22 Şubat 2025 Cumartesi

Güzel Kaçak / 7.Bölüm (Yazan : NK)

7.Bölüm : Büyük lokma ye büyük söz söyleme ;)

Kerem'in bakışları oturduğu yerde "Ne günah işledim de başıma bunlar geldi?" dercesine bir hâl alan Şebnem'in üzerindeydi. Kız rekabet uğruna yediği onca midyenin ardından resmen oturduğu yerden kalkamaz hale gelmişti. Kerem ona belli aralıklarla "Nasılsın?" sorusunu yöneltiyor ve maalesef hiçbir seferinde de iyi olduğu yönünde bir yanıt alamıyordu. Nasıl olsun ki? Kız hayatı boyunca yemediği kadar midyeyi yarım saat içinde yemişti ve doğal olarak nazik midesi bunu pek de hoş karşılamamıştı. 

Çok geçmeden "Ay ölüyorum!" diye bir fısıltı duyuldu. Kimden geldiği belliydi. Kerem aracından aldığı kolonyayı avucuna döküp kızın burnuna yaklaştırırken Şebnem gözlerini aralayıp bitik bir halde Kerem'e baktı. Sanki "Birazdan sana bir şey soracağım ama ne olur lehimize bir yanıt ver" der gibiydi. Kerem bu bakıştan bir anlam çıkarmaya çalışırken Şebnem tereddütlü bir ses tonuyla önce "Kazandık mı Kerem? Kaç tane yemişim söyle..." dedi sonra da son dediğinden aniden vazgeçerek "Ama dur! Dur sakın söyleme! Vazgeçtim çünkü içimde kaç tane midye olduğunu bilmek istemiyorum!" deyiverdi. Teferruata gerek yoktu sadece sonucu öğrense kâfiydi.

"Sen bunları düşünmeyi bırak sadece iyi olmaya bak. Hadi tutun bana da kalkıp eve dönelim" 

"Olmaz Kerem bırakamam! Hem bu kadar eziyet çektiysem sonucunu da öğrenmem lazım. Kaybettik mi yoksa? Eğer öyleyse senden şimdiden özür dilerim ama elimden geleni yaptığımı bil lütfen. Şimdi sonucu bana yavaş yavaş söyle"

"Aslı sonuca itiraz edince Ümit tekrardan saymaya başladı"

"Yani?"

"Biz kazandık! İkimiz beraber onları perişan ettik Şebnem!"

"Sahi mi? Aa! Kazandık mı gerçekten? Ay! Kötüyüm diye böyle demiyorsun değil mi? Hani zaten olan oldu bari bir süre sevinsin garip der gibi"

"Sen bana inanmıyor musun?"

Garip bir andı. Bu soru sonrası Şebnem yanında oturan Kerem'in gözlerinin içine bakarak "İnanıyorum" dedi ve kısa bir es bırakıp sonra da sözlerine devam ederek "Sen bana ne dersen ben sana hep inanırım ki Kerem" dedi. Kerem'in yüzündeki tatlı tebessüm Şebnem'in abartıp "Hatta o kadar inandım ki şu an içimden sana sarılmak geçiyor ama elim kolum kalkmadığı için bunu yapamıyorum" demesiyle anında yok olmuştu.

"İsabet olmuş! Açıkçası şu ansızın boynuma sarılma işleri canımı çok sıkıyor"

"Ama ben sevincimi böyle belli ederim. Of! Midem çok fena Kereeem!"

"Sana artık durmalısın demiştim Şebnem neden kendini bu kadar zorladın anlamadım. Böyle olacağını bilmiyor muydun?"

Bilmez miydi hiç? Onun işi biraz da bile bile ladeslik bir durumdu. Şebnem destek almak için başını Kerem'in omzuna yaslarken "Biliyordum ama sen kazanmayı çok istiyordun ben de senin kazanıp mutlu olmanı çok istiyordum. Aman Allah'ım muhabbeti bölüyorum ama ben gerçekten ölüyorum galiba!" deyince Kerem duyduklarıyla ne diyeceğini şaşırmıştı. Tek kelime etmeden Şebnem'e bakıyor kızın sözleri de zihninden bir kez daha geçiyordu. Nasıl yani? Sırf Kerem mutlu olsun sevinsin diye mi bu ızdırabı çekmekten çekinmemişti?

Kerem'in dudağının kenarında ister istemez bir tebessüm oluşmuştu. Biraz buruk bir tebessümdü ama yine de içinde iyi hisler barındırıyordu. Ortamdaki sessizliği yadırgayan Şebnem başını kaldırıp "Neden gülümsüyorsun?" diye sorduğunda Kerem oturduğu yerde ona doğru döndü ve ciddiyetini yansıtan bir ifadeyle de "Bir daha benim için dahi olsa kendini asla böyle zor bir duruma sokma tamam mı? Hiçbir şey senin sağlığından daha önemli değil" dedi. Bunu tekrarlayabileceğini sanmıyordu zaten.

"Ama sen benim için kendini sürekli hiç alışık olmadığın durumlara sokup duruyorsun Kerem. Arkadaş olduğumuzu sanıyordum"

Kerem'in "Arkadaşız tabii..." ile başlayan cevabı Aslı'nın "Hayır ya! Yine mi Kerem kazandı yani? Olmaz asla kabul etmiyorum bu defa kazanmış olma olasılığı yok. Ümit doğru düzgün sayar mısın şunu!" demesiyle bölünmüştü. Ümit şimdi bayılacaktı ama!

Kerem oyunbozanlık yapan kardeşine yapacağı hiçbir şey olmadığını belli eder gibi bakıp ardından Şebnem'in bileğini tuttu ve şampiyonluklarını ilan eder gibi kendisiyle birlikte onun da elini kaldırarak "Bence mızıkçılık yapmak yerine birinciliğimizi tebrik etmelisin" dedi. Aslı onlara doğru yaklaşıp elleri belinde bir halde rövanş istediğini söyleyince Şebnem de bitap bir halde Kerem'e dönüp "Kerem bir daha benim için kendini asla böyle bir duruma sokma dediğini hatırlıyorsun değil mi?" diye sordu. Haklı olarak koyun can derdinde kasap et derdindeydi.

Kerem gayet iyi hatırladığını söyledikten sonra Aslı ile Ümit'e geç olduğu gerekçesiyle artık eve dönmeleri gerektiğini söyledi. Aslı yenilgiyi hazmedebilmek için bir süre daha Ümit ile kalacağından dolayı Kerem koluna girdiği Şebnem'i oturduğu yerden zar zor kaldırıp arabaya doğru yürütmeye başladı. Aracın kapısını açıp Şebnem'in oturmasına yardım ettikten sonra da şoför tarafına geçti. Tam o anda Şebnem'in gözleri kapalı olsa da yüzünde sırıtık bir ifade belirmiş Kerem'de aracı çalıştıracakken bunu fark edip "Ne oldu?" diye sormuştu. Cevap onu da gülümseten cinstendi çünkü Şebnem ona "Aslı'nın yüzündeki ifadeyi gördün mü?" diye sordu. Görmez miydi hiç?

"Görmemek mümkün mü? Ayrıca sen de bunu görebildiğine göre yavaş yavaş düzeliyorsun galiba"

"Sadece dikkatimi dağıtmaya çalışıyorum"

"Çok kötüysen eve dönmeden önce hastaneye gidebiliriz"

"Hayır gerek yok. Sadece çok fazla yedim o da alışık olmadığım için midemde ağırlık yaptı"

"Peki sen bilirsin"

"Kerem..."

"Ne oldu?"

"Akşam yukarıda kalabilir miyim?"

"Neden?"

"Bana bütün gece uyku yok galiba aileni rahatsız etmek istemiyorum"

"Sen de ailesi yerine Kerem'i rahatsız edeyim mi dedin yani?"

Bunu bu yönüyle düşünmemiş olan Şebnem masum bir bakışla "Rahatsız olur musun gerçekten?" diye sorunca Kerem bu bakışa karşı ters bir şey söyleyememiş ve yola bakıp gülümseyerek rahatsız olmayacağını söylemek zorunda kalmıştı. Ne desin ki başka? Şebnem başını koltuğuna dayayıp "Teşekkür ederim" dedikten sonra esneyerek "Evinde maden suyu var mı Kerem?" diye sordu sanki adamın kendi evine girebildiği varmış gibi.

"Bunu asıl sana sormak lazım. Sonuçta bu aralar evime benden daha hakim durumdasın"

"Affedersin"

"Neden en ufacık şey de bile hemen geri adım atıp bana affedersin diyorsun? Bu kendimi biraz garip hissetmeme neden oluyor. Sanki seni her sözümle korkutuyormuşum gibi hissediyorum"

"Farkında değilim affedersin"

Kerem yola bakarak "Yine aynı şeyi yapıyorsun" dediğinde onun bir kez daha sessizce "Affedersin" dediğini duymuş ve tonlamasını garipseyip bakışını aniden Şebnem'e çevirmişti. Kerem onun dalga geçtiğini düşünmüştü ama görünen o ki öyle değildi. Şebnem gözlerini kapatmış ve büyük ihtimalle de oturduğu yerde sızmıştı.

Kerem arabada uyuyor olmasının iyi bir şey olmadığını düşündüğü için "Şebnem... Şebnem bak uyanmalısın burada uyuyamazsın. Hey!" dese de yine de Şebnem'den ses seda çıkmamıştı. Hay aksi! Evin önüne gelene kadar uyansa bari yoksa Kerem yapmam dediği şeyi yapmak zorunda kalıp onu yukarıya kadar kucağında taşımak zorunda kalacaktı. Bu ihtimal şimdiden gerilmesine yol açmıştı. 

Yan koltukta fosur fosur uyuyan Şebnem'e bitik bir halde baktıktan sonra bakışlarını yeniden yola çevirdi. Arabanın içinde onlardan yana çıt çıkmıyor sadece aracın sebep olduğu birtakım sesler duyuluyordu. Bu da o seslere odaklanan Kerem'in bir süre sonra ister istemez dalmasına neden olmuştu. Aklından nahoş şeyler geçtiği kadar güzel şeylerde geçiyordu. Özellikle de az önce olanlar... Yan gözle Şebnem'e bakıp tebessüm ettikten sonra önüne döndü ve kendisini duyamayacağını bilse de yine de içinden geçenleri ona ithafen dile dökmeye başladı.

"Aslı konuşmamızı bölünce sana bunları söylemeye fırsatım olamadı. Gerçi beni yine duyamayacaksın ama ben yine de şu an içimden geçenleri seninle de paylaşmak istiyorum. Mutlu olmamı bu kadar çok önemsediğin için teşekkür ederim. Sanırım aile dışından birinin kendisinden çok beni düşünmesine pek de alışkın değilmişim. Baksana beni her şeyden çok sevdiğini sandığım İpek bile çekip giderken ne hissedeceğimi senin kadar düşünmedi. Bu iddia yüzünden kendini kötü hissetmene neden olduğum için çok üzüldüm ama senin bunu yaparken ki niyetin benim için çok değerliydi. İnan bana bu unutmayacağım tarzda bir hareketti. İtiraf edeyim bu inceliğin beni derinden etkiledi ve kalbimde çok özel bir yer edindi. Tekrardan teşekkür ederim Şebnem. Senin dostluğunu kazandığım için kendimi şanslı hissettim" 

Tüm samimiyetiyle içini döken Kerem buruk bir ifadeyle İpek'in kendisine yaptığı ayrılık konuşmasını aklından geçirirken birden Şebnem'in şirin bir ses tonuyla "Bir şey değil Kerem ne demek" dediğini işitti. Bu beklenmedik çıkış karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Bu kız uyuyor muydu uyumuyor muydu belli değildi. Kerem şaşkın gözlerle bir ona bir de yola baktı. İçinde bir şeyler söyleme isteği kabardı ve o sinirle "Sen uyuyormuş gibi yapıp laf mı dinliyorsun?" diye sordu. Sesi de biraz azarlar gibi çıkmıştı sanki. Ne olmuştu az önceki süt dökmüş kedi tavrına?

Şebnem bu sert çıkışı hiç üstüne almamış aksine hafifçe tebessüm edip "Affedersin patron! Tamam ben sustum sen kendi kendine takılmaya devam et" dedikten sonra yerine yerleşircesine koltuğa iyice kıvrılmıştı. Bu nasıl bir kızdı gerçekten aklı almıyordu. Eşi benzeri olmadığına kalıbını rahatlıkla basardı herhalde.

........::::::::____::::::::........

"Şebnem hadi uyan artık eve geldik. Şebnem!"

Şebnem onu duymuyor gibiydi. Kerem ise arabanın içinde oturmuş oflayıp puflayarak Şebnem'i izliyordu. Mahsus mu yapıyordu yoksa gerçekten mi uyuyordu bir türlü anlayamıyordu. Tabii bütün gece arabanın içinde de duramazlardı bir şekilde yukarı çıkmaları gerekiyordu.

Kerem etrafa göz gezdirerek araçtan indikten sonra Şebnem'in tarafına yaklaşıp memnuniyetsiz bir ifadeyle "Bunu bana yaptırma ya!" diyerek kapısını açtı. İçeriye doğru eğildikten sonra "Şebnem uyan! Hadi bak yukarıya çıkalım istersen git yemek masasının üstünde yat asla sesimi çıkarmayacağım ama şimdi lütfen aç şu gözlerini!" dedi. Şebnem sessizce ağzında bir şeyler gevelerken onu duymak için iyice eğilen Kerem farkında değildi ama dışarıya oldukça garip bir görüntü veriyordu. O anlarda perdeleri kapatmak için pencerenin önüne gelen Nurten Hanım da gördüğü bu manzaraya bir anlam verememiş ve merak ederek balkona çıkmıştı. Kerem değil miydi o!

"Kereeeem!"

Kerem duyduğu sesle aniden doğrulunca kafasını çok sert bir şekilde araca çarpmıştı. Zonklayan başını tutarak arabanın içinden çıkıp balkondaki annesinin "Oğlum sen ne yapıyorsun orada? Tövbe estağfurullah gömülmüşsün arabanın içine!" demesiyle de toparlanarak "Bir şey yok anne sen gir içeriye" dedi. Nurten Hanım balkondan eğilerek arabanın içine doğru baktıktan sonra "Aaa! Bizim Şebnem değil mi o? Ne oldu kıza oğlum?" diye sordu. Kerem'e yine afakanlar basmaya başlamıştı. Ne olduysa oldu!

Durumu kısa bir özet geçerek anlattıktan sonra neyse ki annesi Şebnem'e özel karışımlı mide çayından yapmaya gitmişti. Kerem anahtarını cebinden çıkarıp mecburen tekrardan arabanın içine doğru uzanarak "Bana bunu yaptırıyorsun ya alacağın olsun Şebnem!" dedikten sonra onun kolunu tutup kendi boynuna sararak kızı kucakladı.

Yarı uykulu olan Şebnem gayri ihtiyari şekilde Kerem'in boynuna iyice yerleşip tebessümle de "Hmm... Aynı mango gibi kokuyorsun" dediğinde hem birinin bakıp bakmadığına göz gezdirip hem de arabasını kilitlemeye çalışan Kerem'de afallayarak "Mango mu?" deyip gözlerini kocaman açmıştı. O da nereden çıktı şimdi? Ne alaka ya erkek adam mango mu kokarmış hiç tövbe estağfurullah!

Kerem gerilmiş bir halde oflaya puflaya kucağında Şebnem ile apartmana girerek merdivenlere yönelmişti. Düştüğü hallere bakın! Bu görüntüyü bir komşu görse herhalde mahalle gündeminden aylarca inmezlerdi. Yavaş yavaş yukarıya çıkarken bir yandan da başını Şebnem'den uzak tutmaya çalışıyordu ama o da maşallah omzuna kuş tüyü yastık muamelesi yapıp sarıldıkça sarılıyordu.

Kerem suratı beş karış halde ailesinin dairesinin önünden geçerken bir anda evden çıkan Nurten Hanım ikisini o halde görüp telaş ederek "Ay kıytırık bir yarış uğruna öldürecekler kızı! Oğlum alışık değilse ne diye yediriyorsunuz öyle şeyler bu kıza? Hastaneye mi gitsek acaba? Allah muhafaza zehirlenmiş olmasın sakın" demeye başladı.

Kerem annesine gerek olmadığını söyleyerek üst kata doğru çıkarken Nurten Hanım da arkasından "Bize getirsene oğlum yukarıya niye çıkarıyorsun?" diye sesleniyordu. Annesine Şebnem'in onları rahatsız etmek istemediğini söyledikten sonra "Anne Aslı gelince yukarıya gönderir misin? Bu gece Şebnem'in yanında kalsın. O gelene kadar da ben dururum sonra da aşağıya inerim" diyen Kerem zorlukla dairesinin önüne gelip kapıyı açmıştı. Annesi Nurten Hanım ise onun ardından çayın demlenip demlenmediğine bakmak için içeriye girmişti.

Kerem kapıdan geçmeden önce anahtarını geri almaya çalışırken gözlerini aralayan Şebnem'de onun kucağında ne işi olduğunu düşünüp muzurca "Kerem neden beni evinin kapısından kucağında geçiriyorsun? Sakın bana kafam kayıkken evlendik deme düşer bayılırım" diyerek sırıttı. Şaka yapabildiğine göre kendisine gelmiş ve de iyileşmişe benziyordu.

Kerem'in gözlerini kendisine dikerek "Şikayet ediyorsan hemen şimdi seni tutmayı bırakıp kapının eşiğine yapıştırabilirim!" demesiyle gülmeye başlayan Şebnem'de tam karşı atak yapmaya hazırlanırken başını yanlışlıkla geçmeye çalıştıkları kapıya vurmuştu. Tabii çığlığı basarken aynı anda da o acıyla "Aahh! Dikkat etsene be öküüüz!" deyiverdi. Ooops!

"Ne dedin sen?"

"Affedersin can havliyle ağzımdan kaçtı"

Onu sertçe aşağıya indirip kapıyı kapatan Kerem başını ovuşturan Şebnem'e yan yan bakıp sonra da kızın elinde sıkı sıkıya tuttuğu şeyi işaret ederek "O da ne?" diye sordu. Şebnem boş bakışlarla "Bu mu? Bilmem. Sahi bu elime nereden geldi?" dediğinde Kerem de tuttuğu şeyi elinden alıp ne olduğuna bakarak "Araba kokusu! Yani mango kokusu benden değil ondan geliyormuş" dedi. Şebnem o anlar yaşanırken uyukladığı için bu mango olayını pek anlayamamıştı.

Konuya yabancı kalınca da hiç üstünde durmadan yüzünü buruşturup salona geçti ve çantasını sehpaya bırakarak hemen koltuğa kıvrılıverdi. Kerem de gözleri onun üzerinde olarak ceketini çıkarıp dolaptan aldığı iki tane maden suyunu açtıktan sonra yanına gelmişti. Elindeki şişeyi uzatıp Şebnem'in teşekkür etmesiyle de karşısına geçip direkt yere oturdu.

Şebnem'in koltuğa oturabilmesi için ayaklarını çekebileceğini söylemesine rağmen buna gerek olmadığını söyleyen Kerem hafif bir tebessümle "Gözlerinin pörtlekliği düzelmiş. Şimdi daha iyisin değil mi?" diye sordu. Şebnem şirince gözlerini devirip "Evet sanırım daha iyiyim ama keşke hatırlatıp durmasan" dediğinde ona gülümseyerek "Affedersin" diyen Kerem'e "Aaa! Sevmemene rağmen sen de affedersin dedin" deyip gülümsedi. Arabada söylediklerini duymuş demek ki.

"Aslında en başından beri uyumuyordun değil mi? Bana işkence etme fırsatını kaçırmak istemedin"

"Hiç de öyle bir niyetim yoktu ama itiraf edeyim bazı anlar uyanıktım"

"Hangi anlar?"

"Neden korktun ki?"

"Neden korkayım ki? Neler duydun peki?"

"Mesela şarkı söylediğini duydum. Yalnız bu konuda sana kötü bir haberim var. Söyleyeyim mi?

"Söyle"

"Sesin gerçekten berbattı"

"Şebnem sanırım o kısım rüyaydı"

"Öyle de olmalı çünkü gerçekten kulak tırmalayan bir sesin vardı. Hani eşeğe bile bir saat şan dersi verseler daha anlamlı sesler çıkarırdı"

"Öyle mi!"

"Alınma sadece ne kadar kötü olduğunu anlatabilmek için örnek vermem gerekiyordu"

Kerem söylediğinin doğru olmadığını belli eder gibi yandan bir gülüş atıp maden suyunu içerken Şebnem de merak edip neden güldüğünü sordu. Kerem söylemeye niyetli değildi çünkü onun düşüncesinin aksine sesi hiç de fena değildi ama bunu ağzından kaçırırsa Şebnem'in ısrarla kendisine şarkı söyletmeye çalışacağını biliyordu.

Aslında Şebnem bu eve ilk geldiği gün Kerem'in sesini tesadüfen duyabilirdi. Evi karıştırırken müzik setini açmış ve çok hoş bir müzik dinlemişti. İşte o CD'yi aslında Kerem kendisi için doldurmuştu. Arkadaşı Samet'in kayıt stüdyosunda deneme amaçlı aldıkları birkaç şarkılık CD'ydi o. Tabii Şebnem sonuna kadar dinlemeyince Kerem'in son şarkıdaki sesini duyamamıştı.

"Şebnem yarın işe gelme"

"Neden kovuldum mu?"

"Hayır neden kovulasın ki? Dinlen diye söyledim"

"Hıı ondan yani... Ama gerek yok ben gelirim. Yine de düşündüğün için teşekkür ederim"

"Fiko ile aranız nasıl? Buzlarınız eriyecek gibi mi?"

"Aaah! O despot kel çok fena elime düştü Kerem!"

"Nasıl yani?"

Sohbet konusu Şebnem'i pek bir açmıştı. Uzandığı yerden doğrulup gözleri ışıldaya ışıldaya "Umarım mesai saatleri dışında diğer bir çalışanının dedikodusunu yapmam kurallara aykırı değildir çünkü sana bomba gibi bir haberim var. Hazır mısın?" diye sorduğunda o taraklarda hiç işi olmayan Kerem de onun bu manasız heyecanı yüzünden ifadesizce bakıp kalmıştı. Şebnem ise modunu hiç bozmadan "O baston yutmuş gibi duran papyonlu penguen aşık! Hem de öyle çiçeğe böceğe doğaya değil resmen afet gibi bir kıza aşık" deyip kahkahayı patlattı. Şebnem ağrıyan karnını tutarak gülmesini engellemeye çalışırken elindeki şişeyi yere bırakan Kerem de onun bu tavrı karşısında biraz rahatsız olmuştu.

"Bunda gülecek ne var? Hayır yani aşık olmak komik bir şey mi?"

"Değil ama itiraf et Fiko Bey gibi birinin aşık olması biraz şaşırtıcı"

"Neden şaşırtıcı olsun ki? Senden ya da benden farklı olduğunu düşündüğün için mi?"

"Öyle söylemek istemedim. Sadece dışarıdan bakınca onun böylesine kırılgan ve duygulu hisler besleyebileceğini düşünememiştim"

"İnsanları hep böyle dış görünüşüne göre mi etiketlersin?"

Cevap veremeyen Şebnem bu sözle birlikte burulmuştu. Kerem doğru söylüyordu. Bugün burada olmasının bir nedeni de Okan'ın dış görünüşüne aldanıp başına olmadık işler açması değil miydi? Az kalsın onun yarattığı gösterişe aldanıp hayatını kendisini sevdiğinden bile şüphe ettiği bir adamın yanında süs bebeği gibi durarak geçirmek zorunda kalacaktı. Gerçi ne kadar istemese de hâlâ süs bebeği olma riski vardı. Eğer babası ya da annesi yerini öğrenirse bir şekilde onu geri dönmeye zorlayıp Okan'ın eşi olması konusunda baskılarını devam ettirebilirlerdi. İşin kötüsü iki hafta içinde evlenecekleri de duyurulmuştu ve herkes bu yüzden bir beklenti içindeydi. Şimdiye kadar o cepheden herhangi bir hareket gelmemesi de onu korkutuyordu çünkü bu hiç normal değildi. Melis her ne kadar onun içini rahat ettirecek şeyler söylese de her an ummadığı bir şekilde birisi karşısına dikilebilirdi.

Şebnem bunları düşünürken dalgın ve sessiz kalınca Kerem kendisini çok kötü hissetmişti. Onu üzdüğünü düşündüğü için ister istemez kendisine kızıyordu. Neden böyle bir şey söylemişti ki zaten? Kızın durgun haline bakıp ses tonunu biraz aşağıya çekerek "Seni kırdım galiba" dediğinde göz göze geldiler. Şebnem dudağını kemirirken bir yandan da düşünüyordu. Kerem'e açılma vakti gelmişe benziyordu sanki.

"Sana açıkça olmasa da birilerinin beni bulmasından korktuğumu söylemiştim hatırlıyor musun?"

"Evet hatırlıyorum"

"Zamanında birine yaptığım hatalı etiketleme yüzünden işte şimdi böyle kaçak gibi saklanmak zorundayım"

Kerem onu dikkatle dinlerken "Kim o Şebnem? Seni bulmasından çekindiğin kişi kim?" diye sordu. Şebnem kısa bir an düşünüp nemli bakışlarını kaçırarak önce "Okan" dedi sonra da ne kadar tuhaf gelse de durumu açıklamak için sözüne "Kendisi kağıt üstünde nişanlım oluyor" diye devam etti.

 Kerem böyle bir şey duymayı beklememiş olacak ki hissettiği şaşkınlıktan dolayı sessiz kalmıştı. Şebnem ise durumunun vahim olduğunu bilse de yine de havayı yumuşatmak için gülümsemeye çalışıp "İki hafta içinde de düğünümüz var. Komik olan ne biliyor musun? Ortada bir gelin yok ama eminim ben olmasam da şu an hazırlıklar son hız devam ediyordur. Annem ve Okan'ın annesi her zaman ve her duruma karşı hazırlıklı olmayı severler. Yani beni bulduklarında her şey hazır olmalı" dedi. Şebnem durgun durunca Kerem'in de yüzü düşmüştü.

"Aileni karşına alıp onlarla açıkça konuşmalısın. Seni istemediğin bir evliliğe zorlayamazlar"

"Benim ailem seninkiler gibi değil ki Kerem. Benim geldiğim yerde işler daha farklı ilerliyor"

Kerem Şebnem'in içinde bulunduğu duruma üzülmüştü ama elbet yapılabilecek bir şeyler olmalıydı diye düşünüyordu. Hayır yani koskoca kıza silah zoruyla evet dedirtecek halleri yoktu ya! Kerem gayet iyi niyetler ile "Bir yolu olmalı. Kendini üzme elbet bir çare bulunur" derken konuyu o an için kapatmak isteyen Şebnem de sırıtık bir ifadeyle "Aslında var biliyor musun? Hem de bu çare işi kökten çözer" dedi. Hayırdır inşallah.

Kerem bu kadar hassas bir konu konuşulurken onun neden gülümsediğini anlayamasa da merakla "Neymiş o çare?" diye sorup bir yandan da Şebnem'in çantasına uzanıp içinden telefonunu almasını takip etti. Yüzüne ciddi bir ifade yerleştiren Şebnem gözlerini Kerem'e doğru dikerek "Eğer seninle evlenirsek hiç kimse beni senin iznin olmadan bir yere götüremez Kerem" dedikten sonra bu duyduğuyla gözlerini korkarak açan Kerem'in şaşkın halini telefonuna çekip ebedileştirdi.

"Fotoğrafımı mı çektin sen?" 

Şebnem gülerek "Harika çıktın Kerem" deyip bir de üzerine çok matah bir şey yapmış gibi telefonunun ekranını ona doğru döndürdü. Ne harikası ya! Resmen rezalet çıkmıştı. Kerem yüzünü şekilden şekle sokup "Şebnem hemen sil onu!" dese de Şebnem'in bunu yapmaya hiç niyeti yoktu.

Telefonu sıkı sıkı tutup Kerem'in yüzünün bir türlü düzelmemesi karşısında da resme bakarak dalga geçer gibi "Amma korkmuşsun ya gören de benden değil de şu karşı apartmandaki 70'lik şen dul teyzeden evlenme teklifi aldın sanacak. Telaş yapma Kerem şakaydı ben sadece vereceğin tepkiyi merak ettim. Alınma ama ben seninle ancak başka bir şansım kalmazsa evlenirdim o da pek mümkün değil. Yani telaşa mahal yok" dedi. Bir de kendini beğenmiş ki sormayın gitsin!

Kerem yerinden kalkıp üzerine doğru gelirken bir yandan da "İçinde bulunduğun duruma üzüldüm o ayrı ama asıl ben senin gibi bir kaçıkla evleneceğime kendimi sokağın ortasında benzinle yakarım daha iyi!" diyerek resmi silmek için telefonunu istedi. Şebnem o resmi çekmiş kaybeder miydi hiç? Telefonunu arkasına saklayıp "Öyle mi? Yine o kazık kadar boyundan büyük laflar etmeye başladın Kerem dikkat et" deyiverdi. Korkutucu bir şekilde bakan Kerem yaklaşıp telefonunu almaya çalışırken ondan son anda uzaklaşan Şebnem de "Ölürüm de o resmi silmene müsaade etmem" dedi.

"Buraya gel diyorum Şebnem o resim hemen şimdi silinecek!"

Evin içinde koşuşturma başlamıştı. Kerem resmini silme telaşıyla Şebnem'i kovalarken o da koltuktan sandalyeye oradan da yere atlayarak seri şekilde kaçıyordu. Ev ev değil kreş mübarek! Kerem kızgın bir halde "Hemen durmazsan bambaşka bir Kerem ile tanışmak zorunda kalırsın" derken kapının önünden geçen Şebnem zilin çaldığını duyup aniden kapıyı açmış ama arkasından hızla gelen Kerem de duramayarak suratını sertçe kapıya çarpıp yere düşmüştü. Ooops! Aslı çıkan gürültü sonrası elinde annesinin gönderdiği çayla donup kalırken Şebnem'de ilk defa Kerem'e onun kızdığı şeyi tam yerli yerinde söylemişti.

"Ay! Affedersin Kerem"

7.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...