açıp binmeme yardım ettikten sonra dışarıya çıkan Derya Hanım'a buz gibi bir bakış atıp şoför tarafına geçti.
Arabaya biner binmez önce kemerimi takıp takmadığıma bir göz atıp sonra da kendi kemerini bağladı. Gergin gözüküyor. Normalde bu kadar meraklı biri değilimdir ama inan bana Derya Hanım ile ne konuştuklarını öğrenmeyi çok ama çok isterdim. İşin kötüsü soramıyorum da. Ölsem ona böyle bir şey soramam ki. Düşünceli bir halde dışarıyı izlemeye başladım. Ne o bir şey söyledi ne de ben bir şey söyledim. Yol boyunca sessiz kalıp radyoda usul usul çalan müziği dinledik.
Bu yolculuk sırasında düşünceden düşünce geçiş yapmam da kaçınılmaz oldu. Aile yemeği detayı sanki biraz burulmamı sağladı. Annemi babamı kardeşimi ve yemek masamızdaki boş sandalyemi hayal etmek bana pek iyi hissettirmedi. Yokluğumda her lokma boğazlarında bir yumru gibi kalıyor olmalı. Keşke ayrı kalmak zorunda olmasaydık demeden edemiyorum ama mecburiyetler işte. O masaya geri döndüğüm anı ve yaşayacağımız muhtemel mutluluğu düşünüp kendimi o kötü ruh halinden çıkarmaya çalışırken oldukça gösterişli bir malikanenin önünde durduk. Böylelikle Selim Bey'in nasıl bir evde yaşadığını da öğrenmiş oldum galiba.
Etrafı incelerken bize yardımcı olmak için yanımıza yaklaşan bir çalışan da Selim Bey'in ani işareti ile durdu. Çaktırmadan ona doğru bakmaya başladım tabii. Emniyet kemerini çözüp elini çenesine götürerek ovalamaya başladı. Onu engelleyen bir şey oldu. Sanırım içeriye girmekten vazgeçecek. Bunu yapar mı gerçekten? Ah kahretsin! Derya Hanım'ın da arabası şu an giriş yapmak üzere. Of! Zaten kararsızlık yaşıyor bir de onu görürse kesin arabayı geri geri sürmeye başlar.
Yeniden Selim Bey'e bakıp ne düşündüğünü anlamaya çalışarak "Eğer oraya gitmek istemediğinizi anladıysanız dönebiliriz" dedim. Bir yandan da içimden dönmesin diyordum ama yine de kendisini kötü hissedeceği bir şey yapmasını istemiyorum. Elini indirip bana doğru baktıktan sonra kararını vermiş gibi gözükerek "Sana asansörün önünde ne dediğimi hatırlıyor musun?" diye sordu. Sanırım şu omuzlarımda taşımak isteyip istemediğim yüklerden bahsettiği konuşmayı kastediyor.
Ciddi bir ifadeyle hatırladığımı söylediğimde eve doğru bakıp "Sana o sözleri söyleyen adam buraya kadar gelip sonra da tüm o lafları yutarak geri dönse onun hakkında ne düşünürsün?" diye sordu. Suskun kalarak onu anlamaya çalıştıktan sonra durgunlaşan gözlerimle "Bir şey düşünmem Selim Bey... Siz kalbinizin sesini dinleyin o size ne yapmanız gerektiğini söyleyecektir" dediğimde bana öyle bir baktı ki yanlış bir şey mi söyledim diye tereddütte kaldım.
Sanırım pek de yanlış bir şey söylemedim çünkü dışarıya doğru bakıp tebessüm ederek arabadan indi. Ne olduğunu anlayamasam da ben de gülümseyerek kapımı açtım. O sırada yanıma gelip inmeme yardım ettikten sonra kapıyı kapatıp belimden tutması eşliğinde evin kapısına doğru yürümeye başladık. Sihirli bir sözcük mü söyledim anlamadım ki.
Kapının önüne geldikten sonra zile basmadan önce bana doğru bakıp kravatını gösterdi. Tebessüm ederek bu sefer düzgün göründüğünü söylediğimde de yüzündeki hoş ifadeyle ahşap oymalarla süslenmiş zile bastı. Birkaç saniye içinde de kapı açıldı ve evin çalışanlarından olan bir hanım bizi içeriye aldı. Etrafa şöyle bir bakıyorum da ev pek benim tarzıma uygun olmasa da yine de çok ama çok şık döşenmiş gözüküyor. İnce bir zevkin ürünü olduğu açık. Özellikle duvarları süsleyen tablolara hayran kaldığımı belirtmek isterim.
Selim Bey ile beraber salona doğru geçerken tanıdık bir sesin mesafeli bir tonlamayla "Selim..." dediğini duydum. Bu seslenişi duyan Selim Bey ise bir an olduğu yerde kalıp sonra da imalı bir şekilde "Ahmet..." diyerek arkasını döndü. Tabii haliyle onun ardından ben de döndüm. Ah! Dönmemle birlikte yaşadığım şaşkınlık yüzüme birebir yansımış olmalı. Ee... Bu adam bugün ışıklarda benim hayatımı kurtaran adamdı. Aman Allah'ım Selim Bey'in ağabeyi o mu yoksa? Tesadüfün böylesine ne demek gerek bilemedim.
Ahmet Bey kardeşine doğru yaklaşarak "Her şeye rağmen böyle bir gecede burada olmana sevindim. Hoş geldiniz" derken bir an kardeşinin yanındaki kızın ben olduğumu fark etti ve o soğuk bakışları aniden ortadan kaybolarak yerini çok içten bir gülümsemeye bıraktı. Bu sefer de bana doğru yaklaşıp elimi nazikçe tutarak öptükten sonra "Bu ne güzel bir tesadüf. Açıkçası sizi bir daha görebileceğimi hiç sanmıyordum" deyince neden bilmiyorum ama Selim Bey çok bozuldu. Bunu ellerimize attığı sert bakışlardan çok net bir şekilde anlayabiliyorum.
O rahatsız olunca elimi yavaşça çekerek "Gerçekten büyük bir tesadüf oldu" dedim. Ancak birazdan çok kötü bir şekilde köşeye sıkışacağım çünkü Ahmet Bey hiç beklemediğim bir şekilde "Biliyor musunuz bütün günü sizi nereden tanıdığımı düşünerek geçirdim ve şükürler olsun ki sonunda hatırlamayı başardım" dedi. Ne dedi o? Beni nereden hatırlamış anlamadım ama umarım bu tanışıklık benim açımdan nahoş bir durum yaratmaz. Yutkunmaya çalışıyorum ama görüyorum ki bunu pek de başaramıyorum. Allah'ım lütfen bana yardım et de beni zor durumda bırakacak bir şey söylemesin.
Bir gözüm Selim Bey'in üzerinde olarak dudaklarım titreye titreye "Öyle mi? Üzgünüm ama ben sizi hâlâ hatırlayamadım" dediğimde Ahmet Bey hiç düşünmeden "Size doktor olduğumdan bahsetmiştim" dedi. Ah! Evet bahsetmişti ama bunu nereye bağlamayı düşünüyor acaba?
"Geçen senenin sonlarına doğru özel bir ameliyat için geçici olarak bulunduğum bir hastaneye gelmiştiniz. Sanırım bir dizi incelemeden geçmiştiniz ve sonuçları öğrenmek için de tek başınıza o dönem birlikte çalıştığım doktor Irmak Mertoğlu'nu bekliyordunuz. O kadar stresliydiniz ki Irmak gelene kadar sonuç kağıtlarınızı inceleyip size olasılıkları söylemiştim. İtiraf edecek olursam o gün sonuçlarınıza bakınca sizin için epey endişelenmiştim ama şimdi bakıyorum da harika gözüküyorsunuz. İyi olduğunuza çok sevindim umarım tedaviniz de başarıyla sonuçlanmıştır"
Ben boş gözlerle Ahmet Bey'e bakarken yüzünden düşen bin parça olan Selim Bey de hüzün kokan gözlerle bana doğru dönüp "Irmak Mertoğlu mu? Senin neyin var Meral?" deyip sustu. Ağzımı açıp tek kelime dahi edemedim. Selim Bey bana öyle üzgün bir ifadeyle bakıyor ki ne diyeceğimi bilmeden ona bakıp öylece kaldım.
11.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder