17.Bölüm : Saraydan Kız Kaçırma Operasyonu Başlasın!
Kerem ile Fiko gelinlik provası bahanesiyle Çetiner ailesinin
malikanesine girebilmek için ekibi restoranda toplayıp etkili bir plan
yapmaya koyulmuştu. Konuşma sırasında da Melis'den modaeviyle alakalı
birkaç bilgi aldıktan sonra görev dağılımları yapılmaya başlandı. Kerem
ile Aslı birlikte Şebnem'i o evden çıkarmaya yoğunlaşırken Ümit arabada
bekleyecek ve Fiko ile Şirin de Zuhal Hanım'ın dikkatini dağıtacaktı.
Tabii her şeyden önce modaevinden gelecek olan çalışanların yoluna taş
konulmalıydı. O aracın malikaneye ulaşması engellenecek ve prova
edilecek gelinlikte o araçtan alınıp bir şekilde Kerem ie Aslı'ya
ulaştırılacaktı. Planın en önemli aşamasını da tam bir görev adamı olan
Samet üstlenecekti. Tabii henüz bundan haberi yoktu ama Fiko onu ruhen
hazırlayacak minik bir konuşma hazırlamıştı. Fiko allem eder kallem eder
Samet'in devrelerini yakarak onu Robocop gibi donanımlandırıp yarına
hazır ederdi.
Onlar planı kötü bir sürprize mahal vermeyecek ölçüde adım adım
düzenlerken Şebnem'de odasında boş boş oturmaktan sıkılmış bunun
neticesinde de çalışanlarından birine çile çile yün aldırarak
penceresine tüneyip ilk ilmeklerini atmaya başlamıştı. Bir olmamış iki
olmamış ama üçüncüsünde iç güvesinden hallice bir şey örmeyi başarmıştı.
Tabii çenesini tutup elindeki işine odaklansa çok daha iyi işler
çıkaracaktı ama bu Şebnem'in doğasına biraz aykırıydı tabii.
Ayrıca buradaki asıl amaç örgü örmekten ziyade bahçe korkuluğu gibi
kıpırdamadan duran korumayı arkasına bile bakmadan kaçırmaktı. Az önce
acemiliği yüzünden karışık kuruşuk ettiği çileyi aşağıdaki korumasının
tepesine bırakıp onu açmasını isterken bir yandan da elindeki örgüyle
ilgili sorular sorup düğümleri çözmek konusunda bir hayli zorlanan genç
adama sinir krizleri geçirtiyordu.
Yahu Şebnem bile Nurten Hanım'dan öğrenmişken adam nereden bilsin Türkan
Şoray kirpiğini ya da Zeki Müren dişinin örneğini öyle değil mi? Sorsan
haraşoyu bile Japon dövüş sanatı zannederdi nerede kalmış iki ters bir
düz üç aşağı beş yukarı döndür dolaş modelleri. Yazık adamcağız da emir
kuluydu ve ağzını açıp tek bir ters söz bile söyleyemiyordu ama
gerçekten yetmişti artık! Adam bir de kendi karısını dırdırcı bilirdi. O
elleri öpülesi alıp başa taç edilesi kadın Şebnem'in yanında resmen dut
yemiş bülbüldü ayol!
"Şişşşt Günay!"
"Günay değil Şebnem Hanım Giray!"
"Olur mu canım Günay'dır o"
"Kimliğimde Giray yazıyor. Kaç yıllık adım sonuçta!"
"Memur Günay yazacakken Giray yazmıştır. Bu bazen olur takılma sen"
"Ama Şebnem Hanım..."
"Aaaa! Günay diyorsam Günay! Sen bana karşı mı geliyorsun?"
"Affedersiniz efendim"
"Neymiş bakalım adın?"
"Gir..."
"Aaa aaa!"
"Günay efendim... Günay!"
"Hııh şöyle! Bak sayemde seneler sonra gerçek adına kavuştun işte. Bu
arada doğum tarihin ne senin? Bak bazen onda da karışıklık oluyor. Hadi
söyle bana onu da çözeyim iki dakikada. Dutluk zamanı mı doğdun yoksa
ekinler baş göstermişken mi? Gerçi senin bir Boğa burcuymuşsun gibi bir
havan var benimle konuşurken böyle bir kızarıp belli etmiyorsun ama
kulaklarından da duman falan çıkarıyorsun"
"Estağfurullah efendim"
"Aslında İkizler burcu da olabilirsin. Tam kızacakken ruh halin aniden
değişip mülayimleşiyorsun. Aaa! Yoksa sen gelgitli misin?"
"Ne?"
"Ay söylesene ne derdin var? Kaynanasal problemler mi? Kadın bırakmıyor
mu peşinizi yoksa? Kaç yıllık evliydin ki sen? Çocuk var mı? Nasıl olsun
canım baksana kaynana çökmüş başınıza belli ki tık yok"
Şebnem'in peş peşe gelen soruları sonrası adam öksürük krizine girmişti.
Gencecik adamın soluğu kesilmiş rengi de bembeyaz olmuştu. Aslında
Şebnem'de adama bir şey olacak diye hafiften hafiften tırsmaya
başlamıştı. Saatlerdir de uğraşıyordu. Acaba üstüne çok mu gidiyordu?
Ama o da bir bıraksın kendisini "Of! Lanet olsun işine de parasına da
Çetiner'ine de!" deyip çekip gitsin allasen! Onun da içi şişti Şebnem'in
de çekilecek iş değildi yani.
Adam bitik bir halde elindeki karman çorman olan yünleri açmakla
uğraşırken Şebnem de tam burç tahminlerine devam edecekti ki kapısı
tıklatıldı. İçeriye giren yardımcıları "Zuhal Hanım bu gece için bu
kıyafeti giymenizi uygun buldu Şebnem Hanım. Ayrıca hazırlanmaya
başlamanızı da söylememi istedi efendim" diyerek yatağının üzerine
elbise kılıfını koyup izin isteyerek çıktı. Bu ne Allah aşkına? Belli ki
annesi hâlâ ne giyeceğine karışmaktan vazgeçmemişti. Gerçi Zuhal Hanım
da kızını çok iyi tanıyordu. Onu son dakikada Cadılar Bayramı'na gider
gibi görmek istemediği için seçime el atması gerektiğini biliyordu.
Malum konu Okan olunca Şebnem'in yapmayacağı rezillik kalmazdı.
Umursamaz bir edayla kılıfı açan Şebnem içindeki elbiseyi görünce
gözlerini de fal taşı gibi açmıştı. O ne ya! Bu elbise zarif gibi
görünse de minik detaylarıyla oldukça da çekici bir kıyafete benziyordu.
Özellikle de bütün gece yanında oturacak olan Okan için epeyce göz
yoracak cinstendi. Şebnem elleri belinde bir şekilde odanın içinde
dudaklarını kemirerek gezinirken bir yandan da "Kerem arıza çıkarma
demişti değil mi? Ne derlerse yap uyumlu davran da demişti. Evet evet
bunu yapabilirim. Yarın geldiğinde beni kolayca alıp götürebilmesi için
bunu yapabilirim" dedi ama sonra kendisini o elbisenin içinde düşününce
yüzünü ekşitip "Acaba bu elbiseyi görse bana yine uyumlu davran der
miydi?" diye söylendi. Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı tabii.
Şebnem elbiseyi giyip bir güzel hazırlandıktan sonra ayna karşısında
boydan bir fotoğrafını çekmiş ve altına da "Okan ve ailesiyle
çıkacağımız akşam yemeğinde bunu giymem emredildi. Annem ailesinin sorun
çıkarmasına izin vermesin diye resmen Okan'ın kornealarıyla oynuyor
Kerem! Hâlâ ne derlerse desinler uyumlu davranmam konusunda kararlı
mısın? Bence biraz tereddütte kalsak hiç fena olmaz" diye yazarak resmi
Kerem'e gönderdi.
O anlarda Kerem de tüm gün yemek yemediği için zorla eline tutuşturulan
sandviçi bitirmeye çalışıyordu. Ama aksilik bu ya telefonuna gelen
mesajı açarken tam kalan son lokmayı ağzına atmıştı ki karşısına çıkan
son derece çekici Şebnem'in ve altında yazılanın etkisiyle ekmeğini
yutamayıp peş peşe öksürmeye başladı. Ay vurun sırtına ölecek çocuk!
Aklının bir yanı bu gece o çekici elbise içinde büyük ihtimalle Okan ile
dip dibe duracak olan Şebnem'de kalırken bir yanı da boğazına takılan
ekmeğin derdine düşmüştü. Tabii hâl böyle olunca geri mesaj gelmemesi de
Şebnem'in kaşlarının çatılmasına yol açmıştı. Bekliyordu bekliyordu ama
yok! Yanıt gelmiyordu. Kerem'in kendisini unutup günlük rutin işlerine
devam ettiğini düşündüğü için de yüzü fena ekşimişti doğrusu. İster
istemez gözlerinin önünden Fiko'nun elindeki konfetiyi büyük bir
coşkuyla "Güle güle sarı çıyan!" diyerek patlatışı ve Kerem'in de ona
gülmesi geçiyordu. Belli etmiyorlardı ama arkasından ciddi ciddi parti
veriyor olmasın bunlar! Ama durum başkaydı tabii. Çocuk o anlarda
gördüğü manzara karşısında öbür tarafa küçük bir ziyarette bulunmuştu
resmen.
Fiko öksürük sesleriyle yetişip arkadaşının sırtına birkaç vuruş
yaptıktan sonra Kerem nihayet kendisine gelmiş ve önündeki suyu içip
gözlerini belertmişti. O anlarda Fiko ne olduğunu sorsa da cevap
alamıyordu tabii. Kerem elindeki bardağı bırakıp hemen telefonuna
sarılarak "O elbiseyi sakın giyme. Hatta hemen yok et!" diye bir mesaj
attı. Şebnem olmayan partinin detaylarını düşünüp çatık kaşlarıyla
yatağına uzanmış bir halde dururken Kerem'in mesajıyla bir anda
sırıtmaya başlamıştı. O sırıtıyordu ama Kerem restoranda fır dönüyordu.
Ne oluyordu bu çocuğa böyle anlayana "AŞK" olsun! Şebnem'de ona bir
mesaj atınca aralarında bitmek bilmeyen bir telefon trafiği yaşanmıştı.
Şebnem : Neden giymeyeyim Kerem?
Kerem : Ne demek neden giymeyeyim? Sen sordun ben de söyledim işte!
Şebnem : İyi de ben sana elbiseyi giyeyim mi yoksa giymeyeyim mi demedim ki. Ben sana hâlâ uyumlu davranmam konusunda ısrarcı mısın diye sordum
Derin bir sessizlik olmuştu. Şebnem telefon başında ne diyeceğini
merakla beklerken Kerem'den bir türlü cevap gelmeyince dayanamayıp
sırıta sırıta "Ne oldu Kerem? Nesini sevmedin?" diye sorduğu bir mesaj
daha gönderdi. Kerem ona "Fazla şey..." diye manasız bir cevap yazınca
kıskandığını düşünüp keyiflenerek "Fazla ne Kerem?" diye sorarak onu
sıkıştırmayı sürdürdü. Yine ses seda çıkmıyordu ama bu sefer ki ara
biraz daha kısa süreli olmuştu.
Kerem : Fazla göz alıcı!
Şebnem : Elbise mi ben mi?
Kerem : Şebneeeeem!
Şebnem : Affedersin Kerem
Şebnem o "Şebneeeeem!" bağırışını sanki kulaklarında da duyup cevap
yazdıktan sonra anlık bir şekilde korkarak telefonu elinden bıraksa da
Kerem gibi o da bir süre sonra gülmeye başlamıştı. Telefonu tekrardan
eline aldığında kapısının dibinden biri var mı diye bakıp olmadığını
anlayınca da Kerem'i aramaya başladı. Telefon hemen açılmıştı. Şebnem
tam gülerek özür dilemeye çalışıyordu ki aklı hâlâ elbise de kalan Kerem
"Üzerine oje dök ve annene de bir talihsizlik yaşandığı için o elbiseyi
giyemeyeceğini söyle" deyiverdi. Belli ki o elbiseyi Şebnem'e bu gece
giydirmemeye kararlıydı.
Şebnem bu söylediğini çok zekice bulunca Kerem'de elbisenin akibetini
öğrenmek için "Yapacak mısın yani?" diye sordu. Sormasına bile gerek
yoktu çünkü Şebnem çoktan ojesini eline almıştı ve Kerem'in dediğini
yaparak "Yaptım bile. Ooops! Renk uyumsuzluğu oldu" dedi. Kerem bu
duyduğuyla gülümsemişti.
"Neyse ki bu uyumsuzluk bizim sorunumuz değil"
"Evet değil... Hem de hiç değil"
"O halde yarın görüşürüz Şebnem"
"Görüşürüz Kerem"
Şebnem'in gülen yüzü bir anda asılmaya
başlamıştı çünkü odasına doğru yaklaşan ayak sesleri olduğunu fark
etmişti. Annesi kontrole geliyor olmalıydı. Telefonu kapatıp alelacele
dolabının içine sokuştururken kapı tıklatılmış ve annesi tam da
düşündüğü niyetle odasına girmişti.
Zuhal Hanım kapının önünden kızına bakıp "Harika görünüyorsun hayatım"
derken dolabın kapısını telaşla kapatıp ona doğru dönen Şebnem'de yüzünü
ekşiterek elbisesindeki lekeyi gösterdikten sonra "Teşekkür ederim ama
küçük bir sorunum var" dedi. Zuhal Hanım güzelim elbisedeki o koskoca
oje lekesini gördükten sonra gözlerini kapatıp derin derin nefes alarak
"Sinirlenmeyeceğim! Hayır bu gece sinirlenmeyeceğim!" deyince annesinin o
halinden korkan Şebnem'de geri geri giderken komodine çarpmıştı.
Kahretsin tam da sırasıydı!
Şebnem devrilen abajuru düzeltmekle uğraşırken Zuhal Hanım da burnundan
soluyarak "İlla bir sorun yaratacaksın değil mi kızım?" deyip elbise
dolabının kapısını açtı. Şebnem'in telefonun olduğu yere gözlerini
açarak bakması eşliğinde Zuhal Hanım'da kızının bu gece giymesi için
askılardan yeni bir elbise seçmeye başlamıştı. Annesi askılar arasında
gidip gelirken Şebnem de şekilden şekle giriyordu. Telefonu bir fark
ederse işte o an da Şebnem'in bittiği an olurdu. Şebnem gözleri kapalı
bir halde tedirgince beklerken Zuhal Hanım "Bakın burada ne varmış!"
dedi. Eyvah! Şebnem'in korktuğu başına gelmişte annesi telefonu mu bulup
çıkarmıştı yoksa?
Bunu görmeye dayanamayacağını bildiği için tırsa tırsa gözlerini
araladığında korktuğunun aksine annesinin ona telefonu değil gayet şık
kırmızı bir elbise tuttuğunu gördü. Rahatlamıştı sanki. Tabii bu
rahatlıkta biraz göze batmıyor değildi. Zuhal Hanım kızının yüzündeki
ani renk değişimini fark edince merakla iyi olup olmadığını sordu ama
Şebnem'den herhangi bir ses çıkmıyordu. Kıza kal gelmişti herhalde.
Zuhal Hanım kısa bir süre kızının bu garip halini izleyip hemen sonra da
elindeki elbiseyi inceleyerek "Yoksa elbiseyi mi beğenmedin?" dedi. Ah!
Bir bilse neler olduğunu... Ya da neler olacağını desek daha doğru
olur. Herhalde iş işten geçmeden Şebnem'in ev hapsini daha da
sıkılaştırdığı yetmiyormuş gibi bir de ona tebdil-i mekanda ferahlık
vardır diyerek nikah öncesi kimsenin ulaşamayacağı bir yere gönderirdi.
Ay! Allah korusun dağlara taşlara!
"Şebnem gerçekten iyi misin sen?"
"Bir şeyim yok anne. Aksine elbiseyi çok beğendim"
"Harika! O zaman hadi giy de Okan'ı bekletme"
"O kazulet burada..."
"Efendim!"
"Yani Okan geldi mi demek istiyorum"
"Evet geldi. Şimdi de aşağıda seni bekliyor"
"Yememiş içmemiş erkenden damlamış gamlı baykuş!"
"Ne dedin sen?"
"Şey... Ben gamlı hazan sen ise bahar dinle de vazgeç diyorum"
"Saçma sapan konuşup benim sinirlerimi yine oynatma Şebnem! Hadi hazırlan ve birkaç dakika içerisinde aşağıda ol!"
Bu aileye ve Okan'a uyum sağlama işi Şebnem'i epey zorlayacağa
benziyordu. Onun gibi aklındaki ağzında bir kız için bu gece yüksek
dozda risk içeriyordu ya artık bir şekilde dikkat edecekti. El mahkum
sonuçta. Yarın tereyağından kıl çeker gibi buradan çekip gitmek
istiyorsa buna katlanacaktı. Zuhal Hanım kapıyı vurup çıktıktan sonra
Şebnem'de gözlerini devirip bir yandan elbise değişimi yapıyor bir
yandan da sinirli sinirli söylenip duruyordu.
"Ne diyordu Hasan amcanın eski plağındaki bu güzel şarkı? Sen kendine
kendin gibi bir taze bahar seç diyordu değil mi? Şimdi şarkının bundan
sonrası benden Okan'a gelsin. Sen kendine kendin gibi bir kazulet seç
Okan beni dinle de vazgeç! Ben Kerem ile anlamlanan hazan sen ise
başımızdaki gamlı baykuş dinle de benden vazgeç!"
•●●·٠•●●•٠·
Şebnem hazırlandıktan sonra çantasını da
alıp odasından çıkmıştı. Bu gece bir an önce başlasın bir an önce de
bitebilsin niyetindeydi. Merdivenleri inip salona geldiğinde tekli
koltukta oturan Okan'ın da bakışları hemen ona kaymıştı. Hayran hayran
da bakıyordu musibet! Şebnem belki bahsi geçen o çarpıcı elbiseyi
giymekten son anda kurtulmuştu ama yine de güzelliğinden bir gram dahi
yitirmemişti.
Suratı asık bir halde yanına gelen Şebnem yerinden kalkıp elini öpen
Okan'ın "Göz kamaştırıyorsun" demesiyle tam ters bir cevap verecekti ki
bir anda kulaklarında Kerem'in "Uyumlu ol!" demesinin çınladığını
işitti. Ne oluyordu öyle Allah aşkına? Adam oradan bile yetişiyordu şaka
gibi! Kendisine gelmek için başını belli belirsiz iki yana sallayıp
hafifçe tebessüm ederek "Teşekkür ederim" dediğinde Okan'ı da bu uysal
haliyle epeyce şaşırtmıştı. Onu en son bıraktığında karşısında ağzına
geleni fütursuzca söyleyen agresif bir kız vardı ama şimdi aynı kız
olabildiğine sakinleşmişti.
Okan baştan aşağıya süzdüğü Şebnem'e "Gidelim mi?" diye sorup bir yandan
da elini dolaması için kolunu uzatırken Şebnem'de bir ona bir koluna
bakarak olduğu yerde kalmıştı. Hani "Ne düşünüyorsun? Bütün kariyerini
mi gözden geçiriyorsun?" diye sorulur ya işte tam da o durumdaydı.
Sessiz kalıp dudaklarını kemirirken aynı anda içinden de "Köprüden
geçene kadar ayıya dayı diyeceğiz. Çare yok" diyerek kendisine uzatılan
kola istemeye istemeye girip annesinin "Restoranda görüşürüz çocuklar"
demesi eşliğinde evden çıktılar. Arabanın yanına geldikten sonra Okan
kapısını açıp Şebnem'in koltuğuna yerleşmesine yardımcı olmuş sonra da
kendi tarafına geçerek aracı hareket ettirmişti. Şebnem yol boyunca
gergin bir halde önüne bakarken Okan'da gözlerini ondan alamıyordu.
"Bu gece geldiğimde seni bu halde bulacağımı hiç düşünmemiştim"
"Nasıl bulacağını düşünmüştün peki?"
"Bana yine aksi davranacağını düşündüm"
"Annemle konuştuk ve sana biraz haksızlık yaptığıma karar verdim"
"Sahi mi?"
Şebnem zaten tüm bunları ite kaka söylüyordu bir de bu kazulet hâlâ
şansını zorlayıp ikinci kez onaylatma derdindeydi. Şimdi "He sahi!" de
al sok kafasını torpidonun gözüne görsün doğru mu değil mi diye!
Şebnem'e arabada afakanlar basarken Kerem de evine gitmişti ama bir
türlü içi rahat edemediği için oturduğu yerde iki dakika bile
duramıyordu. Bir de elini neye atsa Şebnem ile ilgili şeylerin gözünün
önüne gelmesi onu bir saniye bile aklından çıkarmasına izin vermiyordu.
Televizyona baksa sanki üzerine şal gibi örttüğü o garip pembe otrişini
görür gibi oluyordu. Odasına gitse o gün annesine basıldıklarındaki
telaşlı hallerini hatırlıyordu. Yahu tuvalette bile rahat yoktu. İçeri
girer girmez sanki Şebnem aynı o gün saklandığı gibi küvetin içine
oturmuş oflaya puflaya bir şeyler söylüyordu.
Kerem o görüntü sonrası o günkü konuşmalarını düşünmüştü. Şebnem ona
üzülerek "Kerem özür dilerim. Bir geldim bütün düzenin alt üst oldu"
demişti. Keşke şimdi burada olsa da yine evindeki düzenin altından girse
üstünden çıksa ama tüm bunlar olurken hiç bir yere gitmeden yanında
kalsa.
Herhalde şu an Şebnem'in de istediği tek şey buydu. Yol boyunca pişman
olduğunun düşünülmesini sağlayacak bir sürü asılsız şey söylemişti ve
görünen o ki Okan'da ona karşı biraz daha yumuşamaya başlamıştı. Artık
öyle kaba saba konuşup canını yakacak sert hareketlerde bulunmuyordu.
Gerçi bu da iyi miydi yoksa kötü müydü belli değildi. Şebnem uyumlu
davranayım derken elini verip kolunu kaptırmaz inşallah.
Restorana geldikten sonra kapısını açan Okan'ın tüm bunlara istinaden
elini uzatması Şebnem'i iyice germişti. Değil elini tutmak ona
yanlışlıkla dahi olsa dokunmak bile istemiyordu ama adam ya koluna
girmesini istiyordu ya da zamkla yapışmış gibi elini tutuyordu. Aah!
Sabret Şebnem sadece bir gün daha sabret.
Şebnem elini mecburen avuçlarına bıraktığı Okan ile birlikte içeriye
girdiğinde tam da annesinin istediği gibi bazı aile dostlarıyla
karşılaşmışlardı. Onlar da Şebnem ve Okan'ı yeniden el ele kol kola
görünce bir yandan gülümseyerek selam vermiş bir yandan da aralarında
fısır fısır konuşmaya başlamıştı. Konu belliydi. Evlilikten vazgeçtiği
ve bu yüzden de evden kaçtığı söylenen Çetinerlerin biricik kızları tüm
dedikodulara noktayı bu restorana Okan'ın kolunda girerek koymuştu. Okan
hiçbir sorun yaşanmadığını belli etmek için Şebnem'e ekstra yakınlık
gösteriyor Şebnem'de yüzündeki isteksiz tebessümle ona karşılık vermek
zorunda kalıyordu tabii.
Onlar masalarına geçerken ailelerde restorana giriş yapmıştı. İşte asıl
zor olan kısımda geliyordu. Rezzan Hanım yani Okan'ın annesi oğlunu
düşürdüğü durum sebebiyle ister istemez Şebnem'e karşı soğuk bir tavır
takınıyordu. Yan yana geldiklerinde ortam gerilmeye uygun olmadığı için
Rezzan Hanım Şebnem'in gözlerine dik dik bakıp gülümseyerek "Seni görmek
ne güzel Şebnemciğim" dedikten sonra yanaklarından öptü. Tabii o
anlarda tuttuğu ellerini de öyle bir sıkıyordu ki sanki bütün siniri bu
şekilde çıkıyor gibiydi.
Zuhal Hanım uyarı anlamında "Şebnem!" diye seslenince annesine doğru
dönen Şebnem'de "Efendim anne?" dedi. Zuhal Hanım kaşını gözünü
oynatarak kızına Rezzan Hanım'dan özür dilemesi için işaret yapıyordu
ama o estetikler yok muydu o estetikler! Annesi istediği kadar uğraşsın
Şebnem ifadesiz bir yüz gördüğü için ne demek istediğini bir türlü
anlayamıyordu. Zuhal Hanım'da baktı kızı bir şey anlamıyor niyetini
sesli olarak dile getirip "Rezzan Hanım'a ve Bülent Bey'e söylemen
gereken bir şey yok mu kızım?" dedi.
Ooo! Şebnem'e o an dank etmişti. Annesine tamam dercesine başını
sallayıp saf saf "Nasılsınız Rezzan teyzeciğim Bülent amcacığım çoluk
çocuk çombalak nasıllar? Cümleten afiyettesiniz inşallah" deyince
Okan'ın ailesi bu yöresel hitaplar karşısında şaşırmış Zuhal Hanım'da
kızına gözleri belerterek "Ne saçmalıyorsun sen? Özür dile çabuk!" deyip
bir çimdik atmıştı. Kaçarı yoktu. Şebnem annesinin iteklemesiyle iki
aile büyüğüne de bakıp "Sizi zor bir durumda bırakıp ortadan kaybolduğum
için özür dilerim. Bir daha olmayacak efendim" dedi. Tabii yarın
olacakları düşününce içinden de "Kendinizi daha beterine hazırlayın"
deyip herkese tek tek bakarak şirince gülümsedi. Rezzan Hanım biraz
mesafeli olsa da Bülent Bey hadise uzamasın diye özrü ailesi adına kabul
edip masaya geçmeyi teklif etmişti. Neyse ki bu kısım az kazayla
atlatılmıştı.
Şebnem sandalyesini tutup oturmasına yardımcı olan Okan'a ağız ucuyla
teşekkür edip yerine otururken ailelerde yerlerine geçmişti. Aman
Allah'ım o ne kasım kasım kasılmaktı öyle. Şebnem herkese tek tek
bakarken aklından da Nurten Hanım'ın sofra kurma telaşı ve Aslı ile
beraber ona yardım edişleri geçiyordu. Sahi Nurten Hanım bu akşam
yemekte ne yapmıştı acaba? Of! Etli türlüler dolmalar revaniler börekler
nelerle donatmıştır şimdi masayı kim bilir. Şebnem bunları düşünerek
yutkunurken yemekler söylenmiş haliyle masada hafta sonu olacak olan
nikahın muhabbeti başlamıştı.
İşin kötüsü Okan ile Şebnem nikahın ardından verilen kokteyl sonrası
yurtdışına on beş günlük bir balayı tatiline çıkacaklardı. Nikahla
ilgili planlanan şeyleri duydukça Şebnem içten içe göçüşe geçiyordu. Bir
aksilik olur da o masaya oturmak zorunda kalırsa diye aklı çıkıyordu.
Gerçi sorun değildi. Memur sorduğu an her halükarda hayırı basıp yine
kaçabilecek güce sahipti. Yapabilirdi değil mi? Yani o mekandan
çıkmasına izin verilirdi. Of! Etraflarını saracak olan korumaları
düşündükçe içi daralıyor kalbi sıkışıyordu. Şebnem bunları düşünerek
nefesini tutarken Okan'da elini tutup "İyi misin Şebnem?" diye sordu. He
çok iyiydi! Bir iyiydi ki sorma neredeyse masaya çıkarak zil takıp
oynayacaktı.
"İyiyim sorun yok"
"Titriyorsun Şebnem. Bu yersiz korkularını bir kenara bırak artık"
"Korkmuyorum. Sadece biraz üşüdüm"
"Ortam o kadar da serin değil. Birazdan adapte olursun"
Oooha! Şebnem zoraki bir gülüş eşliğinde "Ne kadar da düşüncelisin. İnan
gözlerim yaşardı" derken bir yandan da Kerem'i düşünüyordu. O olsa
ısınması için restoranı bile yakardı. Tamam bu biraz abartı oldu ama bir
şekilde Şebnem'i ısıtmanın bir yolunu bulurdu. En basiti bir şal
isterdi canım bunu düşünmek bu kadar mı zor! Ay canım ya son gecelerinde
üşümesin diye kendi battaniyesiyle Şebnem'in üstünü örtmüş kendisi de o
şekilde dımdızlak kıvrılarak uyumaya razı gelmişti. Şimdi bu şık masada
pahalı takım elbisesiyle yanında oturan adam mı zarif ve kibardı yoksa
kareli oduncu gömleği ve montuyla ona bir şey olmasın diye üzerine
titreyen Kerem mi? Bir ağızdan söylüyoruz. Tabii ki Kerem!
Şebnem acaba şimdi ne yapıyordur diye düşünürken Kerem'de onu yalnız
bırakmak istemeyen Fiko'nun yanına gelmesiyle yarın uygulayacakları
planı tekrar tekrar gözden geçiriyordu. Hiçbir pürüz çıkmamalı ve
Şebnem'i oradan alıp hemen çıkabilmelilerdi. Kerem bu konuda o kadar
endişeleniyordu ki bu yüzünden de çok net bir şekilde okunabiliyordu.
"Kerem zaten sürekli tekrar edip duruyoruz. Lütfen biraz rahat olur musun artık!"
"Olamıyorum Fiko! Bunları düşünmediğimde aklım şu an o nişanlı
bozuntusuyla yan yana belki de diz dize olan Şebnem'e takılı kalıyor.
Kim bilir onu ne kadar zorluyorlardır. Baskılara dayanmadığını
hissedebiliyorum ve bir şey yapamamak da beni deli ediyor"
"Kerem alınma ama karşılarındaki kız da öyle ağzı dili olmayan saftaron
bir kız değil. Maşallah Allah ona bir çene vermiş başka bir şey vermeye
de gerek duymamış. Bak şuraya yazıyorum değil sen değil ben tillahı
gelse o çeneyle alayını sulu götürüp susuz getirir bu kız"
"Öyle söyleme. Tamam bazen fazla konuştuğunu..."
"Bazen mi?"
"Tamam susmak bilmiyor ve gereğinden fazla konuşuyor ama Şebnem aslında çok iyi bir kız bunu sen de biliyorsun"
"Hayır bende öyle bir bilgi yok. İyi olsa beni deli etmez bir kere!"
"Sen de onu delirtiyorsun"
"Kerem sen bana karşı o çakma sarışını mı koruyorsun?"
"Hayır sadece gördüğümü söylüyorum"
"Bir seçim yap Kerem! Hemen şimdi seçimini yap!"
"Ne seçiminden bahsediyorsun sen?"
"Sarı çıyan mı yoksa ben mi?"
"Ne?"
"Duydun"
Kerem duyduklarıyla şaşkına dönüp Şebnem'i kıskanan Fiko'ya bu konuda
herhangi bir seçim yapmayacağını söylerken Şebnem'de makyaj tazeleme
bahanesiyle kendisini restoranın tuvaletine atmıştı. Tabii Okan'ın
eşliğinde. Adam kapının önünden bir saniyeliğine bile olsa ayrılmıyordu.
İşin kötüsü Şebnem istediği kadar sorun çıkarmayıp ılıman davransın
yine de tüm gece bu göz hapisliği durumu sürmüştü. Belli ki Okan bu
konuda işi sıkı tutuyordu.
Beraber masaya döndüklerinde de saatler geçmek bilmemişti. Nikah ve
balayı planlamaları havada uçuşurken Şebnem'de stresten kendisini yemeğe
vermiş masada ne var ne yoksa silip süpürmüştü. Dışarından gören biri
kendisini yemek yerken boğmak istediğini hemen anlayabilirdi.
Tabii bu can sıkıcı gece de bir şekilde bitecekti ve en nihayetinde de
bitmişti. Restorandan ayrılıp vedalaşırken Şebnem hemen ailesinin yanına
geçmiş bir an önce şu veda faslının geçip gitmesini bekliyordu. Şebnem
ailelerle tokalaşırken Okan'ın yaklaştığını görünce burun kıvırıp
bakışlarını başka yöne çevirmişti ama Okan yanına gelip "İyi geceler
Şebnem. Yarın görüşürüz" diyerek ellerini tutup yanağına da buz gibi bir
öpücük bırakmıştı. Sanki bir yılanın derisini yanağına sürtmüşler
gibiydi.
Şebnem kendisini geri çekerek durunca Okan onun bu halinden hoşlanmayıp
çatık kaşları eşliğinde "Sen de bana iyi geceler dilemeyecek misin?"
diye sordu. Şimdi Şebnem ona güzel bir dilekte bulunurdu ya dua etsin
aileleri de orada! Gayet soğuk bir tavırla "İyi geceler Okan" dediğinde
Okan bunu yeterli bulmamış olacak ki "Sadece bu kadar mı?" dedi. Şebnem
içinden "Allahtan belasını mı istiyor ne istiyor bilemedim ki!" diye
geçirerek Okan'a da "Ne sadece bu kadar mı?" diye sordu.
Okan dik dik bakıyordu ama sessiz kalmayıp "En azından seni öptüğümde
sen de bana aynı karşılığı verebilirsin. Bu o kadar da zor olmasa gerek"
dedikten sonra Şebnem'in kısa bir an düşünüp sonra da aklına bir şey
gelmiş gibi heyecanlanıp "Evlenmeden olmaz!" demesiyle gözlerini kısıp
"Ne olmaz?" dedi. Of! Anla be adam! Kız bırak seni öpmeyi koca bir
timsahı öpmeye razı gelecek kıvamdaydı. Bu ne eşelemek yahu!
Aileler arabalara geçtiğinde Okan hiçbir şey demeden Şebnem'in ellerini
tutmuş ve onun ne oluyor bakışlarına aldırmadan dudağının kenarını
öperek "Hafta sonu evleniyoruz Şebnem ve korkarım ki naz yapmak için
biraz geç kaldın" dedi. Şebnem ellerini çekip Okan'a sert bakışlar
atarak dudağını silerken Okan'da sinirli bir şekilde Şebnem'in elini
kavrayıp hafif hafif çekeleyerek aracının kapısını açtı.
Birbirlerine çok ters bakıyorlardı. Şebnem ağzını bile açmadan koltuğuna
geçtikten sonra Okan "İyi akşam efendim" diyerek Fikret Bey ve Zuhal
Hanım'la vedalaştı. Araçlar hareket ettiğinde Şebnem'in yüzü adeta sirke
satıyormuş gibi ekşimişti. Yarın Kerem ve arkadaşlarının yapacakları
plan gerçekten de tıkır tıkır işlemek zorundaydı yoksa bu Şebnem'in sonu
olurdu. O gelinliği giyip Okan ile beraber nikah masasına yürüyeceğine
ölürdü daha iyi!
•●●ERTESİ SABAH·٠•●●•٠·
Terzi Şuayip ve ekibi kız kaçırma operasyonuyla alakalı hazırlıklarına
başlarken Şebnem'de yavaş yavaş uyanmak üzereydi. Gece eve döndükten
sonra sabaha kadar söylenmiş ve elindeki yünlerle Kerem'e bir atkı örüp
uykusuz kalmıştı. Sabaha karşı zor bela daldığında ise artık nasıl
uyuduysa tüm ipler etrafını sarmış biraz daha gayret etse mumyalaşmasına
da ramak kalmıştı. Tabii bu durumunu da ancak telefonuna gelen mesaja
uyandığında fark edebilmişti.
Şebnem yastığının altında tuttuğu telefonunu almak için büyük bir hızla
iplerden kurtulduktan sonra mesajı açtığında Kerem'in "Kaçış şifresi :
Rapunzel" yazdığını gördü. Ne demekti ki bu? Kısa bir an düşünen Şebnem
pencereden kaçması yönünde yapılan imaya bunun mümkün olmadığını çünkü
penceresinin altında bir korumanın beklediğini söyleyerek karşılık
verdi. Bunu söylemesi iyi olmuştu. Kerem son mesajında "Hallederiz sorun
değil. Sen geri dönüş için hazır ol yeter" diye yazınca Şebnem
sırıtarak "Ben dünden hazırım ki Kerem" cevabını verdikten sonra hızla
yatağından kalkıp hazırlanmaya başladı.
Kerem ve diğerleri harekete geçmek için yavaş yavaş restoranda
toparlanırken Şebnem'de bugün buradan kurtulacak olmanın verdiği
sevinçle aşağıya inmişti. Etrafa şöyle bir göz gezdirip yemek odasına
doğru gittikten sonra anne ve babasına gayet sempatik bir şekilde
"Günaydın" deyip aynı Nurten Hanım'a yaptığı gibi yanaklarından öpünce
haliyle Zuhal Hanım'da eşi gibi çok şaşırmıştı. Bu kıza bir gecede ne
olmuştu böyle?
"Kızım..."
"Efendim anneciğim"
"Anneciğim mi?"
"Evet ne oldu?"
"Hiç... Sen iyi misin kızım? Yani ateşin falan yok değil mi?"
"Yok anneciğim çok iyiyim. Hatta hiç bu kadar iyi olmamıştım"
Şebnem bunu söylerken gülümseyip bir yandan da tabağını doldururken
Fikret Bey'de eşine yan gözle bakıp her şeyin yolunda olduğunu düşünerek
tebessüm etti. Evet Şebnem'e göre bir şeyler yoluna girecekti ama bu
maalesef onlar için bu söz konusu bile değildi. Kahvaltı sonrası Fikret
Bey şirkete gitmek için evden ayrılmış Zuhal Hanım'da Şebnem ile beraber
salona geçmişti. Kızındaki bu yersiz mutluluk neden kaynaklanıyor
gerçekten merak ediyordu. Annesi onun bu kadar keyifli olmasına bir mana
veremezken Şebnem gayet rahat bir tavırla sehpadaki dergileri önüne
çekmiş okurken de ara sıra Zuhal Hanım'a bakıp gülücük göndermeye
başlamıştı.
"Şebnem..."
"Efendim anne?"
"Bakıyorum dünün aksine bugün yüzün gülüyor kızım"
"Mutlu uyandım"
"Mutluluğunun bir sebebi var mı?"
Şebnem kısa bir an düşünüp duruma uygun hareket ederek "Bir şeyler
kafamda daha da netleşti diyelim" dediğinde annesi önündeki dergilerden
birini alıp sayfalarını karıştırarak bu netleşmenin hangi konuda
olduğunu sordu. Acaba Şebnem Okan hakkında düşündüğü tüm olumsuz
şeylerin artık geri dönüşü olmayacak şekilde netleştiğini söylese miydi?
Tabii ki hayır!
Şebnem ağzından Okan ile ilgili pek de hayırlı şeyler çıkmayacağını
bildiği için yüzünde tatlı bir gülümseme ve heyecanlı bir ifadeyle
aslında tamamen Kerem'i düşünüp annesine de Okan'dan bahsediyormuş gibi
hissettiklerini anlatmaya başladı. Annesi de onu şaşkınlık içinde
dinliyordu. Kadın nereden bilsin kızının gönlünde yatan gerçek aslanı
değil mi?
"Dün gece fark ettim ki öyle gözükmemeye çalışsa da aslında bana benden
bile daha çok değer veriyormuş. Beni koruyup kolluyormuş. Ara sıra daha
doğrusu çoğunlukla bana kızsa da aslında beni ailesinden biri gibi
görüyormuş. Bence beni gerçekten seviyor. Tabii umarım bu benim
anladığım manada olan bir sevgidir çünkü değilse ne yaparım bilmiyorum"
"Şebnem..."
"Efendim?"
"Kızım sen hani başkasını seviyordun? Ne oldu yine Okan'ı sevdiğine mi karar verdin?"
"Ne Okanı'ı? Aaa evet Okan! Şey... Aslında öyle biri yoktu. Sadece seni
kızdırmak için söyledim ama dün gördüm ki Ker... Yani Okan benim bu
hayatı birlikte yaşamak isteyeceğim tek kişi"
Bunu söylerken bile Şebnem'in midesi bulanmıştı. Iyyyy! Okan ile bir
hayatı beraber geçirmek mi? Ölüp ölüp dirilirdi daha iyi! Zuhal Hanım
kızının ağzından duyduğu şeylere çok şaşırmıştı ama Şebnem'in ne kadar
hızlı karar değiştirebileceğini bildiği için de bunun altında çok da bir
anlam arama gereksinimi duymamıştı. Bir süre sonra her ikisi de
ellerindeki dergileri okurken dalıp gitmişti.
Şebnem'in de sesi soluğu çıkmıyordu çünkü dergideki ilişki testini
çözmeye odaklanmıştı. Sorulara Kerem'in tepkilerini düşünerek cevap
verirken tam sonucu öğrenmek için hesaplamalara geçmişti ki Zuhal
Hanım'ın telefonu çalmaya başladı. Annesi konuşurken modaeviyle alakalı
bir durum olduğunu anlayan Şebnem de tüm dikkatini konuşmaya vermişti.
Zuhal Hanım telefondaki kişiye saat 13:00 gibi beklediklerini söyleyince
Şebnem saate bakıp önündeki testinde cevabını okuyamadan sayfayı yırtıp
yanına alarak duş alma bahanesiyle odasına çıktı. Maksadı hemen Kerem'i
durumdan haberdar etmekti. Bu bilgilendirici mesajı Kerem'e
gönderdikten sonra da geri sayım başlamıştı. Şükürler olsun ki bir kaç
saat sonra buraya sonsuza kadar elveda diyebilecekti.
Kerem de mesajı alır almaz herkesi ayaklandırmıştı. Önce Samet aranmış
ve daha önce konuştukları bölgeye gitmesi istenmişti. Hemen arkasından
da Ümit ile Aslı Kerem'in arabasıyla çıkmış gelinliği ele geçirebilmek
için aracın geçeceği yola birlikte pusu kurmuşlardı. Plan basitti. Amaç
arabayla ufak bir kazaya sebep olmak ve modaevi çalışanlarını da
olabildiğince uzun süre orada tutabilmek için tüm çığırtkanlıkları
yapmaktı. Tabii Samet onları oyalarken Aslı ile Ümit'te arabadan
gelinliği çalıp Kerem ve Fiko ile buluşacakları noktaya getirecekti.
Bayrak yarışı da an itibarıyla start vermiş ve ilk ekip ellerinden
geleni yapmaya başlamıştı. Ancak onların gelmesini bekleyen Kerem'in içi
hiç rahat değildi ve durduğu yerde de duramıyordu. O gelinlik olmadan
Çetiner malikanesine girmek mümkün değildi. Bu yüzden planın bu kısmında
muhakkak başarı sağlanmalıydı. Ama şu an planları tıkır tıkır işliyor
ve ilk ekip resmen harikalar yaratıyordu. Stres içinde onlardan bir
haber gelmesini bekleyen Kerem yolun ortasında seri adımlarla volta
atarken Şirin ile baş başa kalan Fiko'da çok farklı duygular
içerisindeydi. Heyecanlanıp bayılır diye yüzüne bile bakamıyordu
güzeller güzeli Peri Kızı'nın...
"Fiko Bey... Şey ben de size Fiko Bey diyebilirim değil mi?"
"E... Ee... Elbette! İstersen Fik bile diyebilirsin"
"Efendim?"
"İstediğini diyebilirsin Peri Kızı"
"Peri Kızı mı?""
"Yani Şirin demek istedim"
Bu diyalog Şirin'i gülümsetmiş haliyle onu izleyen Fiko'da tebessümüne
engel olamamıştı. Şirin ara sıra süzdüğü Fiko'ya az önce söylemek
istediği şeyi açıklamak için söze girip "Bence peruk takarak risk
almamalısınız. Eğer kayarsa zor durumda kalırsınız ve bu da bizden şüphe
duymalarına yol açabilir. Ayrıca..." dedi ve sustu. Fiko merakla
"Ayrıca ne?" diye sorup devamını duymak isteyince de Şirin bir hayli
utanarak "O doğal ve karizmatik halinizle size güvenmelerini daha kolay
sağlarsınız" dedi. Karizmatik mi dedi o? Fiko kaykılsa mı acaba? Ama
arkasında onu tutacak biri de yok ki.
Fiko gözleri ışıl ışıl bakarak "Sahi mi? Gerçekten böyle mi
düşünüyorsun?" dedikten sonra Şirin'in karşılık olarak "Evet ama yine de
siz bilirsiniz tabii. Sadece ben o halinizi tercih ederdim" demesiyle
birlikte aşka gelerek hiç düşünmeden kafasındaki peruğu tuttuğu gibi
fırlatıp attı. Aah! Keşke havalanan peruk inişini o an dört dönen
Kerem'in kafasında tamamlamamış olsaydı. Ooops!
"Fikoo!"
O an Şirin ile tatlı tatlı göz teması kuran Fiko'nun hiç de Kerem'i
duyacak hali yoktu doğrusu. O Peri Kızı'nı hayran hayran izlerken Kerem
yanına gelip omzunu dürtünce hafiften düşer gibi olup arkadaşının
tutmasıyla tekrardan doğrularak "Ne oldu Kerem? Sarı çıyanı almaktan vaz
mı geçtin yoksa? Bence de bu kadar uğraşa değmez. Hadi gidelim"
deyiverdi. Tam giderken Kerem yakasından yakalayıp "Az önce Aslı aradı.
Her şey yolunda birkaç dakika içinde burada olacaklar" dedi. Gerçekten
de Aslı ile Ümit büyük bir hızla yanlarına ulaşmıştı. Kerem ve diğerini
de aldıktan sonra hiç vakit kaybetmeden hem arabada neler olduğunu
konuşup hem de Çetiner malikanesine doğru yola çıktılar.
•●●·٠•●●•٠·
Onlar gelirken Şebnem'de odasında
çarşaflarının ucunu bağlayarak bir yandan da dokuz doğuruyordu. Bunca
zamandır ilk defa ayaklarının bağı çözülmüş gibiydi. Eğer Kerem onu
oradan çıkarmayı başaramazsa ailesinin alacağı üst düzey önlemlerle
Şebnem'i bir daha hiçbir güç oradan çıkaramazdı. İşte o zaman Şebnem'in
de hiç ümidi kalmazdı. Her şey biterdi.
Bağlanan çarşafları kolayca alabilmek için yatağının altına tıktıktan
sonra telefonuna gelen mesaj bakınca heyecanı da iyice tavan yapmıştı.
Kerem geldiklerini ve birazdan kapılarında olacaklarından bahsediyordu.
Şebnem şaşırmıştı. İyi de neden ön kapıdan geliyorlardı ki? Hani onu bu
evden Rapunzel gibi kaçıracaklardı? Şebnem telefonu kaçarken yanına
alacağı çantasına atarken Terzi Şuayip ve çakma ekibi ellerinde gelinlik
kılıfıyla tek tek kapının önüne dizilmişti.
Fiko rolüne iyiden iyiye girip yandan bir bakış attığı Şirin'e kapı
ziline basabileceği işaretini verdikten sonra modacı duruşunu alarak
kapının açılmasını beklemeye başladı. Aslı da onun bu halini gördükçe
sırıtıyordu ama bu gülüşler Kerem'den gelen "Sessiz ol!" uyarısıyla
baskılanıyordu.
İşte beklenen anda gelmişti. Kapı evin güler yüzlü çalışanı tarafından
açıldıktan sonra gelinliğin geldiği anlaşılmış ve hemen içeriye davet
edilmişlerdi. Kadın onları antrede tutup kısa bir süre bekleteceğini
söyleyerek Zuhal Hanım'a geldikleri haber vermeye giderken başta Kerem
olmak üzere herkesin gözleri evin içini fıldır fıldır gezinmeye
başlamıştı.
Kerem yukarıdan hızla yaklaşan ayak seslerini duyup merdivenlere doğru
bakarak "Şebnem geliyor" derken salon kapısında da Zuhal Hanım
görülmüştü. Sert bakışları tek tek üzerlerinde geziniyordu. Modaevi
çalışanlarını yakinen tanıdığı için doğal olarak bu insanların kim
olduğu hakkında en ufak bir fikir sahibi bile değildi. Şaşırsa da bunu
belli edemeyip "Siz de kimsiniz? Hümeyra nerede o neden gelmedi?" diye
sorduğu anda merdivenlerden hızla inen Şebnem'de boynuna atmamak için
kendisini zor tuttuğu Kerem ile göz göze gelip yüzündeki tatlı ifadeyle
ona bakıp kalmıştı.
Şu an tek istediği şey Kerem'in elinden tuttuğu gibi kendisini bu evden
çıkarması ve bir daha da kimsenin onu geri almaya cesaret edememesiydi.
Bakalım Kerem bunu başarabilecek miydi?
•●●·٠•●●•٠·˙
17.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder