Bu bölümde Sarp yıllar sonra göreve dönmeye nasıl karar vermiş hatta Fuat Bey ile nasıl tanışmış onu göreceğiz ;) Flashback bölümü yani.
3.Bölüm : Sarp ve Fuat Çeliker nasıl tanıştılar?
"Savaş için en güçlü olduğunuzda, kendinizi güçsüz göstermeli, kuvvetlerinizi harekete geçirirken hareketsizmiş gibi durmalı, düşmana yaklaştığınızda, uzakta olduğunuz izlenimi vermeli, uzakta olduğunuzdaysa düşmanın burnunun dibinde olduğunuza düşmanı inandırmalısınız." Sun Tzu
........::::::::__3 HAFTA ÖNCE__::::::::........
"Eren'in konuşmaya dalıp yanlışlıkla Fırat'ın üzümlü çöreklerinin üzerine oturması mı? Maalesef doğru! Fırat çıldırdı zor sakinleştirdik şimdi de yeni çöreklerinin gelmesini bekliyor"
"Hayır ondan bahsetmiyorum. Yemeğe çıkmıştım döndüğümde herkes Sarp'ın burada olduğunu konuşuyordu"
"Evet burada ve şu anda da amirin yanında"
"Ve siz ikiniz bunu bilmenize rağmen bana haber verme nezaketinde bile bulunmadınız!"
"Neden gelmiş peki yoksa geri dönmeyi kabul mü etti?"
"Hiç sanmıyorum. En son konuştuğumuzda geri dönmeme konusunda çok kararlıydı"
"Belki fikrini değiştirmiştir"
"İşte şimdi keyfim yerine geldi. Eğer Sarp geri dönmeyi kabul ederse size de her sabah kepekli kurabiyelerimden getireceğim"
Kepekli mi? Bu iki arkadaş için "Yok canım ya sağ ol! Getirmiş kadar oldun" denecek bir şeydi çünkü o diyet kurabiyelerde zerre kadar lezzet yoktu. Selçuk ile Savaş ses etmeden imalı bir şekilde bakışırken Derin de heyecanlanıp "Burada hiçbir şey yapmadan bekleyemem. Yukarıya çıkıp yüz ifadelerinden bir sonuç çıkarmaya çalışacağım" dedikten sonra odadan çıktı. Onun ardından odada sessizlik oldu. Derin merdivenlere doğru hızla yürürken iki arkadaş göz göze geldi ve aynı şeyi düşünmüşcesine masalarından apar topar kalkarak Derin'in ardından gittiler. Merak fena bir şeydi.
Yukarıya çıktıklarında aynı onlar gibi meraktan köşeye sinmiş birkaç kişi daha olduğunu görünce Derin hızla yanlarına doğru giderek heyecanlı bir ses tonuyla da "Ee! Konuşmalarından olumlu sinyaller alıyor musunuz?" diye sordu. Kimse kesin bir şey söyleyemiyordu çünkü ne Sarp ne de masasında olduğu için zar zor görünen amirleri aralarında geçen konuşmayı belli edecek herhangi bir mimik kullanmıyorlardı. Sarp'ı kastederek "İçeriye gireli ne kadar oldu Tim?" dediğinde Timuçin'in sözü ağzına tıkılır gibi oldu çünkü Savaş ekşittiği yüz ifadesiyle Derin'e bakıp "Arkadaş şu adama Timuçin desenize Tim ne ya! Bıktım sizin şu isim söyleme üşengeçliğinizden" deyiverdi. Derin gözlerini devirirken bir yandan da "Savaş bir karışma lütfen!" dedikten sonra sorusuna cevap ararcasına arkadaşlarına bakıp "Ee! Ne kadar zamandır içerideler?" diyerek sorusunu yineledi.
"O kadar oldu mu ya? O halde ikna olma süresi sonra ermiş. Geçmiş olsun bitmiş bu iş!"
"Şişşt! Kızılgerdan düzgün konuş benimle"
"Kaç kere söyledim beni şu aptal kuşa benzetip durma diye!"
"Beni kızdırmadan konuş o zaman"
"Konuşmazsam ne olurmuş?"
İkisi burun buruna gelip birbirlerine diklenirken bir süredir konuşmalarına şahit olan Selçuk hallerine gülüp "Savaş'ı kızdırma sandalyene sakız yapıştırır sonra" deyiverdi. Sessizlik oldu. Ne saçmaladı o? Hem Savaş hem de Derin duydukları manasız şey ile birlikte aynı anda bakışlarını soğuk espriler uzmanı olan Selçuk'a doğru çevirdi. İmalı bir tavırla bakarken de Derin'in "Ha ha haa!" demesini Savaş "Mizah katili!" diye tamamlamıştı. Tabii etraftan da hafiften hafiften gülüşmeler duyulmaya başlandı.
Öyle ya da böyle bu soğuk espri tartışmayı bitirip onları gülümsetmişti ve önemli olan da buydu. Hep aynı şey oluyordu. Manasız bir tartışmayı kırk saat devam ettiriyorlar Selçuk'ta çareyi bu şekilde araya girmekte buluyordu çünkü yaptığı soğuk esprili tarafların birbirini unutmasına neden oluyordu. Aynı şimdi de olduğu gibi.
Birkaç saniye sonra herkes tüm dikkatlerini yeniden amirlerinin odasına çevirdi ve bu sefer ortamda gerçek anlamda ölüm sessizliği oldu. Hâlâ ne konuşulduğunu anlayamıyorlar ama yine de orada durup bekliyorlardı. O sırada amirleri tüm ciddiyeti ile Sarp'a geri dönüş biletinin elinde olduğunu ve istediği takdirde onu tekrardan aralarında görmekten mutlu olacaklarını söylüyordu. Sarp ise bu teklif üzerine düşünceli bir halde amirine bakıp kaldı. Aslında aralarındaki sessizlik o kadar çok şey anlatıyordu ki...
"Levent Bey mi? Buyurun amirim demeni tercih ederdim"
"Ben de senin ne düşündüğünü biliyorum"
"Seni çok iyi tanıyorum Sarp ve şu an aklından Barış'ın geçtiğini biliyorum"
Sarp güçlü durup duygusallaşmamaya büyük özen gösterirken amirinin "Kardeşinin katilini tek başına bulamazsın Sarp" demesiyle o gücünü de yavaş yavaş yitirmeye başladı. Amiri ile göz göze gelmemeye çalışırken onun aksine gözlerini Sarp'a sabitleyen amiri hız kesmeden sözlerine devam ediyordu.
"Onu bulmak için dört yıldır girmediğin delik kalmadı bilmiyor muyum sanıyorsun? Yeraltına inip sırf bilgi toplamak uğruna dövüşlere katıldığını ve daha önceden olsa bileklerine kelepçe takacağın adamlarla formaliteden de olsa el sıkıştığını duymamış olabilir miyim? Son dövüşünde her şeyin bittiğini düşünerek yumduğun gözlerini bir gün sonra hiçbir şey olmamış gibi evinde nasıl açtın sence? Görevinden alındın diye elimi üzerinden çekeceğimi mi düşündün yoksa? Eğer böyle düşündüysen gördüğün gibi çok yanılmışsın. Biz meslektaştan öte burada koskocaman bir aileyiz Sarp bunu sakın unutma. Barış senin olduğu kadar bizim de ailemizin önemli bir üyesiydi. Kaç tane ekip arkadaşımızı hayata geri döndürüp ailelerine dünyaları armağan ettiğini saymamı ister misin? Ama gerek yok çünkü hepsine birebir şahitlik ettin zaten. Bak sana sunulan teklifi değerlendirdiğin takdirde hem sen eski imkanlarına tekrardan kavuşacaksın hem de biz senin gibi kaybetmeyi asla göze almayacağımız acar bir polisi yeniden kazanmış olacağız. Düşünsene araştırmak istediğin tüm bilgilere hızlıca erişip belki de bu sayede suçluya birkaç adım daha yaklaşabilirsin. Ama bunu kanunlar çerçevesinde yapacaksın Sarp ve her adımından da beni haberdar edeceksin. Diğer türlü olmaz. Olursa yakanı bırakmam"
Sarp teklifi birçok yönden değerlendirmeye çalışırken bu son dört yıldır verdiği tüm uğraşları da gözünün önünden geçirmeye başladı. Tamam belki tek başınayken bağımsız hareket edebiliyor kimseye de yaptıkları hakkında hesap vermiyordu ama gerçek şu ki amiri haklıydı. Sivil olduğu sürece bazı durumlar karşısında yeterli gelemediği de oluyordu. Tek bir telefonla ulaşabileceği küçücük bir bilgi için günlerce belki de haftalarca aranıp duruyor bazen de vakit kaybetmekten öteye gidemiyordu. Şüphesiz ki kendisine sunulan bu teklif çok cazipti ama bir yandan da kendisine verdiği sözü de tutmak istiyordu.
"Aklına takılan ne Sarp?"
"Selçuk iki gün önce benimle konuşmak için evime geldi"
"Halinden belli oluyordu ama onu zor durumda bırakmamak için sormak istemedim"
"O konuşmanız sırasında benim bilmediğim ne oldu?"
"Bana göreve geri dönme konusunda ne düşündüğümü sordu"
"Dönmeyi düşünmediğini söylemişsin"
"Evet dönmeyi düşünmediğimi söyledim ve hemen ardından da bir söz verdim"
"Barış'ın katilini bulmadan bir daha o üniformayı üzerime geçirmeyeceğime dair yemin ettim"
"Bu görevi kabul ettiğin takdirde değil üniforma giymek en yakınına bile bu durumdan bahsedemezsin Sarp"
"Sizin dışınızda demek istiyorsunuz sanırım"
"Bir de içeride olup sana destek sağlayacak iki ekip arkadaşın dışında"
Sarp keyifsizce derin bir nefes alırken onu izleyen amiri sırtını koltuğuna yaslayıp net bir tavırla da adeta nokta atışı yaparak "Sence Barış katilini bulman için hangi yolu seçmeni isterdi Sarp? Yasal olanı mı yoksa illegal olanı mı?" diye sordu. Bu soruyla birlikte Sarp'ın bakışları kendisine dönünce de sözüne "Seçim senin ama her iki durumda da seni dikkatle izleyeceğimi unutma. İllegal yolu seçtiğin takdirde yapacağın ilk yanlışta bu sefer hiç yerinmem gelir o kelepçeyi bileklerine ben takarım haberin olsun" diyerek devam etti. Aralarındaki bakışmadan bu konuşmanın kazanını o kadar belli oluyordu ki.
Kısa süreli bir sessizlik oldu. O anlarda Derin Selçuk ve Savaş başta olmak üzere herkes pürdikkat içeriyi izliyor neredeyse alt alta üst üstte duruyorlardı. Hani ellerinde bir çekirdekleri eksik derler ya... İşte şu an tam da o durumdaydılar. Sarp oturduğu yerden arkadaşlarının ne halde olduğunu fark edip gözlerini kısarak onlara garip bir ifade ile bakarken amiri de o beklenen kritik soruyu sorarak görevi kabul edip etmediğini net bir şekilde belirtmesini istedi.
Bakışlarını arkadaşlarından alarak amirine çeviren Sarp uzun uzun düşündükten sonra teklifi kabul edince ifadesi ile belli etmese de buna gerçekten çok sevinen amiri de çekmecesinden aldığı USB belleği masasına koyup ani bir hareketle Sarp'ın önüne savurdu. Bunu yapmasıyla birlikte Sarp da masa üzerinden kendisine doğru hızla gelen USB belleği refleksle tuttu. Bu belleğin içinde Sarp'ın inceleyip olaya tam olarak vâkıf olabilmesi için şüpheli Fuat Çeliker ile alakalı birçok bilgi bulunuyordu. Ailesi iş çevresi hobileri girdiği ihaleler yaptığı işler her ama her şey bu küçücük bellekte saklıydı.
"Şimdi sana içeride ve dışarıda yardımcı olabilmeleri için yeteneklerine en çok güvendiğin iki ekip arkadaşını seçmeni ve bana söylemeni istiyorum Sarp"
Bu soru sonrası Sarp bir süre elindeki belleğe bakıp sonra da onu iç cebine koydu. Hemen ardından da bakışları arkadaşlarına doğru döndü. Tabii onlara bakar bakmaz da ağzından çıkan ilk isim şüphesiz ki Selçuk oldu. Değil yeteneğine ona hiç düşünmeden canını bile emanet edecek kadar güveniyordu. Tabii Selçuk'ta ona. Yıllardır omuz omuza yürümüşler ve birçok zorlu görevi birbirlerinin eksiklerini tamamlayarak sonuca erdirmişlerdi. Hem ortak hem dost hem de kardeş gibiydiler ötesi var mı?
İlk isim belki dudaklarının arasından kolayca çıkmıştı ama ikinci isim onu iki arada bir derede bırakıyordu. Bir yanda dostu Savaş diğer yanda ise kalbinde özel bir yere sahip olan Derin duruyordu. Ayrıca ikisi de Selçuk gibi yıllardır aynı yolda beraber yürüdüğü arkadaşlarıydı. Aralarında nasıl karar verecekti bilemiyordu. Belki de basit düşünüp bir kadın bir erkek seçmenin işine daha çok yarayacağına kanaat getirebilirdi. Gözleri bir Savaş'a bir Derin'e doğru gidip gelirken tuhaftır ki kulaklarında Barış'ın ölmeden önceki son sözleri çınlamaya başladı.
"Sarp... Derin'e... Ona güven..."
Belki de yaşadığı kararsızlığın sonucunda bu sefer kardeşinin sözünü dinlemeliydi. Sarp bakışlarını Derin'e çevirip tam ikinci isim olarak onun adını söylemek üzereydi ki Savaş'ın ona takılmak için kuş taklidi yaptığını ve Derin'in de çok kızıp ona ciddi bir ifadeyle bağırdığını gördü. Büyük ihtimalle yine birlik olmuş onunla Kızılgerdan kuşu benzetmesi yaparak dalga geçiyorlardı. Bu hep yaptıkları bir şeydi ama Sarp şaka yapan ve kendisine yapılan şakaları da çok iyi kaldıran Derin'in bu espriyi neden bu kadar kişisel algıladığını anlayamıyordu. Tuhaf olan şey Sarp ilk defa bu sahneye daha öncekiler gibi gülmedi. Bu bile kendisini düşünmeye sevk ediyordu.
Onları dikkatle izlerken Derin'in ismini tamamlayamadan öylece kaldı. Bir yandan kardeşinin sözleri bir yandan da bu sahne kafasından milyon tane şey geçmesine neden oluyordu. O gürültünün patırtının içinde Sarp'ın kendilerine doğru baktığını fark eden Derin ise çekici bir tavırla tek kaşını hafifçe kaldırarak ona gülümsedi. Sarp ise onun bu hareketine hiçbir karşılık veremiyordu. Ne gülümsedi ne kaşlarını çattı ne de hissettiği şeyin anlaşılmasına imkan verecek ölçüde bir şey yaptı.
Amiri kendisine bir cevap vermesini beklerken Sarp gözünü Derin'in üzerinden ayırmadan sanılanın aksine ikinci isim olarak Savaş'ın adını verdi. Derin diyecekken bir anda vazgeçmesine neden olan şey neydi acaba? Savaş'ın ismini söyledikten sonraki gergin halleri amirin de dikkatinden kaçmamıştı tabii. Şu an Sarp'ın aklından her ne geçiyorsa kafasını allak bullak etmiş gibiydi.
İçeriden ona yardımcı olacak kişiler de belirlendikten sonra amiri bundan sonraki süreç hakkında Sarp'ı bilgilendirmeye başladı. Önceden de söylediği gibi ismi geçen kişiler haricinde hiç kimse Sarp'ın göreve geri döndüğünü bilmeyecekti. Bu kulaktan kulağa yayılmaması için çok mühim bir önlemdi. Bu odadan çıktıktan sonra da Selçuk ve Savaş da dahil soran her kim olursa olsun artık burada olmayacağına ve kendisine yeni bir hayat kurma niyetinde olduğuna onları inandırmalıydı. Selçuk ve Savaş'ın da doğal bir tepki verebilmeleri için bu gerekliydi. Nasılsa amirleri onlara bu özel durumu anlattığında ikisi açısından da her şey açıklığa kavuşmuş olacaktı.
Şimdi Sarp'ın yapması gereken şey evine gidip görevi ile ilgili tüm bilgileri dikkatle incelemek ve kendisine bir yol haritası belirlemekti. Olaya vâkıf olduğunda da artık harekete geçilebilir ve kaçakçılık şüphesiyle gözlerinin üzerinde olduğu Fuat Çeliker'in hayatına istediği yoldan giriş yapılabilirdi.
Konuşma sonlanınca Sarp ayağa kalktı ve amiri ile el sıkışıp ayrıldığını belli etmek için de birbirlerine sarıldılar. Tabii o anla beraber onları izleyen arkadaşları da büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı çünkü bunun ne anlama geldiğini biliyorlardı. Sarp kapıya doğru yürüyüp arkadaşlarıyla keyifsizce bakışırken amirinin "Sarp!" diyen sesini duyunca tam çıkacakken tekrardan geri döndü.
"Başını da belaya sokma. Ne demek istediğimi anladığını düşünüyorum"
"Biliyorum yoksa bizzat gelir kelepçeyi bileklerime siz takarsınız"
"Bunu kulağına küpe yap ve sakın bana bu sahneyi yaşatmaya kalkma"
Sarp merdivenleri ağır ağır inerken koşturarak yanına gelen Derin önünü kesip onu adeta markaja alarak "Bu kadar uzun ne konuştunuz Sarp? Aramıza geri dönüyor musun? Artık bizimle misin? İkna oldun mu? Neden cevap vermiyorsun?" demeye başladı. O sırada gözlerini devire devire yanlarına gelen Savaş da Derin'in bu halleri sebebiyle "Etrafında pervane olan kızıl saçlı hatunun bir türlü susmaması yüzünden konuşamıyor olabilir mi acaba?" deyip ona eliyle kenara çekilmesini işaret etti. Haklıydı sanki.
"Savaş seni severim nişanlın da arkadaşım ikinizle de bunca zamandır belli başlı bir hukukumuz var tüm bunlar tamam ama sen bugün benden biraz uzak mı dursan acaba? Cidden tahammül sınırlarımı zorluyorsun"
"Sarp görüyorsun değil mi? Sen gittiğinden beri sürekli bu haldeyiz! Geri döndüğünü söyle de şu Derin artık benim yakamdan düşüp eskisi gibi yine seninkine asılsın"
"Eskisi gibi seninkine mi asılsın? Bana bak Savaş!"
"Adamı bir rahat bırakın da konuşsun. İnsanın başını şişirmekte üstünüze yok!" diyen Selçuk'un da gelmesiyle üçü yeniden didişmeye başlarken Sarp da olaydan kopmuş bir halde Derin'in onlara laf yetiştirirken kocaman açtığı masmavi gözleri bakıp kaldı. Onu ilk gördüğü anı düşünüyordu da gözlerinin güzelliğine bakmaktan konuştukları hiçbir şeyi aklında tutamamış adını da Derin yanlarından gittikten sonra bir kez de Selçuk'a sorup öyle öğrenmişti.
Derin belki diğerleri için Kızılgerdan'dı ama Sarp için Derin Mavi'ydi. Ama şimdi... Şimdi aynı gözlere bir kez daha baktığında ona karşı adlandıramadığı çok tuhaf ve rahatsız edici şeyler hissediyordu sanki. Neden böyle olmuştu ki? Bakışlarının hedefinde olan Derin ise kendisine söylenen sözlerin ardından "Sarp şu zevzek arkadaşlarına bir şey söyle benimle uğraşmasınlar yoksa..." derken Sarp'a dönünce ikisi de birbirlerine bakıp göz göze kaldı. Tabii lafını da tamamlayamamış sus pus olmuştu.
Derin kendisine bakarak dalıp giden Sarp'ın koluna dokunup "Sen iyi misin?" diye sorunca Sarp onun sorusuyla hemen toparlanıp başını olumlu anlamda hafifçe salladıktan sonra tüm arkadaşlarına hitaben "Levent Bey ile uzun uzun konuştuk ama sonuç benim açımdan değişmedi. Ben bir daha geri dönmeyecek şekilde gidiyorum. Sizlerle çalışmak burada aynı havayı solumak benim için bir ayrıcalıktı. Aranızdan ayrılıyor olmam bağlarımızı koparacağımız anlamına gelmiyor. Dostluğumuzun baki olduğunu zaten hepimiz biliyoruz" dedi. Selçuk arkadaşının bu kararda olduğunu zaten biliyordu. Savaş'ın da tahmin etmesi pek zor değildi ama Derin geri döneceğine çok inandığı için hayal kırıklığına uğramıştı.
Derin yüzü asık bir halde hiçbir şey söylemeden hızla yanlarından uzaklaşırken Sarp'ın ardından seslenip "Derin dur!" demesine bile kayıtsız kaldı. Bu durumu kabullenmesi zor olacak gibi görünüyordu. Sarp diğer arkadaşlarına şöyle bir bakıp "Ben onunla konuşup anlamasını sağlarım" dedikten sonra tek tek herkesle vedalaşarak hızlı adımlarla Derin'in ardından gitti.
Derin ise dışarıya çıkmış bir sağa bir sola giderek ağlamamak için kendisini tutmaya çalışıyordu. Bunu başarıyordu da ama keşke Sarp yanına gelip onu kendisine doğru çekerek sıkıca sarılmamış olsaydı. Derin onu hissetmesiyle birlikte boynuna sıkıca sarılıp ağlamaya başlamıştı çünkü...

"Gitme Sarp! Ne olur gitme"
"Yapma Derin yalvarırım beni buradan bu şekilde gönderme"
"Gitmem demek bir daha görüşmeyeceğimiz anlamına gelmiyor biliyorsun. Eskisi gibi yine bir araya geliriz"
"Bak neler yaşadığımı en iyi bilenlerden biri de sensin. Hepsi çok ağırdı Derin... Ben hâlâ kafamı toplayamadım anlıyor musun? İyi değilim. Olamıyorum"
"Ben her zaman yanında olur toparlanmana yardım ederim. Hepimiz yardım ederiz"
"Biliyorum ve bu süreçte hepinize yanımda olduğunuz için zaten minnettarım. Levent Bey görüşmeye çağırdığında geri dön diyeceğini biliyordum ve yapabilirim de sandım. Belki de atlatmışımdır bazı şeyleri dedim ama atlatamamışım. Emniyetin içinde dolanırken görevimi şerefli bir şekilde sürdürememiş olmak bana buraya ait değilmişim gibi hissettirdi"
"Öyle deme sen hâlâ şerefli bir polissin kimsenin bundan bir şüphesi yok"
"Birini öldürdüm Derin... Suçlu da olsa teslim olmuş birini öldürdüm"
"Öldürmek için vurmadığını hepimiz biliyoruz"
"Fark eder mi? Adam öldü ve ben mesleğimi kişisel meselem için kötüye kullanmış gibi oldum"
Derin ona bir şey söylemek istiyormuş gibi bakarken biraz vakit kaybetmiş olacak ki Sarp'ın "Ne oldu Derin?" demesi ile kendisine geldi ve gözünden akan yaşla birlikte "Özür dilerim Sarp! Çok özür dilerim" deyip yeniden boynuna sarıldı. Sarp bu özrün nedenini anlayamadı. Derin hıçkırıklara boğulurken Sarp'ın saçlarının kokusunu içine çekerek neden özür dilediğini sormasıyla birlikte yeniden bir şeyler söylemek ister gibi olup sonra da vazgeçerek "Seni durdurmalıydım. O adamın ne yapmaya çalıştığını hemen anlamalı ve senin silahını ateşlemene engel olmalıydım" dedi. İkisinin de gözlerinde o an vardı.
Sarp onun yüzünü ellerinin arasına alıp "Derin bunu istersen de yapamazdın. Başaramazdın. Ok yaydan çıkmıştı bir kere... Belki de böyle olması gerekiyordu" derken bu sözlerle daha da çok ağlayan Derin "Hayır böyle olması gerekmiyordu. Lanet olsun! Böyle olmamalıydı Sarp ne olur bana böyle olması gerektiğini söyleme!" dedi. Derin perişan olmuştu ve onu bu halde görmek Sarp'ın da içini acıtıyordu.
Derin'in önüne düşen saçlarını yüzünden uzaklaştırırken bir yandan da kendisine bakmasını sağlayıp "Dinle! Derin dinle beni... Dinliyor musun?" dediğinde Derin'in evet dercesine başını sallaması üzerine "Kendini suçlamanı asla istemiyorum çünkü ben ne seni ne de orada bulunan diğer arkadaşlarımı beni durdurmadılar ya da beni engellemediler diye suçlamıyorum. Orada hiçbirinizin elinden bir şey gelmezdi anlıyor musun beni? Suçlanması gereken sizler değilsiniz. Buna sebep olanlar! Kardeşime o kurşunun gelmesine neden olan insanlar ki güven bana onları bulduğumda bunun bedelini çok ağır ödeyecekler" dedi. Derin bu sözlerle ağlamayı kesti ve tuhaf bir bakışla Sarp'ın gözlerine bakıp kaldı. Sarp'ın öfkesi gözle görülmeyecek gibi değildi.
Bu bakışlar korkutmuştu Derin'i... Hem de çok korkutmuştu. Korkmalıydı da çünkü Sarp er ya da geç kendilerinden bir can alınmasına neden olan o hain muhbirin de kim olduğunu öğrenecekti. Kafasında şimdiden onun kim olabileceğine dair bir acaba oluşmuştu bile.
........::::::::____::::::::........
Sarp evine döndükten sonra hemen kendisine yiyecek bir şeyler hazırlayarak salonuna geçti. Tabağını sehpaya bıraktıktan sonra da televizyonunun önüne gelerek alttaki dolabın içinde bulunan bilgisayar kasasını açtı ve gerekli ayarlarını yapmaya başladı. Savaş elektronik işlere özellikle de bilgisayarlara çok meraklıydı ve Sarp'a da zamanında öyle kullanışlı bir düzenek kurmuştu ki bu da her işini tek bir yerden halletmesine olanak tanıyordu.
Sarp incelemesi için verilen USB belleği yerine yerleştirip klavyesini de aldıktan sonra köşe koltuğuna geçerek çıkan ekrana onu her yazışında canını acıtan şifresini yani "2732015" rakamlarını tuşladı ve açılmasını bekledi. Bu esnada da hazırladığı atıştırmalıklardan bir bir ağzına atıp çayını yudumluyordu.
Bilgisayarın okuduğu belleğin içine girdiğinde orada kategorilere ayrılmış klasörler olduğunu gördü. Fuat Çeliker'in ailesini ve dostlarını içeren ilk klasöre tıkladığında aynı anda evinin kapısı da davetsiz misafirleri tarafından tıklatıldı. Kimseyi beklemediği açıktı ama büyük ihtimalle gelen ya Savaş ya Selçuk ya da her ikisi birdendi.
Sarp ayağa kalkıp belleği çıkararak cebine atarken bir yandan da kapıya doğru "Açıyorum!" diye seslendi. Etrafa göz atarak antreye çıktıktan sonra kapı deliğinden bakmasıyla da kapıyı açması bir oldu. Gelenler tam da tahmin ettiği gibi güzel haberi alan Selçuk ve Savaş'tı. İkisi de kapı açılır açılmaz kardeşim dedikleri Sarp'a sarılıp geri döndüğü için çok mutlu olduklarını söylemeye başladı. Amirleri Sarp'tan sonra ikisiyle de konuşmuşa benziyordu. Sarp her ne kadar buruk olsa da yine de onların mutluluğuna ortak olmaya çalıştı. Neler yaşanmış olursa olsun yine tek yürek olduklarını görmek iyi gelmişti ona.
Üçü de içeriye girdikten sonra Sarp pizza sipariş etti ve hep beraber salona kurulup Fuat Çeliker dosyasını incelemeye başladılar. Aile ve dost çevresinin bulunduğu dosya bir hayli kabarıktı. İlk göze çarpanlar da Fuat Bey'in eşi Meltem Hanım ve kızı Mira oldu. Özellikle de Sarp'ın bilgilerini hem bellekteki klasörden hem de Selçuk'un getirdiği dosyadan uzun uzun incelediği Mira Çeliker güzelliğiyle olduğu kadar kabarık dosyasıyla da bir hayli dikkat çekici gözüküyordu.
Sarp okuduklarından sonra Mira'nın resmine takılı kalınca Selçuk imalı bir tavırla Savaş'ı dürterek "Adı Mira Çeliker. Şüpheli Fuat Çeliker'in biricik kızı ve göz bebeği. Veterinerlik okuyor ve bu sene mezun olması bekleniyor. Her türlü hayvana karşı zaafı var. Tabii belli bir ölçüde. Gidip de kızın ellerine ay ne şirin diye akrep ya da hamam böceği bırakmaktan bahsetmiyorum. Bir köpeği var. Adı Çakıl ve yıllardır da onunla birlikte. Onu yol kenarında ezilmiş bir halde bulmuş sonra da tedavisini yaptırıp sahiplenmiş. Aa! Özgürlüğüne de epey düşkün. Bu yüzden de ortadan kaybolmak gibi babasının hiç de onaylamadığı sorunlar çıkarıyor ve bu da genelde korumalarının başına bela açıyor. Korumalarının diyorum çünkü belirttiğim sebepten ötürü hiç uzun süreli koruması olmamış. Fuat Çeliker kızının atlatmayı başardığı hiçbir korumaya ikinci bir şans tanımıyor'" dedi. Sarp söylenenleri duysa da duymamış gibi "Böyle bir adamın kızı olmak için fazla mutlu gözüküyor" deyince iki arkadaş birbirlerine baktı. Kızın resimdeki bakışı ve gülümseyişi onu daha çok ilgilendirmişe benziyordu.

Selçuk pizzasını ısırıp "Sakın yüzündeki o tatlı gülüşe aldanma çünkü kendisi bu dünya üzerinde görüp görebileceğin en hırçın en laf dinlemez ve en aksi kız" dediğinde Sarp'ın dudağının kenarında bir gülümseme belirdi. Bu gülüş arkadaşlarının gözünden kaçacak gibi değildi. Savaş'ın "Tamamdır! Sarp operasyondaki "çatlağı" buldu. Kıza yanaşarak içeriye onun vasıtasıyla sızacak" demesi Selçuk'un da bu söylediğine imalı bir tavırla gülmeye başlamasına neden oldu.
Ancak Sarp'ın hiç de böyle bir düşüncesi yoktu. Bunu da ikisine dik dik bakıp "Bunu aklınızdan tamamen çıkarın çünkü babasına karşı kızını kullanmayacağız. Kız mümkün olduğu kadar bu işin dışında kalmalı" diyerek gayet açık bir şekilde belli etti. Şimdiden bir korumacılık söz konusu olmuş gibiydi.
........::::::::____::::::::........
Saatler ilerleyip dosyalar bir bir açıldıkça Fuat Bey'i daha da yakından tanımaya başladılar. Adamın girdiği ihaleler yaptığı işler mesleki ilişkileri özel çevresi hobileri her ama her şey ellerinin altındaydı. Sarp tüm bunları inceledikten sonra arkadaşlarının aksine sessizliğini korumayı tercih etti. Fikrini beyan etmeden önce iyice düşünmesi gerekiyordu çünkü.
Arkadaşlarının konuşmalarını dinleyip bir yandan da Fuat Bey'e ne şekilde yaklaşırsa yerini sağlama alabilir diye düşünerek dalıp giderken Savaş bıkkın bir halde alnını ovalayıp "Şuraya bak! Ülkenin sayılı zenginleri arasına giriyorsun ama onca yapabileceğin şey varken bir golf kulübüne üye olup tek boş vaktini de orada değerlendiriyorsun. İyi ki zengin bir aileye mensup değilim. O kadar sıkıcı hayatları var ki herhalde ailemin başına epeyce bela olurdum" dedi. Hiç onluk işler değildi gerçekten.
Selçuk arkadaşının bu söylediğini önce gülerek karşıladı ama sonra Sarp'a dönüp onunla hemen hemen aynı şeyi düşünerek "Kulübe sadece iş adamlarının katılmasına izin veriliyor. Dikkatini çekmen için hiç de fena bir yol değil" deyip güzel bir noktaya parmak bastı. Sarp bu fikri olumlu buldu ama yine de bu şekilde Fuat Bey'e istediği kadar yakın olamayacağını düşünüyordu. Tabii ne kadar tipinde değişiklik yapsa da tanındığı takdirde yalan söylediği de ortaya çıkabilirdi. Eğer Fuat Çeliker'e yakın olmak ve onun güvenini kazanmak istiyorsa ona yalan söylememeliydi. Tamam bu işe girdiklerinde Sarp ile ilgili tüm bilgiler yepyeni bir kimlikle örtbas edilebilirdi ama Sarp böyle olmasını istemiyor gibiydi. Risk almaya gerek yoktu.
Sarp içeriye sızmak için en uygun yol ne olabilir diye düşünürken Selçuk düşüncelerinin arasına girerek "Ee! Ne diyorsun?" diye sordu. Sarp bakışlarını arkadaşına döndürüp başını sallayarak "Tamam diyorum" deyince fikri kabul gören Selçuk "Harika! Giriş kartın ve yeni kimliğin yarın öğlene doğru elinde olur. Peki hangi meslek grubunda olmak istersin?" diye sorup o cevap verene kadar da Savaş ile beraber meslek bulma yarışına girdi.

İkisi de Fuat Bey'in kaçak malları taşıma konusunda işbirliği yapmak isteyebileceği tarzda bir meslek grubunda olmasından yanaydı. Onlar kafa kafaya verip en nihayetinde de armatör olmasının uygun olabileceğini konuşurken ikisinin aksine Sarp hangi meslekten olacağını çoktan bulduğunu söyledi. Savaş merakla ne olduğunu sorunca da gözlerini kısıp "Golf kulübünde top toplayıcısı" deyiverdi. Hem Selçuk hem de Savaş "Ne diyor bu?" dercesine Sarp'a bakıp kaldı. Dalga geçiyordu herhalde. Onlar etkili bir meslek bulma derdindeyken Sarp'ın neden bu işi seçtiği ilk anda akıllarına yatmamıştı tabii.
Ancak Sarp'ın verdiği kararın doğruluğu kendisini hemen belli etti. Orada bulunan iş adamlarıyla nasıl tanışacağım stresine girmeden yardımcı olma bahanesi ve etkili konuşma becerisi ile henüz yeni olmasına rağmen bahsi geçen golf kulübünde kendisini sivriltmeyi başarmıştı. Tek sorun Fuat Çeliker'in henüz ortalarda gözükmemesiydi. Bunun sebebi de yurt dışı seyahatinde olmasıydı. Bu her ne kadar sorun gibi görünse de Sarp bunu avantaja çevirmeyi bilmiş ve Fuat Bey ile bağlantısı olan kişilerle tanışıp onlar üzerinde iyi izlenimler bırakarak kredisini çoğaltmıştı.
Neyse ki hafta sonu Fuat Bey'in döndüğü haberi gelmiş ve bir süre sonra da artık sıklıkla kulüpte görünmeye başlamıştı. Sarp şüphe çekmemek için onu sadece uzaktan izleyip işini yapmakla meşguldü. Gelir gelmez Fuat Bey'e yanaşmaya çalışması pek hoş karşılanmazdı tabii. Ancak beklenmedik bir durum vardı. Fuat Bey de birkaç dostuyla konuştuktan sonra belli etmeden Sarp'ı göz hapsine almıştı. Sarp'ın kim olduğunu bildiği ve eski bir polisin burada ne işi olduğunu araştırdığı açıktı. Bazı günler birkaç saniyeliğine bir araya geldikleri de oluyordu ama iki taraftan da birbirlerine karşı herhangi bir adım gelmiyordu. Sanki birbirleriyle hiçbir işleri yokmuş gibiydi. Ta ki bir gün Sarp'ın çıkış saatinde evine gitmek yerine golf oynamayı tercih etmesine kadar...
Aslında bu artık tanışma zamanının geldiğini düşünen Sarp'ın attığı bir yemdi. O gün kulüp pek kalabalık değildi ve Sarp bunun harekete geçmek için iyi bir fırsat olduğunu düşünmüştü. Direkt Fuat Bey'in yanına da gidebilirdi ama o bunu yapmayıp üstünlük sağlayabilmek adına ilk yaklaşımın karşı taraftan gelmesine yönelik adımlar atma derdindeydi. Öyle de olmuştu. Dalgın bir halde peş peşe vurduğu topları hedefe o kadar ustaca yolluyordu ki bu da zaten Sarp'ı göz hapsinde tutan Fuat Bey'in dikkatini daha da çok üstüne çekmesine neden oluyordu. Belli ki Sarp'ın işe kabul edildikten sonra aldığı hızlandırılmış golf kursu epeyce işe yaramıştı.

Sarp yeni bir vuruş yapmak için hazırlanırken Fuat Bey de onu izlemek yerine oyuna iştirak etmeyi tercih etti. Bu sebeptendir ki sessiz sedasız Sarp'ın yanına doğru geliyordu. Tabii centilmenlik gereği vuruşunu tamamlamasını bekleyip konsantrasyonunu bozmamak için kenarda duracaktı. Sarp ise onun gelişini fark etse de bir an bile olsun o yöne bakmıyor sadece vuruşuna odaklanıyordu. Yaklaşık 30-40 saniye süren hazırlanışın ardından top sert bir vuruşla havalanıp tek seferde de delikle buluşunca Fuat Bey sessizliğini bozup "Nadir olduğu kadar beceri de gerektiren bir atış" diyerek Sarp'ın dikkatini kendisine doğru çekti.
Sarp kulüp çalışanı olduğu için çekinmiş gibi geri dururken Fuat Bey de bunu anlayıp eliyle devam etmesine yönelik bir işarette bulunarak "Profesyonelsin. Ne kadar süredir golf ile ilgileniyorsun?" diye sordu. Birbirlerine bakıp kalırken Sarp'ın dürüstlüğü elden bırakmayıp "Bir haftadır" demesiyle Fuat Bey de belli belirsiz bir tebessümde bulunup "Bir süredir seni izliyorum ve bu isabetli atışlara acemi şansı damgası vurmanın sana büyük bir haksızlık olacağını düşünüyorum" dedi. İkisi de bu haklı iltifat sonrası gülümsedi.
Bu esnada Fuat Bey habersizce oyun alanına girdiği için kibarlık edip önce Sarp'tan izin istedi sonra da onun müsaadesi ile atış yapmak için duruşunu aldı. Bu sefer de atışın tamamlamasını sessizce bekleyen kişi Sarp oldu. O anlarda çıt çıkmıyordu. Fuat Bey konsantrasyonunu sağlayıp topa sertçe vurduktan sonra ikisi de topun gittiği yöne doğru bakarak sonuca odaklandı. Top havada hızla giderken Fuat Bey daha yere bile yaklaşmamasına rağmen "Hay aksi! Kıl payı kaçırdım" dedi ve yan gözle Sarp'ı izleyip tepkisini bekledi. Top gerçekten de kıl payı denecek ölçüde deliğe çok yakın bir yerde durdu. Bunu nasıl bilebilmişti ki?
Sarp her zaman yaptığı gibi hızlıca düşünüp bunun altında bir anlam aramaya başladı. Fazla düşünmesine gerek kalmadan da bulmuşa benziyordu. Şaşırdığını gizleyerek ifadesiz bir yüzle Fuat Bey'e bakarken düşüncesinde de çok haklı olduğunu fark ederek büyük bir özgüvenle "Açık konuşmam gerekirse eğer ben de bir süredir kendimi golf konusunda geliştirebilmek adına sizi izliyordum. Bu yüzden de yaptığım gözlemlere dayanarak bu atışınızı kıl payı kaçırdığınız gerçeğine inanmak istemiyorum. Bence top zaten varmasını istediğiniz yere ulaştı. Belki golf oynarken değil ama başka kulvarlarda hedefi bilerek ıskalamak rakibe on ikiden vurmuş olmanızdan çok daha fazla tedirginlik verebilir. Bu rakibinize ben istediğim sürece varsın demek gibi bir şeydir çünkü. Etkisi de bir hayli yüksek bir gözdağıdır. Yani takdiri bana düşmez ama bence bu gayet iyi bir atıştı Fuat Bey" dedi. Sarp'ın üstü kapalı anlatılmak isteneni bir çırpıda anladığını belli eden bu sözleri farkındaydı ya da değildi ama Fuat Bey cephesinden artı bir puan kazanmasına neden olmuştu.
Fuat Bey topu attığı yere doğru bakarken derin düşüncelere daldı. Aklından Sarp ve söyledikleriyle ilgili birçok şey geçtiği açıktı. Sessizlik uzayınca gitmesinin uygun olacağını düşünen Sarp "İzninizle ben artık gideyim Fuat Bey" diyerek golf sopasını bırakırken Fuat Bey de yan gözle ona doğru bakıp "Yazık olmuş" dedi. Yazık olmuş derken ne demek istiyordu?
Sarp aniden durup tekrardan ona doğru dönünce de daha net bir tavırla "Senin gibi zeki ve gözü pek bir polisin mesleğini icra edemiyor olması yazık olmuş. Bu büyük bir kayıp" dedi. Aralarında garip bir bakışma yaşandı. Belki de bu birbirlerine yaklaşma niyetlerini gözlerinden okuyabildikleri içindi. Eğer Fuat Bey açısından da durum böyleyse Sarp bunu hemen lehine çevirmek zorundaydı. Ne yapmaya çalıştığının Fuat Bey tarafından anlaşılması bu planın ellerinde patlamasına neden olurdu çünkü.
"Neden buradasın Sarp Demirkan? Mesleğine geri dönme şansın varken neden emniyetle bütün bağlantılarını kesip burada top toplayıcılığı yapıyorsun?"
Hakkındaki haberler tahmininden daha hızlı yayılmışa benziyordu. Sarp hiç bozuntuya vermeden sakin bir tonlamayla "Stressiz bir iş" dedi. Fuat Bey bakışlarını çekmeden gülümserken Sarp da ona aynı şekilde karşılık verdi. Bu işi sırf stressiz bir hayat istediği için seçmediği çok belliydi.
Birkaç saniyelik sessizliğin ardından Fuat Bey derin bir nefes alıp "Nedense burada olmanın bambaşka bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Hatta bu nedenin 2015 yılında vurduğun suçlunun başındaki insanlarla bir ilgisi olduğuna da adım gibi eminim" deyince kaşları çatılan Sarp'ın yüzü asıldı. Fuat Bey'in söylediği şey Sarp için beklenmedik bir şeydi. Neden bu konuya girmişti ki?
Sarp sessizliğini korurken Fuat Bey kendinden gayet emin bir tavırla "Şaşırdın değil mi? Gördüğün gibi seni sandığından daha iyi tanıyorum Sarp ve bence sen suçlu bile olsa birini bile isteye öldürecek tarzda birine benzemiyorsun. Hele ki karşındaki seni kardeşinin katiline götürebilecek biriyse bunu yapmanın ahmaklık olacağını en az benim kadar iyi biliyor olmalısın. Yanılmıyorum değil mi?" dedi. Sarp kötü etkileneceğini bile bile hiç istemese de maalesef o güne geri döndü. Yaşananlar gözünün önünden o kadar hızlı bir şekilde geçiyordu ki sanki o günü tekrardan yaşıyor gibi oluyordu. Barış'ın vurulması kollarında ölmesi onu vuranın kaçıp kendisinin de birini öldürmesi hepsi ama hepsi onun durduramayacağı şekilde hızla akıp gidiyordu.
Sarp dağıldığını belli etmeden kendisini toparlamaya çalışırken Fuat Bey de onun verdiği tepkileri dikkatle izleyip "Dört yıldır yana yakıla aradığın adamı burada top toplayıcılığı yaparak bulamazsın" dedi. Sarp bunun arkasından ne geleceğini merak ediyordu. Sanki Fuat Bey bir teklifin ön hazırlığı içerisindeymiş gibiydi. Evet bu konuda haklıydı. Fuat Bey Sarp'ın orada oluş amacını tam olarak anlayamamış olsa da yine de tedirgin olup dostunu yakın tut düşmanını daha yakın demeyi tercih etmiş gibiydi.
Sarp bakışlarını Fuat Bey'e çevirip tam "Siz benimle ilgili bu kadar şeyi nereden biliyorsunuz Fuat Bey?" demişti ki bir an adamın sol omzunun üstünden gördüğü görüntüyle cevabını bile beklemeden bakışlarını o noktaya doğru sabitledi. Bütün dikkati dağılmıştı. Yine oluyordu. Barış'ın hayali en olmadık anlarda yine kendisini gösteriyor ve Sarp'ı allak bullak ediyordu.
Sarp nefesini tutup o an neden orada olduğunu unutarak istemsizce kardeşinin arkasından gitmek isterken Fuat Bey de elini yanından geçmek için atılım yapan Sarp'ın göğsüne sertçe dayayıp onun durmasını sağladı ve hemen ardından da gözlerine bakarak "İkimiz de kardeşinin orada olmadığını biliyoruz. Boşu boşuna bir hayalin peşinden koşma" dedi. Fuat Bey'in de haber kaynaklarının çok iyi çalıştığı su götürmez bir gerçekti. Sarp bir ona bir de Barış'ı gördüğü yere doğru bakıp hiçbir şey söylemeden göğsündeki eli çekti.

Ancak tam birkaç adım atmıştı ki Fuat Bey ona doğru dönüp "Kardeşini öldüren adamın kaçtığını ve bir daha da izine rastlanmadığını duymuştum. Ne diyorum biliyor musun? Belki de sana bu konuda yardımcı olabilirim. Tabii şartlarda anlaşabilirsek" dedi. İşte bu gerçekten beklenmedik bir şeydi. Sarp bambaşka sebeplerle yaklaştığı Fuat Bey'in hiç ummadığı bir şekilde kardeşinin olayıyla aralarına bir bağlantı kurmasının verdiği şaşkınlığı yaşıyordu. Ayrıca ne gibi bir şartı vardı ki? Buna karşılık Sarp'tan ne yapmasını isteyebilirdi?
"Bu şartların ne olduğunu bilmiyorum ama bu şekilde söylenince üzgünüm ama kulağıma pek de kabullenebileceğim tarzda gelmediler Fuat Bey"
"Ön yargılı davranmamalısın. Pazartesi günü şirkete geldiğinde karşılıklı olacak şekilde şartlarımızı etraflıca konuşuruz. Bunu bir iş görüşmesi olarak kabul et. İnan bana kabul ettiğin takdirde iki tarafta bu işten oldukça karlı ayrılacak"
Aslında bu teklif Fuat Bey'e yakın olmasına en kısa yoldan zemin hazırlayacaktı ama Sarp düşünüyordu da sanki ne olursa olsun bu teklifi bu kadar kolay kabul etmemeliydi. Hem bu ona orada olma sebebinin direkt Fuat Bey olduğunu da belli edecek gibi geliyordu. Bu yüzden de kendisiyle bir işi olmadığını belli etmek için blöf yapıp başını iki yana sallayarak "Ben kardeşimin katilini kendi yöntemlerime göre bulmayı tercih ediyorum Fuat Bey. Bana neden mesleğine geri dönme şansın varken emniyetle bütün bağlantılarını kesip burada top toplayıcılığı yapıyorsun demiştiniz. Hemen söyleyeyim. Geri dönmedim çünkü kardeşimin katilini bulmadan o üniformayı bir daha üzerime geçirmeyeceğime dair bir yemin ettim. Geri dönmedim çünkü o adamı ararken bir yere bağlı olmak da görevimi yapmak zorunda olup dikkatimi dağıtacak bambaşka işlerle uğraşmak da istemedim. Yaptığım ya da yapabileceğim şeyler yüzünden birilerine özellikle de amirime hesap vermek de istemedim. Bu yüzden geri dönmedim. Kimsenin bana neyi yapıp neyi yapamayacağımı söylemesini istemiyorum" dedi.
Bu net tavrı Fuat Bey'i şaşırttı. Gerçekten de Sarp'ın bu ucu açık teklife hemen olumlu bir yanıt vereceğini düşünmüştü ama o böyle yapmamıştı. Açıkçası Fuat Bey onun sadece kardeşinin katiline odaklandığına da inanmış gibi görünüyordu. Sarp'ın orada olmasının altında başka nedenler aramayı bırakması da istenilen bir durumdu tabii.
Sarp'ın sözleri tahmininden daha etkili olmuş Fuat Bey fikren ona bir adım daha yaklaşmıştı. Bu da yapılan blöfün yerini bulduğu anlamına geliyordu. Sarp söyleyeceğini söyleyip giderken arkasından "Ben yine de asistanıma senin için bir randevu ayarlamasını söyleyeceğim. Gününe ve saatine seni aradığında beraber karar verirsiniz. Bence düşünerek vakit kaybetme çünkü o adamı bulmak istiyorsan eninde sonunda yolun bana düşecektir. İstediğim takdirde elimin kolumun nerelere kadar uzanabildiğini bir bilsen şaşar kalırdın. Aradığın adamı girdiği delikten çıkarabilecek biri varsa emin ol bu kişi benden başkası olmayacaktır Sarp" diyen Fuat Bey'e dönüp gözlerini hafifçe kısarak imalı bir şekilde "İyi akşamlar Fuat Bey" dedi.
Arkasını dönüp giden Sarp belki hedefi on ikiden vuramamış gibi gözükmüştü ama bugün Fuat Bey'den aldığı olumlu krediler aslında onun en başından beri varmak istediği yere çoktan vardığını ispatlar nitelikteydi. Elbette o "iş" görüşme olacaktı ama bu Fuat Bey'in değil Sarp'ın istediği zamanda olacaktı.
3.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder