23 Şubat 2025 Pazar

Geçmisin Gölgesinde / 3.Bölüm (Yazan : NK)

 3.Bölüm : Neden beni takip ediyorsun?

Hulki Bey sabah saatlerinde eşi Nezaket Hanım ile beraber dükkana gelmiş ve şu anda da kepenklerini kaldırabilmek için kilidi açmaya çalışıyordu. Bunu yaparken de biraz zorlanıyordu sanki. Neyse ki Tolga günlük gazete ve mesleğini ilgilendiren birkaç dergi almak için evinden çıkmıştı da o sırada o da dükkanın önünden geçiyordu.

Tabii Hulki Bey'in kilidi açma çabası ve Nezaket Hanım'ın da "Yavaş eğil Hulki zaten hastasın bu yaştan sonra bir de belin tutulursa hiç doğrultamayız seni!" demesi hemen dikkatini çekmişti. Aralarındaki konuşma dikkat çekmeyecek gibi değildi zaten.

"Ne varmış yaşımda Nezaket?"

"Ne mi var? Seksene dayadığın merdivenin artık son basamağındasın son!"

"İki basamak aşağıda da sen varsın Nezaket büyütme bu kadar"

"Üstüme iyilik sağlık! Hanımların yaşı ne zamandan beri mevzu bahis edilir hale geldi? Hadi sen kilidinle uğraş kızdırma beni yoksa akşama sevdiğin yemeği yapmam oturur bir güzel dünden kalma pirinçli semizotu yemeğini yersin"

"Aman aman! Otun pirincin senin olsun sustum"

Tolga ikisini görür görmez hızlı adımlarla yanlarına yaklaşıp "Hulki Bey izin verin ben yapayım" dedi. Hulki Bey omzunun ucundan sesin sahibine bakarken Tolga'yı görünce onu hemen tanımıştı. Buraya yeni taşınan gençti o. Memnuniyet içeren bir tavırla "Ha yaşa be evlat!" dedikten sonra yardımıyla ayağa kalkmış Tolga da uzattığı anahtarla kilidi açıp kepenkleri onun yerine kaldırmıştı.

Nezaket Hanım yani nam-ı diğer Nezoş ilk defa gördüğü bu genç adamı kim acaba dercesine merakla süzerken Hulki Bey de Tolga'ya yardımı için teşekkür edip nezaket icabı eşini tanıştırmak istedi. Ancak eşini tanıştırırken söze "Bak evlat! Ömrü hayatında ender olarak rastlayabileceğin güzellikte olan bu genç hanım..." diye başlayınca Nezaket Hanım hafifçe öksürüp muzur bir ifadeyle de "Hulkiii! Bu güzel sözlerle beni yumuşatabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun" diyerek sözünü kesti.

Nezaket Hanım kendisine tebessümle bakan Tolga'ya dönüp "Oğlum bakma sen ona sabah hastasın dükkanı bugünlük ben açarım dedim o da ısrar edip beni kızdırdı şimdi ondan böyle iltifatlı konuşuyor. Tabii sen gelmeden önce de bana en az benim kadar yaşlısın iması yapması da gözden kaçmayan detaylar arasında" dedi. Nezaket Hanım'la başa çıkmak kolay değildi galiba.

Hulki Bey iltifatlarına devam ederek "Uzatma hanım! Sabah hasta gibiydim ama şimdi iyiyim. Birazdan da o güzel pamuk gibi ellerinle bana karanfilli ıhlamur kaynatırsın turp gibi olurum turp!" dediğinde eşine burun büken Nezaket Hanım da "İnatçı ihtiyar! Ahı gitmiş vahı kalmış hâlâ turp gibi olurum diyor görüyor musun?" dedikten sonra gülerek Tolga'ya döndü ve aniden şaşkınlaşan bakışlarıyla birlikte de "Aa! Laf dalaşına girdik sana adını sormayı unuttum be evladım" dedi.

"Tolga efendim"

"Demek Tolga... Hulki Bey'den de duyduğun üzere benim adım da Nezaket"

"Çok memnun oldum Nezaket Hanım"

"Sen buralarda yenisin herhalde daha önce hiç görmedim ben seni"

"Evet yeniyim. İzmir'e dün geldim ve hâlâ eve yerleşmeye çalışıyorum"

"Taşınmak zor iş... Allah kolaylıklar versin"

"Sağ olun. Aslında ben artık gitsem iyi olacak. Sizi de çok tuttum işleriniz vardır"

Tamam da Nezaket Hanım'ın onu bırakmaya hiç niyeti yoktu. Tolga'ya önemli bir işi olup olmadığını sorduktan sonra olmadığını öğrenince de hemen koluna girip "Demek işin yok. O halde tek başına evde oturup gazete dergi okuyacağına gel de Hulki amcanla bir tavla at bakalım. Ben de gidip size bu ihtiyarın söylediği gibi karanfilli ıhlamur kaynatayım" dedi. Bu Tolga'nın geri çevirebileceği bir davet değildi doğrusu. Bu yüzden de Nezaket Hanım'a tebessüm edip "İşte bu asla hayır diyemeyeceğim bir teklif" dedikten sonra birlikte içeriye girdiler.


Bir süre sonra Nezaket Hanım elinde tepsiyle içeri girip fincanlara çay doldurmaya başlamıştı. Bu sırada da gözünün üstünde olduğu Tolga'ya merakla ne iş yaptığını sordu. Tolga çay için teşekkür edip fincanını alırken uzun süredir babasıyla aile şirketlerinde çalıştığını ama buraya gelmeden önce oradan ayrılıp asıl mesleği olan fotoğrafçılığa geri döndüğünü söyledi. Aslında tam da yerine gelmişe benziyordu.

Hulki Bey bu dediğini duyunca elinde çok güzel antika bir fotoğraf makinesi olduğunu söyledikten sonra hemen yerinden kalkarak onu getirmeye gitti. Nezaket Hanım bu hızı karşısında eşinin arkasından bakakalıp "İki dakika duramıyor oturduğu yerde görüyor musun? Sanırsın yirmilik delikanlı! Ah Hulki ah!" derken de kapı açılmış ve içeriye adeta kulağına yapışan telefonuyla konuşan Yelda girmişti. Nezaket Hanım onu görür görmez eliyle selam verince Yelda da hararetli bir şekilde konuşmaya devam ederek ona uzaktan bir öpücük attı. Tanışıyor olmaları bir yana epey de samimi oldukları açıktı.

Nezaket Hanım hafifçe eğildiği Tolga'ya sessizce "Yelda torunumuz Mine'nin yakın arkadaşlarından biri. İki gün sonra düğünü var da onun hazırlıklarıyla ilgileniyor" dedikten sonra etrafa bir çekidüzen vermeye başladı. Bu sırada çıkan sorunlardan dolayı fena halde yılmış olan Yelda da kendisini sakin bir şekilde yatıştırmaya çalışan nişanlısı Emre'ye verip veriştiriyordu. Tuhaf bir konuşmaydı doğrusu. Tolga daha önce hiç böylesine denk geldiğini hatırlamıyordu.

"Emre davetiye göndermedim ama biz seninle pazar günü evleniyoruz haberin var değil mi? Ne demek bunları beğenmediysen bizden birilerini buluruz onlar çeker ya piknik gezisi mi yapıyoruz da bizden birisi çeksin! Bu da en az düğün kadar önemli bunu nasıl düşünemezsin anlayamıyorum ya yıllar sonra açısı kötü ışıklandırması berbat acemi elinden çıktığı her halinden belli olan düğün fotoğraflarımızı çocuklarımıza gösterdiğimizde bacak kadar bebeler bizimle dalga geçerse?"

Tolga oturduğu yerde ister istemez bu konuşmalara kulak misafiri olmuş duyduklarıyla da gözlerini kocaman açıp çayını yudumlamaya başlamıştı. Allah bu kızın nişanlısına sabır versin demekten başka bir şey söylenemezdi herhalde.

Yelda konuşmasına "Affedersin de bunu şimdi düşünmeyeceğim ne zaman düşüneceğim Emreciğim? Ay şaka gibisin gerçekten!" diye devam ederken içeriye elinde fotoğraf makinesiyle giren Hulki Bey de onu Tolga'ya gösterdikten sonra yerine oturarak sohbetlerine kaldıkları yerden devam etti. Sohbetleri sırasında Hulki Bey fotoğraf makinesini detaylıca inceleyen Tolga'nın daha önce önemli firmaların moda çekiminde de yer aldığını öğrenince bu tarz konulara oldukça meraklı olan Nezaket Hanım'a doğru seslenip "Nezaket gel bak! Tolga senin o dilinden düşürmediğin prestijli markaların fotoğraflarını çekmiş" deyiverdi.

Hulki Bey'i duyan Yelda aniden telefonunu indirmişti. Gözlerini üçü arasında gezdirdikten sonra da elindeki fotoğraf makinesini inceleyen Tolga'da sabit kalıp "Bir dakika bir dakika! Fotoğrafçı mısın sen doğru mu duydum ben hem de önemli markalarla mı çalıştın?" diyerek onu sıkıştırmaya başladı. Tolga ne diyeceğini şaşırmış bir halde doğru duyduğunu söyleyince de heyecanla karışık çaresizlikle "O zaman sana iş teklif ediyorum. Lütfen düğünümdeki çekimleri sen yap yoksa bu amatörler yüzünden düğünüm tam bir fiyaskoya dönüşecek! Hem yabancı da değiliz Nezoş ile Hulki amca beni kızları gibi sever. Yapacaksın değil mi?" dedi. Kızın bu halini gören Tolga şimdi ona ne desin ki?

Kızın çaresizliği karşısında Tolga tarzı gereği daha önce hiç düğün çekimi yapmamış olmasına rağmen "Sizin için bu kadar önemliyse tabii ki yardımcı olurum. Sorun değil" dedi. Onları dinleyen Nezaket Hanım bu cevap üzerine Hulki Bey'e doğru "Ay ne efendi bir genç bayıldım vallahi!" derken aldığı olumlu yanıtla birlikte kendisini hemen toparlayan Yelda ise saçlarını savurup "O zaman işe alındın" dedi ve telefondaki Emre'ye dönüp "Aşkısıııı! Hemen o foto şipşakçılarla konuşup uyduruk kaydırık yapmayı düşündükleri çekimin iptal olduğunu söyle çünkü Yelda yine günü kurtardı ve aranan kanı buldu. Akşama görüşürüz bir tanesi bye!" dedi. Aman Allah'ım bu da neydi böyle?

Tolga ruh halini çok ani bir şekilde değiştirebilen bu kıza hayret dolu gözlerle bakarken Yelda da saatine göz atıp Nezaket Hanım'a dönerek "Bizim kızlarla burada buluşacaktık. Yaklaşık 3 dakika 32 saniye önce buraya varmış olmaları gerekirdi" dedi. Tam bu sırada da kapının camını tıklatan Mine "Biz geldik!" diyerek içeri girdi. Tolga bakışlarını gelenlere doğru çevirdiğinde sürekli karşılaştığı bisikletli kızında orada olduğunu görmüştü. Onlar adına güzel tesadüflerdi bunlar.


Birbirlerini görüp hemen ardından da resmi bir şekilde selam verdikten sonra Yelda kızlara kısaca durumu anlatarak Tolga'ya da düğün mekanı ve konseptle alakalı bilgi vermeye başlamıştı. Aslında adamı hapis etmişti demek daha doğru olurdu çünkü anlatacağı çok şey vardı. Tolga bu teklifi kabul ettiğine edeceğine pişman olmazsa iyiydi.

........::::::::____::::::::........

Yelda konuşma bitiminde yerinden kalkıp "Kızlar daha provaya gideceğim biliyorsunuz yani ben dönünce hemen çıkalım tamam mı? Umarım bu sefer gelinliğimi tam da olması gerektiği gibi yapmayı başarabilmişlerdir" dedikten sonra kızların onu onaylamasıyla da makyajını kontrol etmek için lavaboya gitti.

Genç kız elindeki dergiye bakmaya devam ederken yanında oturan Mine de Tolga'ya dönerek "Aa! Resmen düğün alayına dahil oldunuz ama bu pimpirikli kız yüzünden sizinle daha tanışmadık bile. Ben Mine!" dedi. Sahi ya! Deminden beri oturup konuşuluyordu ama Tolga'nın ismi yer yer geçse de kızların öyle bir durumu olmamıştı.

Tolga memnun olduğunu söyleyip bakışlarını dergisini bırakarak kendisini tanıştırmaya hazırlanan genç kıza döndürerek "Sizinle de sürekli karşılaşıyoruz ama bir türlü ismen tanışamadık" dedi. Genç kız sıcak bir bakış ama mesafeli bir tonlamayla "Çünkü ismen tanışmamızı gerektirecek bir durum olmamıştı. Bu arada ben de..." dedikten sonra tam adını söyleyecekti ki Yelda içeriden "Elaaaaa!" diye seslenmeye başladı. Tüm gözler sesin geldiği yöne doğru dönmüştü.

Genç kız Yelda yüzünden gözlerini devirerek Tolga'ya bakıp "Ben de... Elaaaaa!" dedikten sonra Tolga'nın gözlerine vuran etkileyici ışığın eşliğinde bir süre ona bakıp sonra da "Memnun oldum Tolga Bey" dedi. Bu memnuniyet karşılıklı gibi görünüyordu. Tolga güzel hislerle "Ben de memnun oldum Ela Hanım" derken ikisi de bu tanışmanın nerelere varacağını ve onlara neler yaşatacağını bilemeden birbirlerine tebessüm etmişti.


Bu güzel an da Yelda'nın yeniden Ela'ya seslenmesiyle sona ermişti. Oturduğu yerden kalkan Mine arkadaşının kolunu tutup "Hadi kalk Ela! Çıkaralım şu panik gelini buradan daha çok işimiz var" diyerek Ela'yı da yanına çekerek onunla birlikte içeri gitti.

Onların hemen ardından Tolga izin isteyip kalkarken Nezaket Hanım'a da "Sizinle tanıştığıma gerçekten çok memnun oldum Nezaket Hanım hem siz hem de Hulki Bey beni evimdeymişim gibi hissettirdiniz. Her şey için teşekkür ederim" dedi. Onun bu nazik tavrına karşılık Nezaket Hanım kendisinin de çok memnun olduğunu söyleyip arayı uzatmamasını her zaman gelmesini istedi. Tolga fırsat buldukça muhakkak geleceğini söyleyip Hulki Bey'e de geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra oradan ayrıldı.

Bir süre sonra içeriden çıkan Yelda etrafa sakin sakin bakıp Tolga'nın gittiğini görünce de daha telefon numarasını bile alamadıklarını söyleyip paniklemeye başlamıştı. Hulki Bey yararı olur diye düşünüp Tolga'nın az önce çıktığını söyleyince Ela da kızlara dönerek "Siz gidin provaya geç kalmayın. Ben de telefon numarasını alıp koşarak size yetişirim" dedi ve Mine'nin elindeki şapkayı alıp saçlarını toparlayarak apar topar dükkandan çıktı.

Yelda ile Mine arkadaşlarının ani çıkışını izleyip aynı anda eğilerek gözden kayboluşuna bakarken bir an göz göze gelmişti. Birbirlerine imalı imalı sırıtırken Yelda her zamanki gibi yine çenesini tutamayıp sessizce "Ee! Hoş adam tabii koşturur böyle peşinden. Buna koşmayacaksın da kime koşacaksın değil mi?" deyip Mine'yi güldürmüştü. Ela bu dediklerini duymasa bari.

Ela hakkında yapılan konuşmalardan habersiz hızlı adımlarla etrafa bakarak yürürken bir süre sonra arkasından gelen garip görünümlü adamın varlığıyla huzursuz olmuştu. Bu civardaki herkesi tanırdı ama bu adamı daha önce buralarda gördüğünü hiç hatırlamıyordu. Yan yola girip yürümeye devam ettiğinde de Tolga'nın köşeden döndüğünü görünce hemen hızlanmaya başladı. Bu sırada arkasındaki adamın da hâlâ geldiğini fark etmişti. Ne diye takılmıştı ki peşine? Hem kim oluyor o canım!

Ela adama sinirlenip neden sürekli peşinden geldiğini düşünmeye başlamıştı. Bu hiç normal bir şey değildi çünkü. Koşar adımla köşeyi dönüp Tolga'nın bir anda gözden kaybolduğunu görünce de bir hayli şaşırarak kendi kendisine "Nasıl ya! Nereye kayboldu ki bu adam? Ama şimdi buradaydı bu kadar çabuk uzaklaşmış olamaz" diye söylenmeye başladı. İyi de Tolga çoktan gideceği yere gittiyse Ela onu nereden bulacaktı ki? Şimdi boş elle giderse Yelda ona yapmadığını bırakmazdı.

Etrafa göz gezdirmeye devam ederken az önceki adamın etrafa bakınıp kendisine yaklaşmaya başladığını görünce artık daha fazla dayanamayıp geldiğinde hamle yapmak için duvarın dibinde beklemeye başladı. Ne derdi varsa bir de geçsin yüzüne karşı söylesin bakalım.

Ela yapacağı şey için biraz tedirgin olsa da içten içe "Yapabilirsin Ela korkma! Bak aynı Buğra'nın gösterdiği gibi tut çek ve sertçe it..." diyerek kendisini cesaretlendirip o sırada da bir anda önünden geçen adamı kendinden hiç de beklenmeyecek şekilde tutarak sertçe duvara yapıştırdı. Biraz elinin ayarı da kaçmıştı sanki ama olsun acemilik deyip geçelim.

Ela öfkeli bir halde "Kimsin sen? Ne diye peşimden gelip duruyorsun?" diye bağırdığında adamın "Peşinizden gelmiyorum hanımefendi sizi tanımıyorum bile" demesine daha da çok sinirlenip "Sen beni aptal zannediyorsun herhalde ne zaman baksam arkamdasın. Çabuk söyle neden beni takip ediyorsun?" dedi. Adam bir şey diyememişti çünkü tam o anda "Sizi değil..." diyerek yanlarında beliren Tolga sinirden adeta gözü dönen Ela'ya gayet sakin bir tavırla adamı kastederek "Beni takip ediyor" demiş genç kızı da bu dediğiyle şaşkına çevirmişti. İyi de bu adam neden onu takip ediyordu ki?

Tolga'nın takip edilenin kendisinin olduğunu söylemesi üzerine Ela ne düşüneceğini bilememişti. Bu beklediği bir şey değildi. Onların çevresinde hiç böyle şeyler yaşanmazdı ki. Yakasına yapıştığı adamın mahcup olmuş gibi görünen bakışlarıyla Tolga'nın kendinden emin tavırları arasında gidip gelirken aklındaki soru işaretlerinin sayısı da artıyordu. O nasıl biriydi ki böyle tuhaf adamlar sanki karanlık işler çeviriyormuş gibi peşinde dolanıyordu?

Kafası oldukça karışan Ela bir süre Tolga'ya kuşkuyla bakıp sonra da tek kelime etmeden ellerini yavaşça adamın yakasından çekti. Garip bir andı. Bu durum takip eden ve edilen tarafından nasıl açıklanır tatmin edici ne söylenir bilinmezdi. Adam yakasını düzelterek utanmış bir halde "Tolga Bey yanlış anladınız ben sadece..." derken onun lafını bölen Tolga da bakışlarını adamın üzerinden ayırmadan "Ela Hanım benim yüzümden böylesine tatsız bir durumla karşı karşıya kaldığınız için çok özür dilerim. Tekrarı olmayacağından emin olabilirsiniz" dedikten sonra adamı kolundan tuttuğu gibi sertçe çekerek oradan uzaklaştırdı.

Onlar yanından uzaklaşsa da Ela yaşadığı şaşkınlık sebebiyle hiçbir yere gidememişti. Tolga'yı pek tanımıyor olsa da yine de az önce yaşanan durumda onu bu karenin içine yerleştiremiyordu. Halbuki ne kadar efendi ve kendi halinde birine benziyordu. Hakkında yanılmış olma ihtimali ne yalan söylesin onu biraz şaşırtmıştı.

Ela olduğu yerden ikisine dikkatle bakarak aralarındaki ilişkiyi çözmeye çalışırken aynı anlarda Tolga öfkeyle bakan gözlerini adamın gözlerine dikip "Bak anlıyorum emir kulusun denileni de yapmak zorundasın ama seni bir daha benim ya da bu kızın yakında görürsem emin ol bu kadar sakin olmam. Şimdi hemen kaybol buradan!" diyerek onu sertçe uyardı. Adam tekrardan özür dileyip arkasına bile bakmadan seri adımlarla gitmişti.

Tolga ise adamın ardından bakarken bir yandan da bunun ne manaya geldiğini düşünüyordu. Canının sıkıldığı da yüzündeki ifadeden alenen belli oluyordu. Bu adamı peşine babasının taktığını anlaması da kafasının iyice karışmasına neden oluyordu. Belli ki burada olması babasını ciddi ciddi rahatsız etmiş ve burada oluş sebebini öğrenmek için kollarını sıvamasına yol açmıştı. Geçmişte yaşanan hadiselerle alakalı aldığı duyumların doğru çıkma olasılığı kalbini sıkıştırıyordu.


Tolga adamı gönderdikten sonra canı epey sıkkın bir halde arkasını dönmüş ve o an hiç istemediği bir konumda kaldığını anlayarak yüzünü asmıştı. Ela hâlâ en son bıraktığı yerdeydi ve kendisine de az önce şahit olduğu şeylere bir mana verememiş gibi bakıyordu. İyi olmamıştı bu. Kimsenin aklını gelir gelmez kendisiyle alakalı bulandırmak istemiyordu halbuki.

Tolga uygun bir açıklama yapmayı planlayarak ağır adımlarla Ela'ya yaklaştıktan sonra ilk olarak "İyi misiniz?" diye sordu. Bunu da sormuştu ama sonra kendi dediğini garipsemiş olacak ki tatlı bir tebessümle "Sanırım iyi olup olmama durumunu size değil de ona sormalıydım. Sizi gördüm çok cesurdunuz" dedi. Evet ona sorsa daha iyi olurdu çünkü Ela şu an gayet iyiydi. Kafasının karışmasını saymazsak tabii.

Tolga'nın aksine Ela yaşanan olay sonrası aralarındaki mesafeyi biraz daha uzatmışçasına soğuk bir tavır takınıp "İyiyim ben! Neyse olan oldu yapacak bir şey yok zaten belli ki bu da o adamla sizin aranızda olan bir konu yani beni ilgilendirmez. Ben sadece telefon numaranızı istemek için gelmiştim" dedi. Niçin gelmiş niçin! Telefon numarasını mı isteyecekmiş?

Ela söylediğini anlayamayan Tolga'nın ifadesizce baktığını görünce önce buna bir mana verememişti ama sonra ağzından çıkanları zihninde bir kez daha döndürünce fena halde utanıp "Kendim için değil düğün için... Yani Yelda'nın düğün öncesi size ulaşabilmesi için" diyerek düzeltme ihtiyacı hissetmişti. Hay aksi!

Tolga genç kızın kendisine utanan gözlerle bakıp çokça da gerildiğini hissedince rahatlaması adına "Aksini düşünmemiştim zaten merak etmeyin. Ayrıca benim hatam çıkmadan önce size numaramı bırakmalıydım" dedi ama aksilik bu ya o da lafını düzeltmek zorunda kalıp "Yani size derken Yelda Hanım'a!" demek durumunda kaldı. Şu an Ela'yı daha iyi anlamış olmalıydı. İkisi de bu düzeltmeler sebebiyle gülümsemelerini gizlemeye çalışıyor ama belli ki pek başarılı olamıyorlardı.

"Aklınızda tutabilir misiniz yoksa bir yere not alalım mı?"

Aklında tutması gerekecek gibiydi çünkü Hulki Bey'in dükkanından öyle ani çıkmıştı ki çantasını almayı unutmuştu. Ela bu gerçekle yüzleşirken kendi kendisine de "Endişelenme Ela çünkü muhtemelen Mine çantanı da yanına almıştır. Almadıysa bile Hulki amca güvenli bir yere koymuştur" diyordu. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilmişti anlayamıyordu. Kısa bir an ne yapacağını düşündükten sonra Tolga'nın meraklı bakışlarına aldırmadan şapkasını çıkarıp Yelda'nın yanındayken saçına tutturduğu göz kalemini aldı. Bu iş görürdü herhalde.

Tolga kendisine uzatılan kaleme şaşkınca baktıktan sonra onu eline alıp "Daha önce hiç göz kalemi kullanmamıştım" dedi ve nereye yazacağını düşündükten sonra da Ela'ya muzurca bakarak eliyle saçını işaret edip "Biraz zorlarsanız saçınızdan kağıtta çıkarmanız mümkün olabilir mi?" diye sordu. Bu sempatik soru ve aynı ayardaki yüz ifadesi aradaki mesafenin biraz azalmasına neden olmuşa benziyordu.


Ela gözlerini kaçırsa da bu dediğine istemsizce gülüp aniden elini açarak Tolga'ya uzattı ve konuyu kapatmak için numarayı avucunun içine yazmasını istedi. Tolga bakışlarını Ela'nın eline çevirdiğinde bileğinde minik bir dövmesi olduğunu görüp "Kuş simgesi... Ruhsal yolculuğu ruhun hafifliğini güzelliği ve birçok yorumcuya göre özgürlüğü simgeler. Güzel bir seçim" dedi. Ela teşekkür ederken Tolga da kendisine uzatılmış olan eli nazikçe tutup numarayı yazmaya başladı. O anlarda Ela ister istemez kaçamak bakışlarla onu izliyordu. Nazik olduğu kadar hoş da bir adam olduğunu kimse inkar edemezdi herhalde. Aman bunu da Yelda duymasın.

Tolga numarayı yazıp elini bırakarak "Kalemin ucu biraz kalınmış umarım yazım okunabiliyordur" dedikten sonra Ela'nın okunduğunu söyleyip ardından da "Yelda adına teşekkür ederim. Düğün günü görüşmek üzere" demesiyle de "Görüşmek üzere" diyerek kalemi Ela'ya geri uzattı. Ela kalemi alınca nereye koyacağını bilememiş bir halde onu parmaklarının arasında gezdirerek Tolga'nın yanından ayrılmıştı. İkisi de kendi yollarına doğru giderken ara sıra nedensizce arkalarına bakıyor fakat aynı ana denk gelemedikleri için bunu fark edemiyorlardı. Fark ettikleri anlarda gelirdi elbet.

........::::::::____::::::::........

Ela modaevine vardığında kapıdan Yelda'nın ağlama sesini duymuş ve yine ne gibi bir sorun oldu diye düşünerek hızlı adımlarla merdivenlerden çıkıp içeri girmişti. Ciddi bir kriz yaşandığı ortadaydı. Kapının kenarında duran Mine ile göz göze geldiğinde onun yönlendirmesiyle bakışlarını yandaki koltuğa çevirdi ve Yelda'nın nişanlısı Emre'nin de orada olduğunu görüp ortada gerçekten ciddi bir sorun olduğunu daha net anladı. Onun ne işi vardı ki burada?

Ela ağlamaktan içi şişen Yelda'nın yanına gelip durumu anlamak için "Yeldacığım neden ağlıyorsun kötü bir şey mi oldu canım?" diye sordu. Bunu sorarken aynı anda da gelinlikte bir sorun olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Bu sırada Emre ruhsuz bir çıkış yapıp "Sürpriz yapmak için gelmiştim ama beni görünce tepinip ağlamaya başladı" deyince ona çok sinirlenen Yelda da önündeki duvağı sertçe kaldırıp "Gelinlik provasındaki gelinlere böyle münasebetsiz sürprizler yapılmaz Emre! Hiçbir damat gelinliği düğünden önce görmez. Gö-re-mez! O her şeyi çok biliyormuş gibi davranan annene her adımımızı soruyorsun da bir bunu mu soramadın?" diye bağırmaya başladı. Ooops! Araya kaynana da sıkıştırıldığına göre Emre yanmıştı ki ne yanmıştı!

Yelda'nın bağırışından sonra bir anda ortamda soğuk rüzgarlar esmişti. Ela ile Mine ne yapacaklarını bilemeyerek birbirlerine bakarken Emre de annesiyle ilgili duyduklarına bozulsa da Yelda'nın öyle söylemek istemediğini düşündüğü için her zamanki sakin ve anlayışlı halini sürdürerek nişanlısına yaklaşıp "Özür dilerim hayatım düşünemedim. Hem sen beni görür görmez bağırınca gelinliği tam olarak göremedim bile sorsalar tarif edemem o derece yani" dedi. Biri gelinliğin hâlâ Yelda'nın üzerinde olduğunu Emre'ye söylemeliydi.

Yan yana duran Ela ile Mine birbirlerine dirsek atıp sırıtmamaya çalışırken Emre de lafına "Hem ben seni her gördüğümde bir kez daha büyüleniyorum bunun için gelinliği görüp görmememin bir önemi yok. Düğün günü koluma girdiğinde yine göreceğim tek şey bana sevgiyle bakan gözlerin olacak" diyerek devam etti. Mine ile Ela bu sefer Emre'nin sözlerinden etkilenmiş mutluluk içinde olayın tatlıya bağlandığını düşünüp Yelda'nın vereceği tepkiyi beklemeye başlamışlardı. Baldızların senden razı Emre bakalım müstakbel eşinde aynı niyetlerle geri dönüş yapabilecek mi?

Tepkisi merakla beklenen Yelda elini tutan Emre'ye dik dik bakıp "Ne yani bu kadar ızdırabı boşuna mı çekiyorum ben Emre? O zaman niye bu kadar uğraşıyoruz ki sen bermuda şortunu giy ben de mayomum üzerine bir pareo çekeyim havuz başına inelim bitsin gitsin!" deyince şok olan kızlar sessiz kalmayı sürdürürken Emre de ne diyeceğini düşündüğünden mütevellit boş boş bakmaya başlamıştı. Ancak çok geçmeden Yelda onların yüz ifadelerine gülerek şaka yaptığını söyledikten sonra Emre'ye sarıldı ve az önceki sözlerini çok romantik bulduğunu söyledi. Herkes rahatlamıştı çünkü belli ki Yelda'nın yarattığı kriz son bulmuştu.

Emre ortada herhangi bir problem kalmadığını görünce izin isteyip Yelda'nın refakatinde oradan ayrılmıştı. O anlarda Ela gülmemek için kendisini zor tutuyor Mine de ona sessiz sedasız "Bak sakın Ela! Sen gülersen ben de dayanamam kahkaha atarım Yelda öldürür bizi!" diyordu. Kızlar bu haldeyken Yelda da nişanlısını geçirip geri döndükten sonra Ela'ya numarayı alıp almadığını sordu. Ne numarası? İyi de Ela'nın kafası gitmişti.

Ela arkadaşına neden bahsettiğini bilmiyormuş gibi bakıp "Hangi numara?" dedikten sonra Yelda'nın kaşlarını çatarak bakmasıyla da aniden hangi numara olduğunu hatırlayıp "Aa! Tamam tamam hatırladım. Aldım tabii insanda akıl mı bıraktın Yelda!" deyiverdi. Yelda elini uzatıp "Tamam o zaman numarayı ver de telefonuma kayıt edeyim" dediğinde Ela da gayet sıradan bir şey yapıyormuş gibi elini açarak avucunu ona doğru uzattı. Bu yaptığı şeyi tuhaf bulmayan sadece kendisi vardı herhalde.

Mine ile göz göze gelen Yelda afallamış bir halde Ela'ya dönerek "Bu ne Ela?" dedikten sonra cevap vermesini bile beklemeden "Gördün yakışıklıyı liseliler gibi eline mi yazdırdın numarayı?" deyiverdi. Ne münasebet ya!

Mine'nin gülüşleri eşliğinde "Ne yapayım çantamla telefonum dükkanda kalmış. Ee! Kağıtta yoktu. Aklımda tutmaya çalışsaydım içeri girdiğimde gördüğüm manzara sonrasında kesin unuturdum" diyerek kendisini savunsa da bakışların hâlâ üzerinde olduğunu görünce bozulup başı yukarıda bir şekilde Yelda'ya bakarak "Yazıyor musun yoksa gidip elimi yıkayayım mı?" dedi. Yelda haline güle güle "Tamam tamam ver şu elini!" dedikten sonra numarayı telefonuna yazmaya başladı. Bir yandan da muzurluk değil mi Mine'ye yan yan bakıp "Ama hoş adam!" diyor Mine de sağ olsun Ela'nın kızacağını bile bile Yelda'ya uyup "Ama bizim kız da çok hoş" diyordu. Kaşınıyorlardı ama!

"Mine!"

"Tamam Ela şaka yapıyoruz şurada!"

"Yapmayın Mine! Sonra ben de size daha beterini yaparım bozulursunuz"

"Kız adam numarayı eline yazarken ona bakıp iç geçirmediysen ben de Yelda değilim! Bak gözlerin bile şehlalaşmış kime ne anlatıyorsun sen?"

"Yelda!"

"Numarayı eline o mu yazdı sen mi?"

"Ne alaka?"

"Söyle!"

"O yazdı"

"Elini de tutmuştur"

"Yelda diyorum!"

"Ay! Sen şimdi bir hafta elini de yıkamazsın. Ama ne yalan söyleyeyim ben de böyle bir adama elimi tuttursam değil bir hafta bir daha asla yıkamazdım"

"Gerçekten kızıyorum ama!"

Kızlar Ela ile tatlı tatlı uğraşırken kulakları çınlatılan Tolga da pazartesi günü başlayacak çekimler için malzemelerini kontrol edip bir yandan da Bora ile konuşuyordu. Tolga kendisine işle ilgili yardımcı olup gerekli bağlantıları da sağlayarak işini hızlandıran Bora'ya teşekkür ederken Bora da ona yaptığının o kadar da önemli olmadığını Tolga Gürsoy ismini vermesinin bile yeterli olduğunu söylüyordu.

İki arkadaş konuşurken Tolga zilin çalmasıyla elindekileri bırakıp kapıya doğru yürümeye başladı. Bora manken ve aynı zamanda uzatmalı nişanlısı da olan Elçin'in pazar akşamı İzmir'de olacağını ve yapılacak çekim öncesi Tolga'nın yanına geleceğini söylerken kapıyı açan Tolga da karşı evden gelen ustayla karşı karşıya gelmişti. Tabii hâl böyle olunca da Bora'yı kısa bir süre bekletip adama hemen geliş sebebini sordu.

Aldığı cevap şaşırtıcıydı çünkü adam elindeki eski kutuyu Tolga'ya uzatıp onu parkenin altındaki gizli bölmede bulduklarını ve ona getirmelerinin doğru olacağını düşündüklerini söyledi. Niye böyle bir şey düşünmüşler ki? Sonuçta Tolga'nın o evle hiçbir bağı yoktu.

Tolga şaşkın bir ifadeyle kutuya bakıp "İyi de bunu neden bana getiresiniz ki?" dediğinde adam da ona "Sizi Hazal Hanım'ın yanında görünce evi kontrol etmeye geldiniz sandık. Gerçi Vedat Bey bizden sadece kendisiyle bağlantı kurmamızı istemişti ya neyse... Biz de sizi burada görünce kutuyu ne yapalım ne yapalım bari gidip Tolga Bey'e verelim dedik" dedi. Tolga buna çok ama çok şaşırmıştı. O yıkık dökük evi restore ettirenin babası olduğunu bilmiyordu. Bu onun için gerçekten sürpriz olmuştu. İyi de babası ne diye böyle bir şey yapıyordu ki?

Tolga adamın söylediklerine şaşırsa da bozuntuya vermeyip teşekkür ettikten sonra elindeki kutuyu alarak içeriye girdi. Hâlâ babasıyla o evin bağlantısını kafasında oturtamamıştı. Elindeki eski kutuyu sehpaya bırakıp telefondaki Bora'ya döndükten sonra onun ne olduğunu sorması üzerine de derin bir nefes alıp "İşte bu çok enteresan!" dedi. Neden bahsettiğini doğal olarak anlayamayan Bora "Enteresan olan ne?" diye sormakta gecikmemişti. Tolga ise arkadaşının sorusuna bir şey diyemeden gözlerini kutuya döndürüp öylece bakıp kalmıştı. Bu kutu önemli bir kutuydu çünkü içinde geçmişle alakalı Tolga'yı da üzecek birçok şeyler barındırıyordu.


 3.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...