28 Şubat 2025 Cuma

Beni Aska Inandır / 4.Bölüm (Yazan : NK)

 Mira hatırlamıyor ama Sarp ile "ilk" tanışma anlarına bir yolculuk yapalım dedim. Hatırlarsanız 2.Bölümde Mira'nın üzerindeki baskı yüzünden aptalca bir şey yapmaya kalkıştığından bahsedilmişti. İşte o aptalca şeyi nasıl yapmış Sarp'ın yerine geçtiği koruması neden kovulmuş bunu öğreneceğiz ;) 

4.Bölüm Sarp&Mira İlk Karşılaşma

Alarm Johnny B. Goode şarkısı eşliğinde ısrarla çalmaya devam ediyor odanın içi de seçilen müzikteki elektro gitar sesiyle inim inim inliyordu ama Mira inatla başını yastıktan kaldırmıyordu. Neden kaldırsın ki? Her gün bir önceki günü en baştan yaşıyormuş gibi hissetmek artık canını fena halde sıkmaya başlamıştı.

Hayatında değişkenlik gösteren tek şey sıkıldıkça değiştirdiği bu alarmın sesiydi. Gözünü açıyor tavan aynı tavan perde aynı perde yatak aynı yatak. Aşağıya indiğinde ailesiyle aynı sofrada olmasına rağmen yalnız hissederek kahvaltısını yapıyor ve hemen ardından da robottan hallice olan korumasının nezaretinde okuluna gidip akşam da aynen tıpış tıpış evine geri dönüyordu.

Arkadaşlıkları da yüzeysellikten öteye geçemiyordu çünkü korumasının peşlerinden ayrılmaması bir süre sonra insan ilişkilerine de ciddi zararlar veriyordu. Artık bunalmış yavaş yavaş da afakanlar basmaya başlamıştı. Bugün bu korumanın da ipi Mira tarafından çekilmeliydi ama nasıl? Belki de bu sefer daha büyük oynamalıydı.

Yatağından isteksizce hatta sürüne sürüne çıkıp penceresine doğru gittiğinde daha perdeyi bile aralayamadan biricik sevgili korumasını kapının önünde kendisini beklerken bulmuştu. Yahu adam bir kere de uyuyakal ne bileyim karınla kavga et bu yüzden de işe geç kal yap bir şey ama her zaman tam saatinde burada olma işte!

Mira'nın yüzü adamı evin önünde bostan korkuluğu gibi dikilmiş görünce fena halde asılmıştı. Yapacak bir şey de yoktu. Saçlarını lastik tokasıyla toparladıktan sonra banyoya girip ardından da üzerini değiştirerek odasından çıktı. Etrafa göz gezdirirken bir yandan da köpeği Çakıl'a sesleniyordu ama kim bilir neredeydi ki sesi soluğu çıkmıyordu. Büyük ihtimalle sıcacık bir yer bulup uyuşuk uyuşuk yan gelmiş yatıyordur. Mira onun adını Çakıl değil de Miskin koymalıymış aslında. Evet şüphesiz ki bu ona daha uygun bir isim olurdu.

Merdivenlere yöneldiğinde aşağıdan da babasının sesi geliyordu. Sanki telefonla konuşuyor gibiydi. Suratı beş karış bir halde aheste aheste merdivenleri inerken bir yandan da zihninde şu an tutunduğu tırabzanlara oturup aşağıya doğru kaydığını ve o esnada da annesinin yüzünde oluşan şok dolu ifadeyi canlandırmaya çalışıyordu. Bunu yapması aile içinde küçük çaplı bir kriz yaşamalarına neden olurdu herhalde.

Aşağıya indiğinde babasını gerçekten de telefonla konuşurken bulmuştu. Yanına yaklaşıp sessizce yanağına bir öpücük kondurduktan sonra karşılıklı olarak dudak hareketleriyle birbirlerine "Günaydın" deyip annesine yöneldi. Meltem Hanım o sırada vereceği davet için notlar alıyordu. Hmm... Yine bir sürü kasıntı insan evlerine doluşacaktı yani.

Meltem Hanım kendisini öpen kızına bakmadan "Günaydın canım" deyip notlar almaya devam ederken Mira da annesine ve elindeki deftere boş gözlerle bakıp kalmıştı. Neyse buna da şükürdü. En azından öptüğünü hissetmişti değil mi? Ya da yemek odasına girdiğini...

Masadaki yerini alırken yanına yanaşan Ayten Hanım "Günaydın Mira Hanım" diyerek ona da bir servis açtı. Ancak Mira tam kadıncağızla mini bir sohbete girişmişti ki Meltem Hanım'ın yan gözle bakmasıyla Ayten Hanım mesajı alıp izin isteyerek mutfağa geri döndü. İyi de kiminle konuşsun bu kız canım! Duvarlara mı konuşsun ya da çiçekle böcekle mi muhabbet etsin? Of! Keşke Defne izinli olmasaydı. O olduğunda en azından kız kıza konuşup biraz vakit öldürebiliyorlardı.

Fuat Bey görüşmesine çalışma odasında devam etmeye giderken Meltem Hanım da ciddiyetini koruyan bakışlarıyla yazmadığı bir şey kaldı mı diye düşünüyordu. O anlarda Mira'da yazık peçetesini kucağına koyduktan sonra dirseklerini masaya dayayıp yanaklarını da yumruklarıyla destekleyerek önündeki tabağa bakmaya başlamıştı. Aklından neler geçiyordu belli değildi.

Yan gözle annesine bakıp tekrardan tabağına döndükten sonra kinayeli bir şekilde "Merhaba nasılsın? Sormadın ama ben yine de söyleyeyim. Biraz canım sıkkın be kaşar peyniri! Kendimi şu acımasızca dilimlenip birçok parçaya ayrılmış zavallı domates gibi hissediyorum. Kimse benimle ilgilenmiyor. Baksana yeşil zeytinler bile siyah zeytinlerle birbirlerine kaş göz yaparak anlaşıyorlar. Durumları benden iyi yani" demeye başlayınca annesinin dikkatini nihayet çekmişti.

Elindeki defteri masaya bırakan Meltem Hanım kendi kendisine saçma sapan şeyler konuşan kızına dönüp ona endişeli gözlerle bakarak "Kızım sen ne yaptığının farkında mısın?" diye sordu. Mira hemen dirseklerini indirip hazır ola geçmişti.

"Şey... Ben sadece sıkıldım da kendi kendimi eğlendiriyordum"

"Peynirle konuşarak mı?"

"En azından beni dinliyor"

O an anne kız göz göze kalmış Mira'nın da yüzü ister istemez ekşimişti çünkü son sözlerindeki ses tonunu pek beğenmemişti. Ne o öyle acıyıp sevin beni okşayın pamuklara sarın der gibi! Bir de ağlasaydı da tam olsaydı bari. 

Meltem Hanım tam kızının elini tutmak için uzanırken Ayten Hanım yemek odasına gelerek "Feraye Hanım geldi efendim" dedi. Ooo! Sabah sabah sosyetenin ayaklı gazetesi mi gelmiş? Yine ne acayip havadisler yumurtlayacak bu kadın acaba? 

Mira yine ikinci plana düştüğünü hissedince keyifsizce elini geri çekip "Benim derse yetişmem lazım anne akşama görüşürüz" dedikten sonra yerinden kalkıp yarım ağızla da "Yani müsait olursanız görüşürüz herhalde" dedi. Mira çantasını alıp evden çıkmıştı ama ardından bakan annesinin aklından psikoloğu ile bir görüşme ayarlamak geçtiğini bilseydi herhalde bu kadar rahat olmazdı.

Mira oraya gitmekten de tanımadığı birine derdini anlatmaya çalışmaktan da nefret ediyordu. Annesi de elini taşın altına koyup bu kızın ne derdi var bir oturup ailece konuşalım demek yerine hemen topu psikoloğa atıyordu. Böylesi daha kolay oluyordu çünkü.

•●●·٠•●●•٠·˙

Mira evden çıktıktan sonra hızlı adımlarla merdivenleri inip bahçeye girmişti. Şöyle bir bakınıp ıslık öttürerek "Çakıl! Neredesin kızım? Hadi bak ben gidiyorum ama!" dediğinde köpeği de sonunda yattığı yerden sallana sallana çıkmıştı. Şu gelişe bak... Hay tembel teneke!

Mira köpeğinin yanına gidip tüylerini severek onu şımartırken bir yandan da "Seni gidi uyuşuk seni! Neden odadan kaçtın bakalım yoksa bıktın mı benden?" diye sitem ediyordu. O sırada babası da şirkete gitmek için evden çıkmıştı. Fuat Bey köpeğini sevgiyle öpen kızına doğru bakıp "Kızım hadi okuluna geç kalacaksın. Köpeğinle de akşam eve döndüğünde ilgilenirsin" deyince Mira da babasının sesini duyar duymaz ona doğru dönüp ayaklanmıştı. Ellerini silkeleye silkeleye Çakıl'a göz kırparak "Baba kızdı ben gidiyorum. Sonra görüşürüz" dedikten sonra "Şirkete mi gidiyorsun baba?" diye sorup Fuat Bey'in yanına doğru yürümeye başladı.

"Evet tatlım"

"Bugün beni okula sen bırakır mısın?"

"Çok isterdim ama toplantım var. Belki başka zaman"

"Baba..."

"Söyle kızım"

"Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"İste bakalım"

"Bizim okula yeni gelen bir kız var"

"Ee! Ne olmuş?"

"Bugün doğum günüymüş bizim bölümden de birkaç kişi orada olacak. Uzun zaman sonra ilk defa beni de bir partilerine davet ettiler. Gidebilir miyim?"

"Doğum günü olan arkadaşın kim peki ben tanıyor muyum?"

"Adı Tuğçe Gencer. İyi bir kıza benziyor"

"Gencer mi?"

"Evet ne oldu?"

"Hiçbir şey olmadı. Tamam gidebilirsin"

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten"

"Teşekkür ederim baba"

Mira nasıl oldu da izin verdi diye şaşkın bir ifadeyle tebessüm ederken Fuat Bey kızının korumasına doğru dönüp "Mira'yı bu akşam arkadaşının doğum günü partisine götüreceksin. Rahatsız etme ama etrafından da bir an olsun ayrılma. Saat sınırlamasını biliyorsunuz geç olmadan eve geri dönün" dedi. Bunu duyunca Mira'nın gözleri olduğu yerde tam tur atmıştı. Yüzünü asıp içinden de "Ne bekliyordum acaba? İyi de kızlarla da koruma yok diye anlaşmıştık. Şimdi ne olacak peki?" diye geçirmeden edemedi.

Şu an babasına koruma istemediğini söylemesi de pek uygun olmayacaktı sanki. Sonuçta bunu derse Fuat Bey büyük ihtimalle kararından vazgeçip o zaman hiçbir yere gitmiyorsun küçük hanım diyecekti. Neyse babası gideceğini bilsin de korumasını bir şekilde hallederdi herhalde.

Baba kız vedalaştıktan sonra kendi araçlarına geçerek evin önünden ayrıldılar. Mira hareket ettiklerinden bu yana bir gözü korumasında olarak derin derin düşünmeye başlamıştı. Bu adamın ayağını ne şekilde kaydırsaydı acaba? Akşama kadar etkili bir şeyler bulsa iyi olurdu yoksa partiye gitmesi sıkıntıya girecekti.

Yavaş yavaş okula da yaklaşmaya başlamışlardı. Mira dudaklarını kemirerek etrafı izlerken bir gözü de korumasına takılınca aklına gelen bir düşünceyle "Ben okulun önünde inmeyeceğim. Beni uygun bir yerde bırakın lütfen. İsterseniz arkamdan takip edebilirsiniz ama o okula yalnız girmek istiyorum" dedi. Dedi ama maalesef ki adam talimatlara harfi harfine uyan biriydi.

Koruması aynadan Mira'ya doğru bakıp "Üzgünüm Mira Hanım sizi okulunuzun önünde indirip işiniz bitince de bıraktığım yerden almak zorundayım. Fuat Bey'in emri böyle" deyince Mira da boynunu sımsıkı tutan hayali ellerin gittikçe daha da sıkı tutmaya başladığını hissedip gözlerini devirdi.

"Babamın duymasına gerek yok ki bu aramızda kalabilir"

"Olmaz efendim"

"Sana emrediyorum! Bana karşı mı geleceksin?"

"Ben emirleri sadece Fuat Bey'den alıyorum Mira Hanım. Ancak isterseniz kendisine sorup size izin vermesini sağlayabilirsin. O zaman sizi istediğiniz yerde bırakabilirim"

"İzin vermez ki!"

"İnanın benim yapabileceğim bir şey yok"

Mira sessizleşmişti ama adama da fena bilenmişti. Bu kadar da etik olunmaz ki canım biraz esneklik lazım sonuçta! Araç okulun önünde durup koruması da kapıyı "Buyurun efendim. Bir ihtiyacınız olursa ben buradayım" diyerek açınca Mira'nın da kafası iyice atmıştı. Eline bir megafon alıp okulun çatısından da bağırsaydı keşke!

Mira arabadan sinirle inip adama da "En azından derse dalıp orada da yanımda oturmaya kalkmıyorsun. Bu da tesellim olsun bari!" dedikten sonra derin bir nefes alarak üzerindeki gözlerin yarattığı gerginlikle içeriye girdi. Sanki herkes onun hakkında fısıldaşıyormuş gibi geliyordu. Belki de bu birkaç konuşmaya şahit olduğu içindir çünkü kızlar tuvaletindeyken onun orada olduğunu fark etmeyen bir grup kız hakkında acımasızca konuşup epeyce dalga geçmişlerdi. Bu da Mira'yı çok üzmüştü tabii.

Neyse ki okulda sadece onlar gibi düşünen kızlar yoktu. Mira'yı bu konuşmaların üzerine üzgün bir halde gören Damla önce o kızları takmamasını söylemiş sonra da kendisini tanıtarak Mira ile biraz sohbet etmişti. Şimdi de onun davetiyle okulun gelir gelmez popüler olan kızı Tuğçe Gencer'in doğum gününe çağrılmıştı. Mira bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerektiğini biliyordu. Korumasını atlatıp geceye tek başına giderse resmen rüştünü ispat edecek herkesin de ağzına bir fermuar çekecekti. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Yoğun ve yorucu geçen bir günün ardından nihayet akşam olmuştu. Yemek sonrası Mira odasına kapanmış sessizliğini bozmadan bir yandan hazırlanmaya çalışıyor bir yandan da kafasının içinde dönüp duran düşüncelerle uğraşıyordu. Korumasını atlatacak yolu hâlâ bulabilmiş değildi. Bu zamana dek o kadar çok yol denemişti ki elindeki seçenekler artık kısıtlı hale gelmişti.

Saçlarını tarayıp aynadaki görüntüsüne odaklı bir şekilde öylece dururken aniden aklına gelen şey ile birlikte elini indirdi ve kendi kendisine "Niye her zaman sınırları zorlamaya çalışıyorum ki? Belki de basit düşünüp basit hareket etmeliyimdir" dedi. Bir de bu yolu deneyelim bakalım hisleriyle telefonunu alıp Damla'yı aramaya başladı. Onun yardımı gerekiyordu çünkü.

Damla ailesiyle değil iki tane kız arkadaşıyla birlikte kalıyordu. Mira'nın derdi de korumasını gerçek parti mekanı yerine Damla'nın evine yönlendirmekti. O yanlış kapının önünde beklerken Mira da arka bahçeden kaçarak asıl partinin olacağı yere gidecekti. Tabii korumasının buna inanması için biraz yardım alması gerekiyordu. Bunun için de Damla çıkmadan önce evin ışıklarını ve müziğin sesini açık bırakırsa her şey süper olurdu.

Aslında Mira'nın bu taktiği de tutmuşa benziyordu. Evden ayrıldıktan sonra aynen düşündüğü gibi Damla'nın evine gitmişlerdi. Işıklar ve müzik sesleri yani her şey olması gerektiği gibiydi. En güzeli de Damla'nın arkadaşlarının o gece kendi bölümlerindeki arkadaşlarını evlerinde toplaması olmuştu. Bu sayede giren çıkanlar sebebiyle koruması burada bir parti olduğuna ve Mira'nın da içeride olduğuna inanacaktı. Mira arabadan gayet rahat bir tavırla inip korumasının gözetiminde eve yaklaştıktan sonra zile bastı ve kapıyı açan Damla'ya birbirlerine kaş göz işaretleri yaparak içeriye girdi.

Planın ikinci kısmı için de korumaya yiyecek ve içecek bir şeyler hazırlanmıştı. Mira kendi kullandığı uyku ilacını adamın içeceğine karıştırınca Damla'ya da onu ikram etmesi kalmıştı. Adam ilk anda nezaketen kabul etse de hemen yiyip içmeye yeltenmemişti. Bu da pencereden onu gözleyen Mira'yı sinir etmişti. İçinden "İçsene şunu!" diye diye bekleyişini sürdürürken nihayet adam bir yandan gazetesini okuyup bir yandan da gayri ihtiyari bir şekilde ikramlıkları yemeye başlamış kızlarda rahat bir nefes almıştı.

Çok geçmeden adamın esnemeye başladığı ve ardından da başını uykulu bir halde geriye yasladığı görülmüştü. Bu olduğunda Mira ve Damla an bu andır düşüncesiyle dikkat çekmemeye çalışarak evden çıkmış ve arka bahçeye doğru yönelmişti. Ancak Mira'nın hesap etmediği bir şey vardı. Görevine hazırlanmak için tüm gün Fuat Bey ile ilgili gözlem yapan Sarp kızın bir işler karıştırdığını düşünüp peşine takılmıştı. 

Haklı da çıkmıştı. Kızın koruması çok yönlü düşünüp verilen yiyeceklerden tatmaması gerekirken bir süre sonra hem kanepelerden yemeye başlamış hem de buz gibi içeceği yudumlamaya başlamıştı. Bu büyük bir hataydı ve yaptığı bu hata da bugün işinden olmasına neden olacak olaylara sebebiyet verecekti.

Sarp ise korumanın aksine Damla'nın evini göz hapsinde tutmaya devam ediyordu. Başlarda bir sorun yok gibiydi ama kısa süre sonra bir hareketlenme olmuştu. Sarp adamı uyarıp uyarmama arasında gidip geldikten sonra tanınmayı göze alamadığı için aniden vazgeçerek tek başına kızların peşine takılmıştı. 

Mira ve Damla ise uzunca bir yol gittikten sonra partinin olacağı asıl mekana gelmişti. Onlar içeriye girerken Sarp etrafa şöyle bir göz gezdirip dışarıda beklemeye başladı. Aslında gayet sıradan bir parti gibi gözüküyordu. Belli ki kız sadece arkadaşlarıyla biraz eğlenmek istemişti. Şu an için tek sorun korumasını atlatmış olmasıydı.

Sarp kapı önünde dolanıp gelenleri gidenleri incelerken Damla ve Mira da onca kalabalığın içinde sonunda Tuğçe'yi bir köşede arkadaşlarıyla konuşurken bulmuştu. Kızın partisi resmen iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalıktı. Bu kadar kişiyle hangi ara arkadaş oldu da evine davet etti inanılır gibi değildi. Damla ile yanına gidip hediyelerini verdikten sonra da parti bir anda Tuğçe'nin ortamı coşturmasıyla hareketlenmişti.

Gençler çalan müzik eşliğinde sahnenin tozunu attırırken bir yandan da bittikçe yeniden doldurulan kadehler art arda devriliyordu. Mira onlara uyum sağlamaya çalışsa da yine de alışık olmadığı için temkinli gidip içiyormuş izlenimi vererek göze batmamaya çalışıyordu ancak bir yerden sonra işler karışmıştı. Bir yudum iki yudum derken kızlarında iteklemesiyle bir anda kendisini eğlenceye kapılmış bir halde bulmuştu.

Mira ve Damla ile aynı masada olan Tuğçe kızlara ilk kez tanıdığı kişileri bir dizi ön elemeden geçirmek için sorular soruyor bunun neticesinde de birçok kişiye şimdiden çiziği atıyordu. Gerçi o daha çok kılık kıyafetlerini ve ortama uyum sağlayıp sağlamamalarını önemsiyordu. Bu yüzden de Damla'nın kişilerin okul ve aile durumlarını anlatmasını kulak arkası yapıyordu. Onun için dış görünümler daha önemliydi çünkü yanında popülaritesini olumsuz yönde etkileyecek insanlar bulundurmak istemiyordu.

Tuğçe gözlerini salonun bir köşesinden bir diğer köşesine doğru yolculuğa çıkarırken tam karşılarındaki masaya geçip son derece havalı bir tavırla içkisini yudumlayan genci fark etmişti. Tuğçe radarına yakalanarak "İşte bu!" alarmını ciddi bir şekilde öttüren genci gözleriyle baştan aşağıya tarayıp "Kızlar günün en önemli sorusu geliyor. Kim bu? Her neyse canım kimse kim! Onu istiyorum. Kız arkadaşı var mı? Yanlış anlamayın vazgeçmek için sormuyorum onu iki saniye içinde kimden ayırmam gerektiğini öğrenmeliyim de o yüzden soruyorum" dedi. Yavaş gel Tuğçe!

Tuğçe'nin sözleri kadar bunu yapacağı konusunda ciddi de görünmesi Mira'ya tuhaf gelmişti. Ne yani çocuğun bir kız arkadaşı olsa onları ayırmakta bir an bile olsun tereddüt etmeyecek miydi? Bu kadar kolay mıydı diye düşünmeden edemiyordu. Ne yalan söylesin bir anlığına benim ne işim var burada ne işim var bu insanların içinde hislerine de kapılmıştı. Bu his Damla'nın şaka yollu kendisine hafifçe omuz çarpmasıyla bölünmüştü. Sanki daldın diyen bir kendine gel dokunuşuydu bu.

Mira zoraki bir şekilde tebessüm ederken Damla da Tuğçe'yi bilgilendirme maksadıyla "Adı Burak Sarrafoğlu. Şu salonda kaç kız var bilmiyorum ama emin ol %80'ini büyük bir ustalıkla idare ediyor olmalı" dedi. Bu hiç de hoş hissettirmeyen bir bilgiydi doğrusu. Tuğçe gözlerini kısıp o %80'lik dilimin içinde siz de var mısınız der gibi kızlara bakınca Mira yanlış anlaşılma olmaması için hemen "Benim onunla işim yok. Hiçbir zaman olmadı bundan sonra da olmayacak" dedi. Kendisinden son derece emin olan tavrı Tuğçe'nin ona inanmasını sağlamıştı sanki. Mira kendisini bu işten sıyırınca bu sefer de gözler Damla'ya dönmüştü. O niye sessiz duruyordu ki?

"Damla..."

"Efendim Tuğçe?"

"Ya sen?"

"Ya ben ne?"

"Soruma ses çıkarmadın. Mira benim onunla hiçbir ilgim yok diyor. Peki senin var mı? Bak dikkatli düşün!"

"Ee...."

"Seni paralarım Damla! Var değil mi?"

"Hey! Tamam güzel günlerdi ama artık görüşmüyoruz"

"Artık görüşmediğinize emin misin? Ben pek emin olamadım çünkü!"

Damla kuşku uyandıracak şekilde gözlerini kaçırıp "Sadece birbirimizi görünce selamlaşıyoruz o kadar" deyince Tuğçe de verdiği cevabın altında neler olabileceğini sezip "Anlamıştım!" diyerek ellerini sinirle birbirine vurdu. Sessizlik olmuştu ama Tuğçe düşünürken rahatsız edici bakışlarını Damla'nın üzerinden bir an olsun çekmemişti.  

Mira elindeki bardağı masaya bırakıp çaktırmadan "Kızlar Sarrafoğlu buraya doğru geliyor" deyince Damla ile Tuğçe bu uyarıyla toparlanmıştı ama şimdi de hedef Mira olacak gibi görünüyordu. Tuğçe tam çocuğun dikkatini çekmek için çekici bakışlarını fırlatırken Burak onu görmezden gelerek yanından geçtiği Mira'nın önüne bir kokteyl bıraktı ve şok dolu bakışlar eşliğinde "Gülüşünü sevdim" dedikten sonra da arka tarafa doğru gitti. Hay aksi! Derin bir sessizlik olmuştu. Mira hiç istifini bozmadan önündeki bardağa bakarken Damla ile Tuğçe ona doğru eğilmiş şaşkın şaşkın yüzüne bakıyordu. Of! Başkasının yaptığı bir davranışı neden Mira açıklamak zorundaydı ki?

"Mira!"

"Efendim Tuğçe?"

"İkinci bir emre kadar Burak'ın bulunduğu ortamlarda gülümsemen yasaklandı. Tabii sana savaş açmamı istemiyorsan"

"Merak etme bana güvenebilirsin gerçekten hiç ama hiç tipim değil"

Demek tipi değildi. Tuğçe bülbül gibi ötsün diye Mira'nın eline bir kadeh daha tutuştururken bir yandan da "Senin tipin nasıl peki? Bilelim de ne olur ne olmaz" diye sordu. Soruyordu da Mira ne diyeceğini bilemediği için soruyu kaynatmaya çalışıyor Tuğçe'de öğrenmek için dürtüklemeyi sürdürüyordu. En nihayetinde Mira alkolün etkisiyle safça gülümseyip "Uzun boylu olmalı yani benden uzun olsun. Sarılmak istediğimde parmak uçlarımda yükselmeliyim. Öyle bir yükseklik yani. Bir de insanı mavi tura çıkmış gibi hissettirecek mükemmellikte gözlere sahip birine hayır diyemem doğrusu. Olgun da olmalı. Ben biraz çocuksuyum çünkü. O beni olgunluğuyla dengelesin ben de onu çocuksu şımarıklıklarımla uğraştırıp biraz zorlayayım" dedi. Etrafında bu tarife uygun biri vardı aslında.

Sözünü tamamlar tamamlamaz Mira'nın yüzünde bir afallama ifadesi belirmişti. Söylediği şeylere kendisi bile şaşırmış gibiydi. Daha önce hiç bu konu hakkında düşünmemişti herhalde. Yüzünde tatlı bir tebessüm olsa da bir yandan da alkolün etkisiyle görüşü bulanıklaşmış olmalı ki alnını tutup gözlerini kapattı.

Tam o anda da Damla'nın böyle birini okulda asla bulamayacağını söylediğini işitti. Acı bir gülümseyişle "Aslında durumumu düşününce onun beni bulması gerekiyor gibi görünüyor. Malum okul dışındaki sosyal hayatım sıfır" dedi ama bu sohbet Tuğçe'yi hiç açmamıştı. Resmen daha konuşmanın başında konudan kopmuş bir miktar da darlanmıştı. Kafasında da tilkiler dolanıyor gibiydi. Burak'ın bıraktığı kokteyli alıp içindeki yıldızlı pipeti sinirle fırlatarak bir dikişte içince Mira'nın da gözleri kocaman açılmıştı. Kız gerçekten kızmışa benziyordu.

Bardak sert bir şekilde yeniden masayla buluşurken Tuğçe müzik tesisatının olduğu yere doğru bakarak "Mira sesin nasıl?" diye sordu. Neden soruyordu ki? Mira yüzünü buruşturarak "Ne zaman odamda şarkı mırıldanmaya kalksam köpeğim Çakıl iki gün ortalarda gözükmüyor" deyince Tuğçe derin bir nefes alarak "Güzel! Benim istediğimde bu zaten. Hadi gel benimle!" dedi. Eyvah!

"Tuğçe dur!"

Tuğçe onu çekeleyerek salonun ortasına kurulan sahnedeki mikrofonun yanına çıkarırken Mira'da bir yandan gergince gülüp bir yandan da bunu yapmamasının daha iyi olacağını söylüyordu ama onu dinleyen yoktu. Tuğçe'nin işgüzarlığı sonucunda sahne artık Mira'ya emanetti.

Mira ne yapacağını bilemez bir halde etrafına bakınırken içinden de neden burada duruyorum diye düşünüyor ama bu düşünceye rağmen kıpırdamadan durmaya devam ediyordu. Tuğçe ise mikrofonu tutup "Baylar ve bayanlar! Şimdi sizi muhteşem bir sesle tanıştıracağım. Buna hazır mıyız?" dedikten sonra yanında durarak ses sistemine boş boş bakan Mira'yı kolundan tuttu ve kendisine dönmesiyle birlikte de "Karşınızda Mira Çeliker!" dedi. Damla yüzü beş karış bir halde Tuğçe'nin kızı düşürmeye çalıştığı durumu izlerken Mira da eline tutuşturulan mikrofona bakıp kesik kesik gülmeye başlamıştı. Şarkı söylemek kim o kim Allah aşkına? Ayıkken bile iki sözü bir araya getirip melodiye ayak uyduramazken sarhoş haliyle ne yapardı belli değildi.

"Tuğçe senin kulaklarına saygın yok mu ya?"

"Var canım beni merak etme kulak tıkaçlarım yanımda"

"Kulak tıkacı... Özgüvenim tavan oldu şu an"

Tuğçe omzuna teselli dokunuşu yaparak giderken Mira'nın da başı alkole alışık olmadığı için hafif hafif sallanmaya başlamıştı sanki. Neyse ki ayakta durabilecek gibiydi ama yine de hafiften bir çakırkeyiflik baş göstermişti tabii. Tamamen kendinde olsa o sahneye ayak bile basmazdı zaten.

Herkes sahnede hareketsizce durup saf saf etrafına bakınan Mira'yı izlerken müzik sesi gelmeye başladı. Tuğçe'nin mikrofonla yaptığı anonsu duyan Sarp ise Mira'nın adı geçtiği için içeriye davetli gibi girmiş bir kenardan neler olduğunu izlemeye başlamıştı. Mira sahnedeydi ve kendisine bakan bir salon dolusu insan karşısında tahtaya çıkan tembel öğrenciler gibi ne yapacağını bilmez bir şekilde duruyordu. Sanki birazdan da hocam elektrikler kesikti şarkıya çalışamadım diyecek gibiydi. Sarp Mira'yı görür görmez onu ait olmadığı o yerden çekip almak istemişti. Yapamamıştı tabii.

Mira şarkının ilk sözlerini kaçırıp arkadaşlarının ikazıyla tam ortasından kel alaka bir şekilde daldıktan sonra Damla'nın işaretiyle de elindeki mikrofonu biraz kaldırıp şarkıyı robot edasıyla söylemeye devam etti. Bu durum Tuğçe'ye derin bir oh çektirmişti çünkü bu güvensiz ve pısık ses tonu Burak'ın ilk duyduğunda yüzünü ekşitmesine neden olmuştu. Artık Mira'nın yüzüne bile bakmazdı herhalde.

Tuğçe salına salına Burak'ın yanına doğru giderken veterinerlikten tanıdığı birkaç kişinin Mira'yı coşturacak ölçüde iyi tezahürat yapması ve oldukları yerden ona şarkıyı söyleyerek eşlik etmesi işleri biraz değiştirmişti. Mira onlar sayesinde oldukça rahatlayıp olduğu yerde hafif hafif omuz sallayarak arkadaşlarına uyum sağlarken şarkının ikinci kıtasında adeta bambaşka biri gibi ortamı bir anda uçurmuştu. İçten içe battım zaten iyice salayım gitsin diyor olmalıydı. Artık insanlar gülmüyor resmen sahnedeki kızı hayranlıkla izleyip tempo tutuyordu. Buna Sarp'ta şaşırmıştı çünkü bu gerçekten de kargalıktan bülbüllüğe geçiş yapan çok hızlı bir değişim olmuştu. Ayrıca itiraf etmek gerekirdi ki kızın sahnesi de yıkılıyordu.

Of ki ne of!

Bir daha kim duyar sesimi?

Ya bu kader baştan yazılsın ya da hayatın kendisi

Nasıl silinir ben bilemedim yüzümden yaşam izleri.

Şimdi bana öyle bir şeyler

Söyle ki durup dururken

Tam hayattan vazgeçerken

Beni aşka inandır

Salondaki herkes gibi Sarp'ta sahnedeki Mira'yı dört gözle izliyordu. Ancak son nakaratlara gelirken Mira'nın bakışlarında bir tuhaflık olmuştu çünkü kız o andan itibaren karşısındakileri çift görmeye başlamıştı. Midesindeki çalkalanma da ayrı bir vakaydı tabii. En son ne içmişti o öyle? Her neyse bir daha ağzına o ayarda bir şey sürmeyeceği kesindi. Şarkının son sözlerini yarıda kesip müziğin bitmesini beklemeden mikrofonu bırakınca alkışlayan arkadaşları da "Bir daha! Bir daha!" demeye başlamıştı ama bu mümkün değil gibi gözüküyordu. Aslında başına bela almak istemiyorsa bir an önce eve dönse iyi olacaktı.

Kafası o kadar bulanmıştı ki biri gelip şarkıyı çok güzel söylediğinden bahsetse ona "Ne şarkısı?" diyebilecek haldeydi. Bir dakika öncesi yok gibiydi. O noktada kalmıyor ileri gidiyordu sadece. Saçlarını karıştırıp sahneden inmek için adımını attığında ise biraz dikkatsizce davranmış ve bu yüzden de kablolara takılıp fena halde tökezlemişti. Neyse ki düşmesine izin vermeyen biri yardımına hemen yetişmişti.

Kendisini düşmekten kurtaran kişinin elini tutarak ondan destek aldığını anlayınca bakışlarını yanındaki kişiye doğru çevirdi. Bunu yapmasıyla da Burak "Hoş bir tarzın var" dedi. O da şarkının bitmek üzere olduğunu anladığı anda Mira ile tanışmak için Tuğçe'nin yanından ayrılmıştı. Burak'ın iltifatı sonrasında birbirlerine bakarken Mira gözlerini kısmıştı. "Kim bu ya?" diyordu kendi kendisine. Kim olduğunu irdelemeyi bırakıp bakışlarını beline dolanan kola doğru indirdi ve "Beşe kadar sayıyorum çek elini!" dedikten sonra yavaş yavaş beşten geriye saymaya başladı. Burak ise dediğini yapmak yerine her geri sayışında gülümsüyordu çünkü Mira tam sayarken sıradaki sayıyı unutup tekrar başa sarıyordu.

Burak rahatsız edici bir tavırla "Hadi gel de dışarıya çıkıp biraz hava alalım" dediğinde Mira ona tip tip bakmaya başlamıştı. Tuhaf... Bu çocuk ikiz miydi? Halbuki az önce tek başına duruyordu. Değildi tabii ki! Sadece içkinin şişede durduğu gibi durmadığının kanıtıydı gözlerindeki yanıltıcı görüntü.

Damla ile Tuğçe yanlarına doğru gelirken Mira da Burak'ın kolunu itip "Bırak beni çünkü ben kendim de gidebilirim. İnsana sarhoş muamelesi yapmayın!" dedi ama Burak'ın fazlaca samimi olan tavrı ve yardım konusundaki ısrarı onları izleyen Sarp'ı kızdırmıştı. Kız istemediğini alenen belli ediyorken bu ısrar can sıkıcı olmaya başlamıştı. Tanınacak olmasını göze alıp yanlarına gittikten sonra tam Tuğçe Mira'ya seslenecekken ortaya çıkıp otoriter bir ses tonuyla da "Mira!" diye seslendi. Bu sefer de tüm gözler Sarp'a dönmüştü.

Tuğçe ilk tepki olarak "Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz?" dese de hemen toparlanıp Sarp'ı baştan aşağıya beğeniyle inceleyerek "Sen de kimsin ya?" diye sordu. Sarp önce ne diyeceğini şaşırsa da hemen durumu toparlayıp "Mira'nın arkadaşıyım. Onu evine götürmeye geldim" dedi. Bu nasıl arkadaş böyle! Damla ile Tuğçe şok dolu gözlerle Mira'yı Burak'ın yanından alan Sarp'ı izlerken Mira da başını kaldırıp sessizce "Arkadaşım mı? İyi de bundan benim niye haberim yok?" diye sordu. Sordu da Sarp'ın ona laf yetiştirecek hali yok gibiydi.

Sarp kızın kulağına sokulup küçük bir hatırlatma yaparak "Babanızı biliyorsunuz 15 dakika içinde evde olmanız gerekiyor" dedi. Mira bunu duyunca gözlerini kırpıştırıp "Aa! Bunu bildiğine göre beni gerçekten tanıyor olmalısın. Ee! Hadi gidelim o zaman" dedikten sonra kızlara veda edip Sarp'a sıkıca tutunarak evden çıktı. Hangi ara bu kadar içmişti anlayamamıştı. Resmen etrafında yıldızlar uçuşuyordu. Belki de alışık olmadığı için bu kadar çabuk çarpılmıştı.

"Neden her yer dönüyor?"

"Ayarsızca içtiğiniz için olabilir mi Mira Hanım?"

"Mira Hanım mı? Bir dakika bir dakika! Sen benim korumam mısın yoksa? Şimdi anladım!"

"Neyi anladınız?"

"Sen normalde yaşlı ve çirkinsin ama alkollüyüm diye gözüme bir hoş gözüktün. Bu da epey bir yanıltıcı oldu. Gerçekten de şişede durduğu gibi durmuyormuş. Bu arada sen de şoför koltuğunda durduğun gibi durmuyormuşsun"

"Ben sizin korumanız değilim"

"Kimsin o zaman? Arkadaşım olsan bu haldeyken bile tanırdım seni. Yani tanırdım herhalde. Tanırdım değil mi?"

"Sadece sizi sağ salim evinize götürmek isteyen bir dostum diyelim olur mu?"

"Yok olmaz! Büyük ihtimalle aklımda tutamayacağım ama yine de kimlik bilgilerini istiyorum yoksa avazım çıktığı kadar bağırıp herkesi başına toplarım"

Sarp kızı kaldırıma oturtup kısa bir an düşündükten sonra "Tamam madem bana karşı bir güven sorunu yaşıyorsunuz o zaman telefonunuzu verin de korumanızı arayalım o da sizi buradan alıp evinize götürsün. Ne dersiniz?" dediğinde Mira etrafa boş boş bakıp panikle de "Çantam nerede? Çantam yok!" demeye başladı. Ah! Doğru ya Sarp Mira'yı alırken masalarındaki çantasını da almayı akıl edememişti. Neyse ki fazla uzaklaşmadan fark etmişlerdi.

"Tamam sakin olun!"

Mira'yı orada bırakmayı göze alamadığı için "Hadi kalkın da geri dönüp çantanızı alalım" diyerek kolundan tutunca Mira da zar zor ayaklanıp Sarp'a yaslanarak yürümeye başladı. Sarp kolunun altındaki kıza bakarken bir yandan da bir sonraki karşılaşmalarında kendisini tanımaması için dua ediyordu. Fuat Bey kızının etrafında dolaşmasını yanlış yorumlayabilir ve bir anda tüm bağlantılarını koparabilirdi çünkü.

Evin önüne geldikten sonra Mira'yı bahçedeki masaya doğru götürüp sandalyeye oturtmuş ve ona kendisini burada beklemesini söyleyip içeriye girmişti. Burası da ne kadar kalabalıktı böyle! Şimdiden başı ağrımaya başlamıştı bile. Sarp çatık kaşlarıyla gençlerin arasından geçerken Damla'yı fark edince yanına doğru gitmeye başladı. Arkadaşının çantasına sahip çıkmış olmalıydı değil mi?

Sarp yanına gittiği Damla'ya selam verip Mira'nın çantasını görüp görmediğini sormuş ondan da çantayı güvende olması için Tuğçe'nin odasına çıkardıklarını öğrenmişti. Damla kolundan tuttuğu Sarp'a "Hadi gel benimle! Tuğçe üzerini değiştirmek için odasına çıkmıştı zaten ben alırım ondan" dediğinde ikisi de kalabalıktan sıyrılıp yukarıya çıkarak Tuğçe'nin odasının önüne geldiler. Sarp koridorda beklerken Damla kapıyı tıklatıp Tuğçe'nin gelmesini söylemesiyle odaya girmişti. Evin bu katı tamamen sessizdi. Ne oluyorsa aşağıda oluyordu yani.

Sarp kızın hâlâ bıraktığı yerde olup olmadığını da merak etmişti. Mira'yı kontrol etme niyetiyle pencereye doğru yaklaştıktan sonra da konsolun üzerindeki fotoğrafları fark edip Mira'ya bakmadan önce onlara bir göz gezdirmeye başladı. Bunu neden yapıyordu o da bilmiyordu ama bakıyordu işte. Resimdekiler Tuğçe'nin ailesi olmalıydı. İçlerinden birini eline alıp aile üyelerine tek tek bakarken gözleri Tuğçe'nin ağabeyi Kemal'in üzerinde durmuştu. Garip bir andı. Bu adamı tanıyor gibiydi de tanımıyor gibiydi de.

Sarp hafızasını zorlayıp gözlerini resimdeki adamdan ayrılmakta zorlansa da yine de "İşte çanta burada!" diyen Damla'ya teşekkür ederek çerçeveyi konsolun üzerine bıraktı. Ancak tam da o sırada bir de ne görsün? Gözü pencereye doğru gidince karşılarındaki binanın tepesinde bir kadın olduğunu fark etmişti. Saçlarındaki uçuşmaları görünce "Sakın bunu yapmış olma! Sakın yapma..." diye diye camı açıp aşağıya doğru bakarak "Mira!" diye bağırdı ama kız bıraktığı yerde değildi.

"Kahretsin!"

Korkuyla karışık kızgınlıkla çantayı Damla'nın elinden kaptığı gibi önce merdivenlere sonra da evin kapısına doğru koşmaya başladı. Dışarıya çıkıp karşıdaki binaya doğru büyük bir hızla giderken Mira da artık gözükmüyordu. Yetişemeyip atlamış mıydı acaba?

Sarp nefes nefese bir halde binanın önüne gelip durum itibarıyla da sizli bizli konuşmayı bir kenara bırakarak "Mira!" diye seslendi. Cevap gelmeyince bir kez daha bağırıp onu görebilmek için binanın camlarına bakmaya başladı ama yok! Yer yarılmış o da içine girmişti sanki. Üçüncü seslenişiyle birlikte oturduğu yerden kalkarak kendisini belli eden Mira da başı döndüğü için korkuyla geri geri gidip duvara tutundu. Sarp onu görünce ne düşüneceğini bilememişti. Oraya hangi akla hizmet etmek için çıkmıştı bu kız Allah aşkına!

Sarp onu binanın tepesinde görmenin verdiği ilk şoku üzerinden attıktan sonra "Mira hemen aşağıya in!" diye bağırdı ama belli ki Mira'nın aşağıya tıpış tıpış inmeye pek niyeti yoktu. Bir şekilde buradan atlayacaktı ama bu atlayış öyle çok büyük bir hasar yaratmamalıydı. Ailesini birazcık korkutsa birazcık dikkatlerini çekse yeterdi sanki.

Mira olduğu yerden aşağıya bakıp yüksekliği beğenmeyince çıktığı yerden geri girmiş Sarp'ta aşağıya geliyor diye rahatlamıştı. Ama yok o kadar da rahatlamasın. Mira aşağıya inmişti ama bir kat aşağıya inmişti. Dışarıya çıkıp tekrardan aşağıya bakınca da yüzünü buruşturarak "Yok ya! Yukarıdan atlarsam ölürdüm de buradan atlarsam da kesin kolum bacağım kırılır aylarca yatakta kalırım. Haftaya sınavlar var zorlanırım olmaz" dedi ve bir kez daha içeriye girdi.

Bu esnada aşağıda eli kolu bağlı bir halde onu izlemek zorunda kalan Sarp fenalık geçiriyordu. Mira söylediği hiçbir şeye cevap vermiyor kendi kendisine mırıldanıp bir içeriye giriyor bir dışarıya çıkıyordu. Ancak bu defa çıktığında yüksekliği beğenmişti sanki. Sarp ona inmesi için telkinlerde bulunurken o sırada Mira da dikkatle aşağıya bakıp hesap kitap yapıyordu. Şimdi buradan atlarsa vücudunda en fazla ezik olurdu ya da burkulma morarma falan olurdu. Mesafe gayet uygundu yani.

Yukarıda durum buydu ama Sarp'ta Mira'nın rahatlığından eser yoktu. Dökmediği dil kalmamıştı ama yok kız onu duymuyordu bile. Şimdi yukarıya çıkmaya çalışsa o yetişemeden kız çoktan aşağıya atlamış olabilirdi. Birkaç saniye sonra Mira dudağını kemirerek olduğu yere oturmuş ayaklarını da aşağıya sarkıtmıştı. Biraz cesareti de kırılmıştı sanki. Mesafe az olsa da belli ki yine de ne olur ne olmaz diye korkuyordu. Önce cesaretini toplamalıydı. O sıradaki sessizlikte de nihayet Sarp'ın seslenişlerini duyup ona doğru bakmıştı. Odaklanmadığı sürece net göremiyordu ama olsun yine de onun varlığından haberdar olmuştu.

"Sen gitmedin mi hâlâ? Düşsene yakamdan!"

"Aşağıya in söz veriyorum seni bir taksiye bindirip kendi yoluma gideceğim"

"Tuhaf iş..."

"Hangi iş?"

"Biliyor musun sanki ben seni biraz biraz tanımaya başladım gibi. Tipin hiç ama hiç yabancı gelmedi"

Sarp telaşlanmıştı ama Mira'nın bahsettiği şey korkmasına gerek olmayacak bir şeydi. Tuğçe konuşurlarken Mira'nın beğendiği erkek tipinin ne olduğu sormuş Mira'da saf saf resmen Sarp'ı tarif etmişti. Tipin yabancı gelmemesi de aslında buradan ileri geliyordu. Tabii Mira henüz bunun farkında değildi. Düşünüyordu taşınıyordu ama bir türlü onu nereden tanıyor bulamıyordu.

Onun aksine Sarp acaba evin çevresini gözlerken ya da evde yaşayanları takip ederken mi kendisini gördüğünü düşünüp bu işten nasıl sıyrılacağını düşünüyordu. Neyse ki Mira bu düşüncelerinin arasına girerek "Tamam buldum! Sen ünlü birisin değil mi? Hani şu ünlü film yıldızlarından biri" dedi. Film yıldızı mı? Yanından bile geçmiyordu oysaki.

Sarp söylediği şey sebebiyle boş bakışlı gözlerle Mira'ya bakıyordu. Sevinmeliydi aslında. Yani tanınacaksa da bu şekilde tanınsın sorun yoktu. Şaşkınlığını yansıtmayıp hiç bozuntuya vermeden "Evet! Evet doğru hatırladın. Ben şey de oynuyorum. Şey de..." derken fazlaca zaman kaybedince Mira hemen söze atlayıp gülerek "Sen "Aşkın gözü kör mü acaba?" filmindeki kör göze parmak sokan jönsün. O filmi sevdim hem romantikti hem de çok komikti" dedi. Aşkın gözü ne?

Sarp ne dediğini anlayamadığı için iyice afallarken Mira da oturduğu yerde sıkılıp ayaklarını sallaya sallaya "Sence buradan atlarsam dikkatlerini çeker miyim? Üzülüp artık hayatımı istediğim gibi yaşamama izin verirler mi?" diye sordu ve aynı anda da kulağındaki küpeleri çıkararak bir kenara bıraktı. Sarp binaya yaklaşıp tam da Mira'nın altında durduktan sonra yukarıya bakarak "Kimler?" diye sordu. Mira'nın da yüzü asılmıştı. Kimler olacak? Ailesi tabii ki.

Sarp'ın sorusunu es geçip başını kaldırarak bir süre yıldızları izledikten sonra dramatik bir yüz ifadesiyle "Bir yıldız ol hayatımda. En karanlık gecemde ortaya çıkıp yalnız olmadığımı hissettir bana. Kimse olmasın... Sen ol yeter. Sakın gözlerimin önünden de kayıp gitme. Senin kaybolmana değecek hiçbir dilek yok kalbimde" demeye başlayınca Sarp bomboş bakan gözleriyle ona bakıp kalmıştı. Ne dediğini anlamaya çalışıyordu ama kız konudan konuya hızla geçişler yapıp tüm sistemi çökertiyordu.

Mira yıldızlara karşı gülümseyip hemen ardından da Sarp'a bakarak "Tanem ile bu sahnedeki karşılıklı diyaloglarınız çok güzeldi. Birbirinize gerçekten aşıkmış gibi bakıyordunuz. Sahi o duyguları nasıl bu kadar gerçekçi yansıtabiliyorsunuz? Bunun bir tekniği mi var?" diye sorunca Sarp da neden bahsettiğini bilemediği için ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Bu soru cidden de çalışmadığı yerden gelmişti. Ensesini ovalayıp kem küm ederken bir yandan da kızın tekrardan konu değiştirmesini umuyordu ama bu sefer öyle olmayacak gibiydi.

"Aslında dediğin gibi biraz teknik işi. Ee! Aşağıya inmeyecek misin?"

"Bence sen yukarıya gel. Gerçi en üst katın manzarası daha iyiydi ama burası da fena sayılmaz. Ya da dur ayağa kalkayım öyle daha iyi görürüm"

"Bence bunu yapma!"

Sarp haklıydı çünkü otura otura Mira'nın dengesi iyice bozulmuştu ve ayağa da öyle tehlikeli bir şekilde kalkmıştı ki resmen salıncak gibi sallanıyordu. İşin kötüsü aşağıya doğru bakıp "Yanıma gelmeme konusunda kararlı mısın?" demeye çalışırken ayağı boşluğa basınca dengesini kaybetmiş ve Sarp'ın "Dikkat et!" demesine kalmadan hızla aşağıya düşerek birkaç saniye içinde de kendisini Sarp'ın kollarında bulmuştu. Her şey o kadar hızlı ve beklenmedik bir anda gerçekleşmişti ki Sarp bile bunun gerçekten yaşanmış olduğunu algılamakta zorlanmıştı.

Mira ise düşerken gözlerini sımsıkı kapattığı için henüz yaşanan şeyin tam olarak farkında değildi. Sadece anlam vermediği bir korku vardı içinde. Bu da az önce susmak bilmeyen çenesinin kitlenmesine neden olmuştu. Neyse ki dişleri birbirine baskı yaparken zar zor "Neden hâlâ düşmedim?" diye sormayı başardı. Onun gibi Sarp'ta az önce yaşanan şeylerin şokunu yaşıyordu. İçten içe "Ölebilirdi" diye geçirirken bir yandan da endişeli gözlerle Mira'nın bir şeyi olup olmadığına bakarak "Çoktan düştün bile... İyi misin Mira?" diye sordu. İyi olduğunu söylemek isterdi ama boynu pek iyi değil gibiydi sanki.

Sarp etrafta yardım alabileceği birileri var mı diye bakarken boynunun çok acıdığını ve fena halde uykusunun geldiğini söyleyen Mira da ona doğru odaklanarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gerçekten atlamış mıydı oradan? Ciddi ciddi yapmış mıydı böyle bir aptallık? Aman Allah'ım! İyi ki katlarda indirime gitmişti yoksa Sarp'a rağmen yere çakılması işten bile değildi. Bir daha alkol almaya kalkarsa biri ansızın ortaya çıkıp ağzına kürekle vursun olur mu?

Sarp sıkıca tuttuğu Mira'yı dikkatle yere yatırdıktan sonra gözü üzerinde olarak onun çantasından telefonunu çıkardı. Boynunda bir sorun olduğu için onu kıpırdatmak istememişti. Bu yüzden de ambulans çağırması gerekiyordu. Tabii bunu yaparken de kendi telefonunu kullanamazdı çünkü bu kendisinden geride bir iz daha bırakması anlamına gelirdi. Arama cevaplanır cevaplanmaz o seri bir şekilde durumu anlatırken Mira'da ağrıyan boynunun acısıyla ahlayıp vahlıyordu. Yine de ucuz atlatmıştı ama ne olacağı belli olmazdı tabii.

Sarp telefonu çantaya atıp kızın yanına eğildikten sonra Mira'nın gözlerinin içine bakarak "Mira şimdi bana doğru bakmanı istiyorum" dedi ve onun dediğini yapmasıyla da ellerini tutup "Gözlerini kapatmıyorsun tamam mı? Uyumak yok. Benimle kalıyorsun ve ambulans gelene kadar seninle sohbet edip bilincini açık tutuyoruz" dedi. O kadar da yakın duruyordu ki Mira ona bakarken dalıp gitmişti. Sarp bu donuk ifadesi sebebiyle endişelenip "Mira!" deyince de Mira gözlerini onun gözlerinde gezdirerek "Bence bir kızı kendine aşık etmek için tekniğe ihtiyacın yok" dedi. Ne demekti bu şimdi?

Sarp ona aynı dikkatle bakarken Mira'nın "Tuhaf..." demesiyle bunu neden dediğini merak edip tuhaf olan şeyin ne olduğunu sordu. Mira'nın yüzünde boynundaki acıya rağmen çok hoş bir gülümseme vardı. Birkaç saniye sonra da sorusuna "Gerçekmiş demek ki" diye cevap verince Sarp şaşkınca tebessüm edip bu sefer de "Ne gerçekmiş?" diye sordu. Mira karşısında ışıl ışıl duran mavi gözlere bakıp dalarken bir yandan da "İnsan birinin gözlerine bakınca sahiden de mavi tura çıkmış gibi hissedebiliyormuş. Hırçın dalgalara bile huzur verebilecek bir dinginlik var sende. Rotasını kaybetmiş birini güvenle ait olduğu limana ulaştırabilirsin sanki" dedi. Bu sözlerden sonra ikisi de birbirine bakıp kalmıştı.

Sarp daha önce hiçbir kadından bu tarz şeyler duymadığı için etkilenmek ve şaşırmak arasında kalmış gibiydi. Mira'nın alkollü olduğunu da göz önüne alacak olursak eğer bu haldeki birinin sırf karşısındakini etkilesin diye rol yapamayacağını da kolaylıkla söyleyebiliriz herhalde. Yani Mira şu an her ne söylüyorsa bunu gerçekten hissederek söylüyordu.

Tek kelime edemeden öylece dururken Mira'nın canı çok acıyormuş gibi yüzünü ekşittiğini görmüş ve sanki aynı acıyı hissediyormuş gibi onun saçlarını çaresizce okşayıp "Canın çok acıyor farkındayım ama biraz dayan olur mu?" demişti. Ancak aldığı cevap onu yine şaşkına çevirmişti. Çevirmişti çünkü Mira acısına rağmen ona "Boyun kaç senin?" diye sorup konuyu yine ışık hızıyla değiştirmişti. Boyu mu kaçmış? İyi de ne alaka şimdi!

Sarp gözlerini kısıp "Boy... Neden sordun?" deyince Mira da acıyan boynunu tutarak "Hayallerimde yarattığım ideal erkek prototipime çok benziyorsun da... Evet neden bu kadar fazla benziyorsun? Ben promili fazla mı aştım acaba?" dedikten sonra Sarp'a bakıp gülmeye başlayarak "Aslında sen yoksun değil mi? Şu an bildiğin boşluğa konuşuyorum. Aman Allah'ım! Sabah kaşar peyniriyle yaptığım mini sohbetten sonra bu gerçekten içler acısı oldu" dedi. Kaşar peyniriyle sohbet etmek mi?

Sarp yıllardır yaşadığı tüm sıkıntıların tüm üzüntülerin üzerine ilk defa şu an içten bir şekilde gülmüştü. Enteresan bir kızdı bu Mira Çeliker. Değişikti ama kötü anlamda değil. Aksine insana kendisini iyi hissettiren bir yanı vardı. Ne yalan söylesin Sarp onun babasına benzemiyor oluşuna mutlu olmuştu. Öyle karanlık bir adamın kızı olmak için fazla masumdu çünkü. Kızın bu tatlı hallerini tebessümle izlerken derinlerden gelen ambulansın sesi de duyulmuştu. Şu an kimseye görünmemeliydi yoksa tüm planını yeniden düzenlemek zorunda kalırdı.

Sarp gitmeden önce kendisine dikkat etmesini söylemek için Mira'ya doğru eğilmiş ama sonra söyleyeceği şeyden aniden vazgeçmişti. Buna da birbirlerine karşı olan bakışları neden olmuştu. Ona sadece kuru bir "Kendine dikkat et" demek istememişti sanki. Kızın gözlerinin içine baka baka tüm içtenliğiyle "Kimseden yıldızın olmasını isteme. O yıldız kendin ol. Yanında kimse olmasa da tek başına aydınlat tüm geceyi. Böylece yalnız olmadığını hissettiren o yıldız asla kayıp gitmez hayatından. Öyle de bir dileğin olsun ki kalbinde bir gün kayman gerekse bile buna sonuna kadar değsin" dediğinde Mira'nın yüzündeki tatlı tebessüm Sarp'a da sirayet etmişti elbet.  

Mira o halde bile Sarp'ın söylediklerinin etkisine kapılırken Sarp'ta kızın önüne düşen saçı kenara alıp "Kendine çok dikkat et rüzgarı kucaklayan kız çünkü bir daha ki sefere seni tutmak için yanında olamayabilirim. Bana sakın neden orada değildim pişmanlığı yaşatmaya kalkma olur mu?" dedi. Mira gözlerini tamam der gibi kapatıp açmış Sarp'ta doğrulduktan sonra arkasına baka baka oradan koşarak uzaklaşmıştı. Mira'nın da yüzünde hoş bir gülümseme belirmişti. Hâlâ Sarp'ın hayalen orada olduğunu düşünse de söyledikleri ona iyi gelmiş gibiydi.

Birkaç saniye içinde ambulans gelmiş ve sağlık görevlileri Mira'ya sorular sorarak gerekli müdahaleyi yapmaya başlamıştı. Buradaki işleri bittiğindeyse Mira'nın boynunu korunaklı bir hale getirip onu dikkatli bir şekilde sedyeye aldıktan sonra kulakları sağır eden sirenler eşliğinde hastaneye doğru yol almışlardı. Sarp ise Mira'ya yapılan müdahaleyi uzaktan izlemişti. Bu kızla alakalı adlandıramadığı bir his oluşmuştu içinde. Aynı Derin'de olduğu gibi. Tek fark Derin'e karşı hissettiği şey onu rahatsız ederken Mira'ya karşı hissettiği şeyin onda olumlu etkiler bırakmasıydı.

Ambulansın gidişinin ardından az önce durdukları yere geri dönüp kızın çantasının geri de kalıp kalmadığını kontrol ederken yerde pırıl pırıl parlayan kolyeyi fark edip eğilerek onu yerden aldı. Uzun bir zincire takılmış yıldızlı bir kolyeydi bu. Düşerken Mira'nın boynundan kopmuş olmalıydı. Önce kolyeye sonra da gökyüzündeki yıldızlara bakıp gülümsedikten sonra bir anda yüzünü asıp kolyeyi cebine atarak oradan uzaklaştı.

Sarp belki bu geceyi hep hatırlayacaktı ama aynı şey Mira için pek geçerli olamayacaktı. Tabii Sarp bir gün ona bu geceyi anlatmaya karar vermezse...

​ 4.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...