9 Haziran 2025 Pazartesi

Geçmisin Gölgesinde / 6.Bölüm (Yazan : NK)

 6.Bölüm : Ela uzak dur şu tiplerden!

Salondaki üçlü koltuğa geçip oturan Tolga bir yandan e-postalarını kontrol ediyor bir yandan da sandviçini yiyordu. Dalgın bir halde ekmeğinden bir ısırık daha alırken kapı zilinin sesi duyuldu. Nihayet! Sandviçini tabağa bırakıp ellerini silkeledikten sonra kapıyı açmak üzere ayağa kalktı. Gelen belliydi ama yine de beklenmedik bir sürpriz olabilir diye üstünü başını düzeltmeden de edememişti.

Kapı zili yeniden duyulduğunda "Açıyorum" diye seslendi. Bu sırada adımları evin koridoruna doğru yönelmişti bile. Kapıyı açtığında karşısında tabii ki de Bora'yı buldu. Arkadaşı tek kelime bile etmeden doğruca içeriye girip Tolga'yı da kapının dibinde bırakmıştı. Yine ne oldu kim bilir? Tolga kapıyı kapatıp "Bu kadar zamandır neredeydin?" diye sorduğunda yüzünü gözünü şekilden şekle sokan Bora önce ne desem telaşına kapılsa da bir şekilde söylemesi gerekeceği için arkadaşına yarım ağızla "Ela Hanım ile konuşmaya gittim" dedi. Ne yapmış ne yapmış!

Tolga bu yaptığından hiç hoşlanmamıştı. Neden olmaz demesine rağmen bu konuda başına buyruk hareket ediyordu ki? Kızmıştı ve kızdığını da belli etmekten hiç çekinmeyip "Lütfen bana yanlış duyduğumu söyle Bora!" dediğinde Bora yaptığı şeyin farkında olsa da yine de koltuğa oturarak eline aldığı sandviçin yarısını kendisi için kopardı ve lakayt bir tavırla da "Boş ver şimdi bunları sen ne yaptın?" diye sorup Tolga'nın kızgın bakışlarının hedefi oldu. Boş mu versin? Bunun mümkün olabileceğini düşünüyor muydu gerçekten?

Tolga arkadaşının karşısına geçip "Lafı geçiştirme! Ela Hanım'a bu fikrinden bahsetmeyeceğimiz konusunda anlaştığımızı sanıyordum. Neden beni yok sayarak tek başına hareket ediyorsun?" diye sorarken gözlerini de Bora'nın gözlerine dikmişti. Sinirlendiğini görmemek için kör olmak gerekirdi. Bora ortamı yumuşatmak adına onun bu sinirini görmezden gelmeyi tercih etmiş ve sanki abartılmaması gereken bir şey yapmış gibi rahat bir üslupla "Konuştum geldim atla deve değil ya!" demişti. Ne rahat adamsın be Bora! Elçin'in dediği kadar varsın gerçekten.

Bora konuyu kapatmak ister gibi "Mankenler bunlar mı?" dedikten sonra açık olan maildeki resme bakıp üzerine tıklayarak büyüttü. Tolga ise sakin durmaya çalışsa da yine de teklifi karşısında Ela'nın ona ne söylediğini öğrenmeye çalışıyordu. Kesin kızı ısrarlarıyla sıkboğaz etmiştir diye de düşünmeden edemiyordu. O anlarda bambaşka bir kafada olan Bora ise resimdeki mankenlere burun büküp "Bu ikisi kesinlikle olmaz" diyerek resimleri kapattı.

"Bu iki mankeni sen önermişsin ama Alihan Bey pek olumlu bakmamış ve daha etkileyici birinin bulunmasını istemiş"

Bora o iki mankeni Ela'yı düşünmeden önce önerdiğini söyleyince Tolga da ona ters ters bakıp "Bir şey söylemiyorsun. Ela Hanım ile neler konuştunuz?" dedi. Bora gözleri ışıldayarak Ela ile aralarında geçen konuşmaları anlatmaya başlamıştı. Ama ne anlatmak? Mevzuyu karmakarışık ettiği yetmiyormuş gibi Tolga'nın da aklını iyice karıştırmıştı.

Tolga arkadaşının anlattıklarını hayretle dinlerken bir anda lafını keserek "Hemen kabul mü etti yani?" deyince Bora da ona yüzünü ekşiterek "Bana bu işlere çok uzak olduğunu dolayısıyla da kendisinden beklenen şeyleri yapamayacağını söyledi" dedi. Tolga bu cevaptan hoşnut olmuş gibi "O halde kabul etmedi" dedikten sonra gönül rahatlığıyla arkasını dönüp giderken sırıtmaya başlayan Bora da "Ben de bu işi kafasında çok büyütmemesini söyledim. Yapacağı tek şeyin kameranın karşısına geçerek poz vermek olduğunu gerisini de ekip arkadaşlarımızın ve senin ustalıkla halledeceğinizi söyledim. O da çekimin ne kadar süreceğini sordu" dedi. Öyle mi demişti gerçekten?

Tolga geri gelip koltuğa oturduktan sonra düşünceli bir halde çenesini ovalamaya başlamıştı. Bunu yaparken de Ela'yı düşünüp kendi kendisine "Kabul ettiğine inanamıyorum" diye söyleniyordu. Tam o anda Bora'nın omzunu silkeleyip "Etmedi ki zaten" dediğini duymuştu. Etmedi mi? Neye inanacağına şaşıran Tolga etti mi etmedi mi karmaşasından fena halde bunalıp "Bora rica ediyorum laf kalabalığı yapmadan direkt sonucu söyle. Ela Hanım teklifini kabul etti mi etmedi mi? Net konuş" deyiverdi.

"Kabul etmedi ama ben onu ikna edeceğim"

"Hayır Bora! Artık hiçbir şekilde bu konu üzerinden Ela Hanım ile bir araya gelmiyorsun. Konu kapanmıştır yeniden açmaya da kalkma!"

Bora neden Ela konusunda bu kadar keskin düşüncelere sahip olduğunu anlayamıyordu. İki poz çekseler ne olurdu ki sanki? Gören de kızı zor durumda bırakacak bir şey istiyorlar zannederdi. Halbuki gayet prestijli bir işti bu. Tolga ise arkadaşına konuşma fırsatı bile vermeden kendisinin de birkaç manken önerisi olduğunu masaüstündeki klasörü açıp oradaki resimleri Alihan Bey'e mail atmasını istedi.

Bora arkadaşının ardından bakıp kalmıştı. Ona göre şu durumda Ela'dan daha iyi birini bulamazlar gibi geliyordu. Bu konularda kendisine çok güveniyordu çünkü konu iş olduğunda nokta atışı sayılabilecek dokunuşları vardı ve bu yönü de herkesçe bilinirdi. İçten içe bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu direkt hisseden insanlar vardır ya işte Bora da o insanlardandı. Yani sözün özü Bora'nın bildiği tek şey vardı o da bu işi kurtarmaları için ya Elçin'i geri dönmeye ikna etmeleri ya da Ela'yı bu işe dahil etmenin yolunu bulmaları gerektiğiydi.

Maili göndermek için sehpaya yaklaşıp Tolga'nın bahsettiği klasöre tıklamış ama tıkladığı gibi de geri kapatmıştı. Aynı klasörün altına baktığında üzerinde "YeldaEmreKarasu- Özel Çekim Düğün Fotoğrafları" yazan klasörü görmüştü çünkü. Yapmalı mı yapmamalı mı ikilemi yaşasa da merakına yenilip hemen tıklayarak açılmasını sağladı.


Hızlı bir şekilde resimlere göz gezdirirken aralarında Ela'nın fotoğraflarını da görünce sessizce "Üzgünüm Tolga! İş sahasında başarıya gideceğini düşündüğün her yol mübahtır" dedikten sonra önce kapıdan Tolga'nın gelip gelmediğine baktı sonra da seçtiği birkaç fotoğrafı göndereceği maile ekleyip arkasına yaslanarak sandviçini yemeye devam etti. Dua etsin de Tolga bu yaptığını öğrenirse aynı ortamda olmasınlar.

........::::::::____::::::::........

Ela ofisten çıkmak üzere eşyalarını ve masasını toplarken kapı açılmış ve içeriye "Ben geldim Ela" diyen Buğra girmişti. Tüm gün gelmeyip neden şimdi gelmişti ki? Ela onu görünce şaşırıp kuşkulu gözlerle "Hoş geldin" dediğinde Buğra da ona selam verip çantasını bıraktı ve kendisine kahve almak için yan tarafa geçti. Onun durgun halleri Ela'nın gözünden kaçmamıştı. Canı sıkkındı sanki. Ela bir yandan masasını toplayıp bir yandan da gün içinde olanları özet geçerken o an bunlarla çok da ilgili olmayan Buğra elinde bir fincan kahve ile geri dönüp sessiz sedasız sandalyesine oturarak bilgisayarını açtı.

Ela konuşurken kendisini dinleyip dinlemediğinden emin olamamıştı. Bu yüzden de Buğra'nın masasına yaklaşıp sırtını duvara yaslayarak "Senin keyfin mi yok?" diye sordu. Yoktu gerçekten. Kahvesini içip bilgisayarına bakmayı sürdüren Buğra bir sorun olmadığını sadece yorgun olduğunu söylese de pek inandırıcı olamamıştı. Sonuçta karşısındaki kızla bir iki senelik bir tanışıklıkları yoktu değil mi?

Ela ona inanmamıştı ama yine de konuşması için sıkıştırmak istememişti. Sonuçta Buğra'yı tanıyordu. Şimdi üstelerse söylemek ne kelime bir de gider kendisine patlar iyice gerilirdi. Ela bir süre ona bakıp düşünmüş sonra da yerine geçerken teyzesinin onları yemeğe beklediğini söylemişti. Nevin Hanım'ın davetlerini hiçbir zaman geri çevirmeyen Buğra'nın bu defa duruma göre geleceğini belli ederek "Kim kim olacaksınız?" diye sorması Ela'yı şaşırtmıştı. Hoppala! Buğra ne zamandan beri davetli listesini merak eden biri olmuştu ki?

Ela bu soruyu garipsemişti ama yine de onu cevapsız bırakmayıp "Hulki amca Nezoş ve Mine gelecek. Teyzem muhakkak seni de çağırmamı istedi" dedi. Buğra yemeğe Mine'nin de geleceğini duyar duymaz yerinden kalkıp "Nevin ablaya daveti için çok teşekkür ettiğimi ama gelemeyeceğimi söylersen sevinirim. Ben bir ara uğrar gönlünü alırım" dedikten sonra henüz boşalmamış bardağını alıp içeriye götürdü. Neydi bu şimdi? Şaka yapıyor herhalde! Nevin Hanım onu yemeğe beklediğini söyleyecek ve Buğra da bunu kabul etmeyecek. Resmen kıyamet alameti.

Ela şaşkınca neden böyle davrandığını düşünürken bardağını bırakıp geri dönen Buğra ona "Ela ben nasılsa buradayım madem misafirleriniz gelecek sen şimdiden çık istersen" dedi. Misafir mi? Minelerden misafir olarak bahsediyorsa gerçekten de bir sıkıntı vardı. Ela ne olduğunu anlamak istercesine "Benden sonra Mine ile tartıştınız da ondan mı gelmek istemiyorsun?" diye sorunca yaptıkları konuşmayı düşünen Buğra bu soruyla gerilse de belli etmemeye çalışıp "Evet biraz tartıştık. Ela bu akşam Mine ile karşılaşmak istemiyorum ve onun da beni görmek isteyeceğini pek sanmıyorum. O yüzden gelip de durduk yere herkesi huzursuz etmeyeyim. Beni biliyorsun şimdi ters bir bakış atar ben de duramam bir laf ederim mevzu kapanacakken gereksiz yere büyür gider" dedi. Neyse ki konunun uzamayıp kapanabileceği izlenimini vermişti.

Ela iki yakın arkadaşının arasında sert rüzgârlar estiğini öğrenince üzülmüştü. Konuyu da çok merak etmişti ama Mine'den işin aslını daha rahat öğrenebileceğini düşündüğü için de Buğra'yı daha fazla sıkıştırmadan susmayı tercih etmişti. Gerginliğe sebep olan mevzunun ne olduğunu bilirse onları bir araya getirmesi daha kolay olurdu tabii.

Keyfi kaçmış bir halde çantasını alıp "İyi ben çıkıyorum o zaman. Yarın görüşürüz" dedikten sonra tam kapıya doğru yürüyordu ki Buğra arkasından gelip şarjda unuttuğu telefonunu uzattı. Ela teşekkür ederek telefonu aldıktan sonra Buğra kapıyı açmış Ela da ona "Sıkma canını tamam mı? Arkadaşız biz bir sorun varsa o sorunu ortadan kaldırmasını da biliriz" deyip sıkıca sarılmıştı. Buğra belli belirsiz gülümserken Ela geri çekilmiş ve gitmek üzere kapıdan çıkmıştı. Tam o anda da olduğu yerde kalmıştı çünkü yerde rengarenk birbirinden güzel çiçeklerle bezenmiş bir buket olduğunu fark etmişti. Kim koymuştu ki onu buraya?


Tabii Ela'nın ardından Buğra da çiçeği görmüş ve bundan hoşlanmadığını da yüzüne saniyesi saniyesine yansıtmıştı. Birbirlerine baktıktan sonra Ela çiçeği elini alıp incelerken ön tarafında bir zarf olduğunu görmüştü. Takılma amaçlı "Pınar Hanım olmasın sakın" dediğinde Buğra'nın ters bakışlarını fark edip kendi kendisine kızarak zarfı açıp içinden çıkan kartı okumaya başladı. Açar açmaz Buğra hiç vakit kaybetmeden çiçeğin kimden geldiğini sormuştu. Sormasa daha iyiydi aslında.

Bu soruyla ne diyeceğini şaşıran Ela kartta yazanları Buğra'ya söylemek istemediği için "Bora Bey yollamış. Sabah onlara yardımcı olduğum için teşekkür ediyor" dedikten sonra kartı çiçeğin yanına sıkıştırdı. Buğra bu durumdan gerçekten hiç hoşlanmamış ve biraz da bozulmuştu. Bunu da Ela'ya sinirli bir şekilde "Bir Bora Bey'imiz eksikti! Hem ne bu çiçek miçek göndermeler hiç hoşlanmam böyle göstermelik kibarlıklardan!" diyerek belli etmekten hiç çekinmemişti. Ne oluyor ya!

"Ben herhangi bir art niyet görmüyorum. Sadece bana teşekkür etmek istemiş ne var ki bunda?"

"Hâlâ ne var bunda diyorsun! Ela uzak dur şu tiplerden!"

"Neden peşin hükümlü davranıyorsun? Onları daha doğru düzgün tanımıyoruz bile"

"Evet tanımıyoruz ama o ikisinin nasıl bir hayattan geldiklerini görebiliyoruz öyle değil mi? Nişanlı adamın gazetelerde kızlarla boy boy fotoğrafları çıkıyor nişanlısı görünce basıp gidiyor ama adam kadının ardından gitmek yerine hâlâ burada gerçek amacının ne olduğunu bilemediğimiz teşekkür adı altında sana saçma sapan çiçekler göndermekle meşgul oluyor. Arkadaşı desen belli ki o da aynı defolu kumaştan! Züppe herif! Ne zaman görsem senin etrafında bitiyor"

"Sen neler söylüyorsun Buğra?"

"Seni de kendi çevrelerindeki süs bebekleri gibi zannettiklerini ve bu yüzden de onlardan uzak durman gerektiğini söylüyorum Ela!"

Bu beklenmedik sözler karşısında şok olan Ela "Bu konuşmayı burada keselim yoksa kalbini kıracağım. Bir çiçek yüzünden geldiğimiz noktaya bak şaka gibi!" dedikten sonra çekip giderken Buğra arkasından yetişip onu kolundan tutarak durdurdu. Buğra haklı olduğunu düşünse de biraz ileri gittiğinin farkındaydı. Bu yüzden de Ela'ya yaklaşarak onun kendisine dönmüş olan sert bakışları eşliğinde tavrını biraz yumuşatarak "Özür dilerim Ela... Ben sadece seni korumaya çalışıyordum. Buna biraz olsun hakkım var sanırım" dedi. O nasıl bir hak acaba?

Açık olmak gerekirse eğer Ela Buğra'nın sınırı aşmakta olan bu korumacı tavırlarından artık hoşnut olmamaya başlamıştı. Hatta bazen gerçekten de boğulduğunu hissediyordu. Bunu hissediyordu çünkü Buğra'nın kendisini korumak isterken sarf ettiği sözler yavaş yavaş Ela'nın tolere edemeyeceği bir hale gelmeye başlamıştı.

"Ben küçük bir kız çocuğu değilim Buğra! İnsanların bana ne niyetle yaklaştığını anlayabilecek yaştayım. Dolayısıyla da kendimi koruyabilirim. Bir daha bana sakın neyi yapıp neyi yapamayacağımı ya da kiminle görüşmem gerekip gerekmeyeceğini söylemeye kalkma!"

Ela kızmış bir halde diyeceğini dedikten sonra Buğra'yı da ne yapacağını bilemez bir halde bırakarak merdivenlerden aşağıya inip dışarıya çıktı. Ela'nın ardından bakakalan Buğra onu kırmış olmanın üzüntüsünü yaşamıyor değildi. Aslında onu kırmak ya da bir sebepten üzmek kendisinden uzaklaşmasına sebep olduğu için hiç yapmak istemediği şeylerdi ama tutamıyordu şu lanet çenesini!

Buğra kendi kendisine kızarken başını eğmiş o sırada da yerde duran küçük zarfı fark etmişti. Ela sinirle gidince elindeki çiçekten düşmüş olmalıydı. Birkaç adım atıp yerdeki zarfı eline aldıktan sonra içinde ne yazdığına bakmak için hiç beklemeden zarfı açıp kartı çıkardı. Az önce Ela'nın elindeyken bakamadığı için ne yazdığını görememişti çünkü. Ancak kartta yazılanlar sakinleşmek isterken daha da çok tepesinin atmasına neden olmuştu.

Ela Hanım
Sizi ikna edemeden gitmek istemiyorum
Lütfen teklifimi bir kez daha düşünün
Bora Arslan

Bahsi geçen teklifin ne olduğunu anlayamayan Buğra okuduklarına çok sinirlenip kartı buruşturarak içeri girdikten sonra onu sinirle çöpe atmıştı. Bu adam kim oluyordu da Ela'ya tekliflerde bulunup bir de utanmadan ısrarını sürdürebiliyordu. Belasını mı arıyordu? Eğer öyleyse Buğra'dan âlâ bela olmazdı başına merak etmesin! Buğra odanın içinde elleri ensesinde olarak sinirli bir şekilde dolaşmaya başlamıştı. Bir anda nereden çıkmıştı bu insanlar Allah aşkına! Geldikleri gibi bütün düzeni değiştirmeye başlamışlardı.

Bora'nın karta yazdıklarını Tolga'nın tehdit yaratan varlığını Mine ile ayrı Ela ile ayrı yaptığı konuşmayı düşünürken içinde oluşan öfkeye yenilmiş ve elini Ela'nın masasının yanında duran aynaya hızla vurup onun kırılmasına yol açmıştı. Etraf bir anda ayna parçalarıyla dolmuştu. Sıktığı yumruğundan akan kan da cabası tabii.

Bir süre sonra elinden süzülen kanı fark eden Buğra kendisine gelip içeriden aldığı bir bezle elini sararak biraz oturmuş sakinleştikten sonra da etrafı toparlayıp ofisten ayrılmıştı. Ela ise yaşanan bu tatsız olaydan habersiz eve gelmiş ve üstünü değiştirdikten sonra da hemen aşağıya inip teyzesine masayı kurmasında yardım etmeye başlamıştı.

"Buğra neden gelmedi Elacığım?"

"Yorgunmuş teyze"

"Seviyor diye onun için hünkâr beğendi yapmıştım"

"Şansına küssün beyefendi!"

"Elacığım..."

"Efendim teyze?"

"Sizin aranızda tatsız bir mevzu mu geçti?"

"Evet ama çok gereksiz bir konuydu zaten son anda aklı başına geldi ve özür diledi"

"Elacığım arkadaşlar arasında olur böyle şeyler. Hem siz bildim bileli Mine ile Yelda da dâhil olmak üzere hep çok iyi dosttunuz. Söylediğin gibiyse böyle lüzumsuz gördüğünüz şeylerin aranıza girmesine izin vermeyin"

"Öyle tabii"

Ela teyzesinin sözlerini düşünerek peçeteleri yerleştirirken kapı zili çalmıştı. Minelerin geldiğini düşünüp "Ben bakarım!" dedikten sonra elindeki son peçeteyi de tabağın yanına yerleştirip koridora doğru giderek kapıyı açtı. Yanılmamıştı. Bir anda keyfi yeniden yerine gelmiş gibi harika bir gülümseme ile Nezaket Hanım ile Hulki Bey'e sarılıp onları içeriye davet etti ve Mine'ye de sıkıca sarılıp arkadaşıyla kol kola salona girdi.

........::::::::____::::::::........

Hulki Beyler geldiği gibi sofraya oturulmuş ve hoş bir sohbet eşliğinde yemekler yenmişti. Yemek bitiminde de herkes salona geçerek kahve servisiyle gelen tatlılarını yemeye başlamıştı. Nevin Hanım Hulki Bey ve Nezaket Hanım ile sohbet ederken Ela da bir köşede Mine ile Buğra'nın bugün yarattığı gerginlik üzerine konuşuyordu. İkisi de Buğra yüzünden çok gerilse de Mine bir nebze olsun sakinleşmiş gibiydi. Ela ise sıcağı sıcağına bir durumda olduğu için sinirine hakim olmakta biraz daha zorlanan taraftı.


Ela tatlısından bir çatal alırken bunalmış gibi bir solukta "Bazen etrafımda her hareketimi gözetleyen düşeceğimi hissettiği anda beni kaldırmak için hazırolda bekleyen ve kendince beni koruma kalkanının içine tutmaya çalışan bir... Bir ağabeyin varlığını hissediyorum! Ve bu gerçekten berbat bir his!" deyince Mine'nin gözleri de kocaman açılmıştı. Buğra sevdiği kızın kendisini ağabey olarak gördüğünü bilseydi ne hissederdi bunu asla bilmek istemiyordu.

"Ooo! Peki bunu Buğra'ya da söyledin mi? Yani sayesinde bir ağabeyin varmış gibi hissettiğini"

"Öyle demedim tabii ama kendimi korumak için bir başkasına ihtiyacım olmadığını çok net ifade ettim sanırım"

"Şu modellik teklifi... Nevin teyze biliyor mu?"

"Teyzeme söylemedim çünkü kabul etmeyi düşünmüyordum"

"Düşünmüyordun... Yani şimdi düşünüyorsun"

"Bilmiyorum Mine kafam karıştı. Of! Aslında dürüst olmam gerekirse eğer Buğra onlardan uzak dur dedikçe teklif gözüme daha cazip gelmeye başladı. Hatta tartışmanın ardından yolda Bora Bey'i ya da Tolga Bey'i görseydim işi hemen kabul ettiğimi bile söyleyebilirdim. O derece tepem attı yani!"

"Boş ver be Ela! Buğra bu konuda biraz olsun haklı gibi. Hem bizlik işler değil ki bunlar"

"Sen de aynı şeyi yapıyorsun Mine"

"Ben sadece fikrimi söylüyorum. Sen bu işi yapmak istersen seni onun gibi sert sözlerle vazgeçirmeye kalkmam biliyorsun. Tamam der sana yardımcı olmaya çalışırım"

"Biliyorum canım"

"Buğra nerede ki şimdi ofiste mi?"

"Ben çıkarken ofisteydi"


Maalesef Buğra artık ofiste değildi. Kızlar kendi aralarında konuşurken kartta yazılan teklifin Ela'ya ne sebeple yapıldığını öğrenmek için Tolga'nın evine doğru gidiyordu. Ela ise bundan habersiz tabağındaki tatlının son parçasını ağzına attıktan sonra düşünüp fevri bir kararla "Kabul edeceğim!" dedi. Bunu duyunca Mine'nin şaşkın bakışları direkt ona dönmüştü. Tonlaması ne kadar da kararlı çıkmıştı öyle.

Ela arkadaşının kendisine dönmüş bakışlarını görünce "Kabul edeceğim ve eğer Buğra'nın düşündüğü gibi bir durum olursa kendimi nasıl koruyabildiğimi de ona ispat edeceğim. Tabii aksi bir durum olursa ki bence öyle olacak o zaman da o yanıldığını görüp ön yargılarını bir kenara bırakması gerektiğini öğrenecek" dedi. Mine'nin endişeli bakışlarına aldırmayan Ela derin bir nefes alıp kendine güvenli bir şekilde "Evet! Bunu kesinlikle yapacağım" dedi. Eyvah eyvah!

Ela kesin kararını verirken Buğra da aracından inmiş Tolga'nın evine doğru ilerliyordu. Bir süre öylece durup sinirini baskıladıktan sonra da kararlı bir şekilde kapının ziline basarak açılmasını beklemeye başladı. Tolga ise saat sebebiyle kimin geldiğinin merakıyla kapıya doğru gelmiş ve açtığı gibi de Buğra ile karşı karşıya kalmıştı. İçten içe burada olmasına ne sebep olmuş ki diye düşünürken Buğra yan gözle içeriye doğru bakıp "Biraz konuşmak istiyorum" dedi. Tolga ne konuşacağını merak eder bir halde "Tabii" dedikten sonra onu içeriye davet edip kapıyı kapattı. Aralarında nasıl bir konuşma geçeceği merak konusuydu gerçekten.

Buğra olduğu yerden kaşları çatık bir halde eve bakarken kapıyı kapatan Tolga da eliyle salonu işaret edip onu içeriye davet etti. Neden burada olduğuyla alakalı hiçbir fikri yoktu ama çok geçmeden de öğreneceğe benziyordu.

Salona girdiklerinde sehpadaki günlüğü fark edip hızlıca çekmeceye atan Tolga "Dağınıklık için kusura bakmayın. Kimseyi beklemiyordum da..." dedikten sonra kendisine ne ikram edebileceğini sordu. Buğra koltuğa geçerken "Gerek yok zaten fazla kalmayacağım" dedikten sonra onun da oturmasını bekledi. Öfkeli görünüyordu ve bu da Tolga'nın dikkatinden kaçmıyordu. Açıkçası bunun nedenini de merak etmişti.

Tolga onun elindeki dikkat çekici sargıya bakarak karşısındaki koltuğa geçip oturduktan sonra Buğra'nın geliş sebebini söylemesini beklemeye başlamıştı. Gergin bir tavırla etrafa bakan Buğra ise kinayeli bir ses tonuyla "Arkadaşınız yok herhalde" dedikten sonra Tolga'nın bunu neden sorduğunu anlayamamış gibi bakıp Bora'nın İstanbul'a döndüğünü söylemesiyle de yüzüne sevimsiz bir tebessümle bakıp "Ela'yı ikna edemeden gitmek zor olmuş olmalı!" dedi. Neden burada olduğu şimdi anlaşılmıştı.

"Şu mevzu..."

"Lafı uzatmaya gerek yok sizinle açık konuşacağım. Ela'ya sunulan teklifin içeriğini öğrenmek istiyorum"

"Ela Hanım size bundan bahsetmedi mi?"

"Ben size soruyorum"

"Rahat olun zaten teklifin bir geçerliliği kalmadı. Sabah yaşanan bir sorun sonrası Bora ile manken arayışındaydık ve..."

"Manken!"

"Arkadaşım Ela Hanım'ın bu işe çok uygun olduğunu düşündüğü için fevri bir kararla benden onay almadan gidip kendisi ile konuşmuş tabii Ela Hanım da kabul etmemiş"

"O da daha ileri gidip kararını değiştirmesi için çiçeklerle jest yaparak Ela'yı etkilemeye çalıştı tabii!"

"Çiçek?"

"Sizin geldiğiniz yerlerde bu tarz şeyler hoş karşılanıyor olabilir ama burada karşılanmaz. Bu tarz yakışıksız hareketler Ela'yı zor durumda bırakabilir"

"Yakışıksızlık nerede anlayamadım. Yapılan harekette kötü bir niyet mi sezdiniz?"

"Sanırım sezdiğim şeyler üzerine konuşmasak daha iyi olur!"
 

Öfkeli halinden Buğra'nın kendisiyle çok daha farklı bir derdi olduğu anlaşılıyordu. Ancak Tolga henüz bunu Ela'yı kendisinden kıskanıyor olduğuna yoramıyordu. Buğra ile birbirlerine dik dik bakarken imalı bir tavırla "Buraya Ela Hanım için değil de kendiniz için gelmiş gibi görünüyorsunuz" deyince onun bu dediği Buğra'yı kızdırmıştı. Sert bir tonlamayla "Fark eder mi?" diye sorduktan sonra Tolga'nın alaycı bakışlarına maruz kalınca da "Siz yenisiniz! O yüzden de buradaki insanların birbirleri ile olan ilişkilerini henüz kavrayamadınız. Ela benim çok kıymet verdiğim bir arkadaşım daha da ötesi dostum! Ona zarar geleceğini düşündüğüm her türlü konuda kayıtsız şartsız kendimde söz hakkı görürüm" dedi.

Buğra'nın geliş amacı belli olmuştu. Belli ki Ela'nın yalnız olmadığını belli etmek için kendince gözdağı vermeye gelmişti. Tolga bunu anladığını ama umursamadığını belli edercesine bakıp biraz da tehditkâr bir ses tonuyla "Ela Hanım'ın buraya geldiğinizden haberi var mı?" diye sordu. Bu sorudan sonra Buğra ister istemez sessiz kalmıştı. Bunun üzerine bu sefer de Tolga alaycı bir gülümseme ile "Tahmin etmiştim" dedikten sonra sabahki müdahaleci tavrından ötürü kendisini de işin içine katarak "Bence bırakalım da Ela Hanım bu konuda nasıl hareket edeceğine kendisi karar versin. Sonuçta o yetişkin ve aklı başında bir kadın... Eminim konu ne olursa olsun kendisinin yerine karar verilmesinden hoşlanmayacaktır" dedi. Bu sözlerden sonra Buğra maalesef Tolga'ya daha da çok bilenerek gitmek için ayağa kalkmıştı. Onun sakin ve olaya hakimmiş gibi konuşuyor olması gerçekten sinirlerini bozuyordu.

Buğra'nın gidecekmiş gibi kalkmasıyla Tolga da oturduğu yerden yavaşça kalkınca yüz yüze gelmişlerdi. Tolga ona daha erken biraz daha oturun ısrarında bulunacak değildi. Hatta buraya gelmesini dahi yersiz bulmuştu.

Buğra öfkeli gözlerle baktığı Tolga'ya "Güzel konuşuyorsunuz hoş konuşuyorsunuz da ben eski kafalı bir adamım Tolga Bey! Yanlış bir şey gördüğümde sırf incelik yapacağım diye inisiyatifi elden bırakacak biri değilim. Hakkımda istediğiniz şeyi düşünebilirsiniz. Ben de böyle biriyim işte! Sevdiğim birine yapılan hareketi sözü davranışı yanlış olarak değerlendiriyorsam müdahalemi yaparım. Kimse de ağzını açıp bir şey diyemez" dedikten sonra kapıya yönelip başka hiçbir şey demeden dışarıya çıktı. Tolga'nın bu adamla işi vardı. Belli olmuştu bu...


........::::::::__Ertesi Gün__::::::::........

Sabah olduğunda Ela yatağından kalkmayı hiç ama hiç istememişti. Hatta yatağına nasıl gömülmüşse başını yastığının altına almış teyzesinin seslenmelerini bile duymuyordu. Nevin Hanım bir seslenmiş iki seslenmiş sonunda böyle olmayacağını anlayıp bizzat gelerek yeğenini kendisi uyandırmak istemişti. Kapıyı tıklatıp içeriye girdikten sonra yanına geldiği Ela'nın bu halleri onu gülümsemişti. Ela'dan çok yastık ve yorgan dağı oluşmuş gibi gözüküyordu.

Nevin Hanım yastığı kenara alıp Ela'nın saçlarını okşayarak "Hadi kalk bakalım teyzesinin güzeli" deyince Ela da gözleri kapalı bir halde "Teyze lütfen biraz daha uyuyayım. Söz iki dakika sonra kalkacağım" dedi. Nevin Hanım onun saçlarına bir öpücük kondururken "Sadece iki dakika ama! Sen işe gitmeden teyze yeğen güzel bir kahvaltı yapalım istiyorum" dedikten sonra oturduğu yerden kalkıp odadan çıktı.

Ela teyzesinin ardından yattığı yerde dönüp tavana doğru bakmaya başlamıştı. Bunca yıldan bu yana ilk defa Buğra ile karşılaşacağı için kendisini gergin hissetmişti. Bu hissi de hiç sevmemişti. Onunla daha önce hiç bu denli sert bir konuşma yapmadığından içinde bulundukları bu durum onu huzursuz ediyordu. Canı o kadar sıkılmıştı ki Buğra gibi kendisine de kızarak "Of! Her şeyi mahvetmek zorunda mıydık sanki!" diye söylene söylene üzerindeki yorganı kenara savurup ayağa kalktı.

Banyoya girdikten sonra üzerini değiştirerek aşağıya inen Ela mis gibi kokular eşliğinde Nevin Hanım'ın hazırladığı sofraya bakıp "Ooo! Ne kadar şanslıyım bir insan bu sabah teyzem tam manasıyla döktürmüş" dedi. Çayları dolduran Nevin Hanım gülümseyerek "Hadi otur bakalım en sevdiğin çörekten yaptım. Sen sıcak seversin soğutma da ye bir an önce" dedikten sonra karşısına geçip tabağına birkaç parça şey aldı.

Ufak tefek mevzular üzerine sohbet ederken Ela teyzesinin nasıl karşılayacağını bilemediği için hafif ürkek bir edayla Bora'nın kendisine yaptığı tekliften söz etmeye başlamıştı. Bunu yapar yapmaz da çatalını bırakan Nevin Hanım'ın tüm dikkati üzerine kaymıştı.

"Nereden çıktı bu modellik işi Ela?"

"Teyze çok zor durumda kalmışlar. Elçin Hanım yani mankenleri bir anda daha doğrusu biraz da benim yüzümden işi bırakıp İstanbul'a dönünce..."

"Elacığım onlar profesyonel insanlar eminim yeni birini kolaylıkla bulabilirler"

"Öyle tabii ama..."

"Aması ne?"

"Sanırım ben de onlara yardım etmek istiyorum. Sonuçta Tolga Bey bir lafımızla Yelda'nın düğünü için saatlerce orada bulunup bir sürü fotoğraf çekti. Hem de bunu hiçbir beklentisi olmadan yaptı"

"İyi niyetli olduklarına şüphem yok ama bu işler senin yapabileceğin işler değil Ela. Bırak kendilerine yeni bir manken bulsunlar bir tanem"

"Sen de mi böyle düşünüyorsun?"

"Sanırım Buğra da benim gibi düşünüyor. Dün o yüzden mi gelmedi?"

"O yüzden değil ama evet o da bu fikirden pek hoşlanmayacak gibi"

"Bilmiyorum Ela senin yanlış bir şey yapmayacağından eminim ama açık konuşmam gerekirse bu iş pek kafama yatmadı"

"Teyze..."

"Ben fikrimi söyledim Elacığım ama yine de son karar senin. Aa! Eğer bu işi illa yapacaksan Buğra'yı da yanına al benim de aklım sende kalmasın"

"Hayatta gelmez!"

"Ancak o da senin yanında olursa içim rahat eder Elacığım"

Bu hiç iyi olmamıştı işte! Buğra'yı kessen lime lime etsen hatta Yelda'nın eline teslim etsen yine de Ela ile oraya gelmezdi. Gelmemeyi de bırakın Ela'yı da oraya göndermemek için elinden geleni ardına koymazdı. Tolga'yı da Bora'yı da sevmemişti bir kere yapacak bir şey yoktu. Ela bunları çok iyi bildiği için Buğra'lı seçeneği kafasında tamamen elemişti. Son lokmasını da ağzına attıktan sonra saatine bakıp teyzesine de kahvaltı için teşekkür ettikten sonra onu öperek evden çıktı.

........::::::::____::::::::........

Tolga çekim yapılacak mekana sabahın erken saatlerinde gelmiş şimdi de hazırlıkları kontrol ediyordu. Akşam Buğra gittikten sonra Elçin ne durumda olduklarını öğrenmek için aramış Tolga da bu fırsatı değerlendirerek onunla uzun bir konuşma yapmıştı. Zorlukla da olsa onu tekrardan İzmir'e dönüp işlerini bitirmeye ikna etmişe de benziyordu. Elçin de Tolga'yı çok sevdiği için onu ve diğerlerini yarı yolda bırakmamak adına sabah en erken uçakla yanlarına geleceğini söylemişti. Bir şartı vardı tabii. Orada bulunduğu süre boyunca Bora gözüne gözükmeyecekti.

Tolga saatine bakınca Elçin'in gelmiş olabileceğini düşünmüş ve telefonunu çıkarıp onu aramaya başlamıştı. Gelmişti gerçekten. Onlar kendi aralarında konuşurken Ela da taksiden inmiş kapının önünde içeriye girip girmemek konusunda tereddüt yaşıyordu. Tam orada ne aradığını düşünüp geri dönüyordu ki taksiden inen Elçin ile karşılaştı.

Ela kendisine tebessümle yaklaşan Elçin'e "Sizin gittiğinizi sanıyordum" deyince Elçin de güneş gözlüğünü çıkarıp "Gitmiştim ama şu Tolga yok mu şu Tolga... Ah! Ne yazık ki onu çok severim. Bora'ya rağmen bu zaafım yüzünden beni yine ikna etmeyi başardı" dedi. Ela memnun olmuş bir halde "Çok iyi yapmış. Ben geri döndüğünüze çok sevindim" diye gülümserken kendisi ile sizli bizli konuşmaktan sıkılan Elçin de "Bana sadece Elçin de lütfen. Sizi bizi ve hanımları bir kenara bırakalım" dedi. Olurdu tabii.

"Tamam nasıl istersen"

"Harika!"

Elçin'in etrafa şöyle bir bakıp "Sormayı unuttum sen neden buradasın? Yanlış anlama seni gördüğüme sevindim ondan sormuyorum. Gerçi akşam konuştuğumuzda Tolga sizin tanıştığınızdan bahsetmişti. Enteresan bir tesadüf oldu gerçekten" demesiyle Ela ne diyeceğini şaşırmıştı. Şimdi Tolga Bey zor durumda kalınca senin yerini doldurmaya geldim de denmezdi ki. Çok ayıp olurdu bu. Elçin baktı ıkınıp sıkınıyor uzatmadan koluna girerek "Neyse canım iyi ki geldin. Sonuçta karşılaşmış olduk. Hadi gel makyajım yapılırken birer kahve içip laflayalım" dedi. Böyle demese Ela orada neden olduğunu açıklayamayacaktı sanki.


İçeriye girdiklerinde kostümleri taşıyan görevli önlerinden geçip giderken Elçin de bu sırada bir köşede sessiz sakin bir halde makinesini hazırlayan Tolga'yı fark etmişti. Onun etrafla ilgisinin olmadığını ve başını malzemelerine gömmüş olduğunu görünce de Ela'ya dönerek "Bu adam hep böyledir fotoğraf makinesini gördü mü dünyayı unutur" dedikten sonra Ela'nın tebessüm etmesi eşliğinde elini kaldırarak "Tolga!" diye seslendi.

O kargaşanın içinde bu sesi ayırt edip etrafına bakınan Tolga kendisine doğru yaklaşan Ela'yı ve Elçin'i görmüş çok da şaşırmıştı. Elçin tamam da Ela'yı burada görmek onun için kesinlikle beklenmedik bir durumdu. Elçin yanına yaklaşıp "Sırf senin için geldim yoksa o Bora'yı süründürmekten hiç çekinmezdim" diyerek yanağını öperken Tolga ona mahcup olmuş bir halde bakıp kendisini kırmayarak geldiği için teşekkür etti.

Elçin yanında olduğunu belli etmek için kolunu ovuşturduktan sonra yolda Ela ile karşılaştıklarını ve birer kahve içeceklerini söyledi. Tam o anda da bir görevli aniden ellerini birbirine vurarak "Elçin Hanım'ı makyaja alıyoruz. Hadi acele edin!" dedi. Elçin gözlerini devirip "İşte başlıyoruz" diyerek çantasını bırakırken Tolga da etrafına meraklı gözlerle bakan Ela'nın yanına doğru yaklaştı.

"Sizi burada görmek ne güzel"

"Teşekkür ederim. Habersiz geldim umarım burada olmamın bir sakıncası yoktur"

"Hiçbir sakıncası yok"

"İyi o zaman"

"İçerisi çok karmaşık görünüyor değil mi?"

"Evet gerçekten de öyle"

"Daha önce hiç böyle bir ortamda bulundunuz mu?"

"Bulunmadım ama dışarıdan çok renkliymiş gibi görünen bu hayatı hep merak etmişimdir. Hatta sırf bu yüzden küçük yaşlarda şarkıcı olacağım diye tuttururdum"

"Ciddi misiniz?"

"Teyzem beni zor vazgeçirdi. Çocukluk işte"
 

Tolga gülümserken bir anda yüzünü düşürmüştü. Bunu yapmasının da bir sebebi vardı elbet. Arkadaşı Bora'nın yaptığı teklif üzerinden "Ela Hanım umarım arkadaşım sizi zor durumda bırakmamıştır" deyince Ela onun bu durumdan rahatsız olduğunu hissettiği için gayet anlayışlı bir tavır takınıp "Zor durumda kalabileceğim bir şey olmadı. Kendisi çok nazik bir üslupla bana kafasındakileri anlattı ama maalesef ben o an için bunu yapamayacağımı kendisine söylemek zorunda kaldım" dedi. Tolga mahcup olmuş bir halde kendisini bu tarz şeylerle rahatsız ettikleri için özür dilerken Elçin de Ela'ya seslenip kahvelerinin geldiğini söyledi. Kahve denilen şey asla bekletilemezdi. Ela izin isteyip Elçin'in yanına giderken Tolga da çalmaya başlayan telefonunu açıp gözü onda olarak cevapladı.
 

Kızlar sohbeti bayağı ilerletmiş ama çekim vakti de gelmişti. Elçin üzerini değiştirirken Ela da hiç sıkılmadan büyük bir keyifle son hazırlıkların tamamlanışını izliyordu. Hele bir de çekimler başlayıp birbirinden güzel karelere tanıklık edince yüzünde hoş bir tebessüm oluşmuştu. Elçin'in kıyafet değişimi yaptığı anlarda Tolga çektiği fotoğrafları kontrol edip onları Ela'ya da göstererek kısa kısa bilgiler veriyor aynı zamanda da keyif içinde sohbet ediyorlardı. Ela da Tolga'nın iş üstündeki hâkimiyetini etrafı ustalıkla kontrol edişini ve oradaki kişilerle statüsü ne ölçüde olursa olsun kibar bir şekilde kurduğu diyaloglarını hayranlıkla izliyordu. Şu an bu moda çekiminden de tahmininden çok daha fazla zevk almıştı. Dış bir gözle izlemek bu kadar güzelse içinde olmak nasıl bir duygudur diye düşünmekten kendisini alamıyordu.


Her şey o kadar keyifliydi ki zamanda su gibi akıp gitmişti. Elçin'in dış çekimler için hazırlığa alınmasıyla saatine bakan Ela geç olmaya başladığını anlayınca yanına gidip artık gitmesi gerektiğini söyleyerek maalesef ona hoşça kal demek zorunda kalmıştı. Bu kadar kalabilmiş olması bile mucizeydi aslında. Elçin ile samimi bir vedalaşma yaşadıktan sonra da çantasını almak için geri döndü ancak çantasını alamadan gözleri Tolga'ya takılmıştı.

Kendisine kahve almaya giden Tolga elinde bir tepsiyle geri dönmüş ve içmek isteyenler için diğer kahveleri ortaya bırakıp asistanının kendisine uzattığı tabletin ekranına bakmaya başlamıştı. İnsanların tepkilerine bakılacak olunursa bunu ilk kez de yapmıyor gibiydi. Tolga'nın kendisini diğer insanlardan üstün görmüyor oluşu ve eşit şartlarda çalışıp tam bir ekip ruhuna sahip olması etkilemişti Ela'yı.

Buradan ayrılmaya hiç de gönüllü olmasa da çantasını alıp vedalaşmak için Tolga'nın yanına doğru yürümeye başladı. Tolga da onu fark eder etmez asistanıyla olan konuşmasını neticelendirip Ela'nın omzuna attığı çantasına bakarak "Gidiyor musunuz yoksa?" diye sordu. Ela'nın yüzünde burada geçirdiği güzel saatlerin yansıması olan hoş bir gülüş vardı ve Tolga'ya da " Evet artık gitmeliyim. Her şey çok güzeldi Tolga Bey hepinize ayrı ayrı hayran kaldım tebrik ederim. İnanın harika bir iş çıkarıyorsunuz" diyerek beğenisini belli etti. Buradan hiç gidesinin olmadığını da söylemek isterdi ama yapamazdı tabii.

"Buradaki varlığınızın bizlere pozitif bir etkisi olduğunu söylemezsem size haksızlık etmiş olurum"

"Çok naziksiniz"

"Nezaket olsun diye söylemedim. Elçin'in çekimler sırasında çok daha gergin olacağını düşünmüş ve kendimi ona göre hazırlamıştım ama sizin burada oluşunuz onun da o gerginliğini unutmasını sağlamış gibi görünüyor"

"Buna sevindim. Sonuçta buradan gitmiş olmasına biraz da ben sebep oldum. Eğer o gazete haberini..."

"Lütfen bu konuda kendinizi suçlamayın çünkü zaten basına yansımış bir olaydı ve Elçin de bunu bir şekilde öğrenecekti"

"Umarım bu yaşanılanları en kısa zamanda atlatırlar"

"Umarım öyle olur. Anladığım kadarıyla Bora'nın gerçekten bir suçu yok. O sadece aynı ortamda bulundukları için kıza selam vermiş ve bunun bu kadar büyütülüp basına yansıyacağını hesap edememiş"

"Eğer dediğiniz gibiyse Elçin ile konuşup ona bunu düzgünce izah etmeli. Bence şu an kızgın olsa da Bora Bey'in ilişkilerini önemsediğini göstermesi onu yumuşatacaktır"

"Haklısınız. Bora ile konuşup onu bu konuda yönlendirmeye çalışacağım"

Konuşmaları sonlanınca ikisi de gözlerini birbirlerinin gözlerinden çekmişti. Ela'nın "O halde ben gideyim. Görüşmek üzere" demesiyle Tolga uzattığı eli tutup "Görüşmek üzere" dedikten sonra nedendir bilinmez Ela'nın gidişini izlerken dalıp gitmişti. Hatta o kadar dalmıştı ki o sırada yanına gelip oturan Elçin'i bile fark etmemişti.


Elçin önce baktığı yöne sonra da ona doğru bakarak tiz bir ses tonuyla "Tolga..." diye seslendi. "Hazırlan! Seni köşeye sıkıştıracak şeyler ima edeceğim" diyordu sanki. Bunun üzerine kendisine tok bir sesle "Efendim?" diyen Tolga'ya Ela'yı ima ederek "Hoş kız!" deyip gülümsedi. Bak şimdi!

Tolga'nın bu imadan hoşlanmadığını belli eden bakışları anında Elçin'e yönelmişti. İstediği kadar hoşlanmamış gözüksün bir kadın olarak Elçin ikisinden güzel elektrikler almıştı ve bunu da içinde tutamamıştı. Elçin arkadaşının bu haline ister istemez gülerek "Kızma canım sadece hoş dedim anlamı sen çıkarıyorsun" dedikten sonra masadan inip Tolga'nın "Seni tanımasam buna gerçekten inanabilirdim" demesiyle de onu şaşkına çevirerek "Tüh o zaman! Biliyor musun yarın akşam arkadaşları ile toplanacaklarmış. Hmm... Sanırım fotoğraflarını çektiğin çift için bahçe ortamında yemek veriyorlarmış. Bil bakalım ne oldu? Ela beni de davet etti" dedi. Elçin'i de mi davet etmiş? Yok artık!

Tolga'nın sessizliği karşısında Elçin başını ona doğru döndürüp muzur bir gülümseme ile de "Ya da ben davet etmesini sağlamış olabilirim. Ama bir sorun var çünkü bana yarın gece için centilmen yakışıklı ve bu arkadaş ortamını tanıyan hoş bir kavalye lazım. Var mı bildiğin biri?" diye sordu. Tolga çöpçatanlığına soyunan Elçin'in niyetini basbayağı anlamıştı. Bu yüzden de karşı atak yapıp onu kızdıracağını bile bile "Bora var! Gidip yarın sana eşlik edeceğini haber vereyim de sevinsin" diyerek yanından giderken arkasından fular fırlatan Elçin'in "Bu hiç adil değildi!" diye bağırmasıyla da "Sen başlattın!" diye gülümseyip eşyalarını toparlamaya gitti.

........::::::::____::::::::........

Ela mimarlık ofislerinin bulunduğu binaya girmiş ve ağır adımlarla merdivenleri çıkmaya başlamıştı. O kadar gergindi ki bu gerginlik öyle böyle değildi. Şimdi Buğra da kesin suratı beş karış halde masasında oturuyordu. "Merhaba" dese bir dert demese ayrı dertti. En kötüsü de içeriye girip birbirlerine bakmadan konuşmadan günü yabancı gibi tamamlamak olurdu herhalde.

Ela derin bir nefes alarak ofisin kapısına yaklaştığında aniden kapı açılmıştı. Müşteri olabileceğini düşünüp hafifçe geri durduğunda ise onu şaşırtan bir şey olmuştu çünkü içeriden ellerinde alet çantaları olan iki tane adam çıkmıştı. Neden gelmişlerdi ki buraya? Onlara yol verip meraklı gözlerle içeriye bakarken de ister istemez Buğra ile göz göze geldi. Bir şey olmuş yüzünden belliydi bu.

Ela bakışlarını olması gereken yerde olmayıp başka bir yere duran aynaya çevirince üzerindeki parmak izlerini görmüş ve değiştiğini anlamıştı. O sırada Buğra da soğuk bir tavırla selam verip önünden geçerek bez almak için içeriye gitti. İyi de ne olmuştu ki burada? Ela ardından bakarken Buğra'nın elindeki sargıyı da hemen fark etmişti. Bir aynaya bakıyor bir onun gittiği yöne bakıyor ikisi arasında bir ilişki kurmaya çalışıyordu. Bu kurulum da uzun uzadıya sürmeyecek gibiydi çünkü şu an resmen görünen köy kılavuz istemez durumu yaşanıyordu.

Üzgün bir halde çantasını masasına bıraktıktan sonra içeri girip aynayı silmeye başlayan Buğra'ya yaklaştı ve hiç düşünmeden kolunu tutarak eline ne olduğunu sordu. O an tartışmış olmaları ve aralarındaki gerginlik umurunda bile değildi. Tek derdi arkadaşına ne olduğuydu. Ancak Buğra bir şey olmadığını söyleyerek sorusunu geçiştirme yoluna başvurmuştu. O bir şey olmadığını söylese de elindeki sargı sebebiyle Ela'yı buna inandırması biraz güçtü.

Ela endişeli bir halde "Elini mi kestin o yüzünden mi sargılı dolaşıyorsun?" diyerek Buğra'yı kendisine doğru döndürdüğünde o da istemeden biraz yükselerek "Ela bir şey yok dedim ya! Yanından geçerken aynaya çarptım düşmesin diye tutarken de kırıldı elim kesildi işte!" dedi. Ela ona inanmıyordu. Madem dediği gibi olmuştu ne diye kızıyordu o zaman?

Ela sargılı olan elini tutup ona içi acıyarak bakarken "Böyle alelade sarmakla olmaz. Bir doktora ya da eczaneye gittin mi? Dikiş attırmak gerekebilir" diye sorunca Buğra da gerek olmadığını söyleyerek elini çekti ve onu orada bırakarak içeriye gitti. Ela ardından bakarken neden böyle bir şey olduğunu az çok anlamış ve kendisi yüzünden Buğra'ya zarar gelmiş olmasına da çok üzülmüştü.

Buğra suratı beş karış halde tekrardan içeriye girip masasına yönelirken Ela bu sefer yanından geçip gitmesine izin vermemiş ve bir anda onu kendisine doğru çekerek sıkıca sarılmıştı. Buğra tepki veremeden öylece duruyordu. Böyle bir şey yapmasını beklemediği açıktı. Şaşkındı ve şaşkınlığı Ela'nın "Seni çok seviyorum" demesiyle daha da büyümüştü. Buğra kulaklarına inanamıyor gibi bakarken Ela da sözüne "Seninle tartışmayı da aramızda gerginlik olmasını da istemiyorum. Lütfen bir daha ne olursa olsun bu duruma gelmeyelim" diyerek devam etti.

Ela bunları söylüyordu ama o sırada Buğra da kendisine sarılı halde duran Ela'nın kalp atışlarındaki hızlanmayı fark etmemesini umuyordu. İlk defa Ela'ya bu denli yakındı. Tamam daha önce de sarıldıkları illaki olmuştu ama onlar daha çok selam verir tarzda ya da kutlama niteliği olan sıradan sarılmalardı. Bu defa kendisini sevdiğini ve aralarının bozuk olmasından hoşlanmadığını söyleyerek sıkı sıkı sarılıyor Buğra'nın ona karşı olan duygularının da artmasına neden oluyordu.

Buğra yaşadığı şaşkınlığın ardından kolunu yavaşça Ela'nın beline sarmıştı. Yıllardır sevip bir türlü açılamadığı kızın kollarında olmasının verdiği buruk mutlulukla gözlerini kapatıp saçlarını kokladıktan sonra da bir daha cesaret edip söyleyemeyeceğini düşündüğü için tüm içtenliği ile "Ben de seni seviyorum" dedi. Ela'nın sevdiğini söyleyişi dostçaydı ama Buğra'nın sevdiğini söyleyişi ondan farklı olarak içinde aşk da barındırıyordu.

Buğra belki bu sevgisinin ne manada olduğunu şu an Ela'ya alenen söyleyememişti ama gün gelecek ve bir hayli gecikmiş olan bu itiraf iki dost için hayatlarındaki kırılma noktalarından biri sayılacaktı.

6.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...