14.Bölüm : Aşık oldum ben...
Okan adamlarını gönderdikten sonra kollarını kavuşturmuş ve arabasına
yaslanarak düşünmeye başlamıştı. Gitmeyecek miydi bu adam Allah aşkına?
Yok yok! Kazık çakacak belli oldu. İşin kötüsü Şebnem o daracık yerde
resmen pişmişti. Kerem çıkışa yakın durduğu için daha rahat gözüküyordu
ama Şebnem hem iç kısımda kalmıştı hem de gözükmesin diye kendisini
saran Kerem'in kollarında şeker gibi eriyip gitmek üzereydi.
Ancak artık daha fazla dayanamayacağını da anlamıştı. İte kaka
kıpırdanıp kendisine yer açmaya çalışırken Kerem onu durdurarak "Şebnem
bir rahat mı dursan acaba?" dedi. Şebnem kan ter içinde gözlerini
kocaman açıp "Ne rahat durması Kerem? Ölüyorum burada ya! Sen
bağırmamdan hoşlanmıyorsun istersen kulaklarını kapat çünkü daha fazla
dayanamayıp çığlığı basacağım" deyiverdi. Hayda! Sanki orada keyiften
duruyorlardı.
"Şebnem kıpraşma şimdi dengemi kaybedip bu Okan denilen adamın önüne uygunsuz bir halde serilivereceğiz!"
Son kez kıpırdanan Şebnem yüzünü buruşturarak "Ama ne yapabilirim ki
Kerem? Havasızlık bir yandan..." derken aniden durup Kerem'i baştan
aşağıya süzdükten sonra sözüne devam ederek "Aah sen bir yandan! Hararet
bastı" deyince Kerem kaşlarını çatıp garip bir ifadeyle "O da ne demek
şimdi?" diye sordu. Of! Ne demekse ne demek! İşin özeti buradan hemen
kurtulmazlarsa kız bir iki saniye içinde her anlamda ruhunu teslim
edecekti işte!
Şebnem baktı Kerem kızıyor ses çıkarmayarak suskun kalmıştı. Bu Okan'da
bir türlü gitmiyordu. Adamlarından haber mi bekliyordu ne yapıyordu
anlaşılamamıştı. Oradan çıkabilmek için hızlıca düşünmeye çalışan Kerem
aklına gelen bir düşünceyle Şebnem'e bakıp "Şebnem ellerin nerede?" diye
sordu. Asıl o ne demek yahu?
"Ellerim mi?"
"Evet!"
"Aşağıda"
"Arka cebime ulaşabilir misin?"
Şebnem bu duyduğuyla gözlerini kocaman açıp "Yok artık! Kerem ne
yapacağım senin arka cebinde?" deyince Kerem burnunun dibine kadar girip
çatık kaşlarıyla "Telefonuma ulaşacaksın telefonuma!" dedi. He! Öyle
dese ya canım. Şebnem ifadesini değiştirip "Denerim" dedikten sonra
ellerini zar zor belinin yanlarından çıkarıp Kerem'e sarılarak ceplerini
yoklamaya başladı. Gözleri de durumun garipliğiyle bir sağ bir sol
yaparak fıldır fıldır dolaşıyordu. O sırada telefonun sağ cebinde
olduğunu söyleyen Kerem haliyle biraz rahatsız olurken Şebnem'de
sırıtarak "Ooo! Spor epey yaramış Kerem" diyerek onu sinirlendiriyordu.
"Şebnem serbest dolaşma telefonu al yeter!"
"Tamam ya kızma alıyorum"
Şebnem iyice yapışıp "Aldım" derken Kerem ile göz göze gelince aniden
durmuştu. Kerem ne olduğunu anlayamasa da Şebnem dikkatle ona doğru
bakarak "Telefonum çalmadan önce bana ne söyleyecektin Kerem?" diye
sordu. Nasıl söylesin ki şimdi böyle bir şeyi? Kerem ona bakarak bir
süre sessiz kaldıktan sonra tabii ki de önemli bir şey olmadığını
söyleyip "Telefonu alabilir miyim?" dedi. Önemli olmayan bir şey için mi
o kadar güzel bakmıştı yani? Şebnem yüzünü asıp kollarını çekerek
telefonu Kerem'e verirken Kerem'de o önemli değildi dediği şeyi
düşünerek telefonu aldı.
"Kimi arıyorsun?"
"Fiko'yu arıyorum"
"O kelaynak kuşu şu durumda ne yapabilir ki?"
"Dikkat dağıtıp bize uzaklaşmamız için fırsat yaratabilir"
"Tamam da Okan az önce Fiko Bey'i gördü. Huylanmaz mı?"
"Başka bir seçeneğimiz daha var tabii"
"Neymiş o?"
"Ben gider dikkatini dağıtırım sen de gözükmeden uzaklaşırsın"
"Olmaz! Sen Okan'ın dikkatini değil yüzünü dağıtırsın sonra da adamları... Ooo! Ortalık savaş alanına döner"
"Ne zaman birine karşı kaba kuvvet uyguladığımı gördün sen?"
"Görmedim ama bu saatten sonra da görmek istemem"
Kerem dikkatle bakarken yüzünü asarak "Merak etme Okan'ı bu kadar
önemsiyorsan onun kılına bile dokunmam" deyince Şebnem de yanlış
anladığını düşünmüştü. Açık konuşmak gerekirse Okan umurunda bile
değildi. Ona ne olursa olsun yeter ki her ne oluyorsa o sırada Kerem
orada olmasın. Bunu Kerem'e de belli etmek için biraz çekinerek
"Önemsediğim kişinin Okan olduğunu da nereden çıkardın?" deyiverdi. Asıl
önemsediği kişi Kerem miydi yani? Bunu mu ima ediyordu? Gerçi bu imayı
da geçmiş gibiydi ya...
Şebnem bunu söylerken o kadar da güzel bakmıştı ki Kerem dalıp gitmişti.
Bu deli kıza kızsın mı yoksa sevsin mi bir türlü karar veremiyordu.
Aslında Şebnem'in hayatında etkili bir yer edindiğinin farkındaydı ama
sadece onu nereye oturtacağını bilemiyor gibiydi. Kerem sessiz kalınca
Şebnem utanıp bakışlarını başka yöne çevirerek "Hani Fiko Bey'i
arayacaktın Kerem?" diye sordu. Çocuk konuşmanın başında zaten arıyordu
da kafa mı bırakmıştı sanki...
●●·٠●●٠·˙
Kısa bir süre sonra Fiko değil ama bir başkası tam da Okan'ın yanında
yerini almıştı. Adam biraz ürkek olsa da adres sorma bahanesiyle Okan'ın
dikkatini dağıtıp görüş yönünü başka tarafa doğru çeviriyordu. O
anlarda ne Kerem ne de Şebnem onları fark edememişti ama telefonuna
Fiko'dan gelen mesajı okuyan Kerem aniden Okan'ın bulunduğu yere bakınca
neler döndüğünü hemen anlamıştı. Samet gelmiş ve Okan'ı konuşturup
sırtını da onlara doğru döndürmeyi başarmıştı.
"Ne oluyor Kerem?"
"Samet geldi"
"Samet mi? Hani şu insan içine çıkmaktan tırsan arkadaşın"
"Biraz çekingen olan arkadaşım"
"Tamam canım kızma senin dediğin gibi olsun"
"Şebnem üç deyince çıkıyoruz"
"Nereye?"
"Fiko az önce mesaj attı. Samet arabasını bize yakın bir yere park etmiş ona ulaşmamız gerek"
"Peki"
Kerem hızlı olmak adına elini tutmasını isterken Şebnem'de dünden hazır
gibi gülümseyip elini uzattı. Yavaşça geri çekilip eğilerek oldukları
yerden uzaklaşırken Şebnem bu Samet denen adamın Okan ile gayet rahat
konuştuğunu görünce şaşırmıştı. Hani çekingen ve utangaç bir adamdı bu?
"Arkadaşın hiç de çekingen gibi durmuyor"
"Görev başında da ondan"
"Nasıl yani?"
"Onunla konuşurken eğer "Bunu yapmak zorundasın. Başka çare yok. Tek
seçeneğimiz bu... " gibi mecburiyet içeren cümleler kurarsan tek başına
20 kişilik kavganın ortasına bile dalar"
"Şaka yapıyorsun"
"Yapacak bir şey yok sihirli kelimeleri seç yeter"
"Bu harika!"
"Bu yönünü kullanmayı aklından bile geçirme Şebnem!"
"Peki Kerem geçirmemeye çalışırım. İyi de araba nerede?"
Kerem ilerideki kurbağa yeşili olan arabayı işaret edince Şebnem'in yüzü
gözü kaymıştı. Hem Okan'ın bakıp bakmadığını kontrol edip hem de
arabaya doğru giderken çenesini tutamayarak "Kerem sen ona sığmasın ki!
Araba araba değil preslenmiş bezelye konservesi mübarek!" dedi. Heeh!
Bir Şebnem Hanım'a araba beğendirmeleri eksikti. Kerem elini sıkıp
hızlanması için çekelerken sonunda arabaya geçip arka koltuklara
oturmayı başardılar. İkisi de oturdukları yerde eğilip Samet'e bakarken
Kerem artık gidebileceklerini söylemek için telefonunu çaldırmaya
başlamıştı.
Ancak bir sıkıntı vardı çünkü Samet Okan'a her ne dediyse bir anda ondan
gelen yumrukla yere düşmüş ama aynı hacıyatmaz gibi büyük bir hızla da
geri kalkmıştı. Şebnem bu görüntüyle arabanın içinde bir kahkaha
patlatırken bir yandan da arkadaşının yanına gitmek için çıkmaya çalışan
Kerem'e engel olmaya çalışıyordu. Neyse ki Samet işi uzatmadan koştur
koştur arabanın yanına gelip direksiyonun başına geçmişti. Tir tir
titriyordu ama görevini başarıyla halletmişti. O arabayı çalıştırıp
Okan'ın önünden hızla geçip giderken Kerem de başını hafifçe kaldırıp
"Tamam Şebnem kalkabilirsin" dedi. Oh nihayet! Kurtuldular mı şimdi?
Şebnem aniden başını kaldırıp o coşkuyla "Kahramanımızsın Samet!"
diyerek adamı yanağından öpünce bunu o an hiç beklemeyen Samet fena
halde kaykılıp arabayı yalpalatmıştı. Korna sesleri eşliğinde Şebnem'i
geri çeken Kerem "Şebnem ne yapıyorsun!" dediğinde yerine geçip oturan
Şebnem'de ikisine boş boş bakıp "Pardon ya aşka geldim" dedi. Ne yapmış
ne yapmış?
Samet söylediği şeyi yanlış anlayarak afallayıp arabayı tekrardan
yalpalatırken telaşla da "Neye gelmiş?" diye sorunca Kerem konuşmaya
yeltenen Şebnem'in ağzını kapatıp kendisine doğru çekerek "Sadece bize
yardım ettiğin için teşekkür etmeye çalışıyor" dedi. Şebnem ağzını
kapatan Kerem'e gözlerini kırpıştırarak aynen öyle olduğunu belli
ederken Kerem'de gözlerini dikip "Sen sadece sus tamam mı?" dedi.
Şebnem'in başını olumlu anlamda sallamasıyla elini çeken Kerem nereye
gideceklerini soran Samet'e şimdilik onun stüdyosuna gitseler daha iyi
olacağını söyledi. Fiko da gelsin orada düşünüp ne yapacaklarına karar
verirlerdi elbet.
●●·٠●●٠·˙
Kısa bir süre sonra stüdyoya gelmişlerdi. Kerem kenara çektiği Samet'e
Şebnem'i bir süre için burada tutmaları gerektiğini anlatırken Şebnem'de
oturmaktan sıkılmış etrafı bızıklayıp çocuğun elektronik müzik
aletlerini kurcalıyordu. Ancak bu kalma işi Samet'i biraz tedirgin
etmişti. Şebnem pek normal bir tipe benzemiyordu ve çok ama çok fazla
konuşuyordu! Öyle böyle değil kızın yayına ara verdiği anlar bile ağzı
dursa eli durmuyordu. İçeriye ayak bastığı anda ses sisteminin
kablolarına takılıp hepsini düğüm etmişti bile.
"Kerem bana böyle bir kötülük yapamazsın"
"Samet lütfen Şebnem'i götürebileceğim başka hiçbir yer yok"
"Bu kız çok garip!"
"Biliyorum biraz sıra dışı bir kız ama gerçekten bizim yardımımıza çok ihtiyacı var"
"Olmaz Kerem! Bir saate kalmaz dişimle tırnağımla kurduğum stüdyomu başıma yıkar bu kız"
"Böyle bir şey olmayacak güven bana"
Tam o sırada yan tarafta bir gümbürtü kopmuş ve dönüp baktıklarında da
Şebnem korkak bir ifadeyle sırıtıp yerdekileri toparlayarak "Sorun yok
siz konuşmanıza devam edin" demişti. Hey Allah'ım! Niye iki dakika rahat
duramıyor ki!
Samet gözlerini kapatıp 10'dan geriye doğru sayarak sakinleşmeye
çalışırken Kerem'de çenesini ovuşturarak derin bir nefes alıp "Onunla
konuşurum. Sadece bir köşede oturur elini de hiçbir şeye sürmez" dedi.
Aslında kendi de bu söylediğine pek inanamıyordu tabii. Şebnem ve
sessizce suspus oturmak? Ah! Gör de bir tarafınla gül!
Kerem'in söylediklerini çok da kabullenmiş gözükmeyen Samet o konuşmanın
üzerine içeriye giren Fiko'nun hemen lafa karışarak "Kerem ne dedi
duyamadım ama her ne dediyse bunu yapmak zorundasın Samet! Başka çare
yok son umut da sensin yani seçim şansın yok" demesiyle "Tamam kalsın"
deyiverdi. Şebnem gözlerini kocaman açarak ona bakarken "Vaaoouuv! Adam
gerçekten büyülü gibi... Ayy bu harika!" deyince sesle birlikte ona
doğru bakan Fiko'da yüzünü ekşiterek "Bu aptal sarışın bize neler
döndüğünü artık anlatabilir mi acaba? Açıkçası tam olarak neyin içine
çekildiğimi bilmek istiyorum" dedi.
Bu soruyla birlikte yüzü düşen Şebnem bakışlarını Kerem'e döndürmüştü.
Kerem de bu bakış sonrası şu an konuşmak ister mi yoksa istemez mi diye
tereddütte kalmıştı. Fiko'nun yanına yaklaşıp sessizce "Önce ben bir
konuşayım" dedikten sonra Şebnem'e dönüp "Biraz kapının önüne çıkalım
mı?" diye sordu. Şebnem başını sallayarak arkasından gittikten sonra
ikisi de merdivenlere oturdu.
"Biz teyzene ulaşana kadar Samet burada kalmanı kabul etti. Yani Fiko'ya tamam kalsın derken bunu kastediyordu"
"Sen de burada olacak mısın peki?"
"Ben Fiko ile dönerim diye düşünüyorum"
"Samet'i tanımıyorum Kerem"
"Ama beni tanıyorsun"
"Evet tanıyorum"
"Yani seni güvenmediğim birinin yanında bırakmayacağımı biliyorsun"
Şebnem başını eğip "Haklısın ama... derken dudaklarını kemirince Kerem
ona doğru eğilerek "Ama ne?" diye sordu. Of! Aklındakini nasıl söylesin
ki şimdi? Bir süre sessiz kalan Şebnem ıkınıp sıkınıp sonunda baklayı
ağzından çıkararak "Sadece sen yanımda olursan kendimi daha güvende
hissedecekmişim gibi geliyor" dedi. Kerem bakışlarını kaçıran Şebnem'e
bakıp kalmıştı. Onu daha önce hiç bu kadar huzursuz görmemişti.
"Okan seni neden bu kadar korkutuyor Şebnem?"
"Korkmuyorum ki"
"Korktuğunu görebiliyorum"
Şebnem ellerini saçlarının arasına sokup oflayarak eğilirken Kerem de
omzunu tutup "Merak etme bir yolunu buluruz" diyerek onu izliyordu.
Çabuk bulsalar keşke... Okan'ın sevgisiz ve baskıcı tavırları eskiden de
Şebnem'i rahatsız ediyordu ama bu saatten sonra ona bir dakika bile
tahammül edebileceğini sanmıyordu. Hele ki burada tanıştığı insanlardan
sonra Okan ona dünya üzerindeki en uzak insanlardan biri olmuştu.
"Kerem?"
"Efendim?"
"Sana özel bir şey sorabilir miyim?"
"Sorabilirsin"
"Kızma ama"
"Neden? Kızacağımı düşündüğün bir şey mi soracaksın?"
"Ya Kerem!"
"Peki tamam kızmayacağım"
"İpek sana gitmek istediğini söylediğinde ona ne söyledin?"
"İpek mi? Konumuzla alakası ne anlayamadım"
"Cevap verince ben de sana bir şey söyleyeceğim ve nedenini anlayacaksın"
Kerem o anla birlikte İpek ile olan konuşmalarını düşünmeye başlamıştı.
Hiç beklemediği bir anda sevdiği tarafından terk edilmek kalbini kaç
yerinden kırmıştı belli değildi. Tabii kendilerini el ele bekleyen
ailesine bir açıklama yapması gerektiğini bilmekte ayrı bir yük olmuştu.
Üzerinden epey zaman geçmişti ama o günü yaşadığı en zor gün olarak
hatırlıyordu.
O zor günün sürpriz yumurtası olan Şebnem bakışlarını cevap bekler bir
edayla kendisine doğru çevirince aynen o gün İpek'e söylediği gibi "Sana
yeni hayatında başarılar dilerim İpek. Umarım her şey düşündüğün ve
istediğin gibi olur. Hoşça kal dedim" dedi. Şebnem ona bakarken tebessüm
etmişti. Kerem tam da ondan beklediği gibi bir tepki vermişti çünkü.
Başka türlüsünü bekleyemezdi ki zaten. O Kerem'di işte... Kızsa da
bağırsa da kalbi çok güzel olan bir adamdı.
Kerem ise o günü tekrar düşünürken artık eskisi kadar üzülmediğini fark
edince biraz şaşırmıştı. İlk günleri hatırlıyordu da İpek'in yüzü
gözünün önünden gitmiyor sesi her an kulaklarında çınlıyordu. Ama şimdi
işler değişmiş ayrılık acısı bedenini terk-i diyar eylemiş gibiydi.
Kerem bunları düşündükten sonra Şebnem'e dönüp "Peki sen bana ne
söyleyecektin?" diye sordu. Şebnem bu soruyla birlikte gülen yüzünü asıp
"Nişanımızın ilan edileceği gün anneme Okan ile evlenmek istemediğimi
anlatmaya çalışmıştım ama fayda etmedi. Ona beni evlendirmek istedikleri
adama tahammül edemediğimi ve beni her hareketiyle deli ettiğini
söylerken annem ne yaptı biliyor musun? Bunların bir önemi olmadığını
söyleyip ardından da bana Okan'ın ve benim sadece bir "anlaşma şartı"
olduğumuzu hatırlattı. Babalarımızın şirketlerini birleştirmek için öne
sürdüğü "sıradan" maddelerden biriydik yani..." dediğinde Kerem bunları
yaşamış olmasına çok üzülmüştü.
Kerem ellerini stresle birbirine kenetleyen Şebnem'in elini tutup ona
destek olurken Şebnem'de hafiften gözleri dolsa da yine de gülümsemeye
çalışıp "Bunun üzerine madem benim fikrimin bir önemi yok o zaman Okan'ı
canından bezdirip onun vazgeçmesini sağlarım diye düşündüm ve hemen o
gece harekete geçtim" dedi.
Kerem onun dolu dolu olan gözlerine içi acıyarak bakıp bir yandan da
gülümsemeye çalışan halini izlerken haklı olarak "Neler yaptığını duymak
ister miyim emin değilim" dedi. Şebnem gülerek omuz atıp bir yandan da
burnunu çekerken "Önce bir salon dolusu elit insan düşün. Bir ellerinde
şampanya diğer ellerinde havyarlı kanapeler birbirlerine çok sıradan
buluyorlarmış gibi alelade anlattıkları yurt dışı seyahatleri falan.
Sonra da burnu yere düşse eğilip almayacak kadar karşı ki dağları ben
yarattım havasında dolanan davetli bir kadın ve o kadının eteğine
yapışan kocaman yaramaz bir çilekli sakız düşün" deyince Kerem önce bir
afallasa da sonra hemen konuya katılım gösterip "Sakın bana onu oraya
yere düşen burnunu geri yapıştırsın diye koyduğunu söyleme" diyerek
Şebnem'i güldürdü.
"Hayır tabii ki. Çiğnerken yanlışlıkla ağzımdan düştü"
"Ağzından mı düştü? Hem de yanlışlıkla... Şebnem!"
"Tamam tamam! İtiraf ediyorum. Bilinçli yaptım tabii ki"
"Ee! İşe yaradı mı bari?"
Bunu sorunca Şebnem'in yüzü yeniden asılmıştı. O olay sonrası saklandığı
banyodan çıkar çıkmaz bu yaptığı harekete çok kızan Okan'ın kendisine
diktiği keskin bakışlarını görünce çok ileri gittiğini hissetmişti.
Tabii lakayt bir havayla işi şakaya vurmaya çalışırken yanından geçtiği
Okan'ın sertçe tuttuğu kolunda hissettiği acı da gerçekten dayanılmaz
olmuştu. Sanki parmakları etini delip kemiğine dayanıyordu. Okan her
zaman elinin ayarı olmayan kaba ve acımasız bir adam olmuştu. Bunu o gün
Şebnem'e bir kez daha kanıtlamıştı.
Tüm bunları düşünürken yan gözle Kerem'e bakan Şebnem keyifsiz bir
şekilde başını iki yana sallayarak "İşe yaramadı" dedi. Bunu duyunca
Kerem'in de yüzü düşmüştü. Birbirlerine kilitlenmiş bir halde bakarken
Şebnem o günü düşünerek sözüne devam edip "Bu sakız hadisesine Okan
senin gibi espriyle yaklaşmadı tabii. Kolumdan tutup beni sertçe
kendisine doğru çektikten sonra her ne yapmaya çalışıyorsan işe
yaramadığını ve bundan sonra da yaramayacağını bilmeni isterim. Şimdi
gerçek bir hanımefendi gibi koluma girip bu gece ikimiz adına çok mutlu
olduğunu herkese göstermeni istiyorum dedi. Sonra da elimi tutup beni
çekiştirerek salona götürdü. Ailelerimiz nikahımızın bir iki hafta
içinde olacağını açıklarken tek düşünebildiğim şey yanımda buzdolabı
gibi duran adamdan ve o salondaki ablam ve Melis dışındaki herkesten
olabildiğince uzağa kaçmaktı. Başardım da... O gece Melis'in yardımıyla
kaçtım. Sonrasını biliyorsun zaten. Ama şimdi beni yeniden o içinde
olmak istemediğim yere geri dönmeye zorlayacaklar. Ben gidemem Kerem...
Oraya geri dönemem. O sahte insanların içinde yaşayamam. Boğulurum...
Nefes alamam. Artık yapamam" dedi. Bunları konuşmak Şebnem'e çok garip
hissettirmişti. Sanki o günü tekrar yaşıyor gibiydi. Gözlerinin
dolacağını anlayınca bakışlarını kaçırıp ayağa kalkarak ciğerlerine
derin bir nefes çekti.
Kerem de Şebnem adına çok üzülmüştü. Neler yaşamıştı bu kız öyle?
Halbuki o neşeli kıpır kıpır halleri derdi tasası olmayan olsa da bunu
umursamayan bir imaj çiziyordu. Belki de onun dışa vuruş şekli de buydu.
Anlatılanları dinlerken Kerem'de sanki o gün oradaymış gibi Okan'a
sinirlenmiş ve gözünün önüne gelen görüntülerden hiç hoşlanmamıştı.
Ayağa kalktıktan sonra Şebnem'in fazlaca gerildiğini hissedince "Keşke
sana bu yaşadıklarını unutturabilsem" diyerek sarıldı. Şebnem de zaten
zor durduğu için bir anda su koy verip ağlamaya başlamıştı. Gerçi
Kerem'e hissettirmemek için büyük bir çaba harcıyordu ama Kerem onun
ağladığını anlayabiliyordu. Şebnem de kollarını Kerem'in beline sıkıca
sarıp bir yandan da içini dökmeye devam ediyordu.
"Anlayacağın üzere herkes reddedilmeyi senin gibi medenice
karşılayamıyor. Biliyor musun? İpek senin gibi biriyle karşılaştığı için
çok şanslı bir kızmış ama bu şansını değerlendirememiş. Bence ne
kaybettiğini anlayınca buna gerçekten çok üzülecek. Ama sen hep böyle
kal olur mu Kerem? Sakın değişme. Kimsenin de seni değiştirmesine izin
verme. Sen benim tanıdığım en iyi yürekli en mert adamsın. Her ne kadar
ilk karşılaştığımızda itişip kakışmış olsak da o gün karşıma çıktığın
için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ve inan bana dostluğunu
kaybetmemek içinde elimden geleni yapacağım"
Kerem hafifçe geri çekilip yüzüne baktığı Şebnem'in gözlerindeki yaşı
silerken bir yandan da söylediği şeylere ithafen "Sen istediğin sürece
hep hayatının bir köşesinde olacağım Şebnem. Doğru bazen beni
çıldırtıyorsun ve tüm sinirimi tepeme çıkarıyorsun ama ben... Ben yine
de her şeye rağmen seni tanıdığım için çok mutluyum" dedi. Birbirlerine
bakarak tebessüm ederken Kerem'in aklına Şebnem'i bu işten sıyırabilecek
bir yol gelmişti. Gerçi paylaştığı takdirde kulağa biraz tuhaf
geleceğini kabul ediyordu ama bıçak kemiğe dayanırsa bunu gözünü bile
kırpmadan yapmaya hazır gibiydi. Sadece bunu dillendirmeden önce
etraflıca düşünmesi gerekiyordu.
●●·٠●●٠·˙
Konuşmaları bittikten sonra toparlanarak içeriye geçerken Şebnem
düşünceli gözlerle "Benim Melis'i aramam gerek Kerem. Ona yarın bize
gitmesini ve Ayla teyzemin numarasını annemin eski defterinden bularak
bana göndermesini istemeliyim" dedi. Kerem telefonunu verirken Şebnem'in
gülüyor olmasına takılmıştı. Durup dururken ne olmuştu Allah aşkına?
Kerem merakla neden güldüğünü sorunca Şebnem teyzesiyle yaptığı son
görüşmeyi düşünmüştü. Aslında o an hiç komik gelmemişti ama şimdi
hatırladıkça gülüyordu.
Kerem'e aklından geçenleri söyleyip söylememe arasında gidip gelirken
bir anda dayanamayarak "Teyzem son konuşmamızda hafif alkollüydü.
Aslında yalan olmasın epey alkollüydü. Neyse bu yüzden bir türlü ona
derdimi anlatamamıştım. Baktım anlaşamıyoruz ben de telefonu kızı Eda'ya
vermesini istedim. Kızının ismini bir türlü düzgün söyleyemeyip Seda
Seda diye bağırırken ben de kendimi teyze Eda Eda diye paralamaya
başladım. O da telefonu vermeden kafasındaki yıldızları sayarak düşüp
bayıldı. Ayla teyzem benden daha tuhaftır yani" dedi. Onlar gülerken o
an Samet ile uğraşan Fiko'nun sadece Ayla ve Eda isimlerini algılayıp
konuşmaya katılması işlerin yönünü değiştirmişti çünkü Kerem'i de
Şebnem'i de şok ederek "Ayla mı? Şu içtiği zaman yer çekimine bile
meydan okuyan kafası bir milyon Ayla mı?" diye sordu.
Bu sorunun üzerine Kerem ile Şebnem şaşkın bakışlı gözlerini ona çevirip
öylece kalakalmıştı. Ne yani Fiko Şebnem'in teyzesini zaten tanıyor
muydu? Kerem bu söylediği şeyin üzerine ilk şaşkınlıkla "O ne demek
Fiko?" deyince Fiko da yanına yaklaşıp eliyle ağzını kapatarak sessizce
"Kadın alkol rekortmenliğine soyunmuş Kerem kralı gelse karşısında
devriliyor" dedi. Resmen şaka gibi! Demek Şebnem bu bilgiyi günler
öncesinden paylaşmış olsa çoktan teyzesine ulaşacakmış.
"Siz benim teyzemi tanıyor musunuz Fiko Bey?"
"Hayır şapşal! Ben senin teyzeni nereden tanıyayım?"
"İyi de o yer çekimine meydan okuyan bir milyon Ayla benim teyzem!"
"Sahi mi söylüyor Kerem?"
"Herhalde doğru söylüyorum ya!"
"Sizin genlerinizde bir sıkıntı olduğunu hissetmiştim zaten"
"Fiko Bey!"
Kerem konuşmanın gidişatını beğenmeyip araya girerek "Tamam kesin
atışmayı!" dediğinde ikisi de susup önüne döndü. Şimdi yapılacak tek iş
Şebnem'i teyzesi Ayla'nın yanına götürmekti. Bir çare bulana kadar orada
güvende olacak gibi görünüyordu. Şu durumda Şebnem'i daha fazla burada
tutamazlardı zaten.
Tabii bunu yapmalarının şart olduğunu anlayınca Kerem'in ifadesi
Şebnem'e bakarken garip bir hâl almıştı. Yarından itibaren Şebnem artık
eve ve restorana gelemeyecekti. Bu deli kızı bir daha restoranın içinde
koşuşurken göremeyecek miydi yani? Ya da acayip acayip sözleriyle
kendisini çıldırtıp sonra da parmaklarını kemirerek tatlı tatlı
"Affedersin Kerem" diyemeyecek miydi ona? En kötüsü de Kerem o her daim
gülen yüzünü kafasını çevirdiği her yerde görmeyecek miydi artık?
Kerem o an hissettiği şeyler yüzünden gerilmişti. Sanki elini kolunu
nereye koyacağını da bilememişti. Önüne dönüp çatık kaşlarıyla ellerini
ovuştururken yanına gelen Şebnem de onun koluna dokunup "Neyin var Kerem
iyi gözükmüyorsun?" diye sordu. Kerem kolunun üstündeki eline bakıp
bakışlarını Şebnem'e döndürdükten sonra bir süre onu izleyip sonra da
"İyiyim. Bu gece dinlenelim yarın da seni teyzene bırakırım" dedi.
Şebnem ondaki değişikliği çok net görebiliyordu. Bir şey olmuştu ve
bunun ne olduğunu söylemiyordu.
O sırada Fiko artık gitmesi gerektiğini çünkü annesinin yemeğe
beklediğini söyleyince Şebnem'de onunla beraber gidecek olan Kerem'e
bakmıştı. Keşke gitmeyip burada kalsaydı zaten yarından sonra doğru
dürüst görüşme fırsatları da olmayacaktı. Of! Kendisini okula bırakan
ebeveynlerinin paçasına yapışmış gitme diye ağlayan küçük kızlar gibi
hissediyordu.
"Fiko Bey?"
"Fiko Bey kadar kafana taş düşsün sarışın! Yine ne var?"
"Ne bağırıyorsunuz ya!"
"Bağırmıyorum seninle konuşma tonum bu!"
"Of! Ben şey diyecektim..."
"Ne diyecektin acaba çok merak ediyorum"
"Vedalaşmayacak mıyız diyecektim"
Şebnem'in masum bakışlarla bunu söylemesi sanki Fiko'nun yelkenlerini
suya indirmesine neden olmuştu. Şebnem onun için hep kapıdan kovsan
bacadan girer tarzında bir imaj sergiliyordu. Belki de yine dönüp
dolaşıp tepesine konacağını düşündüğü için gidecek olmasını pek de
umursamamıştı. Fiko için artık bu kızdan kurtulmaları imkansız gibiydi
çünkü. Ancak şimdi karşısına geçmiş boynunu bükerek vedalaşmayacak mıyız
deyince içinde bir cızlama olmuştu sanki. Kime bağıracaktı artık? Kimi
kızınca 450 derecelik fırına atmakla tehdit edecekti? Kiminle kedi köpek
gibi didişip laf yarıştıracaktı? Kabul etmek gerekirdi ki o günler geri
de kalmış gibi görünüyordu.
Fiko etkilense de kendisinden hiç taviz vermeden "Tamam vedalaş ama çok
uzatma" dediğinde Şebnem ona şöyle bir bakıp ağzından çıkacaklara çok
güvenemediği için sadece yaklaşıp sıkıca sarılmıştı. Fiko böyle bir şey
yapmasını pek ummamış olacak ki olduğu yerde kazık gibi durup tepkisiz
kalmıştı.
Birkaç saniye sonra Kerem'in kaş göz yapıp "Fiko!" demesiyle toparlanıp o
da Şebnem'e sarıldı. Bu tarihi bir andı herhalde. Şebnem ve Fiko sevgi
kelebeği gibi kucaklaşıyor öyle mi? Aman Allah'ım! Bu bir mucize olmalı.
Şebnem onun da kendisine sarıldığını hissedip gülümserken Fiko yine
Fikoluğunu yapıp ağzına gelen saçlarını "Tü tü tüüü!" yaparak
uzaklaştırdıktan sonra sinirle "Giderayak sahteliğiyle zirveye oturmuş
saçlarınla beni boğmaya mı niyetlisin sarı çıyan!" dedi. Şebnem de altta
kalır mı? Kalmaz. Gözlerini devirerek geri çekilip kinayeli bir
tonlamayla da "Ben de sizi özleyeceğim Fiko Bey çok naziksiniz!" dedi.
"Ben seni özlemeyeceğim!"
"Özleyeceksiniz"
"Çok beklersin"
"Sabah restorana girer girmez gözleriniz beni arayacak görürsünüz"
"Seni görmeyi bekleyen gözlerimi oyarım sarışın fazla havalanma"
"Hadi ama Fiko Bey itiraf edin artık"
"Neyi?"
"Aslında beni de en az Kerem kadar sevdiğinizi"
"Köşedeki manav Hüseyin'i bile senden daha çok seviyorum sarışın ne Kerem'inden bahsediyorsun sen!"
Şebnem söylediklerine inanmayıp onun halleriyle eğlenirken "Tamam Fiko
Bey ama sizin hakkımda böyle olumsuz şeyler düşünüyor olmanız benim sizi
sevip özleyecek olmama engel teşkil etmiyor bence" dediğinde Fiko bir
gözü Kerem'de bir gözü de Samet'te olarak "Bu kız ya yüzüne tükürsen
yarabbi şükür diyecek bir mizaca sahip ya da şu an kesinlikle tribüne
oynuyor" dedi. Fiko hariç üçü de gülümsüyordu.
Kerem ortamda tamamen samimi duygular olduğunu anlatıp kıza fazla
yüklenmemesini sağlarken Şebnem'de boynundaki kolyeyi çıkarıp Fiko'ya
uzatarak "Bunu Şirin'e verir misiniz Fiko Bey? Onu da sevdiğimi ve
özleyeceğimi söyleyin olur mu? Gerçi ben onu fırsat bulduğumda ararım
ama siz yine de söyleyin" dedi. Fiko şaşırmıştı. Elini uzatıp kolyeyi
avucuna koyan Şebnem'e tuhaf tuhaf bakıp "Sende Şirin'in numarası mı
var?" diye sordu. Vardı tabii ne sandı?
"Niye olamaz mı?"
"Olur mu?"
"Doğum günü için onunla nasıl haberleştiğimi sanıyorsunuz?"
"Yani kaç zamandır Peri Kızı'nın telefonu restoranın defterinde mi yazıyordu?"
"Hayır Fiko Bey! Benim şahsi telefonumda yazıyordu. Eğer bir gün beni
özlediğinizi anlayıp ararsanız ve o sırada da incelik gösterip halimi
hatırımı sorarsanız belki size de verebilirim"
"Beni sakın tehdit etme sarışın! Şuracığa oturur o kalite yoksunu
saçlarını tek tek yolarım bununla da kalmaz kendime de o saçlarla
çeşitli boylarda peruklar yapar hafta içi Brad Pitt gibi hafta sonu da
Bradley Cooper gibi gezer her gün senin adını sanını..."
"Hop hop Fiko!"
Fiko yavaştan biiiip'li yayına geçince Kerem araya girerek onu susturmak
zorunda kalmıştı. Şebnem aslında ne kadar aksini söylese de Fiko'nun
kendisini sevdiğine inanıyordu. İnsan sevdiğiyle uğraşır değil mi? Hepsi
kapıya doğru giderken Fiko geriye bakıp "Hadi Kerem" deyince o
tantananın üzerine garip bir sessizlik yaşanmıştı. Fiko gözlerini üçü
arasında fıldır fıldır gezdirirken Kerem bu sessizliğin ardından önceki
kararını değiştirip "Sen git Fiko ben kalıyorum" dedi. Şebnem doğru
duyup duyamadığını anlayamamıştı ama yüzü hemen tepki verip
gülümsemesini sağlamıştı. O an kendisine dönen Kerem ile birbirlerine
bakıp kalınca da kendisini çok rahatlamış hissetmişti.
Onlar Fiko'yu geçirirken Samet'te yiyecek bir şeyler almak için onunla
çıkmıştı. Şebnem mutlu gözlerle Kerem'e dönüp "Gitmediğin için teşekkür
ederim. Benim için ne ifade ettiğini bilemezsin" dediğinde Kerem'de ona
bakarak düşüncelere dalmıştı. Bu çocukta bir haller vardı ya anlaşılırdı
elbet. Sanki bir şey söylemek istiyor ama bir türlü uygun kelimeleri
bir araya getiremiyor gibiydi.
"Şebnem..."
Şebnem bunu duyunca o anın yeniden geldiğini düşünüp heyecanla "Efendim
Kerem?" dedi. Ancak Kerem tam ağzını açıp aklına düşen şeyi söyleyecekti
ki geri dönen Samet cüzdanını unuttuğunu söyleyerek içeriye daldı. Tam
da zamanında! Samet gözden kaybolur kaybolmaz Şebnem merakla Kerem'e
bakıp "Ne söyleyecektin Kerem?" diye sordu. İkinci kez an kaçınca Kerem
yine söyleyeceği şeyden vazgeçerek "Boş ver önemli bir şey değildi"
dedi. Şebnem şimdi oturup saçını başını yolacak Fiko'ya da o istediği
perukları bir saate hazır edecekti ama! Ne demek önemli bir şey değil? O
söylesin de önemli olup olmadığına Şebnem karar versin değil mi?
Cüzdanını alarak yanlarından geçip giden Samet dışarı çıkarken Kerem'de
yerdeki büyük yastıklardan birine oturup CD'leri karıştırmaya başladı.
Tabii Şebnem'de o anlarda kaynamaya geçmiş resmen fokurduyordu. Yahu bu
Kerem'in ikidir söylemeye çalışıp sonra da vazgeçtiği şey neydi Allah
aşkına?
Kerem'e yaklaşıp yanındaki yastığa oturduktan sonra baktığı CD'lerin
hepsinin yıllara göre ayrıldığını görmüştü. Birkaç tanesini çekip
bakarken Kerem gülümseyip "O Samet'in doldurduğu ilk şarkılardan
oluşuyor" dedi. Şebnem bir diğerini çektikten sonra dayanamayıp
kahkahayı patlatmıştı. O ne be! Kerem ne olduğunu anlamaya çalışırken
Şebnem CD'yi ona doğru tutarak "Kafası Kıyak Ayrılık Şarkıları ne Kerem?
Hem de vokalde ismin var" dedi. Şebnem kıkır kıkır gülüp CD'yi dinlemek
istediğini söylerken Kerem'de "Şebnem ver şunu! Şebnem!" diyerek
elinden almaya çalışıyordu.
Ee! Şebnem onu dinlemeden verir mi hiç? Arkasına saklayıp gülerek
"Ölürüm de vermem Kerem dinlemek istiyorum!" derken bir yandan kızan bir
yandan da gülen Kerem'de uzanıp elinden almaya çalışıyordu. Bir anda
düğüm olmuşlardı ve Kerem CD'yi elinden almayı başarıp ayağa kalmıştı.
Ancak tam Şebnem'in boyunun yetişemeyeceği rafa koyarken Şebnem önünde
zıplayarak CD'ye ulaşmış ama ikisi de asılıp bırakmayınca bir çekiştirme
yaşanmaya başlamıştı. Tabii Şebnem de hile yaparak Kerem'in dikkatini
dağıtıp CD'yi kapma telaşındaydı.
O bir yana öbürü bir yana çekeleyip dururken Şebnem dikkatini dağıtmak
için gülerek "Kerem fermuarın açık kalmış!" dedi. Kerem asılmayı
bırakmasa da yine ne olur ne olmaz diye pantolonuna bakmayı ihmal
etmiyordu. Şebnem'in yalan söylediğini anlayınca diğer eliyle de onun
CD'yi tutan elini yakalayıp kızı döndürdüğü gibi kapıya dayadı. İş
şakayla başlayıp ciddiye dönmüşe benziyordu.
Şebnem kendisini sıkı sıkı tutan Kerem'e bakıp kalırken Kerem'de
burnunun dibinde duran Şebnem'in gözlerinde kaybolmuş gibiydi. Tabii
ikisi de hâlâ inatla CD'yi tutmaya devam ediyordu. İşin garibi birazdan
ikisi arasında bu CD üzerinden bambaşka duygularla ilerleyen bir diyalog
yaşanacaktı. Belki de söylemek isteyip söyleyemedikleri şeylerdi
bunlar. Şebnem kısık bir ses tonuyla "Bırak beni Kerem" dediğinde o an
kafası bambaşka yerde olan Kerem'de duygusal bir tonlamayla "Bırakamam"
dedi. Acaba CD'den mi yoksa Şebnem'den mi bahsediyordu? Bunu anlamak o
an için biraz güçtü sanki.
Kerem sessizce ona bakmayı sürdürürken Şebnem'in "Bırakmak zorunda
kalacaksın ama.." demesiyle kaşlarını çatıp "Sen benim ne zaman pes
ettiğimi gördün?" diyerek elindeki CD'yi çekip ona doğru tuttu. Ne yani?
Şimdi bundan Şebnem'i de bırakmayacağını mı anlamamız gerekiyordu?
Aslında Şebnem o CD'yi sıkı sıkı tutmasını bilirdi ama Kerem'in
dikkatini dağıtayım derken kendisinin dikkati sizlere ömür olmuştu.
Kerem üzgün bakışlarıyla üçüncü kez "Şebnem..." derken işte ne
söyleyecekse bu an söyleyecek diye düşünen Şebnem'de kapının açılıp
Samet'in "Yemekler geldi" demesiyle elini alnına vurup gözlerini de
sımsıkı yumdu. O sinirle yerinde yükselip Kerem'in omzundan başını
uzatarak "Ne çabuk geldin ya! Git iki tur daha at öyle gel!" deyince
Kerem'de onu kenara çekip Samet'e de "Gel gel" dedi. Yazık çocukta
girsin mi çıksın mı bilememişti.
●●·٠●●٠·˙
Yemeklerini yedikten sonra Şebnem bir köşede dergileri kurcalarken bir
yandan da tam karşısında oturup Samet ile konuşan Kerem'i izliyordu.
Belli ki içinde dillendirmekten çekindiği bir şeyler oluyordu ve ne
hikmetse bu şeyler bugün daha da gözüne batar bir hale gelmişti.
Masum bakışlarla bakmayı sürdürürken onu fark eden Kerem ne oldu der
gibi bakınca Şebnem'de o an içinde yükselen hisse dayanamayıp ayağa
kalktı. İkisine doğru yaklaşıp "Kerem benim telefonum restoranda kalmış
seninkini alabilir miyim?" diye sorduğunda telefonu neden istediğini
anlayamayarak bakan Kerem'e açıklama yapma gereği duyarak "Aslı ile
konuşmak istiyorum. Ona hoşça kal deme fırsatım olmadı" dedi. Sanki bir
daha da görüşme fırsatları olamayacakmış gibi bir hava oluşunca Kerem'in
yüzü yine asılmıştı. Alabileceğini söyleyince Şebnem sehpanın üzerinden
telefonu alıp rahat konuşabilmek için dışarıya çıktı. O an kendisini
anlayabilecek tek kişinin Aslı olacağını hissediyordu.
Tuhaf bir şekilde huzursuz olup etrafa dikkatle bakınarak merdivenlere
otururken bir yandan da telefonun rehberine bakıyordu. Tabii Aslı'nın
numarasını en başta görmüş olsa da yine de merakına yenilip İpek'in
numarasının durup durmadığına da bir göz atmaya başlamıştı. Aşağıya
yukarıya gidip geliyordu ama İpek'in numarası ortalarda gözükmüyordu.
Gözden kaçırıyor olmazdı öyle değil mi?
Şebnem omzunun ucundan Kerem'e doğru bakıp tebessüm ederken içinden de
"Silmiş... Onu hayatından tamamen çıkarmış" diye bir düşünce
geçiriyordu. Yüzünde oluşan mutlu ifadeyle önüne dönüp Aslı'nın
numarasına dokunarak aramaya başladı. Bir iki çalışın ardından da Aslı
gayet enerjik bir ses tonuyla "Ooo! Kerem Bey hayırdır bu saatte? Yoksa
yeniden midyeleri yarıştıracağız buluşma yerine gel mi diyeceksin?"
deyince Şebnem gülerek "Bana midye deme Aslı" dedi. Aslı telefonun diğer
ucunda Kerem'i beklerken Şebnem'in sesini duyunca haliyle şaşırmıştı.
"O gün midyeleri peş peşe devirirken öyle demiyordun Şebnemciğim"
"Kazanmak için ölmeyi göze al derler Aslıcığım"
"Bak sen! Eee ne yapıyorsunuz? Restoranda mısınız yoksa Kerem'in evinde mi?"
"Biz şeydeyiz... Dışarıdayız"
"Dışarıda derken çok genel oldu sanki"
"Aslı ben sana hoşça kal demek için aradım"
"Hoşça kal mı? Ne oluyor Şebnem?"
"Ben sabah gidiyorum. Bir daha da ne zaman görüşürüz emin değilim"
"Nereye gidiyorsun?"
"Bunu bilmemen daha iyi olur"
"Bilmece gibi konuşma Şebnem. Peki Kerem ne olacak? O biliyor mu?"
"Biliyor şu an o da yanımda sabah beni o götürecek"
"Ben anlayamıyorum"
"Kerem eve gelince sana olanları anlatır. Ben sadece şu kısacık zamanda
seni çok sevdiğimi ve gösterdiğin dostluk için teşekkür ettiğimi
söylemek istedim"
Gerçek sorunun ne olduğunu bilemeyen Aslı üzülerek yatağına otururken
"Sorun Kerem mi? Kavga ettiniz de sana ağır bir şey mi söyledi?" diye
sordu. Ah! Keşke öyle olsaydı. O zaman Şebnem gideceği yerde aralarını
düzeltmenin bir yolunu aramaya başlardı. Şebnem ağlamaklı bir ifadeyle
"Hayır sorun Kerem değil. Sorun nişanlım" dediğinde Aslı başını iki yana
sallayarak kendisine geldikten sonra "Ne nişanlısı? Şebnem doğru düzgün
anlat neler oluyor?" dedi.
"Ailemin evlenmem için zorladığı adam beni geri götürmeye geldi Aslı"
"Aman Allah'ım!"
"Evlenmek istemediğim için kaçmıştım ama şimdi beni buldu. Bugün
restorana geldi ve biz Kerem ile gözden kaybolmayı başardık. Şimdi de
yanınıza geri dönemiyorum çünkü adamları her yeri sardı ve didik didik
beni arıyorlar"
"Bu korkunç bir şey! Ailenle konuşmalı ve onları bu evliliğin olamayacağına ikna etmelisin"
"Denemedim mi sanıyorsun?"
"Peki Kerem?"
"Ne olmuş Kerem'e?"
"Nasıl karşıladı?"
"Sakin duruyor ama tuhaf bir şekilde çok durgun"
"Sen ne durumdasın?"
Şebnem ellerini saçlarına geçirip "Ben... Ben çok kötüyüm Aslı" dedikten
sonra arkasını dönüp Kerem'e bakarak "Mecbur olduğumu biliyorum ama
gitmek istemiyorum. Hele ki şimdi..." deyip sustu. Hele ki şimdi derken?
Aslı üzgün bir ses tonuyla "Şimdinin özelliği ne?" diye sorunca Şebnem
ağlak ağlak "Sorma" dedi. İyi de bu sorma demeyle bitecek bir sohbet
olmamıştı ki. Aslı merakla ısrar edip "Şebnem bana güvenebileceğini
biliyorsun" dediğinde Şebnem de gözleri Kerem'in üstünde olarak bir süre
durduktan sonra bombayı patlattı.
"Aşık oldum ben"
"Ne?"
"Kerem aklımı aldı haberim bile olmadı Aslı!"
14.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder