6 Haziran 2025 Cuma

Güzel Kaçak / 19.Bölüm (Yazan : NK)

 19.Bölüm : Seviyorum Fiko!

"Lanet olsun!"

Yapılan plan ne yazık ki Okan'ın beklenmedik gelişiyle bozulmuş Kerem'de Okan'ın Şebnem'i alıp götürmesiyle adeta çılgına dönmüştü. Sinirden etrafında ne var ne yoksa kırıp döküyor gözü de hiç kimseyi görmüyordu. Arkadaşlarının ve kardeşinin onu ilk kez bu halde gördüğü de açıktı. Bir süre Okan'ın arabasının peşine takılan Ümit'ten haber çıkmasını beklemişler ama Ümit'in Okan'ın kendisini fark edip ortadan kaybolduğunu söylemesiyle büyük bir hüsran yaşamışlardı.

Böyle bir şey olmamalıydı. Orada gereksiz yere oyalanmış ve şu anki durumlarına da resmen zemin hazırlamışlardı. Kerem o eve girdiği anda Şebnem'i elinden tuttuğu gibi dışarıya çıkarmalı ve kim ne derse desin karşısına kim geçerse geçsin Okan'ın yaptığını o yapıp Şebnem'i arabaya götürerek buradan uzaklaştırmalıydı. Ama yapamamıştı. Bunun pişmanlığını o kadar çok yaşıyordu ki bu da şu an olduğu yerde sabit bir şekilde durmasına imkan vermiyordu.

Çıldırmak üzereydi. Bu adam Şebnem'i nereye götürmüş olabilir aklı almıyordu. İşin kötüsü Şebnem'in yanında ona ulaşabilecekleri bir telefonda yoktu. Ondan herhangi bir haber alamayacakları gibi iyi olup olmadığını da öğrenemeyeceklerdi. En kötüsü de buydu herhalde.

"Kerem biraz sakin olur musun lütfen!

"Sakın bana şu durumdayken sakin ol deme Fiko! Sakın bana otur bekle ne yapacağımızı düşünelim de deme kalbini çok fena kırarım!"


Fiko'nun üstüne yürüyen Kerem'in bu sert tavrı hepsini çok şaşırtmıştı. Ama bir yandan da onu anlıyorlardı. Sonuçta Fiko'nun Şirin'i Ümit'in de Aslı'sı vardı. Şebnem'in yerinde onlardan biri olsaydı ne düşünürlerse ne hissederlerse Kerem şu an onu birebir yaşıyordu. Aslında Kerem'de arkadaşlarına bu şekilde bağırıp onları kırmak istememişti ama içinde öyle büyük bir öfke oluşmuştu ki o öfkeyi atabilmek için de bu şekilde patlamaya hazırlanan yanardağ gibi etrafına kıvılcımlarını saçmaya çalışıyordu işte.

Kerem onların yanından çekilip uzaktan Çetiner malikanesine doğru bakarken Aslı'da başını Ümit'in omzuna yaslayıp "Şimdi ne yapacağız?" diye sordu. Fiko göz göze geldiği Ümit ile aynı anda "Ne gerekiyorsa onu..." derken yüzü asılan Şirin'de arabaya yaslanıp gayri ihtiyari bir şekilde Fiko'nun koluna girdi. Tabii Fiko bunu hisseder hissetmez pörtleyen gözlerini yavaşça Şirin'e doğru döndürmüştü. Gerçi heyecandan bayılmadığına da şükür edilmeliydi. Kendilerine dış bir gözle şöyle bir bakıyordu da ne de tatliş gözüküyorlardı onlar öyle. Şirin resmen kendi arzu ve isteğiyle hiçbir baskı olmadan Fiko'nun kollarında tam da yanında duruyordu. Acaba rüya mıydı bu?

Aah! Bunun rüya olup olmadığını öğrenmek isteyen Fiko kendisine buruk bir ifadeyle tebessüm eden Şirin'e bakıp saf saf "Çimdikle beni" deyince kızında feleğini şaşırtmıştı. O da ne demekti öyle ya! Şirin bu isteği duyar duymaz şaşkın bir ifadeyle kolundan çıkıp "Ne?" dediğinde Fiko da hemen kendisini toparlayıp panikleyerek "Rüya görüyorum sandım! Uyanmak istemesem de gerçek olup olmadığını öğrenmek için çimdiklenmeye ihtiyacım vardı Peri Kızı!" deyiverdi. Ee! Dedi demesine de Şirin tam tebessüm eder gibi olurken Aslı'nın şimdi bunun sırası mı der gibi Fiko'ya çimdiği basmasıyla acıdan da olduğu yerde hop hop hopladı.

Fiko çığlık atıp hemen arkasından da bunu yapan Aslı'ya dönerek "Uzun zamandır Kerem'in kardeşi kontenjanından dolayı yırtıyordun küçük balina ama artık çizgiyi aştın. Sakın sana yapacaklarımdan sonra bebek gibi ağlamaya kalkma!" derken Ümit araya girerek "Kerem nereye gidiyor?" diye sordu. Ooo! Onlar didişirken Kerem'in kafası atmış Zuhal Hanım'ın yanına geri dönüyordu. Fiko arkasından "Hey! Kerem nereye?" diye bağırınca da arkasına bile bakmadan "Beni burada bekleyin hemen döneceğim" dedikten sonra koşturarak eve doğru yaklaştı.

Kapıdaki güvenlik görevlisinin geçemeyeceğini söylemesine rağmen adamı dinlemeyip hızla merdivenleri çıktıktan sonra zile bastı. O sırada orta halli bir tartışma da çıkmıştı tabii. Korumalar Kerem'e hemen oradan gitmesini söylüyor ama Kerem onları dinlemeyip zile basmayı sürdürüyordu. Tam korumalar Kerem'i kolundan tutup tartışmanın kavgaya dönüşmesine sebep oluyordu ki kapı bir çalışan tarafından açıldı ve merdiven başında duran Zuhal Hanım'da sert bakışlarıyla "Bırakın gelsin!" dedi. Ne söyleyecekse söylesin sonra da defolup gitsin diye düşünüyordu.

Adamlar aldıkları emirle kollarını tutmayı bırakıp geri çekilirken Kerem'de içeriye girdikten sonra Zuhal Hanım'ın önünde durarak "Şebnem'i o adamla beraber nereye gönderdiğinizi bilmek istiyorum" dedi. Zuhal Hanım tek kaşını kaldırıp Kerem'i baştan aşağıya incelerken bir yandan da kızının seviyorum dediği adamın o olduğunu düşünmeye başlamıştı. Yüzündeki alaycı gülüşle Kerem'e bakmayı sürdürürken "O adam diyerek küçümsediğin kişinin kızımın nişanlısı olduğunu biliyor musun sen?" diye sordu. Kerem sinirden dişlerini sıkıyordu ama yine de içindeki öfkeye hakim olmak her geçen dakika daha da zorlaşıyordu.

"Biliyorum Zuhal Hanım! Ne yazık ki kızınızı iki ailenin menfaati uğruna sevmediği bir adamla zorla evlendirmeye çalıştığınızı biliyorum"

"Aileleri olarak tek menfaatimiz çocuklarımızın birlikte iyi bir gelecek kurmaları olabilir"

"Öyle mi? Yani aslında Şebnem bu imzayı sadece şirketinizi kurtarmak adına atmıyor demek istiyorsunuz"

"Küstahlık etme!"

"Küstahlık ettiğimi sanmıyorum. Ben sadece yapmaya çalıştığınız şeyi yüzünüze vuruyorum ama bunu küstahlık olarak değerlendiriyorsanız bence her şeye rağmen siz de bu işteki yanlışlığı görüyor ama yine de buna göz yumuyor olmalısınız"

"Bu benim ailemi ilgilendiren bir konu genç adam! Senin için üzgünüm ama bu konuda sana laf düşmesine gerek olacak bir konuma sahip değilsin"

"Ben sizinle konumlarımızı yarıştırma derdinde değilim zaten. Ortada Şebnem'i ilgilendiren bir konu varsa o her neyse hoşunuza gitsin veya gitmesin bu saatten sonra beni de ilgilendirir. Beni bu işin dışında tutamazsınız"

"Kimsin sen? Şebnem'in hayatındaki yerin ne ki geçmiş karşıma haddin olmadan bana ahkam kesmeye kalkıyorsun?"

"Ben ailem ve dostlarım Şebnem'in hayatında yarattığınız o koskoca boşluğu koşulsuz sevgimizle dolduran insanlarız Zuhal Hanım! Asıl siz kimsiniz? Kızınız için... Onun mutluluğu için bu güne kadar ne yaptınız da şimdi geçmiş karşısına onun fikrini bile almadan düşüncelerini zerre kadar umursamadan hayatına müdahale etmeye kalkıyorsunuz? Üzgünüm ama siz Şebnem'in ailesi olmayı hak etmiyorsunuz!"


"Hemen şimdi çık git evimden!"

"Gitmemi istiyorsanız bana Şebnem'in nerede olduğunu söylemek zorundasınız"

"Sana hiçbir şey söylemek zorunda değilim. Nasıl bir hayal dünyası içerisinde yaşıyorsun ya da Şebnem ile ilgili ne gibi beklentiler içerisindesin bilmiyorum ama benim kızım bu haftanın bitiminde Okan ile evlenip onun eşi olacak. Buna şimdiden kendini hazırla da hayal kırıklığına uğrama"

Kerem gözlerini Zuhal Hanım'a sabitleyip alaycı bir gülüşle bakarken bir yandan da "O nikah gerçekleşmeyecek ama isterseniz yine de kendiniz için bir davet organize edebilirsiniz tabii. Ancak şunu bilin ki ben Şebnem'e o imzayı attırmayacağım ve siz de yapacaklarım karşısında bana hiçbir şekilde engel olamayacaksınız Zuhal Hanım!" dedikten sonra yan gözle konsolun üzerinde duran cep telefonuna bakıp yanına doğru gitmeye başladı. Zuhal Hanım "Nereye gidiyorsun? Çık dışarıya dedim!" diyerek peşinden giderken Kerem onu duymuyormuş gibi telefonu eline alıp Okan'ın numarasını bulup çevirdi ve açılmasını beklemeye başladı.

•●●·٠•●●•٠·˙

Kerem cephesinde hâl böyleyken Şebnem'de Okan'ın kendisini nikah gününe kadar gizlemek için getirdiği çiftlik evlerinde diken üstünde oturuyordu. Artık bağırıp çağırmaktan da yorulmuş ve bunun hiçbir faydası olmadığını görünce de kendisini hırpalamaktan vazgeçmişti.


Paniğe kapılmak şu an Şebnem'in ihtiyacı olan son şeydi ve onun yapması gereken sadece bu işten kendisini nasıl sıyıracağı bulmak olmalıydı. Belki de faydası olmayacağını bilse de yine de Okan ile konuşmayı denemeliydi. Deli miydi bu adam canım! İnsan neden kendisinden nefret eden hatta tiksinen bir kızla evlenmek istesin ki? Tabii ona bu üslupla hitap etmezse konuşmanın selameti açısından çok daha hayırlı olurdu.

Okan ikisi için yiyecek bir şeyler hazırladıktan sonra elinde tepsiyle salona gelmişti. Şebnem ise koltuğun köşesine sinmiş ağlamaktan kıpkırmızı olan gözleriyle onu izliyordu. Okan bir gözü onda olarak elindeki tepsiyi sehpaya bırakırken Şebnem'e de "Bugün bunlarla idare edelim yarın gider yiyecek bir şeyler alırım" dedi. İyi de kız ondan yemek falan istemiyordu ki. Şebnem artık kendisini rahat bırakmasını ve bu vesileyle de biraz olsun huzur vermesini bekliyordu. Bunu da şimdilik onunla paylaşmasa iyi olurdu değil mi? Okan kendi tabağını alıp tekli koltuğa geçerken kaba bir dille "Hadi ye şunu!" deyince Şebnem'de mahzun bakışlarını tabaktan uzaklaştırıp Okan'a doğru çevirdi. Kazulet ne olacak!

"Neden yapıyorsun bunu?"

"Neyi?"

"Neden hayatını benimle evlenerek mahvetmeye çalışıyorsun?"

"Hayatımın mahvolacağını da nereden çıkardın?"

"Seni sevmeyen biriyle evlenmek üzeresin Okan"

"Bunu zaten biliyorum"

"Bu daha kötü değil mi?"

"Niye kötü olsun? Sen çok güzel bir kızsın. Yanıma yakıştığın ve işime karışmadığın sürece benim için beni sevip sevmemen önemli değil"

Tüm bunları ne kadar da rahat söylemişti öyle. Şebnem bu korkunç cevap karşısında ne düşüneceğini şaşırmıştı. Bu adam karşısındaki kadını ne sanıyordu? Bir kukla mı? Bu sözler kalbi olmayan hatta ruhu bile olmayan birine aitti sanki. Duyduğu şeyleri anlamlandıramayarak "Gerçekten böyle bir evlilik mi istiyorsun yani? Seni sevmeyen yanında süs bebeği gibi gezdirdiğin bir gram bile saygı duymadığın bir kadınla koca bir ömür!" dediğinde Okan cevap veremeden salonda bir telefon sesi duyulmuştu.

Şebnem olduğu yerden doğrulurken Okan da elindeki tabağı sehpaya bırakıp "Ye şunu dedim! Geri döndüğümde en az iki ısırık almış olsan iyi olur" dedi ve koridora çıkıp telefonunu eline aldı. Arayan Zuhal Hanım gibi görünse de aslında Kerem'di. Şebnem kendisine doğru dönen Okan'ın korkusundan sandviçine uzanıp bir ısırık alırken Okan'da telefonunu "Buyurun Zuhal Hanım" diyerek cevapladı. Ooops!

Kerem sesini duyup bağırarak "Bana bak Okan mısın nesin! Hemen şimdi Şebnem'i buraya geri getiriyorsun yoksa sizi bulduğumda pişman olman için çok geç olacak!" deyince Okan'da gözlerinden alevler çıkarak Şebnem'e bakıp "Bakın telefonun bir diğer ucunda kim varmış?" dedi. Şebnem bunu duyar duymaz elindeki tabağı sehpaya bırakıp ayaklanarak Okan'ın yanına gitti. Belki kim olduğunu söylememişti ama Şebnem hissedebiliyordu. Kerem'di o!

"Kerem mi o? Aman Allah'ım Kereeeem!"

Okan onu telefondan uzak tutmaya çalışırken Kerem de Şebnem'in sesini o şekilde duyup daha da delirerek "Telefonu Şebnem'e ver! Ver şu telefonu!" diye bağırmaya başladı. Okan'ın bunu yapmaya pek niyeti yoktu. Şebnem'i bileğinden yakalayıp kendisine doğru doladıktan sonra hareket alanını kısıtlayarak "Şu az önce dediğini yap da kim pişman olacakmış bir görelim" dedikten sonra telefonu hafifçe kulağından çekip yanağına bir öpücük kondurduğu Şebnem'e Kerem'in de duyabileceği şekilde "Hadi biz yemeğimizi yiyip filmimize kaldığımız yerden devam edeyim hayatım" dedi. Telefon bu şekilde kapanınca Kerem barut olmuştu. O sinirle elindeki telefonu duvara sertçe fırlatıp binbir parçaya ayırdıktan sonra Zuhal Hanım'ın korkudan kulaklarını kapatması eşliğinde evden çıktı.

O anlarda Ümit ve Fiko da evin önünde bir hareketlenme olduğunu görmüştü. Kerem kapıdan çıkar çıkmaz önünde duran korumaları itip kızgın bir ifadeyle de yanlarına doğru yaklaşıyordu. Orada her ne olduysa sonucunun olumlu olmadığı da açıktı. Fiko merakla neler olduğunu öğrenmeye çalışırken Kerem'in kötü bir yüz ifadesiyle onu cevapsız bırakıp "Bugün burada yaptıklarınız için hepinize tek tek teşekkür ederim. Başaramamış olabiliriz ama inanın desteğiniz çok önemliydi. Siz şimdi arabayla geri dönün çünkü benim biraz yalnız kalıp yürümem gerekiyor. Şebnem'i bu işten sonsuza kadar çekip çıkarabilmek için benim biraz nefes alıp doğru düzgün düşünebilmem gerekiyor anlıyor musunuz? Hadi gidin beni de merak etmeyin. Restoranda görüşürüz" demesine çok üzülmüştü. Kerem'i daha önce hiç böyle bir haldeyken görmemişti tabii.

Kerem arabadan Şebnem'in kendisi için ördüğü atkıyı da alıp keyifsizce yanlarından uzaklaşırken Ümit ile bakışan Fiko'da arabaya doğru şöyle bir bakıp "Ben Kerem'i yalnız bırakamam. Hadi sen kızları da alıp git. Şirin size emanet evine kadar bırakın olur mu?" dedi. Ümit merak etmemesini söyleyip arabaya geçerken Fiko'da koşarak Kerem'in arkasından gitti. Adamın boyu selvi olunca o koca ayaklarla da fındık kadar olan Fiko'nun iki misli yol kastediyordu maşallah.

Kerem hızlı bir şekilde yürürken arkasından "Kerem bekle!" diye seslenen Fiko'yu duyunca hiç yavaşlamadan omzunun ucundan bakıp "Beni durdurma Fiko! Durursam etrafta ne var ne yoksa kırıp dökeceğim daha kötü olacak" dedi. Fiko koştur koştur yetişip "Tamam durma o zaman beraber yürüyelim" dedi. İki arkadaş nereye gittiklerini bilmeden durum üzerine konuşarak yürümeye başlamıştı.

"Söylesene ne oldu içeride?"

"Şebnem'in annesiyle konuştum. Bunlar nasıl insanlar Fiko?"

"Paranın kalplerini söküp gözlerini de kör ettiği robotik insanlar Kerem"

"Daha iyi açıklanamazdı. Şebnem zerre kadar umurlarında değil. Az önce konuştuğum kadın o cıvıl cıvıl hayat dolu kızın annesi olamaz"

"Genlerinde bir sıkıntı olduğunu söylemiştim"

"Fiko!"

"Affedersin Kerem şimdi fark ettim çok yersiz oldu"

Fiko'nun "Affedersin Kerem" demesi bunu hep Şebnem'in ağzından duymaya alışık olan Kerem'i çok etkilemişti. Gözlerinin dolacağını hissedip aniden durduktan sonra kaldırıma oturup başını ellerinin arasına aldı ama içindeki öfke duygularını kontrol etmesine de engel oluyordu. Fiko da arkadaşının ne kadar zor bir durumda olduğunu anlamış üstüne gitmeden hemen yanına oturmuştu. Bekliyordu. Kerem'in içindekileri anlatmak için hazır olacağı anın gelmesini bekliyordu. Bu onun da tahmin edeceği üzere biraz zaman almıştı ama Kerem sonunda içindeki karmaşayı çözemeyip dile gelmeye karar vermişti.

"Onların ortadan kaybolmasına nasıl izin verdik Fiko?"

"İzin vermedik Kerem biz elimizden geleni yaptık"

"Demek ki yapamamışız"

"Haklısın galiba"

"Kahretsin! Kimim ben Fiko? Kimiz biz?"

"Neden bunu soruyorsun?"

"Şimdi gidip o adamı şikayet etsem... Şebnem'in Okan denilen adam tarafından alıkonulduğunu söylesem ne olur?"

"Süper olur! Hadi gidip yapalım ne bekliyoruz?"

"Otur şuraya! Bunu yaptığımızda sonuç ne olur söyleyeyim mi? Kız reşit ailesinin onayı var ve yanındaki adam da nişanlısı olduğu için bu herhangi bir suç teşkil etmez"

"Ama Şebnem orada zorla tutulduğunu söylerse ki o cazgır kesin söyler. O zamanda ibre bize döner"

"Söylerse diyorsun. Söyletmezler Fiko! Ve benim bu durumda sadece arkadaşı olmam yeterli gelmez"

"Ne yapabiliriz peki?"

"Yapabileceğimiz bir şey vardı. Şebnem beni kızdırmak için bunu şaka yollu söylemişti ama ben durumun ciddiyetini henüz anlayamadığım için bu önüme sunulan kesin çözümü aptal gibi görmezlikten geldim"

"Neydi o Kerem?"


Kerem üzgün bir halde Şebnem ile aralarında geçen o konuşmayı düşünürken Fiko'ya da "Bana eğer evlenirsek hiç kimse beni senin iznin olmadan bir yere götüremez demişti. Onu dinlemiş olsaydım şu an Şebnem'i öyle bir çekip alırdım ki karşımda değil Okan değil Zuhal Hanım hiç kimse duramazdı" dedi. Kerem düşüncelere dalarken Fiko'da söylemek istediği şeyleri sesli dile getiremeyince ağzının içinde gevelemeyi tercih edip "Aptal bir sarışını kurtarmak için hayatından olmak. İşte tüm mesele bu kadar enayi olup olmadığına karar verebilmekte" deyiverdi.

Galiba Kerem elinde sıkı sıkıya tuttuğu atkının kokusunu içine çekerken bu konudaki kararını da vermişti. İsteyen istediğini desin eğer Şebnem'i bu insanların elinden kurtarmak için yapacağı şey enayilikse varsın ona istediklerini desinler. Karşısındaki kız buna değer miydi? Sonuna kadar değerdi.

"Fiko..."

"Ne oldu Kerem?"

"Şebnem'i bir daha ne zaman görebileceğiz?"

"Bu şartlar altında ancak nikahta görürüz"

"O halde yeniden hazırlanın. İkinci perdeyi açıyorum ve bu sefer saraydan kız değil nikahtan gelin kaçırıyorum. Sonra da..."

"Devamını duymaya kalbim dayanır mı bilmiyorum ama sonra ne Kerem?"

"Şebnem ile yıldırım nikahı kıyıp bu oyunu sonlandırarak perdeyi sonsuza dek kapatıyorum"

"Ne! Evlenmek mi? Saçmalama Kerem!"

"Şu durumda yapılabilecek en iyi hamle bu"

"Düşündüm de başka çaremiz yok galiba ama hayatını böyle büyük bir kararla mahvetmeye... Yani ziyan etmeye... Yok o da olmadı. Hee! Zorlaştırmaya hazır mısın?"

"Bana bir soru sormuştun hatırlıyor musun?"

"Sana milyon tane soru sordum Kerem hangi birinden bahsediyorsun?"

"O bakış da neyin nesi demiştin"

"Sen de hangi bakış demiştin. Ee! Ne olmuş yani?"

"Ben o bakışın nedenini biliyorum"

"Aman Allah'ım!"

"Artık kendime itiraf edebiliyorum Fiko"

" Neyi? Dur dur sakın söyleme! Ya da söyle..."

"Şebnem'i sevdiğimi... Ben Şebnem'i seviyorum Fiko"


•●●·٠•●●•٠·˙

19.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...