6 Haziran 2025 Cuma

Güzel Kaçak / 21.Bölüm (Yazan : NK)

 21.Bölüm : Sakın Gelme Şebnem!

"İşte şimdi başımız "topluca" belada Kerem!"

Ayla Hanım'ın kapıyı yüzlerine çarpmasının ardından şok dolu gözlerle orta yerde kalan Şebnem ile Kerem'e destek hiç ummadıkları birinden gelmişti. Ayla Hanım'ın eski eşi Mete Bey'den yani. Üçü de o kadar çaresiz bir haldeydiler ki onları orada bırakıp tek başına evine geri dönmeye gönlü razı gelmemişti. Hem belli ki yabancı da değillerdi. Şebnem öyle ya da böyle Eda'nın yani biricik kızının kuzeniydi. Hâl Böyleyken onları kendi kaderlerine bırakamazdı.

Şebnem tedirgin bir halde Kerem'e şimdi ne yapacaklarını sorarken Mete Bey'de Fiko'ya kendisine her şeyi anlatmalarını ve gerekirse elinden geldiği kadar yardımcı olabileceğini söylüyordu. Cümbür cemaat Mete Bey'in evine gittikten sonra Eda'nın eve dönüşü beklenmeye başlandı. Gelsin de eve girip bir an önce Ayla Hanım'ı kendisine getirebilsin değil mi?

Genç kız gelene kadar Kerem ile Fiko tüm olanları Mete Bey'e anlatmıştı. Onlar konuşurken o sırada Şebnem'de arabada hali hazırda bekleyen çantasının içinden kıyafetlerini almış üzerindeki perişan olmuş gelinlikten bir an önce kurtulmak için üzerini değiştiriyordu. Iyyy! Seçilen gelinlik bile Okan gibi onu sıkıp boğmuştu. Nefes bile aldırmıyordu. Neyse ki an itibarıyla hem Okan'a hem de bu rahatsız edici gelinliğe "Bye bye!" demişti.

"Eda dur lütfen! Öyle demek istemedim yanlış anladın!"

Şebnem bu seslenme ile birlikte odanın penceresine doğru yaklaşıp göz ucuyla sokağa doğru bakmıştı. Ne oluyor orada ya! Dışarıda genç sarışın bir kız ve yanında da aynı yaşlarda pörtlek gözlü şirin bir çocuk vardı. O Eda bekledikleri Eda olabilir miydi acaba? İkisinin arasında her ne olduysa genç kız büyük ihtimalle adının sesli söylenmesinden rahatsız olmuştu ki eliyle çocuğa sus işareti yapıp ona kızıyordu. İyice meraklanan Şebnem kendi derdini unutmuş gözlerini bir an bile üstlerinden çekmeden yazlık sinemadaymış gibi onları izliyordu. Bozuşmuşa benziyorlardı ve çocuk sanki kızdan özür dilemeye çalışıyordu.


Şebnem pencereye yaslanarak gençleri izlemeye dalarken Eda onu fark etmişti ve işin kötüsü babasının evindeki bu çıtır hatunun kim olduğunu anlayamadığı için çocuğu sokağın ortasında bırakıp çatık kaşlarla eve doğru gelmeye başlamıştı. Evet anlaşılacağı üzere bu kız bekledikleri Eda'ydı. Şebnem kızın o halini görünce tedirgin bir şekilde doğrulmuş ve arkasından saf saf bakan çocuğa sempatik bir ifadeyle gülümseyip el sallayarak apar topar içeriye girmişti.

Kapı da zır zır ötüyordu. Şebnem odadan çıkıp merdivenleri hızla inerken Mete Bey de çoktan kapıyı açmıştı. Baba kız kucaklaşırken Eda "Biz de seni bekliyorduk tatlım" diyen babasına kuşku içeren bir şekilde bakıp "Neden beni bekliyordunuz?" diye sordu. Mete Bey tam durumu açıklarken merdivenin başına gelip olduğu yerde kalan Şebnem de "Merhaba Eda" dedi. İyi de kimdi ki bu kız? Onu ne düşüneceğini bilmeden baştan aşağıya süzmeye başlayan Eda bir anda salonun kapısında beliren Kerem'i ve kanadığı için sarılan kolunu görünce korkuya kapılmıştı.

"Baba ne oluyor burada?"

"Korkma kızım bir şey olduğu yok. Hadi içeriye gel de konuşalım"

"Hülya abla nerede?"

"Leyla aradı o da siparişlerini almaya gitti. Birazdan gelir"

Mete Bey kızıyla salona geçerken Şebnem de hızlıca arkalarından gelmiş ve hemen Kerem'in yanına geçmişti. Eda ise Fiko ile Kerem'e başıyla selam verdikten sonra Şebnem'e dönerek "Simanız hiç yabancı değil. Sizinle daha önceden tanışmış mıydık?" dedi. Mete Bey tam durumu izah ediyordu ki Şebnem gülümseyerek yaklaşıp genç kıza sarılarak "Telefonda konuşmuştuk. Kuzeniz biz kuzen!" deyiverdi.

Kız bir anda kendisini sarıp sarmalayan Şebnem'in şokuyla olduğu yerde kalırken Şebnem de geri çekilip kızı şöyle bir inceledikten sonra Fiko'ya dönerek göz kırpıp "Ailedeki genetik geçişe bak be fıstığız fıstık! Artık yer mantarı olanlarda kendi derdine yansın" dedi. Bu övgüye tabii ki de katılmayan Fiko ona burun büküp "Herhalde benim fıstığa alerjim var. Genetik kodlarınızla uyumsuzluk yaşamış olma olasılığım yüksek çünkü bende oluşturduğunuz tek etki kendisini kaşıntı olarak belli ediyor" deyiverdi. Ah! Papyonlu Penguen ne olacak! Sen Şebnem Çetiner'in genetik mirasına kurban ol bir kere...

•●●·٠•●●•٠·˙

Herkes salondaki koltuklara oturunca Mete Bey kızına olanı biteni anlatmış ve Ayla Hanım'ı ikna ederek Şebnem'in bir süre onlarla kalmasını sağlamasını istemişti. İyi diyordu güzel diyordu da genç kız bunun nasıl olacağını bir türlü kafasında oturtamıyordu. Sonuçta annesi gelgitli bir kadındı ve bir gün ak dediği şeye ertesi gün gayet rahat bir şekilde hayır efendim bu kara diyebilecek biriydi. Hadi Eda evde olduğu sürece Ayla Hanım'ı idare etti diyelim. Peki o okuldayken ne olacaktı? Şebnem tek başına Ayla Hanım gibi bir dediği bir dediğini tutmayan alkolik bir kadınla başa çıkabilecek miydi? Bu biraz zordu sanki.

Keşke bu konuda seçim yapma şansları olabilseydi ama maalesef ki öyle bir lüksleri de yoktu. Anne ve babasının onu aramayı akıl edemeyecekleri tek yer teyzesinin yanı gibi görünüyordu. Ayrıca şöyle bir durum da vardı ki Ayla Hanım büyük ihtimalle yarın sabah uyandığında yani ayıldığında Şebnem'e bugünden daha farklı davranacaktı. Bu da demek oluyor ki bugün Şebnem'in saçını başını yolan kadın yarın ayıldığında onu bağrına basabilecek kadar büyük bir değişkenlik gösterebilirdi. Belki de yarına kadar Mete Bey'in evinde kalıp yarın da erken Ayla Hanım'ın evine geçmekte fayda vardı.

Ne yapılacağına karar verildikten sonra Eda eve gitmek için ayaklanmış o sırada Hülya Hanım'da elinde paketlerle eve geri dönmüştü. Gördüğü manzara da şaşılmayacak gibi değildi. Yani şimdi durumu ona da anlatmak gerekiyordu. Mete Bey eşini mutfağa alıp durum hakkında bilgilendirirken Şebnem de beklemekten yorulmuş başını Kerem'in sağlam koluna yaslayarak uyuklamaya başlamıştı.

"Kerem..."

"Ne oldu Fiko?"

"Şimdi ne olacak? Bu kızı sonsuza kadar burada tutamayız"

Haklıydı. Kerem keyifsizce "Biliyorum" dedikten sonra omzunda huzurlu bir şekilde uyuyan Şebnem'e bakarak "Yarın nikah için neler gerekliymiş gider onları öğrenirim sonra da Şebnem ile konuşup onu ikna etmeye çalışırım" deyince Fiko da dayanamayıp "İkna etmeye mi çalışırsın?" diye sordu. Kerem ne olmuş der gibi bakarken Fiko Şebnem'i göstererek "Sen daha ağzını bile açmadan eveti basar bu sarı çıyan Kerem seni havada yakalar o havada!" deyiverdi. Ah! Laf söyledi balkabağı! Kerem sert bir şekilde "Fikooo!" diye bağırınca Şebnem korkarak uyanıp "Ne oluyor ya! Buldular mı bizi yoksa?" dedi. Kızın da aklı oynadı durduk yere!

Kerem onun başını tekrardan omzuna yaslayıp "Bir şey yok sadece konuşuyorduk. Hadi sen uyumaya devam et" deyince Şebnem de doğal olarak ne konuştuklarını sordu. İki arkadaş şaibeli gözlerle birbirlerine bakıyordu ve bu da Şebnem'i huylandırmaya yetiyordu. İkisinden de ses çıkmayınca dudağını büzüp "Beni geri götürmeyi düşünmüyorsunuz değil mi?" deyince Kerem onun o masum haline bakıp "Tabii ki hayır" dedi ama Fiko köşesine sokulup kollarını kavuşturarak "Bence hiç fena fikir değil. Eve götürmeye de gerek yok yakınlardaki bir caminin önüne bıraksak kâfidir!" deyiverdi. Bu Fiko da bir garip! Hem her seferinde kızı kurtarmaya yardım ediyor hem de işler düzelince vır vır söyleniyor. Bakalım aslında Şebnem'i çoktan benimsediğini ne zaman kabul edecek.

Mete Bey ve Hülya Hanım salona geri döndükten sonra yemek hazırlığı başlamıştı. Beyler salonda otururken Şebnem'de Hülya Hanım'a yardım edip birlikte sofrayı kuruyorlardı. Ee! Nurten Hanım'ın yanında da bu konuda az staj yapmamıştı hani. Salona her girişinde de Kerem ile göz göze gelip utangaç bir tavırla tatlı tatlı bakışıyorlardı. Bu da Fiko'nun gözlerini devirmesine yol açıyordu. Ama bu bakışmalara alışması gerek çünkü arkadaşı gönlünü öyle ya da böyle bu çılgın kıza kaptırmış gözüküyordu. Aksilik bu ya Kerem ile Şebnem bir türlü baş başa kalıp sakince konuşamamıştı. Sonuçta Kerem onu öpmüştü ve Şebnem bu öpücüğün ne anlama geldiğini onun ağzından da duymak için sabırsızlanıyordu.

Sofra hazır olunca hepsi aynı masada toplanmış hoş bir sohbet eşliğinde yemeklerini yemişlerdi. Mete Bey ve Hülya Hanım da iyi insanlara benziyorlardı. Kendilerine böylesine garip bir durumdayken yardım ellerini uzattıklarına göre öyle de olmalılardı.

Yatılacak yerlerde ayarlanınca Mete Bey ve Hülya Hanım odalarına Şebnem'de tek başına Eda'nın geldikçe kaldığı odaya geçti. Fiko ile Kerem ise salondaki koltuklarda karşılıklı olarak yatıyordu. Fiko daha başını yastığa koyar koymaz uyusa da aynı şey Kerem için geçerli değildi. Düşünmekten gözüne uyku girmiyordu. Acaba onların ardından neler yaşanmıştı. Aslı ile konuştuklarında herhangi bir sorun olmadığını öğrenmişti ama yine de biraz huzursuzdu.

Melis ile de haberleşememişlerdi ama onu zaten bu kaçma olayına da alenen dahil etmemişlerdi. Yani kimse onu yardımcı olduğu için sıkıştırıp suçlayamazdı. Yine de Kerem tedirgin olmuştu tabii. Bir an önce bu kaçma yakalanma olaylarına nokta koymak için o imzaları atmaları gerekiyordu. Nikah işini nasıl halledeceklerini düşünürken aklına gelen bir düşünceyle yerinden fırlayıp tedirgin adımlarla Şebnem'in kaldığı odanın önüne doğru geldi. Bu kızın nüfus cüzdanı yanlarında mıydı ki?

Kerem kapıyı tıklatsam mı yoksa tıklatmasam mı arasında gidip geldikten sonra soracağı şey çok önemli olunca dayanamayıp yavaşça Şebnem'in kapısını çaldı. Neyse ki Şebnem'de aynı onun gibi uyumamış odanın içinde dört dönüyordu. Herhalde Kerem'in omzunda kısa süreli bir şekerleme yapınca uykusu sizlere ömür olmuştu.

Şebnem gelen tık tık sesini duyunca önce boş bulunup irkilse de hemen toparlanıp açmak için kapıya doğru yaklaştı. Kerem biri görür diye diken üstünde gibi durup "Hadi Şebnem hadi!" diyerek bir an önce kapıyı açmasını bekliyordu. Şebnem kapı kolunu tutup yavaşça açtığında karşısında Kerem'i bulunca şaşırarak "Gecenin bu saatinde ne oldu Kerem?" diye sordu. Doğru diyordu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Kerem birinin görme olasılığına karşı etrafını kontrol edip Şebnem'e de "Biraz konuşabilir miyiz?" diye sorunca Şebnem ne diyeceğini şaşırıp yüzüne boş boş bakmaya başladı. Ne konuşacaktı ki bu saatte? Aaa! Belki de şu ansızın ortaya çıkan busenin açıklaması için gelmişti. Olur mu olurdu valla.

Şebnem kenara çekilip "Tabii gelsene" deyince Kerem de çekinerek içeriye girdi. Odaya şöyle bir göz gezdirip yerde açık bir halde duran çantaya bakarak "Kusura bakma böyle bir anda habersizce geldim. Uyumuyordun değil mi?" diye sordu. Şebnem onu kolundan tutup yatağa oturttuktan sonra çantayı kenara çekerek "Hayır uykum bir türlü gelmedi ben de kendi kendime vakit geçiriyordum" deyince komodinin üzerindeki kağıda bakan Kerem de gülümseyerek "Sıkıntıdan ilişki testi mi çözüyordun?" diye sordu. O kağıt Şebnem'in evdeyken çözdüğü ama sonucuna bakamaya fırsat bulamadığı test kağıdıydı. Şimdi Kerem onu görünce telaşlanıp kağıdı hemen eline alarak arkasında sakladıktan sonra "Vakit geçsin diye bakıyordum yoksa bir şey için değil" deyiverdi. Bu cevap Kerem'in merakını tabii ki gidermemişti.

"Sonuç ne çıktı peki?"

"Henüz bakmadım"

"Tamam o halde şimdi bak"

"Olmaz"

"Neden olmaz?"

Neden? Çünkü Şebnem seçtiği şıkları daire içine almak yerine yanına "K" harfi yazarak işaretlemişti de ondan. Şimdi Kerem'in bunu görmesi onun açısından pek de hoş olmazdı sanki. Önce o neden Şebnem'i öptüğünü açıklasın sonra Şebnem ona kağıdı da gösterir sonucu da söylerdi. Tabii uyumlu olduklarına dair iç açıcı bir sonuç çıktıysa. Şimdi durduk yere yollarına taş koymanın bir anlamı yoktu.

Şebnem garip bir yüz ifadesiyle arkasında tuttuğu kağıdı çaktırmamaya çalışarak buruştururken "Bu kızlara göre bir test Kerem senlik bir şey değil" deyince Kerem halinden şüphelenip kağıdı almak için bir hamle yaptı. Aynı Samet'in stüdyosunda yaşanan CD kaçıştırması gibi şimdi de bir kağıt parçasının itişip kakışması yaşanmaya başlamıştı. Şebnem vermemekte direniyor Kerem ise orada kendisiyle ilgili bir şeyler bulabileceği için kağıda ulaşmaya çalışıyordu. Sonuçta Şebnem'in bu testi Okan'ın aşkından öldüğü için çözmediği belliydi.

Kerem tam kağıdı alacakken Şebnem yastığı kapıp başına bir tane patlatınca ikisi de olduğu yerde hareketsizce kaldı. Eyvahlar olsun! Kerem kafasına inen sert darbeden sonra korkutucu bir şekilde Şebnem'e bakıp onun tırsarak dudağını ısırmasıyla da "Sakın bana affedersin Kerem deme!" diyerek elindeki kağıda asıldı.

O itiş kakış sırasında kağıdı kaptırmama telaşına giren Şebnem kendisini bir anda yatağa yapışmış olarak bulunca gözlerini kocaman açıp kıpırdamadan olduğu yerde kalmıştı. Kerem de testi göreceğim derdine kızın kollarını ve bacaklarını kıstırmış tam tepesinde durarak ona bakıyordu. Bu tuhaf durum sonrası aralarında çıt çıkmıyordu ama kağıdı da bırakmaya niyetli değil gibiydiler.

Şebnem'in kalbi de Kerem ile göz göze gelince hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başlamıştı. Odundu öküzdü dangalaktı derken belli ki bayağı abayı yakmıştı çocuğa. Kerem de gözlerini onun üzerinden ayıramıyordu. Kısacık bir an öylece kaldıktan sonra Şebnem merakına yenilip konu dışına çıkarak "Neden beni öptün Kerem?" diye sordu. Kerem bir şeyler söylemek istercesine dudaklarını oynatıyordu ama bir türlü sebebini ona açıkça söyleyemiyordu. Halbuki söyle de ikinizde rahatlayın ama Kerem için zor işlerdi bunlar.

Şebnem suskun kalmasına içerleyip dudağını büzerek "Sakın çok konuşuyordun sus diye öptüm deme" deyince Kerem'de serbest kalan kağıdı alıp kenara çekildi. Niye böyle yapıyordu ki? Halbuki kızın sorusu çok netti. Bul bir masa vur elini "Seni sevdiğimi anladım ondan öptüm" de arkadaş gören de pısırık bir adam zanneder! İşine gelince kıza bas bas bağırmayı biliyor bir kere de güzel bir sebepten açsın o mübarek ağzını!

Kerem arkası dönük bir halde elindeki kağıda bakarak sessizce otururken Şebnem'de doğrulup yanına oturdu ve ellerini bacaklarının altına alıp tırsık tırsık yan gözle Kerem'e bakmaya başladı. Onda bir haller vardı ama Şebnem ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Belki de kendisini öptüğü için pişman olmuştu. Keşke yapmasaydım şimdi bu deli kız başıma kalacak diye mi düşünüyordu acaba?

Kerem'in o öpücüğün manasını söylemeye yanaşmaması Şebnem'in hayal kırıklığına uğramasına yol açmıştı ancak buna rağmen bu yakınlaşmanın aralarında sorun olmasını istemediği için elini omzuna koyup "Boş ver Kerem sormadım farzet saçma sapan bir şeydi zaten. Sonuçta durum da ortada tabanları yağlamış kaçıyorduk yani kriz anında insan ne yaptığını bilemez değil mi?" dedi. Ağzı böyle söylüyordu ama içinden ne olur aksini söyle Kerem diye geçirmeden de edemiyordu. Ne olurdu sanki hayır Şebnem saçma sapan bir şey değildi dese?

Kerem onun söylediklerini dinledikten sonra birkaç saniye daha sessiz kalıp sonra da çok ciddi bir ifadeyle "İlişkiniz ümit vaat ediyor. Ancak karşılıklı olarak biraz daha çaba harcamanızı öneririz. Belki de yeni tanıştığınız için alışma dönemi içerisindesinizdir. Ama sakın korkmayın. Birbirinizi tanımaya başladıkça ilişkiniz de güzelleşecektir. Bu dönemde hislerinize güvenin ve karşınıza çıkan aşktan asla vazgeçmeyin" dedi. Kerem durgun bir ifadeyle şıkların kenarındaki "K" harflerine bakarken Şebnem'de şaşkın şaşkın ona bakıp ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu.

"Kerem..."

"Efendim?"

"Bu da neydi?"

"Çözdüğün testin sonucu"

Şebnem hâlâ boş boş bakıyordu. Kerem kağıdı katlayıp cebine koyduktan sonra Şebnem'e dönerek gözlerini yüzünde hoş bir şekilde gezdirirken bir yandan da "Nüfus cüzdanın yanında mı Şebnem?" diye sordu. Nüfus cüzdanı mı? Ne alaka ya! Şebnem onun bakışlarında kaybolurken bir anda gelen bu soru karşısında fena afallamıştı ama hemen toparlanıp "Neden soruyorsun Kerem?" dedi. Kerem'den gelen "Çabalıyorum hislerime güveniyorum ve vazgeçmiyorum" cevabı gerçekten de onlar adına umut vaat ediyordu. Ancak Şebnem'in bunun gerçek manasını anlaması için jetonunun takılmadan da düşmesi lazımdı. He! Bir de Kerem'in o kimliği nikah başvurusu yapmak için istediğini bilmesi gerekiyordu tabii.


Heyecandan Kerem'in sözlerinden ne anlaması gerektiğini bir türlü çözemeyen Şebnem gözlerini onun gözlerinde gezdirirken aldığı anlık bir elektrik sonrası tebessüm etmişti. Kerem belki açıkça konuşmuyordu ama seçtiği kelimelerle karşısındaki kişiye ben vazgeçmiyorum sen de geçme hissini çok iyi yansıtıyordu. İkisi de birbirlerine bakarken Kerem nüfus kağıdına bakmasını hatırlatınca Şebnem hemen ayağa kalkıp çantasının içini kontrol etmeye başladı. Ama bir sorun var sanki. Tüm çantayı boşaltıp bütün bölmelerini kontrol etse de nüfus kağıdını bulamıyordu. Halbuki Kerem ve diğerleri aralarında anlaşmışlardı ve kızların olduğu ekip o kargaşa da bununla da ilgilenecekti. Her şeyi dört dörtlük yapıp en önemli şeyi yani kızın nüfus cüzdanını nasıl almazlar!

"Kerem bir türlü bulamıyorum"

"Ne?"

"Yok! Her yere baktım ama burada değil. Aldığınıza emin misin?"

Kerem yerinden kalkıp çantayı bir kez de kendisi kontrol etti ama gerçekten yoktu. Ya almayı unutmuşlardı ya da almış ama çantaya koymamışlardı. Kerem odadan hızla çıkarak salona giderken Şebnem'de telaşla peşine takılıp Fiko'yu uyandıracağını anlayınca da "Dur Kerem! Uyuyan fındık faresini uyandırma canımıza okur valla! Yarın sorarsın" dedi. Tamam da Kerem'in yarını bekleyecek durumu yok gibiydi.

Yanına gittiği Fiko'yu dürtüp "Fiko kalk! Fiko!!!" derken refleksle yattığı yerden sıçrayan Fiko da ne olduğunu anlayamayıp yakasına yapışarak "Canıma mı kastettiniz! İnsan böyle mi uyandırılır?" diye bağırdı. Sesi içeriye gitmesin diye Şebnem eliyle ağzını kapatınca Fiko da fırsat bu fırsat diyerekten kızın elini sertçe ısırıp "Çek elini üzerimden Chucky'nin gelini!" deyiverdi. Neyse ki bu sahnenin ne olacağını önceden anlayan Kerem de Fiko'nun ısırma hamlesini hisseder hissetmez çığlık atmasın diye Şebnem'in ağzını kapatmıştı. Bir kere de aksiyon yaratmadan bir iş yapsınlar dişini kırmayan Kerem değildi yahu!

"Yaygara yapmayın!"

"Gecenin köründe ne oldu da bu gülyabani ile tepeme dikildin Kerem?"

"Bana bakın Fiko Bey burada bir gülyabani varsa o da sizsiniz attırmayın tepemi valla hiç üşenmem ağzınızdan girer burnunuzdan çıkarım!"

"Yakışır! Anca oradan çıkarsın zaten"

Şebnem ile Fiko koltuk tepesinde burun buruna gelip restleşirken Kerem "Kesin şunu!" deyip ikisinin arasına girerek ayrılmalarını sağladı. İkisi de bakışlarıyla adeta bir diğerini didik didik edip parçalarını da havaya savuruyor gibi bakışıyordu. Ama şimdi daha önemli bir sorunları vardı. Şebnem'in akibeti o kimliğin ellerinde olmasına bağlıydı.

Fiko ile konuştuktan sonra önce Samet'i sonra da Aslı'yı arayan Kerem nüfus kağıdının onlarda da olmadığını öğrenince küplere binmişti. Tek sormadıkları kişi de Melis kalmıştı. Nasıl böyle basit bir hata yaparlardı inanılır gibi değildi. O kadar da ön hazırlık yapmışlardı. Kerem salonda dört dönerken Şebnem'de arkadaşını arayıp hem evdekilerden bir haber var mı diye sormuş hem de kimliğinin kendisinde olup olmadığını sormuştu. Neyse ki sonunda güzel bir haber gelmişti çünkü Şebnem'in nüfus cüzdanı o kargaşada onu çaktırmadan alıp kaçmayı başaran Melis'in ellerindeydi.

"Tamam tamam sorun yok Melis kimlik bende diyor!"

Bunu duyunca Kerem çok rahatlamıştı. En azından ulaşabilecekleri birinin elindeydi. Ya Okan'da ya da Zuhal Hanım'da olsaydı ne olacaktı? O zaman işleri gerçekten çok zorlaşırdı. Kerem telefonu aldıktan sonra Melis'e yarın sabah erkenden buluşmak istediğini söyleyip onun da kabul etmesiyle telefonu kapattı. Şimdi huzurlu bir uyku uyuyabilirdi işte. Yarın sabah erkenden bu işi halledip sonra da nikah için neler yapılması gerektiğini öğrenir döner dönmez de Şebnem'e bu düşüncesinden bahsedebilirdi. Evet böyle yapacaktı ve birkaç gün içinde de bu kaçmalı saklanmalı işlere bir son verecekti.


•●●ERTESİ GÜN·٠•●●•٠·˙

"Şebnem... Şebnem uyan!"

Şebnem sabahın çok erken bir saatinde Kerem'in seslenişleriyle gözlerini aralamıştı. Bir anda onu karşısında görünce de yattığı yerden hızla doğrulup telaşlı bir şekilde "Gidiyor musun?" diye sordu. Aslında yanından ayrılmasını hiç istemiyordu. Geçen sefer gittiğinde ardından neler olduğu ortadaydı. Kerem onun endişeli gözlerine bakıp "Merak etme hemen döneceğim" deyince Şebnem içindeki huzursuzluk yüzünden kendisine hakim olamayıp bir anda boynuna sıkıca sarılarak "Kerem sen kal ne olur! Melis'in yanına da Fiko Bey gitsin" deyiverdi. Pat diye sarıldığında Kerem hiçbir şey diyemeden olduğu yerde kalmış Şebnem'in o sapsarı saçları da sarılırken yüzüne değince gözlerini kapatıp istemsizce kokusunu içine çekmişti.

"Endişelenme Şebnem birkaç saate varmadan geri dönerim"

"Birkaç saat mi? Bir saat bile benim için çok uzun bir süre Kerem beklerken ölürüm meraktan! Fiko Bey'de artık kınasını karıştırmaya başlar herhalde"

"Bir şey olmayacak ki sadece Melis'in yanına birkaç dakikalığına uğrayıp kimliğini alacağım o kadar. Geri kalan sürede gidiş dönüşüm için yolda geçecek boşuna telaşlanıyorsun"

"Kerem ne olur dinle beni sen gitme oraya"

Şebnem'in bunu yalvarır gibi söylemesinin ardından Kerem "Şebnem bak bana" dedikten sonra onun yüzünü ellerinin arasına alarak "Bana bak!" dedi. Şebnem'in sesinin titremesinin yanı sıra gözleri de doldu dolacak haldeydi. Onca yaşananlardan sonra ona hak vermemek de elde değildi. Ne zaman birbirlerinden ayrı bir yere gitseler başlarına olmadık işler geliyordu. Ya yine öyle olursa?

Kerem derin bir nefes alıp güven veren bir ifadeyle de Şebnem'in gözlerine bakarak "Geri döndüğümde bunların hepsine bir son vereceğiz. Artık kaçmak ya da saklanmak zorunda kalmayacaksın. Kimse hayatını nasıl yaşaman gerektiğine karışamayacak. Duydun mu beni?" dediğinde Şebnem söylediklerini düşüp "Bu nasıl olacak Kerem?" diye sordu. Kerem bir şeyleri tam olarak kesinleştirmeden Şebnem'e aklındakilerden bahsetmek istemiyordu. Döndüğünde daha kesin konuşabilirdi. Ama şimdi olmazdı.

Kerem ellerini tutup "Döndüğüm zaman uzun uzun konuşuruz. Sen sadece bana güven tamam mı?" dediğinde bir süre onun kendisine dönmüş olan bakışlarını izleyen Şebnem'de ne kadar korksa da yine de ona güvenmeyi seçip başını olumlu anlamda salladıktan sonra "Peki... Ama kendine çok dikkat et olur mu?" dedi.


Kerem bu konuşmanın ardından Melis ile buluşmak için evden ayrılmış Şebnem'de huzursuz bir halde pencereden onun gidişini izlemek zorunda kalmıştı. Niye böyle olduğunu bilmiyordu ama kötü bir şey olacağını hissetmişti sanki. Kerem ise arabaya atladığı gibi buluşma mekanına doğru yol almıştı. Gözünün önünden Şebnem'in görüntüsü silinmiyordu. Kendisi için bu kadar endişelenmesi bir yandan Kerem'i üzmüş bir yandan da belli belirsiz tebessüm etmesine yol açmıştı. Hissettiklerinin karşılığını alacağını düşünmek Kerem'i daha da güçlendiriyordu sanki. Geri geldiğinde Şebnem ile konuşurken artık çok daha açık ve her sorusuna verecek bir cevabı olabilecekti.

Kerem düşünceli bir ifadeyle tüm dikkatini yola verirken telefonu çalmaya başlamıştı. Arayan Melis olunca da hemen açıp "Gelmek üzereyim Melis" dedi ama bir sorun vardı. Gözü park halindeki araçlardan birinin plakasına takıldığı için yavaşlamıştı ve aynı anda Melis'de telaşlı bir ses tonuyla "Kerem sakın oraya gitme! Nasıl oldu bilmiyorum ama Okan adamlarını göndermiş seni görürlerse çok kötü olur" deyince bu konudaki düşüncesinde yanılmadığını da çok net bir şekilde anlamıştı.

Plakası tanıdık gelen arabayı Çetiner malikanesinin önünde de görmüştü. Kahretsin! Kerem bu durum karşısında yüzünü ekşitirken telefonuna bir mesaj geldi. Melis'in telefonundan gelen bir mesajdı ve oradan ayrılıp verdiği adrese gitmesi söyleniyordu. Burası güvenli olmadığı için Kerem istikametini Melis'in verdiği yeni buluşma noktasına doğru değiştirmek zorunda kalmıştı. Birkaç dakika geç aramış olsaydı her şey berbat olacakmış demek ki.

Kerem uzunca bir yol gittikten sonra nihayet söylenen yere gelip aracını park etmişti ama ne biçim bir yerdi burası resmen in cin top oynuyordu. Telefonunu yanına alıp arabasından indikten sonra Melis'i arayarak yürümeye başladı. Birkaç çalışın ardından da telefon açıldı ve Melis üzerinde 129 yazan deponun önüne gelmesini istedi. Kerem ona geleceğini söylüyordu ama bir yandan da neden kendisini çağırmak yerine yanına gelmediğini düşünüp kuşkulanmıştı. Ayrıca neden burasını seçmişti ki?

"Melis beni neden buraya çağırdın?"

"En güvenilir yer burası gibi geldi"

"Sen böyle ıssız yerleri nereden bilebilirsin ki?"

"Bu depo babamlara ait"

"Babanlara mı?"

"Evet"

"Sen orada tek başına mısın Melis?"

"Evet tekim Kerem"

"Konuşamıyorsun"

"Hayır ne alakası var? Sadece bir an önce şu işi halledelim de Şebnem rahatlasın istiyorum"

"Melis konuşamadığını anlayabiliyorum. Eğer yanında Okan ya da adamlarından biri varsa belli etmeden bana hadi çabuk gel bekliyorum de böylece seni oradan çıkarmanın bir yolunu ararım"

Kerem sözleri biter bitmez Melis'in "Boşuna telaşlanıyorsun Kerem" demesiyle rahat bir nefes almıştı. Bu adamla uğraşırken paranoyak olup çıkacaktı ama yine de tedbirli olmakta fayda vardı tabii. Telefonu "O halde bekle geliyorum" diyerek kapattıktan sonra bahsi geçen deponun önüne gelip etrafı ne olur ne olmaz diye kontrol ederek içeriye girdi.

İçerisi kapkaranlıktı ve sadece kirli camların yansıttığı kadar ışık girebiliyordu. Ağır adımlarla Melis'e seslenerek yürürken aniden arka bacaklarına gelen sopa darbesiyle yere kapaklandı. Tuzaktı bu! Ellerinden güç alarak başını kaldırdığında kolundan sertçe çekiştirdiği Melis ile ortaya çıkan Okan sinir bozucu bir bakışla "Şimdi kibarlık etmek için sana hoş geldin diyeceğim ama burada oluşun pek de hoş olmayacak Kerem" dedi. Tam o sırada Okan'ın adamı Kerem'in karnına onu iki büklüm edecek şekilde bir tekme vurmuş deponun içi de Melis'in "Yapmayın!" çığlıklarıyla yankılanmıştı.

"Engin!"

"Buyurun Okan Bey"

"Melis Hanım'ı sağ salim evine ulaştırın. Onunla işimiz kalmadı"

"Emredersiniz efendim"

"Şu uyku bandını alın da misafirimiz yolda giderken yine gözlerini dinlendirsin. Konfor önemlidir değil mi?"

Melis ağlamaktan kan çanağına dönmüş olan gözleriyle Kerem'e bakıp "Özür dilerim Kerem telefonun hoparlörü açıktı seni uyaramadım" derken adamlardan biri de gelip bulundukları yerin neresi olduğunu anlamasın diye bantla gözlerini kapattı. Melis depodan çıkarılırken Okan da Kerem'e yaklaşmış ve adamlarına onu kaldırmalarını söyleyip suratına peş peşe yumruklar savurmaya başlamıştı. Yüreği varsa adamları olmadan çıksaydı ya Kerem'in karşısına! Ama yok nerede Okan'da o yürek!

Melis ise her yumruk ve tekme sesinde "Yeter vurmayın artık!" diye bağırıp adamların kendisini bırakması için kollarını çekiştirip duruyordu ama gücü yetmediği için depodan çıkarılıp çoktan arabaya bindirilmişti bile.

İçeride ise işler bayağı kötüydü. İki kişinin kollarından tuttuğu Kerem sert bir şekilde Okan'dan yediği yumruklarla dayanamayıp dizlerinin üstüne düşmüştü. Bu görüntü sonrası Okan adamlarına alaycı bir tonlamayla "Kerem Bey'i bırakabilirsiniz ne de olsa misafirimiz sayılır. İlk günden fazla sarsmayalım değil mi?" dedikten sonra adamların geri çekilmesini bekleyip Kerem'in yanına geldi ve eğilip dağılmış suratına bakarak "Düğünümden gelinimi kaçırmanın bir bedeli olabileceğini az çok tahmin etmiştin herhalde" dedi.

Kerem kan dolan ağzını Okan'ın ayakkabısına tükürerek temizleyip "Yapabileceğin en iyi şey bu mu?" diye sorunca Okan sinirlense de sakin kalmaya çalışıp "Aslına bakarsan en iyisini Şebnem'in buraya geldiği ana saklıyorum. Müstakbel eşimin önümde diz çöküp kendisini affetmem için yalvarmasını izlemek çok dramatik olacak ama ona evleneceği adama bir daha yanlış yapmaması gerektiğini hoşuna gitse de gitmese de bir şekilde öğretmem gerekiyor" dedi. Kerem kendisini kullanarak Şebnem'i yanına çekeceğini anladığı için resmen barut olmuştu. Şebnem normalde bu adamın yanına bile yaklaşmazdı ama şimdi Kerem'i bıraksın diye gözünü bile kırpmadan Okan'a boyun eğebilecek durumdaydı.

Kerem muhtemelen çatlamış olan kaburgalarını tutup sinir içinde "Şebnem'in saçının teline dokunursan seni çok pişman ederim Okan!" diye bağırırken gülmeye başlayan Okan'da bir yandan "Üzgünüm ama şu an seni ciddiye alabileceğim bir konumda değilsin Günsür" deyip bir yandan da adamlarına Kerem'i bağlamalarını işaret etti.

Kerem ve adamların arasında yaşanan ciddi bir itiş kakışın ardından Kerem bir köşeye oturtulup zar zor elleri bağlanmıştı. Okan ise kendisine nefretle bakan Kerem'e yere düşen telefonunu alaycı bir tavırla sallayarak "Benimkinin şarjı bitmek üzere umarım senin telefonunu kullanmamda bir sakınca yoktur. Gidip sevgili nişanlımı arayayım istiyorum. Bakalım seni salmam karşılığında yanıma geri dönmeyi kabul edecek mi?" dedi ve Kerem'in sessizce "Sakın gelme Şebnem!" demesi eşliğinde deponun sürgülü demir kapısını üstlerine çekti. 

•●●·٠•●●•٠·˙

21.Bölümün Sonu 

Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Geçmisin Gölgesinde / 10.Bölüm (Yazan : NK)

10. Bölüm : Yağmur... Nevin Hanım sabah saatlerinde gelen telefonun ardından endişeyle ablasının yanına gitmişti. Nergis Hanım'ın doktor...