18.Bölüm : Şuayip Pervazıgüzel
Şebnem merdivenleri hızla inse de ortamda annesi olduğu için ne Kerem'e
ne de diğerlerine hissettiği mutluluğu hak edilir ölçüde yansıtamamıştı.
Sadece ışıl ışıl bakan gözlerini Kerem'in gözlerine dikmiş ona da adeta
"Hadi al götür beni buradan" diyor gibiydi. Şu an için hepsinin
temennisi buydu elbet. Kerem ile birbirlerine bakarken Zuhal Hanım da
sert bir bakışla az önceki sorusunu yineleyerek "Evet bir açıklama
bekliyorum. Neden Hümeyra ve ekibi yerine şu an sizinle karşı
karşıyayım?" dedi. Açık konuşmak gerekirse bu otoriter ses herkesi
tedirgin etmişti. Kızlar birbirleriyle bakışırken Kerem de artık
hünerlerini göstermeye başlasın diye Fiko'yu dürtüklemeye başlamıştı.
Fiko arkadaşının bu dürtmesiyle sanki "Başlat" düğmesine basılmış gibi
bir anda sahneyi ele geçirerek "İzin verin size kendimi takdim edeyim
küçük hanım! Bendeniz terzilerin şahı olarak bilinen on parmak dikiş
atma ustası Şuayip Pervazıgüzel!" deyiverdi gereksiz bir coşkuyla.
Pervazı ne? Ooops! Şuayip Bey'in gazı fazla kaçtı herhalde. Fiko'nun
uydurduğu bu yeni kimlik herkesi şaşırtırken Şebnem'de kahkaha atmamak
için kendisini zor tutuyordu.
Ancak şöyle bir durum vardı ki öyle ya da böyle Fiko küçük hanım diye
hitap ederek daha ilk andan Zuhal Hanım'ı avucunun içine almışa
benziyordu çünkü tuhaf bir şekilde az önceki sert halinden eser
kalmamıştı. Fiko'nun bilerek veya bilmeyerek kullandığı bu hitap şekli
yüzünden Şebnem'in o despot annesi iyiden iyiye yumuşamış gibi
görünüyordu.
Zuhal Hanım hoş bir ifadeyle ona doğru bakarken Fiko'da serçe parmağı
havada bir halde nazikçe elini tutmuş ve zarif parmaklarının üzerine
minik bir buse kondurup "Bu kadar güzel ve özel bir gelini Hümeyra
beceriksizinin ellerine bırakamazdım. Laf aramızda Nerimancığım beni
belli bir statüde gördüğü özel müşterileri için sır gibi saklar.
Kimselere kaptırmasın diye de kadife kaplı odalarda pamuklara sarar
beni. Kuş sütüne burun kıvıran kalitede insanım ben herkese teyel atmam.
Ama bir Çetiner gelini hazırlandığını duyunca hemen olaya el koyup
Hümeyra cadısını ekarte ettim. Neriman'ım minik kuşum da beni kırmayıp
kabul etti" diyerek Şebnem'in annesini de tam 12'den vurmuştu.
Ay şaka gibi! Zuhal Hanım gelini kendisi sanan terzinin karşısında kırım
kırım kırılırken bir yandan da egosu okşanmış bir tavırla "Çok teşekkür
ederim Şuayip Beyciğim" deyince Şebnem annesinin hitabı sonrası şok
olmuş bir halde Zuhal Hanım'a bakmıştı. Beyciğim mi dedi o? Şebnem
şaşıradursun Zuhal Hanım sözlerine devam edip küçük bir açıklama yaparak
"Yalnız ortada küçük bir yanlış anlaşılma var gibi görünüyor. Ben gelin
değil bilakis gelinin annesiyim" dedi sanki söylemese anlaşılmayacakmış
gibi. Dua etsin buraya görev icabı gelmişlerdi yoksa Fiko'dan böyle bir
iltifatı zor duyardı. Adam zaten Şebnem'e takıktı kim bilir annesine
neler ederdi? Artık ne ölü balık gibi baktığı kalırdı ne de
estetiklerinin bir gram bile kendisine faydasının olmadığı kalırdı.
Tabii bunları da her zamanki Fiko diliyle izah ederdi.
Fiko bunu duymaya bile tahammül edememiş gibi garip garip artistik
triplere girerek "Aah! Mümkün değil cancağızım mümkün değiiil!" deyince
bu tavırlarla Zuhal Hanım'ı da afallatmıştı. Ee! Bir yandan da hoşuna
gitmiyor değildi tabii. Bu söz sonrası Zuhal Hanım bayağı bayağı mest
olmuştu. Gülümseyerek "Ne mümkün değil?" diye sorunca Fiko'da hiç
düşünmeden "Sizin evlenme yaşına gelmiş bir kızınızın olması mümkün
değil! Hadi taş orta yerinden çatır çatır çatladı siz de yirmi beş
yaşındasınız diyelim. Yine olmuyor!" deyiverdi.
Yirmi beş mi? Öh! Kerem aralarındaki
konuşmayı dumur olmuş bir halde dinlerken Aslı'da gözlerini devirerek
Zuhal Hanım'ı süzüp "Küçülsün de cebime girsin ne yirmi beşinden
bahsediyor bu? Kadının estetikle bile yok edilememiş kaz ayakları var
bir kere!" dedi. Onlar istediğini düşünsün Fiko öyle bir yerden girmişti
ki neredeyse Zuhal Hanım'ın gözde terzisi olmaya adaylığını koymuş gibi
olmuştu.
En nihayetinde Zuhal Hanım kimsiniz nesiniz siz neden geldinizi bir
kenara bırakmış gelinliğin aldığı son durumla ilgili bilgi istemeye
başlamıştı. Ancak Fiko kutunun içine bakmadığı için bu konuda bilgi
kıtlığı yaşıyordu. Yan gözle Aslı'ya doğru "Gelinliğin durumu ne?" der
gibi bakıp ne diyeceğini şaşırınca da Şirin ortaya atılıp yanlarına
giderek "Gelinlik hazır efendim. Ancak Şebnem Hanım'ın üzerinde son
provasını da yaparsak bir sorun olup olmadığını daha net anlar hemen
düzeltiriz. Ayrıca Hümeyra Hanım gelinliğe adapte edilebilir birkaç
aksesuar da gönderdi. Onları da görmenizi istiyor" dedi. Şirin rolüne
uygun bir halde hiç teklemeden tatlı tatlı konuşunca Fiko'da ona
bakarken dalıp gitmişti. Aaay! Ne de güzel anlatıyordu o öyle...
Zuhal Hanım onları salona yönlendirirken Şirin de "Şuayip Bey?" diye
seslendi ve Fiko'nun boş bulunup "Ne oldu Peri Kızı?" demesiyle
gülümserek gözlerini kaçırıp "Siz Zuhal Hanım'a aksesuarları gösterirken
isterseniz biz de Şebnem Hanım'ı hazırlayalım" dedi. Hazırlamaktan
kastı yavaş yavaş kızı da alıp terk-i diyar eylemekti tabii. Fiko
ellerini kollarını artistik hareketlerle dolaştırırken bir yandan da
"Bittabi! Hadi gidin ve beni gelinimizin güzeller güzeli annesiyle baş
başa bırakın!" dedi. Şebnem Aslı ve Şirin ile birlikte yukarıya çıkarken
Kerem'de elindeki gelinlikle beraber arkalarından gidiyordu. Aslında bu
an kaçma anıydı. Giyinme süresi içinde ne yapıp edip Şebnem'in bu evden
çıkması gerekiyordu.
Odaya geldiklerinde Kerem tam kutuyu yatağın üzerine bırakmıştı ki o ana
kadar zaten zor durmuş olan Şebnem bir anda boynuna atılıp "Burada
olduğunuza hâlâ inanamıyorum. Sizi bir daha göremeyeceğim diye çok
korkmuştum. Tek tesellim Fiko Bey'i de göremeyecek olmam oldu ama bunu
ona sakın söyleme yine üstüme sıçramasın tamam mı?" dedi. İçinde neler
tutmuş öyle? Kerem onun söylediklerini duymuştu ama şu an tek
odaklanabildiği şey Şebnem'e sarılıyor olmasıydı. O da bir daha Şebnem'i
hiç göremeyebileceğini hissetmişti ve bu histen de nefret etmişti.
Düşünmek dahi istememiş sadece onu geri getirmeye odaklanmaya
çalışmıştı. Ama Şebnem şimdi kollarındaydı. Ona dokunabiliyordu.
Birazdan da onu evlerine geri götürecekti.
Kerem gözlerini kapatıp Şebnem'in saçlarının kokusunu içine çekerken bir
yandan da "İstemediğin bir yerde kalmana asla müsaade edemezdik.
Etmeyeceğiz de hemen şimdi buradan gidiyoruz" dedi. Şebnem gülümsüyordu.
Ancak acele etseler onlar açısından daha iyi olurdu tabii. Aslı
zamanlarının çok kısıtlı olduğunu hatırlatırken Şebnem'de tam yatağın
altına eğilip bağladığı çarşafları alıyordu ki içeriye giren bir çalışan
"Zuhal Hanım yanınızda kalıp size yardımcı olmamı istedi Şebnem Hanım"
dedi. Ahaa! İşte şimdi faka basmış gibi görünüyorlardı.
Dördü de şimdi ne olacak der gibi birbirlerine bakarken Kerem mecburen
odadan çıkıp ne yapacaklarını düşünerek aşağıya inmek zorunda kalmıştı.
Fiko'da onlar gider gitmez salonun hakimi olmuş ve anlattıklarıyla da
Zuhal Hanım'ın kendisine kilitlenmesini sağlamıştı. Kadının dikkati
sizlere ömürdü yani. Ee! Sonuçta bir kadına aslında kalın olan belinin
inceliğini neye borçlu olduğu sorup çeşitli iltifatlarda bulunursanız bu
bir hayli hoşuna gider ve bu da size bir çok tüyo vermesine yol açar
öyle değil mi? Fiko'da bunu bildiği için Zuhal Hanım'a karşı sınırları
epeyce zorlar vaziyetteydi. Belli ki ne yapmaya çalışıyorsa bunu
başarıyordu da...
Fiko sohbet arasında ufak ufak övgüler yağdırdığı Zuhal Hanım'ın
bakışlarını takip edip bir anda karşısında Kerem'i bulunca gözlerini
pörtleterek "Senin ne işin var burada? Gidip yardım etsene!" deyiverdi.
Haklıydı. Kerem'in şu an aşağıda değil yukarıda olup Şebnem'i pencereden
aşağıya atıyor olması gerekiyordu. Yani bu Fiko'nun bakış açısıydı.
Doğrusu şuydu ki Şebnem'i pencereden bahçeye indirip güvene almaları
gerekiyordu.
Kerem durumu anlasın diye gözlerini üzerine dikerek "Ettim Şuayip Bey
gelinliği odaya bıraktım. Şimdi Şirin ve Aslı'da Şebnem Hanım'ın
yardımcısıyla beraber gelinliğini giydiriyorlar" dedi. Yardımcı mı?
Eyvah! Bu kısım plan dışıydı. İş doğaçlama yapmaya kalmış gibiydi.
Birkaç dakika sonra Şebnem gelinliği giymiş şimdi de sırtındaki
düğmeleri ilikleniyordu. Fiko'da artık ne diyeceğini şaşırmış hangi
konudan hangi konuya atlasam diye düşünüp duruyordu. Sonunda Zuhal
Hanım'ın yaptığı çağrışımla lafı evirip çevirip konuyu estetiğe getirmiş
ve magazinlerde gördüğü sosyetik bir hanımla ilgili ortaya bomba
niteliği taşıyan bir dedikodu atmıştı.
"Şekercilerin 55'lik Nihal'i nasıl da genç kız gibi oldu değil mi? Bir gecede kadının yüzüne gözüne nurlar indi"
"Evet geçenlerde bir davette karşılaştık. Avrupa tatili ona çok iyi gelmiş"
"Ay fokurdama var kaynıyorum! Dayanamayıp söyleyeceğim galiba"
"Ne söyleyeceksin Şuayip?"
"Şekerci o davet öncesi bizim modaevine geldi"
"Ee! Ne olmuş?"
"Gıybetin ağababası geliyor hayatım ama benden duymuş olma"
"Neyi?"
"Avrupa tatiline çıkıp güneşin altına yattım diyor ama o işin perde
arkası öyle değil. Kadın güneşin değil bıçağın altına yatmış. Sağdan
soldan kıtır kıtır doğratmış kendisini"
"Aaa! Nereden anladın?"
"Ayol kadına çeşit çeşit elbiseler diken benim! En ücra yerlerini santim
santim bilirim. Ben anlamayacağım da kim anlayacak? Germişler bunu
çarşaf gibi çekmişler. Baldır bacak yağları artık elmacık kemiklerini
süslüyor. Selamlaşıp öpüşürken iki kere düşün"
"Sahi mi?"
"Sanat bu hayatım terziyim ben! Kime nereden teyel atılmış potu nereden alınıp sülfilesi yapılmış anlarım çok şükür"
"Ay şaka gibi! Bir de ikinci baharımı yaşıyorum mutluluktandır diyordu"
"Ne mutluluğu Zuloşum? Neydi bunun kocasının adı? Ay dilimin ucunda!"
"Mustafa"
"Heh! Musti Şekerci 20'lik çıtır bulmuş bu da gencecik kızla aşık
atacağım diye bütün fazlalıklarında kurtulmaya çalışıyor. Bunun sonu yüz
nakline kadar gider söylemedi deme"
"Şuayip sen de ne kara kutusun öyle daha neler neler saklıyorsun içinde?"
"Normalde bunları kessen anlatmam hayatım ama sen başkasın. Tüm bunları
seni kendime yakın bulduğum için anlatıyorum. Diğer paçozlar arasında
belki kıyafet anlamında küçük bedensin ama kalitesel fark göz önüne
alınınca onlara birkaç beden büyük geliyorsun. Ben zirveye oynarım ve
benim zirvem de sensin bebeğim"
"Bundan sonra seni bırakmam haberin olsun. Özel terzim olsana benim. Neriman'a söyle artık sadece seni istiyorum"
"Olur hayatım ben Neriman'a söyler Hümeyra kasıntısının ayağını bir gecede kaydırıveririm merak etme sen"
"Yapma öyle bir şey ben Hümeyra'yı severim"
"Şekerim arkandan atıp tutan çenesiyle beyni arasında kilometre farkı olan Hümoş'u savunma bana"
"Ne! Arkamdan ne atıp tutuyormuş o?"
"Ooo! Yüzüne dolgu yaptırmışsın da kaşların örümcek ağı yöntemiyle Peter
Parker gibi tersten asılı kalmışmışta kırışıklıkların ütülenip rengin
açılsın diye suya basılmışında ooooo daha neler neler! Cildin yeni
doğmuş bebek cildi gibi maşallah ihtiyacın mı var allasen!"
"Böyle mi söylüyor gerçekten?"
"Bu ne ki? Her gelen sosyetik adı altındaki çarpık bacaklı hatuna Zuhal
Çetiner yakında on bin bakıma girecekmiş rezervasyonunu da önceden
ayırtmış bize çeşit çeşit ameliyat gömleği siparişi verdi diyor. Kıskanç
cüce!"
Fiko verdiği özel bilgilerle Zuhal Hanım'ı tamamen iptal etmişti.
Kerem'de Fiko'nun seriye bağlamış gibi hiç teklemeden anlattığı şeyleri
hayret dolu bakışlarıyla dinliyordu. Yahu iki saniyede nokta atışı
yapacak ölçüdeki bilgileri neresinden uydurmuştu bu adam Allah aşkına!
Çaktırmadan magazinleri mi takip ediyor acaba? Onlar salonda bu
haldeyken Şebnem'de gelinliğinin içinde prenses gibi olmuş kızların
yardımıyla aşağıya iniyordu.
Tıkırtılar sebebiyle hole doğru bakan Kerem'in de salona giren Şebnem'i
bu haliyle görünce adeta dili tutulmuş gibi olmuştu. Şebnem'in o
gelinliğin içinde melek gibi göründüğü aşikardı. Kerem karşısındaki
güzelliğe takılıp kalırken Şebnem'de salona girer girmez gülen bir yüzle
Kerem'e doğru bakmaya başladı.
Aslında biraz daha birbirlerine bu şekilde
bakacak olurlarsa Zuhal Hanım'ın kuşkulanması kaçınılmaz olacaktı. Bu
zarif gelinliğin içindeki Şebnem resmen Kerem'in gözlerini
kamaştırmıştı. Tamam Şebnem'in güzelliği zaten gözle görülür ölçüdeydi
kimse de bunun aksini söyleyemezdi. Hatta Fiko bile... Ama şu an resmen
ışıl ışıl ışıldıyordu. Şebnem Kerem'in hoş bakışları altında salonun
ortasına geldiğinde Şirin'de elindeki malzemeleri göstererek Fiko'ya bir
bakış attı. Eyvahlar olsun! Fiko bu sefer diliyle değil ciddi ciddi
alet edevatıyla Şebnem'i iğnelemeye geliyordu.
Amaan! Toplu iğneler ortaya çıkınca Şebnem tırsıp geri geri gitmeye
başlamıştı. Maşallah Fiko'nun da yüzünde sanki birazdan Şebnem'e
testereyle dalacakmış gibi bir ifade vardı. Bu da haliyle Şebnem'i çok
korkutuyordu. Şimdi bu Papyonlu Penguen fırsatını buldu ya iki dakika
içinde Şebnem'i süzgece çevirirdi herhalde.
Kerem arkadaşına usul usul yanaşıp "Fiko nasıl yapacağını biliyor
musun?" diye sorarken Fiko'dan da rahatlatıcı bir cevap gelmişti. Annesi
Mukaddes Hanım bütün gece Fiko'ya terzilikle alakalı bilgi
birikimlerini aktarmış ve neyi nasıl yapacağı konusunda da epeyce
bilgilendirmişti. Tamam belki Fiko ne yapması gerektiğini biliyordu ama
Şebnem onun ne yapacağını bilmiyordu ki. Resmen önünde kurbanlık koyun
gibi bakıp kesilip biçilmeyi bekliyordu.
"Şişşt! Fiko Bey?"
"Şuayip diyeceksin şapşal!"
"Sakın iğneleri bir tarafıma batırmayın karışmam"
"Hiçbir şey yapamazsın. Güç bende şimdi sus ve kaderine razı gel"
"Fiko Bey!"
"Şuayiiiiip!"
Şebnem korkudan kıvrım kıvrım kıvrılırken Zuhal Hanım'da yanına gelip
sert bir ifadeyle "Rahat dur adam işini yapamıyor!" deyiverdi. Tabii
Şebnem annesinden fırça yerken Fiko da cins cins sırıtıyordu. Çare
yoktu. O iğneleri patır patır yiyecek ve sesini bile çıkaramayacaktı.
Ama elbet bunun intikamı bir gün alınırdı. O anı da intikam soğuk yenen
bir yemektir diyerek büyük bir sabırla bekleyecekti.
Fiko'da fırsatını bulmuş kaçırır mı? Kaçırmaz. Bir yandan Şebnem'in
fazla kilolarından dem vurup bir yandan da o laf ettikçe iğneleri çatır
çatır batırıp kıza çığlığı bastırıyordu. İşin kötüsü Şebnem'in her
çığlığı annesinin rahat durmasını ve terziyi şaşırtmamasını söylemesiyle
son buluyordu. Yazık Kerem'de her seferinde Fiko'ya müdahale edip kızla
uğraşmamasını söylüyordu ama dinleyen mi vardı? Yoktu tabii.
Gelinlikteki potluklar ne yazık ki Şebnem'i hunharca delik deşik ederek
Fiko tarafından düzeltilirken saatte adım adım ilerliyordu. Aslında her
şey yolunda görünüyordu ama Kerem'in isteği bir aksilik çıkmadan önce
hemen buradan çekip gitmekti. Bu yüzden de yan gözle bakıp dirseğine
dokunduğu Şirin'den acele etmelerini isteyip onu Fiko'ya yönlendirdi ve
çalan telefonunu cevaplamak için kenara çekildi. Ümit arıyordu.
İşler de hafiften karışıyor gibiydi çünkü Ümit az önce Okan'ın arabasını
Çetiner malikanesine doğru gelirken görmüştü. Kerem bunu duyar duymaz
telefonunu kapatıp acil bir durum olduğunu belli etmek için de
arkadaşlarına doğru "Ümit Bey aradı. Önemli bir müşterimiz gelmiş.
İşimiz bittiyse artık modaevine dönmemizin iyi olacağını söylüyor" dedi.
Bunu söylemesiyle birlikte salonda bir hareketlenme olmuştu. Ee! Okan
restorana geldiği gün Kerem'i de Fiko'yu da Şirin'i de görmüş hatta Fiko
ve Şirin ile bizzat konuşmuştu. Şimdi onları burada görürse her şey
biterdi.
Bu yüzden Fiko apar topar işinin bittiğini söyleyip Şirin'i Şebnem ile
yukarıya gönderirken kendisinin de panik atağının olduğunu ve biraz hava
almak için balkona çıkması gerektiğini söyleyip ayaklandı. Kızlar
yukarıya Kerem'de Fiko'ya yardım ederek balkona çıkınca ortada sadece
Aslı kalmıştı. Okan onu tanımadığı için Aslı'yı görmesinde bir sakınca
olmayacaktı.
Evin kapısı da an itibarıyla çalmaya başlamış Aslı hariç herkesi bir
telaş almıştı. Fiko ile Kerem balkondan bahçeye doğru hasarsız bir iniş
yapma peşindeyken Şirin ile Şebnem'de odada kendilerine seslenileceği
anı bekliyordu. İçeriye davet edilen Okan ise hemen salona girmişti.
Aslı'yı yan gözle şöyle bir süzüp Zuhal Hanım'a da "Her şey yolunda mı
Zuhal Hanım? Şebnem nerede?" diye sordu.
Aslı'nın dudaklarını kemirişi eşliğinde Zuhal Hanım her şeyin yolunda
olduğunu ve gelinliğini prova ettiklerini söyleyip Aslı'yı işaret ederek
"Ama işleri bitti. Onlar da gidiyordu" dedi. Aslı zoraki bir tebessümle
Okan'a bakarken Şebnem ile Şirin de aşağıdan gelen ses yüzünden
pencereye koştu. Gözleri kocaman açılmıştı çünkü Kerem ile Fiko pencere
altında bekleyen korumayı bayıltmış sürükleyerek arka tarafa doğru
götürüyordu. Bu görüntü sonrası işler hızlanmıştı. Şirin hemen birbirine
bağlanan çarşafları alıp pencereden sarkıtmış ucunu da sağlam bir
şekilde kaloriferin demirine düğümlemeye başlamıştı.
Kerem ile Fiko adamı bırakıp pencerenin altına gelince de Şebnem önceden
hazırladığı çantasını "Tut Kerem sakın yere düşürme!" diyerek aşağıya
attı. Şirin çarşafın hazır olduğunu söylerken Şebnem'de heyecanla "Az
daha unutacaktım" deyip bütün gece uyumadan ördüğü atkıyı yastığının
altından alarak tatlı bir gülümsemeyle Kerem'e doğru sarkıttı. Kerem bir
anda kafasına doğru inen atkıya bakıp kalmıştı. Neden kendisine bir
atkı atıyordu ki?
"Bu ne Şebnem?" diye sorarak yukarıya bakınca Şebnem de utangaç bir
tavırla "Bunu dün gece ördüm. Senin için..." dedi. Kerem kendisi için
böyle bir şey yapmış olmasına çok şaşırmıştı. Sonuçta Şebnem ve örgü
örmek bir araya gelebilecek şeyler değildi. Birbirlerine hoş duygularla
bakıp kalırken Fiko Kerem'i Şirin'de Şebnem'i dürtüp acele etmezlerse
buradan çıkamayacaklarını söyledi. Haklılardı. Bir an önce gitmeleri
gerekiyordu. Ancak Şebnem'in bu gelinliğin içinde o pencereden aşağıya
inmesi pek mümkün gözükmüyordu çünkü daha ilk denemede gelinlikten
infilak etme emareleri gelmeye başlamıştı bile.
"Şirin üstümü değiştirmeliyim"
"Vakit yok Şebnem aşağıya bu şekilde inmen gerek"
"Bunun içinde kıpırdayamıyorum ki şimdiden eteğim yırtıldı görmüyor musun?"
"Dur sandalyeyi getireyim üzerine çıkarak inmeye çalış"
Şirin sandalyeyi getirirken katta da ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı.
Şirin ile korku dolu bir ifadeyle bakışan Şebnem çarşafı hızla çözüp
pencereden aşağıya bakarak "Kerem odaya biri geliyor ses çıkarmadan
bekleyin" dedi. Kerem ile Fiko duvar dibine giderken Şirin'de işi şansa
bırakmamak için odadaki banyoya girdi.
Şebnem ise çarşafı yatağın altına tıkmış odanın tam ortasında tek başına
duruyordu. O kadar gerilmişti ki ayak sesleri yaklaştıkça içinden
"Lütfen gelen Aslı olsun" diye geçirmeden edemiyordu. Birkaç saniye
içinde de kapı tıklatılmış ve ne yazık ki Okan izin isteyerek içeriye
girmişti. Tuhaf bir şekilde gözleri odanın içinde bir şey arıyormuş gibi
dolanıp duruyor Şebnem'in tedirginliği de belli etmemeye çalışsa da
yüzünden epeyce belli oluyordu.
Şebnem aralarında yaşanan tedirgin edici
sessizliği bozup titrek bir ses tonuyla da "Ne işin var odamda? Az önce
prova yapıldı gelinliği çıkaracağım görmüyor musun?" diye çıkışınca
Okan'da önce onun eteğindeki derin yırtığa bakıp sonra da bakışlarını
yatağın kenarından gözüken düğümlenmiş çarşafa doğru çevirerek
"Nişanlımı küçük bir gezintiye çıkarmak istedim. Ne var bunda?" dedi. Ne
gezintisi be! Şebnem bir hayli huzursuzlanarak nereye gideceklerini
sorarken Okan'da gözlerini üzerinden ayırmadan ağır adımlarla yanına
doğru yaklaşıyordu.
Yüzündeki ifadeye bakılacak olunursa yine bir şeylere kızmışa
benziyordu. Nasıl kızmasın? Annesi Hümeyra Hanım'la konuşmuş ve bir
aksilik yaşandığı için biraz gecikeceklerini öğrenmişti. Ee! Hümeyra
Hanım'ın cephesinde hâl böyleyken bu aşağıdaki insanlarda kim oluyordu
öyle değil mi? Ooops!
Okan yanına gittiği Şebnem'i sertçe bileğinden tutup sorusuna da
"Sürpriz!" diyerek cevap verdi. Şebnem'in yüzü bembeyaz olmuştu.
Korkudan kesik kesik nefes alıyor gibiydi. Yavaşça bileğini kurtarmaya
çalışarak "Okan bırak kolumu canımı acıtıyorsun! Hem ne sürpriziymiş
bu?" diye sorduğunda Okan da onu kendisine doğru çekip gözlerine dik dik
bakarak "Gidince görürsün" dedi ve her zaman ki odunluğuyla Şebnem'i
çekeleye çekeleye odadan çıkardı.
Şebnem'in "Bırak beni!" diyen korku dolu sesi evin içinde yankılanınca
Aslı ters bir durum olduğunu anlayıp merdivenlerin başına gitmişti ama
yapabileceği bir şey yok gibiydi. Önlerine geçip gitmelerini engellemeye
çalışsa da Okan onu kenara itip Şebnem'i de bağırmasını engelleyerek
evden çıkardıktan sonra arabaya doğru götürdü. Zuhal Hanım müdahale
etmediğine göre Okan ona terzi ve ekibi hakkındaki gerçeği anlatmış
olmalıydı.
O sırada Şirin de banyodan çıkmıştı. Koşarak gittiği pencereden aşağıya
sarkıp Kerem ve Fiko'ya seslendikten sonra onlara acele etmelerini yoksa
Okan'ın Şebnem ile beraber ortadan kaybolabileceğini söyledi. Ancak
Fiko ile Kerem ön kapıya doğru koşarken Okan çoktan Şebnem'i aracına
bindirmiş ve evin önünden ayrılmıştı bile.
•●●·٠•●●•٠·˙
18.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder