19.Bölüm : Seviyorum Fiko!
"Lanet olsun!"
Yapılan plan ne yazık ki Okan'ın beklenmedik gelişiyle bozulmuş Kerem'de
Okan'ın Şebnem'i alıp götürmesiyle adeta çılgına dönmüştü. Sinirden
etrafında ne var ne yoksa kırıp döküyor gözü de hiç kimseyi görmüyordu.
Arkadaşlarının ve kardeşinin onu ilk kez bu halde gördüğü de açıktı. Bir
süre Okan'ın arabasının peşine takılan Ümit'ten haber çıkmasını
beklemişler ama Ümit'in Okan'ın kendisini fark edip ortadan kaybolduğunu
söylemesiyle büyük bir hüsran yaşamışlardı.
Böyle bir şey olmamalıydı. Orada gereksiz yere oyalanmış ve şu anki
durumlarına da resmen zemin hazırlamışlardı. Kerem o eve girdiği anda
Şebnem'i elinden tuttuğu gibi dışarıya çıkarmalı ve kim ne derse desin
karşısına kim geçerse geçsin Okan'ın yaptığını o yapıp Şebnem'i arabaya
götürerek buradan uzaklaştırmalıydı. Ama yapamamıştı. Bunun pişmanlığını
o kadar çok yaşıyordu ki bu da şu an olduğu yerde sabit bir şekilde
durmasına imkan vermiyordu.
Çıldırmak üzereydi. Bu adam Şebnem'i nereye götürmüş olabilir aklı
almıyordu. İşin kötüsü Şebnem'in yanında ona ulaşabilecekleri bir
telefonda yoktu. Ondan herhangi bir haber alamayacakları gibi iyi olup
olmadığını da öğrenemeyeceklerdi. En kötüsü de buydu herhalde.
"Kerem biraz sakin olur musun lütfen!
"Sakın bana şu durumdayken sakin ol deme Fiko! Sakın bana otur bekle ne
yapacağımızı düşünelim de deme kalbini çok fena kırarım!"
Fiko'nun üstüne yürüyen Kerem'in bu sert tavrı hepsini çok şaşırtmıştı.
Ama bir yandan da onu anlıyorlardı. Sonuçta Fiko'nun Şirin'i Ümit'in de
Aslı'sı vardı. Şebnem'in yerinde onlardan biri olsaydı ne düşünürlerse
ne hissederlerse Kerem şu an onu birebir yaşıyordu. Aslında Kerem'de
arkadaşlarına bu şekilde bağırıp onları kırmak istememişti ama içinde
öyle büyük bir öfke oluşmuştu ki o öfkeyi atabilmek için de bu şekilde
patlamaya hazırlanan yanardağ gibi etrafına kıvılcımlarını saçmaya
çalışıyordu işte.
Kerem onların yanından çekilip uzaktan Çetiner malikanesine doğru
bakarken Aslı'da başını Ümit'in omzuna yaslayıp "Şimdi ne yapacağız?"
diye sordu. Fiko göz göze geldiği Ümit ile aynı anda "Ne gerekiyorsa
onu..." derken yüzü asılan Şirin'de arabaya yaslanıp gayri ihtiyari bir
şekilde Fiko'nun koluna girdi. Tabii Fiko bunu hisseder hissetmez
pörtleyen gözlerini yavaşça Şirin'e doğru döndürmüştü. Gerçi heyecandan
bayılmadığına da şükür edilmeliydi. Kendilerine dış bir gözle şöyle bir
bakıyordu da ne de tatliş gözüküyorlardı onlar öyle. Şirin resmen kendi
arzu ve isteğiyle hiçbir baskı olmadan Fiko'nun kollarında tam da
yanında duruyordu. Acaba rüya mıydı bu?
Aah! Bunun rüya olup olmadığını öğrenmek isteyen Fiko kendisine buruk
bir ifadeyle tebessüm eden Şirin'e bakıp saf saf "Çimdikle beni" deyince
kızında feleğini şaşırtmıştı. O da ne demekti öyle ya! Şirin bu isteği
duyar duymaz şaşkın bir ifadeyle kolundan çıkıp "Ne?" dediğinde Fiko da
hemen kendisini toparlayıp panikleyerek "Rüya görüyorum sandım! Uyanmak
istemesem de gerçek olup olmadığını öğrenmek için çimdiklenmeye
ihtiyacım vardı Peri Kızı!" deyiverdi. Ee! Dedi demesine de Şirin tam
tebessüm eder gibi olurken Aslı'nın şimdi bunun sırası mı der gibi
Fiko'ya çimdiği basmasıyla acıdan da olduğu yerde hop hop hopladı.
Fiko çığlık atıp hemen arkasından da bunu yapan Aslı'ya dönerek "Uzun
zamandır Kerem'in kardeşi kontenjanından dolayı yırtıyordun küçük balina
ama artık çizgiyi aştın. Sakın sana yapacaklarımdan sonra bebek gibi
ağlamaya kalkma!" derken Ümit araya girerek "Kerem nereye gidiyor?" diye
sordu. Ooo! Onlar didişirken Kerem'in kafası atmış Zuhal Hanım'ın
yanına geri dönüyordu. Fiko arkasından "Hey! Kerem nereye?" diye
bağırınca da arkasına bile bakmadan "Beni burada bekleyin hemen
döneceğim" dedikten sonra koşturarak eve doğru yaklaştı.
Kapıdaki güvenlik görevlisinin geçemeyeceğini söylemesine rağmen adamı
dinlemeyip hızla merdivenleri çıktıktan sonra zile bastı. O sırada orta
halli bir tartışma da çıkmıştı tabii. Korumalar Kerem'e hemen oradan
gitmesini söylüyor ama Kerem onları dinlemeyip zile basmayı
sürdürüyordu. Tam korumalar Kerem'i kolundan tutup tartışmanın kavgaya
dönüşmesine sebep oluyordu ki kapı bir çalışan tarafından açıldı ve
merdiven başında duran Zuhal Hanım'da sert bakışlarıyla "Bırakın
gelsin!" dedi. Ne söyleyecekse söylesin sonra da defolup gitsin diye
düşünüyordu.
Adamlar aldıkları emirle kollarını tutmayı bırakıp geri çekilirken
Kerem'de içeriye girdikten sonra Zuhal Hanım'ın önünde durarak "Şebnem'i
o adamla beraber nereye gönderdiğinizi bilmek istiyorum" dedi. Zuhal
Hanım tek kaşını kaldırıp Kerem'i baştan aşağıya incelerken bir yandan
da kızının seviyorum dediği adamın o olduğunu düşünmeye başlamıştı.
Yüzündeki alaycı gülüşle Kerem'e bakmayı sürdürürken "O adam diyerek
küçümsediğin kişinin kızımın nişanlısı olduğunu biliyor musun sen?" diye
sordu. Kerem sinirden dişlerini sıkıyordu ama yine de içindeki öfkeye
hakim olmak her geçen dakika daha da zorlaşıyordu.
"Biliyorum Zuhal Hanım! Ne yazık ki kızınızı iki ailenin menfaati uğruna
sevmediği bir adamla zorla evlendirmeye çalıştığınızı biliyorum"
"Aileleri olarak tek menfaatimiz çocuklarımızın birlikte iyi bir gelecek kurmaları olabilir"
"Öyle mi? Yani aslında Şebnem bu imzayı sadece şirketinizi kurtarmak adına atmıyor demek istiyorsunuz"
"Küstahlık etme!"
"Küstahlık ettiğimi sanmıyorum. Ben sadece yapmaya çalıştığınız şeyi
yüzünüze vuruyorum ama bunu küstahlık olarak değerlendiriyorsanız bence
her şeye rağmen siz de bu işteki yanlışlığı görüyor ama yine de buna göz
yumuyor olmalısınız"
"Bu benim ailemi ilgilendiren bir konu genç adam! Senin için üzgünüm ama
bu konuda sana laf düşmesine gerek olacak bir konuma sahip değilsin"
"Ben sizinle konumlarımızı yarıştırma derdinde değilim zaten. Ortada
Şebnem'i ilgilendiren bir konu varsa o her neyse hoşunuza gitsin veya
gitmesin bu saatten sonra beni de ilgilendirir. Beni bu işin dışında
tutamazsınız"
"Kimsin sen? Şebnem'in hayatındaki yerin ne ki geçmiş karşıma haddin olmadan bana ahkam kesmeye kalkıyorsun?"
"Ben ailem ve dostlarım Şebnem'in hayatında yarattığınız o koskoca
boşluğu koşulsuz sevgimizle dolduran insanlarız Zuhal Hanım! Asıl siz
kimsiniz? Kızınız için... Onun mutluluğu için bu güne kadar ne yaptınız
da şimdi geçmiş karşısına onun fikrini bile almadan düşüncelerini zerre
kadar umursamadan hayatına müdahale etmeye kalkıyorsunuz? Üzgünüm ama
siz Şebnem'in ailesi olmayı hak etmiyorsunuz!"
"Hemen şimdi çık git evimden!"
"Gitmemi istiyorsanız bana Şebnem'in nerede olduğunu söylemek zorundasınız"
"Sana hiçbir şey söylemek zorunda değilim. Nasıl bir hayal dünyası
içerisinde yaşıyorsun ya da Şebnem ile ilgili ne gibi beklentiler
içerisindesin bilmiyorum ama benim kızım bu haftanın bitiminde Okan ile
evlenip onun eşi olacak. Buna şimdiden kendini hazırla da hayal
kırıklığına uğrama"
Kerem gözlerini Zuhal Hanım'a sabitleyip alaycı bir gülüşle bakarken bir
yandan da "O nikah gerçekleşmeyecek ama isterseniz yine de kendiniz
için bir davet organize edebilirsiniz tabii. Ancak şunu bilin ki ben
Şebnem'e o imzayı attırmayacağım ve siz de yapacaklarım karşısında bana
hiçbir şekilde engel olamayacaksınız Zuhal Hanım!" dedikten sonra yan
gözle konsolun üzerinde duran cep telefonuna bakıp yanına doğru gitmeye
başladı. Zuhal Hanım "Nereye gidiyorsun? Çık dışarıya dedim!" diyerek
peşinden giderken Kerem onu duymuyormuş gibi telefonu eline alıp Okan'ın
numarasını bulup çevirdi ve açılmasını beklemeye başladı.
•●●·٠•●●•٠·˙
Kerem cephesinde hâl böyleyken Şebnem'de Okan'ın kendisini nikah gününe
kadar gizlemek için getirdiği çiftlik evlerinde diken üstünde
oturuyordu. Artık bağırıp çağırmaktan da yorulmuş ve bunun hiçbir
faydası olmadığını görünce de kendisini hırpalamaktan vazgeçmişti.
Paniğe kapılmak şu an Şebnem'in ihtiyacı olan son şeydi ve onun yapması
gereken sadece bu işten kendisini nasıl sıyıracağı bulmak olmalıydı.
Belki de faydası olmayacağını bilse de yine de Okan ile konuşmayı
denemeliydi. Deli miydi bu adam canım! İnsan neden kendisinden nefret
eden hatta tiksinen bir kızla evlenmek istesin ki? Tabii ona bu üslupla
hitap etmezse konuşmanın selameti açısından çok daha hayırlı olurdu.
Okan ikisi için yiyecek bir şeyler hazırladıktan sonra elinde tepsiyle
salona gelmişti. Şebnem ise koltuğun köşesine sinmiş ağlamaktan
kıpkırmızı olan gözleriyle onu izliyordu. Okan bir gözü onda olarak
elindeki tepsiyi sehpaya bırakırken Şebnem'e de "Bugün bunlarla idare
edelim yarın gider yiyecek bir şeyler alırım" dedi. İyi de kız ondan
yemek falan istemiyordu ki. Şebnem artık kendisini rahat bırakmasını ve
bu vesileyle de biraz olsun huzur vermesini bekliyordu. Bunu da şimdilik
onunla paylaşmasa iyi olurdu değil mi? Okan kendi tabağını alıp tekli
koltuğa geçerken kaba bir dille "Hadi ye şunu!" deyince Şebnem'de mahzun
bakışlarını tabaktan uzaklaştırıp Okan'a doğru çevirdi. Kazulet ne
olacak!
"Neden yapıyorsun bunu?"
"Neyi?"
"Neden hayatını benimle evlenerek mahvetmeye çalışıyorsun?"
"Hayatımın mahvolacağını da nereden çıkardın?"
"Seni sevmeyen biriyle evlenmek üzeresin Okan"
"Bunu zaten biliyorum"
"Bu daha kötü değil mi?"
"Niye kötü olsun? Sen çok güzel bir kızsın. Yanıma yakıştığın ve işime
karışmadığın sürece benim için beni sevip sevmemen önemli değil"
Tüm bunları ne kadar da rahat söylemişti öyle. Şebnem bu korkunç cevap
karşısında ne düşüneceğini şaşırmıştı. Bu adam karşısındaki kadını ne
sanıyordu? Bir kukla mı? Bu sözler kalbi olmayan hatta ruhu bile olmayan
birine aitti sanki. Duyduğu şeyleri anlamlandıramayarak "Gerçekten
böyle bir evlilik mi istiyorsun yani? Seni sevmeyen yanında süs bebeği
gibi gezdirdiğin bir gram bile saygı duymadığın bir kadınla koca bir
ömür!" dediğinde Okan cevap veremeden salonda bir telefon sesi
duyulmuştu.
Şebnem olduğu yerden doğrulurken Okan da elindeki tabağı sehpaya bırakıp
"Ye şunu dedim! Geri döndüğümde en az iki ısırık almış olsan iyi olur"
dedi ve koridora çıkıp telefonunu eline aldı. Arayan Zuhal Hanım gibi
görünse de aslında Kerem'di. Şebnem kendisine doğru dönen Okan'ın
korkusundan sandviçine uzanıp bir ısırık alırken Okan'da telefonunu
"Buyurun Zuhal Hanım" diyerek cevapladı. Ooops!
Kerem sesini duyup bağırarak "Bana bak Okan mısın nesin! Hemen şimdi
Şebnem'i buraya geri getiriyorsun yoksa sizi bulduğumda pişman olman
için çok geç olacak!" deyince Okan'da gözlerinden alevler çıkarak
Şebnem'e bakıp "Bakın telefonun bir diğer ucunda kim varmış?" dedi.
Şebnem bunu duyar duymaz elindeki tabağı sehpaya bırakıp ayaklanarak
Okan'ın yanına gitti. Belki kim olduğunu söylememişti ama Şebnem
hissedebiliyordu. Kerem'di o!
"Kerem mi o? Aman Allah'ım Kereeeem!"
Okan onu telefondan uzak tutmaya çalışırken Kerem de Şebnem'in sesini o
şekilde duyup daha da delirerek "Telefonu Şebnem'e ver! Ver şu
telefonu!" diye bağırmaya başladı. Okan'ın bunu yapmaya pek niyeti
yoktu. Şebnem'i bileğinden yakalayıp kendisine doğru doladıktan sonra
hareket alanını kısıtlayarak "Şu az önce dediğini yap da kim pişman
olacakmış bir görelim" dedikten sonra telefonu hafifçe kulağından çekip
yanağına bir öpücük kondurduğu Şebnem'e Kerem'in de duyabileceği şekilde
"Hadi biz yemeğimizi yiyip filmimize kaldığımız yerden devam edeyim
hayatım" dedi. Telefon bu şekilde kapanınca Kerem barut olmuştu. O
sinirle elindeki telefonu duvara sertçe fırlatıp binbir parçaya
ayırdıktan sonra Zuhal Hanım'ın korkudan kulaklarını kapatması eşliğinde
evden çıktı.
O anlarda Ümit ve Fiko da evin önünde bir hareketlenme olduğunu
görmüştü. Kerem kapıdan çıkar çıkmaz önünde duran korumaları itip kızgın
bir ifadeyle de yanlarına doğru yaklaşıyordu. Orada her ne olduysa
sonucunun olumlu olmadığı da açıktı. Fiko merakla neler olduğunu
öğrenmeye çalışırken Kerem'in kötü bir yüz ifadesiyle onu cevapsız
bırakıp "Bugün burada yaptıklarınız için hepinize tek tek teşekkür
ederim. Başaramamış olabiliriz ama inanın desteğiniz çok önemliydi. Siz
şimdi arabayla geri dönün çünkü benim biraz yalnız kalıp yürümem
gerekiyor. Şebnem'i bu işten sonsuza kadar çekip çıkarabilmek için benim
biraz nefes alıp doğru düzgün düşünebilmem gerekiyor anlıyor musunuz?
Hadi gidin beni de merak etmeyin. Restoranda görüşürüz" demesine çok
üzülmüştü. Kerem'i daha önce hiç böyle bir haldeyken görmemişti tabii.
Kerem arabadan Şebnem'in kendisi için ördüğü atkıyı da alıp keyifsizce
yanlarından uzaklaşırken Ümit ile bakışan Fiko'da arabaya doğru şöyle
bir bakıp "Ben Kerem'i yalnız bırakamam. Hadi sen kızları da alıp git.
Şirin size emanet evine kadar bırakın olur mu?" dedi. Ümit merak
etmemesini söyleyip arabaya geçerken Fiko'da koşarak Kerem'in arkasından
gitti. Adamın boyu selvi olunca o koca ayaklarla da fındık kadar olan
Fiko'nun iki misli yol kastediyordu maşallah.
Kerem hızlı bir şekilde yürürken arkasından "Kerem bekle!" diye seslenen
Fiko'yu duyunca hiç yavaşlamadan omzunun ucundan bakıp "Beni durdurma
Fiko! Durursam etrafta ne var ne yoksa kırıp dökeceğim daha kötü olacak"
dedi. Fiko koştur koştur yetişip "Tamam durma o zaman beraber
yürüyelim" dedi. İki arkadaş nereye gittiklerini bilmeden durum üzerine
konuşarak yürümeye başlamıştı.
"Söylesene ne oldu içeride?"
"Şebnem'in annesiyle konuştum. Bunlar nasıl insanlar Fiko?"
"Paranın kalplerini söküp gözlerini de kör ettiği robotik insanlar Kerem"
"Daha iyi açıklanamazdı. Şebnem zerre kadar umurlarında değil. Az önce
konuştuğum kadın o cıvıl cıvıl hayat dolu kızın annesi olamaz"
"Genlerinde bir sıkıntı olduğunu söylemiştim"
"Fiko!"
"Affedersin Kerem şimdi fark ettim çok yersiz oldu"
Fiko'nun "Affedersin Kerem" demesi bunu hep Şebnem'in ağzından duymaya
alışık olan Kerem'i çok etkilemişti. Gözlerinin dolacağını hissedip
aniden durduktan sonra kaldırıma oturup başını ellerinin arasına aldı
ama içindeki öfke duygularını kontrol etmesine de engel oluyordu. Fiko
da arkadaşının ne kadar zor bir durumda olduğunu anlamış üstüne gitmeden
hemen yanına oturmuştu. Bekliyordu. Kerem'in içindekileri anlatmak için
hazır olacağı anın gelmesini bekliyordu. Bu onun da tahmin edeceği
üzere biraz zaman almıştı ama Kerem sonunda içindeki karmaşayı çözemeyip
dile gelmeye karar vermişti.
"Onların ortadan kaybolmasına nasıl izin verdik Fiko?"
"İzin vermedik Kerem biz elimizden geleni yaptık"
"Demek ki yapamamışız"
"Haklısın galiba"
"Kahretsin! Kimim ben Fiko? Kimiz biz?"
"Neden bunu soruyorsun?"
"Şimdi gidip o adamı şikayet etsem... Şebnem'in Okan denilen adam tarafından alıkonulduğunu söylesem ne olur?"
"Süper olur! Hadi gidip yapalım ne bekliyoruz?"
"Otur şuraya! Bunu yaptığımızda sonuç ne olur söyleyeyim mi? Kız reşit
ailesinin onayı var ve yanındaki adam da nişanlısı olduğu için bu
herhangi bir suç teşkil etmez"
"Ama Şebnem orada zorla tutulduğunu söylerse ki o cazgır kesin söyler. O zamanda ibre bize döner"
"Söylerse diyorsun. Söyletmezler Fiko! Ve benim bu durumda sadece arkadaşı olmam yeterli gelmez"
"Ne yapabiliriz peki?"
"Yapabileceğimiz bir şey vardı. Şebnem beni kızdırmak için bunu şaka
yollu söylemişti ama ben durumun ciddiyetini henüz anlayamadığım için bu
önüme sunulan kesin çözümü aptal gibi görmezlikten geldim"
"Neydi o Kerem?"
Kerem üzgün bir halde Şebnem ile aralarında geçen o konuşmayı düşünürken
Fiko'ya da "Bana eğer evlenirsek hiç kimse beni senin iznin olmadan bir
yere götüremez demişti. Onu dinlemiş olsaydım şu an Şebnem'i öyle bir
çekip alırdım ki karşımda değil Okan değil Zuhal Hanım hiç kimse
duramazdı" dedi. Kerem düşüncelere dalarken Fiko'da söylemek istediği
şeyleri sesli dile getiremeyince ağzının içinde gevelemeyi tercih edip
"Aptal bir sarışını kurtarmak için hayatından olmak. İşte tüm mesele bu
kadar enayi olup olmadığına karar verebilmekte" deyiverdi.
Galiba Kerem elinde sıkı sıkıya tuttuğu atkının kokusunu içine çekerken
bu konudaki kararını da vermişti. İsteyen istediğini desin eğer Şebnem'i
bu insanların elinden kurtarmak için yapacağı şey enayilikse varsın ona
istediklerini desinler. Karşısındaki kız buna değer miydi? Sonuna kadar
değerdi.
"Fiko..."
"Ne oldu Kerem?"
"Şebnem'i bir daha ne zaman görebileceğiz?"
"Bu şartlar altında ancak nikahta görürüz"
"O halde yeniden hazırlanın. İkinci perdeyi açıyorum ve bu sefer saraydan kız değil nikahtan gelin kaçırıyorum. Sonra da..."
"Devamını duymaya kalbim dayanır mı bilmiyorum ama sonra ne Kerem?"
"Şebnem ile yıldırım nikahı kıyıp bu oyunu sonlandırarak perdeyi sonsuza dek kapatıyorum"
"Ne! Evlenmek mi? Saçmalama Kerem!"
"Şu durumda yapılabilecek en iyi hamle bu"
"Düşündüm de başka çaremiz yok galiba ama hayatını böyle büyük bir
kararla mahvetmeye... Yani ziyan etmeye... Yok o da olmadı. Hee!
Zorlaştırmaya hazır mısın?"
"Bana bir soru sormuştun hatırlıyor musun?"
"Sana milyon tane soru sordum Kerem hangi birinden bahsediyorsun?"
"O bakış da neyin nesi demiştin"
"Sen de hangi bakış demiştin. Ee! Ne olmuş yani?"
"Ben o bakışın nedenini biliyorum"
"Aman Allah'ım!"
"Artık kendime itiraf edebiliyorum Fiko"
" Neyi? Dur dur sakın söyleme! Ya da söyle..."
"Şebnem'i sevdiğimi... Ben Şebnem'i seviyorum Fiko"
•●●·٠•●●•٠·˙
19.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder