3.Bölüm : İşte şimdi elime düştün şımarık nazlı kız!
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber evden her zamanki gibi tıkırtılar gelmeye başlamıştı. Yatağında mışıl mışıl uyuyan Naz ise uyanıp uyanmamak konusunda büyük bir kararsızlık yaşıyordu. Ta ki burnuna ulaşan o mis gibi kokuyu içine çekene kadar. Kokuyu alır almaz önce tek gözünü sonra da iki gözünü açıp aniden yattığı yerden kalktı. Bu koku çok tanıdıktı ve bir an önce aşağıya inerek o kokunun kaynağından koca bir ısırık almalıydı.
Odasından alelacele çıkıp aşağıya indikten sonra mutfak kapısından içeriye bakmış ve ağabeyi ile Levent'i kahvaltı masasının başında görerek yüzünü ekşitmişti. Su uyur düşman uyumaz diye boşuna dememişler. Bu saatte ne işleri vardı onların orada?
Naz kapının önünden "O kadar mı açsınız arkadaş? Resmen daha kargalar bile uyanmadan mutfağa çöreklenmişler" diyerek çekilirken arkasını dönmesiyle birlikte İkbal Hanım'a yakalanması da bir oldu. Yazık kadıncağız da hortlak görmüşten beter olmuştu.
İkbal Hanım beklemediği bir anda Addams ailesinin evinden fırlamış gibi görünen Naz ile karşı karşıya gelince gözlerini kocaman açarak önce "Tövbe bismillah!" deyip geri çekilmiş sonra da baştan aşağıya incelediği Naz'a "Kızım bu ne hâl! Saçların cereyan çarpmış gibi olmuş. Hem sen hâlâ pijamalarla mısın bakayım? Ayıp kızım evde misafir var. Hadi git üstüne bir şeyler giy de gel" diyerek onu mutfak kapısının önünden çekmişti.
İkbal Hanım'ın uyarısıyla portmantodaki aynaya bakan Naz "Ay! Gerçekten elektrik çarpmış gibiyim" diyerek eliyle hızlı hızlı saçlarını tararken İkbal Hanım da onu çekiştirerek "Hadi git git! Toparlan da geri gel senin sevdiğin poğaçalardan yaptım. Sıcakken yetiş" dedi. Naz merdivenlere doğru giderken bir yandan da "Sağ ol İkbal teyzem hemen geliyorum. Ne olur ağabeyimle o misafir efendiye dikkat et üzeri kızarık olanlara dokunmasınlar" diyerek koşar adım yukarıya çıktı.
Mutfağa Naz'ı kasdederek "Deli kız!" diye diye giren İkbal Hanım'ı gören Leyla Hanım "Ne oldu Naz gelmiyor mu? Sesi geldi ama kendisi ortalarda yok" diye sordu. İkbal Hanım ise sorusunu hemen cevaplayıp "Geliyor hanımım odasından bir şey alacakmış" diyerek her zamanki gibi durumu idare etmeyi başardı.
Naz odasına çıktıktan sonra apar topar üzerine bir şeyler giymiş ve ayna karşısına geçip birbirine dolaşan saçlarını düzeltmeye başlamıştı. Nasıl deli yattıysa gemici düğümü olmuş mübarekler! Naz saçıyla başıyla cebelleşirken Leyla Hanım'ın seslenişleri eşliğinde telefonu da ısrarla çalmaya başlamıştı. Annesine hemen geldiğini söyleyip tam telefonu açarak "Alo" diyeceği sırada da telefonun diğer ucundan donuk bir ses gelmişti. Aylin miydi o?
"Zaman insanları değil sadece armutları olgunlaştırır Naz"
"Armut mu? Aylin sen hiç uyumaz mısın ya!"
"Zaman diyorum Naz zaman! Ne uyuması? Uykuya ayıracak vakit yok bende! Bütün işlerimi bir çırpıda yoluna koyup en kısa zamanda yanına geliyorum öyle on güne falan yayamam ben bu işi"
"Sabah sabah yine ne saçmalıyorsun sen Aylin?"
"Gelmeyeyim mi Naz! Sen şimdi bana bunu mu demek istiyorsun yani?"
"Ayyy şimdi bayılacağım! Yeni kalkmışım daha burnuma gelen kokunun ne olduğunu algılayamıyorum saçım başım birbirine dolaşmış annem aşağıdan seslenip duruyor sen de bana yok armut yok zaman deyip duruyorsun..."
"Tamam Naz o zaman ben seni hiç meşgul etmeyeyim!"
"Aylin... Ayliiiin! Yüzüme mi kapattı o?"
Aylin'in telefonu yüzüne kapatmasıyla birlikte Leyla Hanım'ın da "Naaaaz! Hadi gelmiyor musun? Herkes sofrada bir sen yoksun be kızım!" diye seslenmesi bir olmuştu. Naz o panikle Aylin'i mi arasın aşağıya mı insin karar verememiş ikilem de kalmıştı. En sonunda telefonunu da yanına alıp direkt aşağıya indi.
Mutfağa neşeli bir halde "Günaydın canımın ta ta içleri!" diyerek girdikten sonra Levent ile göz göze gelince bu canımın ta içlerinin biraz fazla kaçtığını fark edip sözünü mecburen "Ve misafir bey" diye tamamladı. Üzgünüz Levent maalesef Naz'ın canının içinde sen yer almıyorsun. Yerine geçerken bir yandan da kulağına Levent'in "Sadece Levent desen de olurdu" dediği çalınmıştı.
Naz tek kaşı kalkık bir halde Levent'e bakarken Leyla Hanım da merakla "Ee! Bugünkü planlarınız ne bakalım?" diye sordu. Murat annesinin kendisine bakması yüzünden bu soruyu ortaya değil direkt kendisine yönelttiğini anlamıştı. Kesin bize bir İstanbul turu attırın da Naz'ın gelişini kutlayalım diyecekti. Murat masadaki herkese tek tek baktıktan sonra oflayarak "Valla anne ben bu sorunun arkasından gelecek olanı biliyorum. Her ne yapmak istiyorsanız rica ediyorum bizi katmayın. Kadın kadına gezin tozun eğlenin bize dokunmayın çünkü bizim Levent ile işimiz var" dedi. Bir nefes al be evladım!
"Bak şuna nasıl da lafı ağzıma tıktı görüyor musunuz? Oğlum kardeşin daha yeni geldi ilk günden ne işi bu?"
"Anne sal bizi gidelim zaten akşam Naz'ı da alıp beraber Betül'ün doğum gününe gidiyoruz. Siz de gündüz mis gibi ana kız vakit geçirin işte"
"Anlaşıldı bize beylerden fayda yok. Gördünüz mü bak kibarca reddedildik"
"Yapma anne!"
"Tamam oğlum bir şey demedim ben"
"Hadi Levent biz çıkalım. Naz benim hiç vaktim yok sen Betül'e benim adıma da bir hediye seçiver"
"Nasıl ya! Ne alacağım ki?"
"Ne bileyim al işte kızların seveceği uygun bir şey ama sürekli kullanabileceği bir şey olsun. Güzel de bir paket yaptır gösterişli olsun"
"Oldu paşam başka bir istediğin var mı?"
"Olursa söylerim şimdilik bu kadar. Hadi biz çıktık"
Levent ile Murat herkese afiyet olsun diyerek çıkarken Naz da bir yandan kahvaltısını edip bir yandan da söylenmeden edemiyordu. Kaşlarını çatarak "Ben biliyordum zaten daha ilk andan bana ayak işlerini yaptıracağını klasik ağabey modeli işte!" dedikten sonra pencereden sesini ağabeyine duyurmak istercesine "Modası geçmiş dökük Murat131 ne olacak!" diye seslendi. Neyse ki Murat onu duymadan Levent ile konuşa konuşa arabaya doğru gidiyordu. Naz'ın söylenmeleri bitmeyince bunalan Leyla Hanım da başını İkbal Hanım'ın omzuna yaslayıp "Ay İkbal cicim ayını bırak cicim günü bitti yine ilk günden atışmaya başladılar. Ne çilem varmış bitmedi gitti" diyerek dert yanmaya başladı.
Naz suratı beş karış halde tabağına peynir alırken Murat'ın da tam aracına bineceği an telefonu çalmıştı. Telefonunu eline alıp ekrana baktığında bakışları da hemen Levent'e döndü. Kayıtlı bir numara değildi ve bu yüzden de biraz tereddütle "İsim yok numara da tanıdık değil. Kim acaba?" diyerek telefonunu açtı. Hoş bir ses tonuyla "Efendim?" dedikten bir süre sonra da heyecanlı olduğu hissedilen bir ses karşılık vermişti. Heyecanlıydı ama bu seste hoşluk anlamında hiç fena değildi doğrusu.
"Merhaba!"
"Merhaba"
"Şey... Ben Murat Bey'i aramıştım"
Murat kızı tanıyamadığı için "Murat benim ama siz kimsiniz? Kusura bakmayın sesinizi çıkaramadım" dediğinde karşı tarafın bir gürültü patırtı sonrası telefonunu aniden kapatması karşısında öylece kaldı ve şaşkınlığı geçince de Levent'e gülümseyerek arabaya bindi. Bu haline Levent'te şaşırmıştı. Arkadaşının bu garip haline karşılık merakla "Ağzın kulaklarına vardı. Kimmiş?" diye sorduğunda Murat çapkın bir gülüş atıp "Bilmem belki de gizli bir hayranımdır. Öğreniriz elbet. Umarım kendisi de sesi kadar güzeldir" diye cevap verdi. Güzeldi güzel! Fıstık gibiydi. İki arkadaş sohbet ederken Levent'in aklına konuşmanın bir yerinde Murat'a ait olan ama kendisinin bir talihsizlik sonucu kaybettiği defter gelmişti.
"Akşam sen arabaya bakarken ben de bizimkileri aradım"
"Nasıllarmış keyifleri yerinde mi?"
"Yerinde sorun yok"
"İyi olsunlar"
"Deniz ile konuşurlarsa defteri de sormalarını istedim. Aramız yine bozuk ayrıldık bana söylemez şimdi. Nasıl böyle bir dikkatsizlik yaptım anlamadım. Halbuki çantama koyduğumdan neredeyse eminim"
"Bu "Neredeyse eminim" bana pek güven vermedi Levent"
"Yapma ağabey ya zaten kendime nasıl kızdığımı... "
"Ne oldu? Şişş! Levent..."
Levent susuyordu çünkü gözünün önüne havaalanında çarpıştığı kız gelmişti. Yani Aylin! Çarpışma anında defterin o kızın eşyalarının arasına karışmış olabileceğini düşünmeden de edememişti. Hatta bu sefer bundan adı gibi emindi. Hay aksi!
"Şimdi hatırladım. Tabii ya defter o kızda!"
"Hangi kızda?"
"Bilmem tanımıyorum ki..."
"Ne yani defter... Yani benim defterim şu an tanımadığımız bir kızın elinde mi? Peki nereden buluruz onu?"
"Nereden bileyim Murat? Tanımam etmem ki. Çarpışırken yüzüne baktığımı bile hatırlamıyorum"
"Oğlum insan çarpıştığı insana özellikle de bir kızsa bakmaz mı ya! Ne enteresan adamsın Levent"
"Kusura bakma da o anda uçağı kaçırmak üzereydim. Kainat güzeli gelse gözüm görmezdi o derece yani"
"Tabii tabii"
"Neyse en kötü ihtimalle arar havaalanına geri getirip getirmediğini öğreniriz. Şu an başka yapabileceğimiz bir şey yok"
Levent ile Murat defterin peşine düşerken Naz da annesi ve kızlarla beraber evden çıkmış hem gezip hem de Betül'ün hediyesini seçmeye çalışıyordu. En sonunda kendi için klasik bir seçim yapmış şimdi de ağabeyinin vereceği hediye üzerine yoğunlaşmaya başlamıştı. Sanki Murat'ın başını da yakacak gibiydi. Öyle sıradan bir şey alma niyetinde değildi yani.
Dikkatli gözlerle etrafa bakıp aheste aheste yürürken cam bir dolabın içinde gördüğü şey sonrası tek kaşı havada olarak tebessüm etmeye başladı. Bu tebessüm de öyle çok masum bir tebessüm değildi hani! Evet Murat'ın başını yakacakmış gerçekten.
Bu sırada yanına gelen Özge'nin tedirgin bir halde kendisine bakıp "Naz abla bunu almayacaksın herhalde" demesine hınzırca gülerek "Ben almayacağım ki ağabeyim alacak. Betül hediyeyi açtığında ağabeyimin yüzünün aldığı şekli ölümsüzleştirmek için kendime de bir fotoğraf makinesi alacağım" dedi. Eyvahlar olsun!
Naz kendisine afallamış gibi bakan Özge'nin "Murat ağabey seni öldürür bunu biliyorsun değil mi? Bence bunu yapma Naz abla hadi gel biz seninle beraber başka bir şey bakalım" demesine rağmen o hediyeyi almaya kararlı gözüküyordu.
Mağaza görevlisini yardımcı olması için yanına çağırırken Özge'ye de "O demez mi yok Naz ne kadar zevksizsin yok bırakın şunu o ne anlar diye... O kadar önemsiyorsa hediyeyi bana seçtirmeseydi. İşine gelince ona buna orkideli lilyumlu bilmem ne paketleri gönderiyor ama konuşturma beni şimdi" dedi ve gelen görevliye de "Bunu istiyorum ama hediye olacak. Şöyle janjanlı gösterişli mükemmel bir paket yaparsanız çok sevinirim. Üstüne de elim kadar metalik paket süsü ya da koca bir fiyonk koyarsanız süper olur" dedi. Ooops! Murat onu gerçekten öldürecek!
........::::::::____::::::::........
Akşam vakti herkes bir araya toplandığında evde yine tatlı bir telaş yaşanmaya başlamıştı. Yazık İkbal Hanım ile Leyla Hanım da bir odadan diğer odaya yetişmeye çalışıyordu. Kimi ütüsünün derdinde kimi ne giysem akıl verin telaşındaydı. En sonunda İkbal Hanım ile Leyla Hanım çocuklar yüzünden koridorda karşılaşıp hallerine gülmeye başladılar. Güleriz ağlanacak halimize durumu yani...
"İkbal halimize bak Allah aşkına! Bunlar ezelden beri ne zaman bir davete gitseler benim tansiyonum çıkıyor valla"
"Sen otur hanımım ben Naz'a da bakarım şimdi"
"Olur mu hiç İkbal benim gibi sen de yoruldun. Evlatlarım hiç mi annenize çekmediniz insan önceden halleder bu işleri iki ayağımızı bir pabuca soktunuz!"
"Hanımım bu Betül gelin adayı falan olmasın Murat çok süslendi valla şüphelendim ben"
"Aaa! Öyle mi dersin?"
"İkbal teyze duyuyorum sizi dedikodumu yapma! Hem yok öyle bir şey ya nereden çıkardın şimdi durduk yere!"
"Şaka yaptım paşam şaka! Hadi sen süslenmene bak"
İkbal Hanım kapıya çıkıp kendisine ters ters bakan Murat'ın yanına gittikten sonra onun üstünü başını düzelterek "Bak bana bakayım. Aaa! Oldu mu şimdi? Yanına gelmesem gözümden kaçacaktı. Kahveye mi gidiyorsun paşam o sakal ne öyle?" deyince Murat asıl dışarıya çıkma nedenini unutmuş sakalının derdine düşmüştü.
"Niye kötü mü duruyor? Kirli sakal furyasına katılıp karizmama karizma katayım dedim ama..."
"Kötü değil ama ne bileyim hani böyle çimi eklersin ilk zaman minnak minnak ot gibi çıkar ya onun gibi olmuş. Takma kafana biraz uzasın hoşlaşır şimdi bir tuhaf"
"Ne yapayım yani keseyim mi? Harbi kötü mü duruyor ya! Levent bir bak bakayım"
"Aşık işte hanımım! Bir de yok diyor ben bilmez miyim bu oğlanı hiç"
Dışarıdaki seslere daha fazla kayıtsız kalamayan Naz ne olduğunu öğrenmek için kapıyı açıp "Ne oldu İkbal teyze aksiyon mu var?" diye sorunca İkbal Hanım da gülerek "Yok bir şey Nazcığım Murat ağabeyin yine aşık olmuş" dedi. Haydaaa! Naz şok dolu gözlerle "Ne! Hangi bahtsıza aşık olmuş?" derken Murat'ın sesi yeniden duyulmuştu.
"İkbal teyze az önce ne dedim ben sana!"
"Tamam oğlum bu sefer kesin sustum"
"Akşam akşam size bu kadar eğlence yeter! Naz hadi hazırlan da çıkalım artık"
"Bir kere ben hazırım siz kendinize bakın. Kendinize bakın diyorum adam daha aynaya bakmamış! O çorap ne ya koyu renk bir şeyin yok mu? Gecenin yıldızı olmaya niyetli herhalde tüm gözler kendisinde olsun istiyor"
"Aman be! Her şeyime de karıştınız. Çıkalım bir an önce yoksa bu ailenin kadınlarının dilinden kurtulamayacağım. Sen in aşağıya biz de iki dakikaya geliyoruz"
"İki dakikaya gelmezseniz basar giderim haberiniz olsun"
"Naaaz!"
"Tamam tamam oturup bekliyorum"
Naz odasından hediyeleri aldığı gibi İkbal Hanım'la konuşa konuşa aşağıya inmişti. Annesini öptükten sonra da dışarıya çıkıp arabanın yanına doğru yürümeye başladı. Biraz beklemek zorunda kalacağa benziyordu çünkü Murat'ın çim sakalı evdeki kadınlar tarafından hoş karşılanmayınca makineyi yeniden eline almasına neden olmuştu. Murat'ın sakallarını kestiği sırada Naz da araca yaslanmış etrafa bakınıyordu. Normalde kadınların hazırlanması beklenirken onların evinde mütemadiyen Murat'ın süsünün püsünün bitmesi bekleniyordu. Şaka gibi resmen.
Naz kendi kendisine "Hadi ama ya sahneye mi çıkacaksın ağabey yeter!" derken ileride bir karartı olduğunu fark etmiş ve ne yalan söylesin hareket ettiği için de biraz ürpermişti. Yaslandığı yerden doğrulup onun ne olduğunu anlamaya çalışırken de evin kapısı açılmıştı. Murat yanında yürüyen Levent ile konuşa konuşa gelip Naz'ın bir noktaya kilitlenip kaldığını görünce de bir anda önüne geçerek "Nereye bakıyorsun bakayım sen?" deyiverdi. Böyle yapınca da Naz'ın aklı çıkmıştı.
"Allah kahretmesin ya! Aklım oynadı ağabey ne yapıyorsun?"
"Niye daldın ki sen?"
"İleride bir karartı vardı ona bakıyordum"
Murat bu dediğini duyunca biraz tedirgin olmuştu. Yine babası mı gelmişti acaba? Etrafa şöyle bir göz gezdirip kimse olmadığını görünce elindeki kartı Naz'a uzatıp hediyenin bir köşesine iliştirmesini istedi. Ay bir de kart yazmış! Naz herkesi seçtiği hediyeyle dumur ederken ağabeyi de ettik bir halt iyice tüyünü dikelim istiyordu herhalde.
"Hadi geçin arabaya da gidelim artık geç oldu"
"Kimden sebep geç kaldık acaba?"
"Naz bir sus ağabeyciğim"
"Tamam sustum"
........::::::::____::::::::........
Doğum günü sahibesinin evine gittiklerinde eğlence çoktan başlamıştı. Bahçenin her köşesinde birileri vardı ve Naz yarısından fazlasını tanımıyor gibiydi. Tanıdıkları da öyle sıkı fıkı olduğu tipler değildi zaten. Ancak onun aksine Murat her gördüğü kişiyle selamlaşıp Levent'i de yanına alarak ayaküstü sohbet ediyordu. İşe bak Levent bile ondan daha iyi tanıyordu partideki kişileri.
Naz boş gözlerle etrafa bakınırken Betül de kalabalığın içinden sıyrılıp "Gelmişsiniz!" diyerek hızlı adımlarla yanlarına doğru gelmeye başlamıştı. Geldiği gibi de Naz'a kocaman sarılarak "Naz seni gördüğüme çok sevindim. Ay! Ne kadar büyümüşsün" deyiverdi. Büyümüş mü? Yok artık! Biriyle karıştırdı herhalde. Naz şaşkın ve bir o kadar da garip bir ifadeyle bakarken bir yandan da bu saftiriğe "Büyümüş müyüm? Daha iki sene önce karşılaştık ya Betül. Hem bu yaşta ne büyümesi canım bitki miyim ben?" diye karşılık verdi.
Naz'ın ellerini tutup iki yana açarak onu baştan aşağı süzen Betül "Yok yok! Bir serpilmiş bir güzelleşmişsin. Neydin öyle Allah aşkına... Oraların havası yaramış sana" deyince iyice bozulan Naz da tek kaşını kaldırarak "Sen de çekmişsin galiba!" dedi ama tam o anda da Murat'tan sert bir dirsek yiyiverdi. Ne diye vuruyorsa? Öyle lafa böyle yanıt gelir ne gelecek başka!
Naz ağabeyinden müdahale gelince mecburen lafını toparlamak zorunda kalmıştı ama "Yani çekmişsin derken zayıflamışsın bir şey olmuşsun... Ne derler? Ufak tefek bıcır bıcır minyon pinpon" dedikten sonra da ikinci dirseğin gelişi uzun sürmemişti. Murat kardeşini daha fazla saçmalamaması için kolundan tutup kendi yanına çekerken bir yandan da "Betül peki Levent'i hatırladın mı?" diyerek muhabbeti değiştirdi. Ee! Lafı değiştirmesi de gerekiyordu çünkü Naz'ın bu kız karşısında susacağı yoktu.
"Hatırladım tabii. Nasılsın Levent?"
"İyiyim Betül sen?"
"Çok iyiyim sağ ol. İyi ki geldiniz hadi içeriye geçip içecek bir şeyler alın"
"Tamam o halde sonra görüşürüz diyelim"
"Görüşürüz Muratcığım Leventciğim Nazcığım öpüldünüz ballar"
"Öpüldünüz ballar ne ya? Ay yapış yapış hissettim kendimi!"
"Naz bir sus Allah aşkına!"
İçeri geçtiklerinde Naz ağabeyine gözlerini devirerek bakıp "Ola ola bu saftarona mı aşık oldun ağabey bravo! Tercihlerin konusunda hep bir acabam vardı ama bu sefer gerçekten tavan yapmışsın yani" demeden rahat edememişti. Yahu tamam Betül fıstık gibi çıtı pıtı alımlı çalımlı bir kızdı ama Murat'ın aşık olduğu falan yoktu ki! Ne diye taktılar bu aşk meşk mevzularına bu kadar anlamak mümkün değildi.
Murat böyle bir durum olmadığı için kardeşinin dediğine kızıp "Ne aşkı kızım yok öyle bir şey dedim ya duymadın mı? Ah İkbal teyze ah! Senin yüzünden millete maskara oldum" diye söylene söylene ilerlemeye devam etti.
"Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler ağabeyciğim"
"Sen dedikodu yapmaya kararlıysan dumanı da çıkmış gibi ateşi de yanmış gibi çakmağı da çakmış gibi gösterirsin Naz Hanım!"
"İşim gücüm yok boş gezenin boş kalfasıyım çünkü değil mi?"
"Naz seni de getirdiğime pişman etme beni sus otur bir yerde işte"
"Bir kere beni sen getirmedin tamam mı? Ben bu aşık olduğun kikiriğin özel daveti üzerine geldim hiç bana Murat Akman'ın eşantiyonu muamelesi yapma"
Murat diğer tarafa geçerken Levent'i de aralarına yönlendirip "Birader sen şöyle aramızda dur çünkü kardeşim susmak bilmediğinden bana gelenler gelmek üzere" deyince Naz hemen başını Levent'in önünden uzatıp ağabeyine "O gelenler tansiyondur" dedikten sonra başına doğru da tuhaf tuhaf bakıp "Sen ben yokken ne yaşadın ya sabahta saçında beyazlar gördüm erken mi çöküyorsun acaba? Annem de hep der bizim sülalede saçlar erken beyazlar diye demek sıradaki kurban sensin" deyiverdi. Yaşlanmış iması Murat'ı hafiften sarsmış bu da Naz'ı içten içe güldürmüştü çünkü tedirgin bir bakışla Levent'e bakan Murat çoktan saçındaki beyazların yerini tespit etme çalışmalarına başlayıp Naz'ı unutmuştu bile.
........::::::::____::::::::........
Bir süre sonra Murat Naz ve Levent içeceklerini yudumlayıp kendilerini eğlenceye kaptırmışlardı. Naz başlarda söyleniyordu ama galiba parti hoşuna da gitmeye başlamıştı. Yeter ki şu Betül yanlarına yanaşmasın yoksa on numara partiydi. Onlar kendi aralarında doğum günü kritiği yapıp diğer arkadaşlarıyla kaynaşırken de müzik eşliğinde gelen doğum günü pastası kutlama faslının başladığını belli etmişti.
Betül alkışlarla pastasını kesip tebrikleri kabul ederken o anlarda Murat elindeki hediye paketini sallayıp "Naz daha önce soramadım ne aldın? Gerçi paketten çok güzel bir şey gibi görünüyor. Aslında kutu biraz küçük gibi ama değerli bir şey galiba" dedi. Hee! Çok değerli bir şey hatta hafızalardan uzun süre silinmeyecek bir şey. Murat'ın meraklı bakışlarına maruz kalan Naz ciddi görünmeye çalışıp "İşine çok yarayacağından emin olabilirsin" diyerek bir yandan da gülmemeye çalışıyordu. Bu kız bir işler çevirmişti ya hadi hayırlısı bakalım.
Murat mutlu bir halde hediyesini vermek için Betül'ün yanına giderken Naz da ardından bakıp kendi kendisine "Beni gerçekten öldürecek! Bu kız da hediyeleri niye herkesin içinde açıyor ki?" diyerek sahte bir korku ifadesiyle ağabeyine baktıktan sonra çaktırmadan da muzur bir gülüş attı. Bu yaptığını garipseyen Levent ise "Ne aldın ki?" diye sorarak Naz'a döndüğünde yüzündeki o "Ne sen sor ne ben söyleyeyim" adlı ifadeyi görünce bir işler karıştırdığını anlayıp "Yapma! Yapmadın değil mi?" demekten kendini alamadı. Valla öyle bir yapmıştı ki hem de gözünü bile kırpmadan yapmıştı.
Naz konu üzerine sadece "Bence güzel ve kullanışlı bir şey aldım ama ağabeyim erkek ya şimdi bunun önemini anlamayabilir. Neyse... Ben bir arkadaşa bakıp geliyorum" diyerek hemen oradan uzaklaştı. Levent hiçbir şey anlamadığı için bir onun gidişine bir de Murat'a bakıp huzursuz bir halde ne olacağını izlemeye başlamıştı. Hayır yani ne yapmış olabilir ki? Alt tarafı bir hediye sonuçta.
Naz bir ağacın arkasından ağabeyinin durumuna bakarken kendi kendisine de "Ne olduysa oldu canım! Olacakla öleceğe çare bulunmaz. Tabii bu fırsatta kaçmaz" diyerek cep telefonuyla birkaç kare alıp video çekimi yapmaya başladı. Murat sıra kendisine geldiği için gayet kibar bir şekilde hediyesini uzatıp Betül'e de iyi dileklerini sunuyordu. Artık birkaç dakika sonra da Naz'a hangi dileklerini sunardı onu da öğreniriz herhalde.
Betül teşekkür etmek için Murat'ı öptükten sonra büyük bir heyecanla hediyesine baktı. Önce içinde ne var dercesine çekici bir bakışla kutuyu salladı sonra da Murat'a tebessüm edip "Hmm... Kartta varmış "Yeni yaşın sana en güzel dileklerini gerçekleştirme fırsatı sunsun prenses. Beraber nice mutlu yıllara" Ay Muratcığım çok zarifsin. Merak ettim içinde ne var acaba?" diyerek merakla paketi açtı. Açtı açmasına da ortamda da Murat'ın bir türlü anlamlandıramadığı bir sessizlik oluştu. Ne oluyor ya!
Hediyeyi görünce Betül'ün şekli şemali kaymıştı. Bir hediyesine bir de Murat'a bakarken ne diyeceğini de gerçekten bilememişti. Paketten böyle bir şey çıkacağını ölse tahmin edemezdi herhalde. İlk şoku öyle ya da böyle atlattıktan sonra da etrafına şaşkın gözlerle baktığında herkesin verilen hediyeyi söylemesi için kendisini dikkatle izlediğini gördü.
Tuhaf bir andı. Betül dudağını ısırıp paket kağıdını düzeltirken bir yandan da bozuntuya vermeden Murat'a kesik kesik gülerek "Sen bana... Epilasyon aleti mi aldın Murat?" deyince Murat'ın ışıl ışıl bakan gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olmuştu. Sadece o mu? Levent'in de bakışları ondan halliceydi. Naz bunu gerçekten yapmış mıydı? Yapmış valla...
"Nee! Ne almışım?"
"Bir erkekten aldığım en enteresan hediye... Çok şaşırdım ama yine de teşekkür ederim. Yine farkını ortaya koydun mu desem ne desem bilemedim. Ay! Çok şekersin"
"Beğendin mi yani? Rica ederim kullanırken hep beni hatırla"
"Efendim? Nasıl yani?"
"Şey..."
Ooops! Hiç beklemediği bir durumla karşı karşıya kalan Murat içinden "Naz bittin sen!" diye geçiriyordu. Naz ise hem korkuyor hem de durumun keyfini çıkarıyorken arkasından gelen tanıdık bir sesle yüzünü asmıştı. Bu sesin sahibi ona hitaben "Naz! İnanamıyorum sen ne zaman döndün?" derken Naz da yanlış duymuş olmayı umut ederek sessizce "Altan!" dedi. Daha doğrusu körolasıca Altan!
Naz hızla arkasını döndüğünde büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Yıllardır görmediği ve bir bakıma ondan uzaklaşmak için İtalya'ya gittiği adam şu an tam da karşısında duruyordu. Ona ne diyeceğini gerçekten bilememişti. Sadece unuttuğunu sandığı o büyük öfkesini yeniden hissediyordu. Tam bu sırada da uzaktan Levent'in "Naz nereye kayboldun? Naaaz!" diyen sesi duyuldu. Heeh! Bir o eksikti!
Levent seslenişinin ardından Naz ile Altan'ı baş başa görünce tereddütlü bir halde yanlarına gelip nezaketen de "Affedersiniz konuşmanızı mı böldüm?" diye sordu. Cevap yoktu. Naz ikisine de ayrı ayrı baktıktan sonra anlık bir düşünce ile aniden Levent'in koluna girip "Hayır hayatım hiçbir şeyi bölmedin. Sadece eski bir tanıdığımı gördüm de" deyiverdi. Hayatım mı? Adamı çekip vursaydın daha az acırdı be Naz!
Levent şaşkın bir yüz ifadesiyle ne oluyor der gibi bakarken Naz zoraki bir tebessümle ona doğru iyice yanaşıp yanağını öpüyor süsü vererek "Sakın bozma çok fena yaparım. Devam et!" dedi. Bunu sadece ikisinin duyabileceği bir ses tonuyla söyledikten sonra yüzüne yüzüne sırıtması da ayrı bir olaydı.
Levent mevzuyu anlamaya çalışırken şaşkınlığını bir anda kenara atıp eline geçen kozun verdiği hazla da Naz'a "İşte şimdi elime düştün şımarık nazlı kız!" deyince o an birbirlerine bakıp öylece kaldılar. Valla kimin kimin eline düştüğü nereden nereye yuvarlandığı pek belli olmazdı. İki tarafta erken sevinmemeliydi çünkü bu mevzu ikisinin başına da olmadık işler açacaktı.
3.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder