"Herkesin kendisini zor anlarında kurtarabileceğine inandığı gözü kara bir süper kahramanı olmalı bu hayatta...
Sen de benim kahramanımsın Sarı Papatyam"
22.Bölüm : Bana bir günah keçisi lazım
Şebnem üzgün bir halde pencereden Kerem'in gidişini izlemiş ardından da üzerini değiştirip odadan çıkmıştı. Fiko'da maşallah evin düzenine hemen adapte oluvermiş gözüküyordu. Yatağını toplayıp yorgan ve çarşaflarını muntazam bir şekilde kenara koyarak mutfağa geçmiş Hülya Hanım kahvaltı sofrasını kurarken o da ocağın başında hünerlerini sergiliyordu. O havada birkaç takla atıp sonra da gerisin geriye tekrardan tavaya yerleşen şey bir krep miydi?
"Fikret Bey bir sakıncası yoksa eğer krep tarifinizi benimle paylaşır mısınız? Benim yaptıklarım hiç böyle göz göz olmuyor"
"Ben bir profesyonelim ve normalde tariflerimi kimseye vermem ama bize göstermiş olduğunuz misafirperverlikten ötürü size en ince detaylarına kadar anlatacağım Hülya Hanım"
"Harika! O halde ben hemen bir kağıt kalem alıp geliyorum"
Hülya Hanım kağıt kalem almaya giderken Fiko'da Şebnem'in onu izlediğinden habersiz tavaya yeni krep hamurunu yayıyordu. Ne olurdu hep böyle mülayim olsa da Şebnem'de içi sıkıldıkça onunla iki lafın belini kırsa... Ama yok adam herkese karşı pozitifken Şebnem'e karşı negatifin önde gideniydi.
Bir süre onu izleyen Şebnem hiçbir şey söylemeden yanına geçip ellerini tezgaha dayayınca Fiko bu halini garipseyerek çaktırmadan yan gözle ona bakmaya başladı. Neyi vardı anlamıyordu. Şimdiye kadar kırk kere Fiko'yu dellendirecek en az bir iki laf söylemesi lazımdı.
Şebnem düşünceli gözlerle krebin kızarışını izlerken Fiko daha fazla dayanamayıp "Aslında umurumda bile değil hatta bilsem ne olur bilmesem ne olur kafasındayım ama sırf Kerem arayıp sorarsa verecek bir cevabım olabilsin diye soruyorum. Sen iyi misin sarışın?" diye sordu. Doğru sırf Kerem için soruyor yoksa kendi merakından değil. Bunu duyunca burukça tebessüm eder gibi olan Şebnem aniden yüzünü asarak başını olumsuzca iki yana sallayınca Fiko'da bu yanıt sonrası ters bir söz söylemeden durgun bir bakışla önüne dönüp krebi tabağa almaya başladı. Kerem geri dönene kadar Şebnem'in iyi hissetmeyeceğini o da anlamış olmalıydı.
Sofra hazır olduktan sonra herkes masadaki yerine geçmiş bir yandan çaylarını yudumluyor bir yandan da sohbet ediyordu. Ancak Şebnem ne sohbetin içinde ne de o ortamda değil gibiydi. Çayına attığı küp şekeri eritmek için kaşığıyla bardağını karıştırırken Fiko'nun gözü de ona takılmıştı. Daha önce Şebnem'i bu halde hiç görmediği için ne yapacağını da bilemiyordu. Acaba saçını başını yolsa o eski lanet haline geri döner miydi?
Fiko konuşma sırasında Mete Bey'e bir restoranları olduğundan ve Kerem ile beraber yürüttüklerinden bahsederken Şebnem'in bu bardak karıştırma işini biraz abartmasıyla birlikte aniden elini onun elinin üzerine koyarak devam etmesini engelledi. Şıngır şıngır! Buna da kafa derlerdi değil mi? Bu müdahaleyi yapar yapmaz Şebnem'de Fiko'ya bakıp onun gözlerini kocaman açarak "Yarattığın kargaşa yetmedi şimdi de küçücük bardakta tsunami yaratmaya mı çalışıyorsun doğal afetler kraliçesi!" demesiyle kısa bir anlığına eski haline dönüp "Hayır Fiko Bey! Türünün son örneği olan sevimsiz bir kelaynak kuşunu bir kaşık suda boğsam nasıl bir bahane uydurarak müebbet yemekten kurtulurum diye düşünüyorum!" dedi ama sonra yeniden yüzünü asıp "Uğraşmayın benimle Fiko Bey canım sıkkın anlasanıza!" deyip izin isteyerek masadan kalktı.
Şebnem hava almak için kapının önüne çıkarken arkasından bakıp kalan Fiko'da düşünceli bir bakışla başını yeniden masaya doğru döndürdü. Tabii Mete Bey'in ve Hülya Hanım'ın bakışlarını görünce de bir açıklama yapması gerektiğini anlayıp "Kafası bir milyon Ayla ile birinci dereceden akraba olduğunu unutmamak lazım. Ailedeki kadınlarda henüz sebebini çözemediğim bir ayarsızlık mevcut. Ben gidip ne derdi var bir bakayım" dedikten sonra izin isteyerek masadan kalktı.
Ancak Fiko tam kalkarken Hülya Hanım onu durdurup Şebnem ile kendisinin konuşmasının daha uygun olacağını söyledi. Sonuçta ikisi de kadındı ve birbirlerinin dilinden ancak onlar anlardı. Ee! Az önceki sahne de göz önüne alınınca Fiko ile Şebnem'in edeceği konuşmadan pek de bir hayır gelmeyeceği alenen ortadaydı. Fiko başını olumlu anlamda sallayıp tekrardan yerine otururken Hülya Hanım'da evden çıkıp Şebnem'in yanına geldi. Merdivenlerde oturuyordu ve gerçekten de hiç keyfi yok gibi görünüyordu.
Hülya Hanım merdivenleri inip yanına oturduğunda Şebnem'de görmemesi için gözlerindeki yaşı silmeye başladı. Ağlıyor muydu o? Evet evet elinde bir soğan olmadığına göre kesinlikle ağlıyordu. Hülya Hanım'ın "Eminim Fikret Bey seni kırmak istememiştir" diyerek önüne düşen saçını kulağının arkasına almasının ardından Şebnem'de şaşkın bir halde ona doğru bakıp "Emin olun elinde olsa beni yüksek devirli çamaşır makinesine atmaktan ve karşıma oturarak büyük bir keyifle çekirdek çitlemekten hiç çekinmez. Neyse ki onun sözlerini önemsememeyi öğrendim" dedi. Derdi başkaydı yani.
İkisi de sessizleşmişti. Hülya Hanım'da derdinin sadece Fiko'nun sözleri olabileceğini düşünmüyordu ama bir yerden de konuya girmesi gerekiyordu tabii. Şebnem iki elini de yanaklarına koyup iç geçirirken Hülya Hanım ona doğru eğilip "Önemsemiyorum diyorsun ama geldiğimde ağlıyordun" dedi. Ağlama sebebini düşününce Şebnem'in gözleri yine dolmaya başlamıştı.
"Ben ona ağlamıyordum ki"
"Sen neye ağlıyordun peki?"
"Korkuyorum"
"Korkmana gerek yok. Burada güvendesin"
"Ama Kerem güvende değil"
"Bence kendisini koruyabilecek bir gence benziyor"
"Öyle ama siz o nişanlı bozuntusunun neler yapabileceğini bilmiyorsunuz. Restoranda olduğumu öğrendiğinde bütün adamlarını kapının önüne yığmıştı. Beni Samet'in stüdyosundan almaya geldiğinde de tek başına değildi. O asla yalnız gezmez. Ya yine aynı şeyler olursa? Ya Kerem'in geldiğini öğrenip ona zarar verirse?"
"Onu seviyorsun"
"Hayır ondan nefret ediyorum! O adamı gördüğümde bütün organlarım yer değiştirip infilak etmek için geri sayıma başlıyor"
"Kerem'den bahsediyordum"
Şebnem bunu duyunca yan gözle Hülya Hanım'a bakıp alt dudağını titrete titrete ağlayarak "Okan'dan ne kadar nefret ediyorsam Kerem'i de bir o kadar seviyorum. Hatta çok daha fazla... O hayatıma girip de bana yalnız olmadığımı hissettiren tek insan. Ya da sevildiğimi.. Biliyor musunuz? Bana beni sevdiğini hiç söylemedi ama sevdiğini biliyorum. Bana hiç kimse onun kadar güzel onun kadar anlamlı bakmadı. Ona benim yüzümden bir şey olursa kendimi hiç affetmem" deyince Hülya Hanım'da ağlamasına dayanayıp onu kendisine doğru çekerek sarıldı.
Hülya Hanım merak etmemesini ve Kerem'in işi biter bitmez yanlarına geleceğine inandığını söylerken karşı evin kapısı açılmış ve Ayla Hanım ikisini görür görmez seri adımlarla yanlarına gelmeye başlamıştı. Eyvaaah! Bela geliyorum demez küt diye gelir!
Hülya Hanım'la sarılan Şebnem bu konuşma için teşekkür ederek geri çekilirken Ayla Hanım'ın bir hışımla yanlarına gelmekte olduğunu fark etmişti. Amaan o ne be! Yine Şebnem'in saçına başına sarılmasın bu çatlak kadın! Bu dehşet görüntü karşısında gözlerini kocaman açıp "Teyzem beni öldürmeye geliyor!" diyerek ayağa kalkarken Hülya Hanım'da onunla birlikte kalkıp önüne geçerek tedirgin bir şekilde "Hoş geldin Ayla" dedi.
Ancak şu an karşılarında dünkü sarhoş Ayla yoktu. Tamamen ayılmıştı ve biraz da garipti. Bu garipliğini de yanlarına gelir gelmez Hülya Hanım'a ters ters bakıp "Söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama insana illa söyletiyorsun Hülya! Mete'yi elimden aldığın yetmiyormuş gibi şimdi de yeğenime mi göz diktin? Ay bir de ağlatmış kızı! Bana olan hıncını şu sabiden mi çıkarıyorsun kuyu kazıcı" diyerek taçlandırmıştı. Sabi mi? Kuyu kazıcı mı? Oooops! Bu kadın daha dün Hülya'ya sarılıp şapır şupur öpmüyor muydu allasen!
Şebnem şok dolu gözlerle teyzesinin söylediklerini dinlerken Hülya Hanım'da Ayla Hanım'ın durumunu yıllardır bildiği için gayet sakin bir tavırla "Birincisi ben Mete'yi elinden almadım çünkü biz tanıştığımızda sen Mete'yi çoktan kaçırtmıştın. İkincisi şu an hatırlamıyorsun ama dün her ne içtiysen yeğenini kapıdan kovmuşsun Ayla. Kızcağızın kalacak yeri olmayınca Mete onu ve arkadaşlarını bize davet etmiş" dedi. Bu konuşma sırasında Şebnem'de yazık nefesini tutmuş Ayla Hanım'ın hangi an ikisinden birine saldıracağını korku içinde bekliyordu.
Ayla Hanım ürpertici bir sessizlikle baktıktan sonra yavaşça birkaç adım atıp Hülya Hanım'ın burnunun dibine kadar girmişti. Beklenen an geliyor mu ne! Hülya ellerini beline koyup ne yapacağını beklerken Ayla Hanım'da tanıdığı günden beri lens olduğunu iddia ettiği mavi gözlerine baka baka "Teyzen dururken bu takma gözlü koca avcısının evinde işin yok. Yürü gidiyoruz!" diyerek Şebnem'i kolundan tuttuğu gibi evine doğru yürütmeye başladı. Şebnem'in aklı oynamıştı. Ay bu deli kadın dün olanları hatırlayıp kızı benzin dökerek yakmasın sakın!
Şebnem bir yandan çekelenip bir yandan da arkasına doğru bakarak sessizce "Hülya abla bir şey yap!" derken Ayla Hanım'da evin kapısını itip Şebnem ile birlikte içeriye girerek kapıyı kapattı. Kısacık bir an sessizlik olmuştu. Şebnem'in korkudan attığı buçukların haddi hesabı yoktu. Üç buçuk dört buçuk beş buçuk yok mu arttıran şeklinde almış başını gidiyordu.
Ayla Hanım kapıyı kapatıp birkaç saniye öylece durduktan sonra aniden arkasını dönünce Şebnem'de tırsarak bir iki adım geri çekildi. Ne reaksiyon alacağını bilemediği için ağzını da açamıyordu. Doğru da yapıyordu. Şimdi ezkaza yanlış bir laf söylese bu kadın kaz gibi yolar tavuk gibi didiklerdi kızı!
Birbirlerine tepkisizce bakarken Ayla Hanım'ın ağır çekimde kendisine doğru yaklaştığını gören Şebnem "Fiko Bey ne olur kurtarın beni!" diyerek gözlerini sımsıkı kapattı. Fakat beklenmedik bir durum cereyan etmişti çünkü Ayla Hanım bir anda dünün aksine Şebnem'e sevgiyle sarılıp "Ay! Annene zerre kadar benzemiyorsun aynı bensin! Bunu fark ettiğinde Zuhal'in o estetikli yüzünün aldığı... Aaaa! Pardon alamadığı ifadeyi görmek isterdim" deyiverdi. Ayık Ayla Hanım'ın sevgi dolu tavrı iyi hoştu da kaskatı kesilen Şebnem yaşadığı korku yüzünden altına kaçırmak üzereydi. Yazık değil mi bu kıza?
Geri çekildiklerinde Şebnem "Eda!" diye seslenmeye çalışıyordu ama başaramıyordu. Resmen sesi içine kaçmıştı. Ağzı oynuyordu ama görüntü var ses yok moduna geçiş yapmış gibiydi. Korkudan dilimi tutuldu ne oldu? Neyse ki tam o anda evin zili çalmaya başlamıştı. Fiko ile Hülya Hanım olmalı. Şebnem heyecan yapıp kapıyı açmaya yeltenince Ayla Hanım onu durdurup kapı deliğinden bakarak beklemeye başladı. Ne yani şimdi on dakika böyle mi duracaklardı? Hem de dışarıda onu kurtaracak birilerinin olduğunu bilerek. Yahu o sarhoşken yaptığı bir şey değil miydi?
Şebnem o on dakikayı dokuz doğurarak bekledikten sonra Ayla Hanım son saniyeleri saymış ve kapıyı açmıştı. Bir anda içeriye giren Mete Bey ile Fiko'yu gören Şebnem "Sizi görüp de sevindiğim nadir anlardan birini yaşıyorum" diyerek Fiko'nun boynuna sarıldı. Bu sefer de Fiko kasılıp kalmıştı. Sarmaş dolaş olmaktan nefret ediyordu. Hele bir de ona sarılan Şebnem olunca ekstra ekstra nefret ediyordu.
"Ne yapıyorsun sen kıt akıllı!"
"Deniz ve yılan hikayesi... Ayla'ya düştüm Fiko'ya sarılıyorum"
Fiko bunu duyar duymaz Şebnem'i kendisinden uzaklaştırıp "Çekil üstümden içine düştüğüm denizde yakama paçama dolanan zehirli çuçuna balığı kılıklı sarı çıyan!" deyiverdi. Niye o kadar zorladı ki sonuçta hakaretin de bir sınırı vardı değil mi?
Onlar ayrılırken Eda'da sesler yüzünden odasından çıkmış ve babasıyla birlikte Ayla Hanım'ı salona götürmüştü. Annesini iki dakika yalnız bırakıp arkadaşıyla telefon görüşmesi yapamayacak mıydı bu kız Allah aşkına! Sağ olsun kadın hemen ortalığı velveleye veriyordu.
Mete Bey sakince konuşarak Hülya Hanım'ın kötü bir niyeti olmadığını ve dün yaşanan durumu anlatırken Eda'da annesinin etrafta içki şişesi arar gibi bakmasıyla hemen dolaptan bir dondurma kutusu alıp kucağına koydu. Ayla'nın siniri ya bir şeyler içerken ya da bir şeyler yerken hafifliyordu çünkü. Onları bir köşeden izleyen Fiko da yanında duran Şebnem'e "Bana fena halde borçlanıyorsun sarışın. Bu seni kaçıncı kurtarışım oldu? Üç mü dört mü?" derken gözlerini Ayla Hanım'a dikmiş olan Şebnem'de korkudan eli ayağı boşalmış bir halde vitrinin üzerinden aldığı içki şişesini kafasına dikti. Bunlar bir seneye kalmaz al Ayla'yı vur Şebnem'e adı altında ana kız gibi dolaşacağa benziyorlardı.
"Çatlak teyzenin aile mirasına sahip çıktığını belli eden bu yeni imajını çok tuttum. Kerem bu haldeyken artık senin yüzüne bile bakmaz ben de senden sonsuza kadar kurtulurum"
Fiko'nun alaycı bir şekilde söylediği bu söz sonrası Şebnem tam elindeki şişeyi sertçe yerine koymuştu ki Fiko'nun telefonu çalmaya başladı. Hadi yine iyi kurtardı! Normalde o telefonu ona yutturup karnını zil çaldırmak lazımdı ya hadi Kerem'in arama ihtimaline dua etsin bu Papyonlu Penguen!
Şebnem'in panter gibi bakan bakışları altında telefonunu "Efendim Kerem?" diyerek açan Fiko karşısında Kerem yerine "Telefonu Şebnem'e ver!" diyen Okan'ı bulunca yüzünü aniden düşürerek dediğini yapıp telefonu Şebnem'e uzattı.
Şebnem telefonu korkuyla eline alıp "Kerem neredesin? Geliyor musun?" deyince Okan önce gülüp sonra da "Maalesef Kerem'in acil bir işi çıktı gelemiyor" dedi. O an sanki her yer etrafında dönmeye başlamıştı. O adamın sesini yeniden duyup kendisini bulduğuna mı yansın yoksa Kerem'in o kazuletin yanında olduğuna mı yansın belli değildi. Şebnem gözleri dolu dolu olsa da yine de kuyrunu dik tutarak "Ne yaptın ona?" diye sordu ama aldığı cevap pek içi açıcı değildi.
Okan hiç de inandırıcı olmayan bir ses tonuyla korkmamasını ve Kerem'e çok iyi baktıklarını söyledikten sonra "Ama Kerem misafirperverliğimizden pek hoşlanmadı galiba. Belki de eğlence anlayışlarımız örtüşmemiştir" dedi. Bunu duyunca Kerem'in ne halde olabileceğini düşünüp ağlamaya başlayan Şebnem günün en önemli sorusunu sorarak "Ne istiyorsun?" deyince Okan'da hiç düşünmeden "Seni!" dedi. Şaşırtmamıştı.
"Şebnem..."
"Ne?"
"Sana düşünmek için iki gün mühlet veriyorum"
"İki gün mü? Neden hemen değil?"
"İyice düşünüp iki de bir fikir değiştirmemen için yeterli bir süre olacağını düşünüyorum da ondan"
"Bu Kerem'in iki gün boyunca seninle olacağı anlamına mı geliyor?
"Merak etme rahat etmesi için elimden geleni yapıyorum"
"Okan bırak onu!"
"Üzgünüm Şebnem ama bunu yapamam. Tabii sen yanıma teşrif ettiğinde istediği yere gidebilir"
"Polise haber vermemden hiç mi çekinmiyorsun? Bu resmen adam kaçırmak"
"Aslında seninle konuşana kadar çok sakindim biliyor musun? Ama beni bunca yıla rağmen hâlâ tanıyamadığın için biraz kızmaya başladım. Bu kızgınlığımı geçirmek için Kerem'in yanına uğrayayım diyorum ne dersin? Belki kum torbam olmayı kabul eder"
"Tamam! Polis yok"
"Evet yok"
"Kerem'e dokunma"
"O halde beni kızdırma"
"Tamam hemen şimdi geleceğim. Yerini söyle"
"Hayır şimdi olmaz. İki gün sakin kafayla düşünmeni istiyorum. Ben seni konuşmamıza kaldığımız yerden devam etmek için yeniden arayacağım. Hoşça kal Şebnem..."
"Okan! Okan kapatma... Lanet olsun!"
Şebnem telefonu kapattıktan sonra kendisine dönmüş gözlere tek tek bakıp "Okan kazandı. Kerem'e karşı beni istiyor" diyerek gözyaşları içinde Fiko'ya sarıldı. O hıçkıra hıçkıra ağlarken de derin bir sessizlik olmuştu. Herkes şimdi ne yapılacağını sorar gözlerle birbirine bakıyordu. Yapacak bir şey yok. Eğer Kerem'in sağ salim geri gelmesini istiyorlarsa Şebnem iki gün sonra tıpış tıpış Okan'ın yanına gitmek zorundaydı.
Vicdansız adam! Belli ki iki gün boyunca acaba Kerem iyi mi diye düşündürüp Şebnem'i diken üstünde tutacaktı. Aslında hem Şebnem'i hem de Kerem'i kurtaracak bir çare illa ki olmalıydı. Ama o çare neydi asıl önemli olan da oydu.
Şebnem kuzeni Eda'nın odasında kendisini suçlayarak uzun süre ağlamıştı. En kötüsü de Melis'ten gelen telefon olmuştu. Melis olan biteni ve Kerem'in şu an ki durumunu Fiko'ya anlatırken Şebnem'de bu konuşmalara şahit olmuş ve Kerem'in başına gelenler yüzünden kahrolmuştu. Eğer onun hayatına girmeseydi böyle şeyler yaşamak zorunda kalmaz en büyük sorunu da restoranındaki et az mı pişmiş yoksa çok mu pişmiş olurdu.
Konuşmalar sebebiyle Eda sessiz olmalarını söylemek için odadan çıkarken aynı anda içeriye giren Fiko'da kapının önünden Şebnem'in haline bakıp kalmıştı. Kız üzüntüden helak olmuştu resmen. Kerem'i Fiko'nun düşündüğünden çok daha fazla sevdiği de açıktı. Kapıyı örtüp ağır adımlarla Şebnem'in yanına geldikten sonra ses çıkarmadan yanına oturup beklemeye başladı. Ne diyeceğini de bilmiyordu ki. Bu kızla kurduğu iletişim laf sokmak ve sokulan lafı iade etmekten öteye pek geçmemişti.
Şebnem yattığı yerden doğrulup Fiko'ya döndükten sonra ona yalvarır gibi "Hadi hemen bir şey düşünün Fiko Bey ne olur" deyince Fiko'da kısa bir an sessiz kalıp sonra da yarım ağızla "Aslında Kerem seni kesin olarak kurtarmanın bir yolunu bulmuştu" dedi. Şebnem bunu duyar duymaz bakışlarını Fiko'ya sabitleyip merakla "Kesin olarak mı? Beni nasıl kurtaracaktı ki?" diye sordu. Fiko nasıl söyleyeceğini düşünüp sessiz kalmıştı. Şimdi pat diye söylese bu kızın kafa boş olunca içeride kesin yankı yapıp etkiyi de tehlikeli bir şekilde arttıracaktı. Ne yapsa ki?
Şebnem bu çözümün ne olduğunu bir an önce öğrenmek istediği için koluna asılarak "Fiko Bey nasıl dedim!" diye ısrarcı olunca Fiko önce kem küm edip sonra da çaresizce açıklamak zorunda kalarak "Kabul edersen seninle evlenecekti" dedi. Şebnem şok olmuştu. Gözlerini kocaman açıp ayaklarını altına alarak yatağın üstüne tünedikten sonra "Kim benimle evlenecekti?" diye sorup heyecanla bir cevap almayı bekledi. Bu soru sonrası Fiko gözlerini devirmişti. Hâlâ kim diyor süzme sarışın!
Fiko sakince cevap verebilmek için derin derin nefes alıp "Sakin ol Fiko sakin ol!" dedikten sonra sakin olamayıp aniden bağırarak "Kerem tabii ki şapşal!" deyiverdi. Şebnem bağırdığı için korkup geri çekilirken Fiko'da ayağa kalkarak el kol hareketleriyle konuşup "Ama şimdi ikinci nişanlın Kerem birinci nişanlın Okan'ın elinde olduğu için bu plan suya düştü. Eğer bunu uygulayabilseydik seni kimse bir yere götüremezdi. Kapiiiiş!" dedi. O an Şebnem'in yüzünde hüzünle karışık bir tebessüm oluşmuştu. Demek Kerem başını beladan çıkarmayan bir kızla sırf onu kurtarmak için evlenmeyi bile göze almıştı. Eğer Kerem kendisi için böylesine önemli bir kararı sonuçlarını umursamadan alabiliyorsa Şebnem'de onu kurtarmak için canını bile verirdi.
•●●·٠•●●•٠·˙
Fiko odadan çıktıktan sonra Şebnem gözleri dolu bir halde ağlaya ağlaya uykuya dalmıştı. Kötü kötü de rüyalar görüp duruyordu. Her biri Okan'ın Kerem'e öldüresiye savurduğu darbelerle son buluyordu. En son gördüğü odak noktası Fiko olan kabusun ardından da sıçrayarak uyanıp hemen ardından da sert bir şekilde üzerindeki pikeyi savurdu ve odadan çıkıp Fiko'ya peşinden gelmesini işaret ederek hızla evin önüne çıktı. Gördüğü rüya ona ilham vermişe benziyordu.
O an Fiko suyunu yudumluyordu ve Şebnem'in bu hareketi sonrası suyu genzine kaçırıp öksürük krizine girmişti. Yine ne oldu bu Ayla'nın Çetiner şubesine Allah aşkına! Bardağını sahpanın üzerine bırakıp herkesten izin istedikten sonra Şebnem'in peşinden dışarıya çıktığında Şebnem'de çok sert bir bakışla ona bakarak "Bir söz vardır bilir misiniz Fiko Bey? Ağlayarak uyuyan bir kadın ne kadar çaresizse gözyaşlarını silerek uyanan kadın da bir o kadar tehlikelidir!" dedi. Evet o an Şebnem gerçekten de Fiko'ya çok tehlikeli gözükmüştü. Bu sarı cadının aklından ne geçiyor olabilir ki?
"Fiko Bey?"
"Ne var be!"
"Bana bir günah keçisi lazım"
"Ne? Kendi keçilerinden birini çağır gelsin!"
"Şiişt öyle değil! Hem kendimi hem de Kerem'i kurtarmanın bir yolunu buldum ama yapmak istediğim şey gerçekten çok tehlikeli"
"Nasıl bir yolmuş o?"
"İki gün sonra Okan aradığında beni çağırdığı yere tek başıma gideceğim ama..."
"Ne yani? Kerem'e karşılık sen teklifini kabul mu edeceksin? Gerçi benim için hava hoş bir nevi eski leğeni verip yeni bir mandal almak gibi bir şey olacak"
"Fiko Bey!"
"O Aylavari deli bakışlı gözlerini üzerime salma kafandaki saç namına bulunan tüm süprüntüleri yolup eline veririm senin!"
"Hey! Burada önemli bir şey söylemeye çalışıyorum kavganın zamanı değil! Öyle ya da böyle Kerem'i kurtarmamız lazım. Şimdi siz benimle misiniz yoksa değil misiniz ona bir karar verin"
"Ben ne yapacağım ki?"
"Sizin bana sadece küçük minicik minnacık bir yardımda bulunmanız gerekiyor"
"Neymiş o yardım?"
"Bence otursanız iyi olur Fiko Bey"
•●●İKİ GÜN SONRA·٠•●●•٠·˙
Şebnem geçirip geçirebileceği en zor iki günü sonunda atlatmıştı. Bugün Okan arayacak ve dananın kuyruğu kesinkes kopacaktı. Fiko'sundan Ümit'ine Mete'sinden Şirin'ine herkes Ayla Hanım'ın yemek masasına geçip oturmuş tam ortaya koydukları telefona bakıp çalmasını bekliyorlardı. Meymenetsiz Okan'da saatlerce bekletip en sonunda akşam vakti telefonu çaldırmaya başlamıştı.
Şebnem telefonu hızla eline alıp gitmesi gereken yerin adresini öğrenmeye çalışırken Okan'da ona gideceği yerde adamlarının onu karşılayacağını ve 129 no'lu depoya getireceğini söylemişti. Belli ki yine uyku bandı eşliğinde konforlu bir yolculuk planlamıştı bu musibet! Bu görüşme sırasında da Okan konuşurken Kerem'in arkadan sürekli "Sakın gelme Şebnem! Eğer biraz olsun bana değer veriyorsan sözümü dinle ve gelme!" sesleri yükseliyordu. Tabii hemen arkasından da yediği tekmeler yüzünden acı dolu bağrışları duyuluyordu. Bu anlara şahit olmak Şebnem'i mahvetmişti ama yaptığı plana da sadık kalması gerektiğini biliyordu.
Şebnem hemen geleceğini söyleyip Fiko ile birbirlerine gözüm üzerinde işareti yaptıktan sonra evden ayrıldı. Bir taksiye atlayıp bahsi geçen yere geldiğindeyse Okan'ın da söylediği gibi adamları onu karşılamış ve kendi araçlarına alarak gözlerini kapatmışlardı. Şebnem de böyle gözü kara bir şekilde gidiyordu ama bir yandan da içinden bir aksilik çıkmaması için bildiği tüm duaları ediyordu. Araç uzunca bir yol gittikten sonra sonunda durmuştu. Açılıp kapanan kapı seslerinin ardından adamlar Şebnem'i dışarıya çıkarıp deponun önüne getirmişti. Böylelikle geri sayım da başlamıştı.
Şebnem gözündeki bant çıkarıldıktan sonra getirildiği yerin neresi olduğunu anlamak için etrafa bakınıyordu ama ifadesine bakılacak olunursa kötü bir sürpriz vardı. Kapının üstündeki numarayı görüp içinden "96 mı? 129 değil miydi o? Kahretsin!" derken bir yandan da adamlardan biri onu deponun içine yönlendirip kapıları da üstüne kapattı. Kapkaranlık yerde bir de üstüne kapı kapatılınca kız korkudan dilini yutacak gibi olmuştu. Keşke kaçık teyzesi burada olsaydı. O varken koca bir ordunun içine bile korkusuzca dalardı herhalde.
Şebnem zorlukla yutkunup tedirgin adımlarla "Okan! Okan neredesin?" diye seslenerek yürümeye başladığında yavaş yavaş huzursuzlanmaya da başlamıştı. Ses çıkmıyordu. Neredeydi ki bu adam? Eyvaaah! İşler düşündüğü gibi gitmeyecekti galiba...
Montunun önünü sıkıca kapatıp korkarak yürürken bir anda önüne çıkan Okan'ı görünce irkilip geri çekildi. O esnada ağır adımlarla ona doğru yaklaşmaya başlayan Okan "Seninle en son ne zaman görüşmüştük Şebnem? Sana eğer o nikah masasından hayır diyerek kalkarsan öyle şeyler yaparım ki bir anda kendini önümde diz çökmüş merhamet etmem için bana yalvarırken bulursun dediğim ve senin de buna rağmen düğünümüzden kaçtığın zaman mı?" deyince Şebnem'de ağzını açıp tek kelime edememişti. Ne yani? Şimdi Kerem'i bırakması ve Şebnem'i affetmesi için ayaklarına mı kapandıracaktı kızı? Aah! Çok beklerdi!
"Kerem nerede?"
"Dinleniyor"
"Okan! Kerem nerede dedim"
"Engin!"
"Buyurun Okan Bey"
"Misafirimizi buraya getirin"
"Hemen efendim"
Şebnem kaşlarını çatıp Kerem'i görme umuduyla adamın gittiği yöne doğru bakarken önünde duran Okan'da gözlerini üzerine dikmişti. Bir süre onu izleyip sonra da "Çetinerlerin biricik kızlarının böyle basit bir adam için bu kadar endişe duyması ne utanç verici" deyince göz göze geldiler. Kerem'e basit diyen bu kazulet adam da ahım şahım bir şey olsaydı da sözü ciddiye alınabilseydi bari!
Şebnem o an ki sinirle "Kerem hakkında doğru konuş!" diyerek ona tüm nefretini kusmak istemişti ama tam ağzını açmışken "Şebnem sana gelme demiştim!" diyen Kerem'in sesini duyunca sese doğru gitmeye yeltenip Okan'ın omuzlarından tutarak onu durdurmasıyla da "Bırak beni... Kerem!" diye bağırmaya başladı. Birkaç saniye içinde Kerem yüzü gözü dağılmış bir halde getirilip yere bırakılınca Şebnem'de sert bir şekilde ittiği Okan'ın elinden kurtulup hızla yanına doğru koştu. Adamı ne hale getirmiş vicdansızlar!
Şebnem dizlerinin üzerine çöküp "Aman Allah'ım şu haline bak! Ne yaptılar sana Kerem?" diyerek kan içindeki yüzünü ellerinin arasına alırken Okan'da arkasından yaklaşıp kollarından sertçe tutarak onu Kerem'den uzaklaştırmaya başladı. Şebnem bırakması için bağırıyor Kerem'de Şebnem'e dokunmaması için bağırıp depoyu inletiyordu ama Okan'ın umurunda bile değildi.
"Tamam birbirinizi de gördünüz artık yeter. Şimdi Kerem Günsür mahallesine sen de ait olduğun yere geri gidiyorsun Şebnem"
Şebnem kendisini geri geri çeken Okan'dan kurtulmaya çalışıp "Senden nefret ediyorum! Bu yaptığını çok kötü ödeyeceksin Okan! Benim de adım Şebnem ise bunu senin burnundan fitil fitil getireceğim!" derken Okan'ın omuzlarına dolanan kolunu görünce içinden "Bunu sen istedin!" diyerek elini yakalayıp koparırcasına ısırdı. Okan hissettiği acıyla bağırıp kolunu çekince Şebnem de bu fırsattan yararlanıp koşarak Kerem'in yanına gittikten sonra kolunu omzuna alıp "Hadi Kerem kalk gidelim buradan!" dedi. Kerem bir yandan Şebnem'e yaslanıp bir yandan da büyük ihtimalle çatlamış olan kaburgalarını tutarak kalkarken Okan'da sert bir ses tonuyla "O gidebilir ama sen benimle ailenin yanına geri dönüyorsun Şebnem! Dışarıya da bensiz adımını dahi atamazsın" dedi.
Kerem ayakta zar zor durup yan gözle Şebnem'e bakarak "Seni bırakıp hiçbir yere gitmem" deyince cebindeki telefonun titreşimini hisseden Şebnem'de Fiko'dan aldığı yetkiye dayanarak sırıtıp "Merak etme Kerem bu kapıdan üçümüz birlikte çıkacağız" dedi. Kerem şaşırmıştı. Tam "Üçümüz mü?" diye sorarken polis sirenleriyle birlikte demir kapının sürgüsü açılmış ve Fiko büyük bir şaşkınlık yaratarak içeriye dalıp onlara doğru yürürken de "Meymenetsiz olsa da karımı benden habersiz hiç kimse hiçbir yere götüremez! Nerede o Okan denilen kazulet!" demişti. Karımı mı? Ooops!
Ortalık bir anda karışmıştı. Fiko tarafından yapılan karım ve arkadaşım kaçırıldı konseptli ihbarın doğruluğu ve Kerem'in bulunduğu hâl dolayısıyla Okan ve adamları toplatılmış Kerem'e de olduğu yerde ilk müdahalesi yapılmaya başlanmıştı. Tabii her şey o kadar hızlı cereyan etmişti ki şok geçirmemek elde değildi. Bir yandan Fiko'nun yaptığı açıklamanın diğer yandan da Okan'dan tamamen kurtulmanın şaşkınlığı yaşanıyordu.
Kerem büyük bir merakla "Fiko ben hiçbir şey anlamıyorum. Ben yokken neler oldu böyle?" diye sorunca Fiko da gözlerini kocaman açıp Şebnem'e sinirle bakarak "Allah belamı verdi Kerem!" dedi. Ne oluyor be! Kerem ne olduğunu yine anlayamamıştı. Şebnem de Fiko'yu gıcık etmek için "Aa! Ama niye öyle diyorsun kocacığım insan çiçeği burnunda karısı için hiç öyle konuşur mu?" deyince bir anda yaralı çocuğun tepesinde Fiko tarafından başlatılıp Şebnem tarafından da büyük bir zevkle iştirak edilen bir itiş kakış başlamıştı.
"Hâlâ çiçeği burnunda diyor fırsatçı!"
"Ne fırsatçılığımı gördünüz ya!"
"Bende gözün mü vardı anlamadım daha ilk bahane de attırdın imzayı!"
"Ne? Sizde gözü olanın gözü çıksın be! Şirin hariç tabii sözüm meclisten dışarı"
"Fiko didişmeyi bırakın! Şebnem sen de sus biraz!"
"Ama hâlâ bana Şirin diyor sustur şunu Kerem! Sana derken halkayı bana taktığı yetmiyormuş gibi bir de gitti nikah şahidimi Şirin yaptı! Ben bu gençliğimi söndürmeye niyetlenen sarı çıyanın saçını başını yolacağım sakın bana engel olma!"
"Ne! Bu karım kocam muhabbeti gerçek miydi? Siz ikiniz evlendiniz mi?"
"Gerçek tabii! Ayağıma bile bastı yellooooz!!!"
Yaraları temizlenen Kerem duyduklarıyla büyük bir şok yaşarken Şebnem'de destek olmak için elini tutup durumu açıklamaya çalışarak "Bu evlilik olayı senin fikrinmiş Kerem ama sen ortada olmayınca kime niyet kime kısmet demek zorunda kaldık. Ben de baktım durum çok fena Okan'dan tamamen kurtulmak için dün akşam saatlerinde Fiko Bey'e nikahı bastım. Gerçi Şirin'i şahitlerimizden birini yaptığımı öğrenince beni birkaç kez boğmaya kalktı ve az daha nikah iptal oluyordu ama neyse ki Ümit ile Aslı bizi her seferinde ayırdı" dedi. Ne diyor bunlar be!
Yapacak bir şey yoktu. Şebnem Okan'dan aldığı telefon sonrası ağlayarak uyuduğu yataktan güçlenerek kalktığında kafasında tek bir şey vardı. Ne pahasına olursa olsun Kerem'den asla ayrılmak istemiyordu. Hem onu hem de kendisini kurtarabilecek de tek bir yol vardı o da Kerem yanında olmadığı için en az onun kadar güvendiği biriyle yani Fiko ile nikahlanmaktı. Ailesinin baskısından ve Okan'dan kurtulmanın başka bir yolu da yok gibiydi. Fiko'yu zar zor ikna ettikten sonra Melis nüfus cüzdanını Samet ile onlara göndermiş ve durumun aciliyet gerektiği nikah işlemleri yapılan belediyedeki görevliye anlatılmıştı. Tabii bu ömür boyu sürecek bir imza değildi ama en azından evli olduğu bilindiği sürece bu Şebnem'e rahat bir nefes aldıracaktı.
Şebnem'in de belki ailesiyle arası fena halde bozulacak hatta babası böyle bir şey yaptığı için büyük ihtimalle kızını reddedecekti ama yaşanılanlardan sonra Şebnem için varsın aramız bozulsun böyle aile de olmaz olsun durumu daha baskın gelmişti. Onu düşünmeyen ve tek bir gün bile sevgi göstermeyen insanlara ailesi dahi olsa boyun eğmeyecek hayatına onlarla ya da onlarsız devam edecekti. Hem artık yalnız da değildi. Kerem vardı ailesi arkadaşları vardı. Aaah! Taze damat Fiko da vardı. Daha ne olsun?
Kerem hastaneye götürülmek üzere ambulansa alındığında Şebnem ile Fiko'da hemen yanı başına geçti. Yaraları temizlenince yüzü gözü de iyice açılmıştı. Önceki hali neydi Allah aşkına? Onu o halde görünce Şebnem'in içinde bir şeyler kopup gitmişti sanki.
Ambulans hareket ederken Kerem eliyle Şebnem'den yaklaşmasını isteyip o eğilince de çok hoş bir ses tonuyla "Herkesin kendisini zor anlarında kurtarabileceğine inandığı gözü kara bir süper kahramanı olmalı bu hayatta" dedikten sonra yanağını okşayarak "Sen de benim kahramanımsın Sarı Papatyam" dedi. Sarı papatyam dedi değil mi? Kerem yani... Şebnem'e sarı papatyam dedi. Kendi istek ve arzusuyla hiçbir baskı altında olmadan hem de!
Şebnem bunu duyunca bir yandan kulaklarına inanamamış bir yandan da çok ama çok mutlu olmuştu. Sonuçta her zaman Kerem'in ağzından böyle şeyler duymuyordu. O da elini Kerem'in yanağına koyup güzel bir şeyler söylemek istiyordu ama heyecandan bir türlü yapamıyordu.
Birbirlerine sevgi dolu gözlerle bakarken Kerem sonunda duygularını açık etmeye karar vermiş olacak ki Şebnem'in yüzünü kendisine doğru yaklaştırdıktan sonra "Başıma ne kadar bela olursan ol... Beni ne kadar delirtirsen delirt ben yine de seni seviyorum Şebnem. Sen de ister misin bilmiyorum ama ben ömrümün sonuna kadar yanımda kalmanı istiyorum" diyerek onun gülüşünden aldığı cesaretle de dudağına bir öpücük kondurdu.
Şebnem o kadar şaşırmıştı ki refleksle kapadığı gözlerini açıp Kerem ile göz göze geldikten sonra kısa bir an ona şapşal şapşal bakıp kalmıştı. Kerem'in gülümsediğini gördükten sonra da hemen kendisini toparlayarak "Ben de seni seviyorum Kerem. Sana ne kadar onu yaparsan yap bunu yaparsan yap yine de seviyorum diyemiyorum çünkü sen zaten bana hep çok iyi davrandın. Sen bana kızarken bile aslında beni hep korudun ve kendimi senin yanında her zaman güvende hissetmeme neden oldun. Ben de seni ömrümün sonuna kadar yanımda istiyorum" dedi. Birbirlerine gülümserken dudakları yeniden buluşmuştu.
Şebnem'in saçları ikisini örttüğü için bu romantik görüntü ekrana pek yansımasa da Fiko durumu hemen anlayıp yüzü beş karış bir halde onlara karşı kalçasını devirerek oturup "Harika! En yakın dostum şu an burnunda bir çiçek olduğunu iddia eden lanet karımı öpüyor ben de rahatsız olmasınlar diye kafamı çeviriyorum. Ailedeki genişlik takdire şayan!" deyiverdi. Bunu duyunca Şebnem'de Kerem'de gülerek ona doğru dönmüştü. Evet gerçekten de Fiko'nun dediği gibi aralarında tuhaf bir durum cereyan etmişti ama bu noktada önemli olan şey bu değildi.
Aptal olduğunu düşündüğün bir sarışını kurtarmak için hayatından olmak... İşte tüm mesele gerçek bir dost olup olmadığına karar vermekte gizliydi. Fiko bunu yapmıştı. Hem Kerem için hem de kabul etmekte zorlansa da Şebnem için yapmıştı bunu. O gerçek bir dosttu. Elbet yaptığı bu iyilik döner dolaşır onun da en ihtiyaç duyacağı zamanda omzuna konuverirdi.
•●●·٠•●●•٠·˙
Buradan itibaren daha keyifli mini bölümlere geçiş yapıyoruz. Bakalım aileler bu durumu nasıl karşılayacaklar :) Fiko'nun boşanmak için tek şartı ne? Kerem ile Şebnem'in akibeti ne olacak hepsi hikayemizin 4 özel bölümlerinde olacak.
•●●·٠•●●•٠·˙
22.Bölümün Sonu
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder