Biri gözlerini senden kaçırıyorsa;
emin ol ki o gözlerde sana ait bir şeyler vardır.
Dostoyevski
2.Bölüm : Hisset ve Hayal Et
"Meral..."
Ah! Bir an dalmışım. Bu seslenişle birlikte kendime gelip Selim Bey'e döndüğümde bana kalem ve deri kaplamalı bir defter uzatarak gelecek olan numuneler ile ilgili söyleyeceklerini not almamı istedi. Bir şey söyleyemeden başımı sallayıp masanın önüne yaklaştıktan sonra defteri ve kalemi almak için elimi uzattım. Ancak az önceki halimde bir gariplik hissetmiş olacak ki onları hafifçe geri çekerek "Bir sorun mu var?" diye sordu.
Bu sorunun cevabını hemen veremedim çünkü o sırada zorlukla yutkunup ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Sanırım asistanlığını yapacağım kişinin bambaşka biri çıkması ve henüz buradaki işleyişin nasıl olduğunu bilemeyişim beni biraz tedirgin etmişti. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilememem de bu sebepten olmalıydı.
"Burada ilk günüm ve henüz sizin çalışma şeklinizin nasıl olduğunu bilmiyorum. Bu yüzden hangi anlarda yanınızda olmalıyım ya da hangi anlarda olmamalıyım bunu şu an kestiremiyorum"
Bunları söylerken yüzüne bakamadım. Belki de bunun nedeni nerede ne yapacağını bilmeyen acemi bir asistan istemeyebileceği korkusuydu. Haklı da olurdu. Şu an buradayım ama kendi mesleğime o kadar yabancı bir işe giriştim ki sanırım konfor alanımın dışına çıkmak beni biraz afallattı. Elindekileri tekrardan uzatıp bu sefer tutmama izin verdi ama hemen ardından da ifadesiz bir bakış eşliğinde defteri elimle birlikte hafifçe kendisine doğru çekerek "Aksini söylemediğim sürece yanımdan ayrılma ve konuşurken de lütfen yüzüme bak" dedi.
Bu minik çekişin nedeni de mütemadiyen kaçırdığım gözlerimi tekrardan kendisine doğru döndürmem içindi sanırım. Bazı insanlar göz temasına olması gerekenden daha çok önem verirler. Belki de gözlerimi kaçırıyor olmam ona söylediklerini çok da önemsemediğimi düşündürüyordur. Buna dikkat etmeye özen göstermeliyim. İşte bugünkü ilk önemli notumu aldım bile.
"1- Söyleneni dinlediğini belli et.
Göz temasını önemse"
Tam da istediği gibi gözlerimi kaçırmadan onu dinledim ve hemen ardından da başımı sallayıp "Peki dikkat ederim" diyerek bu sefer elindekileri almayı başardım. Neyse ki kapının sesi dikkatlerimizi de bir anda o yöne çevirdi. Selim Bey'in girebileceklerini söylemesiyle birlikte içeriye giren iki genç adam nasıl olduğunu bile anlayamadan ellerindeki portatif standı ortaya koyup numuneleri ve tasarım ekibi tarafından çizilen şişe tasarımlarını sunuma hazır ettiler. Göz açıp kapayana kadar dedikleri şey bu olmalı.
Selim Bey kollarını önünde kavuşturarak onlara bakarken çok net bir tavırla şişe tasarımlarını beğenmediğini bu yüzden de daha farklı ve daha özel bir tasarım yapmalarını istediğini söyledi. Sanırım bu konuda ona katılıyorum çünkü bana da çok özel gelmediler. Güzeller ama özel değiller diyelim kalpler kırılmasın.
Meraklı bakışlarımla onları izlerken adını birkaç saniye önce öğrendiğim Taner Bey bu söylediği şeyi hemen not edip Selim Bey'in eline aldığı ilk kokunun içeriğinden bahsetmeye başladı. Frezya şakayık manolya ve dahası bana o parfümün çok hoş bir kokusu olduğu izlenimini uyandırdı. Ancak Taner Bey kendinden gayet emin bir şekilde içeriği sıralarken Selim Bey'in kaşları yine belli belirsiz bir halde çatıldı. Sanırım bu kokudan pek hoşlanmadı. Çok mu hafif geldi acaba? Halbuki şu an benim burnuma ulaşan esintiden oldukça ferah bir kokusu olduğu çok net bir şekilde belli oluyor. Hatta itiraf etmem gerekirse elinde tuttuğu koku tam da bana göreydi.
Elindekini kenara ayırıp bir diğerini aldıktan sonra minik şişeyi burnunun ucunda gezdirmeye başladı. Bunu yaparken de gözleri tek bir noktaya sabitlendi. Hmm... Bunu sevdi. Nereden mi biliyorum? Bu sefer belli belirsiz olan şey dudağının kenarındaki yaramaz gülüştü. Ona bakarken o gülüşün aynısı şu an bende de belirdi. Tabii uzun sürmedi çünkü burnuma ulaşan ağır koku beni biraz rahatsız etti.
Taner Bey'in az önce söylediğine göre bu koku orkide vanilya misk sandal ağacı gibi şu an tam olarak hatırlayamadığım birtakım içeriklerden oluşuyordu. Açıkçası bu bana göre biraz fazla ağır bir koku ya da şöyle söylemem daha uygun olacak. İddiası hoş ve oldukça çekici bir koku ama benim devamlı kullanabileceğim tarzda değil. Bu yüzden de tercih sıralamamda başı çekmez.
"Sen ne düşünüyorsun Meral?"
"Hangi konuda?"
"Yeni çıkacak olan parfümümüzün ismi konusunda..."
Tabii ya! Başka ne olabilirdi ki zaten değil mi? İşin kötüsü ben kokularla ilgili düşünürken onlar çoktan konuyu değiştirmişler bile. Yeni konumuz parfümün isminin ne olacağıydı. İyi de hangisi olacağına ne zaman karar verdiler ki? Ya da verdiler mi? Belki de konuyla ne derece alakalıyım diye beni deneme amaçlı böyle bir soru sormuştur. Sonuçta bu kadar özel bir parfümün ismini asistanına koyduracak değil herhalde. Of! Öyle dalmışım ki konuşmalarını dinlemediğim ve bambaşka şeyler düşündüğüm için çok utandım.
"Özür dilerim dalmışım sizi duyamadım ama şu an tam da onu düşünüyordum"
"Harika! Bir şey bulabildin mi peki?"
Bir şey bulabildim mi? Biraz daha sıkarsam bulacağım gibi görünüyor. Selim Bey cevap bekler bir tavırla bedenen bana doğru döndüğünde ilk defa gözlerine bu kadar yakından ve kesintisizce bakmaya cesaret ettim. Vereceğim cevaba ulaşmaya çalışırken de içimden gelen "Ona bakma süreni aşıyorsun Meral" sesi yüzünden hızlı bir kendime gelişle birlikte aklımdaki de ağzımdan kontrolsüzce dökülüverdi.
"Hayal Et"
Bunu söylerken ses tonum ne kadar yumuşak ve etkileyici çıktı öyle. Hani ayarlasan olmaz derler ya... İşte aynen öyleydi. Kendi kendime "Ne dedim ben?" dediğim esnada çekinerek baktığım Selim Bey de kaşlarını çatıp bakışlarını başka yöne çevirerek düşünmeye başladı. Çok mu saçmaladım acaba?
Ben tedirgin bir halde yutkunmaya çalışıp bunu da bir türlü düzgün yapamadığımı fark ederken o da bana iyice yaklaşıp "Kolunu uzat" dedi. Tamam tonlaması kibardı ama yine de emir verir tarzda olan konuşmalardan hoşlanmadığım ve bunu da neden istediğini anlayamadığım için haliyle dediğini yapmayıp ona boş boş bakmaya başladım.
Bu garip bakışım yüzünden minik bir tebessümle bu isteğini açıklama gereği duyarak "Bu bir kadın parfümü dolayısıyla onu kendi üzerimde denemek istemeyeceğimi anlaman gerekirdi" dedikten sonra benim de bakışlarım doğal olarak normalleşti. Evet kendi üstünde denemesin tabii. Elini uzatıp iznimi aldıktan sonra kolumu hafifçe yukarıya doğru kaldırdı. Ben şaşkın bakışlarımla onu izlerken de bileğime sıktığı şu kokusu ağır olan parfümün biraz yayılmasını bekledi.
"Şimdi kokunun teninle uyum sağlayıp en gerçek halini alması için birkaç saniye bekleyelim"
Bu süre içinde ona hâlâ boş boş baktığıma eminim. Tabii o da haklıydı. Sonuçta bir parfümün esas kokusu şişenin ya da bir tüpün içindeyken değil tene sıkıldığında daha net anlaşılırdı. Sadece keşke o ten bana ait olmasaydı.
Bekleme süresi sona erince bileğimi nazikçe tutup kendisine doğru yaklaştırarak parfümün kokusunu içine çekti. Gözlerini kapatarak bir süre durduktan sonra da bakışlarını aniden bana doğru çevirip "Gözlerini kapat... Hisset ve Hayal Et" dedi. Baksana ben dikkatimi dağıtmaya çalışırken o sloganını bile buldu galiba.
O sırada Selim Bey'e nasıl baktıysam sanırım o kokuyu çok da sevmediğimi anladı. Onu onaylayacağımı mı sandı yoksa fikrimi söylemem için kapı mı açtı bilmiyorum ama bana sanki biraz da kendisine katılmamı beklermiş gibi bakıp "Hoş bir koku öyle değil mi?" diye sordu. Açıkçası Selim Bey kendisinden bu kadar emin gözükürken ona aksi bir şey söylemeye çekindim. Tabii onun düşüncesine de katılamıyorum çünkü ben o koku hakkında onun kadar net değilim. Hâlâ aromasının fazla yoğun olduğunu savunuyorum.
Hiçbir şey söylemeden bakışlarımı istemsizce diğer kokuya çevirdim. Hemen ardımdan o da aynı şeyi yaptı. Sessizlik yüzünden fikrimi belirtmem gerektiğini anlayınca dürüst davranmayı seçip "Sanırım ben diğer numuneyi daha çok beğendim. O kadar hoş ve fresh bir kokusu var ki burnuma ulaştığı an neşelenip aynı zamanda da tazelendiğimi hissettim. Sanırım yorucu bir günde başımı kaldırıp bir anlığına nefes almak istesem ve o sırada bu koku burnuma ulaşsa kendimi daha iyi hissetmeye başlardım. Bana "Biliyorum her şey ters gidiyor ve bir şeylerin içinden çıkmakta zorlanıyorsun ama unutma hayatta güzel giden şeyler de var" diyen bir hali olması hoşuma gitti" dedim. Ah! Fazla dürüst oldu. Niye bu kadar uzattım acaba? Halbuki diğerini beğendim ama yine de siz bilirsiniz de geç öyle değil mi? Ah bu gereksiz uzatılan detaylar.
Bir süre düşünceli bir halde yüzüme baktıktan sonra arkasını dönüp o fresh kokuyu alarak bu sefer de onu diğer bileğime sıktı. Kahretsin! Bir daha mı? Ama bana asistan olacaksın demişlerdi konu mankeni değil. Bileğimi kendisine doğru yaklaştırıp sol bileğimdeki parfümü de kokladı ama sonra kararsızlığa düşmüş olacak ki "Sen bu kokuyu ben ise diğer kokuyu beğendim. İki ayrı fikir oluştu. Peki şimdi ne yapmalıyız?" diye sordu. Ben nereden bilebilirim ki sonuçta patron olan kendisiydi. O ne derse o olacaktı tabii ki.
"Parfümler konusunda sizin kadar deneyimli ve bilgi sahibi değilim. Dolayısıyla amatörlük kokan fikirlerimin sizin yılların tecrübesini taşıyan düşüncelerinizle yarışabileceğini sanmıyorum Selim Bey"
Karşımda hafifçe dudağını büktü ve tek kaşını kaldırarak "Tecrübe çok önemli ama bu parfüm de kadınlara yönelik bir ürün olacak. İyi düşünüp doğru bir karar vermeliyiz" dedi. O an kendisi kadar başkalarının fikirlerine de çok önem verdiğini hissettim. Bu yönünü sevdim çünkü at gözlüğü takıp kendi bildiğinden asla şaşmayan insanlara hiç benzemiyor. O daha çok düşüncesini başkalarının düşüncelerinden edindiği doğrularla harmanlayıp ortaya en güzelini çıkarmaya çabalayan biri gibi. Başarı da buradan ileri geliyor olmalı.
"Numuneler odamda kalsın bir karara varabilmek için üzerine biraz düşünmek istiyorum. Siz çıkıp işinizin başına dönebilirsiniz"
"Peki Selim Bey"
Onlar toparlanıp çıkarken aynı anlarda Selim Bey de odasının içindeki bir diğer kapıya doğru yaklaşmaya başladı. Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken o da kapıyı ve odanın ışığını açtıktan sonra bana dönerek "Burası senin odan. İki çıkışı var ve birisi benim odama bağlanıyor. Aramızdaki cam sayesinde de tek bir bakışımla sana ihtiyacım olup olmadığını anlayabileceksin" dedi. Bu iyi miydi kötü müydü bilemedim. Patronumun açık hedefi gibi görünürken rahat hareket edebilecek miydim acaba? Hele ki zaman zaman oluşan migren ataklarımı gizlemeyi nasıl başaracaktım çok merak ediyorum.
Önceden sehpaya bırakmış olduğum çantamı elime alıp yanına doğru yürümeye başladım. Şu an o da beni izliyor. En başından beri bana karşı olan bu gizemli bakışlarının nedenini bir türlü çözemedim. Ona birini mi hatırlatıyorum acaba? Umarım hatırlatıyorsam da kötü bir hatırlatış değildir bu. Kapının önüne geldiğimde bu sefer geçebilmem için kenara çekilmedi. Bana bir şey söyleyeceği çok belli oluyor. Onu yavaş yavaş tanımaya başladım galiba.
Tam da tahmin ettiğim gibi bana memnuniyetini belirtir bir ifadeyle baktıktan sonra az önce gerçek düşüncelerimi paylaştığım ve sırf patronum diye onunla aynı fikri körü körüne kabul etmediğim için mutlu olduğunu söyledi. Hmm... İkinci notumu da böylelikle aldım.
"2-Düşüncelerini belirtmekten çekinme.
Her zaman dürüst ol"
Kenara çekilip geçmeme izin verdiğinde minik bir tebessüm edip içeriye girdim. Ben olduğum yerde odaya göz atarken de masasındaki telefon çalmaya başladı. Kapımı kapatıp masasına doğru gittiğinde sonunda derin ve amacına uygun bir şekilde rahatlatıcı olan nefesimi alabildim.
Çantamı masama bırakıp üzerimdeki ceketin düğmelerini çözerken bir yandan da gözlerim içeride adeta turistik geziye çıktı. Selim Bey'in odası gibi bu odada ferah modern ve kullanışlı olduğu her halinden belli olan eşyalar ile dekore edilmişti. Sadece aydınlatma çok keskindi. Bu da benim için pek olumlu bir şey değildi.
Ceketimi çıkarıp elbisemle kalırken gözlerim kapının kenarındaki ayarlanabilir dokunmatik düğmeye gitti. Şu an çok sevindim çünkü odadaki aydınlığı istediğim seviyeye indirebileceğim. İlk iş onu halledip hemen masama geçtim. Hmm... Koltuğum da oldukça rahatmış. Çalışanlarının rahatını önemseyen patronları severim.
Not defterimi açıp yazdıklarıma göz atarken bir yandan da eklemem gereken başka bir şey olup olmadığını düşünüyorum. Hmm... Var galiba. Gülümseyerek sayfayı çevirdikten sonra o daha önce aklımdan geçen iki önemli maddeyi not aldım. Biraz daha düşünürken de kendime engel olamayıp arka sayfalardan birine birkaç tane sonsuzluk işareti yapmışım. El alışkanlığı işte. Bunu çoğu zaman aynı şimdi olduğu gibi farkında olmadan yapıyorum. Bu işareti seviyorum çünkü hem benim için manası büyük hem de düşünürken bana ilham kaynağı oluyor.
Bir an elimdeki kalemi sallandırırken dalıp gitmişim. Bu dalış sonrası da arkama yaslanıp ani bir şekilde kalemi bırakarak kollarımı kaldırıp bileklerime baktım. Aklımda bir şeyler canlanıyor ama hâlâ net değiller. Gözlerimi yumup önce sağ bileğimdeki kokuyu içime çektim daha sonra da aynı işlemi diğer bileğime uyguladım. Bana neler hayal ettirebileceklerini çok merak ediyorum.
"Hadi Meral hadi! Sen bu tarz konularda fena değildin sadece odaklan ve hissettiğin şeyi gözünde canlandır"
Keşke bu garip hallerimin hâlâ telefon görüşmesi sürmekte olan Selim Bey tarafından izlendiğini fark etsem de toparlansam ama henüz bu biri beni gözetliyor durumuna adapte olamadım.
İki bileğimi de ayrı ayrı birkaç kere kokladıktan sonra düşünüp bu sefer de iki bileğimi aynı anda burnuma götürdüm. Herhalde patronum bu manasız hareketlerimden ötürü delirdiğimi düşünüyordur. Ben hâlâ onun baktığını fark etmeden işime devam ederken gülümsedim çünkü zihnimde canlanan şey Selim Bey'in şişeler hakkında söylediği şey ile birleşince bana harika bir fikir verdi.
Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ellerimi indirip masada kurşun kalem olup olmadığına baktım. Uzun süreden sonra içim ilk defa kıpır kıpır oldu. Kalemi bulur bulmaz not defterime birtakım karalamalar yapmaya başladım. Ne mi yapıyorum? Hemen şimdi burada bir parfüm şişesi tasarlamaya çalışıyorum.
Bittiğinde Selim Bey'e göstermeye cesaret edebilir miyim bilmiyorum ama bu bana iki kokuyu da objektif değerlendirmem konusunda yardımcı olacak. Öyle de bir daldım ki gözüm yaptığım şeyden başka bir şey görmedi. Şu an sevdiğim ve mutlu olduğum şeyi yapıyorum çünkü. Günün üçüncü notu da benden kendime gelsin.
"3- Hayal etmekten korkma Meral.
Gerçekleşmeyeceğini bilsen bile en azından o anı doyasıya yaşamak için Hayal Et"
Gerçekten de düşündüğüm gibi oldular. İki koku için ayrı ayrı hayaller kurup şişeler tasarladım. Biri daha minimalist bir tasarım olurken diğeri ona nazaran daha gösterişli bir tasarım oldu. İşin garibi daha önceden ağır olduğu gerekçesiyle pek de beğenmediğim parfüm şu an bana enteresan bir şekilde güzel hisler uyandırmaya başladı.
Artık iki parfüme de eşit seviyede yaklaşıp kendi kategorilerinde değerlendirme yapabiliyorum. Birinin günlük kullanım için gerçekten harika bir seçim olacağını düşünürken bir diğerinin de özel geceler için çok ama çok uygun bir seçim olacağı konusunda mutabık kaldım. Şimdi tek sorun hangisinin bir tık öne çıkacağıydı.
Bu ikilem de beni adım adım başından beri gelmeye çalıştığım sonuca götürdü. Yeniden boş bir kağıt çıkardım. Üzerinde Selim Atahan imzası taşıyan kalemimi parmaklarımın arasında gezdirirken eş zamanlı olarak zihnimde de enteresan bir işe imza atıyorum. Yapmak istediğim şey ile hem benim hem de Selim Bey'in seçimi kazanacaktı. Nasıl mı?
"İki Hayal Tek Bir Şişede"
Hayal Et
Gece ile gündüz gibi birbirinden ayrı olan iki farklı koku tek bir şişede.
İster büyük dairedeki başlığı kullanarak fresh kokuyu sık istersen de alttaki küçük dairenin başlığını kullanarak etrafa o çekici kokunu yay.
Karar senin...
Aklımdaki fikir tamamen kalemime yansıdı. Sonuç gerçekten harika görünüyor. Paslanmadığıma çok sevindim desem yalan olmaz herhalde. Çizimim bittikten sonra kağıdı biraz uzaklaştırarak dikkatle incelerken ellerimde siyahlıklar olduğunu fark ettim. Herhalde kağıda süründüğüm için oldu. İyi ki bembeyaz elbisemin bir tarafına değmemişim.
Çantama uzanıp ıslak mendilimi ararken onu yanıma almadığımı anlamam yüzümün ister istemez düşmesine neden oldu. Hiç düşünmeden sandalyemi geri çekip ayağa kalktım çünkü lavaboya gidip ellerimi temizlemem gerekiyor. Odadan çıkıp içimde oluşan ferahlıkla bana doğru bakan insanlara gülümseyerek yürümeye başladım. Mutluydum çünkü...
•●●·٠•●●•٠·˙
Hâlâ orada mısın yabancı?
Evet yine sana söylüyorum. Şu andan itibaren olacaklar benim bilgim dahilinde değildi yani bunları çok sonraları öğrendim. Ben çıktıktan hemen sonra Selim Bey odama gelmiş çünkü bu kadar hararetli bir şekilde ne yaptığımı çok merak etmiş. Bir yandan benim gidişimi izleyip diğer yandan da masamın üzerindeki notlarımı eline alarak göz attığında yazdıklarımla ve çizdiklerimle onu epeyce etkilemişim. Benden böyle bir yaratıcı düşünce beklemediği için çok şaşırmış ve bir o kadar da asistan seçiminde yanılmadığını görmek onu gururlandırmış. Aa! Unutuyordum. Hatta hakkımda o kadar çok düşünmüş ki son noktayı "Kimsin sen Meral? Bu gizemli duruşunun ardında daha neler saklıyorsun?" diyerek koymuş.
Tüm bunları orada olmamama rağmen nasıl mı biliyorum? Biliyorum çünkü bunlar kendimi çok ama çok kötü hissettiğim bir gün bana okumam için gönderdiği özel defterinde yazıyordu. Tabii sadece bunlar da yazmıyordu. Orada beni şaşkına çeviren bambaşka şeyler de vardı. Çok özel ve benim için kıymetli detaylar...
•●●·٠•●●•٠·˙
(Bahsi geçen "İki Hayal Tek Bir Şişede" fikriyle sloganıyla tasarımıyla bu hikaye için bendeniz "nkitapdizitadindahikayeler (NK)" tarafından tasarlanmıştır. Kullanıma kapalıdır yani ;) )
2.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder