22 Şubat 2025 Cumartesi

Güzel Kaçak / 6.Bölüm (Yazan : NK)

 6.Bölüm : Midye iddiası ;)

Kerem üzgün görünen Şebnem'i o an soru yağmuruna tutmak istememişti. Yaşadıklarını anlatmak istediği takdirde zaten Kerem'in onu bir dost gibi içten bir şekilde dinleyeceğini biliyor olmalıydı. Bu sebeptendir ki Kerem sadece iki eliyle omuzlarına dokunup göz hizasına inerek ona tüm samimiyetiyle "Kimden neden kaçıyorsun bilmiyorum ama istemiyorsan seni bulmalarına engel oluruz. Bunun için kendini üzme lütfen. Anlıyorum telefonun içindeki bilgilerle beraber gitti ama şu an bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Biz şimdi sana yeni bir telefon alıp sonra da teyzeni bulmaya odaklanacağız tamam mı? Hadi toparlan da önümüze bakalım" diyebilmişti.

Şebnem ondan böyle bir destek görmeyi beklememiş olacak ki şaşkın bir halde Kerem'e bakıp kalmıştı. Sert mizaçlı ve yeni tanıdığı kişilere karşı mesafeli biri gibi gözüküyordu ama aslında ne kadar iyi biri olduğunu iki seferdir gözler önüne seriyordu.

"Gerçek misin sen?"

Şebnem'in bu masumane sorusuna ne cevap vereceğini bilemeyen Kerem ellerini kızın omuzlarından çekip "Sakın gerçek olup olmadığımı anlamak için beni tokatlamaya ya da çimdiklemeye kalkma yoksa bu akşam Fiko ile beraber restoranda mesaiye kalırsın" dedi. Böyle bir karşılık verince Şebnem'in de morali yerine gelmiş ve ona gülümsemişti.

Kerem dudağının ucuyla tebessüm ederken Şebnem'in "Sağ ol patron yanımda olduğun için teşekkür ederim. Buraya kadar gelip nasıl olduğuma bakman bile benim için çok önemliydi. Başkası olsa herhalde işi habersizce bırakıp gittiğim için beni çoktan kapı önüne koyardı" demesiyle çekinen gözlerle etrafa bakıp bir yandan da ona takılarak "Büyütme ne de olsa çalışanlarımın güvenliğinden ben sorumluyum. İyi olup olmadığını bir şekilde anlamalıydım" dedi.

Bu sırada ikisi de hem restorana geri dönüyor hem de konuşmaya devam ediyordu. Kerem'in sözlerine karşı yüzünü buruşturan Şebnem ciddi bir ses tonuyla da "Çalışanlarının güvenliği... Bu telefonumu kırmama neden olduğu için Fiko Bey'e dokunamayacağım anlamına mı geliyor?" diye sordu. Herkesin derdi başkaydı tabii.

"Dokunmak derken... Ne anlamda?"

"Asla anladığın anlamda değil"

"Net olalım. Mesai saatleri içinde iki anlamda da dokunamazsın"

"Mesai dışında?"

"Şebnem!"

"Haklarımı bilmek istiyorum"

"Ben şiddetten yana olan biri değilim"

"Ben de değilim ama o çok kişilikli kel içimdeki karanlık Şebnem'i uyandırıyor Kerem buna engel olamıyorum"

"Şebneem!"

"Bir tokat atayım"

"Olmaz izin veremem"

"O zaman sen at! Hem patronsun hem de benden daha güçlüsün. Ah! Eminim onu yerden kazırız. Lütfen olur de!"

"Şebnem dedim!"

"Yanlışlıkla yapmış gibi çelme takayım"

"O da olmaz!"

"Of Kerem offf!"

"Ben sana bana oflama demedim mi?"

"Dedin"

"Öyleyse?"

"Affedersin"

 ........::::::::____::::::::........   

Sonunda ikisi de restorana adım atmıştı. Şebnem etrafa arar gözlerle bakınarak ceketini asarken Kerem'de görünürde olmadığı için Fiko'ya sesleniyordu. Yanlarına gelmediğine göre belli ki orada değildi. İyi de sabah sabah nereye gitmişti ki bu adam? Kerem mutfak tarafına geçip diğer çalışanlara Fiko'nun nerede olduğunu sormaya giderken Şebnem'de elleri arkasında bir şekilde merakla etrafa bakınıyordu.

Duvarlardan birinde Hasan Bey'in burayı tek başına işlettiği dönemlerden kalma resimler vardı. Genç göründüğüne bakılırsa bayağı da eskiydiler. Bir diğer duvarda ise Kerem ve Fiko'nun müşterilerle çekilmiş fotoğrafları vardı. Gerçi buraya gelenlere de müşteri demek biraz haksızlık olurdu sanki. Resimlerden anladığı kadarıyla bu çevredeki herkes birbirini çok seviyordu. Aile gibi olmuşlardı resmen. Şebnem fotoğraflardaki gülen yüzlere bakarken içinden de "Ne iyi insanlar... Bir onlara bak bir de benim geldiğim yerdekilere bak" diye geçirmeden edememişti.

Şebnem yaramaz bir çocuk gibi gizli saklı Kerem'in odasına doğru şöyle bir başını uzatıp içeriye göz gezdirirken arkasından sessizce yaklaşan Fiko da elindeki paketi masaya bırakır bırakmaz kulağına doğru eğilerek "F3 kuralımı çiğnemek üzeresin sarışın!" dedi. Şebnem daldığı için bu sesle beraber aniden yerinden sıçramıştı. Korkarak kalbini tutarken de Fiko'ya garip bakışlarla bakıp "F3 kuralı da ne?" diye sordu. Birazdan öğrenirdi ne olduğunu.

Fiko açı verdiği başını hafifçe kaldırıp "Bu müessesenin olduğu gibi benim de kendime has bazı kurallarım var sarışın. Bu beş F'i "Fikosal Kurallar" başlığı altında topladım. Şimdi kulağını aç ve beni iyi dinle çünkü bir daha tekrar etmeyeceğim" dedi. Şebnem bu adamın hangi kafada olduğunu anlamaya çalışarak kaymış gözlerle onu dinlerken Fiko'da gözlüğünü düzeltip ellerini önünde kavuşturarak "Başlıyorum" dedi.


........::::::::__Fikosal Kurallar__::::::::........   

F1 Kuralı : Kişiye tamamen güvenmeden önce hakkında bilgi topla ve gerekirse ona belli etmeden çevresindeki kişilerden bu konuda yardım iste. Bahsi geçen kişi durumu anlayıp seni farklı bilgilerle kandırmaya çalışırsa da düşünmeden F5 kuralına geç.

F2 Kuralı : Onu kendi içinde tanımla ve en uygun kategoriye yerleştir.

F3 Kuralı : Kişiyi gözlem altında tut. Özel alanlara saygısı olup olmadığından ve o çokbilmiş burnunu gerekli gereksiz her yere sokup sokmadığından emin ol.

F4 Kuralı : Uyarılara kulak asıp asmadığını kontrol et. Her insan hata yapar ama iki kere yapılan yanlış hata değildir.

F5 Kuralı : Bu kural gündeme geldiyse demek ki karşı taraf en önemli üç kuralı ihlal etmiştir. İlişki durumunuzu yeniden güncelle ve gerekirse kaba etine tekmeyi basmaktan hiç çekinme.


Fiko seri bir şekilde kurallarını sayarken Şebnem'in de beyni dönmüştü. Daha önce hiç Fiko'ya benzeyen biriyle karşılaştığını sanmıyordu. Adamın kendi adının baş harfiyle oluşturulmuş kurallar zinciri vardı yahu! Maddeleri unutmamak için tekrardan hafızasında tazelemeye çalışırken yüzünü büzüştüren Fiko'da ona masanın üzerinden aldığı paketi uzattı.

Şebnem neden böyle bir şey yaptığını anlayamamış şaşkın şaşkın bakıp kalmıştı. O sırada Fiko paketi kızın eline tutuşturup son derece masum bakışlarla "Aniden arkandan yaklaşıp seni korkutmak suretiyle telefonunun kırılmasına yol açtığım için üzgünüm sarışın. Lütfen bunu özür mahiyetinde kabul et" dedi. Ay! Bu despot kel isteyince ne de tatlı oluyormuş öyle.

Şebnem'in mutluluk dolu bir ifadeyle gülümseyip saf saf "Sen bana hediye mi aldın? Çok şekersin Fikocuğum" dediği anda eski Fiko geri gelmişti ve o Fiko'da işaret parmağıyla Şebnem'in başına minik dokunuşlar yaparak "Ben senin asker arkadaşın değilim! Bana her şartta siz diye hitap edeceksin. Fikocuğum da ne demek? Görenler de kuaförde manikürünü pedikürünü ben yapıyorum sanacak!" demekten geri kalmamıştı.

Şebnem başını ovuşturup özür dileyerek paketi açarken içinden çıkan yeni telefonla beraber gözleri ışıldamıştı. Taşlı süslü püslü tam onluk bir telefondu. Daha dün tanıdığı adam zevkini bu kadar net nasıl bilebilmişti ki?

"Bu harika bir şey Fiko Bey bayıldım"

"Tahmin etmiştim sarışın yanılgı payım yoktu"

"Ama nasıl bilebilirsiniz ki? İnanmıyorum sanki ben seçmişim gibi"

Fiko gözlüğünün üstünden Şebnem'e bakarak "Bu kadar şaşırma sarışın avam bir zevkin olduğunu görmemek için kör olmak lazım. Hadi şimdi işinin başına dön! Kerem Bey'in çayı eline ulaştı mı? Ulaşmadıysa acele et yoksa birazdan kıyameti koparır" deyip işinin başına geri döndü. Şebnem belli ki bu adam yüzünden ara sıra tepe sersemi olacaktı. Onun bu gelgitli hallerine bir an önce alışması da akıl sağlığını korumak açısından önemliydi. Telefonuna gülen gözlerle tekrardan bakıp içinden çıkan sim kartı takarak hemen bahsi geçen çayı hazırlamaya gitti.

 ........::::::::____::::::::........   

Aşçı her ne pişirdiyse mutfağı muhteşem bir koku sarmıştı. Şebnem bu kokuyla kendisinden geçe geçe içeriye girdikten sonra hemen su ısıtıcısını açıp adamın yanına yaklaştı. Hem sohbet ediyorlar hem de Şebnem fincanın içine rezene poşetini koyuyordu. Ama bir sorun vardı. O sırada başını içeriye doğru uzatan Fiko "Poşet olmaaaz! Tazesi olmalı. Kerem'in burnu çok hassastır ikisi arasındaki farkı hemen anlar yersin zıngıtı" dedi. Şebnem ya sabır çekip poşeti fincandan çıkardıktan sonra mecburen dolapların içinde taze rezene aramaya başlamıştı. Doğrusu ne tip bir şey aradığını da bilmiyordu. Sahi nasıl bir şeydi ki o?

Bu taze rezene denen şey hiçbir yerde yoktu çünkü mutfak malzemeleri arasında kalmamıştı. Apar topar dışarıya çıkan Şebnem zar zor taze bir rezene bulmuş hemen ardından da oyalanmadan restorana geri dönmüştü. Kerem'in bu şeyi çay olarak içtiğine akıl sır erdiremiyordu ama yine de sorgulama yapabilecek bir konumda da değildi. Götür deniliyorsa götürecekti başka çaresi yoktu.

Şebnem mutfağa yorgun bir halde girip hemen elindeki poşeti tezgaha bırakarak rezeneleri çıkardı ve onları yıkayıp kesme tahtasının önüne geçti. Rezeneyi kesip biçtikten sonra herhalde böyle yapılıyordur diyerekten kaynar suyun içine atıp başında beklemeye başladı. Böyle mi oluyordu bu ya? Of be Kerem ne acayip şeyler içiyorsun sen de!

Rezene kaynar suyun içinde demlenmiş gibi görünüyordu. Şebnem yaptığı şeyden emin olamasa da yine de onu alıp fincana döktükten sonra gayet normal bir şekilde Kerem'in odasına doğru gitti. Ancak tam kapıyı tıklatırken göz göze geldiği Fiko'nun kendisine karşı olan garip bakışları onu biraz huylandırmıştı. Niye öyle bakıyordu ki?

Şebnem tereddütlü bir halde kapıyı tıklatıp içeriye girmişti ama Kerem'in de işi başından aşmış gibi görünüyordu. Onca işin içinde çay keyfinin sırası mı şimdi demese bari. Kerem önündeki faturalara ve defterlere bakmaya devam ederek "Ne oldu Şebnem?" diye sorarken Şebnem de gayet profesyonel bir şekilde servisine geçip masaya önce peçetesini sonra fincanını bıraktı ve hemen ardından da güler bir yüzle "Size çayınızı getirdim Kerem Bey" dedi. Kerem burnuna ulaşan kokuyla yüzünü buruşturup fincana baktıktan sonra Şebnem'e dönerek "Bu koku da ne? Anason falan mı bu?" diye sordu. Şebnem ne diyeceğini şaşırarak bakarken Fiko da bir köşeden ikisini izleyip sırıtıyordu. Şebnem resmen oyuna gelmişti de haberi yoktu.

"Rezene çayın Kerem... Her zamanki gibi işte"

"Ne her zamanki gibi?"

"Her sabah içtiğin gibi"

"Ben her sabah bunu mu içiyormuşum?"

"İçmiyor muymuşsun?"

"Ben sabahları sadece etrafı kontrol ederken Fiko'nun elime tutuşturduğu kahveyi içerim. Açıkçası bu rezene denen şeyden de küçüklüğümden beri haz etmem ama yine de eline sağlık. İçmezsem darılmazsın herhalde"

Şebnem o an aydınlanmıştı. Sert bakışlarını Fiko'ya çevirerek ona tip tip bakarken bir yandan da kendi kendisine "Savaş he! Yanlış sularda geziniyorsunuz Fiko Bey! Ama ben sizin çıranızı yakmayı bilirim merak etmeyin" diye söyleniyordu. Kerem işine dönerken Şebnem de yüzüne iliştirdiği sahte tebessümle "Kolay gelsin patron o zaman ben gidip müşteriler ile ilgileneyim" diyerek kapıya yaklaştı. Of! Bütün oda da buram buram rezene kokmuştu.

Bu kokuya tahammül edemeyen Kerem seslenerek Şebnem'i durdurup "Giderken fincanı da alır mısın?" dedi. Şebnem hiç itiraz etmeden geri dönüp fincanı aldıktan sonra sakince odadan çıkmış ve arka tarafa geçerek "Fiko Beeey!" diye bağırmıştı. Mesai saati içinde olmasalar o adamı elcağızlarıyla boğabilirdi. Bir de dalga geçer gibi poşet olmaz tazesi olmalı diye kızı oradan oraya koşuşturmuştu vicdansız!

"Bu kız neden kaynak suya bastırılmış gibi bağırıyor?"

"Neden mi? Asıl sen... Pardon siz! Neden benimle oyun oynuyorsunuz Fiko Bey ben sizin oyuncağınız mıyım?"

"Böyle düşünmene ne sebep oldu çaylak?"

"Geldiğim andan beri benimle uğraşıp duruyorsunuz. Az önce sizin yüzünüzden Kerem'e gerine gerine çok biliyormuş gibi işte her zaman içtiğiniz gibi çayınızı getirdim dedim. Bana rezene çayını hemen içmezse kıyameti koparacağını söylediniz ama ne oldu biliyor musunuz? Günün önemli bilgisi geliyor. Kerem ne poşet ne de taze fark etmez rezeneden komple nefret ediyormuş!"

"Kerem değil sarışın Kerem Bey!"

"Şu an konumuz bu değil!"

"Bu kadar cırlamana gerek yok tamam mı? Bu yeni gelenlere yaptığımız rutin şakalardan biri sarışın büyütme de işine geri dön"

"Şaka mı? Eşşşek şakası!"

"Bana sözlü saldırı düzenlerken sakın hayvansal benzetmeler yapma. Ben ağır vejetaryen ve koyu bir hayvanseverim. Aramızda büyük kriz çıkar söylemedi deme"

"Ne! Koyu bir hayvansever mi? Duy da bir tarafınla gül! Yahu daha dün bana karideslerin kafalarını nasıl koparacağımı öğretiyordunuz Fiko Bey onlar da can değil mi!"

"Yine var olduğundan bile şüphe duyduğum edebinin ayarı kaçtı sarışın! O bir tarafınla ne yaptığın beni ilgilendirmiyor. Ayrıyeten beni sorgulamak asla ve de asla sana düşmez. Bu bir iş ve ben de bir profesyonelim. İşimi ve özel hayatımı birbirine karıştırmam. Sana tavsiyem sen de böyle yap yoksa çok sıkıntı yaşarsın"

Fiko çatıdaki manzarayla ilgili Şebnem'e lafını çarpıp "Çok gerildim gidip göz kapaklarıma çay poşeti koyarak biraz dinleneceğim. Sakın beni rahatsız etmeyin" dedikten sonra aynen de söylediği gibi giderken Şebnem'de onunla didişerek işleri yoluna koyamayacağını iyice anlamıştı. Adamın o kopasıca çenesiyle yarışmak mümkün değildi. Taktik değiştirmeli ve onu farklı bir şekilde ele almalıydı. Ama nasıl?

O sırada yeni gelen müşterilere selam veren Fiko'nun gözü de yoldan geçen kıza takılmış ve bu yüzden de olduğu yerde kalmıştı. İşte yine o kiraz dudaklı elma yanaklı güzel yaratık restoranın önünden geçiyordu. Ah! Acaba bir gün önünden geçip gittiği bu restorana o güzel ayaklarını basar mıydı? Bassa bile Fiko o anı görebilir miydi? Heyecandan bayılmazsa görebilirdi elbet.

Yavaşça kapının camına yaklaşıp kalbi güm güm ederek yoldan geçen kıza hayranlıkla bakarken Şebnem'de bunu fark ederek yanına gelmişti. Bakışlarını takip edip gerçekten kıza baktığını görünce de sırıtarak sessizce "Fiko Bey siz nereye bakıyorsunuz?" diye sordu. Cevap gelmemişti. Fiko fena dalmış Şebnem'e de bu vesileyle gün doğmuştu. Fiko bu kızla bir gün bile karşı karşıya gelip konuşamamıştı. Hakkında hiçbir şey de bilmiyordu ancak yaklaşık üç yıldan beri onu ne zaman caddeden geçerken görse iç çekerek umutsuzca gidişini izliyordu.

"Kim bu kız Fiko Bey?"

"Onu sahiden görebiliyor musun?"

"Elbette görüyorum. Yalnız çok güzel bir kız"

"Güzel de laf mı sarışın? Bir içim su..."

"Öyle gerçekten. Kim o peki?"

"Peri Kızı"

"Ne?"

"Başka türlüsü mümkün değil ki. Bu güzellikle ancak bir peri masalından fırlamış olabilir"

Şebnem gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Aşık Fiko ile çok eğlenceli zamanlar geçirecek gibi görünüyorlardı. Kız gözden kaybolunca hızla gerçek dünyaya geri dönen Fiko bir anda hiçbir şey olmamış gibi Şebnem'e dönüp "Laklak yapmayı kes magazinel sarışın! Hemen gidip beş numaralı masayla ilgilen. Senin magazin merakından yüzünden insanların açlıktan mideleri sırtlarına yapıştı!" deyip içeriye geçti. Şebnem yine laf yemiş olsa da bunu pek önemsememiş gibi görünüp onun ardından kızın geçtiği yola bir daha bakarak "Bizim despot Fikocuk aşık he! İşte bu çok eğlenceli olacak. Bu kızla kesinlikle tanışmam lazım" dedikten sonra bahsi geçen beş numaralı masayla ilgilenmeye gitti.

 ........::::::::____::::::::........   

Çıkış saatine yakın masaları düzenleyip önlüğünü bırakmaya giden Şebnem mutfağa doğru bakarken Fiko'nun tam bir şef edasıyla soğan doğradığını görmüştü. Vay vay! Kerem'in dediği kadar da varmış. Adam resmen bıçağı konuşturuyor hatta bülbül gibi şakıtıyordu. Şebnem çıkmadan önce onunla biraz sohbet etmek için "Kolay gelsin" diyerek şirin şirin salınıp içeriye dalmıştı. Söylediği bir karşılık bulmayınca önce bir bozulmuştu ama bu duruma da yani kaile alınmamaya da alışması gerekecek gibiydi.

Sessizliğini koruyan Fiko'nun kafası da sanki bir şeye takılmış gibiydi. Şebnem onu izlerken bir yandan da lavabonun önündeki tabakları ve bardakları toparlamaya başladı. Lafa bir yerden girmeliydi ama nereden? Düşünürken şans eseri aklına babası gelmişti. Gerçi gelmese daha mı iyiydi ne...

"Hiç bahsettim mi hatırlamıyorum ama benim babamın adı da Fikret"

"Benim babamın adı Fikret değil"

"Hııı! Şey... Biliyorum"

"Nereden biliyorsun?"

"Yani değildir herhalde"

"Ne demek değildir herhalde! Bundan asla emin olamazsın. Belki de bana babamın adını vermişlerdir ve o yüzden aynı adı taşıyoruzdur. Olamaz mı?"

"Ama az önce babamın adı Fikret değil dediniz"

"Beni daha yeni tanıyorsun sarışın her sözüme bu kadar çabuk inanma"

"Rezene aldatmacası gibi yani"

"Açık konuşmak gerekirse ikinizin yüzü de fotoğraflayıp sergilemek isteyeceğim tarzdaydı"

"Tamam vazgeçtim susuyorum. Ben sadece babamla adaşsınız demek istemiştim"

Doğradığı soğan yüzünden gözleri yaşaran Fiko elindeki bıçağı farkında olmadan kıza doğru sallayarak "Yaaani!" dedi. Korkak bir ifadeyle kendisine savrulan bıçağı takip eden Şebnem'in "Sadece sohbet etmeye çalışıyorum. Sanmıştım ki..." demesine karşı da gözlerini göstererek "Sence bu yaşlar babanla adaş olduğumu öğrendiğim için mi akıyor sarışın?" diye sordu. Şebnem ona nasıl yaklaşacağını da hangi sözden ne anlam çıkaracağını da bir türlü kestiremiyordu ki bir şey desin.

Fiko işinin başına dönüp "Babanız beyefendi kim bilmiyorum ama onunla kardeş bile çıksak bunu bir torpil aracı yapmana asla müsaade etmem çokbilmiş servis robotu!" dedi. Servis robotu mu? Düdüklü tenceremin kikirik düdüğüne bak sen!

İçten içe söylenen Şebnem tam tırnaklarını bileyleyip ona ağzının payını verecekti ki yanlarına gelen Kerem konuyu kapatacak şekilde "Geç oldu ben çıkıyorum. Şebnem sen de geliyor musun? Sonuçta aynı yere gidiyoruz bugün de yoruldun işin bittiyse benimle gel eve kadar boşuna yürüme" dedi. Soğanları doğramaya devam eden Fiko gözlerini devirerek "Sahte de olsa sarışın ince uzun bacaklı ve dolgun hatlı olsaydım bu tekliften bir tane de bana gelirdi herhalde. İşe ondan önce gelip ondan sonra çıkıyorum ama kimse Fikocuğum bugün çok yoruldun gel seni evine bırakayım demiyor" diye söylenmeye başladı. Kıskandı mı o?

"İstersen gel seni de bırakalım Fiko"

"Gerek yok teşekkür ederim. Akşam bir randevum var da saatinin gelmesini bekliyorum"

"O zaman neden soğan doğruyorsun? Kokacaksın bırak şunları"

"Biliyorum Kerem özellikle yapıyorum. Bu gece soğan ve çiğ balık kokmalıyım. Birazdan da balıkların içlerini temizleyeceğim"

Bunu duyunca Kerem'e bakan Şebnem eliyle kafayı yemiş bu işareti yapıp "Bu adam beni çok korkutuyor Kerem hadi gidelim" dedi. Kerem ise merakla "Yine Mukaddes teyzenin sponsorluğunda gerçekleşen bir randevu mu?" diye sorunca ona dönüp susması için kaş göz yapan Fiko'da iyice yaklaşıp kulağına doğru "Yabancıların yanında özelimden bahsetme Kerem ama evet annem yine bir kız bulmuş ben de onunla bu akşam yemeğe çıkıyorum. Umarım burnu iyi koku alıyordur çünkü onunla evlenmeye hiç niyetim yok" dedi. Şebnem kulak kabartıp ne konuştuklarını anlamaya çalışırken Kerem de "Mevzu derin hadi biz gidelim Şebnem" dedikten sonra Fiko'ya da "İyi akşamlar Fiko" dedi.

"Beddua etme Kerem! Beddua etme! İyi akşamlar değil kötü akşamlar dileyeceksin. Bu gece malum şahıs için tam bir fiyasko olmalı. Beni beğenmesine engel olmalıyım"

Soğan ve çiğ balık kokmasa buluşacağı kız için vazgeçilmez mi olacaktı yani? İlahi Fiko! Kapıyı kilitlemeyi unutmamasını söyleyerek dışarıya çıkan Kerem arabasının kapılarını açarken Şebnem de biraz meraklanmıştı. Bu Fiko'da bir iş vardı ya elbet öğrenirdi. O sessizliğin içinde de telefon çalmaya başlamıştı. Şebnem çantasına bakarken Kerem kendi telefonu olduğunu söyleyip hemen açarak cevapladı. Arayan Aslı'ydı. Ümit ile midye yemeye gidiyorlardı ve Kerem'in çok sevdiğini bildiği için onu da çağırıyorlardı. Tabii tek amacı da o değildi.

"Hadi ama Kerem! Ne zamandır midye iddiası da yapmıyoruz. Gel de alayım ifadeni"

"Aslı girdiğim bir iddiayı ne zaman kaybettiğimi gördün sen?"

İddia mı? Kerem'in bu sözüyle bakışlarını aniden ona çeviren Şebnem paniklemişti. Aslı aralarındaki iddiadan ona bahsetmiş olamazdı herhalde. Tırsık bir gülümsemeyle "Ne iddiası Kerem?" diye sorunca eliyle telefonunu kapatan Kerem'de "Aslı ile hangimiz daha çok midye yiyecek iddiasına girmiştik. Tabii yine ben kazanmıştım. Şimdi de belli ki rövanşını istiyor" dedi. Oh be!

Şebnem rahatlarken Aslı "Aaa! Şebnem'de mi yanında? Hiç itiraz istemiyorum hemen ikiniz de buraya geliyorsunuz" dedikten sonra telefonu kapattı. Kerem telefonu kapatıp Aslı'nın davetini Şebnem'e iletirken "Aslı çok istiyor ama gelmek için kendini zorlama seni eve bırakıp oradan da gidebilirim" dedi. Ama Şebnem onların yanına gitmeyi çok istiyordu. Hatta bir anda bütün yorgunluğu gitmişti. Arkadaşlarla güzel bir akşam olacağını düşünüp "Tabii ki geliyorum. Hayatta kaçırmam!" diyerek gülümsedi. İyi gitsinler bakalım.

 ........::::::::____::::::::........   

Aslı ve Ümit çimenlerin üzerine oturmuş sohbet ederek Şebnem ile Kerem'in yanlarına gelmesini bekliyordu. Birbirlerini çok sevdikleri bakışlarından bile belli oluyordu. Bu Şebnem'in de dikkatini çekmiş ve ne yalan söylesin çok da hoşuna gitmişti. Arabadan inip onları o halde görünce "Çok tatlı bir çift ne zaman evlenecekler?" diye sorunca Kerem de kapıları kilitleyip yanına gelerek "Henüz bir tarih belirlemediler zaten söz takalı da çok olmadı. Hadi gel yanlarına gidelim" dedi.

Aslı geldiklerini görünce ayaklanmış ve işaret parmağını kardeşine doğru uzatarak gözlerini kısıp "Hazır mısın Speedy?" diyerek sırıtmıştı. Bu defa kendisinden bayağı emin görünüyordu. Ceketini çıkarıp kareli gömleğinin kollarını sıvamaya başlayan Kerem "Kaybedince ağlamak yok ama" deyince iki kardeşin arasında tatlı bir laf dalaşı başlamıştı.

"Sen benim ağladığımı ne zaman gördün?"

"Sayayım mı gerçekten?"

"Hmm... Bakıyorum çekişmeye hazırız"

"Her zaman kardeşim"

"Güzel! Hadi heyecanımızı kaybetmeden başlayalım"

Ümit uzaktaki midyeciye eliyle gelmesini işaret ederken Aslı'da Şebnem'e sarılıp iyi ki onlara katıldığını yoksa iki erkekle yarışmak zorunda kalacağını söylüyordu. Ümit ile tokalaşan Kerem karşısında duran kardeşine ve Şebnem'e bakıp "İkinize karşı ikimiz olalım mı?" diyerek iddianın boyutunu değiştirdi. Yok daha neler!

Tabii Aslı bu teklife hemen itiraz etmişti. Gözlerini kocaman açarak Ümit'i ve kardeşini işaret edip "Siz ikiniz affedersiniz ama aç tavuk gibi resmen midyelere yumuluyorsunuz. İkiye iki olacaksa kızlar erkekler olmaz. Ben Ümit ile sen de Şebnem ile eş olacaksın. Kabulse başlayalım" dediğinde Şebnem'e bakan Kerem onun çok da fazla dayanamayacağını düşünmüştü. Hatta karides ayıklamaktan korkup sandalye tepesine çıkan bir kızın midye dolmasının içine bile bakabileceğini sanmıyordu. Kardeşiyle takım olamayacağına göre mecburen ikiye karşı bir olarak yarışacağını bile bile "Kabul" dedi. Aslı tehditkar bir ifadeyle tek kaşını kaldırıp "Sizi perişan edeceğiz!" diyerek Ümit'e dönmüş Kerem'de bu hareket sonrası iyice hırslanmıştı. Kendisi tamam da Şebnem'i de biraz gazlamak lazımdı sanki.

"Şebnem..."

"Efendim Kerem ne oldu?"

"Kazanmak istiyorum çünkü daha önce midye iddiasını hiç kaybetmedim. Ve biliyorum ki senin de iddiaya çok açık bir kişiliğin var"

"Sen beni dinlemişsin"

"Konuyu dağıtma!"

"Affedersin"

"Daha önce hiç midye yedin mi?"

"Ucundan tatmışlığım var ama üzerinde hep özel soslar oluyordu. Yani tadını ve görüntüsünü çok da algılayamadım"

"O zaman şimdi beni iyi dinle sana bir taktik vereceğim"

"Tamam patron dinliyorum"

"Bu o senin tattığın pahalı soslu midyelere benzemez. Yapman gereken tek şey adam limonu sıkıp..."

Şebnem dişlerinin kamaşmasıyla birlikte bir anda kulaklarını kapatıp "Bana o sarı şeyin adını sakın söyleme!" deyiverdi. Hayda! Limonsuz olur mu hiç? Ayrıca bu garip tik yüzünden daha en baştan olaya bir sıfır yenik giriyorlardı. Cidden olacak iş değildi!

Kerem kulaklarını kapatan Şebnem'in kollarını aşağıya indirip "Sakın bu hassasiyetini Aslı'ya belli etme. En güzeli gözlerini kapat ve adamın sana verdiği dolmayı içine bakmadan yut" dedikten sonra bir kez de yüzünü buruşturarak "Anladın mı Şebnem? Gözlerini kapat içine bakmadan yut" dedi. Şebnem bir şey anlamamış gibi Kerem'e bakıp haklı olarak da "Neden bakmıyorum Kerem ne var içinde?" diye sordu. Kerem daha önce İpek'e de yedirmeye kalkmış ama daha kabuğu açılır açılmaz kızın midesi bulanmış yiyememişti. Tabii bunu Şebnem ile paylaşamazdı.

Kerem kıza ne diyeceğini düşünürken omuzuna ona güvendiğini belli eden bir vuruş yapıp sadece "Sen dediğimi yap yeter" demekle yetindi. Yapsın bakalım sonuç ne olacak görelim. Şebnem midyecinin yanına giderken "Patron sensin patron! Dediğin gibi yapalım ve iddiayı kazanalım" dedi. Dördü de bir araya geldikten sonra ilk dolmalarını ellerine almıştı.

"Hadi başlıyoruz!"

6.Bölümün Sonu

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...