Bazen bir kahve yudumlayıp bir şarkı açarsın,
susarsın ve o şarkı senin söylemek istediğin her şeyi söyler
12.Bölüm : Beni buldular Kerem!
Apartmanın önünde Kerem'in aşağıya inmesini bekleyen Şebnem bir yandan da o gelene kadar telefonla konuşup verdiği siparişin hazır olup olmadığını öğreniyordu. O kadar da konsantre olmuştu ki Kerem'in apartmandan çıkıp yanına geldiğini bile fark edememişti. Dua etsin Kerem başkalarının özel konuşmalarına kulak kabartmaya meraklı biri değildi. Şebnem konuşurken o da ellerini ceplerine sokmuş üzerine birkaç not yazdığı kağıdını arıyordu.
Telefonu kapatmadan önce gelecek olan kutuyu içinde ne olduğu belli olmayacak şekilde paketlemelerini isteyen Şebnem aldığı olumlu yanıtla beraber arkasını dönmüş döndüğü gibi de karşısında Kerem'i görüp minik bir çığlık atarak eliyle ağzını kapatmıştı.
"Yavaş bağır!"
Şebnem öncekilerin aksine bu sefer Kerem'in bu bağırışına gülmüştü. Tabii Kerem bu gülüşüne bir anlam verememişti. Boş bakışlı gözleriyle bakarak "Komik olan ne?" diye sorduğunda ona hatırlamaması yüzünden dik dik bakmaya başlayan Şebnem ilk karşılaştıkları gün kendisine yine aynı bu şekilde bağırdığını söyledi. Ee... Yaaani?
Kerem aynı şekilde bakmayı sürdürürken Şebnem ona bu anıyı hatırlatmaya çalışarak "Seninle ilk karşılaştığımız gün bileğim acıyıp bağırdığımda da bana aynı böyle "Yavaaaş bağır!" demiştin ya onu da mı hatırlamadın?" dedi. Kerem'in ifadesi pek de değişmemişti doğrusu. Hatırlamadığından değil de bunda gülecek ne olduğunu anlamadığından ifadesinde bir değişim olmamıştı.
Şebnem onu şöyle bir süzüp içinden de "Yalancıya bak hâlâ hatırlamıyorum numarası yapıyor. Sorarım ben sana!" derken karşıdan gelmekte olan adama bakıp o yöne doğru takılı kaldı. Lütfen biri ona kendisine doğru yaklaşan şu tanımlanamayan cismin ne olduğunu söyleyebilir miydi acaba?
Gelen Fiko'ydu ama belli ki konseptten şaşıp yine kendi bildiğini okumuştu. Şebnem ellerini beline koyup çatık kaşlarıyla ayağını ritmik bir şekilde yere vururken onu izleyen Kerem de bu haline şaşırarak "Neyin var senin?" diye sordu. Birazdan görürdü neyi olduğunu!
Şebnem burnundan soluyordu ve bunu da "Şu tepeli muhabbet kuşuna bak ya! Bütün gece ona evrim geçirtmek için bir gözüm havaya bir gözüm toprağa baktı o gitmiş yine kendi çalıp kendi söylemiş!" diyerek çok açık bir şekilde belli etmişti.
"Şebnem dur gitme!"
"Ne durması Kerem ne durması! Ben şimdi o saçaklı saçı kafasından alıp ona kuyruk diye takmaz mıyım sanıyorsun sen? Sakın bana engel olmaya kalkma birazdan yeni bir tür icat edeceğim adını da ibibikgillerden Fiko-i Fikretus koyacağım!"
"Şebnem diyorum!"
"Fiko Beeeeeeey!"
"Ne oldu Şebnemciğim?"
"Bana Şebnemciğim deyip durmayın Fiko Bey! Bu ne hâl? Ben size kısa ve kahverengi olan peruğu takacaksınız dememiş miydim?"
"Dedin ama bence bu renk beni daha aydınlık gösterdi"
"Gitmiş civciv sarısı peruk takmış çıldıracağım! Bir de sarışınım diye bana aptal diyor. Özeniyor belli ki!"
"Şiiişt Şebnem!"
"Ama Kerem görmüyor musun şunun yaptığını! Ya Allah aşkına Fiko Bey bu halinizi beğendiniz mi gerçekten?"
"Beğendim tabii ki. Ayrıca bu yüze aşık olmayacak kadın tanımıyorum"
"Bu yüze mi?"
"Evet aynı World War Z filminin galasında boy gösteren Brad Pitt'i anımsatıyorum"
"Kendisini kıyasladığı adama bak! Kerem tut beni iki dakika bayılıp kendime geleyim"
Kerem kolundan tuttuğu Şebnem'i Fiko'dan uzaklaştırırken bir yandan da bu kadar üstünde durmamasını söyleyip kendisini nasıl rahat hissediyorsa öyle dolaşmasına izin vermesi gerektiğini söylüyordu. Ay Şebnem şimdi çıldıracaktı ama! Madem nasıl rahat olacaksa öyle dolanacaktı ortalarda Şebnem'in vaktini ne diye aldı o zaman?
Kerem ikisini de sakinleştirmeye çalışırken Şebnem kısacık bir an sessiz kalmış ama sonra kendisine daha fazla hakim olamayıp arkasını döndükten sonra "Parçalarım sizi Fiko Bey!" diyerek adama saldırma girişiminde bulunmuştu. Tabii bu hamlesi onu yakalayıp kolunu beline sararak kendisine doğru çeken Kerem'in müdahalesiyle amacına ulaşamamıştı.
"Bu sarışının söylediğini yapmayıp daha yakışıklı oldum diye kendisine yediremedi. Bu siniri de ondan..."
Neyse ki Şebnem bu dediğini duymamış ve ondan önce arkasını dönen Kerem de "Sus artık Fiko!" diyerek konunun uzamasını engellemişti. O sırada üçü birden zar zor restoranın önüne de gelmişti. Kerem anahtarını çıkarıp kapıyı açarken Fiko alakasız yerlere bakıyor Şebnem ise gözleriyle resmen Fiko'yu delik deşik ediyordu.
"Durmayın öyle hadi gelin. Şebnem! Fiko!"
Hep beraber içeriye girip etrafa bakınca bir oh çekmişlerdi. İyi ki süslemeleri dün gece yapmışlardı yoksa daha doğum günü başlamadan pestilleri çıkmış olacaktı. Şimdi sadece eksik gördükleri yerleri halletmeleri yeterli olacaktı. Fiko hızla gözden kaybolup dün denemesini yaptığı içeceklerin devamını yapmaya giderken Şebnem'de günün sonunda başına geleceklerden habersiz rahatça doğum günü süslerinin sağlam asılıp asılmadığına bakıyordu. Hiçbir sorun yok gibiydi. Artık Şirin'in ve konuklarının gelişini bekleyebilirlerdi.
●●·٠●●٠·˙
Parti saati yaklaştıkça Fiko'nun paçaları daha da çok tutuşuyordu çünkü Peri Kızı her an restoranın kapısını açıp içeriye girebilirdi. Fiko'nun kalbi bu heyecana nasıl dayanacaktı belli değildi. Aslında heyecanından önce düşünmesi gereken başka bir şey daha vardı ve bunu da birazdan hatırlayıp restoranın içinde dört dönecekti.
Fiko derin nefesler ala ala heyecanını kontrol altında tutmaya çalışırken bir anda gözlerini kocaman açıp "Hediye almalıydım! Bugün onun doğum günü nasıl olur da bunu düşünemem!" diyerek yerinden fırladı. Şebnem ise bir köşede bacak bacak üstüne atmış parmaklarını da saçlarına dolarak Fiko'nun paniklemesini zevk alarak izliyordu. Kendisiyle uğraşacağına Peri Kızı'na odaklansaydı şimdi böyle ne yapacağını bilmeden bir o yana bir bu yana gidip durmazdı. Oh olsun ona!
Bu sırada kapıya da bir araba yanaşmıştı. Şebnem kısa bir an o yöne doğru bakıp adamın bagajdan büyükçe bir paket çıkardığını görünce de hızla yerinden kalkıp kapıya doğru gitti. Tabii Fiko'da meraklanmış ve aynı anda kapı kolunu tutup çıkmaya çalışmışlardı. İkisi de itiş kakış dışarıya çıkarken Kerem de odasının kapısından onları izliyordu. İki dakika didişmeden duramayacak mıydı bu ikisi?
"Şebnem ne oldu?"
"Bir şey yok Kerem sen işine bak. Şirin için sipariş vermiştim o geldi"
"Yardım ister misin?"
"Hayır sağ ol zaten Fiko Bey burada gerekirse ondan isterim"
"Fiko'dan..."
"Kulağa tuhaf geliyor biliyorum ama evet ondan. Hadi sen git!"
Adamın elindeki büyük pakete yönelen Şebnem tam teslim aldığına dair kendisine uzatılan kağıda imza atacaktı ki arabanın üzerindeki logoyu fark fark etti. Kahretsin! Şimdi Kerem yazıyı görürse ne olduğunu merak edip anında damlardı yanına. O anki panikle eteğiyle logoyu örtüp ardından da kendisine bakan Kerem'e doğru masum bir gülücük attı. Yine ne işler çeviriyordu belli değildi.
Kerem kendisine saf saf el sallayan Şebnem'e tuhaf hislerle bakıp mecburen işine geri dönmüştü. Fiko ise bu işe çok sevinmişti. Tam Şirin'e hediye alamadığını düşünürken resmen hediye gökten zembille inmişti. Ooo! Yavvaaaş gel Fiko! O Şebnem'in dediği gibi Şirin için değil Kerem için gelen bir hediyeydi.
"Şirin Hanım'a ne aldın?"
"Şişşşt! Bu Şirin için değil"
"Kimin için peki?"
"Sır tutabilir misiniz?"
"İki kişinin bildiği sır mı olur? Katışıksız mısın sen!"
"Hey heyyy! Siz bana saf mı diyorsunuz?"
"Aaaa! Bir seferde anladı"
"Bana bakın!"
"Atışmaya mola veriyorum. Söyle hadi!"
Şebnem gelen pakete tatlı tatlı bakarak "Bu Kerem için..." derken Fiko da bir an düşünüp "Kerem için mi? Bir de sana aptal dediğimde bozuluyorsun" dedikten sonra kızın başına minik minik dokunuşlar yaparak "Tık tık tıık! Evde kimse var mı? Bugün Kerem'in doğum günü mü şapşal! Hâlâ maya takvimi mi kullanıyorsun sen?" dedi. Aah! Yine birbirlerine girecekler galiba.
Şebnem gözleriyle başındaki peruğu işaret ederek "Dikkat edin de tam Peri Kızı ile konuşurken Balkanlar üzerinden gelen Şebnem Çetiner rüzgarı başınızdaki sahte saçı uçuruvermesin Fiko Bey! Sonra rezil rüsva olursunuz valla hiç de acımam haberiniz olsun!" dedi. Şantajcı çıyaaan! Fiko gözlerini kısa kısa "Böyle bir şey yaparsan seni vakitsiz öten horoz gibi boğazlarım! Sakın bana..." der demez Şebnem'in arkasını işaret etmesiyle de onu taklit ederek "Ne! Tik mi geldi?" dedi. Yok tik değil de Şirin gelmişti.
Şebnem arkasından yaklaşan Şirin'e yan gözle bakıp "Peri Kızı geldi Fiko Bey şu an arkanızda duruyor" derken Fiko'nun ifadesi de tuhaf bir hâl almıştı. Şebnem de baktı heyecandan gerisin geriye bayılacak bunu fark eder etmez Fiko'yu yakaladığı gibi kendisine çekip kıza doğru döndürerek kolunu da omzuna attı.
Şirin ikisinin halleri sebebiyle gülümseyerek "Hem merak ettiğim için hem de her şeyin yolunda olup olmadığına bakmak için biraz erken geldim. Umarım işinize mâni olmuyorumdur" dediğinde karşısında güneş görmüş dondurma gibi eriyen Fiko'da aptal aptal bakıp merhaba demeye çalışıyordu ancak sesi bir türlü çıkmıyordu. Şebnem ise ne kadar didişseler de yine de onu zor durumda bırakmamak için desteğini sürdürüyordu.
Fiko'nun kolunu kendisine gelsin diye daha da sıkan Şebnem "Niye mâni olasın Şirinciğim çok iyi yapmışsın. Bu arada siz Fiko... Yani Fikret Bey ile tanışmadınız değil mi? Kendisi bu müessesenin en önemli yapı taşlarından biridir. Hatta kendisi tam bir jokerdir! Hayat memat kurtarır. Candır o hepimizin ağabeyidir. Korur kollar lafını sokar... Yani bizlere takılır ve her zaman günümüzün güzel geçmesini sağlar" dedikten sonra içinden de "Kesin çarpılacağım. Hem de bu Papyonlu Penguen yüzünden!" diye geçirip yüzüne de zoraki bir tebessüm yerleştirdi.
Tatlı bir gülüşle elini uzatan Şirin ise "Memnun oldum Fikret Bey bu kadar sevilen biri olmak ne güzel" dedi. Demişti demesine de Fiko o an ulaşıma kapalıydı ve Peri Kızı'nın kalbine gidebilmesini sağlayacak tüm yolları tahliye etmeye çalışıyordu. Niye böyle kal gelmişti ki şimdi?
Şebnem baktı Fiko'dan ses falan çıkmıyor çaktırmadan kolunu çimdirip kulağına da "Fiko Bey kendinize gelin kuş uçtu uçacak haberiniz olsun. Bakın an bu andır error vermenin sırası değil!" deyiverdi. Fiko bu ikazla birlikte kendisini toparlayıp elini titreye titreye Şirin'e doğru uzatırken bir yandan da "Mü-müşerref oldum hanımefendi" deyince gözleri kayan Şebnem de içinden "Taktığı saça bak takındığı tavra bak! Beyoğlu'nda takım elbiseyle gezen paçalı horoz! Ay ölcem burada!" diyerek gözlerini pörtletmişti.
Şirin gülümseyerek elini geri çektikten sonra ikisinin biraz samimi gözüken haline bakarak "Siz ne kadar tatlı bir çiftsiniz" dedi. Nee! Çift mi? İyi de kız haklıydı. Şebnem heyecandan kaykılmasın diye kolunu Fiko'nun omzuna atıp başından beri de amaç farklı olsa da ona sarılmış gibi duruyor teması da bir an olsun kesmiyordu. Haliyle Şirin'in de onları sevgili sanması acayip bir şey değildi doğrusu. Tabii ikisi de bu Allah yazdıysa bozsunluk yakıştırmayla birbirlerine gözlerini belerterek bakıp eski hallerine hızlı bir dönüş yapmıştı.
"Kiminle tatlı bir çiftiz? Bu kendisini Zümrüd-ü Anka sanan hamsi kuşuyla mı?"
"Aah! Asıl bu aptallıkta son nokta olan çakma sarışınla mı?"
Fiko'nun sözüyle gözlerini kocaman açan Şebnem sadece ikisinin duyabileceği bir ses tonuyla "Şirin'in saçı da sarı ne yaptınız Fiko Bey!" dedi. Eyvah! Hızlıca düşünen Fiko bir an yükselip "Bir kere onun dibi gelmemiş! Peri Kızı çakma değil gerçek sarışın ama sen değilsin!" derken Şebnem de ona "Aaa! Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp diplerimizi mi yarıştıracağız Fiko Bey? Tencere dibin kara sizinki bizden kara unutmayın!" deyiverdi. Fiko kafasındaki peruğu uçmasın diye tutarken Şebnem de ayağını denk al dercesine tek kaşını havaya kaldırmıştı.
Şirin kendi aralarında ne konuştuklarını anlayamasa da ikisinin hallerini tebessümle izliyordu. Fiko'nun da eli ayağı gevşemişti ama tam o anda Kerem'in dışarıya çıkmasıyla konu kaynamıştı. Kız Fiko'nun ilişki durumunu yanlış anlayınca Şebnem de Kerem'in kapıdan çıktığını görür görmez ani bir manevrayla Fiko'yu bırakıp Kerem'in koluna girerek "Aşkım bak doğum günü sahibemiz de geldi. Şirinciğim bu da Kerem oluyor. Hem bu restoranın hem de kalbimin tek sahibi!" deyiverdi. Neyiymiş neyi?
Fiko rahatlayarak "Evet bu sarışının benimle hiçbir ilgisi yok. O ikisi nişanlı yakında da evlenecekler!" derken Kerem de bu sözlerle tuhaf tuhaf ikisine bakmaya başlamıştı. Yine ne olmuştu anlamamıştı ama belli ki Fiko zor bir durumda kalmıştı. Yani ortada ne döndüğünü anlayana dek bozuntuya vermemeliydi.
"Memnun oldum Kerem Bey"
"Ben de çok memnun oldum ama neden dışarıda kaldınız? Şebnemciğim... Sevgili nişanlım! Neden Şirin Hanım'ı kapı önünde tutuyorsunuz içeriye davet etsenize sarı papatyam!"
"Sarı papatyam mı? Kereeeem!"
Bu hoş hitapla eriyip giden Şebnem'i belinden tutarak kendisine doğru çeken Kerem "Detaylara takılma duruma konsantre ol!" dediğinde ona şaşkın şaşkın bakan Şebnem'de "Tamam Kerem seviyorum sevmiyorumun sırası değil anlıyorum" dedi. Bu kız kendi kendine ne anlıyor acaba?
"Buyurun lütfen içeriye girelim"
Kerem'in restoranı işaret ederek Şirin'i içeriye davet etmesiyle onlar Fiko ile birlikte önden geçmiş geri de kalan Şebnem ise Kerem'i kendisine sarı papatyam demesi konusunda sıkıştırarak arkalarından giriş yapmıştı. Yahu adam duruma uyum sağlamaya çalışıp ağzından böyle samimi bir hitap çıkarmıştı bunun altında bir mâna aramaya ne gerek vardı ki şimdi?
"Aman Allah'ım! Burası harika olmuş"
"Gerçekten beğendin mi?"
"Bayıldım Şebnem hepinize teşekkür ederim. Süslemeler de çok güzel olmuş"
"Onları Fikret Bey hazırladı"
"Öyle mi? Zevklerimiz de aynıymış Fikret Bey. Size de çok teşekkür ederim"
"N-ne demek Şşşirin Hanım ri-rica ederim"
Şebnem her ne kadar kıza karşı Fiko'nun açıklarını kapatmak için hazırolda olsa da yine de verdiği cevap sebebiyle kendisini tutamayıp gülmeye başlamıştı. Kerem'in koluna asılıp sinirden gülerek arkasına bakarken "Kekeliyor mu o?" diye sorunca Kerem de kendi gülmesini engellemeye çalışarak "Şebnem gülmesene ayıp" dedi. İyi de kız nasıl gülmesin? Fiko gibi bir adam bu hallere düşer miydi hiç?
●●·٠●●٠·˙
Parti anlamında her şey dört dörtlüktü. Ancak Şirin elinde Fiko'nun hazırladığı kokteyl ile arkadaşlarıyla konuşup eğlenirken Fiko da tam karşısına geçmiş buruk gözlerle içi giderek onu izliyordu. Tabii hâl böyle olunca da olaya el atmak yine Şebnem'e kalacak gibiydi. İçeride doğum günü pastası sunuma hazırlanırken Şebnem ön tarafa gelip yalnız başına duran Fiko'ya elindeki kokteyli uzattı. Fiko tek kelime etmeden içinden şemsiyeli pipeti çıkarıp bir seferde içtikten sonra bardağı bomboş bir halde Şebnem'in eline geri tutuşturdu. Morali çok bozulmuş belliydi bu.
"Fiko Bey..."
"Ne var sarışın?"
"Neden keyfiniz yok sizin?"
"Bu seni neden ilgilendiriyor?"
"Neden ilgilendirmesin ki?"
"İşte onu soruyorum. Neden ilgilendiriyor ki?"
"Ama Fiko Bey siz böyle sürekli benim sorularıma soruyla karşılık verirseniz sağlıklı bir iletişim kuramayız ki!"
"Biz seninle ne zaman sağlıklı iletişim kurduk ki?"
"Uzatmayın Fiko Bey! Her şeyin bir ilki vardır o kadar da kurtarılamayacak durumda değiliz herhalde!"
Üzgün görünen Fiko dirseğini masaya dayayıp eliyle de yanağını tutarken "Beni görmüyor" deyince Şebnem ağzını açıp tek bir kelime dahi edememişti. Arkadaşlarıyla konuşan Şirin'e bakıyordu da kız gerçekten de kendi halinde gözüküyordu. Fiko derin bir iç çekip oturduğu yerden kalkarken Kerem de odasından çıkmış onlara doğru geliyordu. Yanından süklüm püklüm geçen Fiko'ya bakıp "Neyi var?" diye sorduğunda Şebnem yanına oturan Kerem'e "Sevdiği kız onun farkında bile değil Kerem. Fiko Bey Şirin onu görmüyor diye çok üzüldü" dedi. Hayırdır inşallah o da Fiko'nun üzülmesine çok üzülmüş gibiydi.
"Ne yani Fiko'yu görür görmez ona aşık mı olmalıydı?"
"Evet Kerem! Gözleri birleştiği an da etraflarındaki herkes yok olmalı ve orada sadece ikisi kalmış gibi olmalıydı. Gözleri birbirlerinden başka kimseyi görmemeliydi ama öyle bir şey olmadı"
"Böyle şeyler yalnızca filmlerde olur Şebnem"
"Hayır Kerem gerçekte de olur. Olmalı!"
"Belki de onlar için doğru zaman değildir. Birbirlerini tanımıyorlar bile"
"Ya of ya! Şirin'in Fiko Bey'i fark etmesini sağlamalıyız"
"Bunu biz yapamayız ki Şebnem. İki kişi bir araya geldiğinde o kimya ya vardır ya da yoktur zorlamayla olacak iş değil"
"Kerem..."
"Efendim?"
"Sen hiç aşık olmadın mı?"
"Ne?"
"Aşık diyorum! Hiç olmadın mı?"
"Olduğumu sanmışım diyelim"
"Nasıl? İpekböc... Yani İpek ile aranızdaki şey aşk değil miydi?"
"Şebnem!"
"Tamam unut onu. Peki hiç bir kızın gözlerine bakarken dünyada sadece ikiniz varmışsınız gibi hissetmedin mi?"
O sırada önüne bakan Kerem bu soruyla gözlerini yanında oturan Şebnem'e çevirip tam hayır diyecekken sözünü kesmişti. Şebnem meraklı gözlerle ne diyeceğini beklerken tuhaftır ki Kerem'in gözünün önüne onunla olan bakışmaları gelmişti. Banyoda kapalı kaldığı gün küvetten çıkarken burun buruna gelişleri dün yanlışlıkla düşüp yere kapaklanışları ve Şebnem'in ben sana güveniyorum ki Kerem dediği anlardaki göz göze gelişleri bu soruyla birlikte hafızasında yeniden canlanmıştı. Neden olmuştu ki bu şimdi?
Şebnem kendisine bakıp kalan Kerem'e "Hey patron! Kendine gel hu huu!" derken Kerem başını belli belirsiz bir halde iki yana salladıktan sonra toparlanıp "Affedersin ne sorduğunu unuttum. Neyse ben gidip pasta hazır mı diye bir bakayım geciktiler. Sen de boş boş oturma burada davetlilerle ilgilen ne bileyim yap bir şey işte!" dedikten sonra hızla yanından kalkarak arka tarafa doğru gitti.
Kerem aralarında geçen bakışmalar ve o bakışmaların bıraktığı his sebebiyle kafası karışmış bir halde mutfağa giderken onun neden böyle davrandığını anlayamayan Şebnem ise ardından düşünceli gözlerle bakarak "Nasıl istikrarlı bir odunsa yontamıyorum da ben bunu!" dedikten sonra yerinden kalktı. Tabii kalktığı anda da bu düşüncesinden vazgeçerek "Aman ya! O böyle de güzel iyi ki de yontulmuyor. Öyle Okan gibi diğerleri gibi bir tornadan çıkmış Kerem mi olur? Kerem böyle Kerem bir kere bazen fresh bazen odunsu! Başka türlü davranırsa Kerem olmaz ki! Kerem'deeeen bu odunsal ruhu alın geri neyiiii kalır kiii?" dedikten sonra gülümseyerek davetlilerin arasına karıştı.
●●·٠●●٠·˙
"İyi ki doğdun Şirin!
İyi ki doğdun Şiriiiiiin!
İyi ki doğduuuun iyi ki vaaaarsın!
Mutlu yıllar sanaaaaaa!"
Alkışlar eşliğinde üflenen mumların ardından Şirin arkadaşlarının tebriklerini kabul etmeye başlamıştı. Şebnem de bir süredir ne hikmetse ortalarda gözükmüyordu. Kerem karaoke eğlencesini başlatması için gözleriyle onu ararken yanına yaklaşan Fiko "Kerem bu elime geçen ilk ve belki de tek şans lütfen bana bir akıl ver. Ne yapmalıyım? Peri Kızı'nın dikkatini üzerime nasıl çekeceğim ben?" diye sordu. Tam da adamına soruyordu. Kerem'in düşüncesi Şebnem ile konuşurken belli olmuştu zaten.
Arkadaşına vereceği cevabı düşünen Kerem kapıdan giren Şebnem'i görünce düşüncelerine bir son vermişti. Aslında Fiko'ya daha yüzeysel bir cevap verecek gibiydi ama Şebnem'e doğru bakarken o an ağzından bambaşka şeyler dökülmüş ve gözlerini onun üzerinden çekmeden Fiko'ya da "Kendin gibi ol. Saçmalasan da her şeyi mahvetsen de kendin olduğun sürece her zaman bir yolunu bulup günü kurtaracaksın. Şirin seni yaratmaya çalıştığın adam olduğun için değil seni sen olduğun için sevmeli. Diğer türlü hiç sevmesin daha iyi" demişti. Bu da demek oluyor ki kendin olmak konusunda Şebnem ile aynı düşüncelere sahiplerdi.
Onlar kendi aralarında bu mevzuyu konuşurken Şebnem de ikisine şaşkın şaşkın el sallayıp koşturarak yanlarına gelmişti. Geldiği gibi de elindeki şık paketi "Fiko Bey alın bunu" diyerek kendisine boş gözlerle bakan Fiko'ya doğru uzattı.
"Bu ne sarışın?"
"Hediye paketi"
"Keremciğim?"
"Ne oldu Fiko?"
"Ben şimdi senin bu sarı papatyanın saçlarıyla seviyor sevmiyor yapsam bana gönül koyar mısın? Hâlâ kimin doğum günü olduğunu o kıt aklına kazıyamadı. Bugün Şirin dışında doğum günü olmayan herkese hediye aldı bu şapşal!"
Bir kere o hediye paketi Fiko'nun Şirin'e vermesi içindi. Bu Fiko'ya da iyilik yaramıyor he! Şebnem bu sözlerle birlikte gözlerini kısıp spiker ağzıyla da "Evet sayın izleyiciler haber merkezimize ulaşan bilgiye göre Şebnem Çetiner fırtınası yurda yaklaşıyor" dedikten sonra Fiko'nun saçına doğru üflemiş ama üflemeyi biraz abartınca saçın ön taraf hafiften havalanmıştı. Neyse ki kimse görmeden peruk tekrardan yerli yerine oturmuştu da istenmeyen bir durum oluşmamıştı.
Şebnem eliyle gülmesini engellemeye çalışıp "Affedersiniz Fiko Bey!" derken Kerem de affedersiniz dediğini duyunca dudağının kenarıyla gülüp "Eyvah! Yine başladı affedersiniz demeye" dedi. Ahaaa! Bunu duyan Şebnem aniden Kerem'e dönmüştü. Fiko hemen arkadaşını koruyarak "Bakma öyle! Kerem'e zırt pırt affedersin dediğini ben anlattım. Hafızasının seni barındıran kısmı hâlâ sizlere ömür" dedi. Kerem ile Fiko bakışırken Şebnem de ikisinin tavrına bozulup burun bükerek yanlarından uzaklaştı. Birbirlerini korumasalar olmuyordu zaten.
●●·٠●●٠·˙
Karaoke eğlencesinin başlama anı gelmişti. Kerem ses tesisatının başında dururken bir gözü de sahnenin ortasında duran kocaman pakete takılı kalmıştı. Kim koymuştu onu oraya? Ayrıca neden bu konuda bilgilendirilmemişti ki?
Birkaç saniye içinde elinde iki tane mikrofonla geri dönen Şebnem birini Kerem'in eline tutuşturup "Çürük domates stoklarını bitirmek için önce bu bed sesimle ben çıkıyorum. Kıymetini bil patron bunu başka kimse için yapmam" dedikten sonra onun kendisine gülümseyişi eşliğinde sahneye çıktı. Şebnem elindeki mikrofonu sahnedeki ayaklığına yerleştirip deneme yapmak için de şirin bir ses tonuyla "Bir iki bir iki ses denemeee" demeye başladı. Herkes bir anda sahne olarak hazırlanan yere doğru yaklaşmış ve Şebnem'i izlemeye başlamıştı.
Sesi kontrol ederken gülüşmeler olunca kendisini izleyenlere doğru dönen Şebnem gözleriyle tek tek konukları tarayıp "Ses denemesi yaptığım esnada birkaç kişinin çıkış kapısına baktığını görmedim sanmayın. Bunun bir cezası olacak elbet. Kerem tüm kapıları kapatın ve içerde kuş uçurtmayın ceza olarak Şebnem Çetiner mini bir konser verecek!" dedi. Eyvah!
Herkes bu duyduklarıyla oldukları yerde kaykılınca Şebnem de muzur bir ifadeyle sırıtıp "Tamam tamam korkmayın! Söz veriyorum kısa sürecek" dedikten sonra gözlerini Kerem'e doğru şirin bir edayla devirip "Ama siz yine de o sırada Fikret Bey'in hazırladığı kokteyllerden iki üç tane peş peşe içerseniz bu süreci daha rahat atlatabilirsiniz" dedi. Son sözleriyle birlikte Kerem güldüğü belli olmasın diye başını eğmişti. Onun yanağında beliren gamzeyi görmesi aynı Kerem gibi Şebnem'i de gülümsetmişti. Ne tatlı gülüyordu o öyle. Her neyse! Ortam ısındığına göre artık başlayabilirdi herhalde.
"Karaoke açılışını yapmadan önce şu an burada bulunan iki özel insana söylemek istediğim birkaç şey var. İlki bu doğum günü organizasyonu sayesinde tanıştığım ve kendisini de bu kısa süre içerisinde çok sevdiğim sevgili Şirin için. Şirinciğim ben de Kerem'de Fiko Bey'de tüm bu parti hazırlığı süresince bu doğum gününü sanki yıllardır tanıdığımız bir arkadaşımıza hazırlıyormuş gibi heyecan doluyduk. Sanırım senin olumlu enerjin hepimize geçti. Biz seni çok sevdik umarım sen de bizlerle aynı duyguları paylaşıyorsundur. Doğum günün kutlu olsun Peri Kızı. Pastandaki mumlar çoğaldıkça yaşamın daha da çok aydınlansın"
Alkış sesleri yükselirken Kerem'in yanında duran Fiko biraz alınganlık yaparak "Edepsize bak! Hem Fikret Bey diyeceğine Fiko Bey deyip karizmamı çizdi hem de aydınlansın derken bana baktı" dedi. Ne yapmış?
Arkadaşının ne demek istediğini anlayamayan Kerem "Aydınlansın derken sana mı baktı? İyi de ne var ki bunda?" diye sorunca Fiko da Şebnem'e doğru sert bir bakış atıp "Sahneden kelliğime gönderme yapıyor Kerem anlamadın mı? Parlağım ya ben... Yolacağım ben bu kızı etlerini didik didik edeceğim!" deyiverdi. Fiko da yani! Şu an resmen Şebnem'in günahını alıyordu. Kızın hiç de öyle bir niyeti yoktu halbuki. Bu konuşma sırasında Şirin'in kutlaması bitmiş şimdi de sıra Şebnem'in sesleneceği ikinci kişiye hediyesini vermesine gelmişti.
"Biliyorum konuşmayı biraz uzattım ama lütfen bana benim için çok önemli olan birine teşekkür etmem için kısa bir zaman daha ayırın çünkü bu benim için gerçekten çok önemli. Kerem bu sefer ki teşekkürüm sana..."
Kerem elinde mikrofonuyla ne diyeceğini bilemeden Şebnem'e bakıp kalmıştı. Böyle bir şey yapmasını beklemediği çok açıktı. Şebnem yüzüne yerleştirdiği hoş gülümsemesiyle Kerem'e doğru bakıp "Seninle nasıl karşılaştığımızı hatırlamadığını biliyorum ama sen o gün bana farkında olmadan çok büyük bir iyilik yaptın Kerem. O gün bana ne kadar kızsan da söylensen de yine de o içindeki iyi adamı dinlemeyi seçip bana yardım elini uzatarak hayatımı kurtardın. O kadar zor bir durumdaydım ki ne yapacağımı bilmeden dolanıp duruyordum ve karşıma şükürler olsun ki sen çıktın. Bunun için gerçekten kendimi çok şanslı hissediyorum. Bana o an yardım etmek bir yana bana kalabilmem için defalarca evini açıp kendi düzeninden oldun. Bana iş konusunda ne kadar güvenemesen de yine de ihtiyacım olduğunu öğrendiğin anda restoranınızda çalışmama izin verdin. Ailen sayesinde hayatımda hiç şahit olmadığım güzelliklere şahit oldum. Bir yabancı olarak evinize adım attığım andan itibaren sevgi dolu bir ailenin sıcaklığını bana o harika insanlar sonuna kadar hissettirdi. Bu konuda çok şanslısın ve görüyorum ki bunun da farkındasın. Sadede gelsem doğum gününün selameti açısından iyi olacak çünkü yine ön sıra hafiften kaykılmaya başladı" dedikten sonra gülerek arkasındaki büyük paketi öne doğru getirdi ve "Kerem yanıma gelir misin lütfen" dedi.
Sahnenin yanında ne düşüneceğini bilemeden öylece duran Kerem kendisine "Hadi gel Kerem!" diyen Şebnem'in uzattığı eli tutarak sahneye çıkmıştı. Şu an bunun olduğuna inanamıyordu. Şebnem de yanına geçen Kerem'in koluna girip çok samimi duygularla "Seni ne kadar çıldırtsam da sinirlendirsem de bu zor günlerimde beni hiçbir zaman bırakmadığın ve her şeye rağmen koruyup kolladığın için teşekkür ederim patron. Yaptıklarını hiç unutmayacağım. Gönlümde çok özel bir yere sahipsin ve hep de öyle kalacaksın" dedikten sonra paketi ona doğru yaklaştırıp "Bu senin için. Başının belasından küçük bir teşekkür hediyesi. Beni sakın unutma tamam mı?" dedi.
Kerem gerçekten çok şaşırmıştı. Kırk yıl düşünse Şebnem'den böyle bir hareket geleceğini tahmin edemezdi. Kerem paketi tutup dili tutulmuş bir halde bakarken Şebnem ona gülümseyip "Hadi açsana. Merak etme kötü bir şey değil" dedi. İyi de Kerem o yüzden bakmıyordu ki.
"Ne oldu Kerem?"
"Veda eder gibisin"
"Bilmem öyle mi oldu?"
"Biraz"
"Ne zaman olacağını bilmiyorum ama bir gün o vedayı yapmak zorunda kalacağım Kerem ama o gün bugün değil daha başına çok ekşiyeceğim merak etme. Benden bu kadar çabuk kurtulamazsın"
"Aah! İşte benim tanıdığım Şebnem de bu!"
"Hadi aç Kerem insanlar çürük domates arayışına girdi bile"
"Tamam ama bana yardım et olur mu? Paket açmak konusunda hiç de başarılı değilimdir"
Şebnem'in de yardımıyla paketi açan Kerem gözlerine inanamamıştı. Şebnem ona ses tesisatı baktıkları gün görüp beğendiği gitarı almıştı. Öyle böyle bir gitar da değildi. En sevdiği grubun imzasını taşıyan çok özel bir gitardı.
Gördüğü şeyin şaşkınlığını yaşayan Kerem gözlerini Şebnem'e çevirerek "Bunu nasıl aldın? Ben bunu kabul edemem Şebnem çok pahalı bir hediye bu" dediğinde gitarı yerinden çıkarıp Kerem'in eline veren Şebnem de "Hediyenin büyüklüğü küçüklüğü değil hangi duygularla verildiği önemlidir Kerem. Hem senin yaptıklarının yanında bu ne ki? Bak eğer kabul etmezsen beni çok kırarsın haberin olsun" dedi. Hem verilen hediye geri çevrilmez. Bu çok ayıp olur.
Birbirlerine uzun uzun baktıktan sonra gülümseyerek "Gel buraya tatlı belam benim!" diyen Kerem sıkı sıkı sarıldığı Şebnem'e o anki saf duygularıyla bir itirafta bulunup "Ben hatırlıyorum Şebnem. Seninle geçirdiğim her anı saniyesine kadar hatırlıyorum" dedi. Sonunda inadı bırakmıştı ama bu onu kurtaracak mıydı? Tabii ki hayır!
Şebnem itirafını duyup geri çekildikten sonra yüzündeki tatlı gülüşle Kerem'e bakarak "Tombala! Ben de senin hatırladığını ve hatırlamıyorum diyerek bana yaptığın işkencelerin her saniyesini hatırlıyorum Kerem" dedi ve Kerem'in şaşkın bakışları altında da mikrofonunu açık konuma getirip "Şimdi sıkı tut bakalım şu mikrofonu ceza olarak yılın en kötü düetine beraber imza atacağız. Aa! Eğer ben görmeden sahneden inmeye kalkarsan da yapacaklarımdan sorumlu olmam sonra neden önceden uyarmadın deme" dedi. Ooouuuv!!!
"Karaoke zamanııııııııııı!"
Şebnem Kerem'in elindeki gitarın kablosunu Fiko'ya uzatıp amfiye takmasını istedikten sonra ayaklı mikrofona geri dönüp davetlilere de "Evet şimdi de eğlence zamanı! Tüm zamanların "en iyi" düetini dinlemeye hazır mısınız?" diyerek herkesi coşturdu. Millet coşmuş bekliyordu da aynı şey Kerem için geçerli değildi.
"Şebnem ne yapıyorsun? Ben şarkı falan söyleyemem. Hele ki bu kadar insanın içinde!"
"Ben de söyleyemem Kerem ama ne demişler bir elin nesi var iki elin sesi var"
"Yapamam diyorum!"
"Yaparsın yaparsın! İşte karşınızda Şebneeeeem Kereeeem!"
"Beklentiyi yükseltme bari!"
"Şişşt! Bir sus Kerem müzik başladı. İlk kıta benim ikinci senin nakaratta ortak hadi!"
"Of Şebnem off!"
"Oflama bana Kerem!"
Şebnem
Kelimeler kısa anlamsız
Yüzümde bir telaş
Anladım geldi zamanı
Ayrılık yavaş yavaş
Şebnem&Kerem
Beni beni sinene sar
Sevdamı gönlüne sal
Öldürür bu canı bu firar
Benim senden başka neyim var
Kerem
Çözemedikçe bağlandım
Ben esir sen esrar
Kolay değil çok alıştım
Ayrılık yakar yıkar
Kerem şarkının ilk bölümünü tedirgin bir şekilde atlatırken ikinci kısımda çaldığı gitarı boynundan indirip Şebnem ile karşılıklı ve gayet uyumlu bir şekilde şarkının kendisine düşen kısmını söylemeye devam etmişti. Düetleri düşündükleri kadar da kötü olmamıştı. Tamam belki bir müzik şirketinden teklif meklif almazlardı ama yine de ikisi de herkesi coşturacak kadar iyi performans göstermişlerdi.
Son bölümü göz göze bakarak birbirlerine doğru söyledikten sonra alkışların yükselmesiyle iyice gaza gelmişlerdi. Müziğin son saniyelerine uygun bir şekilde hem söyleyip hem de dans ederken Şebnem "Beni beni sinene sar sevdamı gönlüne sal" kısmında elini tuttuğu Kerem'e doğru dolanmış karşılıklı gülerken final pozunu da Kerem'in Şebnem'i hafifçe eğmesiyle "Öldürür bu canı bu firar. Benim senden başka neyim var?" diyerek burun buruna yapmışlardı.
O anla birlikte derin bir sessizlik olmuştu. Ama niye öyle olmuştu ki? Alkış seslerinin duyulması gerekmiyor muydu? Gerekiyordu ve şu anda da restoranın içi "Bir daha! Bir daha!" sesleriyle inliyordu. Tabii bunu birbirlerinin gözlerinde kaybolan Şebnem ile Kerem fark edemiyordu. Kalbini titreten birinin gözlerine bakarken dünyada sadece o ve sen varmışsın gibi hissetmek bu olmalıydı. Bu kişi Kerem için Şebnem... Şebnem için de Kerem miydi yani? Basbayağı öyle olmuştu. İkisi de o an birbirlerine karşı her zamankinden farklı şeyler hissettiklerini kabul etmeliydi.
Kerem kendilerini izleyen onca insanı umursamadan Şebnem'i son derece yavaş bir hareketle kaldırmış yüz yüze geldikleri anla birlikte de elini belinden çekmeden sanki ona bir şey söylemek istiyormuş gibi bakmaya başlamıştı. Ancak kelimeleri bir araya getirmekte zorlanıyor gibiydi. Şebnem'de ondan farklı değildi. O çenesi düşük kızdan şu an eser yoktu. Acaba Kerem'in kalbi de onunki gibi delicesine atıyor muydu? Delicesine atıyor muydu bilinmez ama Şebnem'e karşı hissettiği şeyin Kerem'i etkilediği açıktı.
Kerem sonunda konuşmaya karar vermiş olmalı ki oldukça sakin bir ses tonuyla "Şebnem..." dedi. Çok da güzel bakıyordu. Böyle gözlerinin içine içine bakıyor Şebnem'de bu yüzden gözlerini ondan ayıramıyordu. Of! Şimdi pat diye seni seviyorum demesin bu deve! Valla Şebnem bunu kulaklarıyla duyarsa parti falan dinlemez şuracığa düşer bayılırdı.
Şebnem kalbi ağzında bir halde sessizce "Efendim Kerem?" dediğinde Kerem tam dile gelecekti ki Fiko onlara doğru yaklaşıp elindeki telefonu Şebnem'e uzatarak bir süredir zır zır çaldığını söyledi. Aah be!
Kimdi bu münasebetsiz ya! Şebnem telefonunu alsa da yine de bakışlarını Kerem'e çevirip "Sen ne diyecektin Kerem?" diye sordu. Gözü ısrarla çalmaya devam eden telefona takılan Kerem başını iki yana sallayarak "Önemli bir şey değildi. Hadi sen telefonuna bak bu kadar ısrarla çaldığına göre o daha mühim olmalı" dedi. O böyle deyince de telefonu açmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. Şebnem gözlerini kaçırıp "Hemen dönerim" dedikten sonra kenara geçip telefonunu açtı.
Tam karşısında da Kerem oturuyor ve bakışları da ister istemez bir noktada buluşuyordu. Kerem'in orada ne demeye çalıştığını çok merak etmişti ve bu lanet olası telefon yüzünden de öğrenememişti. Aah! Lanet olası telefonun çalma nedeni de Melismiş!
"Melis seni ilk gördüğüm yerde paralayacağım! Aramak için bundan daha uygunsuz bir an yakalayamazdın"
"Şebnem sen ne yaptın?"
"Henüz bir şey yapamadım ama aramasaydın yapacak uygun bir şey illaki bulurdum. Kerem bana ne diyecekti acaba? Of Melis off!"
"Bırak sızlanmayı! Bak Şebnem şimdi sana bir şey soracağım ve bana bir kere de cevap vereceksin tamam mı?"
"Neler oluyor Melis?"
"Şebnem tamam mı dedim!"
"Tamam sor"
"Sen kredi kartını mı kullandın?"
Bu soruyu duyar duymaz buz kesen Şebnem korku dolu bir sesle "Neden soruyorsun?" dediğinde Melis aniden yükselerek "Kullandın değil mi? Şebnem şu durumdayken bunu nasıl yaparsın? Ben sana ne olursa olsun nakit paranla idare et kartını da kullanma demedim mi?" diye bağırdı. Şebnem bakışlarını kendisine endişeyle bakan Kerem'e döndürüp dudakları titreye titreye "Param yetmiyordu kartı kullanmam gerekti. Bu benim için çok önemliydi Melis" dedi. Gitar parasının nereden geldiği de bu vesileyle ortaya çıkmıştı tabii.
"Tamam her ne olduysa olmuş artık yapacak bir şey yok. O halde şimdi beni iyi dinle tamam mı? Şebnem şu an her neredeysen hemen bavulunu topla ve oradan olabildiğince uzaklaş"
"Melis ben hiçbir yere gidemem. Şimdi olmaz"
"Şebnem zaman kaybedemezsin! Okan izini bulmuş seni almaya geliyor"
Şebnem beyninden vurulmuşa dönmüştü. Ne demek Okan izini bulmuş onu almaya geliyormuş! Kalbi korkudan o kadar hızlı atıyordu ki biraz daha zorlarsa infilak etmesi işten bile değildi. Olmaz ya... Şimdi olmaz. Ne olur şimdi olmasın.
Kerem'e bakarak gözlerinin dolmasını engellemeye çalışan Şebnem ne yapacağına hızlıca karar vermeye çalışırken Melis'in "Şebnem yalvarırım orada olma nedenini unutma. Ailen seni bu kaba saba adamla zorla evlendirmeye çalıştı. Şimdi seni bulduklarında da yarım kalan işlerini bitirmek isteyeceklerdir. Bunu mu istiyorsun? Okan'ın yanında süs bebeği gibi durup her söylediğine boyun mu eğeceksin? Yaşamak istediğin hayat bu mu?" demesiyle bir araba sesi duyulması da bir oldu.
Melis'e kapatması gerektiğini söyleyip kapıya doğru yürürken o kaçınılmaz sona da adım adım yaklaşıyordu. Korktuğu birazdan başına geleceğe benziyordu çünkü. Kenara geçip restoranın karşısındaki arabaya bakarken yanına gelen Kerem'in "Kötü bir şey mi oldu Şebnem neyin var?" diye sormasıyla zorlukla yutkunup gözlerini restorana doğru bakan Okan'dan ayırmadan "Beni buldular Kerem! Okan burada ve beni geri götürmeye geldi" dedi.
12.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder