28 Şubat 2025 Cuma

Güzel Kaçak / 9.Bölüm (Yazan : NK)

 9.Bölüm : Ay tam idealimdeki gelin adayı! Kim ayol bu unlu çıtırık?

 Kerem ile Fiko'nun arasında geçen gizli konuşmaya tanıklık eden Şebnem kendisine oynanan oyunu öğrenince çok kızmış ve sessiz sedasız savaş bayraklarını açmıştı. Artık ikisinin de bu savaştan sağ çıkmaları pek mümkün değildi. Onlara Şebnem Çetiner'in kim olduğunu öğretmek şart olmuştu. 

Kısa süreliğine ortalardan kaybolan Şebnem intikam planını düşünürken zihninde sayısız senaryo kurgulamıştı. Sonunda en insaflı karşı atağını gerçekleştirmek üzere yüzünde sinsi bir gülümsemeyle geri döndü. Kapının ucundan odaya doğru şöyle bir göz attığında iki kafadarın hâlâ bir şeyler konuştuğunu görünce de gözlerini kısarak "Yalancı keşküller sorarım ben size!" dedi ama Kerem'in kendisini fark etmesiyle de çaktırmamak için sırıtmaya başladı. Gülümsemesi dışarıdan pek bir masum görünse de içinden Kerem'e demediğini bırakmıyordu. Adamın ne yalancılığı kalmıştı ne de üçkağıtçılığı...   

Şebnem elinde çay tepsisiyle yeniden görünmüştü. Ayağıyla kapıyı yavaşça tıklattıktan sonra Kerem'in gelmesini söylemesiyle de dirseğini kullanıp kapıyı açmaya çalışmış ama bir türlü kapı açılmamıştı. Kısa bir an kapıyla cebelleşip Kerem'in kendisine dönen tuhaf bakışları altında arkasını döndükten sonra kapıyı sırtıyla ittirip sonunda da içeriye girmeyi başarmıştı. Yahu Kerem efendi boş boş bakacağına yardım etsene kıza!

Elindeki çay tepsisini göstererek "Size çay getirdim. Sıcak sıcak için de içiniz ısınsın" dedikten sonra önce bir fincan Fiko'nun önüne bıraktı sonra da dik dik bakıp kendisine bakınca da gülümsediği Kerem'in tam önüne diğer fincanı bıraktı. Rezene çayı mıydı o yine? Fiko ile aynı anda önlerindeki fincana bakıp sonra da birbirlerine dönen Kerem burnuna buram buram gelen o rezalet kokuyu duymamak için büyük çaba harcıyordu. Bu kız bunu özellikle yapmıyorsa onun da adı Kerem değildi!

"Bu ne Şebnem?"

"Çay!"

"Onu görüyorum ama neden benim masamda?"

"Aman Allah'ım! Beni hatırlamadığın yetmiyormuş gibi en sevdiğin çayı da mı unuttun?"

"Bunu mu seviyormuşum?"

"Evet Fiko Bey öyle söyledi. Söylemediniz mi Fiko Bey?"

"Evet söyledim"

"Fikooo!"

"Kızma Kerem söyledim ama bir nedeni vardı"

"Neymiş o neden!"

"Şu an bu konu hakkında açıklama yapmak istemiyorum. Beni germeyin lütfen"

"Ben de yeni öğrendim Kerem. Fiko Bey sabahları bu çaydan içmezsen çok sinirli olacağını söylemişti. Artık düzenli olarak yapıyorum sen de keyifle içiyorsun"

Kahretsin! Şimdi ya oyunu bozacaktı ya da kokusuna dahi tahammül edemediği bu çayı bir güzel içecekti. Kerem kızgın bakışlarını kendisini korumayan Fiko'ya döndürüp sinirle bakarken onun el kol hareketleriyle özür dilemesini kabul etmiyormuş gibi Şebnem'e çaktırmadan başını iki yana sallamıştı. Tabii Şebnem de içten içe büyük bir keyifle ikisini izliyordu. Oh olsun!

Kerem bir çaya bir de Şebnem'e bakarken onun "Ne oldu Kerem yoksa bir şeyler mi hatırlamaya başladın?" demesiyle bozuntuya veremeyip "Hayır hatırlamadım. Çay için teşekkür ederiz Şebnem artık işinin başına dönebilirsin" dedi. Kerem çayı yok etmek için Şebnem'in çıkmasını dört gözle bekliyordu. Ancak daha çok beklerdi çünkü Şebnem o çayı içirmeden odadan çıkmaya pek niyetli değildi. Bu nedenle de yanlarına oturup tepsisini de kucağına koyarak "Ee! Hadi için çaylarınızı giderken boşları da götüreyim. Bu arada size yeni fikrimden bahsetmek istiyorum çok heyecanlıyım" dedi. Eyvahlar olsun!

Gözlerini kocaman açan Fiko'nun "Aklı yok ama fikri var. Kör olası cehalet!" demesiyle Şebnem de tek kaşını kaldırıp ona dönerek "Dua et mesai saatleri içindeyiz kelaynak kuşu yoksa o sende olduğunu düşündüğün aklını bir tarafına kaçırırdım!" deyiverdi. Onlar birbirlerini kısık gözlerle süzerken Kerem de merakına yenilip "Bırakın şimdi tartışmayı! Ne fikriymiş bu Şebnem?" diye sordu. Çok yerinde bir soruydu. Şebnem hemen oturuşunu ona doğru döndürüp heyecanlı heyecanlı anlatmaya başlamıştı.

"Özel bir gün organize edeceğiz. Burası çok sakin Kerem biraz canlandırmak gerek. Tamam insanlar yemek yemek için geliyorlar ama sadece o kadar. Bir farklılık lazım değil mi? İnsanlara yenilikler sunmak yeni yeni simalar kazanmak lazım"

Kerem kızın söylediklerini düşünürken önündeki çayı içip aynı anda da gözlerini pörtletmiş Fiko'da Şebnem'e burun bükerek bakıp "Bu aptal sarışını ilk defa haklı buldum. İnsanları buraya çekmek için yenilik şart ve bence bunu yapmaya da Şebnem'i kovup arkasından "Eski çalışanımıza yeni hayatında başarılar" adlı partiyle başlayabiliriz" demişti. Birilerini yine kaşıntı tuttu galiba.

Şebnem derin bir nefes alıp tam o mübarek ağzını açacakken pencereden şu Fiko'nun elma yanaklı kiraz dudaklı platonik aşkının geçtiğini görmüş ve bunu yapmaktan vazgeçerek ayaklanmıştı. Kerem'de Fiko'da ne olduğunu anlayamadıkları için şaşkın şaşkın ona bakıyordu.

Şebnem olduğu yerden hafifçe Fiko'ya doğru eğilip "Ayaklarıma kapanacaksınız Fiko Bey!" dediği anda gözlerini devirerek dalga geçer gibi gülen Fiko'da "Hayatımın hiçbir evresinde o kadar avam seviyelere düşmedim sarışın. Bu dediğin ancak senin o kıt hayal gücünün mahsullerinden biri olabilir" dedi. Şebnem ona yapacaklarını düşünüp gözlerini kısarak bakarken bir yandan da sırıtıp "Sizi çok yakında o seviyelerde göreceğim ve bu da bana büyük bir zevk verecek Fiko Bey!" dedi. Bu dediğini yapacak gibiydi.

Şebnem bu Papyonlu Penguen'e laf yetiştireceğim derken kızı da kaçırmak istemiyordu doğrusu. Diyeceğini dedikten sonra aniden Kerem'e dönüp "Kerem hadi ama acelem var benim! Dik o çayı da giderken boş fincanını da götüreyim" dediğinde kısa bir an düşünen Kerem de mecburen çayı sonuna kadar içip boş fincanı da Şebnem'e uzatarak "Eline sağlık!" dedi. Afiyet olsun ne diyelim.

Şebnem şirin bir ifadeyle gülümseyip "Ne demek Kerem Beyciğim siz isteyin ben size hep yaparım. Hem elime mi yapışır değil mi ama?" dedikten sonra Kerem'in gözlerinin kocaman açılması eşliğinde de odadan çıkıp elini beline koyarak sırıttı.

"Birinci çinko! Rezene operasyonu başarılı. Sıradaki hedef sırığın yancısı! Saldır Şebnem!"

    ........::::::::____::::::::........   

Şebnem ceketini alıp koşturarak kızın peşinden giderken Kerem de rezene kokusu saça saça "Bu kızı gerçekten hafızamdan silmek istiyorum. Beni deli ediyor!" dedikten sonra eliyle Fiko'nun fincanını işaret edip "Fiko yalvarırım şu fincanını al götür buradan! Mutfaktaki rezene stoğunu da hemen yok ediyorsunuz. An itibarıyla bu restorandaki rezene alımını da durduruyorum. Bu konuda da sorumlu sensin!" dedi. Kerem içeriye temiz hava girmesi için pencereyi açarken Fiko da dediğini yapmak için kalkıp mutfağa doğru gitmişti.

Yaklaşık 30-35 dakika kadar sonra restorana geri dönen Şebnem ikinci çinkonun habercisi olacak gülüşünü atarak ceketini asıp Kerem'in odasının önüne gelmişti. Önce camdan Kerem'in ne yaptığına bakıp sonra da kapıyı tıklatarak izin beklemeden içeriye girdi. Kerem "Yine ne oldu?" dediğinde ellerini arkasına alıp odada salına salına yürümeye başlayan Şebnem ona heyecanlı bir tavırla "İki gün sonra burada bir doğum günü partisi veriyoruz. Çok kalabalık olacak hazırlık yapmamız lazım" dedi. İyi de Kerem bunu neden şimdi öğreniyordu? Sonuçta burası onun aile restoranıydı. Böyle bir organizasyon olacaksa ilk onun haberi olmalıydı değil mi?

Kerem elindeki kalemi "Doğum günü partisi mi?" diyerek masaya bıraktıktan sonra Şebnem'in dediğine bir anlam verememiş gibi bakarak "Hem de burada... Restoranda!" dedi. Neyi varmış ki buranın? Şebnem yeni bir arkadaş edindiğini ve onun da parti yapacak bir yer aradığını öğrenince burayı önerdiğini söyleyince Kerem de önce biraz düşünüp sonra da "İyi tamam bir şekilde hallederiz ama bir daha bana danışmadan kimseye onay verme" dedi. Vermezdi canım korkmasın o kadar.

Şebnem ellerini birbirine vurup sevinçle "Her şey harika olacak Kerem ben neler yapacağımızı düşündüm bile. Sen sadece bir yerlerden karaoke için ses tesisatı ayarlasan yeterli olur. Dekorasyonu da süslemeleri de tamamen bana bırak" dedi. O kadar hızlı konuşmuştu ki Kerem bir an söylediklerini anlayamayıp "Ne!" deyince Şebnem de çıkmak için kapıya doğru yaklaşıp "Karaoke partisi Kerem... Ayy! Çok eğleneceğiz çok!" dedikten sonra hoplaya zıplaya oradan uzaklaştı. Kerem bir karaokemiz eksikti diye düşünmeden edememişti.

Bu girişim doğum gününde Fiko'ya karşı gelecek olan zaferi kapsayan günün ikinci çinkosuydu!

    ........::::::::____::::::::........   

Akşam saatine doğru restorana Nurten Hanım'dan bir telefon gelmişti. Kadıncağız haklı olarak Şebnem'in yanına gelip gelmeyeceğini soruyordu. Gelmez miydi hiç? Akşam mantı vardı ve Şebnem de mantı yapmayı en usta elden öğrenme fırsatını yakalamıştı.

Kerem annesine birazdan Şebnem'i göndereceğini söylerken Fiko da konuşmalara kulak kabartıp "Biri mantı mı dedi?" diye sordu. Görünen o ki mantı deyince herkesin akan suları bir anda duruveriyordu. Kerem annesine Fiko'nun da çok heyecanlandığını söyleyince Nurten Hanım da annesi Mukaddes Hanım'ı alıp kendilerine katılması için Fiko'yu da evlerine davet etti. Of ya! Şebnem tam bu Fiko'dan kurtulacaktı ki yine başına musallat olmuştu iyi mi! Bütün gece yine dip dibe mi oturacaklardı şimdi? Biraz uğraşsa gelmekten vazgeçer miydi acaba?

"Fiko Bey"

"Ne var sarışın?"

"Mantı çok kokar biliyorsunuz değil mi?"

"Yaaaani!"

"Yani siz müşteriler ile çok içli dışlı oluyorsunuz ya kokusu çıkmazsa rahatsız olmayın diye söylüyorum"

"Koksun! Dişimi fırçalarım maydanoz çiğnerim olmadı ağzımı sütle çalkalarım geçer gider"

"Yok ben denemiştim onların hiçbiri işe yaramıyor. Şimdi bir hafta geçmez onun kokusu buram buram sarar sizi"

"İsterse bir ay çıkmasın! Nurtenciğimin mantısını yemek için kıta bile değiştiririm sarımsak kokusu da neymiş!"

"Oha!"

"Ne dedin sen?"

Şebnem elini dudağının üzerine bastırıp birkaç saniye düşündükten sonra "Onu kötü anlamda demedim. Oha yani "Ooo! Harika Açıkladınız" demenin kısaltılmış versiyonuydu. Aynı sizin yaptığınız Fiko açılımı gibi yani" diyerek kıvırmaya çalışmıştı. Başarılı olmuş muydu? Tabii ki hayır. Fiko onu baştan aşağıya süzüp "Bunu şu an uydurdun aptal sarışın anlamadım sanma. Hadi laklak yapma da acele et Nurtenciğime ayak işleri için yardımcı lazımmış" deyip uzaklaştı. Hmm... Çok daha ağır konuşabilirdi. Buna da şükürdü yani.

    ........::::::::____::::::::........   

Şebnem eve gidip Nurten Hanım'a yardım ederken saat çabucak ilerlemişti. Yorulmuştu ama mantı yapımını öğrenirken de epey eğlenmişti. Böyle bir deneyimi bir daha hiçbir yerde yakalama şansı yoktu zaten. Hey sosyetikler sosyetiği Zuhal Hanım! Gel gör prenses gibi yetiştirdiğin kızının marifetlerini!

Aslı'nın da onlara katılmasıyla sofra hazırlanmaya başlamıştı. Kerem de gelmişti ama o hiç ses etmeden evine çıkmıştı. Rahat rahat hazırlanıp üstüne başına çekidüzen verdikten sonra da aşağıya inmek için evden ayrıldı. Kerem alt kata inerken Fiko ile annesi de zile basmak üzereydi. Onları görüp basamakları hızla inen Kerem "Hoş geldiniz! Mukaddes teyze nasılsınız?" diye sordu. Mukaddes Hanım biraz şakacı bir kadındı ve Kerem'in sorusuyla birlikte oğluna hafif olduğunu zannettiği sertçe bir dirsek atıp bir yandan da gülerek "Fikret'i eli yüzü düzgün hanım hanımcık eli mutfakta gözü Fikret'im de olan bir kızla evlendirince daha iyi olacağım Keremciğim" deyiverdi. Başladı yine!

Kerem gülerken bu ara sıra karşısına çıkan evlenme muhabbetleri yüzünden çok bunalan Fiko da "Anne yeter ama!" dedi ancak Mukaddes Hanım oğlunun ensesine bir şaplak atıp "Annelere ses yükseltilmez! Hem ne kızıyorsun canım benim de bir gün olsun oğlumun evine mantı yemeye gelmek hakkım değil mi?" deyiverdi. Fiko gözlerini devirerek "Bu devirde mantı yapan kız bulmak seni 40'lı yaşlarına geri döndürmekten bile daha zor anne boşuna hayal kurma" dedikten sonra zile bastı. 

Anne oğul bu konu hakkında atışmalarını sürdürürken kapı da açılmıştı. Ama o da ne? Önünde unlu önlük başında Nurten Hanım'ın eşarbı yüzünde de kocaman bir gülümsemeyle karşılarına çıkan Şebnem enerji dolu bir ses tonuyla "Ay hoş geldiniz! Fiko Bey Mukaddes teyzeciğim Kerem buyrun kapıda kalmayın lütfen" deyiverdi. Transa geçip Şebnem'i adeta X-Ray cihazı gibi baştan aşağıya dikkatle süzen Mukaddes Hanım'ın antenleri hemen açılmıştı. Kerem önden geçmeleri için kenara çekilirken heyecanla Fiko'ya doğru dönen Mukaddes Hanım da gözleri ışıldayarak Şebnem'i gösterip "Ay tam idealimdeki gelin adayı! Kim ayol bu unlu çıtırık?" diye sordu. Kim Şebnem mi unlu çıtırık?

Fiko duyduğu şeyi anlamlandıramayarak şaşkınca Kerem'e dönüp "Unlu ne?" diye sorarken Kerem de arkadaşına gülerek "Annenin ideal gelin adayı Şebnem'miş" dedi. Eyvahlar olsun! Şebnem bu hanım hanımcık haliyle Mukaddes Hanım'ın biricik gözdesi konumuna gelmiş gibi gözüküyordu. Mukaddes Hanım'ın bu neşeli çıkışı karşısında ne yapacağını bilemeyen Şebnem de yüzündeki güleç ifadeyi bozmadan ne oluyor der gibi Kerem'e bakıyordu. Yine yanlış bir şey mi yaptım telaşına giremeden de Nurten Hanım'ın kapıya gelmesiyle bir anda kendilerini içeride bulmuşlardı.

    ........::::::::____::::::::........   

Fiko annesinin elleriyle yaptığı tatlıyı mutfağa götürürken o sırada üstüne başına çekidüzen vermekte olan Şebnem de onu görüp "Annenize bayıldım Fiko Bey çok şeker bir kadın! Hiç de size benzemiyor bildiğiniz lokum lokum!" diyerek odaya girdi. Lokumlar götürsün seni inşallah demek vardı ya hadi neyse! Fiko olduğu yerde ya sabır çektikten sonra salona giderken kısa bir süre sonra Şebnem de salona gelmiş ve Mukaddes Hanım'ın yanındaki ikili koltukta oturan Kerem'in yanına geçmişti.

Herkes birbirine halini hatrını sorarken Kerem de şirin şirin etrafına bakınan Şebnem'e bakışlarıyla burnunu işaret edip duruyordu. Şebnem ise doğal olarak ne kastettiğini anlayamamış ve her seferinde bu hareketlere gülümseyerek karşılık verip önüne dönmüştü. Kerem de baktı bir türlü anlamıyor kimsenin onlara bakmadığı bir anda elini Şebnem'in burnuna uzatıp unu oradan uzaklaştırarak "O koca burnunu mantıya da mı soktun anlamadım ki!" deyiverdi.

Şebnem bir şey diyemeden burnunun üstünü silerken kendisine doğru sempatik bir ifadeyle bakan Mukaddes Hanım'a da gülümseyip "Kırk yıl düşünsem Fiko Bey'in sizin gibi tatlı mı tatlı pamuk gibi bir annesi olacağı aklıma gelmezdi. Kendisi o kadar sinirli ki bana sürekli bağırıp duruyor. Korkuyorum valla" dedi. Güzel şeyler söylemişti ama Mukaddes Hanım'ın kaşları duydukları sebebiyle çatılmıştı.

"Fiikret!"

"Ne oldu anne?"

"Ne diye bağırıyorsun sen bu kızcağıza bakayım! Şu surata hiç kızılır mı ayol? Ay biblo gibi al koy vitrine baktıkça gözün gönlün açılsın tüh maşallah!"

"Sen bu aptal sarışının görünüşüne aldanma anne onun ayarsız çenesiyle yarışmak mümkün değil"

Oğlunun genç bir kıza karşı olan bu hakaretvari konuşma tarzını hiç beğenmeyen Mukaddes Hanım Fiko'nun kolunu çimdirip "Doğru konuş kızla çarparım ağzına!" derken olanlara sesli gülmemek için kendisini zor tutan Şebnem de fırsat bu fırsat diyerek Mukaddes Hanım'a dönüp kendisini acındırarak "Mukaddes teyzeciğim Allah sizi inandırsın geldiğim ilk günden beri Fiko Bey bana demediğini bırakmadı. Affedersiniz ne aptal sarışınlığım kaldı ne rüküşlüğüm ve avamlığım... Burama kadar geldi. Kalp bu bir yerden sonra kırılıyor tabii ama yine de kendisine karşı saygım büyük o yüzden sineye çekiyorum" deyiverdi.

Fiko duyduklarına inanamıyormuş gibi bakarken Mukaddes Hanım da uzanıp Şebnem'in elini tutarak "Ayy! Bak kız senin için ne güzel şeyler söylüyor Fiikret! Bir daha bu kızı üzersen karşında beni bulursun haberin olsun" deyiverdi. Fiko annesinin koruma altına aldığı Şebnem'in kendisine karşı olan tehditkar bakışını görünce gözlerini kısarak bakıp kalmıştı. Annesini kafalamak he! Şebnem bu sefer çok ileri gitmişti.

    ........::::::::____::::::::........   

Mantılar hazır olduğunda hep beraber kalkıp masadaki yerlerini almışlardı. Aslı ile Şebnem birlikte Nurten Hanım'ın doldurduğu tabakları sofraya getirirken Hasan Bey de konuyu yemekten açmış restoranın başındayken çıkardıkları menüleri anlatarak oğluna ve Fiko'ya minik minik ipuçları veriyordu.

Şebnem ise son kez mutfağa gidip geldikten sonra elleriyle doldurduğu tabağı Kerem'in önüne koydu ve yanındaki boş sandalyeye oturdu. Kerem teşekkür edip sıradan bir şekilde mantısına yoğurdunu yağını koyarken kendisini izleyen Şebnem'i görünce başını iki yana sallayıp "Neden bakıyorsun?" diye sordu. Şebnem neden baktığını belli etmeden gülümseyip "Zahmet olmazsa yağı uzatır mısın Kerem?" dediğinde masadaki sosluğu alıp ona uzatan Kerem de önüne dönüp herkesin yemeğine başlamasını bekledi.

"Afiyet olsun buyrun soğutmayın!"

Nurten Hanım yemeği başlatınca yan gözle Kerem'e bakmaya başlayan Şebnem'i hafiften bir korku almıştı. Belli ki yine onun kızacağı bir şey yapmıştı. Kerem birazdan başına gelecek şeyden habersiz tam kaşıkladığı mantıyı ağzına götürecekti ki Şebnem kolunu tutup onu durdurdu. Kerem bunu neden yaptığını anlayamamış bir halde "Ne yapıyorsun Şebnem? Bıraksana kolumu!" dediğinde Şebnem de tedirgin bir halde sessizce "Kerem cevap vermeden önce iyi düşün tamam mı? Beni hatırlamaya başladın mı? Yani ufacık küçücük mini minnacık bir detay... İlk karşılaşmamız... Sonrasında olanlar... Herhangi bir şey hatırladın mı?" diye sordu. Manasızca ona bakan Kerem yemek sofrasında bunu sormasının nedenini anlayamayıp "Hayır! Seninle alakalı toplu iğne başı kadar bile bir şey hatırlamıyorum. Şimdi hemen bırak kolumu!" diyerek oyununu devam ettirdi. Hmm... Demek öyle!

Kerem hâlâ ısrarla yalan söylemeye devam edince ona sinir olan Şebnem bakışlarını sertleştirip kolunu bırakarak "İyi! Afiyet olsun o zaman" dedikten sonra önüne döndü ama bir yandan da sadece kendisinin duyabileceği bir ses tonuyla "Benden günah gitti. Paçasını kurtarma şansı vardı ama o kullanamadı" demeden edemedi.

Kerem onun tavrından şüphelenmemiş değildi. Fiko ile bakışırken Şebnem de sinir olmuş bir şekilde mantısını yağlayıp kaşıklamaya başlamıştı. Niye böyle yaptığını hiçbir şekilde anlamayan Kerem kaşığını eline alıp mantısını ağzına attıktan sonra "Eline sağlık anne her zamanki gibi çok güzel olmuş" dediğinde Nurten Hanım tam kendisine değil Şebnem'e teşekkür etmesini çünkü hepsini ona yaptırdığını söylüyordu ki Kerem mantısından çıkan sert madde yüzünden "Ah! Bu da ne?" diyerek dişini tuttu. Kerem'den gelen sesle herkes ona dönerken Şebnem de endişeli gibi gözüküp "Ne oldu Kerem neyin var?" diyerek dik dik ona doğru baktı. Neyi olduğunu bilmiyor sanki!

Nurten Hanım merak içinde "Ne oldu durduk yere oğlum?" derken Kerem'in gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olmuştu. Şebnem'in uzattığı peçeteyi alarak ağzındaki sert maddeyi çıkaran Kerem ne olduğuna bakarak şaşkınca "Mantının içinde nohut ne arıyor?" diye sordu. Şebnem nohutlu olanları sanki özellikle onun tabağına koymamış gibi "Aaa! Onları da ben yaptım. Nohutlu mantı olur mu diye merak etmiştim de. Tamamen deneysel bir çalışma yani ama senin tabağına nasıl geldiler onu anlayamadım. Karıştı demek" dediğinde bakışlarını ona çeviren Kerem de sinirli bir şekilde "Bir dahaki sefere deneysel çalışmalarını sakın benim üstümde denemeye kalkma fena bozuşuruz Şebnem!" diyerek kızdı. Şebnem üzülmüş gibi bakıp özür dileyerek ona su vermeye çalışırken Nurten Hanım da oğlunun tabağını değiştirmek için nohutlu mantıyı önünden kaldırdı.

"Kızım keşke nohutlu da yapmak istediğini bana söyleseydin. Önce nohudu haşlamak lazımdı sonra da ezip baharatlandıracaktın. Ayy! Onu da öğretirim ben sana nohutu haşlamadan olur mu hiç? Taş gibi olur ayol!"

"Bence yemek işlerine kesinlikle karışmasın anne. Bir sonraki sefere dişimin kırılıp kırılmayacağının garantisini bana kimse veremez"

"Affedersin Kerem"

"Bana affedersin Kerem demeyi kes Şebnem!"

"Tamam kızma sustum"

    ........::::::::____::::::::........   

Yemek faslı bittikten sonra sofrayı kaldıran Aslı ile Şebnem bir yandan da sohbet ederek bulaşıkları makineye yerleştiriyorlardı. Şebnem nohutlu mantı konusunda biraz ileri gittiğini düşünerek Kerem'in ağrıyan dişi için üzülürken Aslı da merak edip "Siz neden Kerem ile bu kadar didişip duruyorsunuz?" diye sordu. Şebnem daldığı için "Affedersin aklım başka yere gitti anlayamadım" dediğinde Aslı da ona dik dik bakarak "Kerem ile diyorum alıp veremediğiniz ne diyorum" dedi.

"Benim ne alıp veremediğim olacak Aslı? Kardeşin bildiğin taktı bana ne yapsam batıyor"

"Hadi ama Şebnem! Gördüğüm kadarıyla sen de az değilsin"

"Değilim değil mi?"

"Değilsin"

"Ama ne yapayım Aslı ağabeyin gözümün içine baka baka bana yalan söylüyor"

"Ne yalanı?"

"Beni hatırlıyor ama hatırlamıyormuş gibi davranıp kandırmaya çalışıyor. Onu bugün Papyonlu Penguen ile konuşurken duydum"

Kerem'in suç ortağı olduğu için bu konuda sessiz kalan Aslı bakışlarını kaçırırken Şebnem de gözlerini kocaman açıp "Hain kardeşler! Sen de biliyorsun ve beni kandırmasına göz yumuyorsun demek!" deyiverdi. Aslı özür dileyip kardeşine hayır diyemediğini söylerken telefonu çalmıştı. Ümit arıyordu. Zamanlama harika olunca bu bahaneyle hemen mutfaktan kaçan Aslı içeriye girmek üzere olan Kerem'e çarpıp dudağını ısırarak "Yandık!" dedikten sonra telefonuna bakmaya gitti.

Kerem de kardeşinin ardından bakıp şaşırarak mutfağa girmişti. Kendisine bir bardak su koyup dişi için ağrı kesicisini içerken yanına yaklaşan Şebnem'i görüp ne olduğunu sordu. Ne olacak Kerem? Seni bu gece ya konuşturacak ya da öyle zor bir duruma sokacaktı ki aklın şaşacaktı! Korkarım ki Şebnem tombala yapmadan bu gece yakandan düşmeyecekti.

Şebnem ifadesini şirinleştirip Kerem'i süzerek etrafında küçük adımlarla dönerken "Sana bir şey sorabilir miyim Kerem?" deyince Kerem de onu izleyerek "Sorabilirsin ama sabit durmak şartıyla" dedi. İstediği o olsun! Önüne geldikten sonra aniden karşısında duran Şebnem uysal bir tavırla "Peki Kerem sen nasıl istersen öyle olsun" deyip yüzüne tatlı tatlı bakmaya başladı. Hayırdır inşallah...

Bu beklenmedik tavrın ardından başına neler gelebileceğini düşünen Kerem de bir an önce derdini söylesin diye "İyi hadi sor" dedi. Şebnem biraz beklemesini istedikten sonra bir koşu gidip çantasından aldığı telefonuyla geri dönmüştü. Geri döndüğü gibi de dosyalarından daha önceden çektiği o meşhur resmi bularak Kerem'e doğru tuttu. Ne oluyor ya! Kesin bunun altından da bir şey çıkacaktı. Kerem gözünü açık tutup bu tuzağa düşmese iyi olurdu.

"Bu resmi nasıl çektiğimi hatırlıyor musun Kerem?"

"Hayır"

"Çok komik çıkmışsın değil mi?"

"Daha çok şaşırmış gibiyim"

"Hmm... Evet bak doğru yoldasın. Bu resmi çekmeden az önce sana evlenme teklif etmiştim ve sen de çok şaşırmıştın"

"O halde şaşırmakla ilgili haklıymışım"

"Peki bana ne cevap verdiğini hatırlıyor musun?"

"Onu da hatırlamıyorum ama eminim bu saçma teklifi ciddiye almamışımdır

"Olur mu Kerem? O güzel çipil çipil bakan gözlerinle bana kocaman bir EVEEET dedin"

"Ne!"

"Evleniyoruz Kerem! Artık düzelmeni beklemeye gerek yok. Hem bu durumun ne kadar süreceği de belli değil zaten. Hadi herkes buradayken mutlu haberi ailenle de paylaşalım"

Hadi bakalım şimdi de hatırlamıyorum de Kerem Efendi! Kerem şok geçirirken o esnada çay koymak için mutfağa gelen Nurten Hanım da bu konuşmanın son kısmını duyarak oğluyla aynı tepkiyi vermiş ve "Ne!" diyerek eliyle ağzını kapatmıştı. Aman Allah'ım! Sonunda kadının duaları kabul olmuştu. Oğlu Şebnem ile evleniyor muydu yani? Ama bu harika bir haberdi!

Mutluluğunu eşiyle paylaşmak isteyen Nurten Hanım salona dönüp büyük bir sevinçle "Hasssaaaan!!! Müjdemi isterim oğlan bu sefer kesin evleniyor. Hem de bil bakalım kiminle?" dedikten sonra Hasan Bey'in suskun kalması yüzünden aniden yükselip "Şebnem ayol! Kerem ile Şebnem evleniyor. Ay sevinçten bayılacağım şimdi!" deyiverdi.

İçeriden gelen seslerin nedenini merak eden Kerem de hemen arkasından gelen Şebnem ile birlikte bu neşeye şahit olmuş ve sert bakışlarını korkudan dudağını kemirmeye başlayan Şebnem'e çevirmişti. İstemeden yine ortalığı karıştırmışa benziyordu iyi mi!

"Şey... Kerem"

"Sakın bana affedersin demeye kalkma bu defa seni elimden kimse alamaz Şebnem!"

9.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...