"Gözlerinle görmediğin ama sesini duyduğun,
varlığıyla huzur bulduğun bir denizin
yakınında yürümek gibidir
uzaktan sevmek!"
10.Bölüm : İki Hayal Tek Bir Şişede
Patronum az önce bana ailesinin yanına beraber gitmeyi teklif etti öyle değil mi? Yani ben yanlış anlamadım. Ne yalan söyleyeyim bir an kulaklarımla duyduğum şeye inanasım gelmedi. Ayrıca ona ne cevap vermem gerektiğini de bilmiyorum galiba. Selim Bey'in bana böyle bir teklifte bulunabileceği kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ben asistanıyım asistanı! Arkadaşı ya da ailesinden bir birey değil.
Hay aksi! Aramızdaki sessizliği bozmak lazım ve bu görev de yaptığı teklife menfi ya da müspet bir cevap beklediği için bana düşüyor gibi görünüyor.
Bunları düşünüp tam söze girecekken Derya Hanım da bize doğru yürümeye başladı. Paranoyak olduğumu düşünebilirsin ama sanki en başından beri bizi dinliyormuş da cevap vermeme müsaade etmemek için odadan çıkmayı şimdi uygun görmüş gibiydi. Benim dikkatim ona doğru kayınca Selim Bey de doğal olarak bakışlarımı takip edip arkasına baktı.
O sırada Derya Hanım tuhaf bakışlı gözleri üzerimde olarak yanımıza geldi ve konuyu değiştirmek istercesine de Selim Bey'e doğru dönüp şişe tasarımlarına bakıp bakmadığını sordu. Bunu duyar duymaz bana karşı olan bakışlarına bir mana kondurmayı bırakıp tedirginlikten dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu da ayrı bir mevzuydu tabii. Of! Şu an renk değiştirmemeliyim. Ayrıca o tasarımlar ortaya çıktığında dikkat çekici bir tepki de vermemeliyim. Umarım bir kere bile olsa bu dediğimi başarabilirim. Neyse bunu da birazdan öğrenirim herhalde.
Selim Bey henüz bakmadığını söylerken Derya Hanım kendisinden gayet emin bir tavırla aralarında kendi tasarımının da olduğunu ve Selim Bey'e de onu gördüğünde diğerlerine bakmaya gerek bile duymayacağını söyledi. Ah! İyi ki tasarımımın üzerinden ismimi silmişim. Düşünsene zarf açılıyor ve bir yanda benim tasarımım diğer yanda da Derya Hanım'ın tasarımı duruyor. Ooo! Sanırım rekabetlik bir durum yaşasaydık bu bana daha da çok bilenmesini sağlardı.
Selim Bey duyduğuna inanamamış gibi bakarak "Öyle mi? Seni daha önce hiç tasarım konularıyla ilgilenip çizim yaparken görmemiştim. Bu tarz işlerle uğraşmayı vakit kaybı olarak görüyorsundur sanıyordum. Bir keresinde tasarım ekibinin yanında böyle yersiz bir imada bulunmuştun da" dedi. Bu biraz dokundurmalı bir cevap mı oldu yoksa bana mı öyle geldi? Selim Bey gibi insanlara çok imreniyorum. Onun yerinde ben olsaydım inan bana bu imayı yaparken yüzüme gözüme bulaştırırdım.
Derya Hanım tepkimi görmek için olsa gerek yan gözle bana bakıp sonra da bakışlarını yeniden Selim Bey'e döndürerek "Henüz farkına varamadığın bambaşka yeteneklerim de var Selim. İstersen bunları öğle yemeğine çıktığımızda konuşabiliriz" dediğinde ne yalan söyleyeyim bakışlarımı başka yöne çevirme gereği duydum. Bu da biraz davetkâr bir cevap mı oldu yoksa yine mi bana öyle geldi? Derya Hanım'ın konuşma tarzını hâlâ benimseyemedim. Gerçekten nereye çekersen oraya gidebilecek tarzda bir konuşma stili var.
"Olabilir"
"Tamam anlaştık o zaman! Hadi odana geçip beraber şu yeni tasarımlara bir bakalım. Görünce ne tepki vereceğini çok merak ediyorum"
"Bunu daha sonraya erteleyelim çünkü sen gelmeden önce asistanımla özel bir konuşma yapıyordum ve henüz kendisine yönelttiğim soruma beklediğim cevabı alamadım"
Bunu söylediği an Derya Hanım'ın bakışlarını görmeliydin. Gören de büyük bir hezimete uğradığını zannederdi. Şu an sinirden dişlerini sıkıyor. Evet sıkıyor ve ben bunu bulunduğum mesafeden çok net görebiliyorum. Derin bir nefes alıp kısa bir toparlanışın ardından "Tamam o halde ben odamdayım. Müsait olduğunda asistanınla haber yollarsın gelirim" dedi. Ah! İşte şimdi saniyeler içinde gerçekleşecek olaya bir bak ve kendini benim yerime koy.
Derya Hanım tam giderken bana sert bir bakış atıp hafifçe elimdeki dosyalara çarparak onları bile isteye yani özellikle yere düşürdü ve hemen ardından da buz gibi bir ses tonuyla gözlerime dik dik bakıp "Hay aksi! Bu kadar yakın durduğunu fark edemedim. Neyse sen arkamdan toparlarsın artık buraları" dedikten sonra salına salına yanımızdan ayrıldı. Bu yaptığı şey yüzünden o kadar üzüldüm ki ne konuşabildim ne de dediğini yapabildim. Sadece ardından bakıp kalmışım. Derya Hanım sayesinde Selim Bey'in odasındaki o kırık vazodan hiçbir farkım kalmadı.
"Meral..."
Selim Bey'in sesiyle kendime geldikten sonra "Hemen toparlıyorum. Kusura bakmayın yeterince sıkı tutamamış olmalıyım" diyerek dizlerimi büktüm ve önünde eğilip ortalığa saçılan kağıtları toparlamaya başladım. Neden bilmiyorum ama şu an kendimi çok kötü hissediyorum. Belki de Derya Hanım bana "Sen busun işte! Yerin patronunun yanı değil ayaklarının dibi" demenin en kısa ama en kırıcı yolunu göstermişti.
İnan bana verdiğimiz görüntü Derya Hanım'ın az önceki kinayeli tavrıyla birleşince benim açımdan gerçekten de çok ağır oldu. Selim Bey'in ayaklarının dibinde yere dökülenleri gözlerimin dolmasını engellemeye çalışarak topluyordum. İşe bak bu sayede de yerin dibine nasıl girilirmiş öğrenmiş oldum.
Ancak ne oldu biliyor musun? Sanırım Selim Bey de bu halde olmamızdan yani ayaklarının dibinde olmamdan pek hoşlanmadı çünkü o da aynı benim gibi dizlerini kırarak eğilip bana yardım etmeye başladı. Böyle bir şey yapınca elimde tuttuğum kağıtlarla ve dosyalarla tutulup kalıp gözlerimi ondan ayıramadım. Evet şu an hiç çekinmeden ve ne düşüneceğini umursamadan onu izliyorum. Bunu neden yapıyor? Kendimi utanç verici bir duruma düşmüşüm gibi hissettiğimi anlamış mıydı yoksa? Bu kadar ince fikirli olabilir mi? Kafamı allak bullak ediyor.
Aklımdan bunlar geçerken bir an durup bana baktı. Düşünceli bakışlarımla ona bakmayı sürdürüp sonra da hiçbir şey demeden gözlerimi yavaşça üzerinden çekerek kendi önümdeki kağıtları aldım. Bir süre daha bana baktığını hissetsem de bakışlarına karşılık veremedim. Belki de bir şey söylemem gerekir diye düşündüm bilmiyorum. Sayesinde tüm kağıtları da bir çırpıda toplayıp dosyaya bir bir geri koyduk. Gerçi odaya döndüğümüzde hepsini belli bir düzene göre yeniden yerleştirmek zorunda kalacağım ama olsun bir şekilde halledeceğim artık.
Dosyaların bir kısmı bende bir kısmı da taşırken yardımcı olmak istediği için Selim Bey'in elindeydi. Beraber odaya doğru sessizce yürümeye başladık. Ne o bir şey dedi ne de ben. Az önce düştüğüm duruma rağmen yüzümde hoş bir tebessüm oluşmasına neden olan bu adam ona iyi yürekli dememi gerçekten hak ediyor. Hem de fazlasıyla...
"Bana hâlâ bir cevap vermedin?"
Bambaşka şeyler düşünürken bir an ne demek istediğini algılayamadım ve bu yüzden de benden neyin cevabını beklediğini sormak zorunda kaldım. "Bu akşam annemin anısına düzenlenen yemeğe benimle birlikte gelmeni istemiştim" dediğinde yine ne diyeceğimi bilemez gibi bakarak elimdeki dosyaları daha da sıkı sardım. Kısa bir sessizliğin ardından da o an içimden geleni söyleyip "Siz daha iyi bilirsiniz ama bana göre bu yemekte sadece aile bireylerinin olması gecenin hassasiyetine daha uygun olacaktır" dedim ama bu sefer de Derya Hanım'a laf çarpmış gibi oldum sanki. Sözlerimi tekrardan düşünüyorum da... Evet resmen ve alenen laf çarpmışım. Kahretsin!
Ben söylediğim şey sebebiyle yüzümü ekşitirken Selim Bey de benim aksime oldukça hoş bir ifadeyle beni izleyip "Hayranlık uyandıracak derecede zarifsin. Aynı zamanda ince düşünceli ve..." deyip sustu. Neden sustu? Bu defa gözlerimi kaçırmadan ona bakmayı başarıp "Ve ne?" diye sorarak devam etmesini istediğimi belli ettim. Merak ediyorum çünkü. Bütün gece aklıma takılıp uykusuz kalmayı göze alamam.
O da şükürler olsun ki devam etmek konusunda bir sakınca görmeyip bana gayet samimi duygularla sözüne devam ettiğini hissettirerek "... ve şüphe götürmez ölçüde Zülal Atahan'ın o sofrada bulunmasından mutluluk duyacağı değerde birisin" dedi. Bu son söylediğiyle beni az önce girdiğim o yerin dibinden çıkarıp koyup koyabileceği en üst mertebeye yerleştirdi. Ve bunu söylerken gözlerinde hiçbir riya yoktu. Bunu gerçekten inanarak söyledi.
Bu sefer gülümsememi saklama gereği duymayarak "Bu akşam o sofrada bulunmaktan dolayı onur duyarım Selim Bey" dedim. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Ne olmuştu o iş harici ilişki kurmayacağım hayatıma da yeni insanlar sokmayacağım sözlerine? Neden bu tartışmaya bile açık olmayan sözlerim sanki çelik yelek giymiş gibi ona işlemeden etkisini yitiriyor? Beni yine bir şekilde ikna etti. Hem de bunu hiç laf kalabalığı yapmadan başardı. İnsanlar üstünde garip bir etkisi var. Konuşurken insanı gözleriyle kendisine bağlayıp sözleriyle de bir fırsatını bulup kaçma diye düğümlüyor sanki.
İfade anlamında hiç renk vermedi ancak yine de gözlerindeki parıltıyı gizlemeye onun bile gücü yetmedi. Teklifini kabul etmemden ötürü mutlu oldu. Belki de oraya tek gitmek istemiyordu. Niye tek olsun Derya Hanım var diye düşünüyor olabilir misin? Tamam canım sadece tepkini ölçtüm yoksa şu esnada aklından bile geçmeyeceğini tahmin edebiliyorum. Belki de Selim Bey sadece yanında kendisini rahat hissedebileceği ya da destek olabileceğine inandığı birinin olmasını istiyordu. Aslında nedenini aramam da manasız. Benim için yaptığı onca şeyden sonra ben de onun için küçücük bir şey yapabilirim sanırım.
Bu sırada odaların önüne gelmiştik. Bana doğru dönüp "Senin için de bir sakıncası yoksa iş çıkışında buradan gidelim. Fazla kalmaya niyetim yok erken gider erken döneriz" dediğinde nasıl isterse öyle yapabileceğini söyledim. O da elindeki dosyaları benimkilerin üstüne koyarak kapımı açtıktan sonra kendi odasına doğru gitti. İkimiz de başka bir şey konuşmadan birbirimize bakarak odalarımıza girdik.
Selim Bey şu an ne yapıyor bilmiyorum ama ben içeriye girer girmez sırtımı kapıya dayayıp onu düşünmeye başladım. Bakışları sözleri ve davranışları beni o kadar çok etkiliyor ki hissettiğim şeyleri anlatmaya kalksam herhalde bunu seçtiğim hiçbir kelimeyle doğru ifade edemem. Gözlerim gibi kalbime de hitap ettiği açık. Sesi sen de duydun mu? Yine tehlike çanları "Şişşt! Kendine gel Meral!" diyerek düşüncelerimi bölmeye çalışıyor.
Yüzümdeki gülümsememle dosyaları masama bırakıp sandalyeme oturduktan sonra onları belli bir sırayla düzenlemeye başladım. Ara sıra da gülümsememi engellemek için dudaklarımı birbirine bastırıyorum ama ortaya çıkmasına da ne yapsam mani olamıyorum. Bu sırada kulaklarımda çın çın çınlamaya devam edip "Düşünme Meral düşünme!" demeyi sürdürüyor tabii. Laf dinle ve önüne dön Meral!
Kağıtları sıraya koyarken bir an gözüm cam bölmeye gitti. Ah! Bu sırıtık hallerimle Selim Bey'in odasına resmen naklen yayın yapıyormuşum ya ben! Bunu nasıl unuturum. Kısa bir an bana bakıp sonra da önüne döndü ve gülümseyerek yerinden kalktı. Hay aksi! Görüş alanımdan çıkmak üzere. Onu görebilmek için tekerlekli olan sandalyemi istemsizce yavaş yavaş sağ tarafa doğru yürütüp odaya bakmaya başladım. Bu yaptığım şey çok ayıp biliyorum ama hep bu sandalye yüzünden bir durmuyor durduğu yerde!
•●·٠•●●•٠·˙
Öğle vakti geldiğinde dışa açılan kapımdan Derya Hanım'ın yaklaştığını gördüm. Elinde çantası da olduğuna göre herhalde birazdan Selim Bey ile birlikte öğle yemeği için çıkış yapacaklardı. O gözden kaybolunca bakışlarım direkt Selim Bey'e doğru kaydı. Odaklanmış bir halde elindeki dosyada yazılanlara bakarken aniden karşısına bakıp dudaklarını oynattı. Kapısı tıklatılmış olmalı. Birkaç saniye içinde de elindeki dosyayı kapatıp ayağa kalktı.
Hayır! Yine gözden kaybolmak üzere ve işin kötüsü sandalyemle yan yan kayarken biraz fazla gitmiş olacağım ki başımı sertçe dolaba çarptım. Tam başımı tutarken de dolabın sarsılması yüzünden ucunda duran notluk dengesini bulamayıp aşağıya düştü. Aşağıda da kafam olunca haliyle küüüt!
Of! İyi ki bu ana şahitlik eden biri olmadı yoksa rezil rüsva olurdum. Ben telaşla notluğu yerden alıp yerine koyarken Selim Bey ile Derya Hanım odadan çıktı. Onların ardından bakarak tekrardan yerime oturdum. İkisi gözden kaybolana kadar da bakmaya devam ettim. Onlara bakarken hissettiğim şeyden pek hoşlanmadım çünkü bu tehlike çanlarıma vuruş yapan nitelikte bir histi. Hemen dikkatimi dağıtıp saatime baktım. Aslında benim de gidip bir şeyler yemem gerekiyor. Acele edersem Selim Bey'den önce dönüp yerime geçerim sanırım.
Çantamı alıp binadan çıktıktan sonra caddede yürümeye başladım. Aklımdan bir an acaba civarda ev yemekleri yapan bir yer var mıdır diye geçti. Tam bakmak için telefonumu elime alıp karşı caddeye geçecekken de yayalar için yanan kırmızı ışığı fark etmeyip dikkatsizce bir adım attım. O anla birlikte ne olduğumu anlayamadım çünkü korna sesleri eşliğinde beni tutup çok güçlü bir şekilde geri çeken birinin varlığıyla neye uğradığımı şaşırdım. İnanır mısın bilmem ama korkamadım bile çünkü her şey çok hızlı bir şekilde cereyan etti. Sadece farkında olmadan nefesimi tutmuşum.
Geriye çekilmemle birlikte kendime geldiğimde belimi saran bir kol gördüm. Arkamdaki kişi kolunu yavaşça çekip "İyi misiniz? Beni gerçekten çok korkuttunuz" dedi. Kim olduğunu anlamak için döndüğümde uzun boylu ve yüzü oldukça tanıdık gelen bir adam bana doğru yaklaşarak alnıma dokundu. Refleksle geri çekilirken yeniden kolunu belime sararak beni çekip "Hey hey! Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum" diyerek bana durmaksızın geçen arabaları işaret etti. Haklıymış bence de iyi bir fikir değil.
"Şey... Teşekkür ederim. Ben az önce telefonuma bakarken ışıkların değiştiğini fark edemedim de"
"İyi ki buradaymışım öyleyse"
"Haklısınız. Doğru bir anda doğru bir yerde olarak hayatımı kurtarmış oldunuz"
"Bu benim işim"
Bu söylediği şey ile neden bilmiyorum ama bir an gülümseyip muzurca "Süper kahraman mısınız yoksa?" diye sordum. O da gülümsedi ve "Bunu bana en son 8 yaşındaki bir hastam sormuştu" dedi. O bir doktor. Birbirimize manasızca bakarken eliyle yüzümü işaret edip "Alnınız..." dedi. Bunu neden söylediğini anlayamadığım için şaşkınca "Ne olmuş alnıma?" dediğimde ise bana "Sanırım kanamış" dedi. Ne! İyi de bu mümkün değil ki.
Bunu duymanın şaşkınlığıyla iki parmağımı alnıma götürdüm. Gerçekten kanamış gibi ama üstünden biraz zaman geçmiş olmalı ki elimde sadece kabuklanmaya yüz tutmuş minicik bir yara hissettim. Ah tabii ya! Kesin dolaptan düşen yaramaz notluk yüzünden oldu. Neyse ki yok olması iyi bir kapatıcıya bakar.
Az önce resmen hayatımı kurtaran bu genç adam bana doğru yaklaşıp incelemeye alır bir edayla alnıma bakarken bir yandan da "Nasıl oldu bu?" diye sordu. Bir şeyler söylemek istercesine dudaklarımı kıpırdatırken bana tebessüm etmesiyle utanıp gözlerimi kısarak "Kafama ahşap notluk düştü" dedim. İçten bir şekilde gülümseyerek "Biraz dikkatsiziz galiba" dediğinde bunu inkar edecek halim olmadığı için evet dercesine başımı salladım.
"Söyleyeceğim şeyi lütfen yanlış anlamayın ama sizinle daha önceden karşılaşmış olma ihtimalimiz var mı? Yüzünüz tanıdık geldi ancak düşünüyorum ama bu tanışıklığın neden kaynaklandığını bir türlü hatırlayamıyorum"
Aslında ne yalan söyleyeyim sanki ben de bu adamı bir yerlerden hatırlıyor gibiyim ama aynı onun gibi bu konuda bir miktar hatırlama güçlüğü yaşıyorum. Kısa bir an düşünüp ne olur ne olmaz diye "Üzgünüm ama daha önce karşılaştığımızı sanmıyorum yoksa hatırlardım herhalde. Tekrardan çok teşekkür ederim benim artık gitmem gerek" dedim. Kibar bir tavırla "Rica ederim ama kendinize dikkat edin lütfen. Hayat bu şakaya gelmez" dediğinde tek kaşımı kaldırıp gülümseyerek "Dikkat ederim. Hoşça kalın" dedikten sonra yanından uzaklaştım.
Düşünerek yürürken istemsizce arkama doğru bakıp birkaç saniye bu genç adamın gidişini izledim. Ben bu adamı daha önce kesin gördüm ama nerede? Aslında hafızam gayet iyidir ama son zamanlarda dün yediğimi unutuyorum denir ya o derece vahim durumdayım. Neyse... Onu bir daha nerede görürüm ki zaten.
Saatime bakıp fazla uzaklaşmadan önüme çıkan ilk yere girmeyi düşünürken tam da istediğim gibi ev yemekleri yapan bir yer gördüm. İşte bu! Hemen gidip içeriye girdim tabii. Mekanın sahibesi gelenleri kapıda çok sıcak bir merhaba ile karşılıyordu. Aynı şekilde bana da gülen gözleriyle selam verip sonra da oraya ilk defa geldiğim için masama kadar eşlik etti. Galiba benden başka herkes buranın müdavimiydi çünkü aralarındaki sohbet oldukça samimiydi. Adının Neriman olduğunu öğrendiğim 60'lı yaşlarındaki bu tonton hanım sanki gelenlere müşterileriymiş gibi değil de evine gelen misafirleriymiş gibi davranıyor. Ne kadar hoş bir yer. Sanırım benim de uğrak yerim olmaya başlayacak çünkü böyle sıcacık yerleri çok severim.
•●·٠•●●•٠·˙
Tadıp tadabileceğim en lezzetli öğlen yemeğini yiyip şirkete geri döndüm. Sanırım burası benim de uğrak yerim olacak demiştim ama bu dediğimi hemen geri alıyorum. An itibarıyla Neriman Hanım'ın müdavimleri arasında yerimi ayırtmış bulunuyorum çünkü bu saatten sonra başka bir yerde bu kadar leziz şeyler yiyebileceğimi sanmıyorum.
Bu arada şirkete dönmeden önce kendime bu gecenin önemine uygun hoş da bir elbise aldım. Gerçi bir süreliğine harcamalarıma dikkat etmeliyim ama şans benden yana olacak ki indirime denk gelip tam da üzerime göre çok zarif bir elbise buldum. Aslında eve gidip kendi dolabımdan bir şeyler alacaktım ama o zaman da çok gecikebilirdim. Bunu göze alamadım. Artık çıkmamıza yakın bir yerde giyerim yapacak bir şey yok.
Güvenlik görevlisi ile selamlaşıp içeriye girerken benimle birlikte şirketin önüne Selim Bey ile Derya Hanım da geldi. Arabanın sesiyle dönünce kendimi hem yürüyüp hem de onları izlerken buldum. Selim Bey yine her zamanki kibarlığıyla Derya Hanım'ın kapısını açıp inmesine yardımcı oluyordu. Tuhaf... Neden bana yaptığı gibi onun da burnunun dibine girmiyor ki? Bakışları da Derya Hanım dışında her yerde dolaşıyor. Halbuki beni bu konuda oldukça zorluyordu. Yine ne diyorsun Meral? Neyse onlara görünmeden yukarıya çıksam iyi olur.
Öğle vakti olunca biraz kalabalık tabii herkes yemekten dönüp yerlerine geçme derdinde. Aynı benim gibi. Bu yüzden de haliyle inip binmeler sebebiyle asansörüm biraz rötar yaptı. İner inmez koşar adım odama doğru giderken tam Rana Hanım'ın önüne gelmiştim ki Selim Bey'in odasına girdiğini gördüm. Birkaç saniye ile geciktim tüh! Rana Hanım ile birbirimize gülümseyip hemen odama girdim. Çantamı bırakıp elbiseyi ve ceketimi astıktan sonra da masamın başına geçtim ama oturmamla birlikte Selim Bey'in aramızdaki cam kapıyı tıklatıp bana eliyle yanına gelmemi işaret etmesi bir oldu. Bir şey mi oldu acaba?
Yerimden kalkarken gözüm Rana Hanım'ın önünden geçen Derya Hanım'a takıldı. O da elinde iki tane kahve ile bu tarafa doğru geliyordu. Odaya girip meraklı gözlerle "Buyurun Selim Bey" dediğimde bana doğru yaklaşıp "Derya ile yeni tasarımlara bakacağız. Senin de burada olmanı istiyorum" dedi. Eyvah! Beni neden çağırdı ki ikisi baksaydı ya işte...
Kenarda durup dudaklarımı kemirirken kapı açıldı ve içeriye giren Derya Hanım bana adeta "Senin ne işin var burada?" der gibi bakıp elindeki kahve fincanlarından birini Selim Bey'in diğerini de kendi önüne koyarak oturdu. Selim Bey kahve için teşekkür edip telefonu eline alırken Derya Hanım da bana doğru dönerek sessizce "Sen işinin başına dönebilirsin Meral şimdilik seni ilgilendiren bir durum yok" dedi. İyi de Selim Bey bana burada olmamı söylemişti. Yani hiçbir yere gidemezdim.
Ben ağzımda kalmamın istendiğine dair bir şeyler gevelerken Selim Bey telefondaki kişiye "Odama adaçayı gönderebilir misiniz? Tamam ama küçük fincanda ve şekersiz olsun. Hayır hayır! Limon da koymayın. Teşekkürler" dedikten sonra telefonu kapatıp çatık kaşlarla önündeki büyük zarfı alarak "Meral kalıyor onun da fikrini almak istiyorum. Lütfen otur Meral" dedi. Meral'in fikrini almak istiyorum mu dedi bana mı öyle geldi?
Ben bu dediğinin yanı sıra az önce verdiği çay siparişinin de şaşkınlığını yaşayarak masanın önündeki tekli koltuğa otururken Derya Hanım da bu işe fena bozuldu. Hele ki Selim Bey'in fikrime ihtiyaç duyduğunu öğrenince daha da çok bozuldu. Ona bakamıyorum ama şu an bana nasıl sert bakışlar attığını hissedebiliyorum. Resmen beni gözleriyle tarıyor. Kusura bakmasın ama benim patronum o değil Selim Bey'di ve o ne derse ona uymak da benim görevimdi.
Bu sırada Selim Bey tasarımları zarftan çıkarıp dikkatlice incelemeye başladı. Tabii Derya Hanım da hemen yerinden kalkıp yanına doğru giderek sandalyesinin kenarına oturdu ve elini de sanki destek almak istermiş gibi Selim Bey'in omzuna koydu. Hı hıı! Eminim sırf destek almak içindir yoksa ona dokunmak ve dikkatini kendisine doğru çekmek gibi bir isteği olduğunu sanmıyorum. Aslında sanıyorum da sanmamaya çalışıyorum. Of! Beni de fesat biri yaptı görüyor musun?
Her neyse... İlk tasarıma çok da heyecanlanmadan bakıp kenara aldılar. Yani görür görmez onları etkilemeyi başaramadı ve şansını kaybetti. Umarım bakıp da kenara bıraktıkları benim tasarımım değildir. Merak ettiğim için belli etmeden başımı uzatıp çizime baktım. Zar zor da olsa görmeyi başardım. Oh! Benimki değildi ama fena da değildi doğrusu. Bir iki değişiklikle güzel bir şişe halini alabilirdi bence. Onlar ikinci çizimi incelerken de kapı tıklatıldı.
"Girebilirsiniz"
Sesle birlikte içeriye giren genç elindeki fincanı ne yapacağını bilemez gibi bakınca Selim Bey onu benim önüme koymasını işaret etti. Çayımı getiren gence teşekkür ederken fincana bir tuhaf bakmışım herhalde çünkü Selim Bey dikkatini bana verip "Kusura bakma çayı sana sormadan getirttim ama istersen değiştirebilirler" dedi. Kahve değil de adaçayı içtiğimi ve daha da önemlisi bu şekilde içtiğimi nasıl biliyor anlamıyorum. Sanırım bu biri bizi gözetliyorluk durum biraz garip bir hâl almaya başladı. Acaba odam buram buram adaçayı mı kokuyordu? Burnu o kadar hassas olabilir mi ki?
Fincanımı önüme çekerken "Bunu nereden biliyorsunuz?" der gibi bakıp "Teşekkür ederim çayım tam da istediğim gibi. Limonsuz şekersiz ve küçük fincanda..." dediğimde o da bana yandan bir bakış atarak "Beni ağırladığında o leziz kahvene dokunmamış sadece su içmiştin. Belli ki o tarz kafeinli içecekler kullanmıyorsun. Ne zaman baksam masanda da bu çay var. Ayrıca istememene rağmen ısrarla gönderdikleri küp şekerlerden de küçük bir kule yaptığın gözümden kaçmadı" dedi. Gülümsedim. Hayır hayır! Sadece ben değil ikimiz de gülümsedik. Ah! Derya Hanım'ın beni tenhada sıkıştırması yakın galiba.
Ancak tam da bu noktada ters giden bir şeyler oldu. Selim Bey gayet pozitif bir ifadeyle elindeki kağıdı kenara aldıktan sonra altından çıkan tasarımla birlikte yüzündeki tebessüm yerini kızgın bir yüz ifadesine bıraktı. Çok ani bir değişimdi bu. Derya Hanım kendisine iltifatlar sunmasını bekler bir edayla salım salım salınırken Selim Bey kaşlarını çatıp dişlerini sıkmaya başladı. Ne olduğunu anlayamadım doğrusu.
Derya Hanım büyük bir özgüvenle "Nasıl buldun? Eşsiz bir tasarım öyle değil mi? Sana söylemiştim" derken Selim Bey de kağıdı neredeyse milim milim inceledi ve bana doğru baktıktan sonra yüzündeki kızgın ifadeyle yutkunup "Bu tasarım sana mı ait Derya?" diyerek Derya Hanım'a döndü.
Derya Hanım gayet emin bir tavırla tasarımın kendisine ait olduğunu söyleyince Selim Bey bir anda ayağa kalkıp odanın içinde elindeki tasarıma bakarak dolanmaya başladı. İnan bana çatlamak üzereyim. Bana ne zaman göstermeyi düşünüyor acaba? Ya da gösterecek mi de diyebiliriz. Derya Hanım onu izleyerek tekrardan karşıma otururken ben de meraktan kıvranarak Selim Bey'in bir şeyler söylemesini bekliyordum. Neden bu kadar gergin görünüyor anlayamıyorum alt tarafı bir çizim beğendiyse tamam bu olsun der beğenmediyse de arayışını sürdürür. Ne var ki bunda?
Selim Bey kısa bir süre tek başına düşünüp tasarımı baştan aşağıya inceledikten sonra bana doğru yaklaşmaya başladı. İşte sonunda onu göreceğim an yaklaşıyor galiba. Derya Hanım benden onay alacağını hissedip bozulurken Selim Bey de elindeki kağıdı ters bir şekilde tutarak bana doğru uzattı. Deminden beri o çizime bakmak için içim içimi yiyor ama nedense şu an elim bir türlü onu almaya gitmedi. Bir terslik hissettiğimi belli eder gibi eline bakarak kağıdı tuttuğumda ise daha önceden de yaptığı gibi kağıdı hafifçe kendisine doğru çekip ona bakmamı sağladı. Ben de baktım tabii.
Bu sefer de o bir şeyler söylemek istercesine dudaklarını oynatmaya başladı ve hemen ardından resmi bir tonlamayla "Ben beğendim. Hem de çok beğendim. Her yönüyle muazzam görünüyor. Tam da olmasını istediğim gibi çok özel ve aynı zamanda da yaratıcı yönü güçlü bir tasarım. Hatta itiraf etmem gerekirse daha iyisinin de olmayacağını düşünüyorum" dedi. Derya Hanım bu övgülerle bulutların üstüne çıkarken Selim Bey beklenmedik bir şekilde "Meral ona bakarken iyi düşün. Eğer içinde en ufak bir negatiflik ya da seni rahatsız eden bir şey olursa bunu bana söyleyeceksin ve ben de bu tasarımı kullanmayacağım. Bu konuda inisiyatifi sana bırakıyorum" dedikten sonra da kağıdı alabilmem için serbest bıraktı.
Tasarım ellerimdeydi ama ben onca merakıma rağmen ona bakmak yerine sözleriyle kafamı karıştırıp gözlerimin içine bakmayı sürdüren Selim Bey'e kilitlenip kaldım. Bu kadar beğenmesine rağmen neden bu kadar önemli bir kararı bana bıraktı anlayamıyorum. Şu an Derya Hanım'ı görmüyorum bile ama eminim ki seçimin iki dudağımın arasında olduğunu anlamak onu çıldırtmıştır.
Derin bir nefes alarak bakışlarımı elimde tuttuğum kağıda çevirdim ve içimden gelen "Hadi bak ona Meral!" sesiyle birlikte bir anda kağıdı ters çevirip küçük... Hayır hayır! Mütevazilik yapmaya gerek yok oldukça büyük çapta bir şok yaşadım.
Ne tuhaf... Kafamın içindeki tüm hayati ekipmanlarım bir anda görevi bırakıp ortadan toz oldular. Hiçbir şey düşünemiyorum. Cümle kurmamı sağlayacak olan kelimelerimin nereye saklandığı konusunda ise hiçbir fikrim yok. Selim Bey'in benden bir cevap beklediğini bildiğim için bir şeyler söylemek istiyorum ama bunu üzerinde Derya Üstündağ imzası bulunan "İki Hayal Tek Bir Şişede" tasarımıma bakarak yapamıyorum. Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde gözlerimi Selim Bey'e çevirdim. O anla birlikte de birimize bakarak öylece kaldık. Ne diyeceğim ben şimdi?
10.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder