23 Şubat 2025 Pazar

Güzel Kaçak / 8.Bölüm (Yazan : NK)

8.Bölüm : Siz ikiniz... BİTTİNİZ!

Kerem yüzüne sertçe çarpan kapı sebebiyle yere düşünce korkudan özür üstüne özür dileyen Şebnem'de ne olduğunu anlayamayan Aslı'da şok olmuş bir halde ona bakıp kalmıştı. Hissettiği acıyla ister istemez sessizleşen Kerem ise alnını tutarak bir süre hareketsiz kalmıştı. Sarsılması normaldi çünkü kapıya epey sağlam çarpmıştı. Onun bu hareketsizliği de sessizliği de kızları endişelendirmeye başlamıştı tabii.

Telaşlı bir halde yanına gelen Şebnem dizlerinin üzerine çöküp "Kerem! Kerem susma ne olur ses ver. İyi misin?" derken bir yandan da iyi geleceğini umuyor olmalı ki Kerem'in yüzüne masaj yaparak kendince acısını hafifletmeye çalışıyordu. Bunu yaparken yüzünü gözünü çekiştirmese daha iyi olurdu yoksa birazdan yine zılgıtı yiyecek gibiydi.

Aslı ise ilk şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra elindeki fincanı masaya bırakıp endişe içinde yanlarına gelmişti. Kardeşinin iyi olup olmadığını anlamaya çalışırken de gözlerini açarak Şebnem'e dikkatle bakan Kerem ikisini de şaşırtacak bir cevap verip "Sen de kimsin?" diye sordu. Şebnem'in yüzündeki ifade hiç bu kadar tepkisiz olmamıştı. Ne demek sen de kimsin? Şebnem yahu Şebnem!

Kerem'in sorusuyla küçük çaplı bir şok yaşayan Aslı ve Şebnem bakışlarını birbirlerine döndürürken Kerem de kardeşine bakıp "Aslı ne oldu bana?" diye sordu. Hayda! Kardeşini tanıyordu ama anlaşılan o ki kafasını vurunca sadece Şebnem konusunda bir veri kaybı oluşmuştu.

Aslı kardeşine başını çarptığını söylemeye çalışırken Şebnem telaşla lafın arasına girip Kerem'in gözlerine tek tek baktıktan sonra "Kerem benim ben Şebnem! Hatırlamadın mı? Hani arkadaşız sizin restoranınızda çalışıyorum bazen ya da çoğunlukla ya da hep... Her neyse evini istila ediyorum sen de bu yüzden bana çok kızıyorsun. Şimdi hatırladın mı?" diye sordu. Kerem boş boş bakıp olumsuzca başını iki yana sallarken Şebnem de korku dolu bir ifadeyle kollarından tutup onu sarsmaya başlayarak "Şaka mı yapıyorsun? Şaka yapıyorum de... Kerem şaka desene!" demeye başladı. Biraz daha sallasa şaka mı yapıyor yoksa yapmıyor mu görürdü.

Şebnem beklediği tepkiyi yine alamayınca bu sefer de Aslı'ya dönüp elini dizine vura vura "Aslı gitti dağ gibi adam bir şey yap!" dedi. Aslı da ne olduğunu anlayamamıştı ki bir şey yapsın. Sadece Kerem'in yerden kalkıp kanepeye oturmasına yardım ederken panik halde olan Şebnem'den kardeşinin başına koymak için biraz buz getirmesini isteyebilmişti o kadar.

"Kerem dur! Hiç oturma en iyisi geç olmadan hastaneye gidelim"

"Gerek yok"

"Ne demek gerek yok? Şebnem'i tanımıyorsun kısmi hafıza kaybın olmalı"

Aslı hastane konusunda ısrarcı olunca Kerem telaşlı bir halde döke saça buzları bir torbaya koymaya çalışan Şebnem'e doğru bakıp sonra da kardeşine dönerek "Allah aşkına saf olma Aslı insan kafasını kapıya vurdu diye hafızasını kaybeder mi?" dedi. Aslı hafifçe geri çekilip "Tamam ama ya Şebnem..." derken Kerem de gözlerini devirip Şebnem'i tabii ki de hatırladığını belli etti. Vay yalancı! Aslı onun böyle bir şey yapacağını hiç beklemiyordu. Kardeşine ne oluyordu böyle? Kerem elindeki buz torbasını sallaya sallaya yanlarına yaklaşan Şebnem'e çaktırmadan "Ona hatırladığımı söyleme de oyun nasıl oynanırmış bir öğrensin" dedi.

Kardeşinin sözünden sonra başparmağını kaldırarak sessizce "Anlaştık!" diyen Aslı yanlarına gelen Şebnem'e "Üzgünüm ama seni tamamen unutmuş Şebnem hakkında hiçbir şey hatırlamıyor" dedi. Kerem'in kendisini tanımamasına çok üzülen Şebnem yüzündeki masum ifadeyle yanına oturup başına elindeki buz torbasını tutarken bir yandan da merakla "Peki Fiko Bey'i hatırlıyor musun? Hani restoranınızda Karanlıklar Lordu gibi gezinen despot kel" diye sordu. Sanki onu da hatırlamasa rahatlayacak gibiydi. Hayır yani Şebnem'i unuttuysa onu da unutuversin bir zahmet!

Kerem gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Fiko'yu gayet iyi hatırladığını söyleyerek başını sallayınca Şebnem de bozulmuş bir halde "Bir insan o papyonlu pengueni hatırlayıp fıstık gibi Şebnem Çetiner'i neden hatırlamaz anlamadım. Halbuki ben olsam fırsat bu fırsat der ilk onu unuturdum" diyerek buzu bastırmaya devam etti. Şu haldeyken bile Fiko'ya laf çarpmasa hatırı kalırdı herhalde.

   ........::::::::____::::::::........  

Kerem'i göz hapsine alan Şebnem kenarda duran dizüstü bilgisayarını kucağına koyup bir süre böyle durumlar da neler yapılır diye araştırmış sonunda da Kerem'i hem başını vurduğu için uyutmamaya hem de onun hatırlamasını sağlayacak şeyler ile yüzleştirmeye karar vermişti.

Şebnem'in bu konuyla alakalı söylediklerini sessizce dinleyen Kerem ise tüm bunları yapmayı kabul etmiş gibi bir izlenim vermiş olsa da son anda ayağa kalkıp kapıya doğru yürüyerek "Ben aşağıya iniyorum sabah erken kalkmam gerekiyor. Size iyi geceler" deyiverdi. Hoop! Nereye gidiyor o? Tabii bunu duyar duymaz Şebnem büyük bir hızla yanına gelip gidemesin diye de kapıyla Kerem'in arasına girmişti.

Kerem önünden çekilmesini isterken Şebnem başını olumsuzca sallayarak "Hayır Kerem hiçbir yere gidemezsin! Bütün gece uğraşmam gerekse de o kayıp Şebnem Çetiner dosyalarına ulaşacağım. Seni böyle boş bir beyinle ortalık yerde bırakamam. Bu gece gözetimimiz altında kalacaksın" dedi. Boş bir beyinle mi? Ne yani Kerem sadece Şebnem'den mi ibaretti? Ne saçma sapan bir laftı bu böyle! Kerem gözlerini kısmış ve sert bakışlarını bu talihsiz sözü söyleyen Şebnem'e sabitlemişti.

"Boş bir beyinle mi dedin sen?"

Korkudan eliyle ağzını kapatan Şebnem'in "Affedersin Kerem" demesi Kerem'in bu söze daha da kızıp "Şebneeem!" diye bağırmasına neden olmuştu. Bu bağırışı üzülmek yerine sevinçle karşılayan Şebnem ise "Hatırladı Aslı! Kerem hatırladı! Affedersin Kerem dedim o da bana kızdı. Aman Allah'ım buna sevineceğimi hiç düşünmemiştim. Şükürler olsun" diyerek pat diye Kerem'e sarıldı. Yine sarılıyor ya! Allah rızası için alın şu kızı Kerem'in üstünden!

Kerem onu bileklerinden tutarak kendisinden uzaklaştırdıktan sonra "Hatırladığım için kızdığımı da nereden çıkardın? Sen az önce bana hakaret ettiğinin farkında mısın?" diyerek kapının kolunu tutmuştu. Şebnem öyle demek istemediğini açıklamaya çalışırken Kerem de onu dinlemeyi bırakmıştı çünkü kilitli olan kapıyı açmaya çalışmakla meşguldü. Açılmıyordu ki lanet şey! Anahtarın nerede olduğunu sorarak arkasını dönerken tuhaf bir şekilde suskunlaşan Şebnem de yavaş yavaş geri gitmeye başladı. Ooo! Kerem'in oradan gitmesine gerçekten izin vermeye niyeti yok gibiydi. 

Şebnem'in anahtarı sakladığını anlayınca Kerem'in de artık sinirleri iyice gerilmişti. Ne yapmaya çalışıyordu bu kız böyle? Kızın üstüne doğru yürüyerek "Hemen anahtarı bana ver!" dediğinde yolun sonuna gelip sırtını pencereye çarpan Şebnem de gidecek yeri kalmadığı için anahtarı arkasına saklayıp "Vermeyeceğim Kerem boşuna uğraşma hiçbir yere gidemezsin" dedi. Oldu canım başka derdi var mıydı acaba?

Kerem adımlarını hızlandırarak yanına doğru yaklaşıyor Şebnem'i de ister istemez bir korku sarıyordu. Tırsmış mıydı ne? Evet öyle olmuştu sanki. Parmaklarının arasında tuttuğu anahtarı daha sıkı kavrayıp arkasında gizlerken Kerem'in ilk atılımı "Oyun oynama benimle hemen ver şunu!" deyip elini uzatmasıyla gerçekleşti. Tabii anahtarı alma konusunda başarılı olamamıştı. Şebnem çığlık atıp ellerinde gezdirdiği anahtarı kaçırmaya çalışırken Kerem'de seri bir şekilde onu elinden almaya çalışıyor ortaya da Aslı tarafından izlenen eğlenceli görüntüler çıkıyordu. 

En nihayetinde Şebnem çabalasa da sonucun lehine olmayacağını anlamıştı ve başını sonunu düşünmeden pencereden sarkıp o anki refleksle de elindeki anahtarlığı sokağa fırlatıverdi. Tabii Kerem de anahtarı uçarken yakalarım hissiyatıyla aynı şekilde pencereden sarkmış ama maalesef anahtarlığın elinden kayıp gitmesine engel olamamıştı. Yorgan gitti kavga bitti sözü tam da bu duruma uygun bir söz oluyordu öyle değil mi?

Pencereden sarkık bir şekilde duran Şebnem ile Kerem de anahtarın yere düşüşünü adeta ağır çekimde izlemiş gibi olmuşlardı. Bu hiç iyi olmadı galiba. İkisi de anlık bir şokla hareketsizce kalmıştı. Kerem sokaktan geçen biri olur umuduyla etrafa bakınırken Şebnem de korkudan dudağını ısırıp yan gözle arkasında duran Kerem'in ifadesine bakmaya çalışıyordu. Kızmışa benziyordu desek herhalde kimse şaşırmazdı. İşte şimdi yandığının resmiydi.

Onların bu halini hayretle izleyen Aslı eliyle ağzını kapatıp sessizce gülerken Kerem de pencereye yapışan Şebnem'in kulağına doğru eğilip "Şimdi ben de seni anahtarı geri getirmen için aynı hızla aşağıya atayım mı?" diye sordu. Gerek kalmamıştı çünkü birkaç saniye önce anahtar dayalı durduğu mazgalın içine doğru aheste bir şekilde kayıp gitmişti. Hazin bir görüntüydü doğrusu. Şebnem yaptığının farkında olarak zorlukla yutkunmaya çalışırken kendilerini en başından beri şok dolu gözlerle izleyen yaşlı kadınla göz göze gelmişti.

"Kerem rezil olduk kadın bize bakıyor"

"Hangi kadın?"

"Beşinci katın balkon kısmındaki şen dul teyzenin gözleri üstümüzde"

"Kahretsin Fatma teyze o! Annemi tanıyor"

"Of! Alacağın olsun Kerem şu buruşuk kadını bile mi hatırlıyorsun?"

"Şimdi konumuz bu değil. Hâlâ bakıyor"

"Gülümse Kerem"

"Ne?"

"Dediğimi yap"

Şebnem durumu toparlamak için güler bir yüzle kadına el sallayıp "İyi akşamlar! Bu sene apartmanda ilaçlama yapılmadı herhalde. İnanır mısınız tam sehpaya çayımı koyuyordum ki anahtarlığın üzerinde bir de ne göreyim? Koskocaman bir karafatma gözlerini dikmiş bana bakıyor!" dediğinde Kerem de onu "Şebneem!" diye diye dürtmeye başladı. Şebnem iteklenmeyle kadının adının Fatma olduğunu hatırlayıp utanarak "Çağrışım yaptı Kerem hamam böceğine karafatma da denmez mi? Kahretsin! Aynı anda gülümseyip iyi geceler diliyoruz" diyerek telaşla kendilerine garip garip bakan kadına gülümseyip içeriye girdiler. Bu gecenin faturası Kerem'e çıkmasa bari.

"Aslı annemi arayıp içeride kilitli kaldığımızı haber versene evde yedek anahtar vardı"

"Şey... Ben gelirken telefonumu yanıma almadım ki"

"Harika!"

Kerem etrafta kendi telefonunu ararken "Şebnem Hanım'a hiç söylemiyorum çünkü anladığım kadarıyla pek de yardım etmeye yanaşacak gibi görünmüyor" diyor Şebnem'de bir köşede sessiz sedasız kendi halinde takılıyordu. Telaşlanmadığına göre telefonun nerede olduğunu biliyordu. Tabii onu Kerem'in bulamayacağını da. En nihayetinde Kerem de aramaktan usanmıştı. Gözleri bir haltlar karıştırmış gibi görünen Şebnem'in üzerinde olarak komodinin üzerindeki ev telefonunun ahizesini kaldırdı. Ancak bunda da bir sorun vardı. Kerem kopmuş olduğu gözlemlenen kabloyu kaldırıp sinirle "Bunu kim yaptı diyeceğim ama zaten kim olduğunu biliyoruz değil mi?" dediğinde Şebnem boş bulunup sanki kendisi yapmamış gibi "Aa! Kim?" diye soruverdi. Ya bir sussa ya bu kız!

Kapı kilitli olup kimseye de ulaşım sağlanamayınca Kerem resmen kendi evinde mahsur kalmıştı. Ne kardeşiyle ne de Şebnem ile muhatap olmadan da kenara çektiği sandalyesine oturup sessizce beklemeye başladı. Tek umudu annesinin meraklanıp yukarıya gelmesiydi. Aslı tek başına yemek masasına oturup kitaplıktan aldığı kitabı incelerken aynı anlarda Şebnem de derin düşüncelere dalıp gitmişti. Kerem'in hafızasını bir şekilde yerli yerine getirmeliydi ama nasıl?

Hmm... Aslında aklına bir şey gelmişti ama acaba gerçekten söylenildiği gibi işe yarar mıydı ki? Denemeden de bilemezdi tabii. Şebnem yerinden kalkıp mutfak dolaplarında bir şeyler ararken ona ne aradığını soran Kerem'e de elindeki tavayı "Buldum!" diyerek gösterdi. Ne yapacaktı ki o tavayı? Onca midyeden sonra acıkmış olamazdı herhalde.

Şebnem elinde tavayla Kerem'e yaklaşıp onun "Hop hooop!" demeleri eşliğinde tam kafasına vurmak için havaya kaldırmıştı ki bir anda yüzünü düşürüp yapamayacağını anlayınca geri indirdi. Gözleri yuvalarından fırlayan Kerem ellerini başına siper ederken oflayan Şebnem'de "Vurursam belki aynı şoku yaşayıp hafızan yerine gelir ama canını yakmaya da kıyamam ki... Offf!" diyerek geri giderken Aslı'da olduğu yerden kardeşinin haline gülüp duruyordu.

"Gülme Aslı!"

"Tamam pardon"

Müzik açıp yerine geri oturan Kerem bir ara başını ovalar gibi olunca dikkati hemen ona kayan Şebnem de telaşla "Ne oldu Kerem? Ağrıyor mu? Dönüyor mu? Karıncalanıyor mu?" diyerek onu soru yağmuruna tutmaya başladı. Hay dokunmaz olaydı! Kerem sabırla susmasını bekleyip ona boş boş bakarak "Kaşındı Şebnem sadece kaşındı!" dedi. Bu pimpirikli kızla da işi vardı he! 

Şebnem kendisi yüzünden böyle bir şey yaşandığı için çok üzülmüştü. Elinden pek de bir şey gelmeyince mahcup bir halde yine peş peşe "Bir şey ister misin? Su getireyim mi? Ya da çay... Ya da sütlü kahve..." diye sordu ama Kerem artık bu durumdan iyice sıkılmaya başlamıştı. Sanki daha fazla bu oyunu yürütemeyecek gibiydi.

Gözlerini Şebnem'e çevirip huylandığını bildiği için üstüne basa basa "Limonata var mı Şebnem?" diye sordu. Bunu duyar duymaz dişleri kamaşıp kulaklarını kapatan Şebnem önce "Ay Kerem ya! Sana onun adını anma demedim mi ben?" dedikten hemen sonra gözlerini kocaman açıp oturduğu yerden fırlayarak "Bu sefer kesin hatırladı! Kerem o sarı şeye tahammül edemediğimi hatırladı Aslı duydun mu?" diye bağırdı.

Kerem kesinlikle böyle bir şey hatırlamadığını söylerken Aslı'da kardeşine destek çıkarak "Sen bir şey içmek ister misin diye sordun o da senden limonata istedi. Üzgünüm Şebnem ama bundan seni hatırladığı sonucunu çıkaramayız" dedi. Kerem de ağzı açık halde kendilerine bakan Şebnem'e karşı alaycı bir şekilde eliyle kendi çenesini ittirip ağzını kapatarak susmasını ima etmişti. Boşu boşuna sevinen Şebnem ise sertçe önüne düşen saçlarını kenara çekip koltuğuna kurulduktan sonra çatık kaşlarla ara sıra Kerem'e bakarak sus pus oturmak zorunda kalmıştı.


........::::::::__ERTESİ GÜN__::::::::........  

Ertesi sabah Nurten Hanım'ın yardımıyla nihayet evden çıkabilmişlerdi. Kerem annesi telaşlanmasın diye Şebnem ile Aslı'dan bu hafıza kaybı durumundan ona bahsetmemelerini istemiş sonrasında da hep beraber aşağıya kahvaltı etmeye inmişlerdi. Bu sabah Şebnem alışılmadık derecede suskundu. Sohbete fazla katılım göstermiyor sadece konuşulanları dinleyip gülümsemekle yetiniyordu. Tabii ara sıra da vicdan yaptığı için Kerem'e biraz daha yemesini söyleyip tabağına peynirdi domatesti zeytindi koyup hepsinin biteceğini ve kendisine iyi bakması gerektiğini söyleyip duruyordu.

Açıkçası akşamdan beri süren bu ilgi alaka Kerem'i fena bunaltmıştı. Çayını bitirip "Eline sağlık anne ben kalkıyorum. Size afiyet olsun" dedikten hemen sonra annesini öperek tabağını ve bardağını da alıp mutfağa götürdü. Geri döndüğünde de başını salona doğru uzatarak "Şebnem benimle mi gelirsin yoksa sonradan mı gelirsin?" diye sordu. Şebnem onunla geleceğini söyleyip yerinden kalkarak "Kahvaltı için teşekkür ederim Nurten teyze ellerinize sağlık her şey harika olmuş" dedikten sonra Nurten Hanım'ın yanağına bir öpücük kondurup aynı Kerem'in yaptığı gibi tabağını ve bardağını alıp mutfağa götürdü. Kopyala yapıştırcı ne olacak!

Yanından geçen Şebnem'i bakışlarıyla mutfağa kadar takip eden Kerem annesinin kendisine gülümseyerek kaş göz yapmasıyla bir şey anlamadan kapının önünde dikilip kalmıştı. Laf aramızda Nurten Hanım Şebnem'e bayılıyordu. Kısacık zamanda evlerinin ikinci kızı gibi olmuştu. Saygılı güler yüzlü bıcır bıcır tatlı mı tatlı bir şeydi. Ee! Kerem'in de artık bir yuva kurmasının zamanı gelmişti. Belki İpek kısmet olmamıştı ama Şebnem onun için biçilmiş kaftandı. Ay hem Şebnem'den âlâsını mı bulacaktı allasen! Ne güzel de elleriyle besleyip şefkatle ilgileniyordu oğluyla. Kız da meyilliydi belliydi bu. Kerem'in gözünün içine içine de bakıyordu. Ayy! Hadi inşallah!

Bu fikir Nurten Hanım'ın kafasına epeyce yatmıştı ama bakalım Kerem bunu nasıl karşılayacaktı. Şebnem konuşmaları sırasında Kerem'den gelmesi muhtemel olan ikinci şaşkın poz için kamerasını hazır olda tutsa fena olmayacaktı galiba.

Şebnem geri dönüp hazır olduğunu söyleyerek dolaptan ayakkabılarını alırken o sırada Kerem de kendisine garip bakışlarla bakan annesine kesik kesik gülümseyip "Akşam direkt yukarıya çıkarım anne istediğin bir şey olursa ararsın" dedi. Nurten Hanım masadan kalkıp oğlunun yanına giderek yakasını düzeltirken bir yandan da Şebnem'e bakıp "Hemen yukarıya çıkma. Akşama yemeğe gel şöyle sofrada ailece olalım" dedi.

O böyle ailece falan deyince Şebnem kendisini olayın dışında tutarak kapının eşiğinde buruk bakışlarla kalmıştı. Dış kapının dış mandalı olmak bu olsa gerekti. Bir gözü onda olan Nurten Hanım ise bu durgunluğunu fark edince hemen Şebnem'e doğru uzanıp yanağını tutarak "Şebnem kızım sen biraz erken gel tamam mı yavrum? Hem bana mantı yaparken yardım edersin hem de nasıl yapıldığını öğrenirsin" dedikten sonra oğluna da yan bir bakış atıp "Kerem benim mantımı çok sever de" dedi. Ne oluyor ya! Kuşku dolu gözlerle bakan Kerem annesinin bu tavrına çok şaşırmıştı doğrusu.

Şebnem ise mantı yapmakla alakalı hiçbir fikri olmamasına rağmen yine de yeni bir şey öğrenmenin heyecanıyla "Tamam gelirim. Tabii Kerem erken çıkmama izin verirse" dedikten sonra onay almak için şirin bakışlarını yanında duran Kerem'e çevirip "İzin verir misin Kerem?" diye sordu. Nurten Hanım hoş hislerle ikisine bakarken Kerem de ortada bir gariplik olduğunu hissetse de yine de üstünde durmayıp "Restorandaki işlerini erken bitirirsen çıkabilirsin" dedi. Şebnem ile birbirlerine bakıp gülümseyen Nurten Hanım ikisini geçirip arkalarından dua ede ede "Tü tü tüüh maşallah!" derken annesinin niye böyle tuhaf davrandığını bir türlü anlayamayan Kerem'de Şebnem ile beraber arabaya binip restorana doğru yol aldı.

"Kerem?"

"Ne oldu?"

"Sen hâlâ beni hatırlamıyor musun?"

"Hayır"

"Nasıl tanıştığımızı da mı hatırlamıyorsun?"

"Hayır onu da hatırlamıyorum"

Şebnem üzülüp umutsuzca o günü anımsatarak "Ben koca bir bavulla yolun ortasında bir başıma kalmıştım. Oradan geçen araç sahipleri beni görmelerine rağmen durmuyorlardı. Sonra senin arabanı gördüm. Durman için kendimi paraladım ama sen de aynı diğer araç sahipleri gibi önümden geçip gittin. Ben de kızarak söylenip tam çantamı çekerken taşa takılıp düştüm. Sen beni o halde görmüştün sanırım çünkü durup yanıma geldin ve sonradan burnumdan getirsen de bana yardım ettin" dediğinde Kerem'de o anı düşünüyordu. O gün İpek ile olan konuşmalarını düşünürken dalıp gitmiş ve yolda kendisine işaretler yapan kızı gerçekten de fark edememişti.

"Dalmış olmalıyım yoksa yardım etmek için daha önce dururdum"

"Gerçekten mi?"

"Evet neden durmayayım ki?"

Kerem onun bir şey demeden sessiz kalmasıyla ne olduğunu sorarken başını sallayıp bir şey olmadığını söyleyen Şebnem'in "Ben sana inanıyorum Kerem. Eğer dururdum diyorsan gerçekten de dururdun sen bana yalan söylemezsin. Hatta sen kimseye yalan söyleyemezsin" demesiyle ona bakıp kalmıştı. Şebnem kendisine bu kadar güvenirken Kerem onu kandırıp kendisini hatırlamadığını söyleyerek resmen kıvrandırıyordu. Bu hiç adil değildi.

Yaptığından çok utanan Kerem bu oyuna bir son vermek için tam Şebnem'e aslında onu hatırladığını söylüyordu ki Şebnem'in aniden gülüp "Hazır hatırlamıyorken sana bir itirafta bulunayım mı? Hem düşüp bileğimi incittiğim gün hem de annenden saklandığımız gün küvetten çıkmaya çalışırken bana üstüne basa basa seni kucaklamayacağım Şebnem kendin in demiştin ama dün akşam sana kendimi yukarıya kadar taşıttırdım. Arabada bana uyanmam için yalvarıp istersem masanın üstüne yatabileceğimi söylediğini duymuştum ama sana belli etmedim. Sen annenle konuşmaya başlarken de gerçekten sızmışım o kısım kayıp. Sonra da kapının önünde tekrar uyandım. Bunlar sana hiç tanıdık geliyor mu?" diye sordu. Gelmez mi? Geliyordu tabii ama Şebnem de hatırlayıp hatırlamadığını öğrenmek için ağzını arıyor gibiydi sanki. Bunları duyunca kendisini zor tutup renk vermemeye çalışan Kerem'in bakışları o an değişmiş ve savaş bayrakları tekrardan açılmıştı. Bu kıza ne yapsa müstahaktı!

Kerem sinirlense de hiç bozuntuya vermeden oyununu sürdürerek "Hayır böyle bir şey yaşadığımızı da hatırlamıyorum ama eğer olduysa da bu yaptığın hiç hoş değilmiş" derken restoranın önüne gelmişlerdi. Kerem sert bir şekilde çıkışmayınca Şebnem onun hatırlamadığına iyice inanmıştı. Eğer yaptığı işkenceleri hatırlasaydı büyük ihtimalle kendisine hakim olamayıp Şebnem'e bağırır çağırır demediğini bırakmazdı. Ama öyle yapmamıştı. Adamın günahını mı alıyordu ne...

Arabadan keyifsizce inen Şebnem restorandan içeriye girerken Fiko'nun önce kendisi için "Rüküşlükte son nokta da geldi" dediğini duymuş hemen arkasından da normal bir ses tonuyla "Günaydın sarışın" diyerek yanından geçtiğini görmüştü. Bu kel şansını fena halde zorluyordu. Evet gerçekten de çok zorluyordu!

Şebnem çantasını sandalyeye koyup bir gözü de dışarıda olarak ceketini çıkarırken Kerem'in yanına gelen Fiko'ya fısır fısır bir şeyler söylediğini görmüştü. Artık her ne söylüyorsa Fiko da pek bir neşelenmiş gibiydi. Gözü içeriye kayan Kerem Şebnem'in kendilerine baktığını anlayınca Fiko'yu hemen susturup içeriye doğru yürümeye başladı. Ardından gelen Fiko da Şebnem'in yanından yüzüne bakmadan sırıtarak geçip Kerem'in peşinden odasına girmişti. Bu ikisi bir iş çeviriyordu ya anlaşılırdı elbet.

Şebnem hallerinden işkillenince anında ikisini de göz hapsine almıştı. Bir yandan onları izleyip bir yandan da masaları düzeltirken söylenmeden de edemiyordu. Bu Kerem de bir kendisinin yanında somurtuyordu he! Fikocuğunu görünce yüzünde güller açmıştı maşallah!

Ne konuştuklarını merak ede ede odaya doğru yaklaşıp kapıyı tıklattıktan sonra başını içeriye doğru uzatarak "Kerem bana bir on beş dakika izin verir misin? Arkadaşımı aramam gerekiyor konuşmam biraz uzun sürebilir. Aslında sana daha önce bahsetmiştim ama hatırlamıyorsun tabii bizimkilerle alakalı bir durum var da" dedi. Kerem durumun ciddiyetini bildiği için istediği gibi konuşabileceğini söylemişti. Şebnem teşekkür edip gülümseyerek kapıyı da çaktırmadan hafifçe aralık bırakıp önlerinden çekildi. Tabii gitmiş gibi yapıp kendisini belli etmeden kapının dibine çöreklenmişti bile. Ne konuştuklarını bir şekilde öğrenmeliydi.

Kerem masasını düzenlerken Fiko Şebnem'in durumuyla ilgili olarak "Peki bu durum ne zamana kadar sürecek Kerem?" diye sordu. Şebnem yüzünü buruşturup ne ne kadar sürecek diye düşünürken Kerem'in "Aslında arabadayken ona söylemeyi düşünüyordum ama hanımefendi dün bana yaptıklarını o kadar büyük bir keyifle anlattı ki birden ona o kadar da iyi niyetli davranmamam gerektiğini hatırladım" demesiyle şaşkınlıkla ağzını kapatıp "Edi ile Büdü benden bahsediyor" dedi.

"O sahte sarışının gerçekten büyük bir derse ihtiyacı var Kerem. Pek ukala bir şey... Bence o münasebetsiz burnunu iyice sürtmek lazım"

"O kadar da değil Fiko abartma. Ben bu oyunu sürdürebildiğim kadar sürdüreceğim ama bu süre içinde telefonuna çektiği o akıllara zarar resmimi de bir şekilde silmem lazım"

Şebnem duyduklarından sonra sinirle nefesini tutup "Hatırlıyor! Hatırlıyor ve başına neler gelebileceğini düşünmeden beni kandırmaya çalışıyor" diyerek onları dinlerken Kerem'in Fiko'ya bu konuda kendisine yardımcı olmasını isteyip Fiko'nun da ona alaycı bir şekilde göz kırparak "Merak etme Kerem bu işin sonunda biz de onun şekli kaymış yüzünü ebedileştireceğiz" demesiyle anında toparlanıp başını dikleştirmişti. Ooo! Kerem ile Fiko kiminle dans ettiklerini bilmiyor olmalılardı. Görünen o ki bu gizli savaş onlara pahalıya mal olacaktı.

"Şebnem Çetiner ile kedi farecilik oynamak he! Bakalım hangimiz peyniri almaya çalışırken elimizi kapana kıstıracağız? Siz ikiniz... BİTTİNİZ!"

8.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...