3.Bölüm : Bana meydan okuma Kerem o aklını bir alırım haberin bile olmaz!
Masanın başına geçtikten sonra tüm gözler Kerem ve ardından gelen Şebnem'e dönmüştü. Annesi hallerinden kötü bir şey söyleyeceklerini sezmiş gibi oğlunun yüzüne endişeyle bakarken Kerem de iki eliyle sandalyenin arkasına tutunup sırayla hepsine tek tek baktıktan sonra tam durumu izah edecekti ki ansızın durdu. Şebnem de bu süre içinde yanına geçmişti ve onun haline bakarken gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Açıkçası Kerem'in gerçeği söyleyemeyeceğini tahmin etmesi hiç de zor olmamıştı. Harika! Kerem'in kız arkadaşı zannedilirse teyzesini bulana kadar bu güzel ailenin yanında kalabilirdi.
Dört ayak üstüne düştüğünü sanan Şebnem kendisini çok şanslı hissederken hafifçe eğilen Kerem ona "Adın neydi?" diye sordu. Kısacık bir an birbirlerine bakıp kalmışlardı. Birkaç saniye sonra Şebnem tereddütle adını söylediğinde Kerem tekrardan ailesine döndü ve bir çırpıda "Sanırım ben burada yokken bir yanlış anlaşılma olmuş. Kız arkadaşım Şebnem değil. Ben sadece ona bu gece kalacak bir yeri olmadığı için benim evimde kalabileceğini söyledim. Ben de sizinle kalacağım yarın da her şey eski düzeninde devam edecek" dedi. Söyledi be!
Şebnem'in gözleri bir sağ bir sol yapıyordu. Haliyle şaşırıp kalmıştı. Ağzında sessizce "Yanılmışım pat diye söyledi densiz!" diye gevelerken ondan çok da farklı bir durumda olmayan Nurten Hanım da "Ama biz tanıştık ya oğlum... Ay ne oluyor? Hasssan sen de bir şey söylesene!" dedi. Hasan Bey olaylardan bayağı kopuktu. Bu yüzden de eşine boş boş bakıp "Değilmiş işte hanım daha bunun üzerine ne söyleyeyim? Hadi oturun da yiyelim yemeğimizi" dediğinde bu sefer de tüm gözler tabağına salata koymaya başlayan Hasan Bey'e dönmüştü. Ondaki rahatlıkta kimsede yoktu hani.
Aslı kardeşiyle Şebnem'e bakarak "Bir dakika! Sana sorduğumuzda neden aksini söylemedin o zaman?" dediğinde Şebnem de ne diyeceğini bilemez bir halde bir ona bir de Kerem'e bakıp sempatik bir ifadeyle de "Açıklamaya çalıştım ama sanırım doğru kelimeleri seçememişim. Affedersiniz" dedi. Açıkçası Kerem o doğru seçemediğini iddia ettiği kelimeleri çok merak etmişti. Kim bilir o yokken ailesine neler yumurtlamıştı bu şımarık!
"Tamam canım ne yapalım bir yanlışlık olmuş ama biz keyfimizi bozmayalım. Hadi otursanıza"
Aslı'nın bu sözüyle Şebnem'e oturması için eliyle işaret yapan Kerem annesinin "Ben anlayamadım oğlum kız arkadaşın Şebnem değilse o zaman o nerede? Neden yemeğe gelmedi?" diye sorması üzerine yüzünü düşürüp "Gelemedi. Gelemeyecek de..." dedikten sonra sessiz kaldı. Bunu söylemenin canını bu kadar yakacağını tahmin edememişti.
"Ne demek gelemeyecek de... Ay kavga mı ettiniz oğlum? Hassan!"
"Kavga mı ettiler barıştılar mı nereden bileyim hanım? Hem magazin muhabiri miyim ben her flaş haberde bana bağlanıyorsun!"
"Tamam Hasancığım sen yemeğine dön zaten sana soranda kabahat! Aslı kızım babana güveçten koy oyalansın biraz"
"Çocuk oyalıyor sanki! Sen koy kızım bak Ümit'in de tabağı boş damada da servis yap"
"Ay durun ayol! Kafamı karıştırdınız daha çorba var onu yiyeceğiz. Mis gibi lebeniye çorbası yaptım"
"İçine bastı tuzu! Kerem sen benim tansiyon ilacımı getir oğlum annen birazdan canıma kastedecek"
"Hassan!"
"Aslı az koy kızım bir tanede biber at üstüne"
"Tamam baba Ümit sen de uzat tabağını"
"Hâlâ tuz diyor delirtecek beni bu adam. Hassan diyorum!"
"At bir tanede domates kızım. Hadi afiyet bal şeker olsun"
Şebnem bu aileye bayılmıştı. Resmen herkes ayrı telden tıngırdıyordu. Daha önce hiç böyle tatlı böyle samimi insanlarla vakit geçirmemişti. Şu an kendisini gerçekten çok mutlu hissediyordu. Aile dedikleri şey kesinlikle bu olmalıydı. Bu coşkuyla da yanında oturan Kerem'e uzanıp gözlerine baka baka "Hiç abartmıyorum aile değişimi talebinde bulunsan kendimi bir saat içinde ailenin kütüğüne geçiririm. Bayıldım ya çok şekerler!" dediğinde onun anlamsız bakışlarıyla karşılaşması da gecikmemişti. Tövbe estağfurullah!
Kerem onu boş verip merakla kendisine bakan annesine dönerek "İşin aslı şu ki biz İpek ile konuştuk ve..." dediği anda Şebnem de boşluğuna gelip gayri ihtiyari bir şekilde "Aa! Telefondaki kız mı?" diye sordu. Kerem nefesini tutup bakışlarını ona doğru döndürerek "Hangi telefondaki kız?" dediğinde söylediği şeyi düşünen Şebnem ona telefonuna gelen mesajları dinledim diyemeyeceği için mecburen "Pardon karıştırdım. İpek adında bir tanıdığım var da o yüzden bir an boş bulundum. Lütfen siz bana bakmayın devam edin" deyip gözlerini kocaman açarak önüne döndü.
"Evet oğlum konuştunuz sonra ne oldu?"
"Biz İpek ile uzun uzun konuştuk ve karşılıklı olarak bu tanışma işine biraz acele karar verdiğimizi fark ettik. İpek kendisi adına sizden özür dilememi istedi. Ben de özür dilerim birbirimizden emin olmadan sizi böyle heyecanlandırmamalıydık"
Peçetesini açıp kucağına koyan Şebnem telefona İpek tarafından gönderilen mesajı düşünürken bir gözüyle de Kerem'i izliyordu. Mevcut durumu ne kadar derli toplu bir biçimde kızı da kötü bir duruma sokmadan açıklamıştı öyle. Hem de üzgün ve kırgın gözükmesine rağmen yapmıştı bunu. Acaba Okan'da böyle miydi?
Hiç sanmıyordu. Kesin ailesiyle birlikte resmi bir şekilde oturduğu yemek sofralarında rezalet olarak nitelendirdikleri bu olayı konuşup soranlara verecekleri en makul açıklamanın ne olacağını konuşuyorlardı. Hatta annesi basın bülteni hazırlar gibi birer metin yazıp ellerine tutuşturmuş bile olabilirdi. Bu gayet mümkündü. Şebnem onlardan kurtulduğuna hâlâ inanamıyordu. Olanları ve şu an bulunduğu yeri düşünürken yüzünde istemsizce oluşan tebessüm Kerem'in de dikkatini hemen çekmişti.
"Neye gülüyorsun sen! Hayır yani komik bir şey mi var?"
"Aklıma bir şey geldi"
"Sofradayız!"
"Aa! Gerçekten mi? Ben de birazdan uzaya mekik fırlatacağız sanıyordum"
"Tahammül edilmesi zor birisin. Hızlıca yemeğini ye ve yukarıya çıkmak için izin iste"
"Hayatta olmaz! Annen cevizli revani yaptı daha önce hiç yemedim. Çok heyecanlıyım"
"Nereden geldin sen? O bahsettiğin mekiğin içinde dünyamızı içten göçertip yok etmeye mi gönderdiler seni?"
Kızın yüzündeki sırıtık ifade Kerem'i deli ediyordu. Şebnem ise Kerem'in koluna ufak bir dokunuş yaparak "Espri mi yaptın? Evet evet denedin galiba. Ama fena değildi... Gerçekten değildi" deyip dalga geçer gibi de gülerek yemeğine geri döndü. Kerem elini stresle yüzünde gezdirirken içinden de hayatında ilk defa gördüğü bir kızı evlerine getirdiği için kendisine demediğini bırakmıyordu. Ne diye şeytana uyup bu kızı yolun ortasında bırakmamıştı ki zaten!
●●·٠●●٠·˙
Yemek faslı öyle ya da böyle bitmişti. Sofra el birliğiyle kaldırıldıktan sonra beyler balkona geçerken hanımlarda tatlı servisi için mutfakta toplanmıştı. Aslı tabak çıkarıyor Nurten Hanım da özenle hazırladığı tatlıyı eşit boylarda keserek kızının masaya koyduğu tabaklara alıyordu. Şebnem masaya yaklaşarak neler yaptıklarına bakarken onun eline bir kase ceviz içi veren Aslı tatlıların üzerine bir miktar kaymak bırakıp ondan da üstüne biraz serpiştirmesini istedi.
Şebnem evde hiç böyle işler yapmazdı. Daha doğrusu yapması uygun görülmezdi. Onun kendisine özel bir yardımcısı vardı ve neredeyse önünde duran dergisi bile eline verilirdi. Şimdi ise elinde bir kase ceviz içi tatlının üstüne süs yapıyordu. Zuhal Hanım kızını bu halde görse kesin o estetik harikası yüzüne tik gelirdi. Şebnem yanlış yapıp yapmadığını anlamak için bir gözü Aslı'da olarak cevizleri serpmeye başlarken Nurten Hanım da ona buralara gelme nedenini sordu.
"Şey... Ben teyzemi görmeye geldim ama henüz ona ulaşamadım"
"Teyzen buralardan mı? Belki tanıyor olabilirim"
Şebnem onların halini gördükten sonra Nurten Hanım'a alkolik ve sorunlu olan teyzesinden bahsetmek istememiş biraz da utanmıştı sanki. Huzursuz bir halde saçını kenara çekip "Tanıdığınızı pek sanmıyorum aslında..." dedikten sonra neyse ki Aslı yanına gelmiş ve teyze konusunu değiştirerek "Peki sen artık burada mı kalacaksın?" diye sormuştu. Bu soruya da ne denirdi ki şimdi?
Bu sırada Nurten Hanım servisi kızlara bırakıp çay tepsisini alarak içeriye geçmişti. Şebnem Aslı'nın sorusuna karşılık yüzündeki tebessümle "Burada kalacağımı söylersem kardeşin beni tüfekle kovalar herhalde" dedikten sonra Kerem'in başından beri kendisine karşı olan tavırlarını düşünüp aniden Aslı'ya dönerek "Bir tüfeğiniz yok değil mi?" diye sordu. Ne tatlı bir kızdı bu yahu!
"Hayır yok merak etme. İyi de Kerem senden bu kadar nefret ediyorsa o zaman neden buraya getirdi ki?"
"Hmm... Zor durumdaydım ve sanırım kardeşin gerçekten de çok iyi biri. Ne olursa olsun beni bilmediğim bir yerde tek başıma bırakamadı"
"Kerem iyidir kimseyi de yarı yolda bırakmaz. Ben ona her konuda çok güvenirim"
Şebnem gülümseyip eline iki tane tabak aldıktan sonra Aslı ile beraber içeriye gitmişti. Onun kardeşi hakkında söylediği şeylerden sonra da balkonda ailesiyle sohbet eden Kerem'e dalgınca bakıp yürümeye devam etti. Ne konuşuyorlarsa ilk defa neşeli gözüküyordu. Aslında hoş bir gülümsemesi de vardı. Hani gülerken gözlerinin içi gülüyor derler ya aynen öyleydi. Yanağında gamzesi de mi vardı onun? Evet evet çok tatlı bir gamzesi de vardı.
Şebnem kendi kendisine konuşarak kazasız belasız balkona girmişti. Aslı'yı takip ederek tabakları balkon masasına koyduktan sonra da kendi tabağını alıp kenara çekildi. Bir de rahattı ki sormayın gitsin. Halbuki servis sırasında Kerem'i irrite edecek bir harekette bulunmuş ama bunun farkına bile varmamıştı. İşin kötüsü bu hareket birazdan açılacak konuda yoluna taş koyacak cinsten bir hareket olmuştu.
Yaptığı şeyden habersiz Aslı ile bir köşede sohbete dalan Şebnem'in hali Kerem'in gözünden kaçmıyordu. İlk defa tanıştığı insanlara ne kadar çabuk adapte olmuştu inanılır gibi değildi. Bunları düşünürken Şebnem'in çatalına aldığı revaniyi ağzına attıktan sonra kendinden geçer gibi bakması da onu istemsizce güldürmüştü. Gerçekten ilk defa yediği belli oluyordu. Tuhaf kızdı bu Şebnem.
●●·٠●●٠·˙
Nurten Hanım çayını yudumlarken Ümit ile konuşmasını bitiren oğluna dönüp "Kerem restorana servis için bir kız gelecekti son durum ne oldu?" diye sorunca Şebnem hemen konuşmaya kulak kabartmıştı. Konu ilgisini çekmişe benziyordu. Kerem ise o anlarda annesine kızı gözünün tutmadığını çünkü işten pek anlamadığını söylüyordu.
Aslı'ya dönüp merakla "Sizin restoranınız mı var?" diye soran Şebnem ondan "Küçük ama gözde bir yer. Babam sağlık sorunları yüzünden kendisini emekliye ayırınca bu yıl işe Kerem devam etmeye başladı. Tabii babam evden bile olsa her an ensesinde" yanıtını alınca hemen lafa atlayıp "Aslında o işe ben de talip olabilirim. Yani sizin için de uygun olursa" dedi. Bir an heyecanlanmıştı ama Kerem boşalan tabağını masaya koyarken net bir tavırla "Olmaz" demiş kızın hevesini de kursağında bırakmıştı.
"Neden olmaz?"
"Senin yapabileceğin bir iş değil"
"Tatlı servisi yaptım ya kötü müydü?"
"Parmağının ucu tatlımın içindeydi ve eline bulaşan şerbeti yüzüme bakarak yalayıp arkanı döndün"
"Öyle bir şey yapmadım"
"Gözümle gördüm bir de bana yalancı mı diyorsun?"
"Yalancısın demiyorum sadece öyle bir şey olsaydı o an söylerdin diye düşündüm"
"Seni herkesin içinde utandırmak istemedim"
"Olmaz mı diyorsun yani?"
"Olmaz diyorum"
Şebnem bu konuda kendisine güvenememişti çünkü bunu istemsizce yapmış olabilirdi. Bu nedenden ötürü de yüzünü buruşturup fazla üsteleyemeden masum bir ifadeyle Aslı'ya bakarak "En azından denedim" deyip yanına geçti. Ama hâlâ bir şansı var gibiydi.
Nurten Hanım aslında tanıdıkları birini işe almanın daha iyi olacağını söylediği esnada buna çok sevinen Şebnem de "Bence annen haklı! O bir anne sonuçta... Ne dese haklıdır vardır bir bildiği değil mi?" dedi. Kerem bu kızın her lafa atlamasından hoşlanmıyordu. Neden birazcık susup konuşmalara kulak vereyim demiyordu ki?
Kerem kıza ters ters bakarak "Neden bu işi bu kadar çok istiyorsun?" diye sorunca Şebnem bu soruyla ona bakıp kalmıştı. Geldiği yeri ve ailesi tarafından yapmaya zorlandığı şeyleri düşünürken daraldığını hissetmişti. Açıkçası onlara neden kaçtığını söylemeye de biraz utanmıştı. Gözlerini Kerem'den kaçırıp "Kendi başımın çaresine bakmam lazım. Nasıl olacak bilmiyorum ama bir şekilde yapmak zorundayım" dedikten sonra konuşmakta zorlanıyor gibi ses tonunu biraz kıstı ve sözüne de "Teyzeme ulaşana kadar bir eve ve sürekliliği olacak bir işe ihtiyacım var gibi görünüyor. Yani ne iş olursa yaparım" diye devam etti. Böyle hissedeceğini tahmin etmemişti ama Şebnem bunu söylerken çok zorlanmıştı. İlk defa birilerinden medet umuyordu. Garipsemişti bu halini.
Kerem ise onun aksine ilk defa Şebnem'e olumlu bir gözle bakmaya başlamıştı. Neler yaşadığını neden buraya gelip kendi başına hareket etmek zorunda olduğunu anlamamıştı ama onu bu çabasında tek başına bırakmak da istememişti.
"Ne olursa mı?"
"Tabii belli normlar içinde"
"Neymiş onlar?"
"Hani kalmam için beni götürdüğün otel vardı ya... İşte oradaki çalışanlar pek o normlara uymuyordu"
Şebnem hangi ruh halinde olursa olsun duruma uygun olarak kaşını gözünü oynatmayı çok iyi başarıyordu. Kerem onun hâl ve hareketlerine bakarak düşünürken Hasan Bey de oğluna dönerek ona göre Şebnem'in restoran için uygun olduğunu ama yine de kararın kendisine ait olduğunu söyledi. Hasan Bey'e desteğinden ötürü teşekkür eden Şebnem gözleri ışıldayarak Kerem'in ağzından çıkacak iki çift lafı beklemeye başlamıştı. Ne diye bu kadar çok düşünüyordu ki? Alt tarafı restoranına garson alacaktı.
Uzun uzun düşünen Kerem tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki salondaki sehpanın üzerinde duran telefonu çalmaya başladı. Hay aksi! Kerem telefonuna bakmak için izin isteyip salona doğru giderken Şebnem'in de yüzü ekşimişti. Tam da sırasıydı. Hangi münasebetsizdi ki bu şimdi!
Şebnem'in düşüncesi bitmeden Kerem telefondaki kişiye gayet resmi bir ses tonuyla "İpek... Ben senin gittiğini sanıyordum. Hayır mesajını dinlemedim" dedi. Şebnem gözlerini "İpek böceğiymiş!" diyerek devirirken Aslı bu söylediğiyle ona bir garip bakmış Şebnem'de bu bakış sonrası kendisini hemen toparlamıştı.
●●·٠●●٠·˙
Kerem ve İpek uzun uzun konuşmuş ama yine de farklı bir noktaya gelememişlerdi. İpek'in söylediği hiçbir şeyin bir yararı olmuyordu. Kerem hâlâ aynı hislerle çevriliydi ve ona kırgın olduğu kadar gideceğini son dakikaya kadar söylememesine de çok kızmıştı. Hayır yani Kerem bu kadar anlayışsız biri miydi ki onu kurduğu hayallerinden uzaklaştırsın? Aşıklar diye birbirlerine pranga vurmamışlardı ya! Birlikte bir yolunu bulamazlar mıydı? Hani seviyorlardı birbirlerini... Aşıklardı. Ne olmuştu şimdi? Kerem sadece olur da hayalleri suya düşerse diye bir kenarda tuttuğu yedek planı mıydı yani?
Şebnem konuşması bitene kadar Kerem'i izlemiş ve ne yalan söylesin bu dalgın hallerine de biraz üzülmüştü. Bu İpek böceği nasıl terk ettiyse Kerem'i epey yaralamış olmalıydı. Derin bir iç çekip birazda kendi haline üzülerek "Sence kardeşin bana tamam diyecek mi Aslı?" diye sordu. Aslı bu konuda pek emin değildi ama kardeşi onu uğraştırsa da evet diyeceğini düşünüyordu. Ne yalan söylesin bu bile Şebnem'in içine biraz su serpmeye yetmişti. Kerem elindeki telefonu sehpaya bırakıp mutfağa doğru gidince Şebnem de boş tabağını alıp hemen peşinden gitti. Diğer tabakları da Aslı toparlamış sadece annesinin tatlısının bitmesini bekliyordu.
Şebnem apar topar mutfağa girdiğinde kendisine su alan Kerem de onu fark ederek su isteyip istemediğini sordu. Şebnem tabakları tezgaha bırakıp "Hayır teşekkürler" dedikten sonra onu içeriye gidecekken durdurup masum bakışlarla da "Bir şey demedin. Servis elemanın olacak mıyım?" diye sordu. Koyun can derdinde kasap et derdinde durumu vuku bulmuştu yani. Kerem bu kadar istekli olduğunu görünce karşı çıkamamıştı ama bir haftalık bir deneme sürecinden geçeceğini söylemeyi de ihmal etmemişti. Ne yani oldu mu şimdi?
Şebnem yüzündeki şapşal ifadeyle ona uzun uzun bakıp "İşe alındım mı yani?" dediğinde sandalyeye dirseklerini koyarak duran Kerem'in söylediğimin nesini anlamadın der gibi bakıp başını da olumlu anlamda sallamasıyla bir anda sevinçten çocuğun boynuna sarılıverdi. Hoppala!
Şebnem mutluluktan havaya uçup boynuna sıkı sıkı sarılarak sürekli teşekkür ederken Kerem de donup kalmıştı. Ne diye üstüne atlamıştı ki bu kız şimdi? Sadece teşekkür etse de yeterdi. İşin komiği Kerem boynuna atılmasıyla geri çekilmek için doğrulunca Şebnem'de onun uzun boyu sebebiyle ağaca asılı kalmış gibi görünmüştü. Sonrası daha fenaydı.
Aslı elinde tabaklarla mutfağa girip tam Ümit'in sabah erkenden işte olması gerektiği için kalkmak istediğini söylüyordu ki ikisini bu halde görünce olduğu yerde kalıp lafını da bir güzel yutuverdi. Ne yapıyor bunlar öyle ya! Şaşkınlık içinde kardeşinin boynundan sarkan Şebnem'e bakıp "Siz ikiniz sevgili olmadığınıza emin misiniz?" diye sordu ve meraklı gözlerle sorusunun cevabını beklemeye başladı. Bir bu eksikti!
Kerem sese doğru döner dönmez kardeşiyle göz göze gelince hemen Şebnem'i kollarından tutup "İki saniye içinde üstümden inmezsen işe başlamadan kovulan ilk insan olursun" diyerek kendisinden uzaklaştırdı. Yapar mı yapardı. Aslı ima içeren gözlerle ikisini süzerek sorusuna cevap alamadığını söyleyince zor durumda kalan Kerem de yan gözle Şebnem'e bakıp "Şükürler olsun ki akli dengem hâlâ yerinde Aslı böyle bir şey olabileceğini gerçekten düşünmedin herhalde" deyiverdi. Bir dakika bir dakika! Ne demekti bu şimdi?
Terbiyesiz! Hadsiz! Usturupsuz! İçinden ağzına geleni basan Şebnem'in gözleri kocaman açılmıştı. Ona hiç kimse böyle bir şey söyleyemezdi. Kendisine bakan Kerem'e başı yukarıda bir şekilde gayet sakin olmaya gayret ederek "Bana meydan okuma Kerem o aklını bir alırım haberin bile olmaz!" deyince böyle bir şey söylemesini beklemeyip ona dikkatle bakan Kerem de "Şu andan itibaren patronunla konuşuyorsun üslubuna dikkat et!" dedi.
Haklıydı. Bu yüzden Şebnem bir anda toparlanmış ve yüzüne iliştirdiği sahte bir tebessümle Kerem'e yaklaşarak "Saygıdeğer patronum! Rica etsem bana meydan okur tarzda konuşmasanız olur mu acaba? Aksi halde o başınızdaki taç niteliğindeki aklı yüksek müsaadeleriniz ile almak zorunda kalırım ki bunu ister miyim? Hayır istemem. Ama huyum kurusun rekabete çok açık bir kişiliğim var ve kaybetmek bendeniz üzerinde ağır kaşıntı yapar. Peki bunu ister miyim? Hayır istemem. Bu yüzden de elimden geleni takdir edersiniz ki ardıma koymam. Başarı da buradan ileri gelir öyle değil mi?" deyip lafı yutup hazmetmesini izlemeye başlamıştı.
Kerem suskundu. Şebnem ise zafer kazanmış bir edayla bakarak kendisi için "Bence kız çok temiz konuştu" diyen Aslı'ya tebessümle beraber "Teşekkür ederim Aslıcığım" dedi. O Kerem'i susturduğunu zannederken Kerem de kendisine gelip ona işaret parmağıyla ağzını işaret ederek "Affedersin dişindeki cevize o kadar odaklanmıştım ki söylediğin şeyi tam olarak anlayamadım. Ama saygıdeğer biri olduğumu düşündüğün için artı bir puan aldın. Bu yüzden yarın işe başladığında sana bir çift eldiven vermelerini söyleyeceğim" dedikten sonra gayet rahat bir tavırla masadan bir elma alıp ısırarak mutfaktan çıktı.
Eldiven mi?
Servis yaparken neden eldiven kullansın ki?
Servis elemanısın diye işe alıp kendisine tuvalet mi temizletecekti yoksa bu deve!
Hele öyle bir şey yapsın bak Şebnem ona neler ediyor!
Aslı ikisinin bu haline şaşıp kalırken Şebnem'in sunucusuna hâlâ ulaşılamıyordu. Kilitlenip kalmıştı. Kerem'in arkasından bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama ağzı oynamasına rağmen sesi çıkmıyor gibiydi. Aslı ona bakıp gülerken Şebnem de sinirini baskılamak için gülümsemeye çalışıp "Kardeşinin meydan okumasını kabul ediyorum. Hakem de sensin Aslı! Kurallar dahilinde onu fabrika ayarlarına geri döndüreceğim ve kardeşin bundan hiç hoşlanmayacak!" deyip gözü seğire seğire Kerem'in ardından içeriye gitti.
3.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder