4.Bölüm :Naz'ın nişanlısıyım!
Naz'ın yanlarına gelen genç adama "Hayatım" diye hitap etmesi Altan için "Ne umduk ne bulduk" durumunun vuku bulmasına neden olmuşa benziyordu. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin Naz'ın kendisini unutamadığını düşünüyordu ama şu an bu düşüncesi yine Naz tarafından çürütülmüştü. Birkaç saniyeliğine donakaldı. Kalbinde adeta paslı bir bıçak gibi saplanan sevimsiz bir his vardı.
Gözlerini kısmış Naz'ın yanında duran bu yabancıyı süzüyordu da onu daha önce gördüğünü hiç hatırlamıyordu. Yeni tanışmış olmalılardı. Belki de okul için gittiğinde girmişti bu adam Naz'ın hayatına. Haksız yere öfkelenmişti. Yine de bu hissini gizlemeye çalışarak bir adım ileri geldi. Naz bu adımla istemsizce geri çekilecekken Levent'in beline koyduğu eli engel olmuştu buna. Bir nevi "Dik dur ve karşısında ezilme" der gibi gelmişti Naz'a. Yan gözle birbirlerine bakarken Altan elini Levent’e doğru uzatıp "Sizinle tanışmadık... Ben Altan!" derken sesi ölçülü ama vurgulu bir şekilde çıktı.
O anlarda Naz'ın kemikleri birbirine girmişti. Doğru düzgün tanımadığı için Levent'in ona ne tepki vereceğini merak ederken aynı anlarda ağabeyi de son derece sinirli bir halde ikisini aramaya devam ediyordu. En kötüsü de onları bu haldeyken bulursa Murat'ın sinirinin ikiye katlanacak olmasıydı çünkü bu Altan denen adamdan zerre kadar haz etmiyordu.
Levent kusur arar gibi Altan'ı baştan aşağıya süzdükten sonra Naz'a bakmış ve bunun aslında çok da hoş bir karşılaşma olmadığını fark etmişti. İkisi arasındaki gerginlik hissedilmeyecek gibi değildi. Özellikle de Naz'ın. Bu adamın varlığı belli ki onu çok rahatsız ediyordu.
Levent bu izlenimlerini göz önünde bulundurarak Altan'ın uzattığı eli kendinden emin bir şekilde tutup sertçe sıkmış ve "Ben de Levent..." dedikten sonra kısa bir an düşünüp ani bir kararla da "Naz'ın nişanlısıyım" deyivermişti. Neee! Sen de Naz'ı çekip vursaydın daha iyiydi be Levent!
Naz zoraki bir tebessümle bakarken duyduğu şey karşısında afallamıştı. Nişanlısı mıymış? İki dakikada neresinden uydurdu nişanlı olduklarını ya!
Altan her ne kadar belli etmemeye çalışsa da hayal kırıklığına uğramıştı. Duyduklarını hazmetmeye çalışıp zorlukla yutkunurken bir yandan da "Nişanlısı mı?" diye sormaktan kendisini alamadı. Naz'ın şaşkınlığı daha da büyüktü çünkü Levent'in bu tarz bir şey söyleyeceği aklının ucundan bile geçmemişti. Ee! Bunun üzerine bir de kendilerini kızgın bir halde aramakta olan Murat'ı görmek Naz'ın daha da paniklemesine yol açmıştı. Oops!
Altan'ın Akman ailesiyle pek de hoş anıları yoktu doğrusu. Bunun sebebi de Altan'ın Naz'ı alenen aldatmasıyla son bulan nişanlılık evreleriydi. Naz o dönem 18 yaşındaydı ve ailesinin genç yaşta evlilik yoluna girmesini hiç hoş karşılamamasına rağmen Altan'ın göz boyayıcı aşık hallerine inanarak o yüzüğü bir şekilde parmağına takmıştı. Ta ki aldatıldığını anlayana dek.
Naz affetmeyi bir an bile olsun düşünmeyip nişanı atmak isterken Altan binbir dil döküp onu vazgeçirmeye çalışmış ama olaya kardeşini korumak adına Murat'ın da müdahil olması işi iyice yokuşa sürmüştü. Murat tam bir ağabey otoritesiyle ağırlığını koyarken bir daha kardeşine asla yaklaşmaması konusunda Altan'a gözdağı vermişti. Ama Altan'ın yılmaması bir süre sonra Naz'ı psikolojik açıdan yıpratmaya başlamıştı. O da çareyi kabul gördüğü yurt dışındaki bir okulda okumakta bulmuş ve apar topar hazırlanıp İstanbul'dan gitmişti. İlk üç dört ay telefonları susmak bilmemişti ama sonraki aylarda ve yıllarda Altan'dan hiç ses seda çıkmamıştı. Onun da sevgisi bu kadardı işte...
Naz'ın etekleri fena halde tutuşmuştu. Bir yandan ağabeyine yaptığı nahoş şakanın korkusunu bir yandan da Altan ile konuşurlarken onları bulma korkusunu yaşarken bir de üstüne bu ortamdan nasıl kurtulacağını düşünüyordu.
Levent ise Naz'ın suskunluğu karşısında sessizliği bozarak daha da ileri gitti ve Naz'ın şaşkın bakışlarına aldırmadan Altan'a bir çırpıda "Aslında nişanımız çok ani oldu kimseye de haber veremedik. Şimdi de "nazlı" prensesimin ailesiyle tanışmaya geldim ama artık gitmemiz gerek değil mi minik kelebeğim?" dedi. Minik kelebekler götürsün seni inşallah! Bu Levent'in kafası iyi mi ya? Kaş göz arasında ne içti bu allasen!
Naz gözlerini kocaman açarak bakarken Levent ona muzurca gözlerini kırpıştırıp tekrardan Altan'a baktı ve "Tanıştığımıza memnun oldum Alkan Bey" dedi. Alkan derken? Altan duyduklarına çok şaşırmıştı. Halbuki Naz'ın ciddi ciddi kendisini unutamadığını düşünüyordu. Ancak fena halde yanılmışa benziyordu. Kinayeli bir tavırla "Adım Alkan değil... Altan! Neyse! Ben de memnun oldum. İkinize de mutluluklar dilerim" diyordu ama kelimeler ağzından kerpetenle zar zor çıkıyor gibiydi. İçinden "Tez zamanda ayrılırsınız inşallah!" demek geçerken mutluluklar dilemek zor olsa gerekti.
Levent başarıyla canlandırdığı nişanlı rolünü devam ettirip Altan'a teşekkür ettikten sonra genç adamın kıskanç bakışları altında Naz'ın elini sıkıca tutup oradan uzaklaştırmıştı.
Bu sayede Naz'ın da nihayet dilinin bağı çözülmüştü. Kalbinin hızla çarpmasına zihninden geçen milyon tane düşünceye rağmen Levent'e karşı sonunda kelimeler bulabilmişti. Aslında bu kadar uzun süre sessiz kalabilmiş olması bile başlı başına bir mucizeydi. Saniyeler içinde hem Altan’ın gelişi hem Levent’in "nişanlıyız" çıkışı hem de ağabeyinin yaklaştığını fark etmesi Naz’ın sinir sisteminde adeta alarm çanlarını çaldırmıştı.
En nihayetinde Levent'e burnundan soluyarak bakıp "Söyleyecek bir dünya şey varken "nişanlısıyım" demek zorunda mıydın? Ayrıca her fırsat bulduğunda bana nazlı kız muamelesi yapmaktan vazgeç artık!" diye çıkıştı. Hoppala!
"Nedendir bilinmez senin de çenen bir bana işliyor Naz! Hem nereden bileyim ben böyle durumlarda kızı kurtarmak için ya "erkek arkadaşıyım" ya da "nişanlısıyım" denmez mi? Önce sen "hayatım" dedin "bozma" dedin… Ne deseydim yani?"
"Kilimcinin kör oğluyum deseydin!"
"Ne?"
"Erkek arkadaşıyım deseydin o zaman! En azından bizimkilerin kulağına giderse ben normal bir arkadaş anlamında dedi o yanlış anlamış der rahat rahat kıvırırdım ama şimdi nişanlı olduğumuz saçmalığı bir duyulursa neler olur farkında mısın sen?"
"Bence sana iyilik yaramıyor. Öyle deseydim ona da kızardın. Sahi sen ne tuhaf bir kızsın ya!"
Aldığı cevaplarla tepesi atan Naz kaşlarını çatıp "Sensin tuhaf!" derken hâlâ el ele olduklarını fark edince "Levent artık elimi bıraksan diyorum. Resmen yapıştın ya! Rolünü fazla ciddiye aldın galiba" diyerek elini hızla geri çekti. İkisi de ilk anda ellerini çekmediğine göre kimin kime yapıştığı belli olmazdı hani.
Naz sinirle söylenirken Levent kendilerine yaklaşmakta olan Murat'ın suratındaki ifadeyi inceleyip "Ağabeyin geliyor uzatma istersen. Of! Çok kızmış galiba burnundan soluyor" dedi. Naz ağabeyinin haline bakıp biraz da titrek bir sesle "Amaaan! Ben onu unutmuştum. Sen ağabeyciğimi sakinleştirirken ben de gidip Betül'e aldığım parfümü vereyim bari" dedikten sonra kaş göz arasında oradan uzaklaştı. Nereye gidiyor ya? Levent'in "Dur gitme... Naaaaz!" demesine fırsat kalmadan hızla oradan uzaklaşan Naz'ın ardından Murat'ın da sinirle "Naaaaz!" diye bağırması duyulmuştu. Eyvah eyvah!
"Bu kızı paralayacağım Levent yaptığı şeyi gördün mü? Nereye gidiyor o?"
"Betül'e hediyesini verecekmiş. Gelir şimdi"
"Yine ne saçma sapan bir şey almış?"
"Parfüm dedi galiba"
"Ne?"
"Tamam Murat olan oldu sen de uzatma bırak kızın yakasını"
"Bırakacağım ama o Naz cadısını boğaz köprüsünden aşağıya bırakacağım. Sallanacak iki tur aklı başına gelecek!"
"Ağabey büyütme bu kadar"
"Ne büyütmesi Levent ben kardeşimi bilmez miyim? Özellikle yapmadıysa ben de adam değilim! Allah'ım rezil etti beni düşündükçe çıldıracağım geliyor. Kafamdan aşağı kaynar sular boşaldı sanki. Ama yok ben bunu o küçük sabotajcının burnundan fitil fitil getireceğim. Betül'ün yüzüne nasıl bakacağım ben şimdi ya! Resmen kızın istenmeyen tüylerine gönderme yapmış gibi oldum. Ulan Naz!"
"Ya tamam uzatma diyorum Betül de hediyesini sevdi zaten. Bu arada kız sana teşekkür ederken sen ne demiştin? "Kullandıkça beni hatırla" mıydı? Yani Murat senin de bilip bilmeden ettiğin lafa bak"
"Levent dalga geçme hırsımı senden alacağım şimdi! Ben gidip arabada bekliyorum. Sen de şu kardeş mi yoksa düşman mı ne karın ağrısıysa o ne idüğü belirsiz varlığı çağır da gidelim şuradan"
"Tamam"
"Acele edin"
........::::::::____::::::::........
Levent bir süre sonra Naz ile beraber aracın yanına gelmişti. Onları arabada bekleyen Murat'ın öfkesi de hem suratından hem de kendi kendisine söylenmesinden anlaşılır haldeydi.
Ağabeyinin kendisine çok fena çatacağını hisseden Naz onunla muhatap olmamak için çantasından çıkardığı telefonu ile evi aramaya başladı. İsteği annesiyle yol boyunca konuşup zaman kazanmaya çalışmaktı ama Murat durumu çoktan anlamıştı. Bu yüzden de kardeşi arabaya biner binmez hemen Naz'ın elinden telefonu alıp "Anne biz çıktık birazdan evdeyiz bir şey istiyor musun? Tamam hadi görüşürüz" diyerek kapattı. O böyle yapınca Naz'ın da kaçacak yeri kalmamıştı. Artık paşa paşa yesin zılgıtını otursun aşağıya yapacak bir şey yok.
Murat başaramasa da yine de sakin durmaya çalışarak "Savunmanı yap küçük hanım! Bak çok sakinim sadece soruyorum. Bunu yapmaktaki amacın neydi kızım senin!" diye çıkıştı. O nasıl ses be! Ağabeyi mi bağırıyor yoksa ayı mı böğürüyor belli değildi. Aman Naz bunu sakın sesli olarak da sormaya kalkma.
"Affedersin ama bu senin sakin halin mi oluyor?"
"Bak hâlâ suçluyum demeden o fırıncı küreği gibi diliyle bana laf yetiştiriyor!"
"Tamam anlatıyorum ya! Şöyle oldu... "
"Hadi kızım anlat ne bekliyorsun?"
"Tamam dur anlatıyorum! O epilasyon aletini aslında... Şey için aldım ben... Şey için..."
Naz lafı uzatınca Murat daha da sinirlenmişti ve oldukça yüksek bir ses tonuyla da bağırıp "Ne için kızım!" diye sorup konuşmasını beklemeye başlamıştı. Naz ileri gittiğinin farkında olmasına rağmen bir yandan da ağabeyinin kızmasından zevk alıyor gibiydi. Her türlü gönlünü alacağını biliyordu ondandı bu rahatlığı tabii.
"Tamam bağırma! Onu aslında ben kendim vermek için almıştım. Sonra şey oldu..."
"Ne oldu?"
"Ne bileyim ben ne oldu!
"Ne diyor bu ya!"
"Evde paketler karıştı diyorum! Senin verdiğin kartı da yanlış hediyeye yapıştırınca yine şey oldu..."
"Kızım ne oldu? Çıldıracağım Levent hâlâ yalan söylüyor. Ne yapayım ben şimdi bu kızı sen söyle!"
"Oğlum uzatma işte sen ağabeyisin yapmış bir densizlik "Altan" al"
Murat'ın ani bir bakışla "Ne dedin sen?" demesiyle aynadan Naz ile göz göze gelen Levent konunun gerçekten hassas olduğunu anlayarak lafını "Ne dedim? Alttan al dedim. Demedim mi Naz?" diyerek düzeltti. Naz ne desin? Tabii ki onu onaylayıp "Evet ağabey alttan al dedi. Sen ne anladın ki?" diye sordu. Anladığı şeyi ağzına bile almak istemiyordu ki.
Murat ikisine de ters ters bakarken Naz'ın telefonu uzun uzun çalmaya başlamıştı. Ağabeyinin "Açsana şu telefonunu!" demesiyle de oflayarak cevapladı. Telefonun diğer ucundaki ses yani Aylin ona ağlamaklı bir halde "Ne bahtsız kızım ben ya! İşlerim bir türlü yolunda gitmedi" diyerek karşılık verdi. He! Bu hengamenin içinde bir sen eksiktin Aylin!
"Aylin... İyi misin sen ne oldu?"
"Lena'ya ev arkadaşı kendime de bilet bulamadım ne olacak? Ama yine de iyi şeyler de olmadı değil. Naz bugün onu aradım konuştuk. Aslında tam konuşamadık ama sesi çok güzeldi aynı Brad Pitt gibi"
"Sanki Brad Pitt ile telefon arkadaşı! Adamı dublajlı izliyorsun nereden anladın sesinin benzediğini? Hem sen kimi aradın ya bilmece gibi konuşmasana"
"Tabii ki de defterin sahibini! Naz sen beni dinlemiyor musun? Ben sana kaç gündür ne anlatıyorum Allah aşkına! Konuşurken görmüyorum diye telefonu kulağından çekiyorsun değil mi? Hayır deme çünkü başkalarına yaptığına şahit oldum. Hem ne çirkin bir hareket o yapma insanlara öyle ayıp bak söyleyeceğim söyleyeceğim bu güne kısmetmiş"
Naz'ın bağırıyor diye kendinden uzak tuttuğu telefonu yeniden kulağına götürerek "Yapmıyorum ben öyle bir şey! Hem bu defterin sahibi dediğin... Aaa! Şimdi hatırladım. Havaalanında çarpıştığın çocuğun defteri" demesiyle hem Levent hem de Murat aynı anda "Yok artık!" diyerek birbirlerine şaşkınca bakıp kaldılar. Naz ise onların bu halinden habersiz konuşmasını sürdürüyordu.
"Şimdi anladım sen onu aradın. Ee! Ne konuştunuz?"
"Sanırım o da benim sesime hayran oldu. Duyunca bir titredi bir sarsıldı. Hani elektrik çarpar da sesin bir ay aayy diye titrer ya... İşte sesi aynen öyle geldi. Çarptım ben onu kesin çarptım"
Naz telefonu tekrardan kulağına götürerek "Tabii tabii eminim dediğin gibi olmuştur da ben şimdi kapatayım seni sonra ararım. Hem sana anlatacağım şeyler var. Gülmekten ö-le-cek-sin" derken bir an ağabeyinin kendisine karşı olan sert bakışlarını gördü ve hemen ardından ciddi bir tavırla "Hoşça kal Aylinciğim" diyerek sessizce telefonu kapattı.
Murat önüne dönerken bir yandan da aynı Levent gibi Naz'ın arkadaşına söylediği şeyi düşünüyordu. Murat'ın defteri şu an Aylin'in elindeydi ama işler epey bir arapsaçına dönmüştü. Şimdi bu durumda Aylin havaalanında çarpıştığı Levent'in tipine defterini okuduğu Murat'ın da kalbine aşık olmuşa benziyordu. Ee! Bu işin sonu nereye varacaktı peki?
Onlar eve yaklaşırken Leyla Hanım ile İkbal Hanım da bahçede oturmuş sohbet ediyorlardı. Garaja giren arabayı fark eden İkbal Hanım sohbetin en ballı yerinde "Çocuklar geldi hanımım" diyerek Leyla Hanım'ın dikkatini o yöne doğru çekti. İkisi de garaja bakıp çıkmalarını beklemeye başlamıştı. Leyla Hanım eve doğru gelen gençlerin yüzlerine şöyle bir bakarak "Kesin bir şey olmuş. Suratlarına bak sanki eğlenceye değil de başsağlığına gitmiş gibiler" deyince İkbal Hanım da gençleri dikkatle süzüp "Nasıl olsa anlarız şimdi hanımım birinden biri dökülür hemen" diyerek ayağa kalktı.
"İyi akşamlar hanımlar"
Leyla Hanım güler bir yüzle "Hoş geldiniz çocuklar eğlence nasıl geçti bakalım Betül beğendi mi hediyelerini? Naz seçerken çok özendi en iyisi olsun diye dolaştı durdu. Ayaklarımıza kara sular indi inan ki" deyince ortam yeniden gerilmişti. Hmm... Çok özenmiş sağ olsun!
Naz dayanamadığı için sessiz olmaya gayret ederek kendi halinde gülüyordu. Murat'ın o anki komik yüz ifadesi gözlerinin önünden silinmeyecek gibiydi sanki. Annesi ve İkbal Hanım ne olduğunu merak eder gözlerle Naz'a bakıp kalmış Murat ise kardeşinin tavrına iyice sinir olup "Gül Naz gül! Son gülen iyi güler bunu yanına bırakmayacağım bilesin" diyerek odasına doğru ilerlemeye başlamıştı.
Leyla Hanım çocuklarının bu haline bir anlam verememişti. Bu yüzden de Levent'e dönüp meraklı gözlerle bakarak "Levent oğlum ne oldu bunlara? Belli ki anlatmayacaklar sen söyle bari" deyince Levent ağabey kardeş arasındaki işlere karışmak istemediği için "Leyla teyze ben karışmayayım Naz size anlatır. İyi geceler" diyerek Murat'ın arkasından gitti. Bu da kaçtı gitti iyi mi!
Ortada sap gibi kalan Naz kendisine dönüp bir açıklama bekleyen Leyla Hanım ile İkbal Hanım'a ne diyeceğini bilememişti. Şimdi anlatsa kesin ağabeyini neden arkadaşlarına karşı rencide ediyorsun diye azar işitecekti. Gece gece hiç o toplara giremezdi valla. Bu sebeptendir ki çok yorgun olduğunu ve Aylin'i arayıp yatacağını söyleyerek kaçar gibi odasına gitti. Bu kız büyüse de hiç değişmeyecekti belli olmuştu bu.
Leyla Hanım çocuklarının ardından derin bir of çekerek "Bu durum sana da çok tanıdık geldi değil mi İkbal?" dediğinde gülümseyerek onu onaylayan İkbal Hanım "Eski günlere döndük hanımım" deyip masadaki çay bardaklarını toparlamaya başladı. Çocuklarda geldiğine göre içeriye girme vakti de gelmişe benziyordu.
........::::::::____::::::::........
Naz kapıdan içeri adımını atar atmaz boğazındaki kuruluğu bastırmak için doğruca mutfağa yönelmişti. Evin sessizliği mutfağın içinden gelen hafif uğultuyla bozulmuştu. Levent'in sesi miydi o? Görünen o ki öyleydi. Elinde telefonu vardı ve aradığı kişi ile alakalı kendi kendisine "Hadi Deniz aç şu telefonu!" diyordu.
Naz önce bir durdu sonra da rahat konuşsun diye odasına gitmek üzere geri döndü. Ancak hemen gidememişti. Ah o merak yok muydu o merak! İnsanı kımıl kımıl ediyordu vicdansız. Adımlarını sessizleştirerek kapıya biraz daha yaklaştı. O sırada Levent'in araması da cevaplanmıştı. Naz kiminle konuştuğunu anlamasa da Levent’in cümlelerinden bir şeyler çıkarabileceğini umuyordu. Sahi kimdi ki bu Deniz?
"Merhaba Deniz nasılsın?"
"Gerçekten de iyi olup olmadığımı önemsiyor musun Levent? Bana pek öyle gelmiyor çünkü"
"Neden böyle yapıyorsun?"
"Uzatmayalım! Sen bir defter arıyormuşsun ama baktım burada yok"
"Evet orada olmadığını biliyorum çünkü aradığım şeyi buldum. Yine de yardımın için teşekkür ederim. Ben sadece uçak biletini aldın mı diye soracaktım"
"Aldım"
"Tamam seni karşılamaya gelirim"
"Ne alaka Levent? Karşılamaya falan gelme istemiyorum"
"Deniz lütfen bunu tartışmayalım çünkü gelmek istiyorum. Hem belki biraz da konuşma fırsatımız olur. Tamam mı?"
"İyi ne yaparsan yap!"
"Kabul ettiğin için teşekkür ederim. Görüşmek üzere kendine iyi bak"
Levent telefonu kapattıktan sonra düşünceli bir halde Murat ile kendisine kahve hazırlamaya başlamış Naz da meraktan hemen içeriye dalmıştı tabii. Levent ona doğru bakınca da su almak için geldiğini söyleyip dolaptan bir bardak çıkardı ve kuşkucu bakışlarla Levent'in dibine kadar geldi. Aslında bu kadar mesafeli konuştuğu Deniz kim diye meraklanmıştı ama bunu ona soramayacağı için öylece olduğu yerde düşüncelere dalmıştı. Levent ise Naz'ın yanında bu şekilde durmasının sebebini merak eder bir halde "Kahve mi içeceksin?" diye sordu.
"Evet bir sakıncası mı var?"
"Şaşırdım sadece..."
"Sebep?"
"Az önce su içeceğini söylemiştin de"
"Fikrimi değiştirmiş olamaz mıyım?"
"O zaman bardağını da değiştir çünkü bu kadar ince bir cama kaynak su koyarsan çatlatırsın"
Naz eline şöyle bir baktıktan sonra yanlış bardak olduğunu gördüğü halde yine de bozuntuya vermek istememişti. Hatta Levent'e de üste çıkmaya çalışır halde "Bir şey olmaz ben hep böyle içerim. Alışkanlık işte" diyerek cevap verdi. Görürdü birazdan alışkanlığı. Levent sinsi bir gülüş attıktan sonra "Sen bilirsin" deyip kahvelerini alarak yanından çekilmişti. Ancak tam mutfaktan çıkarken arkasından tip tip mimikler yapan Naz'ın kaynar su koyduğu bardağı çat diye çatırdamıştı. Hay aksi!
Bu sesi duyan Levent uslu uslu durur mu? Durmaz tabii ki. Durmadığı gibi bir de dayanamayıp geri döndükten sonra "Bazı insanlar ancak yaşayarak öğrenir diye boşuna dememişler. İyi ki yanında değildim yoksa ikinci bir cam faciası daha yaşayabilirdik" diyerek gülmeye başladı. Naz'ın kafasını biraz daha attırırsa şimdi de yaşayabilirlerdi sorun yoktu yani.
Naz ise Levent'in haklı çıkmasına bozularak sessiz bir şekilde etrafı toparlarken bir yandan da kendi kendisine "Ukala! Kendini beğenmiş! O camlar senin.." diyordu ama Levent hemen lafını kesip "Aa... Çok ayıp! Bu sözler senin gibi bir kıza hiç yakışmıyor" dedikten sonra yanına gitti ve Naz'ın damarına basmayı tercih ederek "Sen dur ben yaparım. Şimdi sen narinsindir bir yerini kesersin falan hiç ağlamanla uğraşmayalım" dedi. Kaşınıyor muydu bu?
Söylediği şeye daha da sinirlenen Naz "Çekil ya! Ben yaparım. Hem bardak dandikse ben ne yapayım?" diyerek kendini haklı göstermeye çalışsa da aslında düştüğü gülünç durumun farkındaydı. Levent bardağı şöyle bir inceledikten sonra Naz'a markasını hatırlatıp "Hmm... Evet dandikmiş gerçekten! Aslında firmayı şikayet edeceksin ama ne diyeceksin? Sizin su bardaklarınıza sıcak içecek konmaz ama bizim laf dinlemez kız koymuş mu diyeceksin? Gülerler adama!" dedi. Ya bu adam hiç susmayacak mı?
Naz sinirden iyice deliye dönmüş bir halde çıkışıp "Senin derdin ne? Neden her seferinde beni tersleyerek dalga geçip duruyorsun?" deyince Levent beklemediği bu çıkış karşısında ne olduğunu şaşırmıştı. Şaşırmakta da haklıydı çünkü o Naz'dan ne görüyorsa aynı şekilde de ona karşılık veriyordu. Levent şaşkınlığını gizleyemeyerek "Karşılaştığımız andan itibaren sen bana nasıl davranıyorsan ben de sana öyle davranıyorum. Neden şimdi zoruna gitti anlamadım. Senin tarzın bu değil mi zaten?" diye cevap verdi.
Aslında Naz'ın gerginliğinin sebebi biraz da Altan'ı görmesinden kaynaklanıyordu. Kabul etse de etmese de gerilmişti ve ondan alamadığı hıncını şimdi Levent'ten çıkarmak istiyordu. Aralarında laf dalaşı sürerken de nihayet evin telefonunun çalmasıyla ikilinin atışması bir son bulmuştu. Levent'te Naz gibi biraz ileri gittiğinin farkındaydı ve bu durumdan huzursuz olmuştu. Naz ise bir şey diyemeden sinirli bir şekilde telefonu açmak için mutfaktan çıkıp gitti. Ahizeyi hızla kaldırıp bu sefer de "Efendim? Aloo! Kimsin kardeşim madem konuşmayacaksın ne diye arıyorsun?" diyerek bütün sinirini karşısındakinden çıkarmaya başladı.
O sırada mutfaktan çıkan Levent Naz'ın yanından geçerken onun için hazırladığı kahveyi yavaşça önüne bıraktı. Bir nevi "Özerine geldiğim için özür dilerim" diyordu yani. Naz önüne konan bardağın ardından başını ona doğru çevirdiğinde göz göze gelmişlerdi. Birbirlerine suçlu bakışlarla bakarken Levent bu anlık bakış sonrası orada durmayıp direkt Murat'ın odasına doğru yöneldi. Naz'ın bakışları onu takip ederken nihayet telefondaki kişi de yanıt vermişti.
"Alo"
"Kimsiniz acaba? Bir kimi aradığınızı öğrensem rahatlayacağım burada!"
"Naz... Kızım?"
Kızım derken? Naz gözleri ışıldayarak bakarken bir yandan da telefondaki derinden derinden gelen sesin düşündüğü kişiye ait olmasını ümit ediyordu. Olabilir miydi bu? Onca yılın ardından arayan kişi babası olabilir miydi?
4.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder