Korku kimi zaman ayaklarımıza kanat takar,
kimi zaman da ayaklarımızı yere çiviler.
Montaigne
3.Bölüm Yardım Edin!
Berbat olan ellerimi yıkayıp odama geri döndükten sonra zaman nasıl geçti anlayamadım. Göz açıp kapayana kadar akşam olmuştu bile. Sanırım ilk günüm olduğu için Selim Bey bana fazla yüklenmedi. O daha çok kendi halinde sessiz sedasız çalışmayı tercih etti. Bana bir de gerekli olur diye çağrı cihazı verdiler. Selim Bey belki bugün beni rahat bırakmıştı ama bundan sonra nefes bile zor aldıracak gibiydi.
Tabii Selim Bey beni rahat bıraktı diye boş boş durmadım. Buraya geldiğimden beri benden ilgisini esirgemeyen Rana Hanım yine zarifliğini konuşturdu ve işi olmadığı anlarda bana neyi nerede bulabileceğim konusunda da hangi işle ilgili kimden nasıl yardımlar alabileceğim konusunda da epey yardımcı oldu.
Burada çalışanlar da çok iyi insanlara benziyorlar. Şu ana kadar karşılaştığım herkes oldukça güler yüzlü ve işlerini de profesyonelce yürüten kişilerdi. Anladığım kadarıyla hem şirkete hem de Selim Bey'e son derece bağlılar. Atahan ailesiyle alakalı da o kadar güzel şeyler duydum ki inan bu kadarını beklemiyordum. İnsanların işverenlerinden saygıyla olduğu kadar sevgiyle de bahsetmesi güzel şey. Burası için aile şirketi dediklerinde bu kadar kocaman bir aile olduklarını düşünmemiştim doğrusu.
Bir de Rana Hanım bu akşam beni bir arkadaşlarının doğum günü münasebeti ile düzenlenen yemeğe davet etti. Tüm çalışanlar orada olacakmış. Yeni olduğum için beni de daha yakından tanımak istiyorlar ama ben onu uygun bir dille reddettim. Her ne kadar onları tanımak istesem de bunu yapmamalı ve hayatıma yeni insanlar sokmamaya dikkat etmeliyim. Zor olacak biliyorum ama bu herkes için daha iyi.
Çıkış saatine yakın eşyalarımı ve masamı toparlamaya başladım. Gözlerim de bugün benden bağımsız hareket etmeye karar vermiş olmalı ki ara sıra kaçamaklar yaparak "İki Hayal Tek Bir Şişede" tasarımıma bakıp duruyor. Eskiden de böyle olurdu. Ne zaman kendimi daha doğrusu ruhumu yansıttığım bir şeyler tasarlasam sanki onunla birlikte ölümsüzleşiyormuşum gibi hissederdim.
Hani söz uçar yazı kalır diye bir söz vardır ya... İşte benimki de biraz Meral uçar ama hayalleri kalır gibi olacak. Sadece umarım uçuş planım yakın bir tarihte değildir çünkü bugün daha iyi anladım ki hâlâ burada yapacak çok işim var.
•●●·٠•●●•٠·˙
Çantamı kontrol ettikten sonra dışarıya açılan kapının yanındaki dolaptan bir şeffaf dosya bulup çizimlerimi yerleştirmek için masamın önüne geldim. O sırada arkam dönük olunca haliyle Selim Bey'in masasından kalkıp odama doğru yaklaştığını da fark edemedim.
Elimdeki kağıdı dikkatli bir şekilde dosyaya koyarken önce kapı açılma sesi sonra da Selim Bey'in "Ben çıkıyorum Meral! Yarın sabah erkenden burada olursan iyi olur çünkü toplantı öncesinde sana ihtiyacım olacak" demesi duyulunca sanki soygun yapıyormuşum da bir anda alarmlar ötmeye başlamış gibi telaşlanıp elimdeki dosyayı görmesin diye nasıl büyük bir hızla kapattım ben bile anlayamadım.
Halbuki görseydi ne diyecekti ki? Vazifen olmayan işlere karışma sadece görevini yap mı diyecekti? Pek sanmıyorum ama yine de ilk günden her işe burnunu sokan kız pozisyonuna düşmek istemiyorum.
O an ki telaşımı gizlemeye çalışıp "Peki efendim!" diyerek hızla arkamı dönünce de hiç beklemediğim bir şekilde burun buruna geldik. Bana ne derece yakın durduğunu göremediğim için doğal olarak dönüş mesafemi de ayarlayamamıştım.
Kendisine çarpmamam için tuttuğu kollarımı yavaşça bırakırken sanki ona hitap ediş şeklimi garipsemiş gibi bakıp tam da tahmin ettiğim gibi "Ben senin efendin değilim Meral bana sadece Selim Bey demen kâfi" dedi. Bunu söylerken ses tonundan sanki bana inceden inceye takılıyormuş gibi hissedince içimden gülümsemek geldi ama bu istediğimi dışarıya yansıtmadığımı umuyorum. Selim Bey genel anlamda ciddi görünüyor ama ses tonundaki muzurca kaymalar "Merak etme o kadar da sert bir patron değilim rahat olabilirsin" diyor sanki.
Gülümseyişimi engellemeye çalışarak "Özür dilerim Selim Bey buna dikkat etmeye çalışacağım" dedikten sonra hâlâ bana bakmayı sürdürmesiyle de sözümü "Ve söylediğiniz gibi yarın erkenden burada olurum merak etmeyin" diyerek sonlandırdım. Beklediği cevabı vermiş olmalıyım ki bu defa başını beni onaylar gibi salladı ama tam o anda da "Selim orada mısın?" diyen bir ses duyuldu.
Bu ses yanılmıyorsam Derya Hanım'a aitti. Selim Bey odasından gelen sese kulak kabartıp o yöne doğru giderken ani bir dönüşle kapanmak üzere olan cam kapıyı tuttu ve bana doğru baktı. Hani bir şey söyleyecekken gülümseyeceğinizi hissedip onu baskılamaya çalışırsınız ama yine de onu bir türlü gizleyemezsiniz ya... İşte yüzünde aynı o ifadeden vardı. Ben merakla ne söyleyeceğini beklerken o da kısa bir an durup sonra da tebessümünü saklayamayarak "Çok fazla özür diliyorsun. Gerek yok. Tabii gerçek bir hata yapmadıysan" dedi. Öyle mi yapıyorum? Hiç farkında değilim ama kesin yapıyorumdur.
Herhalde bu baskılanan gülümseme isteği de benim özür dilerken takındığım o şapşal haller yüzündendi. Önceden de söylediğim gibi duygularımı saklamakta hiç de başarılı biri değilim. Utandığımda ya da garip bir duruma düştüğümde kaşımın gözümün yer değiştirmesine bir türlü mâni olamıyorum. Bugün de anlamış bulunuyorum ki bu yönümü acilen törpülemem gerekiyor.
Tek kaşımı hafifçe kaldırıp "Buna da dikkat ederim Selim Bey" dediğimde o da birkaç saniye bana bakarak kalıp sonra da yüzündeki hoş tebessümle odasına girdi. O gitti ama nedense ben hâlâ ardından bakıp duruyorum. Yüzümde beliren gülümsememle eşyalarımı alıp çıkarken Derya Hanım da odadan çıkmış ve belli ki Selim Bey'in yanına gelmesini bekliyordu. Benim gibi o da beni hemen fark etti tabii.
"Meral..."
"Merhaba Derya Hanım nasılsınız?"
"Teşekkür ederim gayet iyiyim. Bu arada tebrik ederim Selim'in uzun ve zorlu testlerinden geçmeyi başarmışsın"
"Doğruyu söylemem gerekirse test edildiğimi inanın ki hiç fark etmedim. Sadece kısa bir süre sohbet edebildik ki zaten o da numuneler gelince yarım kaldı. Ben durumumu anlamaya çalışırken de Selim Bey işi aldığımı ve artık asistanının ben olduğumu söyledi"
"Sohbet mi? Ne yani en önemsiz konuda bile kılı kırk yaran Selim Atahan eli kolu olacak kişiyi seçerken bu kadar çabuk mu karar verdi? Sana on yıllık kariyer planını tüm ince detaylarına kadar sormadı mı?"
On yıllık kariyer planım mı? Ben daha bir sene sonra nerede olacağımı bile bilmiyorum ki. Bir an Derya Hanım'ın yüzü gibi bana olan bakışları da değişti. Ne yalan söyleyeyim bu soru karşısında ne diyeceğimi şaşırdım doğrusu. Şu an karşımda resmen bana bakarken sinirine hâkim olmaya çalışan bir kadın duruyor. Bir insan gayet pozitif bir şekilde konuşurken neden bir anda böylesine sert bir tavra bürünür ki?
Tedirgin bir bakışla başımı olumsuzca sallayıp tam "Hayır sormadı" diyecektim ki Selim Bey odasından çıktı. Sanırım o da bizim konuşmalarımızı duymuş çünkü bunu belli edecek şekilde yanımıza yaklaşıp "Sormadım çünkü sohbet niteliği taşıyan görüşmemiz sırasında Meral'in aradığım özelliklere sahip olduğunu anladım. Başka sorun yoksa artık çıkalım mı?" diye sordu. Hmm... Cevabı hoşuma gitti. Gayet kısa ve özdü.
Selim Bey konu üzerine diyeceğini deyip çıkalım mı dedi ama Derya Hanım duyduğu şeylerden hiç hoşlanmadı. Sert bakışlarını ikimizin arasında dolaştırdıktan sonra derin bir nefes alarak Selim Bey'e dönüp tuhaf bir ses tonuyla da "Çıkalım Selim" dedi. Bu da neydi şimdi? Ses tonundaki ima ve bakışlarındaki derinlik sanki "Bunu asistanın önünde değil daha sonra konuşacağız" der gibiydi. Yoksa ben mi fazla anlam yükledim? Of! Şu an ne düşüneceğimi şaşırmış vaziyette olduğumu söylememe gerek var mı bilemedim.
"İyi akşamlar Meral"
"Size de iyi akşamlar Selim Bey"
Az önce neden olduğunu anlayamasam da aramızda sertçe esen soğuk rüzgardan ötürü çekinerek "İyi akşamlar Derya Hanım" dediğimde beni imalı bir şekilde süzerek "Sana da...." diyen Derya Hanım'ın tavrı beni gerçekten çok şaşırttı. Aslında şaşırdığım kadar üzüldüm de. Ben ona kötü bir şey yapmadım ki. Bir insan bu kadar çabuk değişkenlik gösterebilir mi? Başka bir konumda olsak Selim Bey'i benden kıskandığını düşünebilirdim. Hatta hâlâ düşünebilirim. Ama yok düşünmeyeceğim. Bu çok saçma olurdu. Hem neden onu benden kıskansın ki?
Yalan söyleyemem bugün içimde yükselen o sevinç dalgası Derya Hanım'ın bana karşı olan negatif tavrı sebebiyle bir miktar yara aldı. Şimdi tek istediğim bu gergin havanın bir sonraki karşılaşmamızda da devam etmemesi. Sonuçta bu işe bir nevi onun sayesinde kabul edildim. Benimle görüşüp Selim Bey'e öneren kişi Derya Hanım'dı. Ben onunla aramızda manasız bir sürtüşme yaşanmasını istemiyorum.
Arkalarından bakarken öylece kalmışım. Gözden kaybolduklarında da başımı eğip elimdeki dosyalara baktım. Aslında çıkmadan önce yaptığım çizimi tasarım ekibine gösterip onu da değerlendirmeye alıp alamayacaklarını soracaktım. En azından belki benim yerime onlar bu tasarımı Selim Bey'e gösterebilirlerdi. Tabii daha önceden söylediğim sebep yüzünden tasarımımdan imzamı sildiğim için onu çizenin ben olduğumu bilmeyecekti. Ama vazgeçtim göstermeyeceğim. Belki daha sonra...
"Meral çıkıyor musun?"
Rana Hanım'ın sesiyle kendime gelmiş oldum. Elimdekileri sıkı sıkı tutup gülümseyerek "Evet çıkıyorum" dediğimde bana teklifinin hâlâ geçerli olduğunu ve fikrimi değiştirirsem diye de gidecekleri mekanın ismini söyledi. Aslında ne kadar gitmek istesem de bunun aksini söyleyip ona çok yorgun olduğumu söyledim. O da teklifini yinelerken beni hiç zorlamadı. Hmm... İnsanların sınırlarına saygı duyan biri. Sanırım bu özelliğini sevdim. Birbirimize iyi akşamlar dileyerek ayrıldık. İşte yine asansörle buluşmuştum. Derin bir nefes al ve kaçınılmaz sona yaklaş Meral!
•●●·٠•●●•٠·˙
Akşam trafiğinden bir şekilde kurtulmayı başarıp nihayet evime gelebildim. Merdivenleri çıktıktan sonra da kapımın önünde durup anahtarımı çıkarabilmek için elimdeki torbaları yere bıraktım. Eve dönmeden önce civardaki en yakın markete uğramıştım. Akşamları eve geldiğimde kendime pratik şekilde hazırlayabileceğim birkaç bir şey ve meyve aldım. Bir süredir sağlıklı yaşamın altın kurallarına takmış vaziyetteyim. İnsan bir kere bu işlere bulaştı mı önünü alamıyor. Algıda seçicilik olduğunu düşünerek nerede bu tarz bilgiler ya da profesyonel kişilerden tavsiyeler görsem okur aklımın bir köşesine not ederim.
"İşte buradasın!"
Anahtarımı bulur bulmaz kapıyı açıp torbalarımı da alarak içeriye girdim. Karanlıktan hoşlanmadığım için elim hemen kapının kenarındaki düğmeye gitti. Işıkların açılmasıyla evin halini görünce biraz yüzüm düşmedi değil. Temizlik yapma vakti gelmişte geçmiş bile ama şimdilik sadece etraftaki hırkalarımı ve dergilerimi kaldırmakla yetineceğim.
Yüksek ökçeli ayakkabılarımı çıkarıp aldıklarımı salonuma bağlı olan açık mutfağıma götürdüm. Üstümdekilerden de bir an önce kurtulmam gerekiyor. Odama gidip beyaz elbisemi hızla tişört ve eşofman altıyla takas ettim. O sırada bileğimde bir kaşıntı oldu. Aslında gün içinde de bu kaşıntının farkına varıyordum ama işlerim olduğu için aklım orada olsa da o an umursamıyordum.
Bu defa bu kaşıntıya kayıtsız kalmam mümkün olmadı çünkü kaşıdıkça daha da çok kaşındığını hissetmeye başladım. Uzun kollu tişörtümün kolunu sıyırdığımda bileğimde hiç de şaşırtıcı olmayan bir kızarıklık vardı. O kadar kaşımaya iyi bile yara olmamış. Sanırım buna deneme yaptığımız o ağır kokulu parfüm sebep oldu. Onu ilk anda sevmediğim için bozulmuş ve şimdi de bana tepkisini bu şekilde gösteriyor olmalı. Normalde geçer gider diye önemsemezdim ama yine de yarın şirkete gittiğimde ürünün böyle bir reaksiyona sebep olduğunu söylemem gerekecek.
Evet şimdi mutfağa geçip yemeğimi yapmalıyım. Torbaları boşalttıktan sonra dizüstü bilgisayarımı yanıma aldım. Ispanak pişirmem gerek ve utanarak söylüyorum ki ben bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Bana kalsa suyun içine atıp haşlar sonra da tuzlayıp yerim ama bu bana yeterli faydayı sağlamaz. Kısa bir arayışın ardından tercihimi kıymalı ıspanaktan yana kullandım. Hem protein hem de sebze harika bir akşam yemeğine dönüşebilecek görünümdeydi.
Yemeğimi hazırladıktan sonra bir tepsiye koyarak salondaki koltuğuma oturdum. Aslında hiç de fena gözükmüyor. Hatta leziz bile olmuş diyebilirim. Tüm tabağı afiyetle yedikten sonra tepsiyi mutfağa götürüp odama geldim ve yatağıma oturup başucumdaki kitabı elime aldım. Çantama uzanıp içinden gözlüğümü de alarak birkaç sayfa okudum ama devamını getiremedim çünkü konsantre olamıyorum.
Kitabı bırakıp gözlüğümün ucunu dudaklarıma götürerek kemirmeye başlarken aynı anda da bugün olanları düşünmeden edemedim. Beni en çok düşünmeye sevk eden şey ise Derya Hanım'ın sözleri oldu. Selim Bey gerçekten de Derya Hanım'ın deyimiyle kılı kırk yaran biriyse neden bu özelliğini benim üstümde de kullanmadı ki? Yaptığımız konuşmayı düşünüyorum da o kısa süre içinde ona ne hissettirmiş olabilirdim ki aradığı kişinin ben olduğuma bir çırpıda karar verebilmişti.
Belki de tecrübe denen şey burada devreye giriyordu. Ortaya çıkarmasam da içimde hep var olan o yaratıcı ve azimli ruhu sezmiş olmalı. Bana güvendi. Bu yüzden de onun bu güvenini boşa çıkarmamalıyım.
•●●ERTESİ GÜN·٠•●●•٠·˙
İşte yine başlıyoruz!
Bu sefer dün olduğu gibi alarmımın sesini duymazlık yapmadım ve tam da olması gereken saatte kalktım. Hızlı bir hazırlanışın ardından bitki çayımı içip içini özenle doldurduğum sandviçimi de yiyerek evden ayrıldım. Bazı zamanların aksine bu sefer güne enerjik başladım. Bu benim adıma iyi bir şey.
Merdivenlerden inip apartmanın kapısını açarken arkamdan "Meral!" diye seslenen minik bir sesle arkamı döndüm. Bana seslenen ufaklık dün karşılaştığım çiftin kızlarıydı. Bana şirin şirin bakıp işe mi gittiğimi sorarken annesi Ceyda Hanım da kızının hemen ardından "Elif sana beni beklemeni söylemiştim" diyerek elinde okul çantasıyla yanımıza geldi. Birbirimize günaydın derken annesi bir yandan da Elif'in çantasını sırtına yerleştirmeye çalışıyordu. O kadar da güzel bir kız ki... Sapsarı lüle lüle saçları harika da bir gülümseyişi var.
"Meral ben anaokuluna gidiyorum biliyor musun?"
"Öyle mi? Ne güzel..."
"Okulunu çok seviyor ama biraz daha oyalanırsak geç kalacağız. Değil mi Elifciğim?"
"Benim de gitmem gerek otobüsü kaçırmak istemiyorum. Size iyi günler"
"Tabii sen bize bakma. İyi günler"
"Hoşça kal Meral!"
"Hoşça kal Elif"
Ne kadar sıcakkanlı bir çocuk. Halbuki ben onun için bir yabancıyım ama o sanki beni yıllardır tanıyormuş gibi hâlâ arkamdan el sallamaya devam ediyor. Bir süre yürüdükten sonra sonunda durağa gelip otobüs gelir gelmez de kendimi içeriye attım. Bu sefer gözlerim kapanmıyor. Kulaklığımı takıp önceden ayarladığım müzik listemi açtım.
Liste başı şarkım her zaman Eric Clapton'ın Tears In Heaven şarkısı olmuştur. En sevdiğim müzisyenin biyografisini okuduğumda bu severek dinlediğim ve her dinleyişimde bana garip bir şekilde yoğun duygular hissettiren şarkının hüzünlü hikayesine de ortak olmuştum. Ne büyük bir acı. Her notasında evladını kaybetmiş o müzisyen babanın gözyaşlarının olduğuna eminim.
(1991 yılında Clapton, Lory Del Santo'dan doğan 4 yaşındaki oğlu Conor'u bir gökdelenin 53. katından düşmesi sonucu kaybetmişti. Tears In Heaven (Cennetteki Gözyaşları) şarkısı da bu olaydan sonra oğluna yazdığı şarkıdır)
Müzik dinlemeye dalınca göz açıp kapayana dek geldim. Hemen yerimden kalkıp çantamı omzuma asarak otobüsten indim ve yürümeye başladım. Bugün de hava daha serin gibi. Kollarımı ovuştururken aklıma bileğimdeki kızarıklık geldi. Kaşıntı hissi azalmış ama kızarıklık hâlâ yerli yerinde duruyor. Hatta biraz daha belirgin olmuş sanki. İyi ki aklıma geldi yoksa parfümün gösterdiği reaksiyonu haber vermeyi unutacaktım.
Kapıdaki güvenlik görevlisine günaydın dedikten sonra içeriye girip kartımı okutarak asansörün önüne geldim. Bu sefer gelen giden var mı diye etrafıma bakmayı ihmal etmedim. Bu sabah tekmişim gibi görünüyor. Asansör geldiğinde içeriye geçtim ve tam kapı kapanırken de karşıdaki asansörden inen Derya Hanım ile göz göze geldim. Aksilik bu ya selam bile veremeden kapı kapandı. Hâlbuki dün olanlardan sonra bana karşı nasıl bir tavır takınacağını çok merak ediyordum.
Asansörün katlar arasında yavaş yavaş ilerlemesini izlerken farkında bile olmadan nefesimi tutmuşum. Tek başıma olmam da beni rahatsız etmedi değil. Neyse ki üçüncü kata çabucak geldim. Öncelikli işim yetkili kişilere bileğimde kızarıklığa neden olan o yaramaz parfümü şikayet etmek olacaktı. Anladığın üzere o parfümle aramızda küçük bir husumet oluştu. Şaka bir yana biraz yoğunlar ama yine de benimle ilgilenecek bir görevli buldum. Olcay Bey beni dikkatle dinleyip bileğimi inceledikten sonra kendilerini haberdar ettiğim için çok kibar bir şekilde teşekkür etti.
Oradan çıktıktan sonra saatime baktım. Hâlâ biraz vaktim vardı. Dün kırılan hevesim de bu sabah uyandığımda tekrardan şaha kalkmıştı. "İki Hayal Tek Bir Şişede" tasarımımı ilgili bölüme giderek bıraktım. Aslında fikrimden çok hoşlandılar ama kabul görüp görmeyeceği konusunda söz veremeyeceklerini söylediler. Olsun en azından denemiş ve kendi hayalim için bir adım atmıştım.
Çağrı cihazım patronumu kızdırmak istemiyorsam acele etmem gerektiğini söylüyor. Hızlı adımlarla koridorlardan geçip tekrardan asansörü çağırdım. İçeriye girip bu defa ofislerin bulunduğu on üçüncü kata bastıktan sonra derin derin nefes alarak aynaya döndüm. Makyajımı kontrol edip bu sefer uyanıklık ederek yanıma aldığım allığı rengi solmuş yanaklarıma uyguladım. Kendimi iyi hissetsem de nedense yüzümde bir solgunluk vardı. Bunu fark edince ister istemez kendimi incelemeye aldım. Ama bunu yapmamak lazım çünkü yaptıkça gözünüze hiç de batmayan detaylar bir anda gün yüzüne çıkıveriyor. Böyle böyle hastalık hastası olunuyor galiba.
Ancak gözlüğümü çıkarıp tam çantama koyarken aniden bir ses geldi ve ben şaşkın şaşkın bakınırken de korktuğum başıma geldi. Asansör sert bir şekilde durup beni olduğum yerde sarstı. Asansörde kaldığımı anlayınca kendi kendime "Sakin ol Meral birkaç saniye içinde her şey yoluna girecek" derken asansörün bozulması yetmezmiş gibi bir de gözlerim zifiri karanlıkla karşı karşıya kaldı.
"Hayır! Hayır hayır şimdi olmaz! Işıkları açın. Yalvarırım ışıkları açın!"
Bu kesinti tabii ki de yaşanan arızadan kaynaklanmıştı ama ben o an ki psikolojimle farklı düşüncelere kapılıp çığlık atmaya başladım. Kahretsin! İki büyük korkumla o asansörde tek başıma kalmıştım. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarparken katlar arasında aşağıya inmeye başladım. Bunun olduğuna inanamıyorum. Sanırım buradan çıkamayacağım.
"Yardım edin!"
•●●·٠•●●•٠·˙
3.Bölümün Sonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder