9.Bölüm : Defne'nin özelliği ne?
Sarp'ın ardından masaya geri dönen Mira yaptıkları takılara şöyle bir göz atıp malzemelerinin olduğu kutunun içine doğru eğildi. Yuvarlak uçlu kargaburnu eline alıp metal malzemeleri onunla karıştırırken Sarp'a yaptığı anahtarlıkta kullandığı metal uçlardan birer tane daha olduğunu görüp onları diğerlerinden ayırdı. B harfi ve stetoskop ne anlama geliyordu elbette şu an için bilemiyordu ama merakını da epey bir cezbetmişti. Belki de Defne biliyordur diye düşünmeden edemiyordu.
Babasının yanına gitmeyi kısa bir süreliğine erteleyip masaya geri oturdu ve bu iki metal ucun Sarp için ne manaya geldiğini düşünerek onlardan bir tane daha anahtarlık hazırladı. Biten anahtarlığı gözünün önünde sallarken aynı anda da "Kız arkadaşı doktor olabilir mi? Mesela Buket adında bir doktor..." diye fısıldadı ama bunu yapar yapmaz da gözleri kısıldı. Sarp'ın bir kız arkadaşı olamazmış gibi gelmişti ona. Adamın suratı mahkeme duvarı gibiyken hangi kız dayanırdı ki ona? Sürekli ciddiydi ve insana kendisini hata yapmış da özür dilemeliymiş gibi hissettirecek şekilde dik ve otoriter bakışları vardı. Öyle miydi gerçekten?
Mira elindeki anahtarlığı kendisi için saklamak istediğinden cebine atmış o sırada da Sarp ile Defne'nin sohbetlerini anımsamıştı. O anlarda bu koruma efendi gayet güler yüzlüydü ve kabul etmek gerekirdi ki karşısındaki kadına gerçekten de nazik ve kibar davranıyordu. Düşünüyordu da mesai dışındaki Sarp kendisine de gün içindeki halinden farklı davranmıştı. Gözlerinin önüne önce yanına gelirken getirdiği hırkayı omuzlarına koyuşu sonra da takı yaparken ki hâl ve tavırları gelmişti. Bu adam kafasını çok karıştırıyordu çünkü sabah farklı akşam farklı bir Sarp ile karşı karşıya getirmişti Mira'yı.
Ne yalan söylesin Mira mesai saatlerinin dışındaki Sarp'ı daha tahammül edilesi bulmuştu. O diğeri gibi somurtkan donuk katı ve korkutucu değildi. Bunların hiçbiri olmadığı gibi aksine hoş sohbet biri gibiydi. Hatta ona "Bu iddia ilgimi cezbetti! Sanırım geziden döndükten sonra bu konuda seninle biraz uğraşacağım" dediğinde yüzündeki gülüş de sıcacıktı. Öyle soğuk usulen olan bir gülümseme değildi yani gözlerini de işin içine katan samimiyetteydi.
Oturduğu yerden uzanıp Sarp'ın hazırladığı bileklikleri eline alarak onlara bakarken hepsinin aynı muntazamlıkta ve yanlışsız dizilmiş olduğunu görünce "Hiç fena değil Robocop!" deyip tebessüm etti. Yüzündeki ifade çok geçmeden silinmişti çünkü bir an Defne'nin onun ile ilgili "2015 yılında teslim olmuş bir suçluyu gözünü bile kırpmadan öldürdüğü için açığa alınmış" dediğini anımsamıştı. Bu detayı hatırladıkça kaşları da istemsizce çatılıyordu. Nasıl bir insan teslim olmuş birine ateş açardı ki diye düşünmeden edemiyordu. Vurduğu adamın ölmüş olması da ürpermesine neden olmuş ve hemen oturduğu yerden kalkıp malzemelerini toparlamaya başlamıştı.
Malzemeleri koyduğu kutuları üst üste dizip önce torbaları bileklerine geçirdi sonra da kutuları eline alıp kapıya doğru gitti. Neyse ki kapı çalmasına gerek olmadan açılmış ve Pelin onu görür görmez elindekilerin bir kısmını alarak "Ben de bir ihtiyacınız var mı diye sormak için yanınıza geliyordum Mira Hanım" demişti. O an Mira'nın gözleri devrilmiş ve genç kızı "Yine hitaplar konusunda bir ambargo uygulanmış galiba. Benim de her defasında şaşırmam yok mu?" diyerek gülümsetmişti.
Kızlar kendi aralarında konuşup sessiz sedasız gülüşürken Sarp'ta onlardaki keyiften eser yoktu. Malikaneden ayrıldığından beri arabasını nereye gittiğini bilmeden sürmüştü. Sonunda aracını sahile yakın bir yere park edip dışarıya çıktı ve temiz havayı ciğerlerine doldurup gözlerini yumdu. Yumduğu gibi de açmıştı çünkü o karanlığın içinde kardeşinin son nefesini verirken ki ifadesi canlanıyordu her seferinde. Kravatını sökercesine çıkarıp sahile doğru attı adımlarını. Her adım gözlerinin doluşunu hızlandırıyor o da buna engel olacak gücü kendisinde bulamıyordu.
Sahil kenarına gelip atabileceği bir adımı kalmadığında başını eğip olduğu yere hafifçe vuran dalgaları izlemeye başladı. Önünde korkuluk yoktu. O an kollarını iki yana açıp kendisini öne doğru bırakarak o dalgaların arasında kaybolup gitmek istemişti. Zihnen yapmıştı da bunu. Çırpınmadan dibe doğru hızla inen bir Sarp vardı gözlerinin önünde.
Gün geçtikçe hissettiği acı dayanma sınırını iyiden iyiye zorlar olmuştu. Dört yıl... Boşa kürek çektiğini hissettiği dört koca yıl! Katilini bulamadığı her gün Barış'a bir özür borçlanıyormuş gibi hissediyordu. Başarısız olmuştu. O tetiği çeken her kimse ona yaklaşacak adımlara bir türlü yaklaşamamıştı. Delirecek gibi oluyordu. O kimdi ki kendisini bu kadar güzel kamufle edip ardında iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu?
Başını gökyüzüne doğru kaldırırken az önce ne kadar kötü hissediyorsa parlayan yıldızları gördüğünde de içini bir o kadar huzur kaplamıştı çünkü bir umudu olduğunu hatırlatmıştı bu yıldızlar ona. Önce Mira'yı onunla ilişkili olarak da Fuat Bey'i anımsamış ve kendisine söylediği "O adamı bulmak istiyorsan eninde sonunda yolun bana düşecektir. İstediğim takdirde elimin kolumun nerelere kadar uzanabildiğini bir bilsen şaşar kalırdın. Aradığın adamı girdiği delikten çıkarabilecek biri varsa emin ol bu kişi benden başkası olmayacaktır Sarp" sözleri zihninde dönüp durmaya başlamıştı. Yapabilir miydi bunu diye düşünmeden edemiyordu. Tabii bunu öğrenmenin de tek bir yolu vardı o da küçük bir avans almaktı. Fuat Bey bu dediğini gerçekten de yapabilecek biriyse küçükte olsa Sarp'a bir bilgi vermeliydi artık.
Olay yeri incelenirken bölgedeki hiçbir kameradan sağlıklı bir görüntü elde edememişlerdi. İşe yarar olabilecekler de her ne hikmetse o anı görüntülememişti. Belki de Fuat Bey o uzun olduğunu iddia ettiği koluyla gerekli kişilere ulaşıp o güne dair bir kayıt elde edebilirdi ya da daha çok işine yarayacak bir şey...
Sarp'ın bunları düşündüğü sırada Fuat Bey de Mira'nın yeni koruması hakkında ne düşündüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Açıkçası kızının kafası Sarp konusunda biraz karışıktı yani henüz kesin bir kanıya varamamış iyi kötü yanlarının baskınlığını ölçer olmuştu.
Baba kız konuşurken Meltem Hanım'ın sohbetlerine kulak kabartıp okuduğu kitaptan gözlerini almadan "Şimdilik tek sorun Mira ile mesafesini ayarlayamaması. Onun haricinde dikkatli ve profesyonel bir gence benziyor" demesi dikkatleri üzerine çekmişti. Mira ile Fuat Bey'in bakışlarını üzerinde hisseden Meltem Hanım başını kaldırmadan sadece bakışlarını onlara yöneltmiş ve söylediği şeyi biraz daha açması gerektiğini anlamıştı. Görünen o ki böyle düşünen sadece kendisi vardı.
"Çardakta otururken bir koruma ve işveren gibi görünmüyordunuz. Ayrıca senin çalışanlarımızla bu kadar senli benli olman benim canımı biraz sıkıyor Miracığım. Sayende bu konuda bir adım bile ilerleyemedik. Seni sürekli uyarmak zorunda kalmaktan bıktım"
"Saat göz önüne alınacak olunursa eğer o sırada o koruma ben de işveren değildim. O sadece evine gitmesi gerekirken babamın isteği üzerine hiçbir mecburiyeti olmamasına rağmen biraz daha burada kalmıştı ve o sırada da kermes için takı yapmama yardım etti. Konuşurken insani bir tepki vererek ara sıra tebessüm etmiş olabiliriz ama bunun kötü bir şey olduğunu sanmıyorum. İçini rahatlatacaksa eğer bana mesai saatlerinin içinde de dışında da hâlâ Mira Hanım diyor"
"Aksi olamaz zaten"
Mira kitabını okumayı sürdüren annesine uzun uzun baktıktan sonra cevabını gerçekten merak ediyormuş gibi "Defne'nin özelliği ne?" diye sorunca Meltem Hanım'ın bakışları "Bu soruya sen cevap vermek ister misin Fuat?" dercesine eşine dönmüştü. İstemiyor gibiydi. Fuat Bey'in sessizliği karşısında Meltem Hanım kitabını sinirle kapatıp sehpanın üzerine bıraktı. Görünen o ki Defne'nin varlığı Mira'nın sandığının aksine annesini epey bir rahatsız ediyordu.
Mira sorusunun ardından ortamın soğuması sebebiyle bakışlarını anne ve babasının arasında gezdirirken aniden sessizliği bozup "Defne ile olan arkadaşlığıma bir şey demiyorsunuz. Ayrıca birbirimize de ismen hitap ediyoruz. Ama sizin açınızdan bakacak olursak eğer onun da bana Mira Hanım demesi gerekiyor. Sonuçta babamın asistanı öyle değil mi? Tırnak içinde "çalışan" yani. Ama demiyor. Demediği gibi onunla istediğim gibi görüşüp konuşup şakalaşabiliyorum ve bununla ilgili ne bana ne de ona bir uyarı gelmiyor" deyince bu defa Fuat Bey konuya dahil olmuş ve "Defne'yi uzun yıllardır tanıyoruz ve o artık sadece bir çalışan değil aileden de biri oldu. Annenin çalışanlarla alakalı konularda bazı zamanlar fazla detaycı olduğunu düşünsem de yine de ona hak vermiyor değilim. Bu evde bir düzen sağlaması gerekiyor ve bunun için de kendi uygun gördüğü yolda ilerliyor" diyerek Meltem Hanım'ın rahatsız edici bakışlarının muhatabı olmuştu.
Mira az önceki konuyla alakalı derin düşüncelere dalarken bir yandan da saçından seçtiği tutamı parmağına dolaya dolaya anne ve babasını izliyordu. Ne yalan söylesin Defne'nin her durumdan muaf tutulması ve annesinin babasına karşı olan imalı tavırları kafasını kurcalamıştı. Bu konu aralarında ciddi ciddi gerginlik mi yaratıyordu onların?
Ortamda ölüm sessizliği yaşanırken salona elinde telefonla Pelin girmiş ve doğrudan Mira'ya yaklaşıp telefonu ona uzatarak "Damla Hanım size kişisel telefonunuzdan ulaşamayınca merak etmiş Mira Hanım" demişti. Ulaşamamış mı? Bakışlarıyla etrafı tarayan Mira "Cep telefonumu bahçedeki sandalyede unuttum galiba. Ben konuşurken sen de telefonumu getirir misin Pelin?" dedikten sonra genç kızın elindeki telefonu aldı. Ayağa anne ve babasından izin isteyerek kalktıktan sonra da "Selam Damla" diyerek gözlerini devire devire salondan ayrıldı. Annesinin kime nasıl davranması gerektiğini hatırlatan konuşmasından bunalmış gibiydi.
Meltem Hanım ayak seslerine odaklanmış kızının odasına girip kapısını kapatmasını bekliyordu. Çok beklemesine de gerek kalmamıştı. Kapının kapanma sesiyle birlikte salonda yalnız kalmalarını fırsat bilip eşine doğru döndü ve Fuat Bey'e de hissettiği gerginliği birebir yansıtarak "Bir an Defne'nin hayatımızdaki yerinin ne olduğunu kızımıza itiraf edeceğini sandım" dedi. Böyle bir şey yapmayacağını elbette biliyordu ama ben gerildiysem sen de geril Fuatcığım isteğinde olduğu aşikârdı.
Fuat Bey kendisine dik dik bakmayı sürdüren eşine "Bu konu zamanında konuşulup kapatıldı. Yeniden açmaya çalışmak da aile içinde huzursuzluk yaratmaktan başka bir işe yaramaz hayatım" derken aynı anda da yerinden kalktı ama gitmeden önce bir kez daha eşine döndü. "Şu Sarp konusu..." dediğinde Meltem Hanım "Ne olmuş?" der gibi tek kaşını kaldırmıştı. Bir şey olduğu yoktu canım sadece bu konuda da Meltem Hanım'ın bir uyarı alması gerekiyordu.
"Mira'nın yanında seni onaylıyor gibi görünmüş olabilirim ama Sarp konusunda ne ona ne kızımıza ne de bir başkasına herhangi bir müdahalede bulunmanı istemiyorum. Birinin uyarılması icap ederse de bunu ben yaparım. Sen bu işlere karışma lütfen"
"O adamın kızımızla samimiyet kurmasını istemiyorum Fuat"
"Ama ben aksini düşünüyorum. Bunu nasıl yapar bilemem ama Sarp Mira'ya kendisini ne kadar çabuk kabul ettirirse o kadar iyi olur. Ayrıca polislik geçmişi bulunan bir profesyonel olarak kızımızla arasında olması gereken mesafeyi ayarlayabilecek biri. Bu konuda endişelenmene gerek yok"
"Onun bir katil olduğunu unuttun galiba"
"Sen de sana Sarp'ın katil olmadığını söylediğimi unuttun galiba. Bunu en başında seninle konuşmuştuk diye hatırlıyorum"
"Yaşananlar sırasında orada değilken bundan nasıl bu kadar emin olabilirsin ki?"
Fuat Bey eşinin oturduğu koltuğun koluna ellerini dayayıp yüzüne doğru eğildikten sonra "Sence ben bir şeylerden emin değilsem birini körü körüne savunur muyum?" dedi. Meltem Hanım ona doğru dönmemiş sadece bakışlarını eşinin gözleriyle buluşturup beklemeye başlamıştı. Fuat Bey ise önce elindeki gerçek katile ait olan görüntüleri düşünüp tebessüm etti sonra da bakışlarını ciddileştirip "Sen her zaman olduğu gibi yine davetlerinle ilgilen ve Sarp ile alakalı konulara karışma. Zamanı geldiğinde ben ona istediğini verirken o da başına ne zaman ne geleceğini bilemediğimiz kızımızın özgürlüğüne kavuşmasını sağlayacak. Yani onun bana bizim de ona ihtiyacımız var hayatım" dedikten sonra ellerini çekti ve yorgun olduğu gerekçesiyle yatacağını söyleyip salondan ayrıldı. Anlaşılan o ki Fuat Bey Sarp'ın tahmin ettiğinden çok ama çok daha fazla bilgiye sahipti.
•●●ERTESİ GÜN·٠•●●•٠·˙
Sarp bu sabah uyanmakta epey bir güçlük çekmişti. Dün gece Çelikerlerin yanından ayrıldıktan sonra eve hemen dönmemiş ve elinde sıkı sıkıya tuttuğu anahtarlıkla kardeşini düşünerek tek başına sahil kenarında oturmuştu. Dalgaların hışırtısı ve rüzgarın hafif esintisi eşliğinde yalnızca Barış'ı değil aynı zamanda Mira'yı da düşünmüştü. Bir yandan kardeşinin katili diğer yandan Fuat Bey'i kızıyla tehdit edenin kim olabileceği derken kafası da allak bullak olmuştu. Eve çok geç bir saatte geldiği için de üzerini bile değiştirmeden salonundaki kanepede uyuyakalmıştı.
Uyanmayı başardıktan sonra hızlıca bir duş alıp gecikmemek adına giyinmeye başladı. Tam o sırada telefonunun sesi de odanın sessizliğini bozup dikkatleri üzerine çekti. Göz ucuyla ekrana baktı ve arayanın Selçuk olduğunu görünce telefonunu hoparlöre alarak "Günaydın ortak!" dedi. Gömleğinin düğmelerini kapatmaya devam ederken Selçuk'un "Günüm pek aymadı be ortak ölüyorum uykusuzluktan" diyen sesi epeyce yorgun olduğunu belli eder haldeydi. Bunun üzerine Sarp'tan da bir "Al benden de o kadar" yanıtı gelmiş ve karşılıklı buruk hislerle tebessüm etmişlerdi. Yıllar geçtikçe iyice ikiz gibi olmuşlardı. Biri ne yaşıyor ne hissediyorsa sanki diğeri de o ayarda şeyler hissedip yaşıyordu.
"Niye uykusuz kaldın Selçuk?"
"Savaş bendeydi. Dün konuştuğunuz şeylerden bahsetti yani şu kızın peşindeki illegal fotoğrafçıdan"
"Bir şey bulabildiniz mi?"
"Konuyla alakalı mı emin değiliz ama..."
"Olsun sen yine de söyle"
"Rauf Gencer ismiyle alakalı bir şey duydun mu bilmiyorum ama o dönemler Fuat Çeliker ile epey bir papaz olmuşlar. Alenen restleşmekten de hiç çekinmemişler. Sonra ne olmuş bilmiyorum ama kanlı bıçaklıyken araları bir anda düzelmiş hatta Fuat Çeliker ve adamın oğlu birlikte iş yapmaya bile başlamışlar. Bu arada baba oğul da golf kulübüne üye. Bu golf kulübünde ne var anlamadım kirli işlerini golf oynama süsü vererek mi planlıyorlar acaba? Gerçi günahını almayayım oğul pek sık gitmiyor gibi görünüyor. Aylardır giriş yapmamış da..."
Sarp bir yandan Selçuk'un anlattıklarına kulak kabartıyor bir yandan da Rauf Gencer ile alakalı düşünüyordu. Aslında golf kulübünde isminin geçtiğini hatırlıyordu ama şu an bambaşka bir şey gelmişti aklına. Bunun neticesinde "Tuğçe Gencer adında bir kızla tanıştım. Mira'nın arkadaşlarından biri hatta sana bir doğum günü partisinden bahsetmiştim ya o partinin sahibesi de oydu" dediğinde araştırdığı bilgileri hafızasından geçiren Selçuk'un "Kızı olabilir mi diye bir araştırayım. Bu arada adamın oğlunun adı Kemal senin de aklında olsun. Bir şey duyarsan ya da tanışırsan daha bir dikkatli incele bakalım bağları ne durumdaymış öğrenelim" demesiyle kapının zilinin çalması bir oldu. Kimdi ki bu?
"Savaş yanında mı?"
"İçeride hazırlanıyor. Ne oldu?"
"Biri geldi. Biraz bekle Selçuk"
Sarp telefonu alıp koridoru geçerek kapı deliğinden baktığında arkası dönük halde olan birini görse de onun Derin olduğunu anlaması hiç de zor olmamıştı. Tanıdığı ve şu an kapısının önünde olabilecek kaç tane kızıl saçlı kadın vardı ki?
Geleni gördüğü gibi hemen Selçuk'a geri dönüp sessizce "Hay aksi! Derin geldi. Benim çıkmam gerek Selçuk oyalanamam. Birazdan arayıp onu bir sebepten yanınıza çağır çünkü çıkmam gerektiğini söylediğimde nereye gittiğimi merak edip beni takip etmesini istemiyorum" dedi. Karşılıklı anlaşıp telefonları kapatırken Sarp kapıyı açmış Derin ise yüzündeki kocaman tebessümle elindeki torbaları kaldırıp "Sana kahvaltı getirdim" dedikten sonra davet bile beklemeden yanağına bir öpücük bırakarak içeriye girmişti. Tabii Sarp'ın yüzünü ekşitip elinin ayasıyla kapıya vurması da bir olmuştu.
Çıkan çarpma sesiyle birlikte irkilip "Yanlış zamanda mı geldim?" diyen Derin bir yandan da evde bir kadın mı var telaşıyla etrafı çaktırmadan incelemeye başlamıştı. Sarp alnını kaşıya kaşıya yanına gelip "Odamın camı açıktı cereyan yapmış olmalı" deyince Derin rahatlamış gibi tebessüm etmiş hemen ardından da bir yandan salonu toparlayıp bir yandan da "Bu evin hali ne böyle? Sen eskiden bu kadar dağınık değildin" adı altında söylenmeye başlamıştı. Hayatı da dağınık değildi o zamanlar. Şimdi hangi parçası nerede onu bile bilmeden yaşayıp gidiyordu.
Sarp onunla birlikte hızlıca ortalığı toparlarken "Neden geldin Derin?" dediğinde aniden durup ona doğru bakan Derin de gelişinden hoşlanmamış gibi görünmesi karşısında kırılsa da yine de bunu sorgulamadan "Seni görmeye geldim. Özledim Sarp" dedi. Göz göze kaldıklarında bakışlarını ilk çeken Sarp olmuştu. Eskiden Derin'in gözlerine ne zaman baksa güzelliğine kapılarak kaybolup gittiğini hissediyordu ama artık öyle değildi. Bir süredir ne zaman Derin ile karşılaşsa onu rahatsız eden bir hisle çevreleniyordu ve bundan da hiç hoşlanmıyordu.
İçten içe bir aksilik mi oldu diye düşünüp "Arasana Selçuk!" dese de bir yandan da yastıkları yerlerine yerleştirip "Ben de öyle" dedi ama isteksiz görünüşüyle Derin'i buna inandırabilmişe benzemiyordu.
"Seni benden uzaklaştıran bir şey mi var Sarp?"
"Uzaklaştıran mı? Bunu da nereden çıkardın?"
"Artık eski Sarp ve Derin gibi değiliz. Bunu bir tek ben fark ediyor olamam öyle değil mi?"
Evet artık eskisi gibi değillerdi çünkü Derin'in bahsettiği dönemin üzerinden çok zaman geçmiş çok da büyük acılar yaşanmıştı. Ayrıca ona karşı olan güveni azaldığı için artık eski sevgisinin yerinde olmadığını da hissediyordu. İki eski dost ve iki eski çalışma arkadaşı olmaktan öteye geçmeyeceklerinden artık emindi.
Derin bilmese de Sarp kardeşinin ölümüyle alakalı Derin'den de şüphe ediyordu. Karşı tarafın muhbirinin Derin olma olasılığı canını yaksa da bu seçeneği sırf onu tanıyor diye yabana atmayacaktı. İşin kötüsü ondan şüphelendiğini ne ona ne de Selçuk ile Savaş'a söyleyemiyordu. Onlar çok yakınlardı yani birilerini itham edebilmek için bir şeylerden de emin olmak gerekiyordu. Aslında belki de emin olmak adına bir şeyler yapmalıydı artık.
Derin onun sessizliği ve düşünceli bakışları sebebiyle huzursuz olmuştu. Sarp'ın kendisine karşı duygusal olarak değiştiğini fark ediyordu ama buna sebep olan şeyi anlayamıyordu. Tamam çok ağır şeyler yaşamış ve üstesinden gelmekte de zorlanmıştı ama bu noktada kendisinin sevgisine daha çok ihtiyaç duyması gerekmez miydi? Derin'e göre gerekmeliydi.
İçgüdüsel olarak elini Sarp'ın yanağına yerleştirdikten sonra gözlerinin içine olumlu bir cevap vermesini umar gibi bakarak "Kaldığımız yerden devam etsek olmaz mı Sarp?" dedi. Bu soru sonrası ikisinin de gözlerinin önüne gelen şey aynıydı. Yani depoda yaşanan kaos öncesi birbirlerine sarıldıkları an.
Derin her şeye rağmen birlikte olmalarını istiyor olsa da Sarp için bu şu an mümkün görünmüyordu. Karşısındaki kadın Derin bile olsa güvenmediği ve içinde şüpheler taşıdığı bir kadını hayatına alamazdı. O da Sarp'tı işte! Duygulara kapılarak hata yapmak ona göre değildi. Bazı kırmızı çizgileri vardı ve canının yanacağını bilse de kendisi olmaktan vazgeçemiyordu. Bunu da Derin'den şüphelendiğini hissettiği ilk anda kalbine bir perde çekerek yapmıştı zaten.
"Derin seninle geçmişimize dair harika hatıralarımız var ve emin ol ne yaşarsak yaşayalım onları hiçbir zaman unutmayacağım. Ama biliyorsun işte söylememe bile gerek yok. Yaşadığım olaylar verdiğim kayıplar içine düştüğüm boşluk içimde tahmin bile edemeyeceğin kadar ağır yaralar açtı ve sizler de görüyor olmalısınız ki ben hâlâ o yaraları sarabilmiş değilim. Odağım bambaşka yerde kafam desen hayatım gibi karmakarışık. Benim hayatımın bu döneminde kalbimin sesini dinleyecek gücüm yok. Bu süreçte seni de istemeden üzüp incitebilirim ve ben bunu yapmak istemiyorum. Seninle olan dostluğumuz benim için çok önemli ama eski Sarp olabilmek için öncelikle kendimi her yönden iyileştirmeliyim"
Sözleri biterken belki sesli olarak değil ama zihninden de "Ve seninle ilgili yanıldığımı görmem o muhbirin de sen olmadığından emin olmam gerek" sözleri akıp gitmişti. Sarp'ın gözlerindeki soğukluk Derin'i bu sözlerin üzerine üzmüş ve neyse ki tam gözleri dolarken telefonu çalmaya başlamıştı.
Bakışlarını kaçırıp çantasına yöneldikten sonra telefonunu eline alarak "Selçuk arıyor" dedi ve Sarp'ın sanki bilmiyormuş gibi "Selam söyle. Sen konuşurken ben de gidip çayları getireyim" demesine sadece başını salladı. O konuşurken Sarp da mutfağa gidiyordu. Çay falan koyacağı yoktu çünkü birkaç saniye içinde Derin acilen gitmesi gerektiğini söyleyecekti ama yine de oyalanmak adına yavaşça fincanları çıkarmaya başladı.
Çok geçmemiş ve Derin mutfağa yaklaşıp kapının ucundan buruk bir halde "Kahvaltı ederiz diye geldim ama kalamayacağım. Levent Amir bizi yanına çağırmış anlayacağın acilen gitmem gerek" demişti bile. Anlaşılan o ki Selçuk'un araması amirden gelen çağrı sebebiyle gecikmişti. Neyse en azından yalan söylemiş gibi bir duruma düşmemişler Derin'i de gerçek bir nedenden ötürü çağırmışlardı.
Sarp elindeki çay kavanozunu tezgaha bırakıp "Olsun bir dahaki sefere bizimkilerde gelir hep beraber güzel bir kahvaltı yaparız" diyerek yanına gelirken çantasını omzuna atan Derin'de bir yandan kapıya doğru yürüyor bir yandan da bu "hep beraber" detayı sebebiyle kinayeli bir şekilde gözlerini deviriyordu. O Sarp ile baş başa olmak yeniden gözlerinde kendisine dair bir şeyler görmek istiyordu ama bu isteği şu sıralar pek mümkün olmayacak gibiydi.
•●●·٠•●●•٠·˙
Çelikerlerin evinde de sıradan bir sabah yaşanıyordu. Kahvaltı bitmiş Fuat Bey çıkmış Meltem Hanım günü planlamaya Mira'da okula gitmek üzere çantasını almak için odasına çıkmıştı. Ancak tam aşağıya inerken gelen bir telefon işleri değiştirmişti çünkü ders iptali söz konusuydu.
Gün içindeki programına göz atıp yaklaşık üç saatlik bir boşluğu olduğunu anlayınca çantasını bırakıp kapısının önünden Pelin'e seslendi. Pelin gelince birlikte kermes için yapacağı şeylere ait malzemeleri yanlarına alarak bahçeye indiler. Tabii Meltem Hanım'ın sorgu sual seansı da başlamıştı. Neyse ki kısacık sürede bahçeye bir örtü serip üzerine de malzemeleri koyarak işe koyulmuşlardı.
Kızlar bir yandan teraryumları hazırlayıp bir yandan da sohbet ederken güvenliğin önünde bir hareketlenme oldu. Mira elinin tersiyle önüne düşen saçı kenara çekip gelen araca baktıktan sonra Sarp'ın geldiğini anlayıp hemen alaycı bir tavırla da "Haah! Bizim dakik Robocop da geldi" deyiverdi. Pelin gülümsemeye başlamış Sarp'ta aracı park edip onları görerek yanlarına doğru yürümeye başlamıştı. Aklından da Mira'nın neden okula gitmek için hazırlanmadığı sorusu geçmiyor değildi.
Sarp kızlara yaklaşmışken koşturarak yanına gelen Çakıl'ın etrafında fır dönüp şirinlikler yapmasıyla kısa bir duraksama yaşamak zorunda kalmıştı. İyi anlaşıyorlardı ve bu Mira'yı sinir ediyordu. Sarp Çakıl Hanım'ı oynatarak yürümeyi sürdürürken onlara tip tip bakan Mira'da kıskançlık dolu bakışlarla "Of Çakıl! Neden ona bu kadar yüz veriyorsun? Ben sana Sarp'ı görünce hırlayacaksın demedim mi? Sevmeyeceğiz biz onu kaçıracağız buraya geldiğine bin pişman olacak. Maviş maviş gördün diye yılışma adama ya!" diye geveliyor Pelin'de söylediklerine gülmeden edemiyordu. Tüm bunları köpeğe mi tembihlemişti gerçekten?
"Mira Hanım"
"Sonunda gelebildiniz Sarp Bey!"
"Okulunuza gitmek için hazır olduğunuzu sanmıştım"
"Ders iptal olmuş yani birkaç saatliğine ikimizde serbest moddayız"
Mira'nın sözü biter bitmez Ayten Hanım'ın kızına seslenişi duyulmuştu. Pelin ne olduğunu anlamak için annesine bakarken Mira'nın gözleri de salondaki pencereden bakıp kızıyla göz göze gelerek perdeyi sertçe çeken Meltem Hanım'a gitmişti. Ayten Hanım'ı annesinin gönderdiğini anlamıştı zaten. Pelin mahcup olmuş bir halde "Ben mutfağa gideyim Mira Hanım" dediğinde ortamda soğuk bir rüzgar esmişti. Bir gün sağlam patlayacaktı ama bakalım o gün ne zaman gelecekti.
Yan gözle Pelin'in eve girişini izlerken "Böyle anlarda kendimi cüzzamlı gibi hissediyorum" deyince Sarp bakışlarını Pelin'den alıp Mira'ya döndürdü. Kız derin bir iç çekip sonra da önündeki aksesuarlardan birkaç tane seçerek canı sıkkın bir şekilde fanusa yerleştirmeye başlamıştı.
Sarp ise yerine geçmek için izin isteyecekken aniden bunu yapmaktan vazgeçip "Size yardım etmemi ister misiniz?" diye sormuş Mira'da bu soruyla ona bakıp kısacık bir an durmuştu. İsterim demek geliyordu içinden ama bunu diyemeden bakışları annesinin az önce durduğu pencereye kaymıştı. Belli ki dün akşamki konuşmaları hatırlamıştı. Halbuki babasının Sarp konusunda annesine çizdiği sınırı bilse çok daha rahat olurdu.
Annesinden çekindiği için önce "Gerek yok sağ ol" dese de Sarp tam yerine geçecekken bu düşüncesinden vazgeçip "Ya da gerek var ya!" diye seslendi. Sarp duyduğu ile şaşırıp "Var mı yok mu?" dercesine bakarak ona doğru döndü. Mira omuzlarını şirin bir tavırla kaldırıp "Laflarız da biraz" deyince ağır adımlarla yanına yaklaştı ve Mira'nın bakışları altında ceketini çıkarıp kenara bıraktı. Yerdeki örtünün üstüne oturduktan sonra Mira neyi nasıl yapacağını anlatmaya başlamış Sarp'ta onu dikkatle dinleyip dediklerini uygulamaya başlamıştı. Bir de ciddiydi ki sormayın gitsin.
Mira ona bakarken bir yandan da düşünüyordu. Bu yüzden de onu biraz daha yakından tanımak için "Kendinden bahsetsene biraz" dedi. Sarp'ın gözleri onun gözleri ile buluşurken Mira'nın içinde tuhaf bir his oluşmuştu. Sanki Sarp kendisinden bahsetmeyi pek de seven biri değil gibiydi.
"Kendimden mi? Neden?"
"Fazla gizemlisin ve hakkında merak uyandırıyorsun. Kafamı kurcalıyor oluşun canımı sıkıyor"
Sarp sessiz kalınca Mira ona doğru bakıp yüzünün asılmasıyla da "Sustuğuna göre bu aralar kendinle pek de barışık değilsin galiba. Aranız mı limoni?" dedi nokta atışı yapar gibi. Sarp çiçekleri yerleştirmeyi bırakıp düşünceli bir tavırla etrafa şöyle bir baktıktan sonra "Evet kendimle aram biraz limoni. Benden konuşmasak olur mu? En azından şimdilik" deyince Mira'nın merakını daha da çok cezbetmeye başlamıştı.
Mecburen "Peki" demiş olsa da birkaç saniye sonra çenesine hakim olamayıp "Ailenle mi yaşıyorsun?" diye sordu. Tabii sorar sormaz bakışlarını kaldırıp kendisine bakan Sarp ile göz göze gelmiş ve hemen ellerini kaldırıp "Pardon ya sormadım farz et" demek zorunda hissetmişti.
Şaşırtıcı olan şey ikisi de önlerindeki işe odaklanırken Sarp'ın dile gelip "Ailemle yaşamıyorum. Sizin deyiminizle onlarla da aram biraz limoni. Sadece bazı zamanlar kız kardeşimle görüşüyorum o kadar. O da sizin yaşlarınızda" demesi olmuştu. Mira'nın bakışlarının üzerinde olduğunu fark etse de üzgün olduğunu anlamasın diye ona bakmak istememiş sadece derin bir nefes alıp "Doğru yapıyor muyum?" diye sorup konuyu değiştirmeye çalışmıştı. O an Mira'nın aklından başka şeyler geçtiği için sorusu cevapsız kalmıştı. Sarp'ın yüzündeki ifade ona anahtarlık hediye ettiği zamanki gibiydi ve bu da Mira'yı "Ne yaşadı ki bu adam?" sorusuyla baş başa bırakıyordu.
Sohbetin devamlılığını sağlamak isteyen Mira tam "İki kardeş misiniz?" deyip Sarp'ın acısına parmak basmıştı ki bahçeye giren Defne'nin "Ne yapıyorsunuz bakalım?" deyişi duyulmuştu. İkisi de sese doğru bakarken Mira selam verip "Dersim iptal oldu da biz de fırsattan istifade edip kermes için teraryum hazırlıyoruz. Sen de yapmak ister misin?" diye sordu. Bu soruyla birlikte Sarp'ın telefonu çalmaya başlamış ve arayanın Fuat Bey olduğunu görüp kızlardan izin isteyerek yanlarından uzaklaşmıştı.
Mira onun telefonla konuşarak gidişini dalmış bir halde izlerken kulağına gelen şıngırtı sesiyle başını çevirip Defne'nin ceketi çekerken yere düşen anahtarlığı Sarp'ın cebine attığını gördü. O an yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti çünkü belli ki Sarp yaptığı anahtarlığı bir köşeye atmamıştı. Gerçi Defne'nin de bu anahtarlığı görmesi ileride Sarp'ın başına dert olacaktı ya neyse.
"Geleceğini bilmiyordum. Bir şey mi oldu?"
"Fuat Bey golf kulübüne gitti bana da birkaç saatliğine izin verdi. Meltem Hanım konuştukları sırada senin evde olduğunu söylemiş ben de gelip seni göreyim istedim"
"İyi yaptın"
"Müjde mi desem kara haber mi desem bilemedim ama Rauf Bey'in oğlu dönmüş hep beraber kulüpte yemek yiyecekler"
"Ay! O sırnaşık adam mı? Sinir oluyorum ona tabii ki kara bir haber bu!"
"Niye sırnaşık diyorsun ki adam senden hoşlanıyor olamaz mı?"
"Ben ondan hoşlanmıyorum"
"Yakışıklı ama"
"Evet çok yanıltıcı bir görünüşü var. Ben onu fare tuzağına takılmış göz alıcı bir peynir olarak adlandırıyorum ve elimi uzatmaya hiç mi hiç niyetim yok"
"İlahi Mira! Niye adamı bu derece kötü etiketledin anlamadım"
"Gözlerinde karanlık bir şeyler var. Bence vitrinine koyduğu Kemal ile ilgisi yok sadece insanlara kusursuz ama sahte bir kişilik sergiliyor. Hani hikayede katil uşak ya da bahçıvan çıkar herkes şok olur ya... İşte ortada bir hikaye dönüyorsa oradaki uşak ya da bahçıvan o"
"Sadece birkaç kez karşılaştınız ve edindiğin izlenim bu mu gerçekten?"
"İyi bir gözlemciyim diyelim"
"Bence sana ilgisini açıkça gösterdiği ve ısrarcı olduğu için ona sinir oldun o kadar yoksa gayet klas bir adam"
"O halde tez zamanda sana aşık olması dileğiyle!"
"Saçmalama! Bu arada o sırnaşık dediğin adamın kız kardeşiyle arkadaş olduğunun farkında mısın?"
"Ne?"
"Tuğçe Gencer'i diyorum. Hiç bahsetti mi bilmem ama Kemal Bey'in kız kardeşiymiş"
"Şaka yapıyorsun. Soyadı benzerliği olamaz mı?"
"Olamaz"
"Bendeki de şans olsa..." derken Mira'nın gözleri Sarp'a takılmıştı. Babasıyla ne konuşuyor olabilirdi anlamıyordu. Kendisini mi gammazlıyor diye düşünüyordu ama bir şey de yapmamıştı ki ispiyonlayacağı bir şey olsun. Aslında tedirgin olmasına neden olabilecek bir şey yoktu çünkü konuştukları konunun Mira ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu.
Sarp evinden çıkıp buraya gelirken Fuat Bey'e de müsait olduğunda kendisiyle görüşmek istediğine dair bir mesaj göndermişti. Görünen o ki Fuat Bey de müsait bir an yakalamış şimdi de Sarp'ı kulübe çağırıyordu. Ayrıca tanışmasını istediği birileri de vardı. Sarp görüşmeyi sonlandırırken bir iki saatliğine yerine bakacak olan koruma güvenliğin önünden geçmiş o da Mira'nın yanına doğru yürümeye başlamıştı. Tabii Mira onu görünce takılmadan edememişti.
"Hayırdır Sarp babama benimle ilgili şikayetlerini mi sıralıyordun? Halbuki tabiatıma aykırı olarak son derece uslu durmaya çalışıyorum"
Sarp yanlarına geldiği gibi yerdeki ceketini almış ve silkeleyip üzerine giyerken de bu sorusunu "Ortada herhangi bir şikayet yok. Sadece bir iki saatliğine Fuat Bey'in yanına gitmem gerekiyor. Okul saatinize yetişirim" diye cevaplayıp Mira'ı bir yandan rahatlatmış bir yandan da meraklandırmıştı. Niye gidiyordu ki babasının yanına?
Sorgulayıcı bakışlarını üzerine dikip "Sen benim korumam değil misin ne işin var babamla? Yoksa transfer mi oluyorsun Robocop? Hayııır! Lütfen beni bırakma tam da sana alışmaya başlamıştım" dediğinde Defne söyleyiş şeklindeki muziplikten ötürü gülmesini gizlemeye çalışsa da başaramamış Sarp ise renk vermeden "Ben Fuat Bey'i bekletmeyeyim" deyip uzaklaşmaya başlamıştı. Ne ketum adam ya! İnsan bir esprisine karşılık verir hiç olmadı şu sebepten gidiyorum merak etmeyin der.
Sarp geçici olarak gelen korumaya selam verip aracını garajdan almaya giderken Mira da onu izliyordu ve gözden kayboluşuyla birlikte de Defne'ye dönüp büyük bir merakla "Bu adam beni çatlatacak! Ağzından kerpetenle bile laf alamıyorum" deyiverdi. Defne gülümsüyordu. "Ne bilmek istiyorsun ki?" dediğinde Mira da ona "Sen ne kadarını biliyorsun?" diye sordu. Göz göze geldiklerinde Defne herhangi bir şey söylememiş ama Mira'nın "Her şeyi değil mi?" demesiyle de omuzlarını silkip "Baban koruman olarak işe alınacak birini ne kadar araştırmıştır sence?" demişti. Ölümüne araştırmıştır!
Mira kısacık bir an düşünüp küçük bir blöf yaparak "Gerçi böyle diyorum ama ben de bir şeyler öğrendim. Yani kerpetenle çekebildiğim kadarını. Mesela ailesi. Onlara çok üzülüyor. Nasıl üzülmesin ki? Paramparça olmuşlar. Hem kardeşi falan..." deyince Defne şaşırmıştı. Sarp gerçekten de ona Barış ile ilgili yaşananları anlatmış mıydı diye düşünüyor bu kadar sürede bu güveni sağlayabilmelerine de şaşırıyordu. Halbuki Mira kardeş derken Barış'ı değil Sarp'ın bahsettiği kız kardeşini kastediyordu. Paramparça oluşlarını da aralarının limoni oluşundan çıkarmıştı. Ama blöfü de işe yarayacak gibiydi.
"Sarp sana bunları anlattı mı gerçekten?"
"Sen gelmeden önce konuşuyorduk. Niye şaşırdın ki?"
"Kardeşinin ölümüyle alakalı kimseyle konuşmadığını sanıyordum. Sanırım hâlâ kendisini suçluyor"
Ölümü mü? Mira afallamıştı çünkü Sarp kız kardeşiyle görüştüklerini söylemişti. Kaç kardeşi vardı bu adamın yahu! Yine de bozuntuya vermemek için oyuna devam edip "Ölüm bu tabii. Travması çabuk geçmez öyle değil mi? Hem kendisini de suçluyorsa çok daha ağır" demeye çalıştı ama Defne gözlerindeki şaşkınlıktan hâl ve hareketlerindeki tuhaflıktan bir şeyleri çakmış ve bıkkın bir halde "Of Mira! Ağzımdan laf almaya çalışıyorsun değil mi? Yoksa bir şey bildiğin yok" deyip blöfünü patlatmıştı.
"Siz de sorunca paşa paşa anlatın ben de dedektifçilik oynamak zorunda kalmayayım!"
"Yaptığın şey çok ayıptı!"
"Özür dilerim ama anlat ne olur. Bu adamın neler yaşadığını çok merak ediyorum ve asla peşini bırakmaya niyetim yok. Gerekirse gidip ailesini bulur onlara sorarım ortalıkta bir güzel karışır. Hayır yani onu bu kadar taşlaştıran şey ne olabilir ki?"
"Sakın böyle bir şey yapma"
"Anlat o zaman! Gizemi sürdürdükçe merakım daha da çok artıyor"
Defne ne kadarını anlatsa sorun olmaz diye düşünürken Mira'nın dik bakışlarına maruz kalmış ve ona "Söylerim ama kimseye anlatmayacaksın konuştuklarımız da sadece ikimizin arasında kalacak tamam mı? Konuyla alakalı Sarp'a bir şey sormak ya da ima etmek yok" demişti. Oh be!
Mira ağzına görünmez bir fermuar çekip "Ağzımı bile açmam" dediğinde Defne dudaklarını kemirip onun "Hadi!" demesiyle de "Şu Sarp'ın 2015 yılında bir suçluyu vurduğu operasyon vardı ya..." dedi. Mira ne ile karşılaşacağını bilemediği için tedirgin bir ruh haliyle o gün ne olduğunu sordu. Öğrenecekleri Sarp'a olan bakış açısında bir miktar değişime neden olacak gibiydi.
"Sarp'ın kardeşi de oradaymış. Barış doktor olduğu için yardıma ihtiyaçları olabileceğini düşünüp Sarp'ın haberi olmadan operasyon bölgesine girmiş. Sonra bir kargaşa yaşanmış ve Sarp'ı korumak için önüne atladığı sırada sırtından vurulup onun kollarında ölmüş"
Mira anlatılanları gözlerinin önünde canlandırarak dinlerken bir an aklına Sarp'a hazırladığı anahtarlık gelmişti. Demek oradaki metal aksesuarlar ona ölen kardeşini hatırlattığı için bu kadar sarsılmıştı. Mira üzgün bir halde dinlemeyi sürdürürken Defne ona anlatmasının iyi olduğunu düşünüp biraz daha bilgi vererek "Dediğim gibi Sarp kardeşinin ölümünden kendisini sorumlu tutuyor gibi görünüyor. Anladığım kadarıyla ailesi de onu suçluyor ve bu yüzden görüşmüyorlar. Barış'ın eşi de o dönem hamileymiş ve olayı öğrendiğinde erken doğum yapmış. Az kalsın bebeği de kaybediyorlarmış. Ama çocuk ölmemiş yaşıyor. Ona kaybettiği babasının adını vermişler. Barış... Sarp yanına gidemese de bazen uzaktan izliyor yeğenini. Çocuğun annesi onu görmesine izin vermiyor çünkü. Kardeşinin katili de yıllar geçmesine rağmen hâlâ yakalanmadı. Ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolduğuna göre çok profesyonel biri olmalı. Babanla da bir anlaşmaları var. Sarp seni canı pahasına koruyacak baban da tüm imkanlarını seferber edip ona kardeşinin katilini bulması konusunda yardım edecek. Durum kabaca bu yani" dedi.
Mira'nın gözleri dolmuştu çünkü asla bu tarz şeyler duymayı beklemiyordu. Etkilenmişti yalan yok. Ama Sarp'ın yaşadıklarına ne kadar üzülse de babasının ona yardım edecek olmasına da bir o kadar sevinmişti. "İşte benim babam!" diyordu içten içe. Eve döndüğünde belki Fuat Bey'e bir şey söylemeyecekti ama hissettiği gururla ona kesinlikle kocaman bir sarılacaktı.
"İyi misin?" sorusuyla Defne'ye baktıktan sonra göz yaşlarını silip "Sarp dalıp gidiyor bazen. Nereye baktığını anlamıyorum ama ifadesi çok garip oluyor. Sanki beni bırakıp her ne gördüyse peşine takılacak gibi oluyor ama gidemiyor da" dedi. Belli ki merak duyduğu her şeyin nedenini öğrenmeye çalışıyordu.
"Zaman zaman kardeşinin hayalini görüyor. Psikolojik bir şey olmalı. Öyle durumlarda üstüne gitme derim"
Mira duyduğu şeylerin ağırlığıyla oturduğu yerden kalkıp derin derin nefesler almaya çalışırken Defne birkaç dakika sonra kritik bir soru sorup "Ee! Hâlâ Sarp'ı kovdurmaya kararlı mısın?" demiş Sarp'ta hakkında konuşulanlardan habersiz aracını kulübün valesine teslim etmişti. Onlar burada çalıştığı dönemden tanıştıkları için kendi aralarında küçük bir sohbete başlarken kulübün önüne son model bir spor araç yanaşmış ve diğer vale hemen koşturup kapısını açarak "Hoş geldiniz Kemal Bey babanız büyük salonda sizi bekliyor" deyip dikkatleri üzerlerine çekmişti.
Sarp'ın yanındaki vale "Rauf Bey'in oğlu" dese de Sarp onu duymuyor gibiydi. Duymuyordu çünkü bu adamla göz göze geldiği anda zihni ona "Bu adamı daha önce görmüştün hadi hatırla onu!" diyordu sanki. Onun aksine Kemal ilk görüşte tanımıştı Sarp'ı. Bakışlarındaki nahoş anlamda bu yüzden olmalıydı. İşlerini itinayla baltalayan Hayalet'i unutmak onun için ne mümkündü.
9.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)