4.Bölüm : Yelda ve Emre'nin Düğün Günü
"Mineee!"
"Yine ne var Yelda?"
"Ela geldi mi?"
"Henüz gelmedi"
"Buğra?"
"O da gelmedi"
"Emre neredeymiş?"
"Bilmiyorum ki o da bir gitti hâlâ gelmedi"
"Fotoğrafçım buradadır herhalde!"
"Tolga mı? Haberim yok ama neredeyse burada olur"
"Nasıl ya? Bunlar topluca başka bir düğüne davetliler de bir tek bizim mi haberimiz yok!"
"Sakinleş Yelda saat daha çok erken anca geliyorlardır"
Mine çantasından telefonunu alıp odadan kaçar gibi çıkarken kapıda da Emre'nin annesi Kamuran Hanım'a rastlamıştı. Ooops! Birazdan Yelda'nın saçları diken diken olacağa benziyordu. Mine gayet sıcak bir karşılamayla Kamuran Hanım'a selam verip yoluna giderken bir yandan da kayınvalidesini gören Yelda'nın can havliyle "Mine söyle acele etsinler!" demesini duyup sırıtarak aşağıya indi.
Kamuran Hanım kuaförlerin ve makyözlerin geldiğini söyledikten sonra müstakbel gelininin yanına yaklaşıp "Ah ah! Benim gelinim birazdan prenses gibi mi olacakmış?" deyince Yelda da küçük çaplı bir şok geçirmişti. Hayırdır inşallah buraya gelirken başını bir yerlere mi çarptı acaba?
Maalesef Kamuran Hanım'ın çok kötü bir huyu vardı. Önce tatlı tatlı konuşup sonra da hiç beklenmedik bir anda sokuverirdi insanı. Şimdi de huylu huyundan vazgeçmez misali zoraki bir şekilde gülümseyen Yelda'nın yüzüne garip garip bakıp ardından da eliyle gözlerinin kenarlarını kontrol etmeye başlamıştı. Yelda neden böyle bir şey yaptığını anlamaya çalışırken Kamuran Hanım'ın "Söyleyelim de şu kırışıklıkları kapatmak için bir şeyler yapsınlar. İnşallah ellerinde yeteri kadar malzeme vardır" demesiyle gözlerini kocaman açmıştı. Ne diyor bu kadın Allah aşkına? Gencecik kızın kırışıklığı mı olurmuş canım!
Yelda aynanın önünde yüzüne korkuyla bakarak "Kırışıklık mı? Nerede ya!" diye söylenip kendisini incelerken içeriye giren kuaför "Güzelliğinize güzellik katmaya hazır mısınız gelin hanım?" dedikten sonra Yelda'nın yüzünü gözünü çekiştirip hazır olduğunu söylemesiyle de malzemelerini çıkararak işlerini yapmaya başladılar.
........::::::::____::::::::........
Bu sırada Ela'ya ulaşamayan Mine bir diğer kaçağı yani Emre'yi aramaya başlamıştı. Neyse ki Emre yeni gelmişti ve şu an salondaki birkaç ayrıntıyla ilgileniyordu. Aman aman burada olsun da ne yaparsa yapsın. Onların aksine Ela henüz evden çıkmamış hazırlanmaya devam ediyordu. Giyinmeden önce ayna önünde ruj denemesi yaparken de odasının kapısı tıklatılmıştı. Gözlerini aynadaki görüntüsünden çekmeden "Gelebilirsin teyze" dediğinde içeriye giren Nevin Hanım Ela'ya telefonunun çaldığını ama açmak için yetişemediğini söyledi.
"Aşağıda mı unutmuşum?"
"Öyle olmuş"
"Ben de neden kimse arayıp neredesin Ela demiyor diye şaşırmıştım"
Ela rujunu makyaj masasına bırakıp telefonuna uzanırken Nevin Hanım'ın kendisine beğeniyle bakıp "Henüz elbiseni bile giymeden çok güzel olmuşsun Elacığım" demesiyle "Ee! Sana çekmişim güzeller güzeli" diyerek şımarıkça gülümsedi. Nevin Hanım bunun üzerine tedirgin bir ses tonuyla "Asıl annene çekmişsin. O da aynı senin gibi çok güz..." derken duyduğu şeyden son derece rahatsız olan Ela da konuyu değiştirmek için "Aa! Mine defalarca aramış" dedikten sonra "Affedersin teyze önemli olabilir" diyerek resmen kadının lafını ağzına tıktı.
"Mineciğim ne yapıyorsunuz?"
"Ne yapabiliriz Ela? Yem gibi attınız beni Yelda'nın önüne o da buldu laf geçireceği insanı canıma okuyor burada!"
"Tamam merak etme ben birazdan evden çıkacağım zaten"
"Yalvarırım çabuk ol! Şu Buğra'ya da söyle o da bir an önce gelsin tamam mı? Emre tek kalmış hazırlanacağına salondaki detaylarla ilgileniyor"
"Olur söylerim. Senin bir ihtiyacın var mı?"
"Yok canım her şeyim yanımda sağ ol"
"Birazdan görüşürüz o zaman"
"Görüşürüz"
Telefonunu kapatırken Ela'nın yüzünde de Yelda'nın bugün sadece Mine'nin değil hepsinin canına okuyacağını bildiği için sevimsiz bir ifade belirmişti. Ama yapacak bir şey de yoktu. Sonuçta bugün kızın en önemli günlerinden biriydi ve biraz stresli olması mazur görülebilirdi. Ela telefonunu çantasına atıp teyzesine dönerek "Ben çıkıyorum teyze sen de çok geç kalma tamam mı?" derken Nevin Hanım da önce tamam deyip sonra da "Ela şimdi sırası değil biliyorum ama bir şey de söylemedin. Yarın benimle anneni görmeye geleceksin değil mi?" diye sordu.
Ela annesiyle alakalı olan durumlarda çok geriliyordu. Bu yüzden de kısa bir sessizliğin ardından soğuk bir tavırla "Senin de söylediğin gibi şimdi sırası değil teyze. Bunu sonra konuşalım olur mu?" dedi. Böyle geçiştirmesinden gelmeyeceği de alenen belli olmuştu. Nevin Hanım üzülse de "Nasıl istersen bir tanem" dedikten sonra kendisine yaklaşarak yanağını öpen Ela'ya elbisesini almayı unutmamasını söyledi.
Ela çantasını alıp elbisesini de özel kılıfına yerleştirdikten sonra Nevin Hanım'a "Akşama görüşürüz" diyerek evden ayrıldı. Merdivenlerden hızlı hızlı inerken telefonu da yeniden çalmaya başlamıştı. Ekrandaki isme gülümseyerek bakıp telefonu da "Ooo! Nerelerdesiniz Buğra Bey? Sesiniz soluğunuz da çıkmadı bugün" diyerek açtı.
"Şimdi çıktı ya işte Ela Hanım"
"Ee! Nasılsın peki?"
"Nasıl olduğumu artık gelince görürsün. Sen neredesin? Düğün salonuna gittin mi yoksa hâlâ evde misin?"
"Evden şimdi çıktım beni merdivenlerde yakaladın"
"Süper! Ben de çıkıyorum geçerken seni de alırım beraber gideriz. Sen aşağıda beni bekle tamam mı?"
"Hızır gibi yetiştin Buğra! Ellerim kollarım doluydu zaten çok iyi oldu"
"Madem ellerin kolların dolu beni niye aramıyorsun? Evden çıkmış olsam da geri dönerdim"
"Taksi çeviririm demiştim ama... Neyse sen gel de öyle konuşuruz"
"Tamam birkaç dakika içinde oradayım"
"Bekliyorum"
Onların telefon görüşmesi sonlanırken aynı anlarda Tolga da evinden çıkıp düğün mekanına gitmek için yola koyulmuştu. Tabii bir süre sonra yol kenarında eli kolu dolu bir şekilde bekleyen Ela'yı fark etmesi de gecikmemişti. Taksi bekliyor olabileceğini düşünüp aracını kenara çektikten sonra yanına gitmek üzere arabadan çıktı.
Ela ise yakınında duran arabadan Tolga'nın indiğini görünce mesafeli bir şekilde selam verip yola bakmaya devam etti. İyi de adam onun için çıkmıştı arabadan. Şu takip edilme meselesi yüzünden kafa karışıklığı devam ediyor olmalıydı. Sonuçta sıradan insanlar takip edilmezler öyle değil mi?
Tolga verdiği selama karşı "Merhaba" dedikten sonra Ela'ya takılarak "Bugün bisikletiniz yok" dediğinde ona topuklu ayakkabılarını gösteren Ela da "Bisiklete bunlarla binmek pek mümkün olmuyor maalesef" diyerek yüzünü şirince buruşturdu.
"İsterseniz düğün mekanına birlikte gidebiliriz. Eliniz kolunuz dolu bir halde burada taksi beklemeyin "
"Çok incesiniz ama gerek yok. Az önce arkadaşım aradı da o da beni almaya geliyormuş"
Ela bunu söylerken Buğra'nın arabası da sokağın başında görünmüştü. Tolga genç kızın neden gülümsediğini anlayamazken Ela bakışlarıyla arabayı işaret edip "O da geldi zaten! Yine de nazik teklifiniz için teşekkür ederim" dedi. Bir şey değildi tabii ki. Buğra'nın arabasını park edip indiğini gören Ela eğer yolu bilmiyorsa kendilerini takip edebileceğini söyledikten sonra Tolga'nın "Teşekkür ederim ama bulurum diye düşünüyorum" demesiyle de "O zaman orada görüşürüz" diyerek Buğra'nın yanına doğru yürümeye başladı. Araçtan iner inmez Buğra da Ela'yı hemen görmüştü zaten.
"Nasılsın güzellik?"
"Ben iyiyim de asıl sen nasılsın?"
"Gördüğün gibiyim"
"Ben gayet iyi gördüm"
Ela arabanın yanına geldiğinde "Seni çok bekletmedim değil mi?" diyerek yanağını öpen Buğra'ya bekletmediğini söyleyip aynı şekilde karşılık verirken Tolga'nın da ister istemez bakışları onlara doğru kayıyordu.
Gözü takılan sadece o da değildi. Ela'nın elindekileri alıp arka koltuğa yerleştiren Buğra da tip tip baktığı Tolga için "Kim bu züppe? Rahatsız ettiyse söyle ifadesini alayım. Kravatımı çıkarmam iki saniye bile sürmez" dedi. Ela bunu gerçekten de yapabileceğini bildiği için gözlerini açıp "Şişşt sakın! Tanıyorum onu bir kadına rahatsızlık verebilecek biri değil o" dedikten sonra arabaya bindi.
Buğra Ela'nın kapısını kapatıp şoför koltuğuna geçtikten sonra arabayı çalıştırıp Tolga'nın arkasından gitmeye başlamıştı. Neden bilmiyordu ama tanımamasına rağmen gıcık olmuştu bu adama. Belki de aralarında Ela uğruna çetin bir savaş yaşanacağını ta o anda hissetmişti. Ondandı bu negatif hisler.
Ela keyifli bir halde Yelda'nın hışmına maruz kalan Mine'nin nasıl paniklediğini anlatırken bir yandan da Buğra'nın hızı yavaş yavaş arttırdığını fark etmişti. Hızlanarak Tolga'yı geçmeye çalışan Buğra'ya bakıp "Yelda acele etmemizi isterdi ama biliyorsun ki oraya tek parça halinde gidemezsek büyük kriz yaratır. O yüzden biraz yavaşla lütfen" dedi. Şu an yavaşlayamazdı maalesef. Belki sonra...
Buğra kısa bir an sessiz kalmış ama Tolga'yı solladıktan sonra rahatlayıp Ela'ya da gözü aynada olarak "Şimdi normal hızla gidebiliriz" demişti. Ela bir ona bir de arkalarında kalan Tolga'nın arabasına bakıyordu. Niye böyle bir şey yapmıştı ki şimdi? Ne oldu yani adamı geçince boyu bir karış daha mı uzadı? Ah bu erkekler!
Ela gözlerini dikip ters ters bakarken Buğra da konuyu dağıtmak için onun üzerindekileri inceleyip "Yeni bir tarz mı yarattın? Yelda düğününe en yakın arkadaşının topuklu ayakkabı üstüne de günlük şort giyip geldiğini görünce kesin ağlar he!" diyerek sırıtmaya başladı. Konuyu değiştirmeyi başarmışa benziyordu. Ela bu dediğine gülüp "Ağlarken makyajı aktı diye bir de üstüne fırça çeker. Neyse o görmeden bir yer bulup elbisemi giyerim artık" dedikten sonra Buğra'nın takım elbisesine bakıp takılma anlamında da elinin tersiyle koluna yavaşça vurarak "Senin de karizman en üst noktada arkadaşım seni daha sık böyle görmek isteriz. Düğüne gelen bekar kızlar da rahat bırakmaz şimdi seni hazırlıklı ol" dedi. O bekar kız kesimi Buğra'nın pek umurunda değildi ya neyse...
Buğra bu sözlerle keyiflenerek "Teessüf ederim Ela benim karizmatik görünmem için kravata ihtiyacım yok" dedikten sonra aynadan bakıp sinirli bir halde "Bu da mı bizimle geliyor anlamadım ki!" deyiverdi. Ela kimi kastettiğini bilememişti. Tabii yan aynadan geride kalan araca bakınca Tolga'dan bahsettiğini de hemen anlamıştı. Geliyorsa geliyor ne diye sinirleniyor ki?
"Sana söylemediler mi?"
"Neyi söylemediler mi?"
"Yelda'yı bilirsin mükemmeliyetçidir. Emre'nin bulduğu fotoğrafçılardan istediği verimi alamayacağını anlayınca anlaşmayı bozdu"
"Eee!"
"Sonra da onunla... Yani Tolga Bey ile anlaştı. Düğün mekanının fotoğrafçıları genel planları alırken o da gece boyunca gelin ve damada özel kareler çekecek"
Buğra bu işten hiç hoşlanmamıştı. Kaşlarını çatıp "Başkasını bulamamışlar mı Allah aşkına?" dediğinde Ela da "Bulamadıkları için ondan yardım istediler zaten. Tolga Bey ile Hulki amcanın dükkanında tanıştık. Ünlü firmalarla çalışmış oldukça profesyonel biri gibi gözüküyor. Aslında düğün fotoğrafçısı değil daha çok moda çekimlerinde bulunmuş. Gerçi Yelda'nın teklifini neden kabul etti anlamadım ama..." demeye çalıştı fakat Buğra sözünü ansızın kesip "Ben anladım canım sen o güzel kafanı yorma! Anlaşılan o ki Tolga Bey fotoğrafları çekerken ben de tüm gece ya sabır çekeceğim" deyiverdi.
"Tolga Bey'e neden bu kadar taktın anlamadım"
"Ben takarım! Hem sen bana laf yetiştireceğine rujunu mujunu tazelesene ne biçim kızsın ya!"
Ela onun neden böyle davrandığını anlayamıyordu. Hayır yani adamın kendilerine yardım etmekten başka yaptığı bir şey yoktu ki. Dolayısıyla Buğra'nın da ona diş bilemesine gerek yoktu. Ama işte birine takmaya görsün söylenirdi de söylenirdi.
........::::::::____::::::::........
Düğün mekanına geldiklerinde Buğra arabadan eşyaları alırken Ela da elinde elbise kılıfıyla içeriye girmiş göz ucuyla etrafa bakıyordu. O sırada karşıdan alelacele yanına gelen Mine'nin "Nerede kaldınız Ela aşk olsun! Yelda kaç saattir beynimin içinde et bırakmadı artık kafa tasımı kemirmeye başladı" demesine gülüp "Ay yazık betin benzin de atmış" dedikten sonra üstünü değiştirmesi için kendisine bir yer göstermesini istedi.
Mine karşıdaki odanın boş olduğunu söyleyip Ela'yı oraya yönlendirirken mekana yeni giren Tolga'yı görünce hemen yanına giderek "Hoş geldin! Biliyorum yeni geldin ama Yelda makyajı yapılırken de fotoğraflarının çekilmesini istiyor. İstersen gel ben seni onun yanına çıkarayım" dedi. Tolga bunu sorun olarak görmeyip nasıl isterlerse öyle yapabileceğini söylerken Mine de "Hem birazdan bizim çocuklar da gelir onlarla da tanışırsınız" dedi ve yanlarına gelmesine rağmen ses çıkarmayan Buğra'ya "Değil mi Buğra!" diyerek gözlerini belertip kendisini onaylamasını istedi. Buğra yan gözle Tolga'ya bakarak yarım ağızla "Tanışırız tanışırız!" dedikten sonra arkasından seslenen Emre ile beraber yukarı çıkarak damat odasına geçti.
İçeriye girer girmez Buğra pencereyi açıp odayı havalandırmış sonra da ceketini çıkararak askıya asmıştı. Şu takım elbise olayına da ayrı bir ayar olmuyor değildi. Tamam Ela'nın da dediği gibi bir erkeği karizmatik gösteren bir kıyafetti ama o alışmış kota bu kumaş pantolon denen nane sanki üstünde hiç yokmuş gibi hissettiriyordu.
Buğra taktığından bu yana rahatsızlığını hissettiği kravatını gevşetirken Emre de bunalmış bir halde "Az önce resmen ateş hattında kaldım. Annem damatlığın papyonunu takmamı isterken Yelda buna şiddetle karşı çıktı. Garson gibi gözüküyormuşum. Hatta gelirken yanında kravat getirmiş benden onu takmamı istedi" dedi. Buğra keyifsizce "Kötü olmuş" dediğinde kravattan mı bahsettiğini soran Emre'ye onda sorun olmadığını kendisine göre de kravatın daha iyi gözüktüğünü söyledi.
Onlar konuşurken Ela da giyinmiş üstünü başını düzelterek gelinin odasına çıkıyordu. Kapıyı açarak içeriye girdiğinde de Tolga'nın çekime başladığını fark etmemiş olacak ki "Yelda geciktiğim için özür dilerim ama gerekli cezayı çektiğime emin olabilirsin. Buğra bugün pek huysuz daha dakika bir gol bir taktı adama ya! Bütün yol boyunca vır vır söylenip durdu" deyiverdi. Yelda'nın poz verirken neden bahsettiğini sormasıyla da aksilik bu ya Tolga ile göz göze gelmesi bir oldu. Eyvah! Ela'nın kendisinden bahsettiğini anlamış mıydı acaba?
Ela söylediklerini nasıl kıvıracağını düşünürken Mine'nin "Hangi adam bu?" demesiyle gerekli ipucunu kapıp hemen "Adam mı dedim? Kadındı. Evet kadın!" dedi. Yelda ile Mine birbirlerine bakıp kadın mı adam mı diye mevzuyu kurcalarken çok şükür ki kapı tıklatıldıktan sonra içeriye Yelda'nın annesi Esin Hanım ve kayınvalidesi Kamuran Hanım girdi.
Ela onların gelişiyle olduğu yerde derin bir oh çektikten sonra hanımlardan izin isteyip odadan çıkan Tolga'nın arkasından kızlara eliyle onu işaret edip sessizce pot kırdığını belli ederek "Adam oydu!" dedi. Mine kötü bir durum olduğu için yüzünü ekşitirken Yelda da yanına gelen kızlara sessizce "Bu adama mı taktı o uyuz? Kurban olsun o fotoğrafçımın saçının teline adam Yunan heykeli Yunan!" deyip ikisinden de susmasına yönelik birer dirsek yedi.
"Ne vuruyorsunuz be! Sonuçta göz var izan var. Dünya ahiret eniştem olsun inşallah! Aldım kabul ettim yedi yedi yedi"
"Yeldaa!"
"Aman be Ela ağız tadıyla bir manifest yaptırmıyorsun insana!"
"Manifestlerine beni katma o zaman!
"Adını ağzıma almadım ama sen üstüne almak istediysen demek..."
"Sus bence tadımız kaçmasın"
"Ama hoş adam"
"Yelda!"
........::::::::____::::::::........
Tolga ise koridorda karşılaştığı Emre ile tokalaşarak ayaküstü tanıştıktan sonra onunla beraber damat odasına geçmişti. Emre kapıyı kapatırken Tolga'ya "Buğra ile tanıştınız mı? Kendisi en yakın arkadaşım ve de nikah şahidim" dedi. Tolga henüz tanışmadıklarını söyledikten sonra elini uzatıp memnun olduğunu söylerken onun elini kavrayarak sert bir şekilde sıkan Buğra da "Ben de memnun oldum" dedi. Bu memnuniyet ifadesi biraz ima barındırıyordu ya hadi hayırlısı bakalım.
Onlar sohbete başlarken gelin odasında da gergin anlar yaşanıyordu. Kamuran Hanım gelininin saçında birkaç değişiklik yapılmasını önerirken onun aksine Esin Hanım da Yelda'nın istemediğini bildiği için kibar bir dille Kamuran Hanım'ı vazgeçirmeye çalışıyordu. Ela ve Mine de Yelda ile aynı koltukta oturmuş iki annenin diyaloğunu masa tenisi izlermişçesine takip ediyordu ama tam o anda Kamuran Hanım'ın "O zaman benim dediğim mi daha uygun yoksa sizin dediğiniz mi bir de Yelda'ya soralım" demesiyle gözler Yelda'ya çevrilmişti. Niye böyle olmuştu ki şimdi? Ne güzel birbirlerini yiyorlardı Yelda'ya ne gerek vardı yahu!
Tüm gözlerin üzerinde olduğu Yelda kısık sesle "Tabii ki annemin..." derken çift taraflı yediği dirsekle kendine gelip "Onu bunu bırakın da sanırım benim tansiyonum düştü. Bir şey mi yesem acaba?" dedi. Hooop! En güzelinden konu değişimi...
Esin Hanım gidip yiyecek bir şeyler getireceğini söylerken onu duyan Kamuran Hanım da "Tansiyonu düştüyse tuzlu bir ayran yaptıralım" diyerek peşinden gitti. Esin Hanım kızı Yelda'nın ayran içmeyi sevmediğini söylemesine rağmen kendisine "Aaa! Olur mu canım ben ona içiririm" diyerek ısrarını sürdüren Kamuran Hanım'a hafiften çıkışarak "Ben kızımı bilmez miyim canım içmez diyorsam içmez! Sevmiyor işte burnunu tutup ağzına zorla mı sokalım Kamuran Hanım?" dedi.
Kaynanaların koridordan gelen sesini dinleyen Yelda annesinin arkasından "Affet anneciğim kendimi kurtarmak zorundaydım" dedikten sonra ani bir aydınlanma yaşamış gibi "Biriniz Emre'yi çağırsın. İstediğim kravatı takmış mı bir görmek istiyorum" dedi. Mine bu işi üstlenip odadan çıkarken Ela da herkes gelmiş mi diye bakıp hemen döneceğini söyledikten sonra Mine'nin arkasından çıktı.
Mine damat odasının kapısını tıklatıp içeriye girme iznini aldıktan sonra Emre'ye "Yelda seni çağırıyor Emre kravatına bakacakmış" dedi. O sırada Tolga da ayaklanmış ve telefon etmesi gerektiği için müsaade isteyip odadan ayrılmıştı. O aşağıya inerken Emre de ardından bakıp "İyi birine benziyor Yelda'nın dediği kadar varmış. Sevdim gerçekten kaliteli bir adam" dedi. Valla Buğra pek onun gibi düşünmüyordu.
Arkadaşına yan gözle bakan Buğra kravatını düzeltirken "Ben henüz bir şeye benzetemedim" dediğinde Mine'den "Valla ben birine benzettim ama çıkaramadım. Çok hoş adam be!" cevabını alınca gözlerini devirip "Hep derim bu Mine çok zevksizdir diye illa beni haklı çıkaracak" deyiverdi. Aaa! Uyuza bak sen! Mine bakışlarıyla didiştiği Buğra'ya burun büküp "Ben de Buğra çok kıskançtır derim ama iki de bir de ortaya atılıp haklı çıktım haklı çıktım demem!" diyerek onları kendi hallerine bırakıp odadan ayrıldı.
Mine gelinin yanına geri dönerken telefon konuşmasını bitiren Tolga da bir köşede tek başına durup dalgın dalgın dışarıya bakan Ela'yı görmüştü. Neden durgundu acaba? Önce tereddütte kalıp oradan uzaklaşmak istese de bunu yapamayıp yanına giderek "Güzel bir düğün olacağa benziyor" dedi. Ela onun sesiyle kendisine gelip "Öyle de olmalı. Yelda her şeyin kusursuz olması için çok uğraştı" dedikten sonra Tolga'ya şöyle bir bakıp "Düğünleri sever misiniz?" diye sordu. Tolga kaybettiği eşini hatırlattığı için "Pek değil..." dediğinde onun yüzünün düştüğünü gören Ela da bunun bir nedeni olup olmadığını düşünüp elindeki çiçeği döndürerek "Ben severim" dedi.
Bir süre öylece duran Ela kafasına takılan şeyin yanıtını bulma ümidiyle Tolga'ya dönüp "Yelda'dan öğrendiğime göre bu geceki çekimler için herhangi bir ücret kabul etmemişsiniz" dedikten sonra ses tonunu da bakışları gibi ciddileştirip sözüne devam ederek "Neden? Yani sonuçta işinizi gücünüzü bırakıp emek harcayarak vaktinizi ayırıyorsunuz. Ben... Ben anlayamıyorum" dedi. Tolga'nın muhatap kalmak istemediği bir soru olduğu açıktı. İstemişti ve yapmıştı. Bunun başka bir izahı yoktu ki.
Ela'nın sözü bitip kendisinden bir cevap beklemesi üzerine ona samimi olduğunu sonuna kadar hissettirerek "Kabul etmedim çünkü bu çekime iş gözüyle bakmadım. Buraya yeni gelmiş olmama rağmen herkes bana karşı o kadar sıcaktı ki ben sadece sizler için küçücük bir şey yapmak istedim" dedi. Ela verdiği cevabı beğenmişti.
Yüzündeki hoş tebessüm eşliğinde "O halde arkadaşlarım ve kendim adına teşekkür ederim" dedikten sonra Nevin Hanım'ın geldiğini görüp enerjik bir halde "Teyzem geldi!" dedi. Ses tonu ne hoş bir tınıyla çıkmıştı öyle. Ela aynı kendisi gibi Nevin Hanım'a doğru bakarak "Genç bir teyze" diyen Tolga'ya gülümseyip "Bunu ona da söylemelisiniz" dedikten sonra Tolga'yı orada bırakıp Nevin Hanım'ın yanına doğru gitti.
Ela'nın koşturarak teyzesinin yanına gidip ona sarılmasını izleyen Tolga bakışlarını üzerlerinden çekerek az önce Ela'nın baktığı pencereden dışarıyı izlemeye başlamıştı. Hoş bir manzaraymış doğrusu...
........::::::::____::::::::........
Saatler ilerlemiş nihayet gelin ve damat alkışlar eşliğinde salona girip nikah masasına geçerek hayatlarını birleştirmişlerdi. Yelda ile Emre tebrikleri kabul ederken bir köşede duran Ela da Mine'ye nikahın çok hoş geçtiğini söylüyordu. Mine kendisinin de çok beğendiğini söyleyip Ela'ya kanepe tabağını uzatırken "Hatırlatın da evlenirken düğün yapmayayım" diyerek yanlarına gelen Buğra'ya da "Asıl siz bana hatırlatın da Buğra evlenmeye karar verirse kızı insaniyet namına vazgeçireyim. Arkadaş olarak bir yere kadar çekiliyor ama koca anlamında tahammül edilmesi zor biri olacağını düşünüyorum" dedi. Buğra'nın kıskançlığından dolayı böyle söylüyor olmalıydı.
Buğra kızın elindeki kanepe tabağını "O gün bir gelsin de tahammül ediliyor muyum edilmiyor muyum görürüz çokbilmiş Mine Hanım!" diyerek alırken ikisi de birbirine tip tip bakmaya başlamıştı. Didişmeleri sebebiyle hallerine gülen Ela arada kalmamak için akıllıca davranıp birazdan döneceğini söyleyerek yanlarından ayırdı ve hızla davetlilerin arasına karıştı.
Yelda ile Emre'nin ilk dansının ardından onlara arkadaşları ve davetliler arasında bulunan çiftlerde dahil olmuştu. O sırada lavabodan dönen Ela karşıdan kendisine doğru gelmekte olan Buğra'nın "Dans edelim mi Ela?" diye sorup sonra da yüzünü ekşiterek "Mine bana kızdı ya ayağıma basıp duruyor. Bu geceyi öyle hatırlamak istemiyorum" demesiyle gülüp kabul ettikten sonra onunla birlikte pistte çıktı.
O anlarda elindeki fotoğraf makinesiyle çekim yapmaya çalışan Tolga'yı fark eden Yelda ise yavaş yavaş Ela ile Buğra'ya yaklaşıp zoraki bir gülümsemeyle de kimseye belli etmeden "Çekilsenize ya rol çalıp duruyorsunuz! Adam bizi çekecek diye yer değiştirip durmaktan helak oldu" dedi. Bunun üzerine Emre bıkkın bir halde "Yelda bari bu gece etrafla ilgilenmeyi bırak" deyince "Tamam hayatım bıraktım" dedikten sonra Emre'ye sarılıp dans etmeye devam etti ama bir yandan da ona fark ettirmeden Ela ile Buğra'ya sessizce "Az öteye... Biraz daha!" diyerek eliyle işaret etmeyi sürdürdü. Huylu huyundan gerçekten vazgeçemiyordu.
Tolga gereken kareleri almış ve fotoğraf makinesini masaya koyarak Hulki Bey ile sohbet etmeye başlamıştı. O sırada Buğra ile dansını bitiren Ela da sessizce yanlarına gelip Nezaket Hanım'a arkasından sarılarak "Nasılsın Nezoş?" deyiverdi. Kadının yüreğine inecek yahu! Nezaket Hanım bir anda yan tarafından uzatılan başın korkusuyla "İlahi Ela!" dedikten sonra gülerek elini genç kızın kendisini saran kolunun üzerine koyup "İyiyim tatlım hadi darısı senin de başına inşallah" dedi. Bu temenni sonrası anlık bir şekilde Tolga ile göz göze gelen Ela hemen bakışlarını Nezaket Hanım'a döndürüp "Kısmet Nezoş" dedikten sonra oturup sohbetlerine katıldı.
Havadan sudan bahsederken enteresan durumlar da cereyan etmiyor değildi. Tolga yanında oturan Hulki Bey ile konuşurken Ela gözlerini bir an olsun ayırmadan ona bakıyor Ela Nezaket Hanım'la konuşurken de aynı şeyi Tolga yapıyordu. Enteresan olan da gözlerinin birbirine değdiği her an ikisinin de aniden bakışlarını çekmesiyle gerçekleşiyordu. Halbuki ne vardı da neden çekiniyorlardı değil mi?
Sohbet muhabbet güzeldi ama havai fişek gösterisinin başlamasıyla Ela'nın yüzü saniyeler içinde bembeyaz olmuştu. İkinci patlayışın ardından da orada daha fazla duramayacağını anlayıp ani bir şekilde masadan kalktı ve Nezaket Hanım'a yeniden yanlarına geleceğini söyledikten sonra hızla oradan uzaklaşmaya başladı. Tolga da oturduğu yerden şaşkın gözlerle onu izliyordu. Biraz ani bir kalkış olmuştu çünkü. Ela'nın salon kapısından çıkarken kulaklarını sıkı sıkı kapattığını görünce ters giden bir şeyler olduğunu anlayıp Hulki Bey'e ve Nezaket Hanım'a "İzninizle" dedikten sonra hiç düşünmeden Ela'nın arkasından gitti.
Tolga nereye gitmiş olabileceğine dair etrafa göz attıktan sonra dışarıya çıkmış ve Ela'nın merdivenlere oturup kulaklarını da parmaklarıyla kapatmış olduğunu görmüştü. Bunun nedenini anlayamıyordu ama Ela onun geldiğinden habersiz her havai fişek sesinde yanan evlerinde yaşanan patlamayı gözünün önüne getirip gözleri gibi kulaklarını da daha sıkı kapatıyordu. O gecenin izleri belli ki genç kızın içinden hâlâ silinememişti.
Tolga endişeli gözlerle yanına yaklaşıp "İyi misiniz?" dese de herhangi bir cevap alamamıştı. Ela kulaklarını o kadar sıkı kapatıyordu ki onu duyması imkansız gibiydi. Elini uzatıp omzuna dokununca onu hissederek bir anda arkasını dönen Ela toparlanıp ayağa kalkarak "Neden geldiniz?" diye sordu. Ses tonu biraz sert çıkmıştı çünkü bu haldeyken birine görünmek en son isteyeceği şey bile değildi.
Tolga kızın düzensiz aldığı nefesine ve yüzündeki beyazlığa dikkat ederek "Masadan kalkışınız ani oldu. Kendinizi iyi hissetmediğinizi düşündüm" dediğinde Tolga'ya bu halde gözüktüğü için çok rahatsız olan Ela güçlü görünmeye çalışarak başını yükseltip "İyiyim ben! Bir şeyim de yok" dedi. Dedi ama tam o anda da sanki "Değilsin" demek istercesine bir fişek daha patladı. Sesle birlikte yeniden sarsılan Ela'nın beyaz tenine içinde birçok duygu barındıran hüzünlü gözleri de dahil olmuştu.
Ela her ne kadar belli etmemeye çalışsa da Tolga onun yaşadığı gerginliği yüzünden rahatlıkla okuyabiliyordu. Sanki ona acı veren derin izler saklıydı kalbinde. Nedeni ise Tolga için hâlâ muallaktaydı. Ela zorlukla yutkunup merak etmesini gerektirecek bir şey olmadığını sadece biraz hava almak istediğini söyledikten sonra tekrardan merdivene oturdu. İyi olduğunu söylemesine rağmen Tolga onu orada bırakıp gidemiyordu. Ağzı iyiyim dese de gözleri onu yalanlıyordu çünkü.
Bir süre sessizce bekleyen Ela hâlâ arkasında durmaya devam eden Tolga'ya "Size iyi olduğumu söyledim yani yanımda durmak zorunda değilsiniz" dedi. Onu bu durumdayken tek başına bırakmak istemeyen Tolga ise "Biliyorum" dedikten sonra yanına oturup kendisine şaşkınca bakmasına aldırmadan da "Ben de sadece hava alıyorum" dedi ve sessizce beklemeye başladı. Ela ona bakarken ne düşüneceğini bilememişti. Ama iyi ki gitmemiş ve orada kalmıştı.
Uzunca bir süre de aralarında sessizlik yaşanmıştı. Tolga ses çıkarmadan manzarayı seyrederken bu suskunluğa daha fazla dayanamayan Ela kaşlarını çatıp sessizliği bozarak "Havai fişeklerden hoşlanmam!" dedi. Tolga gözlerini baktığı yerden ayırmadan "Fark ettim" dedikten sonra kendisine şaşkınlıkla bakıp "Peki nedenini sormayacak mısınız?" diyen Ela'ya da başını iki yana sallayarak "Hayır" dedi. Ela ona bakıp kalmıştı. Gerçekten de merak etmiyor gibiydi. Bu yaklaşımı onu çok şaşırtmıştı.
Tolga verdiği cevaba şaşıran Ela'nın "Çok tuhaf..." demesi karşısında "Tuhaf olan ne?" diye sorunca Ela da bu tavrını anlayamamış gibi "Başka biri olsa peş peşe sorular sorup beni sıkıştırarak nedenini öğrenmeye çalışırdı. Ama siz öyle yapmadınız" dedi. Tolga kendisine göre asıl tuhaf olanın bu olduğunu söyledikten sonra "Karşımdakini üzeceğini bile bile sorular sorup hayatına burnumu sokmak pek bana göre bir şey değil" dedi. Tabii Ela'nın kendisine karşı olan bakışlarını görünce de "Ama bu dediğim beni sizin gözünüzde ilgisiz ya da insanların dertlerini umursamayan biri olarak da göstermesin. Belki köşeye sıkıştıran tarzda sorular soramam ama bahsi geçen konu benimle paylaşılmak istenildiğinde gayet iyi bir dinleyici olabilirim" diyerek bu dediğine yanlış anlamaya mahal vermeyecek şekilde bir açıklık getirdi.
Bu konuşma Ela'nın kalbinde yer bulan bir konuşma olmuştu. Tolga'nın sözlerine karşılık ona dikkatle bakıp tebessüm ederek "Beni şaşırttınız" dediğinde Tolga da yüzünün renginin yerine geldiğini gördüğü Ela'nın gözlerine çekinmeden bakıp "Siz de gülümsediniz. Sanırım şu an önemli olan da bu" dedi. Aralarında oluşan kıvılcım onlar fark edemese de dışarıdan çok net bir şekilde anlaşılıyordu. Bu an Ela ve Tolga için üzerinden zaman geçse de ilk günkü gibi hatırlanacak özel bir andı.
O anlarda Buğra da yana yakıla Ela'yı arıyordu. Kendi kendisine "Nereye kayboldun Ela?" diye söylenirken de dışarıya çıkmış ve görmekten en çok korktuğu sahneyle karşı karşıya kalmıştı. Ela'nın şu Tolga denen fotoğrafçıyla baş başa olması yetmiyormuş gibi bir de yan yana oturmuşlardı. Birbirlerinden etkilenmiş gibi bakmaları da Buğra'ya en ağır gelen şeydi. Bu sahne asla karşılaşmaya hazır olduğu bir sahne değildi.
Bir anda buz kestiğini hisseden Buğra kaşlarını çatarak onları izlerken Tolga'nın Ela'ya kalkmasına yardımcı olmak için elini uzattığını görmüştü. Ela'nın o adamın elini tutmasını istemiyordu. Buna izin veremezdi. Bu yüzden de daha fazla dayanamayıp Ela'nın kendisine uzatılan eli tutmasına bile fırsat vermeden ona doğru seslendi.
"Ela!"
4.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder