Özel Bölüm 2 : Fiko& Şirin / İpek böceği - Şebnem&Kerem
"Şebnem..."
Şebnem hoş bir tonlama eşliğinde gelen bu seslenişle birlikte bir de Kerem'in kendisine uzattığı beyaz çikolatalı çileği görünce çok mutlu olmuştu. Üzerine de kendi elleriyle mini mini kalpler yapıp ikisinin baş harflerini yazmıştı. Bu adama zamanında "Nasıl istikrarlı bir odunsa yontamıyorum da ben bunu!" demişti ama belli ki Kerem'in yontulmaya hiç de ihtiyacı yoktu. Sadece kendisinin de dediği gibi her şeyin bir zamanı ve yolu yordamı vardı.
Şebnem süslenmiş çileğe gülen bir yüzle bakıp "Bunu benim için mi yaptın?" deyince Kerem'de başını evet der gibi sallayıp "Umarım çilek ekşi değildir. Bak bakalım tadını beğenecek misin?" dedi. Kerem onun için uğraşıp böyle şeyler yapar da Şebnem onu beğenmez mi hiç? Başkası kötü bile dese o duymaz yediği şeyin dünyadaki en leziz tat olduğunu düşünürdü. Yeter ki içeriğinde ya da isminde limonlu bir şey olmasın.
Şebnem elindeki işi hemen bırakıp önlerindeki tabaktan bir tane çilek seçerek aynı şekilde Kerem'e uzatırken restoranın mutfağında da Fiko'nun "Benim erzağımla birbirinize kur yapmayı kesip hemen görevlerinizin başına dönün!" diyen bağrışı yükselmişti. Birbirlerine romantik bir edayla uzattıkları çileği aynı anda ısırmaya çalışırken Fiko'nun bu araya girişi de haliyle çilekleri ikisinin de boğazına dizdi.
Fiko ise mutfakta bir o yana bir bu yana koşup "Bırakın laklak yapmayı daha çok işimiz var. Peri Kızı gelmeden önce her şey dört "sekizlik" olmalı. Teriyaki sosumu nereye koydunuz? Benim teriyaki sosum nerede!" diyerek telaşla akşam verilecek olan özel yemek daveti için ana yemeğini hazırlıyordu.
"Fiko sakin ol zaten her şey hazır olmak üzere"
"Hayır hazır olmak üzere falan değil! Her an bir aksilik çıkabilir Kerem"
"Çıkmayacak emin ol"
"Olamam! Bu uğursuz sarışın burada olduğu sürece her an her şey olabilir"
Hayda! Fiko'ya göre kızın varlığı bile suç teşkil ediyor demek ki. Şebnem eline aldığı bıçağı tehditkâr bir ifadeyle Fiko'ya doğru tutup "Kerem söyle şu Pamuk Prenses'in yerden bitme firari cücesine bu organizasyonu benim sayemde yaptığını unutmasın! Şirin bu kelaynak kuşunun meymenetsiz suratının hatırına değil ben istediğim için benim hatırıma buraya geliyor" deyince Kerem'de Fiko'da geri durup Şebnem'in ayarsızca salladığı bıçağa bakıp kaldılar. Hayır yani bir şey yapacağından değil de şimdi bu kız sakardır makardır yanlışlıkla doğrar ikisini de neme lazım. Neyse ki fırının sesi yaşanan bu tatsız durumun kısa bir süreliğine sonlanmasına neden olmuştu.
Kerem kızgın gözleriyle Fiko'yu takip eden Şebnem'in yanağına bir öpücük kondurup "Bugün Fiko'dan uzak dursan iyi olur. Çok stresli anlayışlı olmak gerek" derken Şebnem onun ne dediğini anlayamamış gibi bakıp eliyle kendi yanağını tutarak "Niye öptün ki?" diye sordu. Bu da sorulacak soru mu şimdi? İçinden geldi öptü işte. Aşığa neden sorulur mu?
Şebnem bir şey söylemesini beklerken Kerem utangaç bir tavırla gözlerini kaçırıp ensesini ovalayarak "Ben gidip eksik bir şey var mı diye bakayım" dedikten sonra masayı kontrol etmek için mutfaktan çıktı. Şebnem arkasından bakarken gülümsemesine engel olamıyordu. Kerem ile işleri bu kadar ilerleteceklerini rüyasında görse inanmazdı. Ama şimdi...
"Hey sarışın canlan biraz konu mankeni gibi durma mutfağın orta yerinde! Sufle kaplarım nerede benim?"
"Sufle kabı mı? Ne yapacaksınız?"
"Sufle kabıyla ne yapılır kıt akıllı!"
"Bana bağırıp durmayın Fiko Bey! Valla Şirin'i arar Fiko Bey cırcır olmuş kutlama iptal derim görürsünüz gününüzü!"
"Şantajcı çıyan!"
"Bir kere ben sufleyi kaplara koyup fırınladım bile siz hâlâ bana teşekkür edeceğinize çemkirin"
"Ne yaptın ne yaptın!"
"Fırınladım"
"Aklın nerede senin huuu!"
"Vurmayın kafama!"
"Sufle sıcakken yenecekti! Onu tatlıya geçmeye yakın pişirecektik mutfaktan bihaber ortalıklarda dolaşan kör cahil!"
"Demek öyle! Benden günah gitti"
Şebnem gayet sakin gözüküp eline aldığı teriyaki sosunu tam Fiko'nun başından aşağıya geçiriyordu ki sesler yüzünden mutfağa geri dönen Kerem'in elini tutmasıyla bu girişimi yarıda kaldı. O sırada yine Fiko ve Şebnem birbirine bağırmayı sürdürünce Kerem çareyi beline sarılarak kaldırdığı Şebnem'i mutfaktan apar topar çıkarmakta bulmuştu. Yoksa bu ikisi biraz daha yan yana kalırsa mutfakta savaş çıkacağı kesindi.
•●●·٠•●●•٠·˙
Saat epey ilerlemişti. Fiko üzerini değiştirmek için eve giderken Şebnem ile Kerem'de restoranın ortasına kurdukları şık masanın son düzenlemelerini tamamlıyordu. Şimdilik her şey harikaydı. Hoş ortam romantik ışıklandırmalar hatta canlı müzik için Samet'in kurduğu sahne şahaneydi. Fiko bu gecede Şirin'e açılamazsa artık daha özel ne yapabilirlerdi belli değildi.
Gerçi masada da tuhaf bir durum olacaktı. Fiko'nun karşısında resmi kayıtlarda geçen karısı yani Şebnem yanında da ilan-ı aşk etmeye hazırlandığı sevdiği kız oturacaktı. Neyse ki Şirin bu evliliğin nasıl yapıldığını ve nasıl sonlanacağını biliyordu da bu konuda herhangi bir sıkıntı hissedilmiyordu.
Ooops! An itibarıyla da başka bir sıkıntı restorana doğru yaklaşmaktaydı. Şebnem olduğu yerde peçeteleri katlarken ona bitişik bir halde duran Kerem'de katladığı peçetelerden birini alıp Şebnem'in diğer tarafındaki tabağın kenarına koydu. Şebnem'de elini çekmeden çenesini omzuna dayayan Kerem'e yan gözle bakıyordu. Ancak tam bu yakınlaşmanın etkisiyle burun buruna gelmişlerdi ki "Kerem" diye seslenen tanıdık bir ses duyuldu.
Kerem olduğu gibi kalırken Şebnem gözlerini pörtleterek sessizce "İpek böceği!" dedi. Karşı karşıya gelmeseler de belli ki kızın sesini Kerem'in telefonuna gelen sesli mesajdan hâlâ hatırlıyordu. Aynı anda arkalarını dönüp İpek'e bakarken o da restoranın romantik haline bir göz atıp "İçerisi çok güzel olmuş. Yanlış bir zamanda mı geldim?" diye sordu. Bu soruya karşılık Şebnem dayanamayarak "Senin için artık doğru zaman kavramı anlamını yitirdi tatlım" diye cevap verince Kerem'de sussun diye kıza çimdiği bastı.
Şebnem önce ufak çaplı bir çığlık atıp sonra da kıza karşı eksiye düşmesin diye Kerem'e sokularak "İnsanı nasıl da utandırıyor seni yaramaz şey!" dedikten sonra elini sertçe Kerem'in göğsüne çarpıp İpek'e de gülümseyerek "Biliyor musun yıllar onu... Yani aylar onu çok değiştirdi. Bu Kerem artık o bilinen hatta "sevilen" eski Kerem değil. Yerinde yeller esiyor. Bütün kararları aşktan beklentileri falan hepsi değişti. Artık mantı bile yemiyor kiiii mantıyı sevdiğini unutan adam eski gönül işlerini nereden hatırlasın değil mi?" dedi ve hızını hiç kaybetmeden Kerem'e bakıp sessizce "Bana bu İpek böceğinin geleceğini bilmiyordum de Kerem yoksa çimdiğin hasını görür bir hafta o kaslı poponun üzerine oturamazsın!" deyiverdi.
Kerem nereden bilsin haberi yoktu tabii ki. İpek tedirgin bir halde "Kerem biraz konuşabilir miyiz?" dediğinde zoraki bir tebessümle duran Şebnem'de ifadesini hiç bozmadan "Hayır de!" diye fısıldayarak Kerem'e baskı yapıyordu. Böylelikle ikisi arasında sessizce süren bir tartışma start almıştı.
"Şebnem kız o kadar gelmiş ve sadece konuşmak istiyor"
"Geldi de bana mı geldi? Gitsin dağa taşa konuşsun!"
"Bize sadece beş dakika ver. Ne söylemek istiyorsa söylesin ben sonra onu gönderirim"
"Sen de ne meraklıymışsın Kerem git kızın ağzına kurbağalama atla bari!"
"Şebnem lütfen bunu sorun yapma"
Şebnem'in Kerem'i İpek'ten kıskandığı gün gibi ortadaydı. Haklıydı da. Kerem severken terk edilen taraftı ve İpek'e karşı olan son duyguları da içinde sevgi barındırıyordu. Kız da şimdi gelmiş hiçbir şey olmamış Kerem'i hiç terk edip gitmemiş gibi karşılarına dikiliyordu. Hadsiz böcek! Şebnem bu restoranı onun başına yıkardı be!
Bu düşünceler Şebnem'in yüz ifadesine de yansıyınca Kerem risk alıp önce "Tamam diyeceğini biliyordum" dedi sonra da tam Şebnem itiraz edecekken İpek'in gözlerinin önünde hiç düşünmeden yüzünü ellerinin arasına alarak Şebnem'in dudağına bir öpücük kondurdu. Bu merak etme ben sadece seninim demenin bir başka yoluydu herhalde. Şebnem kaykılmış bir halde gözlerini açıp "Nereye istersen git Kerem ben sana güveniyorum" diyerek Kerem'e bakarken onları izleyen İpek ise bu sahneden rahatsız olmuş gibi başını diğer tarafa çevirdi.
Kerem tam İpek'in yanına gidecekken Şebnem onu pantolonunun kemer kısmından yakalayıp kendisine doğru çekerek "Beş dakikayı bir saniye geçsin Papyonlu Penguen görmüş eli bıçaklı sarı çıyana dönüşürüm haberin olsun" dedi. Kerem belli belirsiz tebessüm edip Şebnem'in elini pantolonun arkasından çekerek "O beş dakikalık süre içinde arıza çıkarma yeter" dedikten sonra İpek'e konuşabileceklerini söyleyip sandalyeyi çekerek oturmasına yardım etti. Yahu bu adam sabah kahvesini bile ayağına bekleyen bir adam neyine sandalye çekip kibarlık etmek Allah aşkına! Şebnem'e daha ilk dakikadan afakanlar basmıştı. Elini ayağını bir yerde sabit tutamıyor bir köşeden kuşkucu gözlerle ikisini izliyordu.
"Hayat nasıl gidiyor İpek umduğun gibi oldu mu?"
"Her şey yolunda... İyice yerleştim ve alışma sürecini de atlattım. Yavaş yavaş adımdan da söz ettirmeye başladım gibi"
"Senin adına sevindim. Ne zaman geldin peki?"
"Dün akşam geldim bugün de dönüyorum"
"Buraya neden geldin İpek?"
"Ben çok düşündüm Kerem...."
İpek'in konuşması gelen müzik ve mikrofon başına geçen Şebnem'in "Alo! Merhaba ben Şebnem" demesiyle kesintiye uğramıştı. Şarkı mı söylemeye hazırlanıyordu o! Aynen öyleydi. Ayrıca ses sistemini kontrol etme bahanesiyle İpek'e de gözdağı vermeye kararlıydı.
Kerem eliyle yüzünü kapatırken "Ne diyordun?" diye sorunca İpek'te bir gözü sahnede olarak "Ben çok düşündüm ve sana büyük bir haksızlık yaptığımı fark ettim. Biraz geç oldu biliyorum ama ben senden özür dilerim Kerem... Aldığım teklif başımı o kadar döndürmüştü ki başka bir şey düşünemedim. Seni çok kırdım gerçekten özür dilerim" dedi. Kerem özrünü kabul ettiğini belli eden bir tebessümle "Aslında en doğru kararı vermişsin biliyor musun? Hem kendi adına hem de benim adıma..." dediğine İpek'te Şebnem'i kastettiğini anlayıp sahneye doğru baktı. Tabii tam da o anda Şebnem'in sözlü olarak güle oynaya şarkıya giriş yapması İpek'e de soğuk bir duş etkisi yaratmıştı. Şarkıyı kime ithafen söylediği de o kadar belliydi ki...
Şarkıyı dinlemek için buraya tıklayın
Şarkı bilmez söyleyemezsin
Aşk nedir diye bir sorsam
Sadece üç harftir dersin
İlk değilsin, son değilsin
Sen zaten ona hiç yetmezsin
Benden birazcık uzunsun
Bir o kadar da huysuzsun
Anlamadım ne diyorsun?
Çok hoş kadınsın ama yetmez
Ben karar verdim
Ömür boyu o benim
Güle güle şekerim!
Ben zor bir kadın değilim
Şarkıyı sevdim diye söyledim
Kadınlığın yedi kuralını bilirim
Canımdan çok onu severim
Gülümseyişime bayılır
Bir de şarkı söylersem
Benimle kim yarışır
Kaybettin boş ver
Yüreğin buna da alışır
Çok hoş kadınsın ama yetmez
Ben karar verdim
Ömür boyu o benim
Güle güle şekerim
Şebnem tüm sözleri eksiksiz olarak imalı hareketleriyle de birebir canlandırınca Kerem'de o tatlılığı karşısında daha fazla dayanamayıp oturduğu yerden sahneye doğru şirin ve bir o kadar da sempatik bir gülümseme göndermişti. Deliydi bu kız valla hem de zırdeli!
İpek tüm bunlara şahit oldukça gözlerini ikisinin arasında gezdirip hiç hakkı yokken de rahatsız oluyordu. Mutlu olmaları keyfini kaçırmıştı sanki. Herhalde Kerem'i ardından bitmiş mahvolmuş bir halde bulacağını düşünmüştü. Evet belki bir süre çok üzülmüştü ama çabuk toparlanmıştı. Hem de bu sahnedeki çılgın kız sayesinde.
Kerem söylediği şarkının sözlerini kontrol eden Şebnem'e bakıp kalırken İpek'te onun dikkatini bozarak kinayeli bir şekilde "Kendini kapatmadığına sevindim. Yani beni o kadar çok seviyordun ki açıkçası seni içine kapanmış bir halde bulacağımı sanmıştım" dedi. Sanmıştım değil de öyle görmeyi arzu etmiştim dese daha dürüstçe olacaktı. Şebnem'in devam ettiği şarkının sözleri de tam İpek'e cevap niteliği taşıyordu.
Sen ateşle oynuyorsun
Yanacaksın bilmiyorsun
Vazgeç artık bu sevdadan
Şarkı bitti gidiyorsun!
İpek kendisine gelen mesajı anlamıştı tabii. Şebnem resmen dile getirmek istediği şeyleri şarkı vasıtasıyla ilgili yere ulaştırıyordu. Kerem de restoranda yankılanan bu sözler eşliğinde "Benim için sakın üzülme İpek. İnsan gerçek aşkı bulunca daha önceden yaşadığı şeylerin sadece gelip geçici hisler olduğunu anlıyormuş. Sen bunu benden daha önce fark ettin ki ikimiz adına bir nokta koydun. Ben de hayatıma giren bu tatlı şaşkın ele avuca sığmaz kız sayesinde anladım. Hayatımız bu haliyle şekillendiği için gerçekten çok mutluyum. Sayende her şey aslında olması gerektiği şekle girdi. Umarım sen de mutluluğu yakalar arzu ettiğin hayatı yaşamaya devam edersin" dedi. İpek aldığı bu cevaptan sonra bir süre boşluğa bakıp sonra da ayağa kalkarak "Kırgın olmadığımıza göre artık gönlüm rahat bir şekilde geri dönebilirim. Hoşça kal Kerem" dedikten sonra elini uzattı. Şebnem ne olduğunu meraklı gözlerle izlerken Kerem'de kendisine uzatılan eli tutup "Hoşça kal İpek" dedi.
İpek böceği gidiyordu herhalde. Gitsin gitsin beş dakika da dolmak üzereydi zaten. Kızın restorandan çıkarak kapıyı kapattığını görünce Şebnem'de şarkıdaki gibi "Alo! Aaa aaa kapattı!" deyip son pozunu vererek mikrofonu yerine bıraktı ve sahneden apar topar indi.
Kerem'in yanına giderek "Bana neden hoşça kal demedi ki?" dedikten sonra Kerem'in burnunun ucunu öpüp kendisini de "Kıza sürekli sahneden gönderme yaptığın için olabilir mi acaba?" diyerek kollarına almasıyla yüzünü büzdü ve Kerem'in kollarını tutarak "O kadar belli oldu mu ya?" dedi. Eeee! Kızın gözüne soka soka belli olmasını sağlamıştı.
"Ona bir daha sakın gelme görmek istemiyorum seni de dedin mi?"
"Nasıl diyeyim Şebnem çok ayıp olurdu"
"Gidip ben diyeyim mi?"
"Otur oturduğun yerde!"
"Kerem..."
"Unut artık İpek'i... Bak mumları da yakınca ortam ne kadar güzel oldu"
"Kerem!"
"Unut dedim"
"Yok o değil"
"Ne peki?"
"Kokuyu alıyor musun?"
"Hayır... Eveeeet!"
"Eyvah! Gitti Fiko ustanın bir tarafını yırta yırta hazırladığı antrikot Kerem! Hıııh sufleler de gitti!"
"Şebnem menüyü saymayı bırak aşağıdan duman geliyor yangın söndürücüyü de al gel"
"Ay yangın mı çıktı? Fiko Bey beni bu çıkan dumanda tütsüleyecek!"
Tam o sırada içeriye Fiko girmişti. Duydukları ve gördükleri sebebiyle resmen küçük dilini yutmuş gibiydi. Restoran çok şık olmasına karşılık saniyeler içinde duman altı olmuş her yer de yanık kokuyordu. Şebnem ile Kerem mutfağı kontrol altına alıp yüzleri gözleri is olmuş bir halde yukarıya çıktıklarında Fiko'da gözlerini onlardan ayırmayıp "Etler..." dedi. Kerem kurtaramadık dercesine başını iki yana sallarken Fiko bir kez de "Bu kıt akıllının erkenden fırınladığı sufleler..." deyip bir cevap bekledi. Şebnem sessizce "Sizlere ömür sufleler bir torba kömür" diyerek suflelerin akıbetini belli etti. Normalde bağırıp çağırması gerekirken Fiko bunu yapmıyordu. Üzülmüştü belliydi bu....
"Fiko..."
"Neden böyle oluyor Kerem?"
"Nasıl?"
"Peri Kızı'na ellerimle hazırladığım yemekleri sunmak istedim. Biraz olsun etkileyeyim de hakkımdaki düşüncelerine daha iyileri eklensin dedim. Bütün gece etrafında pervane olup onu mutlu etmek için elimden geleni yapacaktım. Sadece içi ısınsın benim onu sevdiğim gibi o da beni sevsin istedim. Ama bu olmayacak galiba Kerem... Baksana onun için hazırladığım her şey küle döndü. Aynı kalbim gibi..."
Şebnem üzülerek Kerem'e yaslanırken Fiko'nun başını eğip "Korkarım ki bu bir işaret... Peri Kızı beni asla sevmeyecek" demesiyle birlikte bir süredir onu dinleyen Şirin'de içeriye girerek tam da Fiko'nun önüne geçip orada durdu. Şebnem ile Kerem bir anda canlanmış neler olacağını görmek için heyecanla ikisini izlemeye başlamıştı.
Fiko da bakışlarını yerden yavaş yavaş kaldırıp Şirin'i karşısında bulunca çok şaşırmıştı. Şirin en güzel haliyle elini Fiko'nun yanağına koyup "Duydum ki burada küle dönen altın gibi bir kalp varmış" dedikten sonra gülümseyerek "Belki de o kalbin küllerinden yeniden doğmasına neden olabilirim" deyince restoranda derin bir sessizlik olmuştu. Şebnem bunu ne manaya geldiğini anlayıp sevinçle Kerem'e sarılırken Şirin'de karşısında sessiz kalıp hiçbir şey söylemeden duran Fiko'ya sarılmıştı. Bunun olmasını hiç kimse beklemiyordu ama çok da güzel olmuştu be!
•●●·٠•●●•٠·˙
Yorum yazma kısmına bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız beni çok memnun edersiniz ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder