10 Nisan 2025 Perşembe

Güzel Kaçak / 13.Bölüm (Yazan : NK)

13.Bölüm : Nişanlının bir nişanlısı mı var Kerem?

"Beni buldular Kerem! Okan burada ve beni geri götürmeye geldi"

Şebnem artık sona geldiğini anlamıştı. Okan'a bakarken ne yapacağına hızlıca karar vermeye çalışıyordu ancak o vızır vızır işleyen kafası şu an ona bu konuda hiç yardımcı olmuyordu. Belli ki Okan'ın burada oluşu onda büyük bir şok etkisi yaratmıştı. Şebnem bu haldeyken Kerem'de çatık kaşlı bir ifadeyle Okan'ın telefonla konuşarak arabasından çıkışını izliyordu. Nereden çıkmıştı ki bu adam şimdi? Ayrıca Şebnem bu kadar korktuğuna göre pek de tekin biri değil gibiydi.


Kerem yanında dili tutulmuş gibi duran Şebnem'e bakarken onun gözlerini çaresizce kendisine çevirmesiyle bir karar vermişti. Şimdi durmak değil harekete geçmek vaktiydi. Kerem bir Şebnem'e bir de Okan'a baktıktan sonra "O dediğin o kadar da kolay değil! Seni hiçbir yere götüremez. Denerse de bu onun için hiç iyi olmaz" dedi ve Şebnem'i elinden tutup doğum günü sebebiyle eğlenen insanlara da "Soran olursa bu kızı tanımıyorsunuz asla da bir yerde görmediniz!" deyip kalabalığın içinden geçerek arka tarafa doğru gitmelerini sağladı.

Onların bu telaşını gören Fiko ne olduğunu anlayamasa da yine de elindekileri bıraktığı gibi peşlerine takılmıştı. Bir sorun olduğu belliydi. Kerem hızlı adımlarla depo gibi kullandıkları odaya girip Şebnem'in elini bırakarak tam pencerenin önündeki dolabı itmeye yeltenmişti ki içeriye giren Fiko "İkinizin neyi var? Gören de sizi hayranlarından kaçan üçüncü sınıf popstar zanneder" deyiverdi.

Fiko'yu duysa da ona hiçbir şey söyleyemeyen Şebnem korkudan odanın içinde dört dönüyordu. Nasıl kurtulacaktı ki buradan? Değil Okan ile karşı karşıya gelmek onun varlığını bile hissetmek istemiyordu ki. Aa! Bir de ailesi vardı tabii. Okan kendisini ailesinin önüne attığında asıl başı o zaman belaya girecekti. Şebnem bir o yana bir bu yana giderken yaşadığı korkuyla iyice paniklemişti.

"Fiko Bey hani bana seni 450 derecelik fırına sokar sonra da restoranın kapısına "Tadilat nedeniyle kapalıyız" yazarım demiştiniz ya..."

"Kafamı attırırsan bu defa sadece söylemekle kalmam direkt icraata geçerim!"

"İzin veriyorum şimdi yapın! Valla gıkım çıkmayacak Fiko Bey başka türlü kurtulamam ben bu adamdan!"

Nasıl yani? Fiko şaşırmış bir halde bakarken haklı olarak onun kimden bahsettiğini anlayamayıp "Kimden kurtulamazsın Kerem'den mi?" diye sorunca Şebnem de olduğu yerde tepinerek "Hayır Fiko Bey hayır! Kerem gibi adamdan niye kaçayım ben Allah aşkına!" diye bağırdı. O sırada Kerem dolabı çekip pencereyi açmış ve "Hadi Şebnem buradan çık" demesiyle de Fiko ciddi anlamda bir terslik olduğunu anlamıştı.

"Kimden kaçıyor bu şapşal?"

"Okan'dan Fiko Bey!"

"Okan da kim?"

"Nişanlım!"

"Ne! Nişanlının bir nişanlısı mı var Kerem?"

"Şebnem benim nişanlım değil ki Fiko!"

"Herkesin içinde nişanınızı ilan ettiğinize göre Şebnem resmen senin nişanlın sayılır"

"Sayılmaz!"

"Sayılırım Kerem hiç bu yönden düşünmemiştim ama Fiko Bey doğru söylüyor"

"Sen bir sus Şebnem!"

"Hâlâ bu kıt akıllının neden kaçtığını söylemediniz. Neler oluyor burada?"

Fiko bunu sorarken vakit kaybetmemek adına hemen Kerem'in yanına gelen Şebnem önce bir çıkacağı yere bakıp sonra da Kerem'e doğru dönerek çekici bakışlarla "Ayaklarımı yerden kes Kerem" dedi. Bu çekici tavırla afallayan Kerem "Ne!" derken gözlerini kocaman açan Şebnem de "Kaldır beni Kerem şu kazık kadar boyun bir işe yarasın bari!" dedi. He! Öyle dese ya...

Şebnem kollarını açarak "Kerem hadi bakma öyle gelecek şimdi!" derken Kerem de ona ters ters baktıktan sonra belinden tutup kızın gözlerine bakarak üçe kadar saydı ve Şebnem'i tek hamlede pencereye doğru kaldırdı. Şebnem de onun kendisini pencereye doğru kaldırmasıyla oturduğu yerden hemen etrafı kontrol etmeye başlamıştı.

Oops! Ancak bir sorun vardı. Şebnem tam camdan çıkacakken yüzünü buruşturup aniden geri dönerek "Kerem indir beni indir!" dedi. Kerem onu indirirken ne olduğunu sorunca Şebnem de korku içinde "Buradan elimi kolumu sallayarak çıkamam. Okan'ın adamları restoranın etrafını sarmış. Yandım ben! Onunla gitmek istemiyorum Kerem ne olur bir şey yap!" dedi. Evet bir şey yapmalıydı ama ne?

O sırada aksilik bu ya Şirin'de doğum günü ile ilgili bir aksaklık olduğunu düşünüp ne olduğuna bakmak için yanlarına doğru geliyordu. Üçü de düşünürken Kerem bu yaşanan kaosa bir son verip "Ben gidip bu Okan denilen adamla konuşacağım zaten başka çaremiz de yok. Şebnem gitmek istemediği sürece onu kimse alıp bir yere götüremez. Buna izin verecek değiliz. Hiç kimse bir kadını buradan zorla götüremez. Bu nişanlısı olsa bile!" diyerek tam kapıya doğru gidiyordu ki Fiko aklına gelen bir düşünceyle "Kerem bekle!" diye seslenip durmasını sağladı.

Bu seslenişle duran Kerem arkasını dönerken Fiko da yanına yaklaştığı Şebnem'e "Hâlâ aptal bir sarışın olduğunu düşünüp seni marine ederek şişe takmak istiyorum" dedi. Ee! O lafa böyle girince fena halde köpüren Şebnem de tam "Bana bak kelaynak kuşu dua et şu an topun ağzındayım yoksa seni..." diyordu ki onun lafını kesen Fiko aniden yükselip "Bir sus hemen anlamadan dinlemeden parlama sarı çıyan!" dedi. Ne oluyor be!

İkisi de gözlerini kısarak birbirlerine tehditkar bakışlarla bakarken Fiko beklenmedik bir şekilde ifadesini yumuşatıp "Tamam belki çok iyi anlaşamıyoruz birbirimizi de sevmiyoruz ama sen yine de bu müessesenin güzide olmasa da şöyle böyle bir elemanısın. Ayrıca seni benden başka hiç kimse korkutamaz. Kerem haklı seni o nişanlı bozuntusuna yem edemeyiz!" diyerek başındaki peruğu çıkarttı ve yavaşça Şebnem'e doğru uzattı. Belli ki bu sefer kılık değiştirmesi gereken kişi Şebnem'di.

Şebnem masum bakışlarla bir peruğa bir de Fiko'ya bakarak "Ama Fiko Bey siz içeriye böyle pasparlak giderseniz Şirin sizin hakkınızda ne düşünür? Hem onca çaba onca hazırlık ne olacak?" diye sordu. Fiko'nun yüzü asılmıştı. Peri Kızı onu zaten görmemişti ki. Belki de hiçbir zamanda görmeyecekti. Fiko onun için sadece doğum gününde süslerini doğru asan adam olarak kalacaktı. Ve bu da Fiko'nun canını çok acıtmıştı.

İyi mi olacaktı kötü mü olacaktı belli değildi ama Şirin odaya doğru yaklaşırken onların bu konuşmalarına şahit olmuştu. Fiko peruğu Şebnem'in ellerine tutuşturup "Yıllardır restoranın önünden her geçişini bir gün karşılaşacağız ve masalımız işte o zaman başlayacak diye düşünerek izledim. Ama bu sadece hayal olarak kaldı. Karşılaştık ama o beni görmedi. Farkıma bile varmadı. Belki de kendim olmadığım bambaşka bir adam gibi görünmeye çalıştığım için beni fark etmedi. Onun karşısına birine benzeyerek değil ben olarak yani gerçek biri olarak çıkmalıydım. Kerem'in de dediği gibi Şirin beni yaratmaya çalıştığım adam olduğum için değil beni ben olduğum için sevmeli. Diğer türlü hiç sevmesin daha iyi" dedi. Kapının önünde onları dinleyen Şirin bu sözlerden etkilenmişe benziyordu. Fiko tamamen kendisi olunca Peri Kızı'nın da görüş alanına girmişti. Olması gereken de buydu sanki.


Şebnem ise ağlak bir ifadeyle çenesini titretip Fiko'ya sarılarak "Ay Fiko Bey! Sizin de bir kalbiniz varmış" deyince o duygusal atmosfer Fiko'nun bu söze "Bir kalbim olmasa karşında kanlı canlı durur muyum şapşal! Saçmalamayı kes ve hemen tak şu saçma salak peruğu!" demesiyle yeniden normal haline geri dönmüştü.

Şimdi yapılacak iş de belliydi.

Bu defa da değişim Şebnem için başlasın!

Şebnem peruğu takmak üzere düzeltirken Kerem'de onun sapsarı saçlarını tepede toplayarak yardımcı olmaya çalışıyordu. Okan geldiğinde onu oyalama görevi de Fiko'ya verilmişti. Şebnem ile Kerem işlerine acele ile devam ederken Fiko'da kapının önünde elindeki çantasına bakarak gelen Şirin ile deyim yerindeyse kafa kafaya tokuşmuştu. Oops!

İkisi de can acısıyla başını tutarken Fiko'nun gözleri onu karşısında görür görmez pörtlemişti. Nasıl pörtlemesin? Peri Kızı'nın dikkatini çekeyim diye diye az kalsın daha fazlasını yapıp kızın kafasını kırıyordu.

Şirin toparlanır toparlanmaz utangaç bir tavırla gülümseyip "Affedersiniz Fikret Bey benim hatam sizi görmedim" dediğinde Fiko da buruk bir halde ve neredeyse kendisinin duyabileceği bir ses tonuyla "Görmediğini görebiliyorum Peri Kızı" deyiverdi. Şirin ne dediğini anlayamasa da koluna dokunup orada olma sebebini belli ederek "Şey... Ben aslında size yardım etmek için gelmiştim" dedi. Fiko'ya mı dokundu o? Yardım da mı edecekmiş? Kime? Yok artık! Hâlâ mı dokunuyor? O el Şirin'in mi? Fiko'yu kaybediyoruz... Dıııııııııııııt!

Fiko yine kilitlenirken Şebnem ikisini o halde görerek "Şirin Fiko Bey yine error verdi. Sistemi çökertmeden bas çimdiği!" diye bağırdı. Düşünecek zaman yoktu. Şirin'in Şebnem'den aldığı yetkiye dayanarak attığı çimdiğin hissiyle yerinde hoplayan Fiko kendisine gelip o gazla "Sakın korkmayın! Ben şimdi o nişanlı bozuntusuna haddini bildiririm!" diyerek bir hışımla dışarıya çıktı. Şirin ardından bakıp gülerken bir yandan da yürüyerek Şebnem'in yanına gelmişti. Aslında orada olması Fiko kadar Şebnem ve Kerem'i de epeyce şaşırtmıştı.

Şirin elindeki çantadan bir göz kalemi ve far çıkarıp Kerem'in eline tutuşturduktan sonra Şebnem'in boş boş bakması eşliğinde de "Sizi duydum ve yardım etmek istiyorum. Hadi biraz tarzını değiştirelim de peşindeki her kimse seni tanımasın" dedi. Şebnem ile Kerem birbirlerine manasızca bakarken Şirin hiç vakit kaybetmeden değişime dair işlemlere başlamıştı. Kaşları farklı bir renge boyanıp artistik bir göz makyajıyla da tanınmaz hale gelen Şebnem artık Şebnem olmaktan çıkmıştı. Şu an Zuhal Hanım bile gelse kendi kızını tanıyamazdı herhalde.

●●·٠●●٠·˙

İçeride hummalı çalışmalar sürerken Fiko'da arka taraftan çıkar çıkmaz Okan'ın restorana girdiğini görmüştü. Aah! Tam bir artist bozuntusu! Onun cool yürüyüşünü ağız burun bükerek izleyen Fiko kendi kendisine konuşurken Okan da gözü davetlilerin arasında gezinerek "Bu restoranın sahibi kim?" diye sordu.

Fiko onu baştan aşağıya süzüp yine takma kimliğini kullanarak "Buyurun ben Kayhan Çelikbilek! Size nasıl yardımcı olabilirim?" deyiverdi. Ah be Fiko! Soyadı tamam güzel hoş da şu fındık kadar görünen ufacık halinle pek bir uyumsuz kaldı onu ne yapacağız?


"Bu restoranın sahibi siz misiniz?"

"Yetkili kişilerinden biriyim. Kerem Bey bugün gelmedi ama sorun değil çünkü ben varım!"

Okan sert bakışlarıyla ceketinin cebinden Şebnem'in bir fotoğrafını çıkarıp Fiko'nun önüne koyarak "Bu kızı arıyorum. Adı Şebnem Çetiner. Bana sizin yanınızda çalıştığını söylediler" dedi. Bu bilgiye büyük ihtimalle Şebnem'in gitarı satın aldığı yerden ulaşmıştı.

Fiko yutkunup tek kaşını kaldırarak resmi eline alırken o sırada yanlarından el ele kola kola geçen Kerem ve Şebnem'e bakıp önce bir gözleri pörtlese de hemen durumu anlayıp "Bunu saymayız yine bekleriz efendim" dedikten sonra onlara bakmaya yeltenen Okan'a dönüp "Evet bu kız bizimle çalışıyordu ama şükürler olsun ki çıkışı eline verildi" dedi. Okan arkasını dönüp kapıdan çıkan Kerem ile Şebnem'e şüpheli gözlerle baktıktan sonra Şebnem'i tanıyamayıp Fiko'ya doğru dönerek "Peki nerede bulurum ben bu kızı? Ayrılmadan önce size nereye gideceğini söyledi mi?" diye sordu.

O anlarda Şirin de Fiko'nun yanına gelmiş arkasında durup konuşmalarını dinliyordu. Fiko kendisinden gayet emin bir tavırla "Açık konuşmam gerekirse o sarı çıyanla alakalı hiçbir şey bilmek istemiyorum. İçimden cehenneme kadar yolu var demek geçiyor ama gidenin ardından bunu açıkça söyleyecek kadar da gaddar biri değilim. Bu tarz kötü düşüncelerin içimde kalması daha doğru olur" derken koluna girip her şeyin yolunda olduğunu belli eden bir tebessümle kendisine imalı bir şekilde bakan Şirin'i görünce yine geri geri kaykılmaya başlamıştı. Ancak Şirin bunu fark edip onu sıkıca kavrayarak Okan'a da "Fotoğrafa bir de ben bakabilir miyim?" diye sordu.

Fotoğrafı verdiğinde Şirin resmi inceleyip bakışlarını dikkatle kendisine bakan Okan'a çevirerek "Siz Şebnem'i mi arıyorsunuz?" dedi. Ne diyordu bu kız Allah aşkına? Peri kızı dedik bağrımıza bastık yaptığı şeye bak! Bir de az önce çıktılar desin de tam olsun bari!

Ancak durum öyle değildi. Şirin gayet güven veren bir sakinlikle hiç telaş yapmadan "Şebnem ile tanışmıştık kendisini çok sevdim ama o artık burada değil" dedi. Fiko bu duyduğuyla rahatlayıp soluklanırken Okan da Şirin'e Şebnem'in nereye gittiğini bilip bilmediğini soruyordu. Şirin bildiğini söyleyince de Fiko'nun tiki yine kendisini belli etmeye başlamıştı.

Fiko'nun gözü peş peşe seğirirken Şirin fotoğrafı geri verip "En son görüştüğümüzde bana veda etmişti. Anladığım kadarıyla Karadeniz tarafında yaşayan bir arkadaşına doğru gidiyor ama kim olduğunu bilmiyorum" dedi. Okan resmi cebine atıp bilgilendirme için teşekkür ederek çıkarken Fiko'da yan gözle Şirin'e doğru bakıp "Ka-Karadeniz mi?" dedi. Şirin'de bu soruya karşılık tatlı tatlı omzunu silkelemişti.

"Ne yapayım bir anda aklıma öyle söylemek geldi. Övünmek gibi olmasın ben Karadeniz kızıyım da..."

"Uy ne diyusun?"


"Efendim?"

"Ula şindi faka bastuk ne diyirum ben? Haçan Türkçem mutasyona uğradi şivelenip duruyiiii!"

"Fikret Bey siz iyi misiniz?"

"Bilmirum içimde laz uşakları kemençe eşliğünde tepinip duruyii engel olamirum"

"Ne?"

Görünen o ki Fiko'nun yine çimdiklenip fabrika ayarlarına geri döndürülmeye ihtiyacı vardı. Fiko konuşmasını düzeltmeye çalışırken Okan'da arabasına yaklaşıp yanına gelen bir adamına dikkatlerini çeken bir şey olup olmadığını soruyordu. Aah! İşte şimdi gerçekten faka basmış bulunmaktaydılar.

"Şebnem Hanım ile ilgili henüz yeni bir bilgimiz yok ama az önce dışarıya çıkan Kerem Günsür'ü takibe aldık efendim"

"Kerem Günsür mü?"

"Bu restoranın sahibi efendim Şebnem Hanım'ın patronu. Kendisi az önce bir kızla çıkıp uzaklaştı ama Mustafa peşlerinde"

Okan'ın gözünün önüne yanından müşteriymiş gibi geçen Kerem'in görüntüsü gelmişti. Yanındaki kızla sarmaş dolaş çıkarken Kayhan denen adam da ona Kerem'in bugün gelmediğini söylemişti. Belli ki onları korumak için yalan söylemişti. Okan burnundan soluyarak "O yanındaki kız Şebnem'di! Hemen bulun onları sakın kaçırmayın" dedikten sonra arabasına binip adamı Mustafa'nın ne tarafta olduğunu öğrenerek peşlerine takıldı. Eyvahlar olsun!

●●·٠●●٠·˙

Okan duruma uyanırken Şebnem ile Kerem'de caddede büyük bir hızla yürüyüp oradan uzaklaşmaya çalışıyordu. Kerem dikkat çekmesin diye kolunu omzuna attığı Şebnem'i sıkı sıkı tutarken bir yandan da "Sakın arkana bakma Şebnem hızıma ayak uydur yavaşlamamalıyız" dedi. Ancak sanki Kerem öyle dememiş gibi Şebnem sürekli onun omzunun ucundan takip edilip edilmediklerini kontrol ediyordu. Bunu yapıyordu çünkü az önce ayak sesleri duymuş ama baktığı anda ses kesilmişti. Doğal olarak da kuşkulanmıştı tabii.

"Kerem sence dikkat çekmeden uzaklaşabildik mi? Ben öyle olduğunu düşünemiyorum çünkü nedense arkamızda biri olduğunu hissediyorum"

"Bilmiyorum Şebnem ama şu köşeyi dönünce bir taksi durağı var. Hemen Samet'in stüdyosuna gidip Fiko'dan haber çıkana dek orada saklanmamız gerek"

"Kerem?"

"Ne oldu?"

Şebnem araba sesi duyup çaktırmadan arkalarına bakarken "Kahretsin!" deyince Kerem'de yanlarından hızla geçen Okan'ın arabasını fark edip aniden durdu. Şebnem görüntü anlamında olmasa da içten içe çok paniklemişti ve bunu da "Niye kabak gibi orta yerde duruyoruz Kerem kaçsak ya!" diyerek belli etmişti.

Kerem Okan'ın arabasının durmak için yavaşladığını anlayınca gerçekten gitme vakti olduğunu anlamıştı. Sol tarafında kalan dar yola bakıp Şebnem'i elinden tutarak hızla o yöne doğru koşarken Okan'da onları fark edip geri geri gelmeye başlamıştı. Tabii işareti alan adamı ondan önce peşlerine takılmıştı bile. Okan arabasıyla farklı bir yoldan giderken Şebnem'de Kerem'in hızına yetişmeye çalışıp tabana kuvvet kaçıyordu.

"Kerem çok hızlısın dalağım patlayacak!"

"İstersen oturup bir limonata içelim Şebnem?"

"Ne?"

"Koş Şebnem kooooş!"

"Tamam Kerem Forrest Gump diyorsun anlıyorum"

"Senin neler anladığını bir de ben anlasam!"

"Ne?"

"Bir sus Şebnem bir sus!"

İkisi de koştur koştur ara sokaklardan geçerken eyvahlar olsun ki önlerine karşı apartmanlarındaki şen dul teyze yani Fatma Hanım çıkmıştı. Kadıncağız pazar torbalarıyla kan ter içinde "Aaa! Kerem seni Allah mı gönderdi?" diye sordu. Şu an olmaz ya!

Şebnem hızla Kerem'e bakarken gitmeleri gerektiğini söyleyen Kerem'de kadının bir türlü önlerinden çekilmeyip "Durun canım nereye? Nurten'den aldım haberleri eee evlilik ne zaman? Ay arayı çok uzatmayın hâlâ gençken bir ağız tadıyla göbek atayım düğününüzde belki benim de kısmetim çıkar belli mi olur" dedi. Kadın söylediği şeyle yandan yandan gülünce Şebnem gözlerini kocaman açıp "Bu göbekle kısmeti çıkacağını düşünüyor mu gerçekten? Bana kazara bir çarpsa üç ay komada kalırım be!" deyiverdi.

İki kadın arasında kalıp kafası iyice karışan Kerem durumu kurtarmak için kadına dönüp bir anda "Biz de şimdi gün almaya gidiyoruz ama geç kaldık şen dul teyze" dedikten sonra en son söylediği şeyi algılayıp hemen toparlayarak "Amaaaan! Yani Fatma teyze" dedi. Şebnem sırıtırken Kerem de onu gülmenin sırası mı şimdi diyerek dürtüyordu. Haklıydı tabii.

Kerem ile Şebnem telaşla gelen giden olup olmadığına bakarken kadıncağız da "Ne teyzesi ayol ablanım ben senin! Küçül de cebime gir bari. Hadi sizi daha fazla tutmayayım koşun alın gününüzü ama sakın hafta içine almayın altın günüm var benim hanginize yetişeceğimi şaşırttırmayın bana" dedi. Herkesin derdi başka tabii. Şebnem şaşkın şaşkın "Bu teletabiler kabilesine mensup kadın ne diyor ya!" derken Kerem de kadının omzuna dokunup "Tamam Fatma teyze ben ellerinde olan günleri sana söylerim ona göre seçeriz ama şimdi bırak bizi gidelim de kapanmadan yetişelim" dedi.

Fatma Hanım geçip gitmelerine izin vermeyip "Ay Keremciğim cumartesine almaya bakın cuma günü kızlar bana toplanıyorlar o altınlardan alır size takarım" derken "Takacağını taktı zaten! Ne çok konuşuyor bu kadın ya!" diyen Şebnem'de köşeden dönen adamı görüp "Kerem geliyorlar!" dedi. Adamı gören Kerem Fatma Hanım'ın "Kim geliyor ayol! Kıza iyi sıhhatte olsunlar geldi belli ki tövbe estağfurullah! Kerem bir gün gelin de kurşun dökeyim ben size" demesiyle "Dök tabii dök geliriz. Hadi ellerinden öptük Fatma teyze!" dedikten sonra Şebnem ile birlikte yeniden koşmaya başladı.

Kadıncağız onlara ve onların ardından koşan adama bakarak "Kim ayol bu? Maşallah o flaşlı dizideki oğlan gibi geçti gitti yanımdan" deyip iç çekerek önüne dönerken Şebnem'de koşmaktan neredeyse ağladı ağlayacak hale gelmişti.

"Dayan Şebnem! Şu ileride saklanabileceğimiz bir yer biliyorum"

"Ya oradayken bizi görürlerse?"

"Görmezler merak etme"

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Çünkü daha önce kimseye yakalanmadık"

"Kiminle!"

Kerem sessiz kalınca Şebnem koşarken bir yandan da nedense onun koluna bir tane patlatıp "İpek böceği ile değil mi?" deyiverdi. Ne oluyor be! Şebnem'de bu nişanlılık olayına kendisini iyice kaptırmıştı yani. Kerem vurduğu için kızsa da onu şimdilik cevapsız bırakıp duvar dibine geldikten sonra aşağıya atlamıştı. Şebnem'de gözlerini devirip "Of! Yine tut beni Kerem" diyerek yanına indiğinde ilerideki derin oyuktan içeriye girdiler. Bu ne be! Mağaradan hallice gibi yerde sıkış tıkış olmuşlardı. Bunlar İpek böceği ile ne arıyorlardı ki bu daracık buracık yerde? Gidecek başka yer mi yoktu da buraya gizleniyorlardı!

Arkalarındaki adam koşturarak gelip nereye gittiklerini anlamaya çalışırken Şebnem alanın darlığından yapışık halde durduğu Kerem'e gözlerini dikmiş ters ters bakıyordu. Resmen derdini unutmuş İpek ve Kerem'in burada ne aradığını düşünüp duruyordu. Kerem'de adamın ne yaptığını izlerken Şebnem'in kendisine karşı olan delici bakışlarını sonunda fark etmişti. Buna bir mana veremediği için gayet kısık bir ses tonuyla "Neden öyle bakıyorsun? Saklandık işte" dediğinde Şebnem aynı ses tonuyla "Bu daracık yerde ne yapıyordunuz siz Allah aşkına?" diye sordu. Eveeet! Birazdan biri Hanya demeye başlayacak diğeri de Konya...

"Saklanıyorduk"

"Kimden?"

"Ailelerimizden"

"Kaçacak başka yer bulamadınız mı? Bu ne böyle ağız ağıza burun buruna!"

"Biz buraya gayet rahat bir şekilde sığıyorduk Şebnem"

"Aaa! Bir de şişko oldum yani ondan sığamadık. Sağ ol be Kerem!"

"Öyle bir şey demedim ki. Hem sana şişman demek için ya kör olmak ya da Fiko olmak lazım!"

"Gerçekten mi?"

"Gerçek tabii ki yoksa buraya nasıl sığacaktık ki?"

"Aaaa! İltifat ederek lafı kaynatmaya çalışma!"

"Lafı niye kaynatayım anlamadım ki!"

"Söylesene İpek'i neden getiriyordun buraya?"

"İpek mi?"

"Evet İpek! Taşa tebeşirle kalp çizip içine adınızı da yazdınız mı?"

"Şebnem yanlış anlamışsın sus"

"Hee! Hem şişkoyum hem de lafı kaba etimden anlıyorum yani! Seni hiç tanıyamamışım Kerem demek kızları ağına burada düşürüyorsun. Ayıp ayıp!"

Azıcık sussa işin aslını anlayacak ama çenesi düştü bir kere susturana aşk olsun. Şebnem sinirli sinirli bakarken Kerem başını hafifçe eğerek gözlerine bakıp "Buraya küçükken Samet ile geliyorduk İpek ile değil. Anladın mı şimdi?" dediğinde oldukça rahatlayan Şebnem'de çekinerek başını sallayıp "Ben susayım değil mi?" diye sordu. Ee! Sussun bir zahmet.

Kerem'in gözü adamın olduğu yere doğru kayınca Okan'ın arabasının yaklaştığını fark etmişti. Belli ki her iki tarafında son durağı burası olmuştu. Araçtan inen Okan adamı ile konuşarak farkında olmadan onların bulunduğu yere doğru yaklaşırken Kerem de fark edilmemeleri için Şebnem'e iyice sokularak onu örtmüştü. İşte burun buruna demek tam olarak da bu oluyordu. Sessiz ve gergin bir şekilde birbirlerine bakarak hareketsiz kalırken Okan'ın sesi gelmeye başlamıştı.



"Bu kadar yaklaşmışken onları nasıl kaçırırsın!"

"Affedersiniz Okan Bey ama çok ani bir şekilde kayboldular"

"Fazla uzağa gitmiş olamazlar. Diğerlerine haber ver bütün çevreyi didik didik arayın"

"Peki efendim"

"Geceyi geçirebilmemiz için bize bir de otel bul. Şebnem'i almadan geri dönmeyeceğiz"

Şebnem korkudan dudağını ısırarak Kerem'e bakarken onun oldukça kısık bir ses tonuyla "Korkma... Seni almasına izin vermeyeceğim" demesiyle gergince gülümseyip alnına Kerem'in boynuna dayayarak gözlerini kapattı. Bakalım o iş Kerem'in dediği gibi mi olacaktı yoksa Okan'ın istediği gibi mi?

13.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...