10 Nisan 2025 Perşembe

Güzel Kaçak / 15.Bölüm (Yazan : NK)

 15.Bölüm : İşte şimdi başın belada Şebnem!

Şebnem yaptığı telefon görüşmesinin ardından bir müddet daha merdivenlerde oturup düşüncelere dalmıştı. Aslı'ya yaptığı itiraf neydi öyle Allah aşkına? Kerem'e aşık olduğunu sesli olarak söyleyebilmiş olmasına hâlâ inanamıyordu ama yine de bu duygusunu biriyle paylaştığı için mutluydu.

Tabii keşke bunu Aslı'ya değil de Kerem'e söyleyebilme cesaretini gösterebilseydi. O kadarını da yapamazdı herhalde. Sonuçta Kerem'in bu konuda ne tepki vereceği ona göre biraz muammaydı. Ya kızarsa? Ya da daha da kötüsü bende senin aşkının karşılığı yok derse ne olacaktı? Şebnem böyle bir şey duymayı kaldırabileceğini hiç sanmıyordu.

Şebnem sakin sakin yıldızlara bakarak iç çekerken o sessizlik içinde kulağına da birtakım tıkırtılar çalınmıştı. Ayak sesi miydi o? Ortada da kimse görünmüyordu. Tövbe estağfurullah gaipten sesler mi duyuyordu ne!

Kaşlarını çatıp tedirgince sesleri dinlerken iyice huzursuz olup aniden ayaklanarak içeriye girdi. Samet ortalarda yoktu ve Kerem de tek başına yerdeki yastıkları birleştirip yataklarını yapmaya çalışıyordu. Şebnem onun haline gülüp"Bir yastık daha koyup beş kare yap Kerem ayakların dışarda kalacak. Malum senin boy zorlarsan buradan iki mahalle öteye kadar ulaşır" deyince Kerem'de başını ona doğru çevirerek "Dalga geçeceğine daha faydalı olacak işlerle uğraşsan olmuyor değil mi? Mesela bana yardım etmek gibi" dedi. Olmuyordu tabii ki.

Şebnem muzur bir ifadeyle harfleri uzata uzata "Affedeeersin Kereeem!" diyerek salına salına yanına giderken Kerem'de kendisini ne kadar tutmak istese de bunu başaramamış ve sinirden gülmeye başlamıştı. Ha şöyle! Biraz yüzü gülsün değil mi ama? Şebnem telefonu bıraktıktan sonra ceketini de çıkarıp diğer yastıkları kenardan köşeden toparlamaya başlamıştı. Üç tane yeter gibi görünüyordu. O sırada Samet elinde yastıklar ve pikelerle gelip "Şe-Şebnem senin o-odan hazır" diyerek elindekileri bir kenara bıraktı. Hâlâ mı kekeliyor yahu! Hiç düzelmiyor mu acaba?

Şebnem çocuğun halini garipseyip Kerem'e doğru "Ne diye kekeliyor ki?" diye sormadan edememişti. Kerem ikisine de bir bakış atıp "Onun sınırlarını zorlayan bir karakter olduğun için olabilir mi?" diye sorunca Şebnem de gözlerini kısıp "Onu korkutuyorum değil mi? Resmen benden korkuyor" dedi. Valla öyle görünüyordu. Şebnem'in karakteri Samet gibi dış dünyaya kapalı bir insanı saniyeler içinde panik atak krizine sokup sokup çıkaracak güce sahipti.

"Samet?"

"Ef-efendim?"

"Sen yerinden olma ben buraya kıvrılır yatarım"

"Oo-olur mu hiç? Hem ra-ra-rahat edemezsin ki. Değil mi Kerem?"

"Samet haklı Şebnem odada daha rahat kalırsın"

"Gerçekten hiç sorun olmaz. Şey... Hem ben başkasının yatağında pek uyamıyorum da"

Yapma ya! Bunu Kerem'in evindeki yatakta fosur fosur uyuyan kız mı söylüyordu? Gerçi doğruyu söylemek gerekirse ilk gün Kerem'in yatağında da uyuyamayıp salonda yatmıştı ama sonraki günler ooo kafayı vurdu mu iki dakikada devrilmişti.

Samet yan gözle baktığı Kerem'in başıyla onay vermesiyle içeriden bir tane daha pike getirip yanlarına bırakmıştı. İkisi de birbirlerine bakarken Kerem yedek pikeyi eline alıp Şebnem'in yatacağı yere serdikten sonra kendi köşesine geçip oturdu. Şebnem de onun hemen ardından kendi yatağına oturup ayakkabılarını çıkararak pikenin altına girdi. O anla birlikte uzun süren can sıkıcı bir sessizlik olmuştu.


Farkında değillerdi ama ikisi de aynı şeyleri düşünüyordu. Yarından sonra her şey değişecek gibiydi ve bu da ne Kerem'in ne de Şebnem'in lehine bir durum değildi. Halbuki kaç zamandır huzurları ne kadar da yerindeymiş ama onlar bunun farkına varamamış. Keşke bunu anlamak için bunları yaşamak zorunda kalmasalardı.

Şebnem düşünürken bir süre sonra ister istemez uyuyakalmıştı. Onun aksine Kerem'in gözüne uyku girmiyordu. Yattığı yerden Şebnem'i izlemeye dalmışken içindeki sıkıntı yüzünden aniden yerinden kalkıp su şişesini alarak kapıya doğru gitti. Bir yandan suyunu içip bir yandan da dışarıyı izliyordu.

O sırada üşüdüğü için bacaklarını karnına doğru çekip pikesine iyice sarılan Şebnem'de gözünü aralayıp Kerem'in yatağını boş görünce korkuya kapılmıştı. Az önce de karışık ve gergin rüyalar görmüş gerçek mi değil mi diye ayırt edememişti. O korkuyla yerinden "Kerem!" diyerek fırlayınca ayakta duran Kerem'de ona doğru dönüp "Buradayım Şebnem korkma" diyerek yanına gelip ona doğru eğildi. Şebnem kötü bir rüya gördüğünü anlatırken Kerem de hem onu dinleyip hem de kayan pikesini yukarıya çekerek omuzlarını örtüyordu.

"Gerçek gibiydi. Restoranda tek başımaydım ve Okan müşteri gibi gelmişti. Onu tanımıyormuşum o yüzden gayet sıradan bir şekilde menüyü saydım ve ona bir güzel servis yaptım. Hesabı getirdiğimde hiçbir şey söylemeden ayağa kalkıp beni kolumdan tutarak "Hadi gidiyoruz" dedi. Arkama dönüp odana doğru baktım ama bomboştu. Eşyaların hatta mobilyaların bile yoktu. Tam Okan beni kapıdan çıkarırken de korkup uyandım"

"Stresli bir gün geçirdin kabus görmene şaşırmamak gerekir"

Kerem su verirken Şebnem'de teşekkür ederek içip "Ben üşüdüm sanki sen nasıl böyle rahat gezebiliyorsun?" diye sordu. Adam gerilmekten ateş gibi olmuştu ne üşümesi? Kerem uyuyabileceğini düşünmediği için kendi pikesini alıp Şebnem'in üstüne sererek "Ben alışığım kolay kolay üşümem" dediğinde Şebnem de pikesini verdiği için ona tebessüm ederek "Teşekkür ederim" dedi. Üç tane pikeyle de ısınsın artık değil mi?

Kerem büyük yastıklardan birini yanına çektikten sonra bağdaş kurarak Şebnem'in önüne oturmuştu. Gergin gergin gömleğinin manşet kısmından sarkan ipi koparmaya çalışırken de Şebnem dayanamayarak elini uzatıp "Amma uğraştın ver ben yapayım" dedikten sonra yattığı yerden doğruldu. Ooo! Kızın elleri de buz gibi olmuş gerçekten.

Şebnem uğraşıp ipi eliyle koparamayınca kolunu kendisine doğru çekip dişiyle koparmaya yeltenmişti ama Kerem ne yaptığını anlamayıp refleksle kolunu çekince bunu yapamıştı. Kerem'in tuhaf bakışlarına maruz kalan Şebnem "Ver ya ısırmayacağım korkma" dedikten sonra kendisini tutamayıp gülerek "Yani ısıracağım ama kolunu değil" deyiverdi. O ne demek Allah aşkına!

İkisi de gülerken Kerem kolunu kaçırıyor Şebnem de onu kızdıra kızdıra "İnsana vampir muamelesi yapma Kerem ver şu kolunu!" deyip yakalamaya çalışıyordu. Sonunda pes eden Kerem tedirgince kolunu uzatırken Şebnem kıkırdayarak ipi dişiyle koparıp "İşte oldu bak korktuğuna değdi mi?" diye sordu. Şaşkın ya! İp ağzından sarkmış bir de Kerem'e dalga geçer gibi korktuğuna değdi mi diyordu.

Kerem elini uzatırken Şebnem'in refleksle geri çekilmesine karşılık dalga geçme sırası bende dercesine "Yaklaş yaklaş! Bir şey yapmayacağım korkma" dedi. Bunu söyleyen başkası olsa kanmazdı ama mevzu Kerem ise kayıtsız şartsız o güveni sağlayıveriyordu.

Kerem dudağındaki ipi alırken Şebnem'in ipi hissedip "Tü tüü!" yapmasıyla geri kaçmış "Tükürmesene insana lama gibi!" derken de elini üzerine silerek gülmeye başlamıştı. Onu görünce haliyle Şebnem'de gülmüştü. Bu Kerem çok da eğlencesiz biri değilmiş aslında. Bahane ile bu yönünü de görmüş oluyordu.

"Kerem benim uykum geldi"

"Uyu o zaman"

"Tamam ama bir yere gitme tamam mı?"

"Küçücük yerde nereye gidebilirim?"

"Bilmiyorum ama gitme işte"

"Tamam gitmem bütün gece bekçi gibi başında beklerim"

"Teşekkür ederim. İyi geceler Kerem"

"İyi geceler Şebnem"

Kerem bir yastık daha çekip hafifçe uzanarak dururken Şebnem'de kendi üzerindeki pikenin yarısını onun üzerine doğru verip "Sakın çekme tamam mı? Üşürsün de anlamazsın" dedi. Heeeh! Hoş geldin Nurten Sultan! Kerem bu uyarının ardından dayanamayıp güler gibi yaparak "Peki anne" deyince başını kaldıran Şebnem'de ona doğru uzanıp "Ne annesi be!" diyerek koluna bir tane patlattı. Öhh! Bir de utanmadan anne diyor çıtırlar çıtırı Şebnem Çetiner'e!

Kerem acıyan kolunu tutarak ne kadar ağır eli olduğundan bahsederken Şebnem kıyamayıp kolunu tutarak "Çok mu acıdı? Affedersin Kerem kızınca elimin ayarı biraz kaçıyor herhalde" dedi. Kerem sorun olmadığını söyleyince Şebnem tekrardan yerine uzanıp Kerem'e doğru dönerek içi rahat bir şekilde gözlerini kapatmıştı. Kapatmasıyla da uyuması bir olmuştu sanki.


Bir iki saat sonra Kerem elindeki dergiyi kenara koyup Şebnem'e doğru dönmüştü. Uyurken ne kadar sakin ve tehlikesiz görünüyordu öyle inanılır gibi değil. Ayrıca Kerem'e demişti ama pikeyi ilk fırsatta üzerinden çeken de kendisi olmuştu. Kerem pikeyi Şebnem'in omuzlarına kadar çektikten sonra bir an durup elini anlık bir şekilde kızın sapsarı saçlarına götürdü. İki parmağının tersini yumuşak dokunuşlarla saçlarında süzdürürken bir yandan da karşısında masumca uyuyan Şebnem'e bakıp dalmıştı. Kabul etmesi gerekirdi ki ona bakarken artık daha farklı şeyler hissetmeye başlamıştı.

Sanki Kerem kendisini bildi bileli Şebnem hep etrafında dolanıp duruyor gibiydi. O kadar alışmış ve benimsemişti ki bu deli kızı şimdi onsuz nasıl olacaktı emin değildi. Onun eksikliği içinde koskocaman bir boşluk yaratacak ve Kerem bu boşluğa öyle kolay kolay alışamayacaktı sanki. İçinde şimdiden bunun sıkıntısı baş göstermişti bile.

En nihayetinde Şebnem hayatlarındaki en ışıltılı en parlak en cıvıl cıvıl renk olmuş ama şimdi üstüne onu söndürmeye çalışan bir karabulut çökmüştü. Şebnem'in gitmesini hiç istemediği aşikardı ama ailesi ve Okan ona ulaşmadan önce gitmesi gerektiği de gün gibi açıktı. Onu iyi bir şekilde saklarlarsa bir çıkar yol bulmak için zamanda kazanmış olacaklardı.

Tabii bu kabus elbet bir gün bitecekti. Bitmeliydi de. Herkesin kendi istediği hayatı yaşama özgürlüğü vardı. Gerçek şu ki Şebnem o adamla ancak hapis hayatı yaşardı. Ama Kerem'in buna izin vermeye pek niyeti yok gibiydi. İşler ne kadar karışırsa karışsın elinden gelenin en iyisini yapacak ve Şebnem'i de o istemediği hayattan kurtaracaktı. Nokta!

●●·٠●●٠·˙

Sabah olduğunda zor bela gözlerini açan Şebnem yanında Kerem'i göremeyince etrafa şöyle bir bakıp "Kerem..." diye seslenerek doğruldu. Kaşlarını çatarak ses gelmesini beklerken Kerem'in ortalarda gözükmemesi yüzünden biraz telaşlanmıştı doğrusu. Boynunu ovalayıp hızlıca ayakkabılarını giyerken Samet içeriye girip "Gü-günaydın" dedikten sonra elindeki kahvaltı tepsisini masanın üstüne bıraktı.

"Günaydın Samet. Şey... Kerem içeride mi?"

"Yok değil. O erkenden çıktı"

"Nereye çıktı?"

"Aslı arayıp Ha-Hasan amcanın rahatsızlandığını söyleyince apar topar çıktı"

Bu şimdi mi söylenir ya bir de geniş geniş kahvaltı falan getiriyor insana! Şebnem korku dolu gözlerle "Ne! Hasan amcanın neyi varmış?" diye sorunca Samet henüz bilmediğini ama Kerem'in öğrenir öğrenmez kendilerini arayacağını söyledi. Şebnem merak içinde Samet'in telefonunu isterken Kerem de ailesinin yanına varmıştı ama öğrendiklerinden sonra resmen çılgına dönmüştü.

Okan'ın adamları gelip ailesine Şebnem'in nerede olduğunu sormuş ve bunu da pek iyi bir üslupla yapmamışlardı. Haliyle gördüğü tavra sinirlenen Hasan Bey'in de tansiyonu bu strese dayanamayıp tavan yapmıştı. Gerçi şu an her şey yolundaydı ve korkulacak bir şey yoktu ama bu Okan denilen adam bunun hesabını çok fena verecekti.

Fiko sakinleşmesi için Kerem'i hasta odasından çıkarırken tam telefon çalmaya başlamıştı ki Kerem kendisine hakim olamayıp yumruğunu duvara geçiriverdi. Bunu yapsa da siniri geçecek gibi değildi. Resmen barut olmuştu. Babasına bir şey olsaydı o Okan'ı elinden kimse kurtaramazdı.

"Kerem sakin ol!"

"Babam bu haldeyken nasıl sakin olabilirim Fiko! Adamın nelere sebep olduğunu görmüyor musun?"

"Görüyorum ama böyle bağırarak hiçbir şey elde edemezsin!"

"O adamı bulalım Fiko! Bulalım ve ona babamı bu hale getirmesinin hesabını soralım yoksa ben aklımı oynatacağım!"

"Buluruz tamam bağırma artık"

O sırada Kerem'in telefonu susmuş ama bu seferde Fiko'nun telefonu çalmaya başlamıştı. Onlar hastaneden çıkıp kapının önüne gelene kadar da Şebnem resmen dokuz doğurmuştu. Yahu acil bir durum varken insan böyle habersiz bırakılır mı hiç! Madem arayamıyorsunuz bari arandığınızda bir ses verin değil mi? İlla arabaya atlayıp olay mahalline mi gelsin bu kız!

Kerem hastane bahçesindeki banka oturur oturmaz Fiko telefonunu çıkarıp Samet'e geri dönüş yapmaya başlamıştı. Tabii karşısında Samet yerine telefonu neden açmadıklarıyla ilgili çan çan konuşan Şebnem'i bulmuştu. Kaşlarını çatan Kerem kiminle konuştuğunu sorarken Fiko telefonu eliyle kapatıp "Şebnem çıyanı! Ama bu sefer umutluyum konuşmasının arasına girmezsem birazdan bu hızla nefessiz kalıp hakkın rahmetine kavuşacak gibi görünüyor" dedi. O sırada Şebnem de sözünü çoktan bitirmiş "Fiko Bey! Fikooooo Beeeey!" diye bağırmaya başlamıştı. Sesi kısılasıca!

"Şu yüksek desibelli çığırtkanlığını bırak artık sarışın! Sen benim kulağımdaki zarı patlatma mertebesine erecek değerde biri değilsin bunu o kıt aklına yaz!"

"Bana bakın Fiko Bey eğer bana hemen neler olduğunu anlatmazsanız buradan bir bağırırım o güzide bedeniniz iki saniyede tuzla buz olur!"

"Yellooooz! Senin o sarı saçlarını peruk yapımında değil tek kullanımlık çalı süpürgesi yapımında kullanır onunla da ne kadar avam kenar köşe mahalle varsa onların tozlarını süpürüp sonra da bu dünyadaki varlığına ilelebet son veririm. Beni sakın zorlama!"

Sözü biterken arkasını dönen Fiko az önce bankta oturan Kerem'in artık orada olmadığını görünce Şebnem'e geri dönüp "Tartışmaya zorunlu mola veriyorum çünkü Kerem yok! Ben seni aklıma gelirsen sonra ararım" dedi ve küt diye telefonu kapatıp Kerem'e seslenerek hastaneye girdi.

Gerçi hastanenin içinde de bulamayacak gibiydi çünkü Kerem aklına gelen bir düşüncenin içini kemirmesiyle oradan apar topar ayrılıp Samet'in stüdyosuna geri dönüyordu. Şebnem ise hiçbir şey öğrenemeyince fena halde çıldırmıştı ve olduğu yerde söylenerek tepiniyordu. Yahu neler oluyordu durduk yere? Kerem nasıl yok olur bir anda gerçekten keçileri kaçıracaktı ama!

Telaşla Aslı'yı arayarak içeride dört dönerken az önce çöpü atmak için kapının önüne çıkan Samet'in de hâlâ geri dönmediğini fark etmişti. Gerçekten neler olduğunu aklı almıyordu artık. Herkes tek tek kayboluyordu şaka gibi ya! Elini alnına vurarak "Üçüncü sınıf korku filmlerine döndük. Önce Kerem kayboldu şimdi de Samet! Yahu ilk önce şişman ve gözlüklülerden başlanmaz mı? Mesela Fiko Bey bu konsepte çok uygundu onu neden es geçtik anlayamadım. Torpilli penguen!" dediği anda bir gıcırtı eşliğinde kapı açılmıştı.

Aslı'nın numarasına bastıktan sonra "Nihayet geldin Samet!" diyerek dönünce tam karşısında Okan'ı görüp yaşadığı o şokla beraber de telefonu aşağıya indirdi. Ne olur şu an uyuyor olsun ve rüyasında da kabus görüyor olsun! Lütfen öyle olsun da birazdan gözlerini açıp yine Kerem'i karşısında bulsun.

Şebnem tedirgin bir halde geri çekilirken "Umarım nişanlının tatilini kısa kesmesine bozulmazsın" diyen Okan'da ona doğru birkaç adım yaklaşıp tam önünde durdu. Belli etmemeye çalışsa da Şebnem'in korkusu gözlerine çok net bir şekilde yansımıştı. Okan ile bu kadar çabuk karşı karşıya gelebileceğini gerçekten de düşünmemişti.


"Burayı nasıl buldun?"

"Bu kadar yaklaşmışken beni atlatabileceğini düşündün mü gerçekten?"

"Okan! Burayı nasıl buldun dedim?"

"Peşinize takılan arabayı fark etmemeniz sizin açınızdan ne büyük talihsizlik olmuş değil mi?"

"Niye bütün gece bekledin o zaman? Neden dün gelmedin? Gündüz gözüyle daha rahat olacağını mı düşündün?"

"Yapmam gereken bazı şeyler vardı"

"Neymiş onlar?"

"Karşı karşıya geldiğimizde etrafımızda lafa karışacak insanlar olmasını istemedim diyelim"

"Ne demek bu?"

"Kimdi şu seni sarıp sarmalayarak restoranda yanımdan kaçıran adam? Aa! Hatırladım. Adı Kerem Günsür sanırım. Açık konuşmak gerekirse ondan hiç hoşlanmadım"

"Hislerinizin karşılıklı olduğuna emin olabilirsin. O da sana bayılmadı sonuçta!"

"O halde o yokken gelmeyi tercih ettiğim için memnun olmalısın"

"Onun burada olmadığını nereden biliyorsun ki? Kahvaltı için ekmek almaya gitmişti neredeyse gelir. Bence Kerem geldiğinde burada olmasan senin için çok iyi olur"

"Ah Şebnem ah! Biliyor musun bu dediğinin olacağını hiç sanmıyorum. Onun şu an ekmek almaktan çok daha önemli işleri olmalı"

"Ne gibi işler?"

"Orasını bilmem. Ben sadece olasılığı yüksek tahminlerde bulunmaya çalışıyorum"

Şebnem korku içinde "Kerem'e ne yaptın? Söyle ne yaptın ona!" diye bağırarak peş peşe omuzlarına vururken nişanlısı olan bir kızın başka bir adam için bu kadar endişelenmesi de Okan'ın sinirini bozmuş gibiydi. Kendisine bütün hıncını çıkararak vurmaya devam eden Şebnem'in bileklerini sertçe tutup "Ona ne olduğu artık seni ilgilendirmiyor. Gerçek dünyana geri dönme vaktin geldi Şebnem!" diyerek çekelemeye başladı.

Okan çekiyor Şebnem direnerek bağıra çağıra kendisini geri çekiyordu. Tabii Okan'ın gücüne karşılık onun gücü de oldukça yetersiz kalmıştı. Kapıya yaklaştıklarında Şebnem başka şansı olmadığını düşünerek eğilip dişlerini Okan'ın eline geçiriverdi. Var gücüyle ısırınca Okan o acıyla elini çekmiş Şebnem'de ondan kurtularak arka tarafa doğru koşmuştu. Ancak orada da kaçabileceği bir yer yoktu ki.

"Şebnem!"

Okan sinirle bağırırken Şebnem'de etrafa bakınıp gözüne kestirdiği gitarla birlikte kapının önündeki yerini almıştı. Amacı Okan gelince onu kafasına indirmek ve o kaykılırken de dışarıya kaçmaktı. Fakat işler beklediği gibi gelişmemişti. Okan içeriye tetikte girince Şebnem'in atılım bile yapmasına fırsat vermeden gitarı tutup kenara atmıştı. Epey de kızmışa benziyordu. Okan kendisinden kenar köşe kaçan Şebnem'e ağır adımlarla yaklaşıp kolundan tuttuğu gibi oradan çıkararak çekiştire çekiştire stüdyonun dışına çıkardı. O anlarda Samet'in de neden ortalarda gözükmediği belli olmuştu. İki adam kollarından tutmuş içeriye girmesine de Şebnem'i uyarmasına da engel olmuştu. Eyvah! Bu sefer Şebnem'in kurtuluşu kalmamıştı galiba.

"Kerem'e söyle telefonuma baksın Samet! Duydun mu beni?"

Okan arabanın kapısını açıp Şebnem'i içeriye sokmaya çalışırken Şebnem'de ayaklarıyla onu ittirip dışarıya çıkmaya çalışıyordu ama nafileydi. Okan kapıyı kapattıktan sonra çıkmasın diye üzerinden kilitleyip şoför tarafına geçmiş adamlarına da Samet'i bırakıp arkalarından gelmelerini emretmişti.

Trafiğe takılan Kerem ise eğer saniyeler içinde oraya ulaşamazsa Şebnem'in izini kaybedeceğe benziyordu. Kerem direksiyonun başında çıldırmış bir halde Samet'i ararken telefonun sürekli meşgul olmasının stresini yaşıyordu. Bu kadar zaman kiminle konuşuyorlardı belli değildi. Telefonunu yan koltuğa bırakıp peş peşe kornaya basarak öndeki araçlardan yol isterken bu seferde Aslı onu aramıştı.

"Kerem!"

"Ne oldu Aslı yoksa babam mı?"

"Babam iyi sorun yok. Kerem az önce Samet aradı ama..."

"Ama ne!"

"Bilmiyorum telefonu açtığımda kulağıma sadece Şebnem'in ve bir adamın bağırış çağırışları geliyordu. Sanırım yanındaki nişanlısıydı"

Kerem bunu duyar duymaz telefonu kapatıp aracını da o bir türlü ilerlemeyen trafiğin orta yerinde bırakarak dışarıya çıkmıştı. Diğer araç sahipleri arkasından bağırırken o hiçbirini duymayıp var gücüyle koşturarak birkaç sokak ilerideki Samet'in stüdyosuna doğru gidiyordu. İçine düşen kurdun sebebi de bu vesileyle belli olmuştu. Ailesinin evine gidiliş amacı kesinlikle Kerem'in oradan uzaklaşmasını sağlamak içindi ve kahretsin ki bunu da başarmışlardı.

Kerem kan ter içinde sokağa girdiğinde kapının açık olduğunu görüp önce "Şebnem!" sonra da "Samet!" diye seslenerek içeriye dalmıştı. Tabii korktuğu da başına gelmişti çünkü ortalarda kimse olmadığı gibi bir de üstüne üstlük her yer darmadağın olmuştu. Açık kalan telefonu eline alıp dışarıya çıkarken Şebnem'in arkasından koşturup maalesef yetişemediği için geri dönen Samet sokağın başında görülmüştü. Kerem hızla yanına gidip neler olduğunu sorarken çocuk elleriyle dizlerini tutup dinlenmeye çalışıyordu. Nefes nefese kalmıştı.

"Samet hemen kendine gelmen lazım. Hadi!"

"Ke-Ke-Kerem!"

"Şimdi derin bir nefes al ve sakin ol! Şebnem nerede?"

"Götürdüler Kerem! Kalabalıklardı engel olamadım"

Kerem'in başından aşağıya kaynar sular dökülseydi herhalde canı daha az yanardı. Şebnem ona güvenmişti ama Kerem onu koruyamamıştı. Kahretsin! Her nereye gidiyorsa onu da yanında götürmeliydi. Yanında olsaydı onu almalarına müsaade etmez Şebnem'i koruyabilirdi. Kendisini o kadar kötü hissediyordu ki bunu tarif edecek ne kelimeleri ne de gücü vardı.

Telefonunu eline alıp Çetiner ailesine ait bir numara adres ya da işe yarar bir şey bulmasını istemek için Fiko'yu ararken Samet bir anda Şebnem'in söylediği şeyi hatırlayıp ona dönerek "Şebnem gitmeden az önce onun telefonuna bakmanı söyledi Kerem" dedi. Kaşlarını çatarak düşünen Kerem aniden ifadesini değiştirip "Melis! Arkadaşı Melis'e ulaşmamızı istiyor" dedi. Onlar Fiko'yu arayıp telefona bakmasını isterken Şebnem'de ağlayarak Okan'dan kendisini bırakmasını istiyordu. Ancak Okan'ın buna hiç niyeti olmadığı gibi bir de sert bakışlarıyla yola bakmayı sürdürüp adeta Şebnem'i duymuyor gibi davranıyordu.


●●·٠●●٠·˙

Şebnem yol boyunca bir an bile susmadan ağlayıp Okan'a kendisini bırakması için bas bas bağırmıştı. Artık yavaş yavaş Okan'ın da tepesi atmaya başlamıştı tabii. Malikanenin önüne geldiklerini görünce Şebnem'de an itibariyle iptal olmuştu. Oraya geri dönmek istemiyor ailesiyle özellikle de babasıyla karşılaşmaktan ödü patlıyordu.

Okan arabayı park ettikten sonra "Hayır hayır! Bırak beni eve gidemem!" diyen Şebnem'in kolunu sertçe tutarak kendisine yaklaştırıp "Şu arabadan çıktıktan sonra tek bir yanlışını görürsem bunu yaptığına yapacağına seni pişman ederim Şebnem! Ona göre hâl ve hareketlerine çok dikkat et benim canımı da sıkma!" dedi. Öhh! Yavvaş gel!

Dik bakışlarla birbirlerine bakarken kolunu hızla çeken Şebnem çenesine hakim olamayıp "İstediğini yap tamam mı? Ben yine aynı bildiğin Şebnem olacağım! Seni sevmeyen asla da sevmeyecek olan ve hayatı boyunca da sana karşı sadece nefret hissi duyacak olan Şebnem olacağım!" dedi. Okan çenesini sıkar gibi tutup kızı kendisine yaklaştırarak "Hayır küçük hanım! Sen artık kendine bir çekidüzen verecek ailene ve bana layık biri olacaksın. Beni de bu konuda sakın zorlama Şebnem!" derken o dik duruşuna rağmen gözlerinden yaşlar akan Şebnem de dayanamayıp "Kerem beni burada bırakmaz! Beni almaya gelecek ve ben de gözümü bile kırpmadan onunla beraber nereye isterse orada gideceğim anlıyor musun? Nereye isterse!" deyiverdi.

Okan'ın gözlerinden alevler çıkıyordu. Çenesini sertçe bırakıp aracından çıktıktan sonra Şebnem'in kapısını açtı ve onu yine bileğinden sıkıca tutarak eve doğru yürütmeye başladı. Şebnem direniyor Okan çekeliyor ite kaka merdivenleri çıkıyorlardı.

Okan zile bastıktan sonra evin çalışanlarından birinin kapıyı açmasıyla paldır küldür içeriye girip salonda gergin bir halde gelişlerini bekleyen Fikret Bey ve Zuhal Hanım'ın yanına doğru geldi. Şebnem hâlâ direnirken bir anda Okan'ın kendisini ailesinin önüne savurmasıyla ne olduğunu şaşırıp anne ve babasıyla göz göze gelmişti. Kendisine dönen bakışları görünce de tir tir titreyip içinden de "İşte şimdi başın ciddi anlamda belada Şebnem!" diye geçirmeden edememişti. Gerçekten de öyleydi galiba.

15.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...