23 Mart 2025 Pazar

Beni Aska Inandır / 9.Bölüm (Yazan : NK)

9.Bölüm : Defne'nin özelliği ne?

Sarp'ın ardından masaya geri dönen Mira yaptıkları takılara şöyle bir göz atıp malzemelerinin olduğu kutunun içine doğru eğildi. Yuvarlak uçlu kargaburnu eline alıp metal malzemeleri onunla karıştırırken Sarp'a yaptığı anahtarlıkta kullandığı metal uçlardan birer tane daha olduğunu görüp onları diğerlerinden ayırdı. B harfi ve stetoskop ne anlama geliyordu elbette şu an için bilemiyordu ama merakını da epey bir cezbetmişti. Belki de Defne biliyordur diye düşünmeden edemiyordu.

Babasının yanına gitmeyi kısa bir süreliğine erteleyip masaya geri oturdu ve bu iki metal ucun Sarp için ne manaya geldiğini düşünerek onlardan bir tane daha anahtarlık hazırladı. Biten anahtarlığı gözünün önünde sallarken aynı anda da "Kız arkadaşı doktor olabilir mi? Mesela Buket adında bir doktor..." diye fısıldadı ama bunu yapar yapmaz da gözleri kısıldı. Sarp'ın bir kız arkadaşı olamazmış gibi gelmişti ona. Adamın suratı mahkeme duvarı gibiyken hangi kız dayanırdı ki ona? Sürekli ciddiydi ve insana kendisini hata yapmış da özür dilemeliymiş gibi hissettirecek şekilde dik ve otoriter bakışları vardı. Öyle miydi gerçekten?

Mira elindeki anahtarlığı kendisi için saklamak istediğinden cebine atmış o sırada da Sarp ile Defne'nin sohbetlerini anımsamıştı. O anlarda bu koruma efendi gayet güler yüzlüydü ve kabul etmek gerekirdi ki karşısındaki kadına gerçekten de nazik ve kibar davranıyordu. Düşünüyordu da mesai dışındaki Sarp kendisine de gün içindeki halinden farklı davranmıştı. Gözlerinin önüne önce yanına gelirken getirdiği hırkayı omuzlarına koyuşu sonra da takı yaparken ki hâl ve tavırları gelmişti. Bu adam kafasını çok karıştırıyordu çünkü sabah farklı akşam farklı bir Sarp ile karşı karşıya getirmişti Mira'yı. 

Ne yalan söylesin Mira mesai saatlerinin dışındaki Sarp'ı daha tahammül edilesi bulmuştu. O diğeri gibi somurtkan donuk katı ve korkutucu değildi. Bunların hiçbiri olmadığı gibi aksine hoş sohbet biri gibiydi. Hatta ona "Bu iddia ilgimi cezbetti! Sanırım geziden döndükten sonra bu konuda seninle biraz uğraşacağım" dediğinde yüzündeki gülüş de sıcacıktı. Öyle soğuk usulen olan bir gülümseme değildi yani gözlerini de işin içine katan samimiyetteydi.

Oturduğu yerden uzanıp Sarp'ın hazırladığı bileklikleri eline alarak onlara bakarken hepsinin aynı muntazamlıkta ve yanlışsız dizilmiş olduğunu görünce "Hiç fena değil Robocop!" deyip tebessüm etti. Yüzündeki ifade çok geçmeden silinmişti çünkü bir an Defne'nin onun ile ilgili "2015 yılında teslim olmuş bir suçluyu gözünü bile kırpmadan öldürdüğü için açığa alınmış" dediğini anımsamıştı. Bu detayı hatırladıkça kaşları da istemsizce çatılıyordu. Nasıl bir insan teslim olmuş birine ateş açardı ki diye düşünmeden edemiyordu. Vurduğu adamın ölmüş olması da ürpermesine neden olmuş ve hemen oturduğu yerden kalkıp malzemelerini toparlamaya başlamıştı.

Malzemeleri koyduğu kutuları üst üste dizip önce torbaları bileklerine geçirdi sonra da kutuları eline alıp kapıya doğru gitti. Neyse ki kapı çalmasına gerek olmadan açılmış ve Pelin onu görür görmez elindekilerin bir kısmını alarak "Ben de bir ihtiyacınız var mı diye sormak için yanınıza geliyordum Mira Hanım" demişti. O an Mira'nın gözleri devrilmiş ve genç kızı "Yine hitaplar konusunda bir ambargo uygulanmış galiba. Benim de her defasında şaşırmam yok mu?" diyerek gülümsetmişti.

Kızlar kendi aralarında konuşup sessiz sedasız gülüşürken Sarp'ta onlardaki keyiften eser yoktu. Malikaneden ayrıldığından beri arabasını nereye gittiğini bilmeden sürmüştü. Sonunda aracını sahile yakın bir yere park edip dışarıya çıktı ve temiz havayı ciğerlerine doldurup gözlerini yumdu. Yumduğu gibi de açmıştı çünkü o karanlığın içinde kardeşinin son nefesini verirken ki ifadesi canlanıyordu her seferinde. Kravatını sökercesine çıkarıp sahile doğru attı adımlarını. Her adım gözlerinin doluşunu hızlandırıyor o da buna engel olacak gücü kendisinde bulamıyordu.

Sahil kenarına gelip atabileceği bir adımı kalmadığında başını eğip olduğu yere hafifçe vuran dalgaları izlemeye başladı. Önünde korkuluk yoktu. O an kollarını iki yana açıp kendisini öne doğru bırakarak o dalgaların arasında kaybolup gitmek istemişti. Zihnen yapmıştı da bunu. Çırpınmadan dibe doğru hızla inen bir Sarp vardı gözlerinin önünde.

Gün geçtikçe hissettiği acı dayanma sınırını iyiden iyiye zorlar olmuştu. Dört yıl... Boşa kürek çektiğini hissettiği dört koca yıl! Katilini bulamadığı her gün Barış'a bir özür borçlanıyormuş gibi hissediyordu. Başarısız olmuştu. O tetiği çeken her kimse ona yaklaşacak adımlara bir türlü yaklaşamamıştı. Delirecek gibi oluyordu. O kimdi ki kendisini bu kadar güzel kamufle edip ardında iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu?

Başını gökyüzüne doğru kaldırırken az önce ne kadar kötü hissediyorsa parlayan yıldızları gördüğünde de içini bir o kadar huzur kaplamıştı çünkü bir umudu olduğunu hatırlatmıştı bu yıldızlar ona. Önce Mira'yı onunla ilişkili olarak da Fuat Bey'i anımsamış ve kendisine söylediği "O adamı bulmak istiyorsan eninde sonunda yolun bana düşecektir. İstediğim takdirde elimin kolumun nerelere kadar uzanabildiğini bir bilsen şaşar kalırdın. Aradığın adamı girdiği delikten çıkarabilecek biri varsa emin ol bu kişi benden başkası olmayacaktır Sarp" sözleri zihninde dönüp durmaya başlamıştı. Yapabilir miydi bunu diye düşünmeden edemiyordu. Tabii bunu öğrenmenin de tek bir yolu vardı o da küçük bir avans almaktı. Fuat Bey bu dediğini gerçekten de yapabilecek biriyse küçükte olsa Sarp'a bir bilgi vermeliydi artık.

Olay yeri incelenirken bölgedeki hiçbir kameradan sağlıklı bir görüntü elde edememişlerdi. İşe yarar olabilecekler de her ne hikmetse o anı görüntülememişti. Belki de Fuat Bey o uzun olduğunu iddia ettiği koluyla gerekli kişilere ulaşıp o güne dair bir kayıt elde edebilirdi ya da daha çok işine yarayacak bir şey...

Sarp'ın bunları düşündüğü sırada Fuat Bey de Mira'nın yeni koruması hakkında ne düşündüğünü öğrenmeye çalışıyordu. Açıkçası kızının kafası Sarp konusunda biraz karışıktı yani henüz kesin bir kanıya varamamış iyi kötü yanlarının baskınlığını ölçer olmuştu. 

Baba kız konuşurken Meltem Hanım'ın sohbetlerine kulak kabartıp okuduğu kitaptan gözlerini almadan "Şimdilik tek sorun Mira ile mesafesini ayarlayamaması. Onun haricinde dikkatli ve profesyonel bir gence benziyor" demesi dikkatleri üzerine çekmişti. Mira ile Fuat Bey'in bakışlarını üzerinde hisseden Meltem Hanım başını kaldırmadan sadece bakışlarını onlara yöneltmiş ve söylediği şeyi biraz daha açması gerektiğini anlamıştı. Görünen o ki böyle düşünen sadece kendisi vardı.

 "Çardakta otururken bir koruma ve işveren gibi görünmüyordunuz. Ayrıca senin çalışanlarımızla bu kadar senli benli olman benim canımı biraz sıkıyor Miracığım. Sayende bu konuda bir adım bile ilerleyemedik. Seni sürekli uyarmak zorunda kalmaktan bıktım"

"Saat göz önüne alınacak olunursa eğer o sırada o koruma ben de işveren değildim. O sadece evine gitmesi gerekirken babamın isteği üzerine hiçbir mecburiyeti olmamasına rağmen biraz daha burada kalmıştı ve o sırada da kermes için takı yapmama yardım etti. Konuşurken insani bir tepki vererek ara sıra tebessüm etmiş olabiliriz ama bunun kötü bir şey olduğunu sanmıyorum. İçini rahatlatacaksa eğer bana mesai saatlerinin içinde de dışında da hâlâ Mira Hanım diyor"

"Aksi olamaz zaten"

Mira kitabını okumayı sürdüren annesine uzun uzun baktıktan sonra cevabını gerçekten merak ediyormuş gibi "Defne'nin özelliği ne?" diye sorunca Meltem Hanım'ın bakışları "Bu soruya sen cevap vermek ister misin Fuat?" dercesine eşine dönmüştü. İstemiyor gibiydi. Fuat Bey'in sessizliği karşısında Meltem Hanım kitabını sinirle kapatıp sehpanın üzerine bıraktı. Görünen o ki Defne'nin varlığı Mira'nın sandığının aksine annesini epey bir rahatsız ediyordu.

Mira sorusunun ardından ortamın soğuması sebebiyle bakışlarını anne ve babasının arasında gezdirirken aniden sessizliği bozup "Defne ile olan arkadaşlığıma bir şey demiyorsunuz. Ayrıca birbirimize de ismen hitap ediyoruz. Ama sizin açınızdan bakacak olursak eğer onun da bana Mira Hanım demesi gerekiyor. Sonuçta babamın asistanı öyle değil mi? Tırnak içinde "çalışan" yani. Ama demiyor. Demediği gibi onunla istediğim gibi görüşüp konuşup şakalaşabiliyorum ve bununla ilgili ne bana ne de ona bir uyarı gelmiyor" deyince bu defa Fuat Bey konuya dahil olmuş ve "Defne'yi uzun yıllardır tanıyoruz ve o artık sadece bir çalışan değil aileden de biri oldu. Annenin çalışanlarla alakalı konularda bazı zamanlar fazla detaycı olduğunu düşünsem de yine de ona hak vermiyor değilim. Bu evde bir düzen sağlaması gerekiyor ve bunun için de kendi uygun gördüğü yolda ilerliyor" diyerek Meltem Hanım'ın rahatsız edici bakışlarının muhatabı olmuştu.

Mira az önceki konuyla alakalı derin düşüncelere dalarken bir yandan da saçından seçtiği tutamı parmağına dolaya dolaya anne ve babasını izliyordu. Ne yalan söylesin Defne'nin her durumdan muaf tutulması ve annesinin babasına karşı olan imalı tavırları kafasını kurcalamıştı. Bu konu aralarında ciddi ciddi gerginlik mi yaratıyordu onların?

Ortamda ölüm sessizliği yaşanırken salona elinde telefonla Pelin girmiş ve doğrudan Mira'ya yaklaşıp telefonu ona uzatarak "Damla Hanım size kişisel telefonunuzdan ulaşamayınca merak etmiş Mira Hanım" demişti. Ulaşamamış mı? Bakışlarıyla etrafı tarayan Mira "Cep telefonumu bahçedeki sandalyede unuttum galiba. Ben konuşurken sen de telefonumu getirir misin Pelin?" dedikten sonra genç kızın elindeki telefonu aldı. Ayağa anne ve babasından izin isteyerek kalktıktan sonra da "Selam Damla" diyerek gözlerini devire devire salondan ayrıldı. Annesinin kime nasıl davranması gerektiğini hatırlatan konuşmasından bunalmış gibiydi.

Meltem Hanım ayak seslerine odaklanmış kızının odasına girip kapısını kapatmasını bekliyordu. Çok beklemesine de gerek kalmamıştı. Kapının kapanma sesiyle birlikte salonda yalnız kalmalarını fırsat bilip eşine doğru döndü ve Fuat Bey'e de hissettiği gerginliği birebir yansıtarak "Bir an Defne'nin hayatımızdaki yerinin ne olduğunu kızımıza itiraf edeceğini sandım" dedi. Böyle bir şey yapmayacağını elbette biliyordu ama ben gerildiysem sen de geril Fuatcığım isteğinde olduğu aşikârdı.

Fuat Bey kendisine dik dik bakmayı sürdüren eşine "Bu konu zamanında konuşulup kapatıldı. Yeniden açmaya çalışmak da aile içinde huzursuzluk yaratmaktan başka bir işe yaramaz hayatım" derken aynı anda da yerinden kalktı ama gitmeden önce bir kez daha eşine döndü. "Şu Sarp konusu..." dediğinde Meltem Hanım "Ne olmuş?" der gibi tek kaşını kaldırmıştı. Bir şey olduğu yoktu canım sadece bu konuda da Meltem Hanım'ın bir uyarı alması gerekiyordu.

"Mira'nın yanında seni onaylıyor gibi görünmüş olabilirim ama Sarp konusunda ne ona ne kızımıza ne de bir başkasına herhangi bir müdahalede bulunmanı istemiyorum. Birinin uyarılması icap ederse de bunu ben yaparım. Sen bu işlere karışma lütfen"

"O adamın kızımızla samimiyet kurmasını istemiyorum Fuat" 

"Ama ben aksini düşünüyorum. Bunu nasıl yapar bilemem ama Sarp Mira'ya kendisini ne kadar çabuk kabul ettirirse o kadar iyi olur. Ayrıca polislik geçmişi bulunan bir profesyonel olarak kızımızla arasında olması gereken mesafeyi ayarlayabilecek biri. Bu konuda endişelenmene gerek yok"

 "Onun bir katil olduğunu unuttun galiba"

"Sen de sana Sarp'ın katil olmadığını söylediğimi unuttun galiba. Bunu en başında seninle konuşmuştuk diye hatırlıyorum"

"Yaşananlar sırasında orada değilken bundan nasıl bu kadar emin olabilirsin ki?"

Fuat Bey eşinin oturduğu koltuğun koluna ellerini dayayıp yüzüne doğru eğildikten sonra "Sence ben bir şeylerden emin değilsem birini körü körüne savunur muyum?" dedi. Meltem Hanım ona doğru dönmemiş sadece bakışlarını eşinin gözleriyle buluşturup beklemeye başlamıştı. Fuat Bey ise önce elindeki gerçek katile ait olan görüntüleri düşünüp tebessüm etti sonra da bakışlarını ciddileştirip "Sen her zaman olduğu gibi yine davetlerinle ilgilen ve Sarp ile alakalı konulara karışma. Zamanı geldiğinde ben ona istediğini verirken o da başına ne zaman ne geleceğini bilemediğimiz kızımızın özgürlüğüne kavuşmasını sağlayacak. Yani onun bana bizim de ona ihtiyacımız var hayatım" dedikten sonra ellerini çekti ve yorgun olduğu gerekçesiyle yatacağını söyleyip salondan ayrıldı. Anlaşılan o ki Fuat Bey Sarp'ın tahmin ettiğinden çok ama çok daha fazla bilgiye sahipti.

•●●ERTESİ GÜN·٠•●●•٠·˙

Sarp bu sabah uyanmakta epey bir güçlük çekmişti. Dün gece Çelikerlerin yanından ayrıldıktan sonra eve hemen dönmemiş ve elinde sıkı sıkıya tuttuğu anahtarlıkla kardeşini düşünerek tek başına sahil kenarında oturmuştu. Dalgaların hışırtısı ve rüzgarın hafif esintisi eşliğinde yalnızca Barış'ı değil aynı zamanda Mira'yı da düşünmüştü. Bir yandan kardeşinin katili diğer yandan Fuat Bey'i kızıyla tehdit edenin kim olabileceği derken kafası da allak bullak olmuştu. Eve çok geç bir saatte geldiği için de üzerini bile değiştirmeden salonundaki kanepede uyuyakalmıştı.

Uyanmayı başardıktan sonra hızlıca bir duş alıp gecikmemek adına giyinmeye başladı. Tam o sırada telefonunun sesi de odanın sessizliğini bozup dikkatleri üzerine çekti. Göz ucuyla ekrana baktı ve arayanın Selçuk olduğunu görünce telefonunu hoparlöre alarak "Günaydın ortak!" dedi. Gömleğinin düğmelerini kapatmaya devam ederken Selçuk'un "Günüm pek aymadı be ortak ölüyorum uykusuzluktan" diyen sesi epeyce yorgun olduğunu belli eder haldeydi. Bunun üzerine Sarp'tan da bir "Al benden de o kadar" yanıtı gelmiş ve karşılıklı buruk hislerle tebessüm etmişlerdi. Yıllar geçtikçe iyice ikiz gibi olmuşlardı. Biri ne yaşıyor ne hissediyorsa sanki diğeri de o ayarda şeyler hissedip yaşıyordu.

"Niye uykusuz kaldın Selçuk?"

"Savaş bendeydi. Dün konuştuğunuz şeylerden bahsetti yani şu kızın peşindeki illegal fotoğrafçıdan"

"Bir şey bulabildiniz mi?"

"Konuyla alakalı mı emin değiliz ama..."

"Olsun sen yine de söyle"

"Rauf Gencer ismiyle alakalı bir şey duydun mu bilmiyorum ama o dönemler Fuat Çeliker ile epey bir papaz olmuşlar. Alenen restleşmekten de hiç çekinmemişler. Sonra ne olmuş bilmiyorum ama kanlı bıçaklıyken araları bir anda düzelmiş hatta Fuat Çeliker ve adamın oğlu birlikte iş yapmaya bile başlamışlar. Bu arada baba oğul da golf kulübüne üye. Bu golf kulübünde ne var anlamadım kirli işlerini golf oynama süsü vererek mi planlıyorlar acaba? Gerçi günahını almayayım oğul pek sık gitmiyor gibi görünüyor. Aylardır giriş yapmamış da..."

Sarp bir yandan Selçuk'un anlattıklarına kulak kabartıyor bir yandan da Rauf Gencer ile alakalı düşünüyordu. Aslında golf kulübünde isminin geçtiğini hatırlıyordu ama şu an bambaşka bir şey gelmişti aklına. Bunun neticesinde "Tuğçe Gencer adında bir kızla tanıştım. Mira'nın arkadaşlarından biri hatta sana bir doğum günü partisinden bahsetmiştim ya o partinin sahibesi de oydu" dediğinde araştırdığı bilgileri hafızasından geçiren Selçuk'un "Kızı olabilir mi diye bir araştırayım. Bu arada adamın oğlunun adı Kemal senin de aklında olsun. Bir şey duyarsan ya da tanışırsan daha bir dikkatli incele bakalım bağları ne durumdaymış öğrenelim" demesiyle kapının zilinin çalması bir oldu. Kimdi ki bu?

"Savaş yanında mı?"

"İçeride hazırlanıyor. Ne oldu?"

"Biri geldi. Biraz bekle Selçuk"

Sarp telefonu alıp koridoru geçerek kapı deliğinden baktığında arkası dönük halde olan birini görse de onun Derin olduğunu anlaması hiç de zor olmamıştı. Tanıdığı ve şu an kapısının önünde olabilecek kaç tane kızıl saçlı kadın vardı ki? 

Geleni gördüğü gibi hemen Selçuk'a geri dönüp sessizce "Hay aksi! Derin geldi. Benim çıkmam gerek Selçuk oyalanamam. Birazdan arayıp onu bir sebepten yanınıza çağır çünkü çıkmam gerektiğini söylediğimde nereye gittiğimi merak edip beni takip etmesini istemiyorum" dedi. Karşılıklı anlaşıp telefonları kapatırken Sarp kapıyı açmış Derin ise yüzündeki kocaman tebessümle elindeki torbaları kaldırıp "Sana kahvaltı getirdim" dedikten sonra davet bile beklemeden yanağına bir öpücük bırakarak içeriye girmişti. Tabii Sarp'ın yüzünü ekşitip elinin ayasıyla kapıya vurması da bir olmuştu. 

Çıkan çarpma sesiyle birlikte irkilip "Yanlış zamanda mı geldim?" diyen Derin bir yandan da evde bir kadın mı var telaşıyla etrafı çaktırmadan incelemeye başlamıştı. Sarp alnını kaşıya kaşıya yanına gelip "Odamın camı açıktı cereyan yapmış olmalı" deyince Derin rahatlamış gibi tebessüm etmiş hemen ardından da bir yandan salonu toparlayıp bir yandan da "Bu evin hali ne böyle? Sen eskiden bu kadar dağınık değildin" adı altında söylenmeye başlamıştı. Hayatı da dağınık değildi o zamanlar. Şimdi hangi parçası nerede onu bile bilmeden yaşayıp gidiyordu.

Sarp onunla birlikte hızlıca ortalığı toparlarken "Neden geldin Derin?" dediğinde aniden durup ona doğru bakan Derin de gelişinden hoşlanmamış gibi görünmesi karşısında kırılsa da yine de bunu sorgulamadan "Seni görmeye geldim. Özledim Sarp" dedi. Göz göze kaldıklarında bakışlarını ilk çeken Sarp olmuştu. Eskiden Derin'in gözlerine ne zaman baksa güzelliğine kapılarak kaybolup gittiğini hissediyordu ama artık öyle değildi. Bir süredir ne zaman Derin ile karşılaşsa onu rahatsız eden bir hisle çevreleniyordu ve bundan da hiç hoşlanmıyordu. 

İçten içe bir aksilik mi oldu diye düşünüp "Arasana Selçuk!" dese de bir yandan da yastıkları yerlerine yerleştirip "Ben de öyle" dedi ama isteksiz görünüşüyle Derin'i buna inandırabilmişe benzemiyordu.

"Seni benden uzaklaştıran bir şey mi var Sarp?"

"Uzaklaştıran mı? Bunu da nereden çıkardın?"

"Artık eski Sarp ve Derin gibi değiliz. Bunu bir tek ben fark ediyor olamam öyle değil mi?"

Evet artık eskisi gibi değillerdi çünkü Derin'in bahsettiği dönemin üzerinden çok zaman geçmiş çok da büyük acılar yaşanmıştı. Ayrıca ona karşı olan güveni azaldığı için artık eski sevgisinin yerinde olmadığını da hissediyordu. İki eski dost ve iki eski çalışma arkadaşı olmaktan öteye geçmeyeceklerinden artık emindi.

Derin bilmese de Sarp kardeşinin ölümüyle alakalı Derin'den de şüphe ediyordu. Karşı tarafın muhbirinin Derin olma olasılığı canını yaksa da bu seçeneği sırf onu tanıyor diye yabana atmayacaktı. İşin kötüsü ondan şüphelendiğini ne ona ne de Selçuk ile Savaş'a söyleyemiyordu. Onlar çok yakınlardı yani birilerini itham edebilmek için bir şeylerden de emin olmak gerekiyordu. Aslında belki de emin olmak adına bir şeyler yapmalıydı artık.

Derin onun sessizliği ve düşünceli bakışları sebebiyle huzursuz olmuştu. Sarp'ın kendisine karşı duygusal olarak değiştiğini fark ediyordu ama buna sebep olan şeyi anlayamıyordu. Tamam çok ağır şeyler yaşamış ve üstesinden gelmekte de zorlanmıştı ama bu noktada kendisinin sevgisine daha çok ihtiyaç duyması gerekmez miydi? Derin'e göre gerekmeliydi. 

İçgüdüsel olarak elini Sarp'ın yanağına yerleştirdikten sonra gözlerinin içine olumlu bir cevap vermesini umar gibi bakarak "Kaldığımız yerden devam etsek olmaz mı Sarp?" dedi. Bu soru sonrası ikisinin de gözlerinin önüne gelen şey aynıydı. Yani depoda yaşanan kaos öncesi birbirlerine sarıldıkları an.

Derin her şeye rağmen birlikte olmalarını istiyor olsa da Sarp için bu şu an mümkün görünmüyordu. Karşısındaki kadın Derin bile olsa güvenmediği ve içinde şüpheler taşıdığı bir kadını hayatına alamazdı. O da Sarp'tı işte! Duygulara kapılarak hata yapmak ona göre değildi. Bazı kırmızı çizgileri vardı ve canının yanacağını bilse de kendisi olmaktan vazgeçemiyordu. Bunu da Derin'den şüphelendiğini hissettiği ilk anda kalbine bir perde çekerek yapmıştı zaten. 

"Derin seninle geçmişimize dair harika hatıralarımız var ve emin ol ne yaşarsak yaşayalım onları hiçbir zaman unutmayacağım. Ama biliyorsun işte söylememe bile gerek yok. Yaşadığım olaylar verdiğim kayıplar içine düştüğüm boşluk içimde tahmin bile edemeyeceğin kadar ağır yaralar açtı ve sizler de görüyor olmalısınız ki ben hâlâ o yaraları sarabilmiş değilim. Odağım bambaşka yerde kafam desen hayatım gibi karmakarışık. Benim hayatımın bu döneminde kalbimin sesini dinleyecek gücüm yok. Bu süreçte seni de istemeden üzüp incitebilirim ve ben bunu yapmak istemiyorum. Seninle olan dostluğumuz benim için çok önemli ama eski Sarp olabilmek için öncelikle kendimi her yönden iyileştirmeliyim"

Sözleri biterken belki sesli olarak değil ama zihninden de "Ve seninle ilgili yanıldığımı görmem o muhbirin de sen olmadığından emin olmam gerek" sözleri akıp gitmişti. Sarp'ın gözlerindeki soğukluk Derin'i bu sözlerin üzerine üzmüş ve neyse ki tam gözleri dolarken telefonu çalmaya başlamıştı. 

Bakışlarını kaçırıp çantasına yöneldikten sonra telefonunu eline alarak "Selçuk arıyor" dedi ve Sarp'ın sanki bilmiyormuş gibi "Selam söyle. Sen konuşurken ben de gidip çayları getireyim" demesine sadece başını salladı. O konuşurken Sarp da mutfağa gidiyordu. Çay falan koyacağı yoktu çünkü birkaç saniye içinde Derin acilen gitmesi gerektiğini söyleyecekti ama yine de oyalanmak adına yavaşça fincanları çıkarmaya başladı.

Çok geçmemiş ve Derin mutfağa yaklaşıp kapının ucundan buruk bir halde "Kahvaltı ederiz diye geldim ama kalamayacağım. Levent Amir bizi yanına çağırmış anlayacağın acilen gitmem gerek" demişti bile. Anlaşılan o ki Selçuk'un araması amirden gelen çağrı sebebiyle gecikmişti. Neyse en azından yalan söylemiş gibi bir duruma düşmemişler Derin'i de gerçek bir nedenden ötürü çağırmışlardı.

Sarp elindeki çay kavanozunu tezgaha bırakıp "Olsun bir dahaki sefere bizimkilerde gelir hep beraber güzel bir kahvaltı yaparız" diyerek yanına gelirken çantasını omzuna atan Derin'de bir yandan kapıya doğru yürüyor bir yandan da bu "hep beraber" detayı sebebiyle kinayeli bir şekilde gözlerini deviriyordu. O Sarp ile baş başa olmak yeniden gözlerinde kendisine dair bir şeyler görmek istiyordu ama bu isteği şu sıralar pek mümkün olmayacak gibiydi.

•●●·٠•●●•٠·˙

Çelikerlerin evinde de sıradan bir sabah yaşanıyordu. Kahvaltı bitmiş Fuat Bey çıkmış Meltem Hanım günü planlamaya Mira'da okula gitmek üzere çantasını almak için odasına çıkmıştı. Ancak tam aşağıya inerken gelen bir telefon işleri değiştirmişti çünkü ders iptali söz konusuydu. 

Gün içindeki programına göz atıp yaklaşık üç saatlik bir boşluğu olduğunu anlayınca çantasını bırakıp kapısının önünden Pelin'e seslendi. Pelin gelince birlikte kermes için yapacağı şeylere ait malzemeleri yanlarına alarak bahçeye indiler. Tabii Meltem Hanım'ın sorgu sual seansı da başlamıştı. Neyse ki kısacık sürede bahçeye bir örtü serip üzerine de malzemeleri koyarak işe koyulmuşlardı.

Kızlar bir yandan teraryumları hazırlayıp bir yandan da sohbet ederken güvenliğin önünde bir hareketlenme oldu. Mira elinin tersiyle önüne düşen saçı kenara çekip gelen araca baktıktan sonra Sarp'ın geldiğini anlayıp hemen alaycı bir tavırla da "Haah! Bizim dakik Robocop da geldi" deyiverdi. Pelin gülümsemeye başlamış Sarp'ta aracı park edip onları görerek yanlarına doğru yürümeye başlamıştı. Aklından da Mira'nın neden okula gitmek için hazırlanmadığı sorusu geçmiyor değildi. 

Sarp kızlara yaklaşmışken koşturarak yanına gelen Çakıl'ın etrafında fır dönüp şirinlikler yapmasıyla kısa bir duraksama yaşamak zorunda kalmıştı. İyi anlaşıyorlardı ve bu Mira'yı sinir ediyordu. Sarp Çakıl Hanım'ı oynatarak yürümeyi sürdürürken onlara tip tip bakan Mira'da kıskançlık dolu bakışlarla "Of Çakıl! Neden ona bu kadar yüz veriyorsun? Ben sana Sarp'ı görünce hırlayacaksın demedim mi? Sevmeyeceğiz biz onu kaçıracağız buraya geldiğine bin pişman olacak. Maviş maviş gördün diye yılışma adama ya!" diye geveliyor Pelin'de söylediklerine gülmeden edemiyordu. Tüm bunları köpeğe mi tembihlemişti gerçekten?

"Mira Hanım"

"Sonunda gelebildiniz Sarp Bey!"

"Okulunuza gitmek için hazır olduğunuzu sanmıştım"

"Ders iptal olmuş yani birkaç saatliğine ikimizde serbest moddayız"

Mira'nın sözü biter bitmez Ayten Hanım'ın kızına seslenişi duyulmuştu. Pelin ne olduğunu anlamak için annesine bakarken Mira'nın gözleri de salondaki pencereden bakıp kızıyla göz göze gelerek perdeyi sertçe çeken Meltem Hanım'a gitmişti. Ayten Hanım'ı annesinin gönderdiğini anlamıştı zaten. Pelin mahcup olmuş bir halde "Ben mutfağa gideyim Mira Hanım" dediğinde ortamda soğuk bir rüzgar esmişti. Bir gün sağlam patlayacaktı ama bakalım o gün ne zaman gelecekti.

Yan gözle Pelin'in eve girişini izlerken "Böyle anlarda kendimi cüzzamlı gibi hissediyorum" deyince Sarp bakışlarını Pelin'den alıp Mira'ya döndürdü. Kız derin bir iç çekip sonra da önündeki aksesuarlardan birkaç tane seçerek canı sıkkın bir şekilde fanusa yerleştirmeye başlamıştı. 

Sarp ise yerine geçmek için izin isteyecekken aniden bunu yapmaktan vazgeçip "Size yardım etmemi ister misiniz?" diye sormuş Mira'da bu soruyla ona bakıp kısacık bir an durmuştu. İsterim demek geliyordu içinden ama bunu diyemeden bakışları annesinin az önce durduğu pencereye kaymıştı. Belli ki dün akşamki konuşmaları hatırlamıştı. Halbuki babasının Sarp konusunda annesine çizdiği sınırı bilse çok daha rahat olurdu.

Annesinden çekindiği için önce "Gerek yok sağ ol" dese de Sarp tam yerine geçecekken bu düşüncesinden vazgeçip "Ya da gerek var ya!" diye seslendi. Sarp duyduğu ile şaşırıp "Var mı yok mu?" dercesine bakarak ona doğru döndü. Mira omuzlarını şirin bir tavırla kaldırıp "Laflarız da biraz" deyince ağır adımlarla yanına yaklaştı ve Mira'nın bakışları altında ceketini çıkarıp kenara bıraktı. Yerdeki örtünün üstüne oturduktan sonra Mira neyi nasıl yapacağını anlatmaya başlamış Sarp'ta onu dikkatle dinleyip dediklerini uygulamaya başlamıştı. Bir de ciddiydi ki sormayın gitsin. 

Mira ona bakarken bir yandan da düşünüyordu. Bu yüzden de onu biraz daha yakından tanımak için "Kendinden bahsetsene biraz" dedi. Sarp'ın gözleri onun gözleri ile buluşurken Mira'nın içinde tuhaf bir his oluşmuştu. Sanki Sarp kendisinden bahsetmeyi pek de seven biri değil gibiydi.

"Kendimden mi? Neden?"

"Fazla gizemlisin ve hakkında merak uyandırıyorsun. Kafamı kurcalıyor oluşun canımı sıkıyor"

Sarp sessiz kalınca Mira ona doğru bakıp yüzünün asılmasıyla da "Sustuğuna göre bu aralar kendinle pek de barışık değilsin galiba. Aranız mı limoni?" dedi nokta atışı yapar gibi. Sarp çiçekleri yerleştirmeyi bırakıp düşünceli bir tavırla etrafa şöyle bir baktıktan sonra "Evet kendimle aram biraz limoni. Benden konuşmasak olur mu? En azından şimdilik" deyince Mira'nın merakını daha da çok cezbetmeye başlamıştı. 

Mecburen "Peki" demiş olsa da birkaç saniye sonra çenesine hakim olamayıp "Ailenle mi yaşıyorsun?" diye sordu. Tabii sorar sormaz bakışlarını kaldırıp kendisine bakan Sarp ile göz göze gelmiş ve hemen ellerini kaldırıp "Pardon ya sormadım farz et" demek zorunda hissetmişti.

Şaşırtıcı olan şey ikisi de önlerindeki işe odaklanırken Sarp'ın dile gelip "Ailemle yaşamıyorum. Sizin deyiminizle onlarla da aram biraz limoni. Sadece bazı zamanlar kız kardeşimle görüşüyorum o kadar. O da sizin yaşlarınızda" demesi olmuştu. Mira'nın bakışlarının üzerinde olduğunu fark etse de üzgün olduğunu anlamasın diye ona bakmak istememiş sadece derin bir nefes alıp "Doğru yapıyor muyum?" diye sorup konuyu değiştirmeye çalışmıştı. O an Mira'nın aklından başka şeyler geçtiği için sorusu cevapsız kalmıştı. Sarp'ın yüzündeki ifade ona anahtarlık hediye ettiği zamanki gibiydi ve bu da Mira'yı "Ne yaşadı ki bu adam?" sorusuyla baş başa bırakıyordu.

Sohbetin devamlılığını sağlamak isteyen Mira tam "İki kardeş misiniz?" deyip Sarp'ın acısına parmak basmıştı ki bahçeye giren Defne'nin "Ne yapıyorsunuz bakalım?" deyişi duyulmuştu. İkisi de sese doğru bakarken Mira selam verip "Dersim iptal oldu da biz de fırsattan istifade edip kermes için teraryum hazırlıyoruz. Sen de yapmak ister misin?" diye sordu. Bu soruyla birlikte Sarp'ın telefonu çalmaya başlamış ve arayanın Fuat Bey olduğunu görüp kızlardan izin isteyerek yanlarından uzaklaşmıştı. 

Mira onun telefonla konuşarak gidişini dalmış bir halde izlerken kulağına gelen şıngırtı sesiyle başını çevirip Defne'nin ceketi çekerken yere düşen anahtarlığı Sarp'ın cebine attığını gördü. O an yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti çünkü belli ki Sarp yaptığı anahtarlığı bir köşeye atmamıştı. Gerçi Defne'nin de bu anahtarlığı görmesi ileride Sarp'ın başına dert olacaktı ya neyse.

"Geleceğini bilmiyordum. Bir şey mi oldu?"

"Fuat Bey golf kulübüne gitti bana da birkaç saatliğine izin verdi. Meltem Hanım konuştukları sırada senin evde olduğunu söylemiş ben de gelip seni göreyim istedim"

"İyi yaptın"

"Müjde mi desem kara haber mi desem bilemedim ama Rauf Bey'in oğlu dönmüş hep beraber kulüpte yemek yiyecekler"

"Ay! O sırnaşık adam mı? Sinir oluyorum ona tabii ki kara bir haber bu!"

"Niye sırnaşık diyorsun ki adam senden hoşlanıyor olamaz mı?"

"Ben ondan hoşlanmıyorum"

"Yakışıklı ama"

"Evet çok yanıltıcı bir görünüşü var. Ben onu fare tuzağına takılmış göz alıcı bir peynir olarak adlandırıyorum ve elimi uzatmaya hiç mi hiç niyetim yok"

"İlahi Mira! Niye adamı bu derece kötü etiketledin anlamadım"

"Gözlerinde karanlık bir şeyler var. Bence vitrinine koyduğu Kemal ile ilgisi yok sadece insanlara kusursuz ama sahte bir kişilik sergiliyor. Hani hikayede katil uşak ya da bahçıvan çıkar herkes şok olur ya... İşte ortada bir hikaye dönüyorsa oradaki uşak ya da bahçıvan o"

"Sadece birkaç kez karşılaştınız ve edindiğin izlenim bu mu gerçekten?"

"İyi bir gözlemciyim diyelim"

"Bence sana ilgisini açıkça gösterdiği ve ısrarcı olduğu için ona sinir oldun o kadar yoksa gayet klas bir adam"

"O halde tez zamanda sana aşık olması dileğiyle!"

"Saçmalama! Bu arada o sırnaşık dediğin adamın kız kardeşiyle arkadaş olduğunun farkında mısın?"

"Ne?"

"Tuğçe Gencer'i diyorum. Hiç bahsetti mi bilmem ama Kemal Bey'in kız kardeşiymiş"

"Şaka yapıyorsun. Soyadı benzerliği olamaz mı?"

"Olamaz"

"Bendeki de şans olsa..." derken Mira'nın gözleri Sarp'a takılmıştı. Babasıyla ne konuşuyor olabilirdi anlamıyordu. Kendisini mi gammazlıyor diye düşünüyordu ama bir şey de yapmamıştı ki ispiyonlayacağı bir şey olsun. Aslında tedirgin olmasına neden olabilecek bir şey yoktu çünkü konuştukları konunun Mira ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu. 

Sarp evinden çıkıp buraya gelirken Fuat Bey'e de müsait olduğunda kendisiyle görüşmek istediğine dair bir mesaj göndermişti. Görünen o ki Fuat Bey de müsait bir an yakalamış şimdi de Sarp'ı kulübe çağırıyordu. Ayrıca tanışmasını istediği birileri de vardı. Sarp görüşmeyi sonlandırırken bir iki saatliğine yerine bakacak olan koruma güvenliğin önünden geçmiş o da Mira'nın yanına doğru yürümeye başlamıştı. Tabii Mira onu görünce takılmadan edememişti.

"Hayırdır Sarp babama benimle ilgili şikayetlerini mi sıralıyordun? Halbuki tabiatıma aykırı olarak son derece uslu durmaya çalışıyorum"

Sarp yanlarına geldiği gibi yerdeki ceketini almış ve silkeleyip üzerine giyerken de bu sorusunu "Ortada herhangi bir şikayet yok. Sadece bir iki saatliğine Fuat Bey'in yanına gitmem gerekiyor. Okul saatinize yetişirim" diye cevaplayıp Mira'ı bir yandan rahatlatmış bir yandan da meraklandırmıştı. Niye gidiyordu ki babasının yanına? 

Sorgulayıcı bakışlarını üzerine dikip "Sen benim korumam değil misin ne işin var babamla? Yoksa transfer mi oluyorsun Robocop? Hayııır! Lütfen beni bırakma tam da sana alışmaya başlamıştım" dediğinde Defne söyleyiş şeklindeki muziplikten ötürü gülmesini gizlemeye çalışsa da başaramamış Sarp ise renk vermeden "Ben Fuat Bey'i bekletmeyeyim" deyip uzaklaşmaya başlamıştı. Ne ketum adam ya! İnsan bir esprisine karşılık verir hiç olmadı şu sebepten gidiyorum merak etmeyin der.

Sarp geçici olarak gelen korumaya selam verip aracını garajdan almaya giderken Mira da onu izliyordu ve gözden kayboluşuyla birlikte de Defne'ye dönüp büyük bir merakla "Bu adam beni çatlatacak! Ağzından kerpetenle bile laf alamıyorum" deyiverdi. Defne gülümsüyordu. "Ne bilmek istiyorsun ki?" dediğinde Mira da ona "Sen ne kadarını biliyorsun?" diye sordu. Göz göze geldiklerinde Defne herhangi bir şey söylememiş ama Mira'nın "Her şeyi değil mi?" demesiyle de omuzlarını silkip "Baban koruman olarak işe alınacak birini ne kadar araştırmıştır sence?" demişti. Ölümüne araştırmıştır! 

Mira kısacık bir an düşünüp küçük bir blöf yaparak "Gerçi böyle diyorum ama ben de bir şeyler öğrendim. Yani kerpetenle çekebildiğim kadarını. Mesela ailesi. Onlara çok üzülüyor. Nasıl üzülmesin ki? Paramparça olmuşlar. Hem kardeşi falan..." deyince Defne şaşırmıştı. Sarp gerçekten de ona Barış ile ilgili yaşananları anlatmış mıydı diye düşünüyor bu kadar sürede bu güveni sağlayabilmelerine de şaşırıyordu. Halbuki Mira kardeş derken Barış'ı değil Sarp'ın bahsettiği kız kardeşini kastediyordu. Paramparça oluşlarını da aralarının limoni oluşundan çıkarmıştı. Ama blöfü de işe yarayacak gibiydi.

"Sarp sana bunları anlattı mı gerçekten?"

"Sen gelmeden önce konuşuyorduk. Niye şaşırdın ki?"

"Kardeşinin ölümüyle alakalı kimseyle konuşmadığını sanıyordum. Sanırım hâlâ kendisini suçluyor"

Ölümü mü? Mira afallamıştı çünkü Sarp kız kardeşiyle görüştüklerini söylemişti. Kaç kardeşi vardı bu adamın yahu! Yine de bozuntuya vermemek için oyuna devam edip "Ölüm bu tabii. Travması çabuk geçmez öyle değil mi? Hem kendisini de suçluyorsa çok daha ağır" demeye çalıştı ama Defne gözlerindeki şaşkınlıktan hâl ve hareketlerindeki tuhaflıktan bir şeyleri çakmış ve bıkkın bir halde "Of Mira! Ağzımdan laf almaya çalışıyorsun değil mi? Yoksa bir şey bildiğin yok" deyip blöfünü patlatmıştı. 

"Siz de sorunca paşa paşa anlatın ben de dedektifçilik oynamak zorunda kalmayayım!"

"Yaptığın şey çok ayıptı!"

"Özür dilerim ama anlat ne olur. Bu adamın neler yaşadığını çok merak ediyorum ve asla peşini bırakmaya niyetim yok. Gerekirse gidip ailesini bulur onlara sorarım ortalıkta bir güzel karışır. Hayır yani onu bu kadar taşlaştıran şey ne olabilir ki?"

"Sakın böyle bir şey yapma"

"Anlat o zaman! Gizemi sürdürdükçe merakım daha da çok artıyor"

Defne ne kadarını anlatsa sorun olmaz diye düşünürken Mira'nın dik bakışlarına maruz kalmış ve ona "Söylerim ama kimseye anlatmayacaksın konuştuklarımız da sadece ikimizin arasında kalacak tamam mı? Konuyla alakalı Sarp'a bir şey sormak ya da ima etmek yok" demişti. Oh be!

Mira ağzına görünmez bir fermuar çekip "Ağzımı bile açmam" dediğinde Defne dudaklarını kemirip onun "Hadi!" demesiyle de "Şu Sarp'ın 2015 yılında bir suçluyu vurduğu operasyon vardı ya..." dedi. Mira ne ile karşılaşacağını bilemediği için tedirgin bir ruh haliyle o gün ne olduğunu sordu. Öğrenecekleri Sarp'a olan bakış açısında bir miktar değişime neden olacak gibiydi.

"Sarp'ın kardeşi de oradaymış. Barış doktor olduğu için yardıma ihtiyaçları olabileceğini düşünüp Sarp'ın haberi olmadan operasyon bölgesine girmiş. Sonra bir kargaşa yaşanmış ve Sarp'ı korumak için önüne atladığı sırada sırtından vurulup onun kollarında ölmüş"

Mira anlatılanları gözlerinin önünde canlandırarak dinlerken bir an aklına Sarp'a hazırladığı anahtarlık gelmişti. Demek oradaki metal aksesuarlar ona ölen kardeşini hatırlattığı için bu kadar sarsılmıştı. Mira üzgün bir halde dinlemeyi sürdürürken Defne ona anlatmasının iyi olduğunu düşünüp biraz daha bilgi vererek "Dediğim gibi Sarp kardeşinin ölümünden kendisini sorumlu tutuyor gibi görünüyor. Anladığım kadarıyla ailesi de onu suçluyor ve bu yüzden görüşmüyorlar. Barış'ın eşi de o dönem hamileymiş ve olayı öğrendiğinde erken doğum yapmış. Az kalsın bebeği de kaybediyorlarmış. Ama çocuk ölmemiş yaşıyor. Ona kaybettiği babasının adını vermişler. Barış... Sarp yanına gidemese de bazen uzaktan izliyor yeğenini. Çocuğun annesi onu görmesine izin vermiyor çünkü. Kardeşinin katili de yıllar geçmesine rağmen hâlâ yakalanmadı. Ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolduğuna göre çok profesyonel biri olmalı. Babanla da bir anlaşmaları var. Sarp seni canı pahasına koruyacak baban da tüm imkanlarını seferber edip ona kardeşinin katilini bulması konusunda yardım edecek. Durum kabaca bu yani" dedi.  

Mira'nın gözleri dolmuştu çünkü asla bu tarz şeyler duymayı beklemiyordu. Etkilenmişti yalan yok. Ama Sarp'ın yaşadıklarına ne kadar üzülse de babasının ona yardım edecek olmasına da bir o kadar sevinmişti. "İşte benim babam!" diyordu içten içe. Eve döndüğünde belki Fuat Bey'e bir şey söylemeyecekti ama hissettiği gururla ona kesinlikle kocaman bir sarılacaktı. 

"İyi misin?" sorusuyla Defne'ye baktıktan sonra göz yaşlarını silip "Sarp dalıp gidiyor bazen. Nereye baktığını anlamıyorum ama ifadesi çok garip oluyor. Sanki beni bırakıp her ne gördüyse peşine takılacak gibi oluyor ama gidemiyor da" dedi. Belli ki merak duyduğu her şeyin nedenini öğrenmeye çalışıyordu. 

"Zaman zaman kardeşinin hayalini görüyor. Psikolojik bir şey olmalı. Öyle durumlarda üstüne gitme derim"

Mira duyduğu şeylerin ağırlığıyla oturduğu yerden kalkıp derin derin nefesler almaya çalışırken Defne birkaç dakika sonra kritik bir soru sorup "Ee! Hâlâ Sarp'ı kovdurmaya kararlı mısın?" demiş Sarp'ta hakkında konuşulanlardan habersiz aracını kulübün valesine teslim etmişti. Onlar burada çalıştığı dönemden tanıştıkları için kendi aralarında küçük bir sohbete başlarken kulübün önüne son model bir spor araç yanaşmış ve diğer vale hemen koşturup kapısını açarak "Hoş geldiniz Kemal Bey babanız büyük salonda sizi bekliyor" deyip dikkatleri üzerlerine çekmişti.

Sarp'ın yanındaki vale "Rauf Bey'in oğlu" dese de Sarp onu duymuyor gibiydi. Duymuyordu çünkü bu adamla göz göze geldiği anda zihni ona "Bu adamı daha önce görmüştün hadi hatırla onu!" diyordu sanki. Onun aksine Kemal ilk görüşte tanımıştı Sarp'ı. Bakışlarındaki nahoş anlamda bu yüzden olmalıydı. İşlerini itinayla baltalayan Hayalet'i unutmak onun için ne mümkündü.

9.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

18 Mart 2025 Salı

Beni Aska Inandır / 8.Bölüm (Yazan : NK)

8.Bölüm : Biz seninle daha önceden karşılaştık mı?

"İlk gününüz nasıl geçti Sarp Bey?"

Defne ile evin önüne doğru yürüyen Sarp hoş bir tebessümle "Sadece Sarp deyin lütfen" dedikten sonra Defne'nin tamam dercesine başını sallayıp "O halde karşılıklı olarak resmiyeti bir kenara bırakalım. Sonuçta ikimizde burada eşit şartlar altında çalışıyoruz" demesiyle de "Benim için uygun" dedi. Ancak Sarp bu eşit şartlar konusunda pek emin değildi doğrusu. Ona ve ekip arkadaşlarına göre Defne'nin Fuat Bey'in yanında olmasının kimse tarafından bilinmeyen bir nedeni vardı.

Defne adımlarını mümkün olduğu kadar ağır atıp "Sorum hâlâ geçerli. Mira ile ilk günün nasıl geçti? Umarım seni çok fazla zorlamamıştır" dediğinde Sarp onun sorusunu Mira'nın yaptıklarını düşünerek tam "Benim sorun olarak görebileceğim şeyler değildi" diyerek yanıtlayacaktı ki neyse ki son anda bunların ağzından çıkışını engelledi. Defne ile muhabbeti koyultabilmesi için bu konuda sorun yaşıyor görünmeliydi çünkü.

Cevabını yorgun bir ifadeyle "Mira Hanım benden pek hoşlanmadı sanırım. Aslında bu konuda tavsiyelerine ihtiyacım olabilir çünkü ona kendimi nasıl kabul ettireceğimi bilmiyorum. Bana karşı olan negatif tavrı işimi doğru şekilde yapmamı engellesin istemem" diyerek verince Defne buna hiç şaşırmamıştı. Mira şimdiye kadar hiçbir korumasından hoşlanmamıştı ki Sarp'tan hoşlansın.

Defne kendilerini evin penceresinden tırnaklarını kemirerek izleyen Mira'yı kıskandıracak kadar güzel bir gülüşle "Bunu sakın kişisel algılama. Mira özgürlüğüne çok düşkün bir kız olduğu için kendisini gözeten ve her hareketini babasına ileten birinin varlığından son derece rahatsız oluyor. Bugün aranızda neler geçti tabii ki de bilmiyorum ama emin ol bu sana has bir muamele değildi. Senin yerinde bir başkası da olsa Mira'nın tavrı değişmezdi" dedi. Bunu tahmin etmek çok da zor değildi doğrusu.

"Aslında bu yönden birbirimize benzediğimizi söyleyebilirim çünkü ben de aynı Mira Hanım gibi göz hapsinde tutulmaktan pek hoşlanmam. Bunun sıkıntısını da en çok..."

"Polis olduğun dönemde mi çektin? Amirine her hareketinin hesabını vermek seni epey zorlamış olmalı"

Nokta atışı diye buna denirdi. Sarp bu soru sonrası evin önüne gelmişken yürümeyi kesip "Birkaç yıl öncesine kadar o üniformayı şerefle taşıyan bir adam için bu sıkıntılar çekilmeye değerdi" deyince Defne de aynı onun gibi durmuş ve düşünceli gözlerle Sarp'a doğru bakıp "Vaktin var mı? Bizim için kahve hazırlayayım sohbetimize öyle devam edelim" demişti. Bu teklif Sarp'ın kaçırmak istemeyeceği bir teklifti.

Bahçeye şöyle bir göz atıp "Olur tabii ama zahmet olmasın" dediğinde Defne koluna hafifçe dokunup "Zahmet sayılacak bir durum yok. Sen nerede oturacağımıza karar ver ben de hemen dönerim" dedikten sonra Sarp'ın bakışları altında eve girdi.

Bu bakış Mira'yı sinir etmişti. Kendi kendisine "İlk günden Defne'ye asılmıyordur herhalde!" diye söylenirken kapı açılmış ve Defne içeriye girip "Mira ne yapıyorsun burada?" diye sormuştu. Ne yapıyorsa yapıyordu ya onun da mı hesabını verecekti? Mira sizi izliyorum diyemeyeceği için küçük bir yalana başvurarak "Pelin'i bekliyorum. Gardolabımı boşaltırken bana yardım edecekti ama hâlâ gelmedi" deyip Defne'nin ardından mutfağa girdi. Gözlerini de üzerinden ayıramıyordu. Defne Hanım'ın bu neşesini neye borçluyuz acaba?

"Sen ne yapıyorsun Defne?"

"Kahve yapıyorum"

"Neden iki fincan çıkardın? Bana yapıyorsan eğer..."

Defne kahve makinesine kahveleri koyarken Mira'nın sözünü de "Sana değil canım Sarp ile ikimize yapıyorum ama istersen sana da yapabilirim" diyerek kesince Mira'nın yüzü anında asılmıştı. Sarp'a kahve yaptığı yetmiyormuş gibi bir de hangi ara senli benli olmuşlardı ki? Bu Sarp kafasını iyice bozmaya başlamıştı. Önce Çakıl'a sonra da Defne'ye sevdirmişti kendisini. Yerini böyle mi garantilemeye çalışıyordu yoksa?

Mira olduğu yerde kalmış Defne'nin kahvelerini kontrol edip bir yandan da servis tabağına kuruyemiş ve çikolata koymasını izliyordu. Tam o anda da Defne'nin lokum kavanozunu eline almasıyla elinde olmadan yükselip "Orada dur bakalım! Korumam olan zatı muhteremin bir sakızlı lokumlarımı almadığı kalmıştı o da oldu sonunda!" deyiverdi. Defne kavanozun kapağını açamadan ona bakıp kalmıştı. Daha neler?

"Bence birkaç lokumunu seve seve feda edebilirsin çünkü birazdan Sarp ile senin şu hafta sonu gezin hakkında konuşacağım"

"Niye onunla konuşman gereksin ki izni ondan mı alacaksın yoksa babamdan mı?"

"Buraya gelmeden önce Fuat Bey ile konuştum o izin verdi"

"Gerçekten mi?"

"Dur hemen sevinme. Tek bir şartı var o da Sarp'ın da seninle gelmesi yoksa olmaz dedi"

"İyi tamam gelsin. Onu bir şekilde peşime takacaktı zaten şaşırmadım"

"İşte o iş pek öyle değilmiş Miracığım"

"Nasıl değil?"

"Fuat Bey ile hafta sonları çalışmayacağı konusunda bir anlaşmaları olmuş"

"Ne? Hafta sonları koruma yoksa babam beni evden dışarıya çıkarmayacak mı?"

"Merak etme hafta sonları yanında geçici biri olacak ama baban olay gezi olduğundan yani ev dışı bir yerde kalman gerekeceğinden sadece Sarp'a güvenebileceğini söyledi. Onu ikna eder de hafta sonu da çalışması için rica ederseniz benim için sorun yok dedi"

Defne kahveleri fincanlara bölüştürürken Mira ellerini belinin iki yanına koymuş bir yandan da oflayıp puflayarak "Bugün onunla çok uğraştım ya kesin gıcıklığından olmaz diyecek. Bende de şans olsa zaten..." diyordu. Mira yüzünü asmıştı ama Defne'nin bu konuda bir fikri var gibiydi. 

"Sarp ondan hoşlanmadığını düşünüyor ve az önce benden de kendisini sana kabul ettirebilmesi için tavsiye vermemi istedi" derken aynı anda da kahve tepsisini eline aldı ve sözünü "Sanırım birazdan ona bu hafta sonu gezisi için sorun çıkarmazsa senin bunu bir iyi niyet göstergesi olarak kabul edip artık ona karşı önyargını kırabileceğini söyleyeceğim" diyerek tamamladıktan sonra "Sen var ya cansın can!" diyen Mira'dan bir teşekkür öpücüğü kapıp dışarıya çıktı.

Aslında böyle bir şey yaparak bir taşla üç kuş vurulmuş olacaktı. Birincisi Mira istediği geziye yanında yakışıklı bir korumayla gidip onu herkese erkek arkadaşı diye yutturabilecekti ikincisi Sarp hiçbir mecburiyeti yokken ekstra mesai yapmayı kabul edip Mira'nın gözüne biraz da olsa girebilecekti üçüncüsü ve en önemli olan da Fuat Bey kızının gerçekten de düşündüğü kadar güvenilir birinin yanında olup olmadığını kendi yöntemlerince test edebilecekti. Bu gezi herkesin hayrınaydı yani.

Mira pencerelerin önünden geçerek ne tarafa gittiklerini anlamaya çalışırken Pelin gelmiş ve "Mira abla ben geldim" demişti ama Mira henüz yukarıya çıkmaya niyetli değil gibiydi. Önce bir nerede olduklarını anlasın olumlu olumsuz yüz ifadelerinden durum belli olsun öyle giderlerdi.

O anlarda Defne bahçeye çıkmış ileride kendisini bekleyen Sarp'a doğru gidiyordu. Tabii Sarp onu görür görmez hemen yanına yaklaşarak elinden tepsiyi almış ve masaya bırakıp sandalyesini çekerek Defne'nin oturmasına yardım etmişti. Bunları yapması Mira'yı sinir ediyordu. Yahu bu adam bir bana mı kaba davranıyor diyordu içten içe. Bak ne güzel yardımcı olmayı da biliyordu sandalye çekmeyi de. Hem de öyle söylenmeden kendisi düşünüp yapıyordu. Yok yok... Kesin bu Sarp'ın kendisine bir garezi vardı.

Sohbetleri kaldığı yerden devam ederken kahvesinden ilk yudumunu alan Sarp beğenisini sunduktan sonra Defne'nin "Afiyet olsun. Bu arada hafta sonu ne yapıyorsun Sarp? Bir planın var mı?" diye sormasıyla Fuat Bey ile alakalı bizimkilerle biraz çalışmamız lazım diyemeyeceği için küçük bir yalana başvurup "Tam olarak plan diyemeyiz. Evim buraya biraz uzak kalıyor o yüzden cumartesi günü yakın bir çevrede yeni bir ev arayışına girmek istiyorum. Pazar günü de dinlenirim diye düşündüm. Neden sordun?" dedi. Defne yan gözle eve daha doğrusu pencereden merakla kendilerini izleyen Mira'ya baktıktan sonra yeniden Sarp'a dönmüştü.

"Hani benden Mira konusunda tavsiye istemiştin ya"

"Bu tavsiyeyi almak üzereyim sanırım"

"Mira bu hafta sonu okuldan arkadaşlarıyla beraber bir geziye katılmak istiyor. Bunun için çok heyecanlı ve Fuat Bey'in onay vermesi için de uzun süredir sabırsızlıkla bekliyor. Cuma akşamından gidip pazar sabahı geri dönecek. Fuat Bey sana sormasını ve ancak sen de onunla birlikte gitmeyi kabul edersen bu geziye izin verebileceğini söyledi"

"Mira Hanım'a hafta sonları için başka bir korumanın eşlik edeceğini sanıyordum. Fuat Bey ile bu şekilde konuşmuştuk hafta sonları izinli olacaktım"

"Öyle tabii ama bu durum başka. Günübirlik gidip geleceği yakın yerler olsaydı sorun olmazdı ancak Fuat Bey kızı söz konusu olunca fazla titiz davranıyor"

"Bana neden bu denli güveniyor? İşe başlayalı daha bir hafta bile olmadı"

"Açık değil mi Sarp? Tahmin edersin ki seninle alakalı birçok bilgiye sahibiz. Sen hem özel hem de mesleki hayatı çok düzgün olan bir adamsın değil mi? Ayrıca şu an polislik görevine devam edemiyor olsan da algıları açık tehlikenin nereden gelebileceğini çabuk sezen yanındakini ve kendini nasıl koruyacağını bilen de birisin. Bence Fuat Bey'in kızını sadece sana emanet etmek istemesi garipsenecek bir şey değil"

"Fuat Bey neden kızını bu kadar sıkı bir koruma alanında tutmaya çalışıyor? Sonuçta kendisi saygın bir iş adamı ve kızının çevresi de normal sayılabilecek arkadaşlardan oluşuyor. Bu kadar katı olmasına neden olacak bir şey mi yaşandı?"

Defne bu soruya nasıl cevap vermesi gerektiğini bilemese de yine de sessiz kalmamak için "Fuat Bey sadece kızını her türlü bilinmezlikten korumaya çalışan bir baba" dedi. Sarp bu "Bilinmezlikten koruma" kısmına takılmıştı. Aklındaki soru işaretini "Fuat Bey vesveseli düşünceler ile hareket edebilecek birine benzemiyor. Onu rahatsız eden böylesine sıkı önlemler almaya iten somut şeyler olmalı" diyerek belli ederken Defne kahve fincanını tabağının içinde minik dokunuşlarla kıpırdatıp asıl nedeni söyleyip söylememe arasında ikilemde kalmıştı. Evet Fuat Bey'in çok geçerli bir sebebi vardı ancak bunu Sarp ile paylaşacak kişi Defne değildi.

Defne kuşku uyandıracak şekilde sessiz kalırken Sarp'ın "Haddimi aştım sanırım. Ben sadece Mira Hanım konusunda nelere karşı gözümü dört açmam gerektiğini bilmek istemiştim. Bilirsem ona da hissettirmeden çok daha korunaklı bir alan yaratabilirim çünkü" demesiyle bakışlarını yeniden ona doğru çevirdi.

Birbirlerine bakarken Defne'nin yüzünde konunun kapandığını belli eden bir gülüş vardı ve bu kapanışı da "Sen her şeye karşı gözünü dört aç ve ona göre hareket et yeter. Bilmen gereken şeyler olursa Fuat Bey muhakkak seni bilgilendirir zaten" diyerek Sarp'a da alenen belli etmişti. Bunun üzerine ne denirdi ki? Sarp diyememiş sadece hoş bir gülüşle kahvesinden son yudumunu almıştı.

Onlar konuşurken Pelin ile birlikte elbiselerini ayırmak için odasına çıkan Mira'da sürekli pencerenin önünden geçerek onlara doğru bakıyordu. Acaba bu Sarp denen adam hafta sonu izinli olmak yerine kendisiyle gelmeyi kabul etmiş miydi? Ne yalan söylesin Mira gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Dudaklarını kemire kemire araladığı perdeden aşağıya bakıyor bir yandan da bu geziye gitmeyi çok ama çok istediği için kendi kendisine "Sorun yaratmadan gelmeyi kabul edersen geri dönene kadar sana kötü davranmayacağım. Lütfen lütfen lütfen evet de!" diyordu. Bu dediğini yapabilir miydi bilinmez ama en azından bir çaba sarf ederdi.

"Mira abla bir bakar mısın? Ben bunları ayırdım ama sen de bir kontrol et istersen"

"Geldim"

Mira bir yandan elbiseleri kontrol edip katlıyor bir yandan da göz ucuyla Pelin'e bakıyordu. Genç kız bu bakışlardan habersiz boş askıları yerleştirirken de "Yeni korumam hakkında ne düşünüyorsun Pelin? Sence nasıl biri? Gerçi çok yeni olduğu için bir şey söylemek zor ama ilk intibası ne uyandırdı sende?" sorusuyla muhatap kalıp hemen Mira'ya döndü. Gözleri ışıldayarak "Ben Sarp ağabeyi sevdim. Çok kibar nazik ve yardımsever biri" dediğinde Mira elini kendi bacağına vurup "Pelin'i de kaybettik!" dedikten sonra Pelin'in gülmesine karşılık "Bu adamda ne var ki bir ben göremiyorum?" dedi. Önyargıyla bakıyor demek ki.

Pelin bilmediğini belli edercesine omuz silkerken Mira pencereden bir kez daha bakmış ve Defne'nin telefonla konuşarak aracına doğru gittiğini görmüştü. Halbuki daha yeni gelmişti biraz daha kalsaydı da sohbet etselerdi keşke. Hem Sarp'ın ne cevap verdiğini de öğrenememişti.

Bakışlarını Defne'den alıp bu defa da masadaki fincanları ve tabakları toparlayan Sarp'a döndürdü. O anla birlikte de pencerenin önünden çekilip gardolabının önüne geldi ve kıyafetleri kucaklayıp zar zor yatağın üzerine bırakarak "Bunların hepsini kermes için katlayıp kutulayalım olur mu?" dedikten sonra Pelin'in koluna dokunup "Sen başla ben de hemen geliyorum" dedi. Pelin nereye bile diyemeden Mira odadan bir hışımla çıkıp merdivenlere yönelmişti. Basamakları koşar adım indiği sırada Sarp da evin önüne gelmişti ve zile basmasıyla Mira'nın kapıyı açması da bir olmuştu.

Mira her ne kadar aşağıya inerken "Defne ile ne konuştunuz? Tamam dedin mi geliyor musun?" demeyi planlasa da Sarp ile karşı karşıya gelince bunları düşündüğü kadar hızlı bir şekilde soramamıştı. Bu adam soğukluğuyla donukluğuyla geriyordu onu.

Sarp ise geliş sebebini açıklamak için "Defne'nin şirkete gitmesi gerekti o yüzden tepsiyi ben getirdim" dedikten sonra baktı Mira'dan hâlâ bir tepki yok bu kez daha açıklayıcı olarak "Geçebilir miyim Mira Hanım?" diye sordu. Kibarca başka bir derdin yoksa çekil önümden diyordu yani. Mira bu soruyla hemen kendisine gelip kenara çekilmiş Sarp'ta teşekkür ederek yanından geçip mutfağa yönelmişti. Tabii onun hemen ardından da kapıyı kapatan Mira geliyordu.

Sarp içeriye girdiği gibi gayet normal bir şekilde elindeki tepsiyi tezgaha bırakmış ve hemen ardından da fincanları sudan geçirerek makineye koymaya başlamıştı. Mira da onun bu hallerini çattığı kaşlarıyla kapı eşiğinden izliyordu.

Kısa bir süre sonra ağır adımlarla yanına yaklaşıp tezgaha yaslandıktan sonra bir gözü onda olarak tabakta kalan iki tane sakızlı lokumdan birini alıp ağzına attı. Sarp neden şu an etrafında gezindiğini anlamışa benziyordu. Kesin geziye gelip gelmeyeceğini merak etmişti ve bunu sormanın bir yolunu arıyordu ama Sarp onun işini kolaylaştırıp sormadan cevabı vermeye niyetli değildi. Çok merak ediyorsa sorsun öğrensin.

Mira gözleri üzerinde olarak ikinci lokumu da aldığında Sarp boşalan küçük tabağı sudan geçirip makinenin üst gözüne koydu. Sessizliğini sürdürerek tepsiyi de uygun gördüğü bir yere bıraktıktan sonra mutfaktan çıkmak için kapıya doğru yürümeye başladı. Mira ise içten içe "Söylesene ya!" dese de ani bir çıkışla "Defne sana geziden bahsetti mi?" diye seslendi. Sarp sorusunu işitir işitmez durdu ve ona doğru döndü. Yüzünde hiçbir ifade yoktu ve bu da Mira'yı sinir ediyordu. Poker surat ne olacak!

"Bahsetti"

"Ee?"

"Ne duymayı bekliyorsunuz Mira Hanım?"

Mira uzattığı için kızıp tam "İstifa ettiğini!" diyecekti ki çenesine hakim olmayı başarıp onun yerine kendisiyle gelip gelmeyeceğini merak ettiğini söyledi. Sarp ağır adımlarla kendisine doğru yaklaşırken olduğu yerde hafiften bir toparlanışa geçen Mira onun tam önünde durup "Fuat Bey ile hafta sonları izinli sayılacağım konusunda anlaşmıştık ama Defne bu gezinin sizin için önemli olduğunu hissettirdi bana" demesiyle bu kez dilini tutamayıp sessizce "Başka şeylerde hissettirmişe benziyor" deyiverdi. Sarp söylediği şeyi duysa da duymazlıktan gelip imalı bir şekilde "Affedersiniz duyamadım" dedikten sonra gözlerini gözlerine dikmiş Mira'da cevap veremeden onun cam gibi parlayan masmavi gözlerine bakıp kalmıştı.

Etkilenme anlamında bir bakış değildi bu. Sarp'ın ikinci keredir tanıdık bulduğu gözlerine bu kadar yakın bir mesafeden bakarken zihni onu başka bir görüntüyle eşleştirmiş Mira'da tam olarak hatırlayamadığı bu anıyla gözlerini kapatıp kaşlarını çatarak başını sağ yöne çevirmişti.

Hatırlayamadığı ama saniyelik olarak zihninde canlanan bu an Mira'nın sarhoş olduğu gece ambulans beklerken Sarp'ın gözlerine baka baka "Kimseden yıldızın olmasını isteme. O yıldız kendin ol. Yanında kimse olmasa da tek başına aydınlat tüm geceyi. Böylece yalnız olmadığını hissettiren o yıldız asla kayıp gitmez hayatından. Öyle de bir dileğin olsun ki kalbinde bir gün kayman gerekse bile buna sonuna kadar değsin" dediği ana aitti. Yüzünü hatırlayamasa da şu an Sarp'ın gözleri o an hayal sandığı adamın gözleriyle eşleşmişe benziyordu.

Sarp kendisini kötü hissettiğini sandığı için endişeli bir halde kolunu tutup "İyi misiniz? Başınız mı döndü Mira Hanım?" dediğinde Mira bu sözlerle gözlerini açmış ve düşünceli bir bakışla Sarp'a bakarak "Biz seninle daha önceden karşılaştık mı? Yani sen burada çalışmaya başlamadan önce" diye sorup onu tedirgin etmişti.

Sarp huzursuz oluşunu gayet iyi saklayıp "Dünya küçük... Belki aynı zamanda aynı mekanlarda bulunmuş olabiliriz" diyerek durumu kurtarsa da Tuğçe'nin doğum gününde olmasının bir gün ayağına dolanacağını da iyice anlamıştı. Bu konuyu bir şekilde Mira ile konuşup ona bunu yanlış yorumlamayacağı şekilde açıklaması lazımdı yoksa arkadaşlarından duyması onun kafasını epeyce karıştırabilirdi.

Mira sessizdi ve sanki zihnini zorlayarak kendisini hatırlamaya zorluyor gibiydi. Sarp bunu fark eder etmez dikkatini dağıtmak için "Geleceğim" dedi hiç düşünmeden. Mira'nın bakışları anında ona doğru dönmüş bu dikkat dağıtma işi de başarıya ulaşmıştı.

Sarp gözlerini gözlerinde gezdirirken "Defne babanızın izin vermesini sabırsızlıkla beklediğinizden bahsetmişti. Madem bu kadar istiyorsunuz ve babanız da sadece yanınızda ben olursam gitmenize izin veriyor o halde tamam... Hafta sonu izin yapmayıp sizinle birlikte o geziye geleceğim" dediğinde ilk defa Mira'nın gözlerinin içi gülmüştü. Yine de ne kadar mutlu olduğunu gizlemeye çalışarak sadece "Teşekkür ederim" dediğinde Sarp derin bir nefes alıp sorun olmadığını söyledi ve bir yandan da "Ama sizden de bir ricam var" demeyi ihmal etmedi. Konu güzel güzel sonuca bağlanmışken ne ricası şimdi?

"Rica mı?"

"Oraya gittiğimizde benim işimi yapmama engel olmayacaksınız. Buna sözümden çıkmak ve beni atlatmaya çalışmak dahil"

"Ama..."

"Aksi takdirde gidip gitmemeyi bir kez daha düşünmem gerekecek ya da gittiğimizde erken dönüp dönmeyeceğimizi..."

"O halde benim de senden bir ricam var"

"Ben de bu süre içinde sizi arkadaşlarınızın yanında sıkboğaz eden sevimsiz bir koruma olmayacağım"

"Böyle bir şey isteyeceğimi nereden bildin?"

"Bana leb demeden leblebiyi anlayacaksın dememiş miydiniz? Anlıyorum işte"

"O zaman anlaştık diyebilir miyiz?"

"Diyebiliriz"

Sarp başını hafifçe eğdikten sonra "İzninizle" deyip önce mutfaktan sonra da evden çıktı. Mira da onun hemen ardından pencerenin önüne geçmiş gidişini izliyordu. İzlendiğinden habersiz olan Sarp ise biraz uzaklaştıktan sonra telefonunu eline alıp Selçuk'u aramaya başladı. Defne üstü kapalı konuşup detay vermeyince kafasına takılan şeyler olmuş gibiydi. Ancak o an Selçuk'a ulaşamamıştı. İşi olabilir diye düşünüp bu sefer de Savaş'ı aramaya başladı.

"Selam Sarp"

"Ne var ne yok Savaş? Sen koşuşuyorsundur diye ilk Selçuk'u aradım ama açmadı"

"Onlar Derin Atakan Bilge falan hepsi toplanıp operasyona gittiler"

"Sen?"

"Birinin amire verilmesi gereken raporları bitirmesi için burada kalması gerekiyordu. Taş kağıt makasta Selçuk'a kaybedince kaldım bu dosyaların içinde yoksa mis gibi operasyonun göbeğine düşecektim"

"Siz Selçuk ile konuşabildiniz mi? Fuat Bey ve asistanı ile alakalı olan konu..."

"Hayır fırsatımız olmadı. Konunun içeriği ne?"

"Neyse Selçuk gelince sana tüm detaylarıyla anlatır. Ben senden bir şey isteyeceğim Savaş"

"Tamam söyle"

"Fuat Çeliker'in kızına ilk defa ne zaman koruma tuttuğunu ve o dönemlerde yaşadıkları olağandışı bir durum olup olmadığını öğrenmek istiyorum. İlk olarak herhangi bir zaman diliminde Çeliker ailesinden bir şikayet ya da koruma talebi olmuş mu diye bir baksana"

"Bir şey mi biliyorsun?"

"Defne ile konuştuk ve bu konuda bir şeyler saklanıyor gibi hissettim. Öğrenirsek belki işimize yarayabilir"

"Tamam hallederim merak etme. Bu arada Defne dediğine göre arkadaşlık adımları atılmışa benziyor"

"Öyle oldu. Neyse benim şimdi kapatmam lazım Fuat Bey'in eşi üst kattaki camdan bana doğru bakıyor. Durup dururken kuşku uyandırmayayım"

"Dikkat et"

"Sen de dikkat et"

Savaş'ın yüzünü ekşiterek "Nerede masa başında mı? Tamam üzerime çay dökmemeye çalışırım ya da dilimi zımbalamamaya..." demesine gülen Sarp "Sonra görüşürüz ara sıra çık oksijen al bir kahve falan iç" dedikten sonra iki arkadaş karşılıklı olarak telefonlarını kapattı.

Bu gülüş iyi olmuştu çünkü Meltem Hanım bu görüşmeye Sarp'ın endişe duyduğu gibi bir anlam yüklemeden pencerenin önünden ayrılmıştı. Sarp ise olduğu yerden eve doğru bakarken bir yandan da derin düşüncelere dalmıştı. Fuat Bey'in koruma konusundaki hassasiyetinin muhakkak önemli bir nedeni olmalıydı. Aksi halde kızını bu kadar sıkboğaz etmesi çok manasız olurdu.

•●●·٠•●●•٠·˙

Akşam olduğunda Fuat Bey iş yemeği olduğu gerekçesiyle gecikeceğini haber vermiş bu yüzden de Mira ve Meltem Hanım akşam yemeğini baş başa yiyip ayrı odalara dağılmıştı. Zaman da geçmek bilmiyor gibiydi. Mira sıkıntıdan ne yapsam ne etsem diye düşünürken kapısı Pelin tarafından çalınmış ve an itibarıyla sıkıntısına çare bulunmuştu çünkü İncilay Hanım'ın kermesi için yapmayı planladığı takıların malzemeleri gelmişti.

Mira torbaları kaptığı gibi "Ben çardaktayım bütün gece bunlarla uğraşmak istiyorum. Bana bir de müzik çalar getirir misin?" deyip apar topar odadan çıkmış ve annesine de bahçede olduğunu haber verip hemen çardağa geçmişti. Kısa süre içinde de oraya kendisine ait küçük bir yerleşim alanı kurmuştu.

Bu tek başına halleri halen orada olan Sarp'ın da dikkatini çekmişti. Ayten Hanım bir tepsiye Sarp için çay ve çörek koyuyor bu defa pencereden Mira'yı izleyen taraf Sarp oluyordu. Aklından Mira'nın "Çünkü çok yalnızım anladın mı? Konuşabileceğim sohbet edebileceğim bir derdim olduğunda arayabileceğim Defne haricinde tek bir arkadaşım bile yok" deyişleri geçiyordu da bu konuda hiç de mübalağa etmiyor gibiydi.

Mutfakta yaptıkları konuşmanın ardından Mira odasına kapanmış ve Sarp ne zaman Pelin'e sorsa hâlâ odasında olduğunu öğrenmişti. Hava onun yaşındaki bir kızın eve kapanmak istemeyeceği kadar güzeldi ama o kendisini dört duvara hapsetmişti. Defne'de ortalarda yoktu. O da muhtemelen şu iş yemeğinde Fuat Bey'e eşlik ediyordu. Sarp düşünüyordu da bu iş yemeği gerçekten de bir iş yemeği miydi acaba? Belki de değildi.

Sarp'ın düşüncelere daldığı sırada içeriye Pelin girmiş ve "Anne Mira abla çörek pişti mi diye sormuştu ona da bir tabak yapalım" der demez Ayten Hanım'dan "Ben sana Mira Hanım'a abla diye hitap etme sonra Meltem Hanım mesafemizi koruyamıyoruz diye bana kızıyor dememiş miydim Pelin?" uyarısı almıştı.

"Hanım deyince de Mira abla düzeltip bana hanım deme diyor"

"Meltem Hanım ne diyorsa o. Seni bir kez daha uyarmak istemiyorum Pelin lütfen daha dikkatli ol"

"Peki tamam. Şimdi Mira Hanım'ın yanına gidebilir miyim? Yardım için yani... Kermese kadar takıları yetiştirmesi lazımmış hem teraryum malzemeleri gelince daha onları da yapacak"

"Sakın! Şimdi siz konuşurken ipin ucunu kaçırıp gülüşürsünüz Meltem Hanım'ın da kulağına gider. Akşam akşam kriz çıkmasını istemiyorum. Sen yarın Mira Hanım okuldayken takıları yapmaya devam edersin"

"Peki anne"

Sarp bu konuşmalara ister istemez kulak kabartmıştı. Kızın kiminle nasıl konuşulacağına bu denli karışılıyorsa Mira'ya evinde bile rahat yoktu anlaşılan. Arkasını dönüp "Ben bahçede olacağım. Mira Hanım'ın çay tepsisi hazırsa giderken onu da götürebilirim" dediğinde Ayten Hanım hemen ikisinin tabaklarını tek ve büyük bir tepside bir araya getirmiş Sarp'ta beklerken Pelin'den Mira'nın üzerine bir hırka ya da şal gibi bir şey getirmesini rica etmişti.

Tüm bunlar olurken Mira da bir yandan müzik dinliyor bir yandan da dalmış bir halde takılarını yapıyordu. Kapı tarafındaki hareketlenme dikkatini çekince de gözü tek omzunda hırka ve elinde tepsiyle kendisine doğru yaklaşan Sarp'a takılmıştı. Şaşırmıştı da. Bu şaşkınlığını "Senin gittiğini sanıyordum" diyerek belli ederken Sarp önce tepsiyi masaya bırakmış sonra da "Mesaim bitti ama Fuat Bey kendisi gelene dek bir süre daha burada kalmamı istedi" deyip elindeki hırkayı estiği gerekçesiyle izin isteyerek Mira'nın omuzlarına koymuştu.

Mira böyle bir incelik yapmasını beklemiyor olacak ki tek kelime edemeden ona bakıp kalmıştı. Hay aksi! Bir de adama bütün gün o kadar laf etmişti. Sarp ise onun gerçekten çok yalnız olduğunu gözleriyle gördüğü için tavrını bu sabahın aksine biraz yumuşatmak istemişti. En azından mesai saatleri dışında. Bu doğrultuda da sandalyeyi işaret edip "Biraz sizinle oturabilir miyim? Belki yardımım da dokunur. Pelin bu takıların kermese kadar yetişmesi gerektiğini söylemişti" diyerek kızı şok üstüne şoka sokmaya devam ediyordu.

Afallayan Mira kesik kesik "Ta-Tabii... Otur yani sorun değil" dediğinde Sarp çayını ona doğru yaklaştırıp malzemelere ve hazırladığı takılara şöyle bir göz attı. Mira da çaktırmamaya çalışarak ona bakıyordu. Ne olmuştu bu adama böyle anlamıyordu. Defne ile bir konuştu 180 derece döndü resmen.

"Sen takı yapmaktan anlar mısın ki?" 

Mira'nın sorusuyla bakışlarını ona doğru çeviren Sarp yüzündeki ciddiyete pek de uymayan sempatik bir ses tonuyla "Anlayıp anlamadığımı bilecek herhangi bir tecrübem olmadı desem?" deyince onun aksine Mira hemen gülmüş ve kollarını önündeki kutulara sarıp "O halde sakın malzemelerime dokunma derim tabii ki" demişti. Böyle yapması Sarp'ın da yüzünde minik mini minnacık bir tebessüm belirmesine neden olmuştu.

"Takılıyordum. Yardıma asla hayır diyemem"

"Pekala sizin için ne yapabilirim?"

"En kolayından başlayalım"

Mira önüne bir bileklik bırakıp ucunu kapattığı misinayı uzattı ve Sarp'ın almasıyla da önünde gördüğü bileklikteki gibi boncukları sırayla misinaya geçirmesini söyledi. O basitleri hallederken Mira da daha çetrefilli modelleri rahat rahat yapardı artık.

Onlar müzik dinleyerek takıları yaparken Meltem Hanım da pencerenin önünden ikisini izliyordu. Aslında aşağıya inip bir görünmek o sırada da Pelin'e yaptığı gibi Sarp'a da sadece işiyle ilgilenmesi gerektiğini söylemek isterdi ama Fuat Bey kendisinin haberi olmadan Sarp'a herhangi bir müdahalede bulunulmamasını söylemişti. Meltem Hanım da böyle bir şey için şu an eşini arayıp iş yemeğini bölmek istemiyordu. Ama geldiğinde muhakkak eşiyle bu konuyu konuşacaktı.

"Yapabildin mi?"

Sarp yaptığı kadarını gösterip onay aldıktan sonra aynı şekilde yapmaya devam etmiş sonra da Mira'nın gösterdiği şekilde kapama aparatlarını takıp bitenler kısmına koymuştu. Hiç de fena gitmiyordu doğrusu. Bayağı yapmıştı yani. Bir yerlerden kafalarına taş falan yağmasa bari. Mira metal aksesuarların olduğu kutuyu Sarp'ın önüne koyup boncukların aralarına onlardan da koymasını söyledikten sonra kendi elindeki kolyenin yapımına devam etti.

Sarp söylendiği şekilde yapıp metal aksesuarların olduğu kutunun içinden birbirlerine uyacak olanları seçmeye başlamıştı. Ancak bunu yaparken bir süre sonra gözüne çarpan B harfli uç ve stetoskop şeklindeki kolye ucu onları gören Sarp'ı allak bullak etmişti. B harfi ve stetoskop kardeşi Barış'ı hatırlatan şeylerdi. Biri ismini diğeri de kardeşinin mesleğini çağrıştırıyordu.

Onları diğerlerinin arasından alıp birkaç saniye baktıktan sonra hissettiği şeylerin ağırlığıyla avucunun arasına aldı. Mira kardeşine olanları bilmediği için Sarp'ın bu üzgün görünen haline bir mana verememişti. Bakışları içindeki acıyı ister istemez belli ediyordu ve Mira bunun nedenini bir türlü anlayamıyordu.

Sarp'ın gözlerinin önünden de Barış'ı son gördüğü gün geçmeye başlamıştı. Birlikte maça gitmek için buluştuğu kardeşi ona büyük bir coşkuyla "Tribünleri uçurmaya hazır mıyız Demirkan!" diyerek sesleniyordu sanki. Kalbinin sıkıştığını hissederken elinde olan metal stetoskobu ve harfi daha sıkı tuttu. Onlara dokunmak kardeşine dokunmak gibi gelmiş bu hissi de garipsemişti.

Stetoskobu ve harfi avucunun içinde hissederken arabanın içindeki neşeli halleri gözlerinin önünden geçiyor bu güzel görüntülerin üzerine Barış'ın ağabeyine "Sana vücudundan çıkardığım kurşunları yıllara göre ayırdığımı söylemiş miydim?" deyişi Sarp'ın da kardeşine "Koleksiyonunu genişletmek için elimden geleni yaparım. Sanırım 2015 senen hâlâ boş değil mi? Bakalım bunun için ne yapabiliriz" diye cevap verişi gölge düşürüyordu. Bu konuşmayı hatırlamak iyi gelmemişti ona. Boş olan 2015 senesini Sarp'ın üzerinden çıkan alelade bir kurşunun değil Barış'ın sırtından çıkan ve onun ölümüne neden olan kurşunun doldurması canını çok acıtıyordu.

Sarp farkında değildi ama Mira'nın tüm dikkati ona doğru kaymıştı. Bir eline bakıyor bir ona bakıyor o metal uçlara bakarken ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu. Bunu bilebilmesi mümkün değildi elbet. Sarp tuttuğu nefesi zorlukla verdikten sonra harfle stetoskobu görebileceği şekilde masanın üzerine bıraktı. Bir gözü onlarda bir gözü eline aldığı bileklikte olarak işine devam ederken Mira'nın merakına yenilip "Bir şey mi oldu?" diye sormasıyla Sarp'ın telefonunun çalması bir oldu. Zamanlama o kadar iyiydi ki...

Sarp oturduğu yerden "Kusura bakmayın bunu cevaplamam gerek. Hemen dönerim" diyerek kalktıktan sonra durgun bir halde masadan uzaklaştı. Mira da onun ardından masadaki metal uçları eline almıştı. Sarp nasıl sıkı tuttuysa hâlâ sıcaklardı. Bunların onu neden bu denli etkilediğini ister istemez merak etmişti. Acaba sorsam söyler mi diye düşünmüyor değildi.

O anlarda Barış'ı hatırladığı için ister istemez sarsılan Sarp da arayanın Savaş olduğunu anlayınca hemen açıp direkt konuya girerek "Bir şey bulabildin mi?" diye sordu. İşe yarar bir şeyler vardı elbet. Onun gibi aynı Savaş'ta direkt konuya girmiş ve her zamanki duygusuz anlatımıyla öğrendikleri şeyleri bir bir sıralamaya başlamıştı.

"Kız için ilk kez ne zaman koruma tutulduğunu araştırırken ilgini çekebilecek çok daha önemli bir detay yakaladım. Bununla bağlantılı olabilir hatta büyük ihtimalle aynı senelere denk geliyordur"

"Ne buldun?"

"Fuat Çeliker'in yıllar öncesine ait bir ifadesi... Uzun bir ifade o yüzden özet geçmeye çalışacağım. İstersen sonra tam halini okursun"

"Dinliyorum sen anlat"

"Kızı Mira'nın on altıncı yaş gününde Fuat Çeliker'e gönderenin belli olmadığı şüpheli bir kutu ve hemen ardından bir zarf gelmiş. Kutuyu açtığında içinden kızının neredeyse her adımının gözlendiğini belli eden fotoğraflar çıkmış. Bahçede oynarken okula giderken yüzme ve binicilik kurslarında arkadaşlarının doğum günlerinde yani aklına gelip gelebilecek her yerde fotoğrafları çekilmiş. Gelen zarfın içindeki notta da "Sevdiklerinin kıymetini kaybetmeden önce bilmelisin" yazıyormuş"

"Üstü kapalı şekilde kızının hayatıyla tehdit edilmiş yani"

"Aynen öyle. Ama bekle çünkü dahası da var. Fuat Çeliker kutuyu zarfı ve kızının bulunduğu yerlerdeki güvenlik kameralarını inceletmiş polislerin yardımına da başvurmuş ama bir sonuç alınamamış. O her kimse profesyonel biri olmalı ki ardında hiçbir iz bırakmamış. Uzun zaman da sesi soluğu çıkmamış. Ta ki Mira Çeliker'in on dokuzuncu yaş gününe kadar. O gün aynı kutudan ve zarftan birer tane daha gelmiş takibi bırakmadım gözüm hâlâ kızının üzerinde der gibi"

"Zarfta yine aynı sözler mi varmış?"

"Bu defa "Zaman azalıyor" yazıyormuş"

"Bu kutu ve zarftan en son ne zaman gelmiş?"

"Yirmi ikinci yaş gününde"

"Zarfta yazılan ne?"

"Son üç"

"Ne olacaksa yirmi beşinci yaş gününden sonra olacak yani"

"Öyle görünüyor"

"Nereye geliyormuş bu kutular ve zarflar?"

"Bazen eve bazen şirkete bazen de golf kulübüne"

"Mira bu tehdidin başrollerinden biri olduğunu biliyor muymuş?"

"On altı yaşındayken ifadesine başvurulmuş ama kız takip edildiğinin farkında bile olmadığından pek bir şey çıkmamış. Babasının kendisiyle tehdit edildiğini bildiğini düşünmüyorum ama yine de belli olmaz tabii sonradan konuşmuş olabilirler"

Sarp'a göre Mira hâlâ bilmiyordu. Bilseydi bu denli başına buyruk bir kız olmaz babasının endişelerini anlamaya çalışırdı ama şimdi bir şey bilmediği için daha çok yasaklara karşı kendine göre bir duruş sergilemeye çalışıyordu. Sarp sessizdi. Fuat Çeliker'i kızıyla tehdit eden ve etmeye de devam eden kişi bunu neden yapıyor olabilir diye düşünüyor ama bir sonuca varamıyordu. Bunca senedir bu konuda herhangi bir gelişme kaydedilememiş olması da aklına hiç yatmamıştı. İlla gözden kaçan bir şeyler olmalıydı.

"Mira'nın on altıncı yaş günü demiştin değil mi? Bir araştıralım bakalım o yıllarda Fuat Çeliker ile çatışma halinde olan kimler varmış"

"Tamamdır. Bir şey öğrenen diğerini arıyor o halde"

"Sağ ol Savaş"

"Ne demek işimiz..."

"Selçuk'un niye sesi soluğu çıkmıyor? Operasyona gitti demiştin yaralanma gibi bir durumu olmadı değil mi? Bak hastanedeyse ve ben bunu sonradan öğrenirsem fena bozuşuruz"

"Tek parça halinde geldi merak etme. Akşam eve gittiğinde arar o seni zaten... Aa! Hatta şu an kendisi kadrajıma girdi. Asansörlerin önünde Derin'e yakalanmış bizim Kızılgerdan ne anlatıyorsa bitik bir halde gözlerini deviriyor"

"Hadi sen git kurtar onu sonra yine görüşürüz"

"Görüşürüz"

Telefonu kapattıktan sonra Sarp bir süre olduğu yerde kalmış hemen masaya geri dönmemişti. Açıkçası bu korumalık görevini artık çok daha ciddiye alması gerektiğini düşünüyordu. Defne'nin "Fuat Bey sadece kızını her türlü bilinmezlikten korumaya çalışan bir baba" demesi de şimdi anlamlanmıştı. Görünen o ki bunca zamandır ne zaman ve nereden geleceği belli olmayan bir tehlike ile karşı karşıya kalmışlardı.

Bakışları kulağına gelen müziğin sesiyle birlikte masaya doğru gittiğinde Mira'yı oturduğu yerde göremedi. Anlık bir endişeyle "Mira!" diye seslendi bir yandan da etrafa bakınarak. Ancak boşuna telaşlanmıştı çünkü Mira bu seslenişle eğildiği yerden çıkıp saçı başı karışmış halde "Ne?" deyip etrafına bakınmaya başladı. Elindeki boncuk düşünce onu yerden almak için masanın altına eğilmiş herhalde.

Göz göze geldikleri anda Sarp'ın rahatladığı çok net anlaşılıyordu. Ağır adımlarla yanına gidip az önceki yerine otururken "Bir an sizi göremeyince..." demeye çalışınca Mira da hemen muzur bir tonlamayla "Ne o senden kaçmayı başarabilen biri olduğunu anlayınca korktun mu Sarp?" diye sorarak sözünü kesti.

"Böyle bir endişe taşıdığımı gerçekten de düşünüyor musunuz?"

"Elbette! Sonuçta bunu yaptığım ilk seferde işsiz kalacaksın"

"Neyse ki böyle bir şeyi asla başaramayacaksınız"

"Bu iddia ilgimi cezbetti! Sanırım geziden döndükten sonra bu konuda seninle biraz uğraşacağım"

"Yenilgiye uğradığınız anlardaki üzüntünüzü görmek beni sevindirmeyecek Mira Hanım"

"Yana yakıla beni aradığın anlarda yüzündeki ifadeyi izlemek beni çok güldürecek Sarp Demirkan"

Mira ona bakıyordu da Sarp'ta gerçekten de bir farklılık vardı. Acaba bu devamlılığı olacak bir değişim miydi yoksa mesai saatleri dışında olmasının verdiği bir rahatlık içerisinde miydi? Açıkçası Mira mesai saatleri dışındaki halini daha tahammül edilir bulmuştu. Hep böyle olursa onunla gayet güzel anlaşabilir gibi görünüyordu.

Aralarındaki buzları biraz da olsa eriten bu konuşmanın üzerine Mira az önce yaptığı anahtarlığı eline alıp tam onu Sarp'a uzatacaktı ki gözü güvenlik kapısından geçen araca takılınca bunu hemen yapamayıp "Babam geldi" dedi. Fuat Bey'in geldiğini duyunca Sarp önce giriş kapısına bakmış sonra da "Babanız geldiğine göre ben artık gidebilirim. İyi akşamlar Mira Hanım" diyerek ayaklanmıştı. Ancak tam kalktığı anda da Mira tedirgin bir ses tonuyla "Sarp beklesene!" deyince diğer adımını atmaya fırsat bulamamıştı.

Mira oturduğu yerden kalkıp yanına geldikten sonra avucunun içinde sıkı sıkı tuttuğu anahtarlığı ani bir şekilde ona doğru uzatıp "Neden bilmiyorum ama senin için bir anlamı var gibiydi. Bu sende kalsın" dedi. Sarp'ın bakışları anahtarlıktan sarkan metal stetoskoba ve B harfine takılmıştı. Anlamı vardı. Hem de onun için çok büyük bir anlamı vardı.

Mira'nın böyle bir şey yapacağını beklemediği için ne diyeceğini de ilk anda bilememişti ama sonra anahtarlığı avucunun içinden alıp sıkı sıkı tutarak Mira'ya baktı ve biraz önceki keyifli halinden eser kalmamış gibi burukça "Teşekkür ederim Mira Hanım. Çok teşekkür ederim" dedikten sonra kendisine seslenen Fuat Bey'e doğru yürümeye başladı. Yürüyordu ama bir yandan da Mira'nın ellerinde ısınan anahtarlığı sıkı sıkı tutmaya devam edip ara sıra omzunun ucundan ona doğru bakıyordu.

Mira'nın da gözleri üzerindeydi. Gerçeği söylemek gerekirse Sarp'ın sadece atlatılamaz biri olması değil hayatındaki gizemli tarafları da merakını epey bir cezbetmişti. Onunla ilgili daha fazla şey öğrenme isteğiyle dolduğu bir gerçekti. Enteresan şeyler öğrenecek gibiydi çünkü.

Fuat Bey ile kapı önünde kısa bir konuşma yapan Sarp çok geçmeden içeriden çantasını alıp kendi aracına doğru yürümeye başladı. Anahtarıyla uzaktan kapıları açtığında istemsizce çardağa doğru baktı. Mira oradaydı ve gidişini izliyordu. Kısa bir an birbirlerine baktıktan sonra Sarp aracına binip oradan uzaklaşmış Mira'da Defne dışında biriyle ilk defa rahat bir şekilde konuşabilmesinin şaşkınlığıyla ardından bakıp kalmıştı. Sarp'ın gelişi bu evdeki düzeni her yönden değiştirecek gibiydi.

 8.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Beni Aska Inandır / 7.Bölüm (Yazan : NK)

  7.Bölüm : Leb demeden leblebiyi anlamak

Selçuk'un Defne hakkında verdiği bilgi aralarında kimsenin bozmaya yanaşmadığı derin bir sessizliğe neden olmuştu. Savaş her zamanki gibi koltuğunda geriye yaslanmış düşünürken elindeki tenis topunu havaya atıp atıp tutuyor Selçuk başka ne bulabilir diye araştırmalarını sürdürüyor Sarp ise Mira'ya doğru bakarken bir yandan da Defne'nin babasının hayatındaki yerini öğrendiğinde nasıl büyük bir hayal kırıklığı yaşayacağını düşünüyordu.

Sarp öğrendiği takdirde ortalığın da karışabileceğini ve kendileri için de sıkıntılı durumlar olabileceğini düşünürken Savaş çalışma arkadaşlarından birinin işareti ile Selçuk'a çıktığını belli edip gitmiş Selçuk'ta şüpheli aşıklar teorisini destekleyecek kanıtlar ararken telefonun diğer ucundaki Sarp'a "Bu arada kızla durumlar ne? Mira Hanım seni ilk günden zorluyor mu?" diye sormuştu. Ne kadar zorlayabilirdi ki?

"Küçük bir kız çocuğu gibi benimle oynamaya çalışıyor"

"Ve karşısında darbelere dayanıklı bir duvar buluyor"

"İdare edemeyeceğim bir durum yok. Siz beni kafanıza takmayın"

"Kızını koruma görevi Fuat Çeliker'in seni deneme yolu olabilir. Evinin sınırları içerisindesin yerinde olsam her an beni izlediğini düşünerek hareket eder bakışlarıma bile şüphe çekmemek için dikkat ederdim. Eminim kızına ara sıra seninle ilgili şeyler soracaktır. Gün içinde kimler ile görüşüp konuştuğunu ya da şüpheli hareketlerin olup olmadığını bilmek isteyecektir. Asistanı desen çoktan seninle ilgili bir sürü şey öğrenmiştir bile"

"Bunu aklımda tutmaya çalışıyorum"

"Aslında seni bu şekilde yanında bulundurarak bir yandan da bir taşla iki kuş vurmuş oldu. Sonuçta kızını emanet edebileceği senden daha güvenilir birini bulması zor. Seni araştırdığında şartlar ne olursa olsun kızını canın pahasına koruyacağını anlamıştır"

"Bakalım beni yanında tutma isteğinin gerçek nedenini ne zaman ortaya çıkaracak. Biraz zaman geçsin ilk izlenimi doğru bir şekilde vereyim şu böcek yerleştirme işini halledelim"

"Sen bu haftayı sorunsuz geçir sonra uygun bir an yakalarız elbet"

"Selçuk bizim acilen Defne Sargın'ın gerçekten de Fuat Çeliker'in genç sevgilisi olup olmadığını öğrenmemiz lazım"

"Nasıl yapalım peki aklında bir şey var mı yoksa biz mi bulalım?"

"Var ama bunu ben yapamam çünkü buradaki varlığımı tehlikeye atar. Savaş hâlâ yanında mı?"

"Hayır az önce çıktı. Sen bana söyle"

"Defne Hanım ile tesadüfi bir karşılaşma ayarlayıp bir nabız yoklasa diyorum"

"Nasıl yani?"

"Rahatsız etmeden gittiği yerlerde bulunup ilgisini çekmeye çalışsın. Başarılı olursa kahve içmeye davet etsin ağzını arasın bakalım kalbi gerçekten de dolu mu yoksa boş mu? Fuat Çeliker ile duygusal bir bağı varsa ilişkilerini riske atmamak için kabul etmez ederse de düşündüğümüz gibi bir bağı yok demektir"

"Savaş bunu hayatta yapmaz! Ben nişanlı adamım beni bulaştırmayın böyle kur yapmalı işlere diye başımın etini yer benim"

"Sen yap hiç Savaş'ı bulaştırmayalım derdim ama hem benim gibi senin de kim olduğun alenen ortada hem de böyle bir şeyi en son seninle yaptığımızda fena çuvallamıştık. Karşındakinden etkilenmiş görünmen gerekirken benim burada ne işim var der gibi boş boş baktığın anlar hâlâ hafızamda. En kötüsü de gayet iyi gittiğini sanmandı"

"Bir kadından gerçekten etkilenmiyorsam etkilenmiş gibi davranamıyorum ne yapayım? Bu konularda rol yapma yeteneğim olmadığı için beni suçlayamazsın. Bu sivil hayatta parmakla gösterilecek kadar güzel bir özellik Sarp"

"Bu yüzden ne yap et Savaş'ı ikna et çünkü tanınma konusunda çok daha az riskli ve en önemlisi de ondan başka seçeneğimiz yok"

"Başıma bela açıyorsun ama elimden geleni yaparım ortak!"

"Bu arada Defne Hanım ünlü ressamların sergilerini yakından takip ediyordu değil mi? Bilgilerine bakarken gözüme böyle bir detay çarpmıştı diye hatırlıyorum"

"Sadece ünlü ressamların sergilerini değil sanatın her dalıyla yakından ilgileniyor"

"Yakınlarda bir sergi açılışı var mı diye bir araştır bakalım. Bulursan iki davetiye ayarlayıp birini bana gönderirsin diğerini de Savaş'a verirsin. Ben Defne Hanım'ın oraya gitmesini sağlarım. Tanışma şekli de Savaş'a kalmış"

"Bir kızla sergi randevusu... Savaş öğrenince harakiri yapacak" 

İkisi konuşurken Sarp'ın gözleri de sürekli Mira'nın üzerindeydi ve bu sayede de kendisine baktığı anı hemen fark etmişti. Telefon görüşmesini sonlandırmasının zamanı gelmiş gibiydi. Mira da ne yalan söylesin kiminle konuştuğunu merak etmişti doğrusu. Birbirlerine dik dik bakarken Sarp "Şimdi kapatmam gerekiyor Selçuk yeni bir bilgi yakalarsanız beni haberdar edin" demiş Selçuk'ta ona cevaben "Sen de bir şey öğrenirsen bizi haberdar et ortak!" deyip karşılıklı olarak telefonları kapatmışlardı. 

Sarp telefonu iç cebine koyarken bir yandan da düşünüyordu. Aslında kendisi de Defne ile sohbet içerisinde olsa fena olmazdı. Bu sayede Savaş bir yandan kendisi bir yandan öğrendiklerini harmanlar daha çabuk sonuca varırlardı. Aralarındaki samimiyeti arttırmak için de Mira harika bir bahane olabilirdi. Ona nasıl davranması gerektiğiyle alakalı birkaç tüyo alma bahanesiyle dostça yakınlaşmalarını sağlayabilirdi.

"Hey Sarp!"

Mira masaya gelmesine yönelik bir işaret yapınca Sarp kalkmak istediklerini düşünüp hiç bekletmeden yanlarına doğru gitti. Kızlar sandalyelerinden kalkarken Damla iki adım ilerisinde duran Sarp'a Mira'yı rahatlatan bir konuşma yaparak "Mira seninle ilgili bize küçük bir şaka yaptığını ve aslında erkek arkadaşı değil koruması olduğundan bahsetti. Belli ki bir çalışan olarak ona karşı çıkamadın ama rahat ol çünkü biz bu konuyu aramızda konuşup kapattık. Sana da yeni görevinde başarılar dileriz. Umarım arkadaşımızı canın pahasına koruyacak kadar gözü karasındır" dedi. Bu açıklamayı Tuğçe yerine Damla'nın yapması iyi olmuştu çünkü konu ancak bu kadar iyi kapatılabilirdi.

Sarp bu kadar çabuk söyleyebilmiş olmasına şaşırmıştı doğrusu. Senin korumam olduğunu öğrenirlerse yine yalnız kalırım çünkü hiç kimse yanlarında koruma ile gezen biri olsun istemiyor sözlerine ne olmuştu? Sarp'ın kafasında soru işareti olsa da Mira gözle görülür ölçüde rahatlamıştı. Hem artık Sarp onu gerçeği söyle diye sıkıştıramayacak hem de Tuğçe ile Damla onu koruma görünümlü erkek arkadaşı sanmaya devam edecekti. Bu yalan da mecburen gidebildiği yere kadar gidecekti.

Sarp bakışlarını Damla'dan alıp Mira'ya çevirerek "Bundan hiç şüpheniz olmasın" dedikten sonra Tuğçe'nin "Hadi alışverişe!" diyerek kızların koluna girmesiyle arkalarından gitti. Normalde birine bile tahammül etmek zor görünürken üç tane kızla alışverişe çıkmak herhalde pek de eğlenceli olmasa gerekti.

Dışarıya çıkar çıkmaz Sarp bulunduğu yerden arabanın kapılarını açmış kızlarda kendi aralarında konuşup gülüşerek yerlerine oturmuşlardı. Ancak Sarp tam kapıları kapatıp şoför tarafına geçiyordu ki ani bir şekilde durdu. Aklı yine onunla oyunlar oynamaya başlamıştı çünkü ilerideki kalabalığın içinde gördüğü kardeşi ara sıra arkasına bakıp yine ona gülümsüyordu. Bu halüsinasyonlar da bir süredir sıklaşmıştı sanki.

Sarp yanına gitmeyi çok istese de kendi kendisini telkin etmeye çalışarak "Orada değil. O sadece bir hayal... O kardeşim değil. Barış öldü. Bir daha da geri dönmeyecek. Dönmeyecek!" deyip duruyordu. Sarp'ın gördüğü görüntünün etkisinde kaldığı anlarda Mira da emniyet kemerini takmak için önüne dönerken onun bu halini hemen fark etmişti. Ne olduğunu anlayamamıştı ama Sarp'ın yüzünde çok farklı bir ifade vardı. Daha doğrusu insani bir duygu hissettiğini belli eden hüzünlü bir ifade vardı. Sabahtan beri heykel gibi duran adamın yüzünde oluşan bu hüzün Mira'yı nedeni konusunda düşündürmüştü doğrusu.

Sarp kendisine engel olamayarak Barış sandığı o görüntünün ardından gidecekken Mira önce onun baktığı yöne bir göz gezdirmiş sonra da tam Sarp bir adım atmışken aracın kornasına güçlü bir şekilde peş peşe basmaya başlamıştı. Sarp'ın dikkati de bu sesler ile birlikte anında dağılmıştı. Refleksle önce arabaya bakıp sonra da tekrardan kardeşinin olduğunu düşündüğü yola baktığında Barış artık orada değildi. Yine gitmişti ve geriye de canı bir kez daha yanan bir ağabey kalmıştı.

Zor olsa da derin bir nefes alıp toparlandıktan sonra gözlüğünü yeniden takıp o heykelvari haline geri dönerek aracın kapısını açtı. Sarp yerine otururken Mira da bakışlarını onun üzerinden ayıramıyordu. Az önceki hüzünlü adam gitmiş yerine yine buzdolabından derin donduruculuğa terfi eden buz adam gelmişti. Mira onun seri bir hareketle kemerini bağlamasını ve arabayı donuk bir yüz ifadesiyle hareket ettirmesini izledikten sonra arka yola doğru bakıp tekrardan önüne döndü. Canını sıkan bir şey olduğu açıktı.

Sarp'ın kaşları çatılırken Mira'nın da yüzü asılmıştı. İşin kötüsü ne olduğunu da çok merak ettiği için bir anda Sarp'a doğru dönüp irdelememesi gereken bir konuyla alakalı "Neden orada durdun sen bir şey mi oldu?" diye soruverdi. Sordu da gerçek bir cevap alamayacak gibiydi çünkü Sarp dişlerini sıkarken yüzüne bile bakmadan "Bir şey olmadı Mira Hanım sadece yolun durumuna baktım" demeyi tercih etmişti.

Mira gerçeği söylemediğini anlayabiliyordu. Kesinlikle onu etkileyen bir şey olmuştu yoksa neden yola doğru öyle bir garip baksın ki diye düşünüyordu. Hatta gözlerini kısmış çaktırmadan Sarp'a bakarken içinden de kesin kız mevzusudur diye geçirmeden edememişti. Acaba sevdiği biri vardı da az önce onu mu görmüştü? Belki de kızı başkasıyla kol kola gördü olamaz mı? Ah kıyamam! Sarp Bey'in var olduğundan bile şüphe duyduğu kalbi mi kırılmıştı yoksa?

"İçerideyken kiminle konuşuyordun peki?"

"Özel bir görüşme"

"Söylemek istemediğine göre ortada sıkıntılı bir şeyler var gibi"

Sarp kuşkulanıp da mevzuyu uzatmasın diye yan gözle Mira'ya doğru bakıp "Bir arkadaşımın doğum gününü unutmuşum hatırlayınca kutlayayım istedim. Başka öğrenmek istediğiniz bir şey var mı Mira Hanım?" diye sorduğunda Mira da sorusuna soruyla geri dönüş yapıp "Bu bir kız arkadaş mı yoksa erkek arkadaş mı?" dedi. Sarp'ın gözleri "Seni ne ilgilendirir!" dercesine yeniden Mira'ya dönmüştü ama neyse ki gözünde güneş gözlüğü vardı da Mira bu bakışı da sorgulamamıştı.

O anlarda arka koltukta olan Damla ile Tuğçe'de kıskançlık durumları mı var diye düşünüp kendi aralarında fısıldaşıyordu. Mira bilinçli olarak konuyu uzatmasa da kendilerini izleyen arkadaşlarını sevgili olduklarına da farkında olmadan inandırıyordu yani.

"Erkek!"

"Adı ne?"

"Neden sordunuz?"

"Korumamla alakalı bilgi edinmeye çalışıyorum. Daha yakinen tanıyayım da aile gibi olalım diye yoksa senin kalıcı olman biraz zor da!"

"Serkan!"

"İyi! Serkan Bey'in doğum günü kutlu olsun o halde"

Mira işaret parmağıyla boynunu ovalayıp niye çıldırmıyor bu adam diye düşünürken Tuğçe de gidilecek alışveriş merkezinin yolunu tarif etmeye başladı. Aslında ismen söylese yeterdi çünkü Sarp gerçek mesleği dolayısıyla her yeri avucunun içi gibi biliyordu. Hatta çoğu kimsenin girip çıkmadığı yerlerden bile geçip gitmişliği vardı.

•●● ·٠•●●•٠·˙

Kısa süre içinde bahsedilen alışveriş merkezine gelmişlerdi. Mira kemerini açtıktan sonra tedirgince Damla'ya dönüp "İyi de annem Tamay Hanım'ın butiğinden alışveriş yapmamı istemişti. Neden buraya geldik ki?" diye sorunca Damla'dan önce söze Tuğçe atlayıp "Tamay Hanım'ın butiği mi? O kadının modadan haberi yok Mira her anlamda demode olduğunu saç modeline bakarak bile anlayabilirsin. Bu o kadar da zor değil yani" dedi. Tuğçe de bir gelmiş pir gelmiş her konuya hakimiyet sağlamıştı. Tamay Hanım'ı nereden araştırıp öğrenmişti belli değildi. Araştırma ağı epey kuvvetli olmalıydı.

Kızlar arabadan inerken Sarp çoktan çıkmış ve Mira'nın kapısını açarak inmesini beklemeye başlamıştı. Ancak Mira henüz inmek için bir atılım yapmıyordu. Buraya gelmişti ama ya annesi neden alışverişini benim dediğim yerden yapmadın derse ne olacaktı? Şimdi beğenmezdi de aldıklarını hep bir kulp takıp dururdu. Mira bunları düşündüğüne şaşırıp kendi kendisine "Abarttım mı biraz?" derken Sarp da sahte öksürüğüyle bir nevi "Hadi çık artık!" demeye getirmişti.

Mira onun sesiyle kendisine gelip arabadan çıktıktan sonra tam kızların ardından gidecekken vazgeçip ani bir dönüşle Sarp'a baktı. Sarp bir şey söylemeye niyetlendiğini anladığından "Buyurun Mira Hanım" deyip onu dikkatle dinlediğini belli edecek şekilde bakışlarını Mira'ya sabitledi ama Mira konuşmadan önce belli ki onu baştan aşağıya inceleyerek biraz germek istiyordu. Başaramıyordu ama yine de deniyordu.

"Alışveriş sırasında başımızda bekleme biraz ötede dur çünkü senin yanında sadece kızları ilgilendiren konular hakkında rahatça konuşamam. Olur da sana bir sebepten ötürü seslenirsem de sorgusuz sualsiz hemen yanıma gel ya da bir şey istediğimde hiç nedenini niçinini aramadan hemen dediğimi yap ve yine yanıma gel. Bir lafı on kere söylemekten hoşlanmam. Leb demeden leblebiyi anlayacaksın tamam mı?"

Sarp'ın gözlükleri bakışlarını saklamış olsa da yine de dik dik Mira'ya baktığı anlaşılıyordu. Ancak bu iş onun için koruma olmaktan daha öte bir durum olduğu için hiçbir aykırılık yapmayıp Mira'nın sözünü onaylayarak "Emredersiniz Mira Hanım" dedi. Şu Mira Hanım deyişleri de Mira'yı sinir etmiyor değildi. Öyle bir tonluyordu ki ismini mi söylüyordu yoksa küfür mü ediyordu belli olmuyordu.

Mira gözlerini devirerek Tuğçe ile Damla'nın yanına gitmiş Sarp'ta hemen arkalarından onları takip etmeye başlamıştı. Alışveriş başladığında ise Sarp'ın sabrına şapka çıkarmak gerekirdi çünkü kızlar o mağazadan bu mağazaya hızlı geçişler yapıp aldıklarını da eline tutuştururken çıtı bile çıkmıyordu. Aslında ne yalan söylesin Mira onun bu halini sevmiş gibiydi. Hem koruma gibi görünmüyordu hem ne yapsa emredersiniz diyordu hem de arkadaşları tarafından kabul görüyordu. Ama yine de çiçeği burnunda bir koruma olduğu için onu bezdirmeden canına okumadan olmazdı diye düşünüyordu. İlk defa bir korumasını kabullenecek gibiydi ama önce adamı iyice zorlayıp sınırlarının ne olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Bakalım babasının bu sefer ki seçimi doğru muydu?

"Hey Sarp!"

"Buyurun Mira Hanım"

"Bu elbisenin 36 bedenini bu eteğin aynı bedende farklı desenlerini Damla'nın elindeki pantolonun 26/32 olanını ve Tuğçe'nin elindeki botun da siyah süet olup 37 numara olanını bulmanı istiyorum. Ayrıca bir yetkili ile konuşup yeni sezona ait daha özel parçalar olup olmadığını da sorarsan işimiz daha da kolaylaşır"

Bu istekleri Sarp'a iletirken de olabildiğince hızlı söylemeye çalışmıştı ki yaptığı bir yanlışta hemen yüzüne vurup "İlk hatanı yaptın ikincisi için bu kadar anlayışlı olmam" diyebilsin ama Sarp'ın hafızasını da yabana atmamak gerekirdi. O neleri aklında tutmuştu bu iki parça şeyi mi tutamayacaktı değil mi? Mira alışveriş merkezine girmeden önce ona lafı ikiletmeyi sevmediğini söylediği için Sarp'ın kendisine unuttuğu şeyleri soramayacağını da düşünüp içten içe sırıtıyordu.

Sarp ise ondan bekleneni yapmayıp gayet saygılı bir şekilde "Dediklerinizi yapıp birazdan yanınıza geri dönerim" dedikten sonra bir gözü kızların üzerinde olarak Mira'nın istediklerini yapmaya başladı. Biri bu adamın sinirlerini mi almıştı Allah aşkına! Halbuki Sarp biraz sert mizaçlı ve ters birine benziyordu. Özellikle sabah arabanın arka koltuğuna koyduğu şeker su ve torbanın neden orada olduğunu açıklaması Mira'ya bu adamla çok işimiz var bile dedirtmişti.

Damla yanına yaklaşıp arkadaşının koluna girerek "Ne oldu Mira seninki alışverişten sıkılıp söylenmeye mi başladı?" diye sorunca Mira da iç çekip tereddütlü bir halde ona "Aksine ne desem hiç şikayet etmeden yapıyor. Bu normal mi?" diye sordu. Damla söylediği şeye gülerek "Kesinlikle değil!" derken yanlarına bir sürü kıyafet seçeneğiyle geri dönen Tuğçe de "Bırakın adamı çekiştirmeyi de deneyin şunları bir de üzerinizde görelim" dedi.

Kızlar kendilerine yardımcı olan görevli ile kabinlere gittiğinde Mira'nın aklına da Sarp'ı epey zorda bırakacak bir şey gelmişti. Buradan kimseye görünmeden çıkıp gitse acaba o koruma görünümlü Robocop'un yüz ifadesi ne hâl alırdı? Kesin Mira onun bu halini dışarıdan büyük bir keyifle izlerdi. Bakalım onu atlatmak kolay mıydı yoksa zor muydu? Küçük bir deneme yapmanın zararı olmazdı herhalde.

Mira dediklerini yaparken bir yandan da kendisini bakışlarıyla kontrol eden Sarp'a kabinde elbise deneyeceğini işaret edip sonra da onu yanıltmak için içeriye girdi. İçeride birkaç saniye durduktan sonra da kapının ucundan ona doğru bakarak sessiz sedasız dışarıya çıktı. Koskoca mağazaydı ve müşterilerin kalabalığı bir yana belli bölgelere yerleştirilmiş orta reyonlar da kamufle olmasına yardımcı olabilirdi. Yani çaktırmadan buradan çıkabilir sonra da Sarp'ın gözünün içine bakarak ukala ukala onu atlatmanın hiç de zor olmadığını söyleyip böbürlenebilirdi. Evet bunu sevmişti ve kesinlikle yapacaktı.

Reyonların arasından kimseye görünmemeye çalışarak süzülürken bir yandan da Sarp'ın olduğu yöne bakıyordu. O da ortalarda yoktu. Herhalde ondan istediği üzere bir yetkili bulmaya gitmişti. O sırada da Damla'nın sesi duyuldu. Mira'yı kabinde sandığı için elbisenin üzerine olup olmadığını soruyordu. Hay aksi tam da sırası!

Mira birazdan kabinde olmadığı anlaşılacak diye adımlarını hızlandırmış ve askıların arasından Sarp'ın nerede olduğuna baka baka ilerleyip çok kısa sürede kendisini dışarıya atmıştı. İşte bu kadar basit! Olduğu yerden mağazaya keyifli keyifli bakarak "Bakalım içeride olmadığımı anladığında ne yapacaksın?" dedikten sonra bir yerlerden dondurma almak için yürümeye başladı. Aklından da Defne'nin Sarp ile ilgili söyledikleri geçiyordu. "İstediğim an onu rahatlıkla atlatabilirim" dediğinde Defne Hanım "Yerinde olsam kendime o kadar da güvenmezdim" demişti değil mi? Acaba dondurmasını yerken Defne'yi görüntülü olarak arayıp bu sözünü ona hatırlatsa mıydı? Evet bunu da kesinlikle yapmalıydı.

Mira dondurmayı almak için satıcının önüne gelip kızlar için de seçim yaptıktan sonra elini çantasına attı ancak adam tutarı söyler söylemez arkasında duran Sarp'ın "Buradan alın lütfen" deyip parayı uzatmasıyla olduğu yerde kaldı. Bu adam en son mağazanın bir diğer ucunda değil miydi? Hangi ara kaçtığını anlayıp da peşinden geldi ki? Bu da polisliğinin tüm nimetlerinden faydalanma hakkı kazanan Sarp'ın kazancı olmalıydı. Görünen o ki kaçma serüveniniz Sarp'a gelen uyarı bildirimine kadarmış Mira Hanım!

"Hava mı almak istediniz Mira Hanım?"

Havasını aldığı kesindi ama bu Sarp'ın bahsettiği gibi nefes aldıran bir hava değildi. O daha çok kazanan taraf olması gerekirken mevcut durumdan eli boş çıkmayı temsil eden bir havaydı. 

Mira birkaç saniye tutukluk yaşasa da bozuntuya vermemeye çalışarak "Aynen öyle! Havamı aldım şimdi de dondurmamı alıp mağazaya geri döneceğim. Senin için bir sakıncası var mı?" diye sorunca Sarp ona şöyle bir bakıp sonra da başını iki yana sallayarak "Yanımda olduğunuz sürece sakınca da yok sorun da..." dedi. Birbirlerine dik dik bakarken Mira'nın tavırlı bir tonlamayla "İyi!" demesi Sarp'ın da aynı tavrı sürdürerek "İyi!" demesine neden olmuştu.

İlk denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da Mira onu atlatmanın bir yolunu bulabileceğine kesinlikle inanıyordu. Hem bu çok basit bir kaçma şekli olmuştu öyle değil mi? Yakalanması gayet normaldi. Öyle Sarp Bey'de kendisini kaçağı anında yakaladım diye çok zeki bir şey sanmasın yani!

•●● ·٠•●●•٠·˙

Birkaç eksik kalsa da nihayet kızların alışverişi sona ermişti. Gerçi kendilerini fazlaca kaptırınca Mira ile Damla son derslerini kaçırmışlardı ama elbet bunu telafi etmenin bir yolunu bulurlardı. Alışverişin ardından Sarp önce Tuğçe ile Damla'yı evlerine bırakmış sonra da Mira ile birlikte Çeliker malikanesine giriş yapmıştı. Güvenliğin önünden geçip aracı evin önüne bıraktıktan sonra da hemen inip Mira'nın kapısını açarak inmesini beklemeye başladı. Mira ona ters ters baksa da karşıdan gelen köpeğini fark edince o asık yüzü saniyeler içinde aydınlanıp harika bir gülüşle taçlanmıştı. Uyuşuk şey nasıl da sallana sallana geliyordu öyle!

"Çakıl! Özledin mi beni?"

Sarp ise aracın kapısını kapatıp bagajdaki paketleri almaya giderken bir yandan da Mira'yı izliyordu. Köpeğine olan sevgisi gözle görülür ölçüde büyüktü. Ona bakarken bile ifadesi değişiyor merhametli ve sevgi dolu bir insana dönüşüyordu. Bugün kendisiyle uğraşıp duran huysuz aksi kızdan eser yoktu yani.

Sarp paketleri alıp bir kenarda beklerken köpeği ile oynayan Mira da tüylerini okşayıp o tatlı yüzüne bir öpücük kondurduğu Çakıl'a "Ver bakalım patini Mira'ya" diyerek talimat veriyordu. Ancak Çakıl'ın onu dinleyeceği yok gibiydi çünkü Mira'ya yorgun gözlerle bakıp yanından geçtikten sonra beklenmedik bir şekilde Sarp'a doğru hantal hantal yürümeye başlamıştı. Mira bakışlarıyla onu takip edip gittiği yeri görünce biraz bozulmuştu doğrusu.

Şaşkınlık içinde "Çakıl!" diye seslendiği sırada Çakıl da Sarp'ın yanına geçmiş gayet huzurlu bir halde ayak ucuna yatmıştı. Durup dururken niye böyle bir şey yapmıştı ki şimdi? Hem yatacak başka yer mi yoktu canım!

O anlarda Sarp elindeki paketler sebebiyle eğilip onunla ilgilenememişti ama yine de kendisine bakan Çakıl'a gülümseyip göz kırpmayı da ihmal etmemişti. Mira'nın bu durumdan hiç ama hiç hoşlanmadığı belliydi. Bu ne canım daha dün bir bugün iki! Çakıl'a da aferin yani daha kimdir nedir demeden ayağının dibine çökmüştü adamın!

Aslında kimdir nedir sabah erken saatlerde öğrenmişti çünkü Sarp işinin başına geçtiğinde bir süre Çakıl Hanım'la sohbet edip ona oyunlar oynatmıştı. Birbirlerine çok da yabancı değillerdi anlayacağınız.

Mira suratı beş karış bir halde eve doğru yürürken "Paketleri odama bırakıp hemen mutfağa in!" deyince Sarp da tavrını hiç bozmayıp "Emredersiniz Mira Hanım!" dedikten sonra onun ardından eve girdi. İyi de neredeydi ki bu kızın odası diye düşünürken ilk geldiği gün kendisini izleyen Mira'nın bulunduğu pencereyi düşünüp merdivenlere yöneldi. Orasıdır herhalde.

 Sarp merdivenleri çıkarken çatık kaşlarıyla etrafa sinirli bakışlar atan Mira da onun aksine mutfağa girmişti. İçeriye de öyle bir girmişti ki Ayten Hanım ve kızı Pelin ne oluyor dercesine birbirlerine bakmışlardı. Bir şey olduğu yoktu canım birazdan ne olacaksa Sarp'a olacaktı. Mira onun sinirleriyle oynamaya kesin kararlı gözüküyordu.

Mira kısık gözlü sinsi bakışlarını mutfağın içinde gezdirerek beklerken kısa bir süre sonra Sarp görüş alanına girmişti. Aferin öyle uzun uzun kalmadığına göre odayı kurcalamamıştı. Sarp gelir gelmez tam da Mira'nın karşısında durup "Paketlerinizi odanıza bıraktım. Başka bir isteğiniz var mı Mira Hanım?" diye sorunca Mira onu baştan aşağıya süzüp emreder gibi de kendisine çay yapmasını istedi. Bakışları da bakış değildi hani.

Pelin içten içe "Eyvah!" diyerek dudağını kemirirken Ayten Hanım meraklı gibi izlemesin diye kızının eline bir kepçe tutuşturup "Sen bakma onlara önüne dön" dedi. Sarp ise Mira'nın neden korumasından çay istediğini ilk anda anlayamasa da bunun nereye varacağını merak etmişti. Tabii bu merak yüzüne hiç yansımamış aksine hemen Mira'nın dediğini yapmak için suyu kaynatıp çayı hazırlamaya başlamıştı.

Mira düşüncelere dalmış pür dikkat onu izliyordu. Resmen adamın her hareketi mercek altındaydı. Sarp'ın hazırladığı çayı fincana dökmesi karşısında da kollarını önünde kavuşturup "Şimdi de içine bir küp esmer şeker yarım küp de beyaz şeker koy" dedi. Sarp bu dediğine de itaat etmiş ve fincanı tezgaha bırakıp bir tane şeker attıktan sonra diğerini de elinde kırıp fincanın içine bırakmıştı. Şu ana kadar iyi gitmişti ama Mira her an patlayabileceğini düşünüyordu. Sonuçta adam Mira'nın korumasıydı böyle özel işlerini yapmak zorunda değildi.

Sarp tam söylemesine gerek kalmadan çayı karıştıracaktı ki aniden bunu yapmaktan vazgeçip fincanı eline alarak arkasını döndü. Mira Hanım'ın oyununa iştirak etmeye niyetliydi herhalde. Bakalım bir ipin üzerinde iki cambaz olarak düşmeden yürüyebilecekler miydi?

Mira karıştırma sesini duyamadığı için sıradaki emrini hali hazırda tutuyordu ve bu yüzden de kendisine yaklaşan Sarp'a çatık kaşlı bakışlarını üzerinden bir saniye bile olsun çekmeden "Umarım şekerleri attıktan sonra karıştırmışsındır. Sana leb demeden leblebiyi anlaman gerektiğini daha birkaç saat önce söylemiştim. Hafızanı bir yokla istersen" deyiverdi. Hafızasını yoklamasına gerek yoktu çünkü kendisine neler denildiğini gayet iyi hatırlıyordu.

Yalnız iyi ki bu görev için Sarp seçilmişti zira sabır konusunda eline su dökülebilecek biri değildi. Mesela onun yerinde Savaş olmuş olsaydı Mira büyük ihtimalle şu an gözünün içine baka baka yere bırakılıp parçalara ayrılan fincanına bakıyor olur Savaş'ta ona "Afiyet olsun Mira Hanım" deyip kapıyı vurarak mutfaktan çıkmış olurdu. İlk günden maaşa zam işe son durumu kaçınılmaz olurdu yani.

Sarp birkaç saniyelik duraksamanın ardından Mira'ya gözlerini kısarak bakıp "İlk günüm olmasına verin lütfen" dedikten sonra çayı karıştırarak kaşığını da tezgahın üzerine bıraktı. Ancak tam da bu noktada Mira'nın hiç de beklemediği bir durum yaşanmıştı çünkü Sarp fincanı uzattıktan sonra Mira'nın tabağını tutmasıyla birlikte içindeki fincanı alıp kızın yüzüne baka baka çayı içmeye başlamıştı. Bu anlarda Mira'nın yüzü görülmeye değerdi doğrusu.

Sarp çayı bir bir yudumlarken Mira da ilk şoku atlatıp sinirli bir halde "Sen ne yaptığını sanıyorsun? O benim çayım ve bu yaptığın da düpedüz saygısızlık!" diye çıkıştı. Yok o daha çok etkiye tepkiydi aslında. Mira bu kadar sinirliyken Sarp sakin tavrını sürdürmesinin yanı sıra biraz da imalı konuşup "Siz bana çay yap içine şeker koy sonra da karıştır deyince doğal olarak bir sonraki adımınızın şimdi de benim yerime iç olacağını düşündüm çünkü istek gidişatınız bu yönde ilerliyordu. Ben birinin yüzüne bakınca leblebi mi demek istediğini yoksa leb derken aslında başka bir şey mi demek istediğini çok iyi anlarım Mira Hanım! Bu konuda aramızda bir sıkıntı yaşanacağını sanmıyorum. Şimdi izninizle gerçek işime yani sizin güvenliğinizi sağlama görevime geri dönmem gerekiyor" dedikten sonra gözlerine dik dik bakarak mutfaktan çıktı.

Demek ki neymiş? İki cambaz bir ipte oynarsa birinden biri kendisini yerde bulurmuş. Ayakta kalan cambazın kim olduğunu söylemeye gerek yoktu herhalde.

Belli ki Sarp onun niyetinin ne olduğunu çok iyi anlamıştı. Açıkçası Mira Sarp'ı sinirlendirip kızdırarak zor durumda bırakmak istiyorsa çok daha etkili yöntemlere başvurmalıydı çünkü bunlar onun gibi bir adam için fazla amatör yöntemlerdi.

Sarp kapının önüne bıraktığı arabayı garaja bırakmaya giderken mutfakta kalan Mira hâlâ kendisine gelememişti. Olduğu yerden kızgın bakışlarla Sarp'ın çıktığı kapıya bakarken bir yandan da "Ukalalığın dibini kazıyoruz demek! Tam da yeni koruma fikrine alışmak üzereydim ama kendin kaşındın Sarp!" diyerek kendi kendisine söyleniyordu. Mira ona iyice bilenmişti ama Sarp dışarıya çıkar çıkmaz bu konuyu unutmuştu bile çünkü onun aklını daha çetrefilli ve önemli işler meşgul ediyordu.

Mira pencereye yaklaşıp düşünceli bir ifadeyle dışarıya bakarken arabayı park ederek bekleme noktasına dönen Sarp'ı ve hemen ardından da güvenlikten geçen Defne'nin aracını görmüştü. Aslında Defne'nin gelmesi de iyi olmuştu. Biraz kız kıza konuşurlarsa büyük ihtimalle kendisini daha iyi hissedecekti. Şu yeni koruma ile ilgili ağzına geleni çekinmeden tartıp süzmeden söylemeye gerçekten de çok ihtiyacı vardı.

Aslında Defne'nin gelmesi iyi mi olmuştu kötü mü olmuştu birazdan belli olurdu çünkü Sarp şaşırtıcı bir şekilde gülümseyerek Defne'nin aracına yaklaşmış ve onun kapısını açmasıyla da nazik bir tavırla elini uzatıp çıkmasına yardım etmeye başlamıştı. Bu sahneye şahit olan Mira ise söylenmeden edemiyordu. Sesli konuştuğunun farkına varamadan "Benim etrafımda beş karış suratla dolaşan adam Defne'yi görünce gülüyor mu yoksa ben mi yanlış görüyorum?" derken Defne de kendisine yardım eden Sarp'a çok tatlı bir gülüşle bakıp teşekkür ediyordu. Şakalar herhalde!

İkisinin birbirlerine karşı olan bu sıcak halleri Mira'yı çok şaşırtmıştı. Hadi Defne tamam o zaten konuşkan ve kibar bir kızdı da bu adama ne oluyordu Allah aşkına! Kendisinin yanında sırtından kurmalı eski model bir robot gibi dururken nasıl oluyor da Defne'ye karşı bu kadar sıcakkanlı olabiliyordu gerçekten anlamıyordu. İşin aslı aralarındaki samimiyetten de pek hoşlanmamıştı sanki. Gerçi Sarp'ın hangi niyetlerle Defne'ye yakınlık gösterdiğini bilse hoşlanmamaktan ziyade hem Defne açısından hem de babası açısından büyük bir hayal kırıklığı yaşardı.

Neyse ki şimdilik bundan haberdar değildi. Uzunca bir süre de haberdar olmasa iyi olurdu çünkü Defne'nin babasının asistanından öte sevgilisi olduğunu bir duyarsa bu konuda sessiz kalmaz ortalığı birbirine katardı. Bu da Sarp'ın hiç işine gelmezdi tabii. En azından şimdilik...

7.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...