15.Bölüm : İşte şimdi başın belada Şebnem!
Şebnem yaptığı telefon görüşmesinin ardından bir müddet daha
merdivenlerde oturup düşüncelere dalmıştı. Aslı'ya yaptığı itiraf neydi
öyle Allah aşkına? Kerem'e aşık olduğunu sesli olarak söyleyebilmiş
olmasına hâlâ inanamıyordu ama yine de bu duygusunu biriyle paylaştığı
için mutluydu.
Tabii keşke bunu Aslı'ya değil de Kerem'e söyleyebilme cesaretini
gösterebilseydi. O kadarını da yapamazdı herhalde. Sonuçta Kerem'in bu
konuda ne tepki vereceği ona göre biraz muammaydı. Ya kızarsa? Ya da
daha da kötüsü bende senin aşkının karşılığı yok derse ne olacaktı?
Şebnem böyle bir şey duymayı kaldırabileceğini hiç sanmıyordu.
Şebnem sakin sakin yıldızlara bakarak iç çekerken o sessizlik içinde
kulağına da birtakım tıkırtılar çalınmıştı. Ayak sesi miydi o? Ortada da
kimse görünmüyordu. Tövbe estağfurullah gaipten sesler mi duyuyordu ne!
Kaşlarını çatıp tedirgince sesleri dinlerken iyice huzursuz olup aniden
ayaklanarak içeriye girdi. Samet ortalarda yoktu ve Kerem de tek başına
yerdeki yastıkları birleştirip yataklarını yapmaya çalışıyordu. Şebnem
onun haline gülüp"Bir yastık daha koyup beş kare yap Kerem ayakların
dışarda kalacak. Malum senin boy zorlarsan buradan iki mahalle öteye
kadar ulaşır" deyince Kerem'de başını ona doğru çevirerek "Dalga
geçeceğine daha faydalı olacak işlerle uğraşsan olmuyor değil mi? Mesela
bana yardım etmek gibi" dedi. Olmuyordu tabii ki.
Şebnem muzur bir ifadeyle harfleri uzata uzata "Affedeeersin Kereeem!"
diyerek salına salına yanına giderken Kerem'de kendisini ne kadar tutmak
istese de bunu başaramamış ve sinirden gülmeye başlamıştı. Ha şöyle!
Biraz yüzü gülsün değil mi ama? Şebnem telefonu bıraktıktan sonra
ceketini de çıkarıp diğer yastıkları kenardan köşeden toparlamaya
başlamıştı. Üç tane yeter gibi görünüyordu. O sırada Samet elinde
yastıklar ve pikelerle gelip "Şe-Şebnem senin o-odan hazır" diyerek
elindekileri bir kenara bıraktı. Hâlâ mı kekeliyor yahu! Hiç düzelmiyor
mu acaba?
Şebnem çocuğun halini garipseyip Kerem'e doğru "Ne diye kekeliyor ki?"
diye sormadan edememişti. Kerem ikisine de bir bakış atıp "Onun
sınırlarını zorlayan bir karakter olduğun için olabilir mi?" diye
sorunca Şebnem de gözlerini kısıp "Onu korkutuyorum değil mi? Resmen
benden korkuyor" dedi. Valla öyle görünüyordu. Şebnem'in karakteri Samet
gibi dış dünyaya kapalı bir insanı saniyeler içinde panik atak krizine
sokup sokup çıkaracak güce sahipti.
"Samet?"
"Ef-efendim?"
"Sen yerinden olma ben buraya kıvrılır yatarım"
"Oo-olur mu hiç? Hem ra-ra-rahat edemezsin ki. Değil mi Kerem?"
"Samet haklı Şebnem odada daha rahat kalırsın"
"Gerçekten hiç sorun olmaz. Şey... Hem ben başkasının yatağında pek uyamıyorum da"
Yapma ya! Bunu Kerem'in evindeki yatakta fosur fosur uyuyan kız mı
söylüyordu? Gerçi doğruyu söylemek gerekirse ilk gün Kerem'in yatağında
da uyuyamayıp salonda yatmıştı ama sonraki günler ooo kafayı vurdu mu
iki dakikada devrilmişti.
Samet yan gözle baktığı Kerem'in başıyla onay vermesiyle içeriden bir
tane daha pike getirip yanlarına bırakmıştı. İkisi de birbirlerine
bakarken Kerem yedek pikeyi eline alıp Şebnem'in yatacağı yere serdikten
sonra kendi köşesine geçip oturdu. Şebnem de onun hemen ardından kendi
yatağına oturup ayakkabılarını çıkararak pikenin altına girdi. O anla
birlikte uzun süren can sıkıcı bir sessizlik olmuştu.
Farkında değillerdi ama ikisi de aynı şeyleri düşünüyordu. Yarından
sonra her şey değişecek gibiydi ve bu da ne Kerem'in ne de Şebnem'in
lehine bir durum değildi. Halbuki kaç zamandır huzurları ne kadar da
yerindeymiş ama onlar bunun farkına varamamış. Keşke bunu anlamak için
bunları yaşamak zorunda kalmasalardı.
Şebnem düşünürken bir süre sonra ister istemez uyuyakalmıştı. Onun
aksine Kerem'in gözüne uyku girmiyordu. Yattığı yerden Şebnem'i izlemeye
dalmışken içindeki sıkıntı yüzünden aniden yerinden kalkıp su şişesini
alarak kapıya doğru gitti. Bir yandan suyunu içip bir yandan da dışarıyı
izliyordu.
O sırada üşüdüğü için bacaklarını karnına doğru çekip pikesine iyice
sarılan Şebnem'de gözünü aralayıp Kerem'in yatağını boş görünce korkuya
kapılmıştı. Az önce de karışık ve gergin rüyalar görmüş gerçek mi değil
mi diye ayırt edememişti. O korkuyla yerinden "Kerem!" diyerek
fırlayınca ayakta duran Kerem'de ona doğru dönüp "Buradayım Şebnem
korkma" diyerek yanına gelip ona doğru eğildi. Şebnem kötü bir rüya
gördüğünü anlatırken Kerem de hem onu dinleyip hem de kayan pikesini
yukarıya çekerek omuzlarını örtüyordu.
"Gerçek gibiydi. Restoranda tek başımaydım ve Okan müşteri gibi
gelmişti. Onu tanımıyormuşum o yüzden gayet sıradan bir şekilde menüyü
saydım ve ona bir güzel servis yaptım. Hesabı getirdiğimde hiçbir şey
söylemeden ayağa kalkıp beni kolumdan tutarak "Hadi gidiyoruz" dedi.
Arkama dönüp odana doğru baktım ama bomboştu. Eşyaların hatta
mobilyaların bile yoktu. Tam Okan beni kapıdan çıkarırken de korkup
uyandım"
"Stresli bir gün geçirdin kabus görmene şaşırmamak gerekir"
Kerem su verirken Şebnem'de teşekkür ederek içip "Ben üşüdüm sanki sen
nasıl böyle rahat gezebiliyorsun?" diye sordu. Adam gerilmekten ateş
gibi olmuştu ne üşümesi? Kerem uyuyabileceğini düşünmediği için kendi
pikesini alıp Şebnem'in üstüne sererek "Ben alışığım kolay kolay üşümem"
dediğinde Şebnem de pikesini verdiği için ona tebessüm ederek "Teşekkür
ederim" dedi. Üç tane pikeyle de ısınsın artık değil mi?
Kerem büyük yastıklardan birini yanına çektikten sonra bağdaş kurarak
Şebnem'in önüne oturmuştu. Gergin gergin gömleğinin manşet kısmından
sarkan ipi koparmaya çalışırken de Şebnem dayanamayarak elini uzatıp
"Amma uğraştın ver ben yapayım" dedikten sonra yattığı yerden doğruldu.
Ooo! Kızın elleri de buz gibi olmuş gerçekten.
Şebnem uğraşıp ipi eliyle koparamayınca kolunu kendisine doğru çekip
dişiyle koparmaya yeltenmişti ama Kerem ne yaptığını anlamayıp refleksle
kolunu çekince bunu yapamıştı. Kerem'in tuhaf bakışlarına maruz kalan
Şebnem "Ver ya ısırmayacağım korkma" dedikten sonra kendisini tutamayıp
gülerek "Yani ısıracağım ama kolunu değil" deyiverdi. O ne demek Allah
aşkına!
İkisi de gülerken Kerem kolunu kaçırıyor Şebnem de onu kızdıra kızdıra
"İnsana vampir muamelesi yapma Kerem ver şu kolunu!" deyip yakalamaya
çalışıyordu. Sonunda pes eden Kerem tedirgince kolunu uzatırken Şebnem
kıkırdayarak ipi dişiyle koparıp "İşte oldu bak korktuğuna değdi mi?"
diye sordu. Şaşkın ya! İp ağzından sarkmış bir de Kerem'e dalga geçer
gibi korktuğuna değdi mi diyordu.
Kerem elini uzatırken Şebnem'in refleksle geri çekilmesine karşılık
dalga geçme sırası bende dercesine "Yaklaş yaklaş! Bir şey yapmayacağım
korkma" dedi. Bunu söyleyen başkası olsa kanmazdı ama mevzu Kerem ise
kayıtsız şartsız o güveni sağlayıveriyordu.
Kerem dudağındaki ipi alırken Şebnem'in ipi hissedip "Tü tüü!"
yapmasıyla geri kaçmış "Tükürmesene insana lama gibi!" derken de elini
üzerine silerek gülmeye başlamıştı. Onu görünce haliyle Şebnem'de
gülmüştü. Bu Kerem çok da eğlencesiz biri değilmiş aslında. Bahane ile
bu yönünü de görmüş oluyordu.
"Kerem benim uykum geldi"
"Uyu o zaman"
"Tamam ama bir yere gitme tamam mı?"
"Küçücük yerde nereye gidebilirim?"
"Bilmiyorum ama gitme işte"
"Tamam gitmem bütün gece bekçi gibi başında beklerim"
"Teşekkür ederim. İyi geceler Kerem"
"İyi geceler Şebnem"
Kerem bir yastık daha çekip hafifçe uzanarak dururken Şebnem'de kendi
üzerindeki pikenin yarısını onun üzerine doğru verip "Sakın çekme tamam
mı? Üşürsün de anlamazsın" dedi. Heeeh! Hoş geldin Nurten Sultan! Kerem
bu uyarının ardından dayanamayıp güler gibi yaparak "Peki anne" deyince
başını kaldıran Şebnem'de ona doğru uzanıp "Ne annesi be!" diyerek
koluna bir tane patlattı. Öhh! Bir de utanmadan anne diyor çıtırlar
çıtırı Şebnem Çetiner'e!
Kerem acıyan kolunu tutarak ne kadar ağır eli olduğundan bahsederken
Şebnem kıyamayıp kolunu tutarak "Çok mu acıdı? Affedersin Kerem kızınca
elimin ayarı biraz kaçıyor herhalde" dedi. Kerem sorun olmadığını
söyleyince Şebnem tekrardan yerine uzanıp Kerem'e doğru dönerek içi
rahat bir şekilde gözlerini kapatmıştı. Kapatmasıyla da uyuması bir
olmuştu sanki.
Bir iki saat sonra Kerem elindeki dergiyi
kenara koyup Şebnem'e doğru dönmüştü. Uyurken ne kadar sakin ve
tehlikesiz görünüyordu öyle inanılır gibi değil. Ayrıca Kerem'e demişti
ama pikeyi ilk fırsatta üzerinden çeken de kendisi olmuştu. Kerem pikeyi
Şebnem'in omuzlarına kadar çektikten sonra bir an durup elini anlık bir
şekilde kızın sapsarı saçlarına götürdü. İki parmağının tersini yumuşak
dokunuşlarla saçlarında süzdürürken bir yandan da karşısında masumca
uyuyan Şebnem'e bakıp dalmıştı. Kabul etmesi gerekirdi ki ona bakarken
artık daha farklı şeyler hissetmeye başlamıştı.
Sanki Kerem kendisini bildi bileli Şebnem hep etrafında dolanıp duruyor
gibiydi. O kadar alışmış ve benimsemişti ki bu deli kızı şimdi onsuz
nasıl olacaktı emin değildi. Onun eksikliği içinde koskocaman bir boşluk
yaratacak ve Kerem bu boşluğa öyle kolay kolay alışamayacaktı sanki.
İçinde şimdiden bunun sıkıntısı baş göstermişti bile.
En nihayetinde Şebnem hayatlarındaki en ışıltılı en parlak en cıvıl
cıvıl renk olmuş ama şimdi üstüne onu söndürmeye çalışan bir karabulut
çökmüştü. Şebnem'in gitmesini hiç istemediği aşikardı ama ailesi ve Okan
ona ulaşmadan önce gitmesi gerektiği de gün gibi açıktı. Onu iyi bir
şekilde saklarlarsa bir çıkar yol bulmak için zamanda kazanmış
olacaklardı.
Tabii bu kabus elbet bir gün bitecekti. Bitmeliydi de. Herkesin kendi
istediği hayatı yaşama özgürlüğü vardı. Gerçek şu ki Şebnem o adamla
ancak hapis hayatı yaşardı. Ama Kerem'in buna izin vermeye pek niyeti
yok gibiydi. İşler ne kadar karışırsa karışsın elinden gelenin en
iyisini yapacak ve Şebnem'i de o istemediği hayattan kurtaracaktı.
Nokta!
●●·٠●●٠·˙
Sabah olduğunda zor bela gözlerini açan Şebnem yanında Kerem'i
göremeyince etrafa şöyle bir bakıp "Kerem..." diye seslenerek doğruldu.
Kaşlarını çatarak ses gelmesini beklerken Kerem'in ortalarda gözükmemesi
yüzünden biraz telaşlanmıştı doğrusu. Boynunu ovalayıp hızlıca
ayakkabılarını giyerken Samet içeriye girip "Gü-günaydın" dedikten sonra
elindeki kahvaltı tepsisini masanın üstüne bıraktı.
"Günaydın Samet. Şey... Kerem içeride mi?"
"Yok değil. O erkenden çıktı"
"Nereye çıktı?"
"Aslı arayıp Ha-Hasan amcanın rahatsızlandığını söyleyince apar topar çıktı"
Bu şimdi mi söylenir ya bir de geniş geniş kahvaltı falan getiriyor
insana! Şebnem korku dolu gözlerle "Ne! Hasan amcanın neyi varmış?" diye
sorunca Samet henüz bilmediğini ama Kerem'in öğrenir öğrenmez
kendilerini arayacağını söyledi. Şebnem merak içinde Samet'in telefonunu
isterken Kerem de ailesinin yanına varmıştı ama öğrendiklerinden sonra
resmen çılgına dönmüştü.
Okan'ın adamları gelip ailesine Şebnem'in nerede olduğunu sormuş ve bunu
da pek iyi bir üslupla yapmamışlardı. Haliyle gördüğü tavra sinirlenen
Hasan Bey'in de tansiyonu bu strese dayanamayıp tavan yapmıştı. Gerçi şu
an her şey yolundaydı ve korkulacak bir şey yoktu ama bu Okan denilen
adam bunun hesabını çok fena verecekti.
Fiko sakinleşmesi için Kerem'i hasta odasından çıkarırken tam telefon
çalmaya başlamıştı ki Kerem kendisine hakim olamayıp yumruğunu duvara
geçiriverdi. Bunu yapsa da siniri geçecek gibi değildi. Resmen barut
olmuştu. Babasına bir şey olsaydı o Okan'ı elinden kimse kurtaramazdı.
"Kerem sakin ol!"
"Babam bu haldeyken nasıl sakin olabilirim Fiko! Adamın nelere sebep olduğunu görmüyor musun?"
"Görüyorum ama böyle bağırarak hiçbir şey elde edemezsin!"
"O adamı bulalım Fiko! Bulalım ve ona babamı bu hale getirmesinin hesabını soralım yoksa ben aklımı oynatacağım!"
"Buluruz tamam bağırma artık"
O sırada Kerem'in telefonu susmuş ama bu seferde Fiko'nun telefonu
çalmaya başlamıştı. Onlar hastaneden çıkıp kapının önüne gelene kadar da
Şebnem resmen dokuz doğurmuştu. Yahu acil bir durum varken insan böyle
habersiz bırakılır mı hiç! Madem arayamıyorsunuz bari arandığınızda bir
ses verin değil mi? İlla arabaya atlayıp olay mahalline mi gelsin bu
kız!
Kerem hastane bahçesindeki banka oturur oturmaz Fiko telefonunu çıkarıp
Samet'e geri dönüş yapmaya başlamıştı. Tabii karşısında Samet yerine
telefonu neden açmadıklarıyla ilgili çan çan konuşan Şebnem'i bulmuştu.
Kaşlarını çatan Kerem kiminle konuştuğunu sorarken Fiko telefonu eliyle
kapatıp "Şebnem çıyanı! Ama bu sefer umutluyum konuşmasının arasına
girmezsem birazdan bu hızla nefessiz kalıp hakkın rahmetine kavuşacak
gibi görünüyor" dedi. O sırada Şebnem de sözünü çoktan bitirmiş "Fiko
Bey! Fikooooo Beeeey!" diye bağırmaya başlamıştı. Sesi kısılasıca!
"Şu yüksek desibelli çığırtkanlığını bırak artık sarışın! Sen benim
kulağımdaki zarı patlatma mertebesine erecek değerde biri değilsin bunu o
kıt aklına yaz!"
"Bana bakın Fiko Bey eğer bana hemen neler olduğunu anlatmazsanız
buradan bir bağırırım o güzide bedeniniz iki saniyede tuzla buz olur!"
"Yellooooz! Senin o sarı saçlarını peruk yapımında değil tek kullanımlık
çalı süpürgesi yapımında kullanır onunla da ne kadar avam kenar köşe
mahalle varsa onların tozlarını süpürüp sonra da bu dünyadaki varlığına
ilelebet son veririm. Beni sakın zorlama!"
Sözü biterken arkasını dönen Fiko az önce bankta oturan Kerem'in artık
orada olmadığını görünce Şebnem'e geri dönüp "Tartışmaya zorunlu mola
veriyorum çünkü Kerem yok! Ben seni aklıma gelirsen sonra ararım" dedi
ve küt diye telefonu kapatıp Kerem'e seslenerek hastaneye girdi.
Gerçi hastanenin içinde de bulamayacak gibiydi çünkü Kerem aklına gelen
bir düşüncenin içini kemirmesiyle oradan apar topar ayrılıp Samet'in
stüdyosuna geri dönüyordu. Şebnem ise hiçbir şey öğrenemeyince fena
halde çıldırmıştı ve olduğu yerde söylenerek tepiniyordu. Yahu neler
oluyordu durduk yere? Kerem nasıl yok olur bir anda gerçekten keçileri
kaçıracaktı ama!
Telaşla Aslı'yı arayarak içeride dört dönerken az önce çöpü atmak için
kapının önüne çıkan Samet'in de hâlâ geri dönmediğini fark etmişti.
Gerçekten neler olduğunu aklı almıyordu artık. Herkes tek tek
kayboluyordu şaka gibi ya! Elini alnına vurarak "Üçüncü sınıf korku
filmlerine döndük. Önce Kerem kayboldu şimdi de Samet! Yahu ilk önce
şişman ve gözlüklülerden başlanmaz mı? Mesela Fiko Bey bu konsepte çok
uygundu onu neden es geçtik anlayamadım. Torpilli penguen!" dediği anda
bir gıcırtı eşliğinde kapı açılmıştı.
Aslı'nın numarasına bastıktan sonra "Nihayet geldin Samet!" diyerek
dönünce tam karşısında Okan'ı görüp yaşadığı o şokla beraber de telefonu
aşağıya indirdi. Ne olur şu an uyuyor olsun ve rüyasında da kabus
görüyor olsun! Lütfen öyle olsun da birazdan gözlerini açıp yine Kerem'i
karşısında bulsun.
Şebnem tedirgin bir halde geri çekilirken "Umarım nişanlının tatilini
kısa kesmesine bozulmazsın" diyen Okan'da ona doğru birkaç adım yaklaşıp
tam önünde durdu. Belli etmemeye çalışsa da Şebnem'in korkusu gözlerine
çok net bir şekilde yansımıştı. Okan ile bu kadar çabuk karşı karşıya
gelebileceğini gerçekten de düşünmemişti.
"Burayı nasıl buldun?"
"Bu kadar yaklaşmışken beni atlatabileceğini düşündün mü gerçekten?"
"Okan! Burayı nasıl buldun dedim?"
"Peşinize takılan arabayı fark etmemeniz sizin açınızdan ne büyük talihsizlik olmuş değil mi?"
"Niye bütün gece bekledin o zaman? Neden dün gelmedin? Gündüz gözüyle daha rahat olacağını mı düşündün?"
"Yapmam gereken bazı şeyler vardı"
"Neymiş onlar?"
"Karşı karşıya geldiğimizde etrafımızda lafa karışacak insanlar olmasını istemedim diyelim"
"Ne demek bu?"
"Kimdi şu seni sarıp sarmalayarak restoranda yanımdan kaçıran adam? Aa!
Hatırladım. Adı Kerem Günsür sanırım. Açık konuşmak gerekirse ondan hiç
hoşlanmadım"
"Hislerinizin karşılıklı olduğuna emin olabilirsin. O da sana bayılmadı sonuçta!"
"O halde o yokken gelmeyi tercih ettiğim için memnun olmalısın"
"Onun burada olmadığını nereden biliyorsun ki? Kahvaltı için ekmek
almaya gitmişti neredeyse gelir. Bence Kerem geldiğinde burada olmasan
senin için çok iyi olur"
"Ah Şebnem ah! Biliyor musun bu dediğinin olacağını hiç sanmıyorum. Onun şu an ekmek almaktan çok daha önemli işleri olmalı"
"Ne gibi işler?"
"Orasını bilmem. Ben sadece olasılığı yüksek tahminlerde bulunmaya çalışıyorum"
Şebnem korku içinde "Kerem'e ne yaptın? Söyle ne yaptın ona!" diye
bağırarak peş peşe omuzlarına vururken nişanlısı olan bir kızın başka
bir adam için bu kadar endişelenmesi de Okan'ın sinirini bozmuş gibiydi.
Kendisine bütün hıncını çıkararak vurmaya devam eden Şebnem'in
bileklerini sertçe tutup "Ona ne olduğu artık seni ilgilendirmiyor.
Gerçek dünyana geri dönme vaktin geldi Şebnem!" diyerek çekelemeye
başladı.
Okan çekiyor Şebnem direnerek bağıra
çağıra kendisini geri çekiyordu. Tabii Okan'ın gücüne karşılık onun gücü
de oldukça yetersiz kalmıştı. Kapıya yaklaştıklarında Şebnem başka
şansı olmadığını düşünerek eğilip dişlerini Okan'ın eline geçiriverdi.
Var gücüyle ısırınca Okan o acıyla elini çekmiş Şebnem'de ondan
kurtularak arka tarafa doğru koşmuştu. Ancak orada da kaçabileceği bir
yer yoktu ki.
"Şebnem!"
Okan sinirle bağırırken Şebnem'de etrafa bakınıp gözüne kestirdiği
gitarla birlikte kapının önündeki yerini almıştı. Amacı Okan gelince onu
kafasına indirmek ve o kaykılırken de dışarıya kaçmaktı. Fakat işler
beklediği gibi gelişmemişti. Okan içeriye tetikte girince Şebnem'in
atılım bile yapmasına fırsat vermeden gitarı tutup kenara atmıştı. Epey
de kızmışa benziyordu. Okan kendisinden kenar köşe kaçan Şebnem'e ağır
adımlarla yaklaşıp kolundan tuttuğu gibi oradan çıkararak çekiştire
çekiştire stüdyonun dışına çıkardı. O anlarda Samet'in de neden
ortalarda gözükmediği belli olmuştu. İki adam kollarından tutmuş içeriye
girmesine de Şebnem'i uyarmasına da engel olmuştu. Eyvah! Bu sefer
Şebnem'in kurtuluşu kalmamıştı galiba.
"Kerem'e söyle telefonuma baksın Samet! Duydun mu beni?"
Okan arabanın kapısını açıp Şebnem'i içeriye sokmaya çalışırken
Şebnem'de ayaklarıyla onu ittirip dışarıya çıkmaya çalışıyordu ama
nafileydi. Okan kapıyı kapattıktan sonra çıkmasın diye üzerinden
kilitleyip şoför tarafına geçmiş adamlarına da Samet'i bırakıp
arkalarından gelmelerini emretmişti.
Trafiğe takılan Kerem ise eğer saniyeler içinde oraya ulaşamazsa
Şebnem'in izini kaybedeceğe benziyordu. Kerem direksiyonun başında
çıldırmış bir halde Samet'i ararken telefonun sürekli meşgul olmasının
stresini yaşıyordu. Bu kadar zaman kiminle konuşuyorlardı belli değildi.
Telefonunu yan koltuğa bırakıp peş peşe kornaya basarak öndeki
araçlardan yol isterken bu seferde Aslı onu aramıştı.
"Kerem!"
"Ne oldu Aslı yoksa babam mı?"
"Babam iyi sorun yok. Kerem az önce Samet aradı ama..."
"Ama ne!"
"Bilmiyorum telefonu açtığımda kulağıma sadece Şebnem'in ve bir adamın
bağırış çağırışları geliyordu. Sanırım yanındaki nişanlısıydı"
Kerem bunu duyar duymaz telefonu kapatıp aracını da o bir türlü
ilerlemeyen trafiğin orta yerinde bırakarak dışarıya çıkmıştı. Diğer
araç sahipleri arkasından bağırırken o hiçbirini duymayıp var gücüyle
koşturarak birkaç sokak ilerideki Samet'in stüdyosuna doğru gidiyordu.
İçine düşen kurdun sebebi de bu vesileyle belli olmuştu. Ailesinin evine
gidiliş amacı kesinlikle Kerem'in oradan uzaklaşmasını sağlamak içindi
ve kahretsin ki bunu da başarmışlardı.
Kerem kan ter içinde sokağa girdiğinde kapının açık olduğunu görüp önce
"Şebnem!" sonra da "Samet!" diye seslenerek içeriye dalmıştı. Tabii
korktuğu da başına gelmişti çünkü ortalarda kimse olmadığı gibi bir de
üstüne üstlük her yer darmadağın olmuştu. Açık kalan telefonu eline alıp
dışarıya çıkarken Şebnem'in arkasından koşturup maalesef yetişemediği
için geri dönen Samet sokağın başında görülmüştü. Kerem hızla yanına
gidip neler olduğunu sorarken çocuk elleriyle dizlerini tutup dinlenmeye
çalışıyordu. Nefes nefese kalmıştı.
"Samet hemen kendine gelmen lazım. Hadi!"
"Ke-Ke-Kerem!"
"Şimdi derin bir nefes al ve sakin ol! Şebnem nerede?"
"Götürdüler Kerem! Kalabalıklardı engel olamadım"
Kerem'in başından aşağıya kaynar sular dökülseydi herhalde canı daha az
yanardı. Şebnem ona güvenmişti ama Kerem onu koruyamamıştı. Kahretsin!
Her nereye gidiyorsa onu da yanında götürmeliydi. Yanında olsaydı onu
almalarına müsaade etmez Şebnem'i koruyabilirdi. Kendisini o kadar kötü
hissediyordu ki bunu tarif edecek ne kelimeleri ne de gücü vardı.
Telefonunu eline alıp Çetiner ailesine ait bir numara adres ya da işe
yarar bir şey bulmasını istemek için Fiko'yu ararken Samet bir anda
Şebnem'in söylediği şeyi hatırlayıp ona dönerek "Şebnem gitmeden az önce
onun telefonuna bakmanı söyledi Kerem" dedi. Kaşlarını çatarak düşünen
Kerem aniden ifadesini değiştirip "Melis! Arkadaşı Melis'e ulaşmamızı
istiyor" dedi. Onlar Fiko'yu arayıp telefona bakmasını isterken
Şebnem'de ağlayarak Okan'dan kendisini bırakmasını istiyordu. Ancak
Okan'ın buna hiç niyeti olmadığı gibi bir de sert bakışlarıyla yola
bakmayı sürdürüp adeta Şebnem'i duymuyor gibi davranıyordu.
●●·٠●●٠·˙
Şebnem yol boyunca bir an bile susmadan ağlayıp Okan'a kendisini
bırakması için bas bas bağırmıştı. Artık yavaş yavaş Okan'ın da tepesi
atmaya başlamıştı tabii. Malikanenin önüne geldiklerini görünce
Şebnem'de an itibariyle iptal olmuştu. Oraya geri dönmek istemiyor
ailesiyle özellikle de babasıyla karşılaşmaktan ödü patlıyordu.
Okan arabayı park ettikten sonra "Hayır hayır! Bırak beni eve gidemem!"
diyen Şebnem'in kolunu sertçe tutarak kendisine yaklaştırıp "Şu arabadan
çıktıktan sonra tek bir yanlışını görürsem bunu yaptığına yapacağına
seni pişman ederim Şebnem! Ona göre hâl ve hareketlerine çok dikkat et
benim canımı da sıkma!" dedi. Öhh! Yavvaş gel!
Dik bakışlarla birbirlerine bakarken kolunu hızla çeken Şebnem çenesine
hakim olamayıp "İstediğini yap tamam mı? Ben yine aynı bildiğin Şebnem
olacağım! Seni sevmeyen asla da sevmeyecek olan ve hayatı boyunca da
sana karşı sadece nefret hissi duyacak olan Şebnem olacağım!" dedi. Okan
çenesini sıkar gibi tutup kızı kendisine yaklaştırarak "Hayır küçük
hanım! Sen artık kendine bir çekidüzen verecek ailene ve bana layık biri
olacaksın. Beni de bu konuda sakın zorlama Şebnem!" derken o dik
duruşuna rağmen gözlerinden yaşlar akan Şebnem de dayanamayıp "Kerem
beni burada bırakmaz! Beni almaya gelecek ve ben de gözümü bile
kırpmadan onunla beraber nereye isterse orada gideceğim anlıyor musun?
Nereye isterse!" deyiverdi.
Okan'ın gözlerinden alevler çıkıyordu. Çenesini sertçe bırakıp aracından
çıktıktan sonra Şebnem'in kapısını açtı ve onu yine bileğinden sıkıca
tutarak eve doğru yürütmeye başladı. Şebnem direniyor Okan çekeliyor ite
kaka merdivenleri çıkıyorlardı.
Okan zile bastıktan sonra evin çalışanlarından birinin kapıyı açmasıyla
paldır küldür içeriye girip salonda gergin bir halde gelişlerini
bekleyen Fikret Bey ve Zuhal Hanım'ın yanına doğru geldi. Şebnem hâlâ
direnirken bir anda Okan'ın kendisini ailesinin önüne savurmasıyla ne
olduğunu şaşırıp anne ve babasıyla göz göze gelmişti. Kendisine dönen
bakışları görünce de tir tir titreyip içinden de "İşte şimdi başın ciddi
anlamda belada Şebnem!" diye geçirmeden edememişti. Gerçekten de
öyleydi galiba.
15.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder