5.Bölüm : Beni affet kızım
"Beni şaşırttınız"
"Siz de gülümsediniz. Sanırım şu an önemli olan da bu"
Bu sözlerin ardından ikisinin de birbirlerine karşı olan bakışları derinleşmişti. Bu da haliyle beklenmedik bir şeydi. İster kabul etsinler ister etmesinler ama bu gecenin izleri onların içinde hep saklı kalacaktı.
Ancak bu güzel an ne yazık ki Buğra'nın onları baş başa görmesiyle bozulmuştu. Ela üzerinde hoş etkiler bırakan bu güzel sohbetin üzerine Buğra'nın sanki kendisine kızmış gibi "Ela!" diye seslenmesiyle neye uğradığını şaşırmıştı. Tolga ile aynı anda bakışlarını birbirlerinden çekip gelen sese doğru baktıklarında Buğra'yı gördüler. Yüzü beş karış halde oturdukları yere doğru geliyordu. Ne olmuştu ona böyle?
Ela arkadaşını görür görmez ayağa kalkarken yanlarına gelen Buğra ikisine kuşkulu gözlerle baktıktan sonra Ela'ya dönerek "Nezaket teyze bana iyi görünmediğini söyledi. Seni arayıp bulamayınca da endişelendim. Bir şeyin yok değil mi?" dedi. Kısa bir an göz göze kaldılar. Sakin konuşuyor olsa da Buğra'nın yüzünde garip bir gerginlik var gibiydi. Ela kalabalıktan bunaldığı için açık havaya çıkmak istediğini söyledikten sonra Buğra'nın "Keşke bana da söyleseydin seninle gelirdim" diyerek yan gözle Tolga'ya baktığını görünce de "Buna gerek görmedim zaten bir süre sonra yanıma Tolga Bey geldi. Onunla konuşurken zaman nasıl akıp geçmiş fark edememişim" dedi. Tolga'nın yanındayken zamanın nasıl geçtiğini anlayamaması güzel bir şeydi tabii.
Buğra ikisinin o an ki hallerinden hiç ama hiç hoşlanmamıştı. Fazla yakın ve birbirleriyle de fazlaca ilgililer gibi gelmişti ona. Bu yüzden de Tolga'yı bir an önce oradan daha doğrusu Ela'dan uzaklaştırmak istediği için hafif sert bir tonlamayla "Ela ile ilgilendiğiniz için teşekkür ederim ama bundan sonrasını ben hallederim" dedi. Ne vardı da neyi hallediyordu acaba?
Tolga da onun kendisine karşı olan olumsuz tavırlarından hiç hoşlanmamıştı. Ne zaman karşı karşıya gelseler sert bakışlar ve mesafeli sözlerle karşılaşıyordu. Halbuki birbirlerini tanımıyorlardı bile. Ela ile olan samimiyetlerini bilmediği için de herhangi bir çıkış yapmanın uygun olmayacağını düşünüp şimdilik aralarındaki gerginliği görmezlikten geliyordu. Ama görmezden gelemediği anlar da olacaktı elbet. Bu böyle devam edemezdi çünkü.
Tolga karşılıklı olarak Buğra ile dik dik bakışırken Ela aynı bakışları gibi sıcak bir ses tonu kullanarak "İlginiz için teşekkür ederim" dedikten sonra kendisine bakan Tolga'ya iç aydınlatan bir şekilde gülümseyip "Çok güzel bir sohbetti" dedi. Buğra'nın buz kestirdiği havayı Ela bir sözüyle bir gülüşüyle ısıtıvermişti.
Tolga aynı içtenlikle karşılık verip "Asıl ben size teşekkür ederim. Sohbetimizle ilgili aynı şeyi düşündüğümüze de sevindim. İnanın benim için de çok keyifliydi. İzninizle ben artık içeriye gideyim" dedikten sonra onları orada bırakarak dediği gibi içeriye girdi. O giderken Ela arkasından bakıyor bir yandan da Tolga'nın çok kibar ve iyi biri olduğundan bahsediyordu. Hakkında öyle güzel şeyler söylüyordu ki bu duydukları Buğra'nın canını sıkmaya yetiyordu. Bu adamla ilgili Ela'nın güzel şeyler hissetmesini istemiyordu. Hatta güzeli bırakın hiçbir şey hissetmesini istemiyordu.
Tolga'nın çıkıp gittiği kapıya ışıl ışıl gözlerle bakan Ela onun hakkındaki düşüncelerinden bahsetmeye devam ederken duyduklarıyla epey bir bozulan Buğra onun lafını yarı da keserek "Neyse ne! İçeri girelim mi artık?" dedi. Gergin oluşu sesi kadar gözlerinden de halinden tavrından da belli oluyordu. Açıkçası Ela bu tepkisini anlayamıyordu. Tolga uç tepkileri olan ya da anlamsız çıkışları olan saygısız biri olsa sevmemesine bir mana yükleyebilirdi ama adam onlara karşı bu kadar iyiyken Buğra'nın ona bu kadar olumsuz bakmasını anlamlandıramıyordu.
Kısa bir an arkadaşına bakıp keyifsizce "Olur girelim" dedikten sonra Buğra'nın önden yol vermesiyle içeriye girdiler. Salona doğru yürürken Buğra bir şeyler anlatsa da Ela onu duymuyordu. Gözleri ondan bağımsız hareket ediyormuş gibi resmen salonun her köşesinde Tolga'yı arıyordu ama maalesef o ortalarda gözükmüyordu. Ela düğünden erken mi ayrıldı diye üzülmüştü ama Tolga henüz gitmemişti. Yelda'ya verdiği bir söz vardı ve bu sözü çiğneyemezdi. Sadece ortamdan biraz kopup kafasını dinlemeye ihtiyacı olmuştu o kadar.
........::::::::____::::::::........
Düğün bitiminde gelenekselleşmiş olan çiçek atma seremonisi yapılacaktı. Yelda'nın bekar kız arkadaşları gelinin arkasında toplanmış çiçeği yakalamak için pür dikkat atış anını bekliyorlardı. O sırada Buğra da salona yeni girmiş olayı anlamadığından dolayı da Hulki Bey ve Nezaket Hanım'ı eve bıraktığını söylemek için kalabalık içindeki Mine'nin yanına gitmişti. Mine ona hızlıca teşekkür edip aralarında durmamasını söyleyerek kenara ittirirken de Yelda "Atıyoruuum!" diye bağırıp büyük bir hızla da çiçeğini kızlara doğru fırlattı.
Genç kızlar çiçeği yakalamak için ellerini uzatırken çiçek bir anda çarpan ellerle açı değiştirip o esnada Mine ile didişen Buğra'nın kafasına çarpmıştı. Ne olduğunu anlayamayan Buğra ise ani bir refleksle kafasına çarpan şeyi tuttuğunda önce onun gelin çiçeği olduğunu görmüş sonra da kendisine dönen şok dolu bakışlarla karşı karşıya kalmıştı. Ne oluyor ya! Ela ile Mine diğer kızların aksine bu sahneyi kahkahalarla izlemişti. Gelin çiçeğini bir erkeğin tuttuğu nerede görülmüş allasen! Hem de Yelda'nın çiçeğiydi bu... Yani Buğra an itibarıyla bitmişti!
Buğra durumdaki garipliği hissedince o anı kurtarmak gerektiği için elindeki çiçeği muzur bir tavırla sallayıp "Üzgünüm kızlar artık sizler de bir başka düğünde yakalarsınız çiçeğinizi!" diyerek sırıtmaya başladı. Tabii bu sırıtış fazla uzun sürmemişti çünkü kızların kenara çekilmesiyle birlikte kendisini boğacakmış gibi bakan Yelda ile yüz yüze gelmesi bir olmuştu. Ooops! Buğra Yelda'nın yüzündeki ifadeyi gördüğünde birazdan çok kötü şeyler olacağını anlamıştı tabii.
Burnundan soluyan Yelda ise yüzündeki ifadeyi değiştirdikten sonra kızdığını kimseye belli etmeden Buğra'nın koluna girip onunla konuşuyormuş gibi yaparak salondan çıkardı. Ela ile Mine durumun vahametini anlamıştı ve bu yüzden de hemen peşlerine takılmıştı. Birilerinin Buğra'yı Yelda'nın elinden kurtarması gerekecekti sanki.
Yelda yukarıdaki odaya çıkardığı Buğra'ya tam da beklendiği gibi içeriye girer girmez gözlerini belerterek "Buğra parçalarım seni! Ne işin var kızların içinde kızılcık bebesi gibi?" diye bağırmaya başladı. Ama Buğra da az değildi. Sırıtmaya devam ederek yanından uzaklaşırken bir yandan da damarına damarına basarak "Ne kızıyorsun ya! O kadar kızın içinde çiçeğini bana doğru atmasaydın o zaman. Seni duyan da düğününü sabote ettim sanacak" deyip duruyor Yelda'nın da bütün cinlerini tepesine çıkarıyordu.
Böyle lakayt bir şekilde konuşmasına çok sinirlenen Yelda "Daha nasıl sabote edeceksin be!" diyerek bir hışımla önündeki şişeyi ona doğru fırlatırken Buğra'nın başını eğmesiyle de "O çiçeği Mine ya da Ela tutmalıydı öyle ayarlamıştım. Şimdi herkes düğünümden bahsederken gelin çiçeğimi bir erkeğin tuttuğunu söyleyecek! Hepsi senin yüzünden rezil ettin beni!" diye bağırdı. Eyvah eyvah! İşin kötüsü gerçekten de bu olay yıllarca ısıtılıp ısıtılıp Yelda'nın önüne gelecek bir olay olmuştu.
Ela ile Mine yetişip Yelda'yı sakinleştirmeye çalışırken Buğra da damarına daha da basarak "Ne güzel işte! Sayemde senin düğünün fark yaratacak teşekkür edeceğine bir de şikayet ediyorsun" dedi. Çenen kopsun be adam bir sus! Yelda atacak şey bulamayınca ayağındaki ayakkabıyı çıkarıp Buğra'ya fırlatmış o da tuttuğu ayakkabının altına bakarak pişkin pişkin "Ne biçim arkadaşsın ya benim adımı yazmamışsın. Şuraya bak Mine bile var!" diyerek ayakkabıyı Yelda'nın yanında duran Mine'ye atmıştı.
Ela yanına geldiği Buğra'nın ağzını kapatıp susturmaya çalışırken iyice köpüren Yelda da Mine'nin koluna girip kendisini oradan çıkarmaya çalışması karşısında hâlâ kendisine gülen Buğra'ya onu öldürecekmiş gibi bakıp "Senin etlerini lime lime ederim Buğra! Buharda haşlar tebrik etmeye gelenlere ikram ederim seni! Sakın balayı dönüşü karşıma çıkma hatta git dünyanın öbür ucuna yerleş gözüm görmesin seni!" diye bağırarak zorla odadan çıktı.
Onun ardından Ela yanında duran arkadaşına bakarken Buğra da ona eliyle deli bu işareti yapıp gülmeye başladı. Tabii bu hareketi Ela'yı da güldürmüş ama hemen ardından Yelda'nın kulağına gider diye korkup "Yapma yeter tadında bırakın" diyerek kapıya doğru yürümesine neden olmuştu.
Aşağıya inen Yelda ise bir köşede ayakkabısının bilek kısmını bağlıyordu. Emre'nin yanına gelip nereye kaybolduğunu sormasıyla da sanki az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi gülümseyip sorun olmadığını sadece arkadaşlarıyla vedalaştığını söyledi. Hmm... Bu kızın enteresan bir vedalaşma tarzı vardı. Emre yukarıdan inen Ela ile Buğra'nın kendisini görünce sus işareti yapmasıyla bir şeyler döndüğünü iyice anlamıştı. Yani sus deniliyorsa susmak yapacağı en akıllıca iş olurdu. Ayağa kalkan Yelda'nın Emre'nin koluna girip "Artık gidebiliriz hayatım" demesiyle içeri geçtiler. Şu andan sonra sorun yaşansın istemiyorlarsa Buğra'yı olabildiğince Yelda'dan gizlemeleri gerekiyordu yoksa Yelda onu hiç çekinmeden parça pinçik edebilirdi.
........::::::::____::::::::........
Herkes dışarıya çıkıp gelin ve damadın uğurlanışına alkışlarla eşlik ederken Ela yanına gelen Buğra'ya gülümseyerek bakıp "Ucuz atlattın diyebilir miyiz?" diye sordu. Öyleydi galiba. Bu dediğine gülen Buğra "Çiçeği tuttuğumu gördüğünde Yelda'nın bir gözü sağa bir gözü sola bakıyordu fark ettin mi? O anı hiçbir şeye değişmem" deyince Ela da omuzuna şaka amaçlı vurup "Delisiniz ya!" dedikten sonra gülümseyerek çantaları toparlamaya gitti.
Ela saçlarındaki tokaları çıkararak çantaları bıraktıkları odaya girmiş ve girdiği gibi bir süredir odada olan Tolga'nın sesle beraber arkasını dönmesiyle de onunla göz göze gelmişti. Hay aksi! Kapıyı tıklatmadan girmemeliydi. Ela onun telefonla konuştuğunu görünce odaya paldır küldür girdiği için çok utanmıştı. Utancını da yüzündeki ifadeye ister istemez yansıtıp sessizce "Çok özür dilerim" dedikten sonra geri çıkıp kapıyı tekrardan kapattı. Kendi kendisine söylenmeyi de ihmal etmiyordu. Çok ayıp olmuştu çok!
Tolga ise çıkmasına gerek olmadığını düşündüğü için kapıya doğru gidip açtıktan sonra telefonunu eliyle kapatarak "Ela Hanım özel bir görüşme yapmıyorum. Buyurun lütfen" dedi ve geçmesi için kapıyı sonuna kadar açık bıraktı. Bunun üzerine Ela çekinerek içeriye girip eşyalarını hızlıca toparlamaya başlamıştı. Onun aksine Tolga pencerenin önüne geçmiş uçaktan yeni inen Elçin ile konuşmasına devam ediyordu.
"Dediğim gibi düğün az önce sona erdi istersen seni almaya gelebilirim"
"Hiç gerek Tolgacığım ben buradaki taksilerden biriyle giderim"
"Nasıl istersen. Otelden memnun kalmazsan bana haber ver yeni bir yer bakalım olur mu?"
"Söylerim sağ ol. Bu arada yarın nasıl yapıyoruz Tolga planın ne?"
Ela bir gözü onda olarak hazırlamaya devam ettiği torbaları ve çantaları yan yana dizmeye başlamıştı. Aslında Tolga da ondan farklı değildi. Telefonla konuşuyor olsa da bir gözü sürekli Ela'ya doğru kayıyordu. İkisi de akılları birbirlerinde olarak farklı farklı şeyler yaparken Tolga yarın yapılacak çekim için Elçin'e gerekli tüm bilgileri verip telefonunu kapattı ve Ela'ya doğru yaklaşıp torbaları taşıma konusunda yardımcı olabileceğini söyledi. Aslında Ela gerek olmadığını söylerdi ama biraz yardımdan kimseye zarar gelmez aksine fayda gelirdi. Ela peşi sıra duran torbalara gözlerini açarak baktıktan sonra teşekkür edip teklifini memnuniyetle kabul edebileceğini söyledi.
Torbaları ve çantaları paylaşıp odadan çıktıktan sonra Ela salondaki masanın üstünden eşyalarını alıp yanına geri dönen Tolga'ya "Fotoğraf makineniz çok güzelmiş. Özel bir şeye benziyor daha önce bir benzerini görmemiştim" demeden edemedi. Öyleydi gerçekten. Profesyonel bir makine olmasının yanı sıra anlamı da büyüktü. Tolga teşekkür ettikten sonra biraz da buruk bir ses tonuyla o makinenin kendisi için çok önemli olduğunu söyleyip durgunlaştı. Devam edememişti çünkü ölen eşinin doğum gününde kendisine özel olarak yaptırdığı bir makineydi o. Üzerine Tolga'nın adı ve soyadı Yağmur'un el yazısıyla işlenmişti.
Aralarında sessizlik olmuştu. Tolga bu sessizliği bozmak isteyip söylediği şey üzerine kendisine bir şey demeden suskun kalan Ela'ya bir nevi gönderme yaparak "Nedenini sormayacak mısınız?" diye sorunca Ela da kendisine bakan Tolga'ya hoş bir tebessümle cevap verip "Bir tanıdığımın sözlerini düşünüyordum. Bana eğer soracağın soruyla karşındakini üzeceğini düşünüyorsan üstelememenin daha uygun olacağını söylemişti. Tabii hemen arkasından da eğer olur da bahsi geçen kişi bunu bir gün kendi isteğiyle paylaşmak isterse de iyi bir dinleyici olarak onun yanında olmanın daha da anlamlı olacağını da sözlerine eklemişti. O yüzden hayır size nedenini sormayacağım" dedi. Bir tanıdığım derken Tolga'dan bahsettiği gün gibi açık olunca haliyle bu aralarında çok hoş bir etkileşim oluşmasına neden olmuştu.
Bunun üzerine Tolga harika bir gülümsemeyle "Tanıdığınız çok doğru demiş" dedikten sonra hem yürüyüp hem de sözüne devam ederek "Belli mi olur belki biz de bir gün konuşmaktan imtina ettiğimiz şeyleri rahatlıkla paylaşabileceğimiz birini bulup omuzlarımızdaki ağırlığı birlikte hafifletebiliriz. Ne yazık ki o zamana kadar dile getiremediğimiz şeyler içimizde yumru halinde durmaya devam edecek" dedi. Tolga gayet normal bir şekilde yürümeye devam ederken söylediği şey sebebiyle olduğu yerde kalan Ela da ne olduğunu anlayamamıştı ama içini garip bir his kaplamıştı. İlk defa birine karşı daha doğru düzgün tanımadan yakınlık ve güven duygusu hissetmişti. Çok tuhaftı bu...
Bu sırada Tolga onun durduğunu anlayıp ilerlemeden arkasını dönmüştü. Ela açıklama yapamayacağı için o anla birlikte toparlanıp yürümeye devam ederek onunla birlikte dışarıya çıktı. Eşyaları Mine'nin de yardımıyla Buğra'nın arabasına koyduktan sonra Tolga herkese iyi akşamlar dileyerek arabasına binip oradan ayrılmış ardından bakakalan Ela ise kendisine omuz atan Mine'nin "Gitti canım gitti! Artık önüne dönebilirsin" diyen sesiyle kendisine gelmişti. Takılmasa olmuyordu.
Ela arkadaşının yaptığı ima ile tek kaşını kaldırıp "Dalmışım tamam mı? Hemen laf çarpmasan olmuyor sanki" diyerek arabaya binerken Mine de önce onun taklidini yapıp "Dalmışım tamam mı?" dedi sonra da Tolga'nın ardından sırıtarak bakıp "Dalarsın tabii adamın gözleri leb-i derya maşallah!" dedikten sonra araçtaki yerini aldı.
........::::::::____::::::::........
Tolga evine gelip fotoğraf makinesinin bulunduğu çantayı odasına bıraktıktan sonra üstünü değiştirerek salona gelmiş ve ayaklarını pufun üzerine uzatıp tekli koltuğundan dışarıyı izlemeye başlamıştı. Gözlerinin önünden Ela'nın salondan kulaklarını kapatarak çıkışı ve patlayan havai fişeğin yüzünde korku dolu bir ifade oluşturması geçerken yüzü asılmıştı ama sonrasında aralarında geçen konuşmayı hatırlayınca o ifade silinip yerini hoş bir tebessüme bırakmıştı.
Düşüncelere dalmışken bir süre sonra gözü karşıdaki eve takılınca da aniden yerinden kalkıp içeriden aldığı eski ahşap kutuyu ve tornavidayı sehpanın üzerine bıraktı. İçine bakmanın zamanı gelmişe benziyordu.
Koltuğa oturup tornavidayı kutunun kenarına dayadıktan sonra üstten eliyle vurup kilitli kutuyu tek hamlede açtı. Kapağı kenara koyduktan sonra kutunun içine baktığında ilk dikkatini çeken şey eski bir defter olmuştu. Onu ve fotoğraflar ile birlikte birbirine bağlı halde duran birkaç tane mektubu da içinden çıkarıp sehpanın üzerine koydu.
Fotoğrafları üstünkörü incelerken küçük bir kız çocuğuna ait olan resmi diğerlerinden ayırıp daha bir dikkatli bakmıştı. Tolga onun Ela olabileceğini düşünmediğinden dolayı sadece küçük kızın ne kadar şirin olduğunu görünce tebessüm ederek arkasında yazı olup olmadığına bile bakmadan kenara koydu. Keşke bakmış olsaydı.
Eline aldığı mektupların ipini çözdükten sonra her birine tek tek bakarken içlerinden birkaç tanesinde gönderenin isminin olmadığını fark etti. İşin tuhaf yanı da Nergis adında bir kadına yazıldığı anlaşılan bu mektupların açılmamış olmasıydı. Buna bir anlam vermek zordu. İnsan kendisine gelen mektubu neden açıp okumaz ki?
Mektupları fotoğrafların yanına koyan Tolga eline aldığı defterin sayfaları arasında gidip gelmeye başlamıştı ama sonra sayfalardan birinde yazan şeyler yüzünden aniden durmuştu.
"...birazdan yapacağım şey için beni affet kızım"
Ne demekti ki bu? Bunu yazan biri kızından af dileyeceği ne yapmış olabilirdi ki? Tolga bu yazılanın ne ifade ettiğini düşünüp önceki sayfalara bakarken saatinde oldukça ilerlemiş olduğunu fark etmişti. Gözlerinin kapanıyor olması da bu sebepten olmalıydı. Kafasında oluşan soru işaretleriyle defteri kapatıp daha sonra detaylıca incelemek için kutuya geri koyarak yanına aldı ve odasına doğru gitti. Gündüz gözüyle bakmak daha iyi olacaktı sanki.
•●●ERTESİ GÜN·٠•●●•٠·
Sabahın erken saatlerinde kapı zili ısrarla çalmaya başlamıştı. Bu rahatsız edici sesle irkilerek uyanan Tolga ise yattığı yerden doğrulup komodinin üzerine bıraktığı saatine baktıktan sonra gelenin kim olduğunu merak ederek yataktan kalktı. Kalkmıştı ama hâlâ açılabilmiş değildi.
Gözlerini ovuşturup yatağın önündeki pufta duran tişörtünü eline aldıktan sonra onu giyerek odasından çıktı. Koridorda ilerleyip çalmaya devam eden kapıyı açtığı anda da hızla içeriye giren Bora telaş içinde "Selam faslını geçiyorum çünkü acil bir durum var!" diyerek elindeki gazeteyi masaya fırlattı.
Bora tutuşmuş bir halde arkasını döndüğünde sessizce kendisine bakan Tolga ile göz göze geldi. Susmasın ve bir şeyler söylesin çünkü Bora'nın buna çok ihtiyacı vardı. Bora arkadaşının kendisine karşı olan şaşkın bakışlarını görünce "Bakma öyle! Bir şey yapmazsam Elçin beni öldürecek" dedi. İyi de ne yapmış olabilirdi ki? Tolga uyku sersemi bir halde Bora'nın söylediği şeyleri anlamlandırmaya çalışırken "Sen İzmir'e ne zaman geldin? Ayrıca ne yaptın ki bu kadar korkuyorsun?" diyerek açık olan kapıyı kapattı.
Etrafa göz gezdiren Bora mutfağa girip ikisi için kahve hazırlarken bir yandan da Tolga'ya gazetede nişanlısını aldattığına dair çıkan haberlerden bahsetmeye başladı. Tolga yüzünü yıkayıp geri döndüğünde kendisine kahve uzatıp "İç şunu da açıl bir an önce" diyen Bora'nın elinden kahveyi aldıktan sonra masaya geçip onun yanına getirdiği gazeteye göz gezdirmeye başladı. Ooo! İşler epey karışmış görünüyordu.
Tolga'nın bir şey söylemeden kuşkuya düştüğünü belli eden gözlerle kendisine baktığını görünce Bora buna biraz bozulmuştu. Arkadaşı bari yapamasın değil mi? Bora bozulduğunu belli ederek "Bu safsatalara inandığını söyleme! Eğer sen bile şu saçma sapan habere inanıyorsan Elçin çoktan idam fermanımı hazırlamıştır bile" dediğinde Tolga da kahvesini yudumlayıp ona "Bora bu resimdeki sarışın Lale değil mi?" diye sordu. Oydu galiba.
Bora yanına gelip yüzünü şekilden şekle sokarak "Ne olmuş yani?" dedikten sonra kendisine aynı şekilde bakmayı sürdüren Tolga'ya telaşla "Sadece selamlaştık! Yan yana gelmiş olmamız aramızda bir şeyler yaşandığını kanıtlamaz" dedi. Tamam da kiminle yan yana geldiğinde önemliydi yani.
Bu savunmanın üzerine Tolga ona imalı bir şekilde bakıp "Yanlış anlama sadece hafızamı tazelemek için soruyorum. Ben bu Lale'yi nereden tanıyorum?" diye sordu. Bu soru Bora'nın yüzünü asmasına neden olmuştu. Arkadaşına ters ters bakarken Tolga'nın "Söyle hadi!" dercesine tek kaşını kaldırmasıyla da "Tamam bir kere ya da iki... Bilemedin üç beş kere takılmıştık ama o kadar dahası yok!" demek zorunda kaldı. Al işte!
Bu cevap üzerine Tolga elindeki gazeteyle "Aptal herif!" diyerek Bora'nın ensesine vurup üzerini değiştirmeye gitti. Onun ardından Bora hâlâ kendisini savunmaya çalışarak "İyi de o zamanlar Elçin ile nişanlı değildim ki?" diye seslenip kendisini bitik bir halde koltuğa bıraktı. O zaman değilse de şu an nişanlıydı ama değil mi? Yani kiminle yan yana geldiğine dikkat etmesi gerektiği gibi kiminle ne başlık altında gündeme düşeceğini de tahmin edebilmesi gerekirdi.
........::::::::____::::::::........
Bu sırada Elçin kaldığı otelden çıkmış olanlardan habersiz bir halde arkadaşıyla kahvaltı etmek için buluşacakları yere doğru gidiyordu. Kafeye gelip içeri girdiğinde arkadaşının henüz gelmediğini görünce de boş bir yere geçerek beklemeye başladı. Bir yandan çantasından çıkardığı aynasıyla dudağına nemlendirici sürerken bir yandan da ister istemez arka masadan gelen konuşmalara kulak misafiri oluyordu.
Arka masada oturan Buğra magazin dergisinin içine düşmüş olan Mine'yi dinlemek zorunda kalıp fena halde bunalmıştı. Bu sırada içeriye giren Ela'yı görünce de derin bir oh çekip "Kurtuldum Ela geldi! Siz konuşun ben de gidip yiyecek bir şeyler alayım" dedikten sonra ayağa kalkıp yanlarına gelen Ela'yı öperek arka tarafa geçti. Resmen kaça kaça gidiyordu.
Ela onun haline gülüp Mine'ye günaydın dedikten sonra ne okuduğuna şöyle bir bakıp "Kaçar gibi gitti. Neyi var bunun?" diyerek arkadaşının karşısına oturdu. Ela Mine'nin magazinde yer alan bir haberi göstermesine gülüp "Sakın Buğra ile alakalı bir haber deme! Yoksa "Çılgın gelinin kafasında şişe kırdığı meçhul adam kim?" diye manşet atıp düğünün perde arkasını mı yazmışlar?" dedi. O da gazete adına iyi sükse yapardı aslında.
Mine bu dediğine gülüp okumasını söyledikten sonra elindeki gazeteyi Ela'ya doğru uzattı. Ela alıp habere bakar bakmaz Mine'nin beklentisini karşılamayan bir tepki vererek "İyi de bu neden bizi ilgilendirsin ki?" dedi. Detayları göremediğine göre iyi okumamış demek ki. Mine eliyle okumasına yönelik devam işaretleri yapınca Ela haberin içeriğine tekrar göz attı ve bu sefer durumu hemen anlayıp "Aa! Bu nişanlısının kendisini aldattığı söylenen kadın Tolga Bey'in bugün fotoğraflarını çekeceği manken değil mi?" deyiverdi. Aman Ela ne yaptın!
Duyduklarıyla şok olan Elçin elindeki aynayı kapatıp arkasını döndükten sonra "Neden bahsediyorsunuz siz?" deyiverdi. Mine ile göz göze gelen Ela ne diyeceğini bilemezken elindeki gazeteyi kapan Elçin de haberi hızla okuduktan sonra gazeteyi sinirle buruşturup telefonunu eline aldı. Gece geç geldiği için rahatsız edilmemek üzere sessize aldığı telefonunu açtığında Bora başta olmak üzere birçok kişi tarafından arandığını görmüştü. Ağladığı belli olmasın diye gözlüklerini takan Elçin apar topar dışarıya çıkarken istemeden de olsa yine de yarattıkları bu nahoş duruma çok üzülen Ela da onun arkasından hemen dışarıya çıktı.
Elçin kaldırıma oturmuş gazeteye tekrardan bakıyordu. Ela destek olmak için yanına gitmek istemişti ama telefonunun çaldığını duyunca gidemeden olduğu yerde kalmıştı. Elçin ise ısrarla çalan telefonunu çantasından çıkarıp arayanın Bora olduğunu görünce önce telefonunu açmış sonra da Bora'nın sesi eşliğinde konuşmadan yüzüne kapatmıştı. Yine arasın yine aynı şeyi yapardı. Kesin bu çirkin bir iftira ben seni seviyorum Elçin inanma bu kendini bilmezlere diyecekti. Yaptım diyecek hali yoktu ya!
Elçin çantasından çıkardığı mendille gözyaşlarını silerken tedirgin bir halde yanına yaklaşan Ela hafifçe eğilerek "Şey... İyi misiniz?" diye sordu. Ne kadar iyi olabilirdi ki? Elçin gözlüklerinin üzerinden Ela'ya bakıp "Şu an iyi olmaya çok uzağım" dedikten sonra telefonuyla magazin sitelerinde neler yazılmış diye bakmaya başladı. Gerçek şu ki durum berbat görünüyordu. Aldatılma temalı her haberin resmi Elçin'in devasa fotoğraflarıyla süslenmişti.
Onu kötü bir halde görmek Ela'yı da üzmüştü. Tabii biraz da bu duruma sebebiyet verdikleri için kendisini suçlu hissediyordu. Ama o da nereden bilsin o bahsi geçen mankenin arka masalarında oturduğunu...
"Ben böyle bir şeyi en olmayacak şekilde öğrenmenize sebep olduğum için çok özür dilerim"
"Sizin ne suçunuz var? Bütün suç o acemi zamparada!"
"Üzülmeyin belki de yalan haberdir. Bence önce nişanlınızı bir dinleyin..."
"Ne yalanı? Lale bu! Bora'nın eski... Aaah!"
Eski derken şey gibi yani... Sevgilisi gibi. Ooops! Ela bir an ne diyeceğini şaşırmıştı ama sonra kafasını toparlayıp tüm içtenliğiyle "Peki sizin için yapabileceğim bir şey var mı?" dedi. Elçin ise ağlamaklı bir ses tonuyla "Sanmıyorum ama ben ne yapmam gerektiğini biliyorum. Yine de sorduğunuz için teşekkür ederim" dedikten sonra telefonuyla bir arama yapıp beklemeye başladı. Ela rahat konuşsun diye onu yalnız bırakıp tekrardan içeriye girdiğinde kendisine bakan Mine'ye gözlerini kısarak "İşleri epey karışık" diyerek yanlarında oturdu.
Kahvaltılarına sohbet eşliğinde devam ederken Ela muzurca "Çayları bitirdikten sonra kalkalım mı? Buğra'nın platonik takılan hayranı birazdan ofise gelir" deyince Mine ile ikisinin kendisine bakıp güldüğünü gören Buğra da "Ne gülüyorsunuz ya! Ela senin dediğin de laf mı şimdi? Hadi bu Mine'yi anladım ama sen yapma bari" dedi. Ela karşısında oturan Mine'ye göz kırpıp "Bilmiyormuş gibi davranma kadın seni görecek diye evinin her köşesini kırdırıp döktürüp yeniden dekore ettirdi. Onun sayesinde borçlarımızı çok yakın bir zamanda kapatacağız gibi görünüyor. Ne aşk be! Çok şanslısın arkadaşım bu devirde böyle sadık bir kalp bulmak zordur gerçekten" dediğinde ona ters ters bakan Buğra "Valla güzelim bugün kendisiyle sen muhatap olacaksın zira benim önemli işlerim var" deyiverdi. Hadi oradan! Ne işiymiş o?
Ela inanmamış gibi "Atma Buğra işin falan yok. Sırf kadınla karşı karşıya gelme diye kaçıyorsun anlamıyor muyuz sanki" derken içeri giren Elçin yanlarına gelip Ela'ya yaklaşarak "Az önce yoktu ama şu an yardımınıza ihtiyacım var. Garip gelecek biliyorum ama lütfen benim için kaldığım otele giderek eşyalarımı toparlayıp buraya getirir misiniz?" dedi. Buğra ile göz göze gelen Ela tekrardan Elçin'e dönüp "Ben mi? Ama neden ben?" diye sordu. Elçin az önce kendisinin gittiğini ama otelin önünde magazincileri gördüğü için onlara görünmeden buraya geri dönmek zorunda kaldığını söyleyince bir an öylece kalan Ela yeniden Buğra'ya bakıp "Benimle gelir misin?" dedi. Buğra böyle işlere karışmayı sevmese de yine de Ela'yı yalnız bırakamayacağı için kabul edince hemen döneceklerini söyleyerek oradan ayrıldılar.
Elçin ile baş başa kalan Mine onun için de bir kahve isteyip bir süre durduktan sonra genç mankeni çaktırmadan süzerek "İyi hissetmenize yardım eder mi bilmiyorum ama televizyonda göründüğünüzden çok daha güzelmişsiniz. Ağlarken bile..." dedi. Elçin teşekkür edip "Zaten hep güzel kadınlar aldatılır" dedikten sonra hiddetlenerek "Ben o Bora Arslan'a sorarım! Bugün buradan gittiğimde o kaç zamandır her şeyin mükemmel olması için uğraştığı iş ne hale gelecek bir görsün bakalım" dedi. Ooops!
Mine bunun ne anlama geldiğini anlar anlamaz şaşkınca Elçin'e bakarak "Nasıl yani gerçekten gidecek misiniz? Nişanlınıza kızıp diğer herkesi öylece ortada mı bırakacaksınız yani?" diye sorup kendisine bir cevap vermesini bekledi. Elçin bütün bağlantıları yapanın Bora olduğunu bu yüzden onu ortada bırakarak en azından canını o şekilde yakabileceğini söyleyince Mine de gözlerini kocaman açarak "İyi de anlaşmanız gereği orada bulunmak zorundasınız. Yani onlar gibi siz de zarar göreceksiniz" dedi.
Valla Elçin bunu pek de sıkıntı olarak görmüyor gibiydi. Hatta hiç de umurunda değilmiş gibi burnunu büküp "Bora ona çok kızgın olduğumu biliyor. Bu yüzden her zaman yaptığı gibi hiçbir zarar görmemem için beni korumaya çalışacaktır. Kafası bu tarz şeylere çok iyi çalışır" deyiverdi. Eyvah! Olan Tolga'ya olacak gibiydi. Resmen kurunun yanında yanan yaş oluyordu ama şu an bundan haberi bile yoktu.
Bir süre sonra Ela ve Buğra ellerinde bavulla içeriye girmişti. Onları görür görmez ayağa kalkan Elçin ikisine de yardımları için teşekkür ettikten sonra telefonunu çantasına koyup eşyalarını da alarak oradan ayrıldı. Onun ardından Mine de saatine bakıp işe geç kalma telaşıyla Buğra ve Ela'dan geçerken kendisini de bırakmalarını rica etti. Bunun arkadaşlar arasında lafı bile olmazdı.
Kafeden çıktıklarında Ela aklına gelen bir düşünce ile aniden durmuş ve dikkatleri de üzerine çekmişti. Mine ne olduğunu sorunca bir yere uğraması gerektiğini söyleyip onlarla gelmeyeceğini söyledi ama böyle demesi Buğra'nın hoşuna gitmemiş gibiydi ve bunu da hemen "Ela sırası mı şimdi? Nereye gideceksen sonra gidersin" diyerek belli etti. Ela düşünceli görünürken bir anda gülümseyip Buğra'nın kolunu sıvazlayarak "Korkma canım fazla gecikmem zaten hemen geleceğim. Sen de ben gelene kadar Pınar Hanım'a çay kahve bir şeyler ikram et. Hadi görüşürüz!" dedikten sonra hızla yanlarından ayrıldı. Alacağın olsun Ela!
Buğra canı sıkkın bir halde Ela'nın ardından bakıp arabaya binerken Mine de yan gözle ona doğru bakarak "Şu evini yaptıran kadın..." dedikten sonra kendisine "Ee! Ne olmuş?" demesiyle de "Güzel mi bari?" diye sordu. Buğra gözü yolda olarak güzel olup olmadığına dikkat etmediğini söyleyince de "Neden etmedin?" diyen Mine'ye anlık bir şekilde bakıp sonra da yola bakmaya devam ederek "Sebebini bildiğini düşünüyorum" dedi. Biliyordu tabii.
"Açıkça söylemedin ama evet biliyorum"
"O halde artık şu Pınar Hanım mevzusunu kapatabilir miyiz?"
Buğra'nın bozulduğu belliydi. Mine bir süre durup sonra da eliyle çantasının sapını büzerken "Bilmiyorum... Belki de artık dikkat etmelisin" deyince Buğra duyduğuyla beyninden vurulmuşa dönüp arabayı kenara çekti ve endişeli bir halde "Neden böyle söyledin yoksa bilmediğim bir şey mi var Mine?" dedi. Vardı sanki ama söylemeli miydi orası biraz muallak yaratıyordu.
Mine bir şey olmadığını sadece beklemekle vakit kaybetmemesini ve artık kendi yolunu seçmesi gerektiğini söyleyince buna çok bozulan Buğra zorlukla yutkunup "Mine bana doğruyu söyle! Ela'nın hayatında biri mi var? Yoksa şu..." demeye çalıştı ama Mine hemen onun lafını kesip "Hayır hayır! Kimse yok. Sadece... Neyse ya boş ver" diyerek konuyu geçiştirmeye çalıştı. Buğra fena halde şüpheye düşmüştü ve Mine'nin üstüne gitmekten de çekinmiyordu. Mine de ısrarla Ela'nın kendisine bu konuda hiçbir şey söylemediğini sadece kendisinin anlık bir düşüncesi olduğunu söylüyordu. İnandırmış mıydı? Tabii ki hayır.
Mine kendisine ters ters bakıp kaşlarını çatan Buğra'nın sessizliği karşısında dayanamayarak "Tamam seninle açık konuşacağım. Belki şimdi değil ama bir gün Ela illaki kendisini sevecek birini bulacak. Ama öyle uzaktan uzağa seven birini değil gelip elini tutarak sevdiğini açıkça söylemekten çekinmeyen birinden bahsediyorum. Ve o zaman sen de..." dediğinde bu duyduklarına çok kızan Buğra sert bir tonlamayla "Mine bence çeneni kapatmanın vakti geldi!" dedi. Bunları değil yaşamak duymaya bile tahammül edemediği açıktı.
Mine ona kızgın gözlerle bakıp "Sinirleniyorsun ama olacak olan bu! Hem bu gizli saklılığı daha ne kadar sürdürebileceğini sanıyorsun ki?" dedikten sonra Buğra'nın "Mine bu düşüncelerini kendine sakla tamam mı? Senin anlayacağın işler değil bunlar" demesine bozulup gözlerini ona dikerek "Doğru! Ben ne anlarım ki? Sana başka hiçbir şey söylemeyeceğim çünkü belli ki anlamayacaksın. En iyisi yaşa ve gör!" dedi ve konuşmasına fırsat tanımadan arabadan inip bir taksi çevirerek aradan ayrıldı.
Ela ise bir yandan yürüyüp bir yandan da olanları düşünüyordu. Elçin bu ani gidişle nişanlısını olduğu kadar Tolga'yı da oldukça zor durumda bırakmıştı. O kadar hazırlık o kadar çaba boşa mı gidecekti yani? Düşünceli halde yürüyüp köşeyi döndüğünde Tolga'yı evinden çıkarken görünce adımlarını hızlandırdı. Evin önünde olan Bora da arabadan inip Tolga'ya otele baktığını ama Elçin'in bir süre önce oradan ayrıldığını öğrendiğini söylüyordu. Ela onları izleyerek hızlanıp arabasına binen Tolga'yı kaçırmamak için arkasından seslendi.
"Tolga Bey!"
Bora sesle birlikte Ela'ya bakıp genç kızı baştan aşağı süzdükten sonra Tolga'ya da bir kızın ona seslendiğini söyledi. Aracından inen Tolga kendilerine doğru yaklaşan Ela'yı görüp şaşırarak "Ela Hanım... Bir şey mi oldu?" diye sordu. Ela huzursuz gözlerle bir şey olmadığını söyledikten sonra ağzını aramak için bugün işinin olduğunu sandığını söyleyince Tolga da eliyle alnını ovalayıp bir sorun çıktığını o yüzden de yapacakları çekimin iptal olduğunu söyledi. O sorunun nasıl çıktığını bir bilseydi...
"Yani tamamen iptal mi oldu?"
"Aslına bakarsanız modellik yapacak olan mankenimiz şu an ortada yok. O olmadan da çekime bugün başlayamıyoruz"
"Hmm... Sanırım yarın da başlayamayacaksınız"
"Efendim?"
"Hatta daha sonraki günde..."
"Ne demek istiyorsunuz?"
"Sabah bir kafede tesadüfen Elçin Hanım'la karşılaştık. Gazetede çıkan haberi görünce bir anda çok kötü oldu. Bir süre bizimleydi ama sonra..."
Konuşmalarını duyan Bora araçtan çıkarak önce Tolga'ya "Elçin'den mi bahsediyor?" deyip onun başıyla onayladığını görünce de hemen Ela'ya dönerek "Şimdi nerede peki?" diye sordu. Ela minik bir öksürüğün ardından yan gözle Tolga'ya bakar gibi yapıp "Eşyalarını aldığına göre sanırım İzmir'den ayrılıyor" dedi. Oooo!
Başından aşağıya kaynar sular boşalan Bora havaalanına gidip onu durdurmaya çalışacağını söyledikten sonra Tolga'dan da arabanın anahtarları istedi. Tolga elindeki anahtarları Bora'ya attıktan sonra onun uzaklaşmasını izleyip sonra da yanında duran Ela'ya dönmüştü. Canı da bu aksilik sebebiyle çok sıkılmış görünüyordu.
"Buraya gelerek bizi bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim"
Ela mahcup olmuş bir tavırla Buğra'dan aldığı güneş gözlüğünü gözünden çıkarıp "Keşke size daha iyi bir haber vermiş olsaydım" derken bir yandan da telefonu çalmaya başlamıştı. Tolga'ya "İzninizle" dedikten sonra telefonunu açtığında arayanın Buğra olduğunu anlayıp ona birazdan geleceğini söylemek istedi ama Buğra ondan önce davranıp keyfinin olmadığını bugün onsuz idare etmesi gerektiğini söyleyince lafı resmen ağzına tıkıldı. Mine ile olan konuşmaları sinirini epey bozmuşa benziyordu.
Açıkçası Ela onun Pınar Hanım'ın gelişi yüzünden kaytarmak istediğini düşünmüştü. Bu yüzden de arkadaşına biraz takılmak istemişti ama bunu yaparken de Buğra'nın sesinin gerçekten kötü olduğunu anlayınca hemen buna bir son verip sorun olmadığını söylemek durumunda kalmıştı. Canının neye sıkıldığını anlayamayınca da yüzü düşmemiş değildi.
Karşılıklı olarak telefonları kapatırken aklı Buğra'da kalıp üzgün durunca Tolga da haliyle merak ederek "Kötü bir haber mi?" diye sordu. Ne olduğunu o da bilmiyordu ki. Ela başını değil dercesine yavaşça sallayıp artık ofise gitmesi gerektiğini söyledi. Aslında Tolga'nın da gitmesi gerekiyordu. Bu yüzden de Bora'dan haber gelene kadar gidip ekibi toparlaması gerektiğini söyledi ve arabası olmadığından Ela ile beraber yürümeye başladı.
Sohbet ederek ilerlerken Ela'nın iç mimar olduğunu öğrenen Tolga ona Hazal'dan bahsedip kendisini tanıyıp tanımadığını sorunca Ela ismi tanıdık geldiği için bir an düşünüp sonra da "İsmen tanıyorum ama daha önce hiç karşılaşmadık sanırım" dedi. Tolga çok iyi biri olduğunu kesinlikle tanışmaları gerektiğini söyleyince de "Tanışırız tabii" dedikten sonra ofisin önüne geldikleri için "Ben burada sizden ayrılıyorum. İsterseniz içeri buyurun size bir kahve ikram edeyim" dedi. Aslında ne iyi olurdu ama şartlar uygun değildi maalesef. Tolga şimdi gitmesi gerektiğini ama daha sonra kahvesini içmeye gelebileceğini söyledikten sonra Ela'nın her zaman beklediğini söyleyip içeriye girmesiyle de oradan ayrıldı.
........::::::::____::::::::........
Ela tek başına işlerle uğraşırken Tolga da yaşanan sıkıntıya bir çare arıyordu. Tam dalmışken de arkasından gelen Bora perişan bir halde "Bittik!" dedi. Tolga neye uğradığını şaşırmıştı. Arkadaşına dönüp neler olduğunu sorunca Bora ona Elçin'in kendisini hiçbir şekilde dinlemediğini kendilerini de yüzüstü bırakarak İstanbul'a geri döndüğünü söyledi. Bu çok kötü olmuştu.
Tolga ellerini ensesinde birleştirip şaşırmadığını çünkü bunun olabileceğini tahmin ettiğini söylerken Bora kendisinin de tahmin ettiğini söyleyip yanına gelirken gerekli görüşmeleri yaptığını ve yeni bir manken arayışına girdiklerini söyledi. Tolga böyle bir durumda bu kadar profesyonel davranabiliyor olmasına da şaşırmıştı doğrusu.
"Bora senin şu an Elçin'in ardından gidip ona kendini açıklamaya çalışman gerekmiyor mu?"
"Gerekiyor"
"Niye hâlâ buradasın o zaman?"
"Çünkü uçağım akşam kalkıyor. Ben sadece o saate kadar işleri yoluna koymaya çalışıp vakit geçiriyorum"
"Arabayla gitsene neden akşamı bekliyorsun?"
"Elçin'in biraz sakinleşmesi lazım. Kafasını topladığı anda yanına gitmem daha doğru olacak yoksa beni dinlemez"
"İyi bakalım"
Yapacak işleri kalmayınca ekibi bilgilendirip herkesi otellerine gönderdikten sonra birlikte oradan ayrıldılar. Arabaya geçip sessiz sedasız eve doğru yol alırken Bora bir süre düşünceli bir şekilde durup sonra da aniden Tolga'ya dönerek "O kız kimdi?" diye sordu. Tolga hangi kızdan bahsettiğini sorunca da Ela'yı kastederek "Şu esmer gün ışığı beyaz tenine vurmuş kusursuz yüz hatlarına sahip olan ama ne yazık ki taktığı gözlük yüzünden göz rengini seçemediğim güzeller güzeli kız" dedi. Tolga bu sözlere biraz bozulmuştu.
Sert bir ifadeyle Bora'ya bakıp "Bazen dilinin kemiği olmuyor. Sözlerine dikkat et!" deyince kendisini yanlış anladığını düşünen Bora da "Düşündüğün şeyi söylemiyorum ki! Tolga o kızda star ışığı var. Bunu fark etmemiş olamazsın. Bence yeni modelimiz olmaması için hiçbir sebep yok" diyerek niyetini açıkça belli etti. Yok artık! Ela mı yeni modelleri olacak?
Tolga çatık kaşlarla yola bakarak "Olmaz" dediğinde kendisini sıkıştırarak neden olmayacağını soran Bora'ya da "Uzatma Bora! Ela Hanım böyle bir teklifi kesinlikle kabul etmez" dedi. Bora düşünmeye devam ederken bir yandan da "Demek adı Ela... Kızın ismi bile ışık saçıyor. Tolga onunla kesinlikle konuşmalıyız" diyerek ısrarını sürdürdü. Tolga Ela'ya asla böyle bir şey sormayacaklarını bu konuyu da bir an önce kapatması gerektiğini söyleyip duruyordu. Dinleyen var mıydı? Hayır! Tolga söylediklerinin üzerine suskun kalan Bora'ya dönerek sert bir ses tonuyla da "Tamam mı?" dedi. Tamam derse inanacak mıydı?
Bora isteksizce tamam dedikten sonra düşüncelere dalmıştı. Açıkçası düşündükçe de Ela'ya modellik teklif etme fikri kafasına daha çok yatıyordu. Tolga'ya rağmen bunu yapacaktı sanki. Evin önüne geldiklerinde Bora arabadan inip eve doğru yürürken ceplerine bakıyormuş gibi yaparak "Hay aksi! Nasıl unuttum? Şey alacaktım ya ben... Neyse sen eve gir ben de birazdan gelirim" dedi ve Tolga'ya soru sorma şansı bile vermeden hızla oradan uzaklaştı. Tolga nereye gittiğini duyunca nasıl bir tepki verecekti bakalım.
Tüm bunlar olurken ofiste tek kalan Ela da işleriyle boğuşuyordu. Buğra yokken gelen Pınar Hanım Ela'nın önerilerini fazla önemsememiş işi de sürekli yokuşa sürüyordu. Ela durumu anlamış biraz da bunalmıştı tabii. Kadın sırf Buğra ile bir araya gelebilmek için abuk sabuk sorunlar icat ediyordu. Hayır yani bu sorunlar için akla yatan bir dayanağı olsa Ela'nın içi yanmayacaktı ama kadının niyeti belli olunca haliyle laf da anlatılmıyordu.
Ela baktı olacak gibi değil Buğra'nın olduğu başka bir gün yeniden bir araya gelmeyi teklif edip kadının da bunu kabul etmesiyle ona kapıya kadar eşlik etti. Pınar Hanım'la tokalaşıp kapıyı açarken "Ben birazdan Buğra Bey'e haber vereceğim çarşamba günü bir aksilik olmazsa o da burada olacak. O zaman daha detaylı konuşuruz" dedi ama kadın gidip tam kapıyı kapatıyordu ki üst kattan inen biri "Ela Hanım!" diye seslenerek onu durdurdu. O kişi tabii ki de Bora'ydı.
Merdivenleri hızla inen Bora Ela'ya yaklaşıp "Yanlışlıkla üst kata çıkmışım. Bu arada merhaba Ela Hanım ben Bora" dedikten sonra Ela'nın tuhaf tuhaf bakmasıyla da "Tolga'nın yakın arkadaşıyım bugün karşılaşmıştık" dedi. Ela şaşırmasına rağmen bu şaşkınlığını belli etmeden "Aa! Evet hatırladım tabii. Size nasıl yardımcı olabilirim?" dediğinde Bora da yapacağı teklifi düşünüp tebessüm ederek "Valla umarım yardım edersiniz " dedi. Ela kendisine yapacağı teklifi duyunca epey şaşıracağa benziyordu.
5.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder