Final Sonrası Özel Bölümler - 3 : Düğünümüz Var!
"Şey... Acaba beni bu Papyonlu Penguen'in aile kütüğünden alıp yatay geçişle Kerem'in aile kütüğüne geçirebiliyor musunuz? Ben bununla yanlışlıkla evlendim de"
Şebnem'in bu saçma sapan girişinin ardından boşanma avukatı dumur olurken Fiko ile Kerem'de "Ne zırvalıyorsun?" dercesine Şebnem'e bakıp kalmıştı. Sahiden ne saçmalıyordu bu kız Allah aşkına? İnsan hiç yanlışlıkla evlenir mi canım! Bari işin aslını anlat millet şoka girmesin.
Avukat şaşkınlık içinde "Yanlışlıkla mı?" diye sorup boş boş bakınca Şebnem de açıklama yapmak için önce "Kusura bakmayın biraz karışık anlattım hemen toparlıyorum. Aslında ben ailemin isteği doğrultusunda Okan denilen kazuletle şirket evliliği yapacaktım ama adam o kadar tahammül edilemez biri ki nikahın iki hafta sonra olduğunu duyunca çareyi evden kaçmakta buldum. O sırada Kerem yani şimdi ki nişanlım da kız arkadaşı İpek böceği tarafından terk edilmişti. Kader ağlarını ördü ve bizi bir araya getirdi yani. Çok romantik değil mi? Gerçi biraz başına ekşidim canından bezdi burnundan da geldim ama yine de geldiğimiz sonuç değerdi dedirtiyor herhalde... Değil mi Kerem? Kereeem! Şey... Heyecanlandı herhalde. Neyse ben bir süre ailem ve Okan beni bulamasın diye kaçmak zorunda kaldım. Bu süre içinde Kerem bana gıcık olsa da hep yanımda oldu. Evini verdi restoranlarına garson olarak aldı koruyup kolladı beni. Ailesi deseniz eğer sanırsınız gökten hep beraber bungee jumpling yaparak inmişler. Her biri mükemmel insanlar beni de ailelerine alıp kızları kardeşleri gibi kucak açtılar. Ama sonra Okan beni buldu ve eve geri götürmek istedi. İşte bu kısım biraz sıkıntılıydı çünkü o kaçma kovalamanın sonunda beni nikah masasına oturmaya zorladılar. Her şey bitti sandım ama Kerem şimdi ki kocamla yani bu yanındaki kelaynak kuşu ve arkadaşlarıyla düğünü basıp beni kaçırdı. Gerçi sonra da Okan Kerem'i kaçırdı ve beni geri dönmeye mecbur bıraktı. Onunla evlenemezdim çünkü Kerem'e aşıktım. Ama işe bakın ki Kerem'de bana aşıkmış. Tabii ben o zamanlar bilmiyorum. Söyletmeye de çalıştım ama ıhh demedi. Çok ketumdur istemiyorsa kerpetenle bile laf alamazsınız ağzından. Ne diyordum ya... Heeh tamam! Kerem'i kurtarmak için Okan'ın beni çağırdığı yere gittim ama tek değildim. Öncesinde Fiko Bey'e bastım nikahı verdim eline nikah cüzdanını polisle birlikte Kerem'i tuttukları depoya baskın düzenleyip beni de Kerem'i de kurtardılar. Okan ne yaptı ne etti bilmiyorum umarım sürüm sürüm sürünmüştür hapishane köşelerinde... Şimdi de boşanmak istiyorum ki kocam Peri Kızı ile ben de kahramanım olan bu Gamzeli Adam ile evlenebileyim" deyip sonra da kimsenin çıt çıkarmamasıyla birlikte aniden Kerem'e dönerek "Kerem ben ne yaptıysam bir türlü açıklayamıyorum galiba sen bir şey yap" deyiverdi. Bu açıklayamamış haliyse açıklamış hali ne olurdu acaba?
Kerem'in de kafası öyle bir karışmıştı ki kim kimin nesi kimin fesiydi birinci nişanlı kim ikinci koca kim karmakarışık olmuştu. Sadece o da değil tabii orada bulunan herkesin devreleri yanmıştı. Avukatın bakışları Kerem'e dönünce de mecburen konuya bir yerden girip açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Şebnem'in anlattıklarını düşünmemeye çalışıp boğazını rahatlatacak minik bir öksürüğün ardından gayet sakin bir tavırla "İşin özeti şu ki nişanlım arkadaşımla hem kendisini hem de beni kurtarmak için formaliteden evlendi. Şimdi ise boşanmaları lazım çünkü biz Fiko ile birbirimize aşık olduğumuzu anladık ve en kısa zamanda da evlenip bir aile kurmak istiyoruz" deyiverdi. Fiko ile ne yapacaklarmış?
Şebnem'in şok dolu gözlerle suratına bakarak "Fiko Bey mi? Bunu bana nasıl yaparsın Kerem!" demesi ve avukatın da kaykılarak kravatını gevşetmesi yüzünden kendisinin de saçmaladığını anlayan Kerem hemen Fiko'ya doğru eğilerek "Fiko yine olmadı sen anlat!" dedi. Aslında bunu demese miydi acaba?
Tüm bu konuşmaları kenarda fenalıklar geçirip olmayan saçını başını yolarak dinleyen Fiko aniden öne geçip ellerini avukatın masasına sertçe vurarak "Boşayın beni bu sarı çıyandan yoksa şuracıkta benzin döker yakarım kendimi!" deyip bağıra çağıra ortalığı inletti. Tabii onun bağırışı yine Kerem'in başına patlamıştı çünkü Fiko avazı çıktığı kadar bağırınca Şebnem korkudan yanında durduğu Kerem'e sarılmış o anda da yine ayağını ezmişti.
"Şebneeeeem!"
"Hııııh! Affedersin Kerem!"
•●●Boşanmanın Ardından Şebnem&Kerem'in Düğününe Günler Kala·٠•●●•٠·˙
"Şirin'in küllerinden yeniden doğurtup ortalığa saldığı o Zümrüd-ü Kelaynak Kuşu nerede?"
Şebnem sinirli bir halde odadan çıkıp Fiko'yu ararken Aslı'da onu kolundan yakalayarak niye yana yakıla Fiko'yu aradığını sordu. O anda da nedeni anlaşılmıştı tabii. Şebnem diğer elinde tuttuğu çalı süpürgesini Aslı'ya doğrultup "O nesli tükenmek üzere olan ibibikgillerden Fiko-i Fikretus bana düğün hediyesi olarak bunu göndermiş. Münasebetsiz cüce!" dedi. Şebnem deliye dönmüştü ama Aslı gülmemek için kendisini zor tutuyordu.
Fiko Şebnem'e gerçekten de düğün hediyesi olarak gelin çiçeği ve beyaz tülle süslenmiş bir çalı süpürgesi yollamıştı. Hem de üzerinde "Bugüne kadar o çakmalar çakması sarı kafandan yolduğum saç tellerinle yaptım. Tamamen el yapımı! Düğün mekanına da artık uçarak gelirsin süpürgeli yellooooz!" yazıyordu. Bu adam ya kaşınıyordu ya da Şebnem ile dalaşmayı özlemişti.
"Şebnemciğim kızma bak ne güzel düşünmüş hediye almış"
"Hediye adı altında laf çarpıyor bana yerden bitme cüce!"
"Gelin gibi de süslemiş"
"Ben de onu süsleyeceğim! Fiko Bey'i bir bulayım bu süpürgeyi o kel kafasına monte edip kamyon çarpmış Hugh Grant'e çevireceğim onu!"
"Tamam sakinleş bak Kerem geldi"
Kerem elindeki devasa kutuyla içeriye girip "Bu kutu hangi odaya gidecek?" diye sorarken Şebnem'de onu yönlendirip "Nurten anne üstüne yazmış ya Kerem" dedikten sonra sırtından tutup onu mutfağa doğru itekleyerek "Bırak bir yere gerisini biz hallederiz" dedi. Kerem ağır kutuyu zar zor yere bırakıp "Bu ne Allah aşkına! Alt kattan üst kata gelene kadar belim koptu" deyince Şebnem ağrımıştır diye onun sırtını ovalayıp "Senin çeyizin var Kerem başka ne olacak?" dedi. Neyi varmış neyi?
Kerem şaşkın bir halde "Nerede çıktı çeyiz falan benim evimde gerekli olan her şey var zaten" derken Şebnem'in ağzını açmasına bile fırsat kalmadan içeriye Nurten Hanım girdi ve oğlunun sözlerine karşılık "Eve gelin geliyor oğlum! Kız ne yapsın senin bekarlıktan kalma kıytırık kap kacağını!" deyiverdi. O anlarda şirin şirin bakınan Şebnem'de müstakbel kayınvalidesinden aldığı yetkiyle "Doğru Kerem ne yapayım ben senin bekarlıktan kalma kıytırık kap kacağını?" dedi ama sonra bir gülme gelerek "Kap kacak ne Kerem?" diye sordu.
Nurten Hanım mutfağı teftişe giderken Kerem de Şebnem'i kolunun altına alıp "Evlendikten sonra bize yemek yaparken sıklıkla kullanacağın eşyalar. Tencere tava tabak çanak bilumum mutfak eşyası işte" dedi. Birbirlerine bakıp kalmışlardı. Şebnem gayet ciddi bir tavırla "Bize yemek yaparken mi? Ben yemek yapmaktan ne anlarım Kerem harakiri yap daha iyi en azından kendi isteğinle ölür gidersin" deyince Kerem de aldığı cevaba şaşırıp "Yemekleri bana yaptırmayacaksın herhalde" dedi.
"Keremciğim en son elimden yediğin nohutlu mantıyı unuttuysan hatırlatayım az daha dişinden oluyordun"
"Bilerek yapmıştın"
"Yine yapabilirim bunun bir garantisi yok. Belki de bu sefer dişinden değil çenenden olursun"
"Yapa yapa öğrenirsin. Hatta söyle Fiko'ya sana bu konuda pratik yaptırsın"
"Espiri mi yaptın Kerem? Neyse fena değildi ama benim daha parlak bir fikrim var"
"Neymiş o?"
"Bak şimdi kahvaltı öğününü komple kaldırıyoruz"
"Ne?"
"Öğle yemeklerini zaten çalıştığımız için restoranda yiyoruz. Akşamları da ben biraz erken çıkar Nurten anneye yardıma giderim. O sırada ah mis gibi koktu kim bilir ne güzel olmuştur derim o da zaten kıyamaz Kerem'i de çağır hep beraber yiyelim der. Oldu bitti bu iş!"
"Şebnem sana gerçekten inanamıyorum"
"Niye Kerem ne oldu ki?"
Kerem nişanlısının o masum haline bakıp gülümserken Şebnem'de bir şey demesini bekliyordu ama Kerem herhangi bir şey söylemeden Şebnem'i kendisine doğru çekip alnına da bir öpücük bıraktıktan sonra diğer kutuları almak için yeniden ailesinin evine indi. Şebnem bazı zamanlar Kerem'i neden anlayamıyordu bilmiyordu. Ne demeye tek kelime etmeden çekti gitti bu şimdi? Neyse canım sessiz kalmakta bir nevi kabullenmektir değil mi?
Şebnem birkaç saniye Kerem'in ardından bakıp sonra da evin genel haline şöyle bir göz gezdirerek yatak odasına girmiş ve ortalıkta kalan eşyalarını dolaplara yerleştirmeye başlamıştı. Zamanda akıp gidiyordu. Bu perdeci nerede kalmıştı Allah aşkına güya sabahtan gelecekti ama saat iki olmasına rağmen hala ortalarda yoktu.
"Kerem..."
"Ne oldu Şebnem?"
"Perdeciyi bir arasana"
"O da nereden çıktı?"
"Perde ölçüsü alacaklar eskisiyle yenisini değiştiriyoruz ya"
"Ben perdelerimi seviyorum bari onlara dokunmayın"
"Aşk olsun Kerem!"
"Aşk olsunu falan yok. Annemle birlikte bütün evi değiştirdiniz gıkım çıktı mı?"
"Çıkmadı"
"Öyleyse?"
Şebnem dudağını büzüp yemek tabağını ve romantik bir ortam olsun diye yaktığı mumu alarak Kerem'in peşinden gittikten sonra onları sehpaya koymuştu. Kerem de muma tuhaf tuhaf bakıyordu. Karşısındaki kız Şebnem işte ona sorgu sual olmazdı. Bir şey yapıyorsa illa vardır bir bildiği. Şebnem ile Kerem mum ışığı eşliğinde karşılıklı oturup Nurten Hanım'ın yaptığı mis gibi yemekleri yemeğe başlamıştı. O sırada Şebnem düşünüyordu da Kerem haklıydı galiba. Sonuçta kaç yıllık evinin altından girip üstünden çıkmışlardı. Madem bu perdeleri seviyordu kalsınlar bari ne yapalım. Kerem de bir yandan yemeğini yerken bir yandan da üzüldü mü diye Şebnem'in tavırlarını izliyordu. Biraz yüzü düşmüştü tabii. Çok mu gereksiz bir çıkış yapmıştı ne? Kız heveslenmiş perdeleri yaptırmak istiyordu şimdi o hevesini kursağında bırakmak olur muydu hiç? Olmazdı.
"Şebnem"
"Ne oldu?"
"Ararım birazdan"
"Kimi?"
"Perdeciyi"
"Ama sen demiştin ki..."
"Bir şey demedim unut gitsin"
Şebnem gülümseyip elindeki tabağı sehpanın üzerine bıraktıktan sonra Kerem'in yanına geçip boynuna sarılarak "Madem bugün kanaatkâr günündesin şu senin külüstüre dönen müzik setini de değiştirelim diyorum. Ne dersin?" deyince burasına kadar gelen Kerem'de biraz geri durup "Sen bir yıla kalmaz külüstüre döndün der beni de beğenmezsin" dedi. Aa! Yine espiri yaptı. Şebnem aslında müzik setiyle ilgili öyle bir niyeti olmadığını sadece takıldığını söyleyerek yanağını öperken Kerem'de onun ellerini tutup yanına oturttuktan sonra "Sana bir şey söyleyeceğim ama kulaklarını dört aç çünkü duymadım bir daha söyle dersen tekrar etmeyeceğim" dedi.
Şebnem gözlerine heyecanla bakıp "Söz Kerem valla can kulağıyla dinliyorum" deyince Kerem de ona dikkatle bakarak "Eşyalarımız eskiyebilir bozulabilir ya da onları artık eskisi kadar beğenmeyip değiştirebiliriz ama benim sana senin de bana olan sevgin hep ilk günkü gibi kalsın olur mu?" dedikten sonra bu söylediklerinden dolayı mutlu olan Şebnem'in ellerini nazik bir dokunuşla öpüp "Kalbimde senin gibi deli dolu bir kızın aşkı oldukça hiç yaşlanmayacağımı hissediyorum biliyor musun? Durağan seyreden hayatıma öyle bir renk getirdin ki parmağımdaki bu yüzüğe her baktığımda keşkem olmadığın için şükredeceğim. Eskiden sadece ailem ve dostlarım için iyi ki hayatımdalar derdim. Şimdi aynı şeyi senin için de söylüyorum. İyi ki kalbimdesin iyi ki kalbindeyim. Bir ömür boyu da orada kalalım olur mu?" dedi. Şebnem şok Şebnem iptal! Kerem neler diyordu öyle...
Şebnem ilk defa o mübarek çenesini açıp bir şey diyememişti. Kerem'in söyledikleri kalbine öyle bir dokunmuştu ki gözleri dolacak gibi olup konuşamayınca çareyi ona sıkıca sarılmakta buldu. Kerem'de boynuna sarılan Şebnem'i sıkı sıkı sarıp "Seni gerçekten çok seviyorum Şebnem" dedikten sonra aniden o anki romantik havayı mecburen bozup "Yanık kokuyor" dedi. Şebnem gözleri pörtlemiş bir halde "Eyvah! Fırındaki sütlaçları unuttum Nurten anne fazla yakma demişti ama gittiler galiba" dedikten sonra koşturarak mutfağa gitti ama tam güle oynaya "Sorun yok Kerem yanan sütlaçlar değilmiş bu sefer her şey kontrolüm altında" diyerek geri dönüyordu ki Kerem'i görüp büyük bir telaşla "Dikkat et Kerem!" diye bağırdı. Belli ki romantik bir ortam yaratması gereken mum yüzünden yanan sütlaçlar değil perdeyle birlikte güme giden Kerem olmuştu.
Şebnem'in bağrışıyla birlikte ceketinin tutuştuğunu gören Kerem söndürmek için perdeyi koluna vururken Şebnem'de çeyiz olarak gelen kap kacağa su doldurup çocuğun başından aşağıya boca etti. Tamam belki alevler sönmüştü ama telaştan hâlâ su dökmeye devam etmesi yüzünden sıçana dönen Kerem'in sert bakışları da üzerine dönmüştü.
Elinde su dolu tencereyle kalan Şebnem "Hâlâ iyi ki hayatımdalar dediğin kişilerden biri miyim Kerem?" diyerek dudağını kemirip zoraki bir şekilde gülümsüyordu. Kerem olduğu yerde derin bir nefes alıp ona doğru yaklaştıktan sonra elindeki tencereyi yavaşça alıp Şebnem'in ne yapıyor bu der gibi bakmasına aldırmadan kızın başından aşağıya döktü. Şebnem buz gibi suyun yarattığı etkiyle titreyip ağzına kaçan suyu tükürerek "Anlıyorum Kerem şu an bir acaban oluşmuş" dedi. Deli kız! İkisi de donmuştu ama birkaç saniye sonra o hallerine gülmeye başlayıp kendilerini birbirlerine sarılırken bulmuşlardı.
"Bu ne demek oluyor Kerem?"
"Hâlâ iyikimsin demek oluyor"
"Gerçekten mi?"
"Evet"
"Bir daha söylesene"
"Şebneeeem!"
"Tamam sustum!"
•●●Şebnem&Kerem'in Düğün Günü·٠•●●•٠·
"Kerem seni almaya geldi Şebnem. Hazır mısın?"
Hazırdı da heyecandan kalbi ha durdu ha duracak haldeydi. Eli ayağı titrer bir halde aynanın karşısında durmuş kendisine bakarken "Nasıl görünüyorum bilmiyorum Aslı sence Kerem beni böyle beğenir mi?" diye sordu. Ay şaşkın! Böyle güzel bir kızı beğenmez olur muydu hiç? Hatta Şebnem bir gülümsesin Kerem onu üzerinde çuval da olsa beğenirdi.
Aslı yanına yaklaşıp ellerini tutarak kollarını iki yana açtıktan sonra dikkatle bakmaya başlamıştı. O etrafında dönüp dururken Şebnem de dayanamayıp yüzünü asarak "Ne oldu? Bir olmamışlık var değil mi?" diye sordu. Aslı tam önünde durup "O kadar güzel görünüyorsun ki bir kusur arıyorum ama bir türlü bulamıyorum" dedikten sonra ikisi de birbirine gülümseyip sarıldı.
"Biliyor musun kardeşim damatlığının içinde çok yakışıklı olmuş"
"Kerem zaten her haliyle çok yakışıklı ki"
"Bugün bir başka ama"
"Merak ettim galiba"
"Görmek ister misin?"
"İsterim"
Aslı ellerini bırakıp kapıya doğru giderken Şebnem de kalbini tutarak beklemeye başladı. Fazla beklemesi de gerekmemişti çünkü dışarıda sabırsız bir halde duran Kerem kız kardeşinin "Şebnem seni bekliyor" demesiyle hemen kapının önünde belirmişti. Birbirlerini gördükleri anda da gülümsemeye başlamışlardı. Kerem içeriye girmeden önce tüm güzelliğiyle karşısında duran Şebnem'e uzun uzun bakmış Şebnem'de gözlerini ondan ayırmadan olduğu yerde kalıp yanına gelmesini beklemişti.
En nihayetinde Kerem odaya girip bir hayli heyecanlı görünen Şebnem'e doğru yürümeye başlamıştı. Gelin hanımın önüne geldiğinde ise Şebnem'in kendisine doğru uzattığı ellerini tutup yüzündeki hoş tebessümle "Ne kadar güzel olduğun yadsınamaz ama bugün ayrı bir ışıltı var yüzünde. Umarım bu sana yaşatmaya çalıştığım mutluluğun bir yansımasıdır" dedi. Elbette öyleydi. Şebnem onun yanındayken dünyanın en mutlu en huzurlu en keyifli insanı oluyordu.
"Mutluyum Kerem. Şu an burada bu gelinliğin içinde ve tam karşında duruyor olmaktan dolayı çok mutluyum"
"Ben de öyle. Hadi gidip bizi ömür boyu birbirimize kenetleyecek olan imzalarımızı atalım"
"Atalım"
Kerem koltuğun üzerindeki gelin çiçeğini alıp Şebnem'e verdikten sonra kolunu uzatmış ve Şebnem'in de elini koluna dolamasıyla birlikte odadan çıkmışlardı. Ancak beklemedikleri bir misafirleri vardı. Kapıdan çıkar çıkmaz Şebnem olduğu yerde kalınca Kerem'de neden böyle yaptığını anlayamamış bir halde ne olduğunu sordu. Şebnem burada bulunuş sebebini bilmediği için sevinsin mi sevinmesin mi bilememişti ama yine de gülümser gibi olup "Ablam gelmiş" demeyi başarmıştı.
Çetiner ailesinin başka bir ferdi gelmediği için şanslılardı. Kerem rahatça konuşmaları için kendisini dışarıda bekleyeceğini söyleyerek çıkarken Şebnem'in ablasıyla selamlaşmayı da ihmal etmemişti. Selin'in de hakkını yememek lazımdı çünkü Kerem'e karşı hem çok kibar hem de sıcakkanlı davranmıştı.
İki kardeş birbirlerini uzun uzun inceleyerek yan yana geldikten sonra sıkıca sarıldı. O sırada Selin geri çekilirken "Ne yaptın sen deli kız?" diye sordu. Ooo! Neler yapmamıştı neler! Şebnem tedirgin halde Kerem'in ardından bakarak "Sevdim" dedikten sonra ablasına gözden uzaklaşmaya başlayan Kerem'i işaret ederek "O adamı görüyor musun? Kerem'i... İşte o benim bu hayattaki en büyük şansım" dedi. Selin kardeşinin bu sözleri sonrasında mutlu bir ifadeyle gülümsemişti.
"Verdiğin karardan memnunsun yani"
"O kadar mutlu ve huzurlu hissediyorum ki bu kelimelerle anlatılmaz. Kerem ile evlenmek benim şimdiye kadar verdiğim en doğru karar olacak"
"Senin adına çok sevindim. Kendini o hapishaneden farksız olan evden çekip kurtardığın için gerçekten çok mutluyum"
"Aynı senin gibi..."
"Aile konusunda pek şanslı olamadık biliyorsun ama ben seni her zaman çok sevdim Şebnem. Ne karar verirsen ver kendine nasıl bir yol çizersen çiz hep de sevmeye devam edeceğim. Sen benim bir tanecik kardeşimsin"
"Biliyorum abla ben de seni çok seviyorum. Keşke hep yanımda olabilsen"
"Onun ailesi nasıl? Yani Kerem'in... Sana iyi davranıyorlar mı?"
"Beni kızlarından ayrı tutmuyorlar. O kadar tatlı ve iyi insanlar ki onları da en az Kerem kadar seviyorum"
"Bunu duyduğuma sevindim"
"Geçen hafta ateşlendim. Nikah hazırlıkları ev derleyip toplamaları derken üşütmüşüm biraz... Eskiden de ateşlenirdik hatırlıyor musun? O zamanlar başımızda annem değil evin çalışanları dururdu. Saat başı da annemize haber giderdi. O da ancak gerekli gördüğü zaman gelir şöyle bir bakar sonra da çalışanlara talimatlar yağdırarak giderdi"
"Bilmez miyim?"
"Bu defa ateşlendiğimde hiç böyle şeyler olmadı. Kerem her an yanımdaydı ve elimi bir an bile olsun bırakmadı. Annesi yani Nurten anne de bütün gece beni kontrol ederek alnıma koyduğu sirkeli bezi değiştirip ateşimi ölçtü. Öperek ölçüyorlar biliyor musun? Alnını öpüp sonra da saçını okşuyorlar. İlk anda tuhaf geldi. Alışık değildim çünkü... Ama sonra hoşuma gitti. İyi ki hasta olmuşum dedim kendi kendime"
Bunları anlatırken Şebnem'in gözleri dolunca ablası ağlamasına izin vermeden ona sıkı sıkı sarılıp "Emin ellerde olduğunu bilmek beni ne kadar rahatlattı bilemezsin. Artık evime gönül rahatlığıyla dönebilirim" dedi. Şebnem merakla ablasına bakıp "Nikaha kalmıyor musun?" diye sorunca Selin de gülümseyip "Elbette kalıyorum. Uçağım yarın sabah erkenden hareket ediyor" dedi. Bu harikaydı işte. En azından ailesinden bir kişi onun mutluluğunu paylaşacaktı. İki kardeş birbirlerine gülümseyerek bakarken Selin "Hadi damadı bekletmeyelim" dedikten sonra Şebnem'in eteklerini düzelterek odadan çıkardı. Herkes hazır olduğuna göre nikah töreni başlasıııın!
"Gelin geliyooor!"
Şebnem bembeyaz gelinliği ve ışıl ışıl gülümsemesiyle kendisine sevgi dolu gözlerle bakan Kerem'e doğru yaklaşmaya başlamıştı. Nurten Hanım gözleri dolmuş bir halde ikisine de okuyup üfleyerek bakarken şahitlerde yerlerini almıştı. Şebnem'in şahitleri Melis ile Şirin olmuş Kerem'in şahitleri de Fiko ile Samet olmuştu. Tabii defteri imzalayacak olanlar sadece Fiko ve Melis'ti. Kerem alkışlar eşliğinde yanına gelen Şebnem'in elini tutup onunla birlikte gözlerini gözlerinden çekmeden nikah masasına doğru yürümeye başlamıştı. Herkes yerini aldıktan sonra da nikah memuru töreni başlattı. İnşallah Fiko son dakika "İtiraz ediyorum" diye ortalığa fırlamaz. Şebnem bu defa Allah yarattı demez şuracıkta mefta ederdi onu!
Nikah memurunun ilk sorusu Şebnem'e gelmiş ve Kerem ile evlenmek isteyip istemediği sorulunca da çılgın kızımız mekanın her köşesinden duyulacak şekilde koca bir "Evet" ile ortalığı inletmişti. Sıra Kerem'e geçtiğinde ise memur sorusunu yöneltirken Şebnem'in de kulağına bazı çatlak sesler gelmeye başlamıştı. Gelen fısıltı seslerine doğru bakarken de Fiko'yu eğilmiş çaktırmadan Kerem'e "Bu kıt akıllıyla evlenmek zorunda değilsin Kerem hâlâ vazgeçebilirsin seni kimse suçlamaz. Nikahtan kaçma konusunda artık birer profesyoneliz biliyorsun" derken yakalamıştı. Canına mı susuyordu bu kelaynak kuşu yine!
Kerem arkadaşının tüm müdahalelerine rağmen güçlü bir "Evet" derken Şebnem'den işareti alan Şirin'de onun vekaletiyle Fiko'nun ayağına öyle bir bastı ki adam oturduğu yerde zıp zıp zıplamak zorunda kaldı. Oh olsun ona! Demek daha kurulmamış bir yuvayı yıkmaya teşebbüs etmek ha! Bunun hesabı illa ki sorulurdu sizden Fiko Bey!
Şebnem nikahı unutup ona gözlerini kısarak bakarken bir yandan da sessizce "Bittin sen Fikocuk!" diyordu. Ama sonuçta nikah da hâlâ devam ediyordu. Ayağına basılması gereken biri daha vardı yani. Şebnem toparlanıp Fiko'ya olan kızgınlığının acısını ayağını fena halde ezdiği Kerem'den çıkarmaya kalkınca yine ondan sessizce "Şebneeeem!" diyerek fırça yemiş ve o an ki korkuyla da dudağını ısırıp "Affedersin Kerem adettendir diye şey ettim" demişti. Hemen ardından da gülmeleri gecikmemişti tabii. Yani onların hayatında bazı şeyler hiç değişmiyordu değişmeyecekti de...
Atılan imzaların ardından genç çift ve davetliler ayağa kalkmış nikah memuru ikisini karı koca ilan edip nikah cüzdanını da mutluluklar dileyerek Şebnem'e uzatmıştı. Ciddi ciddi evlenmişlerdi şaka gibi! Şebnem cüzdanı alıp gülerek ailelerine ve dostlarına doğru sallarken Kerem'de kolunu beline dolayıp kendisine bakması sağladıktan sonra "Hoş geldin ömrüme Sarı Papatyam" diyerek Şebnem'in alnına bir öpücük kondurdu. İkisi de bir süre birbirlerine sıkı sıkı sarılıp oldukları yerde öylece kaldılar. Onca yaşanan şeyin ardından bu halde olabildiklerine gerçekten şükrediyorlardı.
Şebnem ile Kerem gelen tebrikleri kabul ederken uzun süre yanlarına yaklaşmayan Fiko'da nihayet teşrif edebilmişti. Gelmişti de hiçbir şey demeden bir Kerem'e bakıyor bir Şebnem'e bakıyor ağzını açıp tek kelime etmiyordu. Şebnem yan gözle Kerem'e bakıp "Adama inme indi Kerem bir şey yap" deyince Kerem'de tebessüm ederek "Ne düşünüyorsun Fiko?" diye sordu. Aldıkları yanıt dumur edecek cinstendi çünkü Fiko gayet ciddi bir tavırla "Tebrik mi edeyim yoksa taziyelerimi mi ileteyim kararsız kaldım. Ya da belki de bu aptal sarışını senin gibi bir adamı kafesleyebildiği için tebrik etmeliyim ailene de oğullarının böyle belaları üzerine üzerine çeken bir çıyanla evlenip erken yaşta bu dünyadan göç etmesi sebebiyle taziyelerimi iletmeliyim" deyiverdi. Ne yapacakmış ne yapacakmış!
"Bana bakın Fiko Bey bari düğünümüzde o kopasıca çenenize hakim olun yoksa o taziyelerin kime gideceği hiç belli olmaz. Valla yeni gelinim demem ayağımın tozuyla uçarım üstünüze!"
"Yellooooz!"
"Taze yuvaları hedef alan yıkım ekibi kılıklı kart horoz!"
"Kart horoz mu? Ben şimdi senin o iki gram beynini tütsüleyip Kerem'in helvası niyetine dağıtmaz mıyım!"
"Şişşşşt! Şebnem Fiko susun artık!"
Fiko tavırlı bir şekilde sağ tarafa bakarak fularını düzeltirken Şebnem'de ellerini beline koyarak sol tarafa bakıyordu. Bu ikisinin yıldızı hiç barışmayacak mıydı canım! Bari düğünde bir rahat durun ama nerede! Neyse ki kızlar gelip Şebnem'e çiçeğini atıp atmayacağını sormuştu da gündem bir anda değişmişti. Atacaktı elbet atmaz mı hiç? Herkes bir arada dururken Kerem'de Fiko ile beraber onları izliyordu. Şebnem ise iki basamak merdiven çıkıp arkasını dönmüş gülümseyerek gözlerini yummuştu.
Huzur dolu bir halde "Hazırsanız çiçeğim geliyoooor!" dedikten sonra tam çiçeği atarken aksilik bu ya topuğu kaymış bu vesileyle de çiçek havada hızlı bir şekilde yön değiştirerek ilerlerken Şebnem'de yine kimin kafasına düşecek telaşıyla arkasını dönmüştü. Ama o da ne? Bütün kızlar tek bir yöne bakıyordu ve o yönde de önüne düşen çiçeği yerden alan bir adet Fiko vardı. Kader kısmet dedikleri bu olsa gerekti. Şebnem aralarındaki atışmaya rağmen gülümserken Fiko'da önce şaşkın şaşkın çiçeğe bakmış sonra da onu Peri Kızı'na yani Şirin'e uzatıp "Bence bu çiçek bize artık doğru zamanın geldiğini söylüyor. Ne dersin Peri Kızı?" demişti. Bir anda herkes dikkatini onlara vermişti. Bu bir teklif miydi şimdi?
Gözler Şirin'in üstündeyken o da her ne kadar bu teklif için erken olduğunu düşünse de Fiko'ya bakarken aksi bir şey söyleyememişti. Onun kendisine karşı olan sevgisini hissettikçe ve kalbinin aslında ne kadar güzel olduğunu gördükçe çoktan gönlünü ona kaptırmıştı bile. Şirin düşünürken Fiko'nun yavaş yavaş düşen yüzüne bakıp gülümseyerek elindeki çiçeği almış ve yanağına da olumlu cevap niteliği taşıyan bir öpücük kondurmuştu.
Şebnem bunun üzerine ne olabileceğini tahmin etmişti. Ettiği için de can hıraş bir halde Kerem'e Fiko'yu tutmasını söyledi. Kerem ilk başta anlamamıştı ama sonra öpücüğü kapan Fiko'nun yan yan kaykıldığını görünce arkadaşını düşmeden yakalamayı başarmıştı. Artık düğünler peş peşe gelir önce Aslı ile Ümit sonra da Fiko ile Şirin evlenirdi. Şebnem gelinliğinin eteğini sürüye sürüye gelmiş belliydi bu...
Canlı müziğin başlaması ve çalan şarkının etkisiyle Kerem ile aynı anda birbirlerine bakan Şebnem olduğu yerde zıplayıp heyecanla alkış tutarak "Bizim şarkımız çalıyor Kerem!" dedi. Haklıydı. Bu "Güzel Kaçak"a da onu artık kaçmaktan kurtaran adama da ancak böyle bir şarkı yakışırdı zaten.
Kerem müziği duyar duymaz Fiko'yu bırakmış Şebnem'de apar topar merdivenlerden inmişti. İkisi ortak bir noktada buluşup el ele dans pistine doğru geldikten sonra da bir yandan şarkının sözlerine eşlik edip bir yandan da davetlilerin ve ailelerinin de katılımıyla neşeli bir şekilde ilk danslarını başlattılar.
Şebnem karşısında duran adamın kollarında içi içine sığmaz bir halde dans ederken Kerem'de bir yandan ona eşlik etmeye çalışıyor bir yandan da Şebnem'in dans ederken ki o tatlı hallerini yüzündeki kocaman gülümsemeyle izliyordu. Uzun zamandan sonra tam anlamıyla mutlulardı. Hem de tarifi imkansız bir mutluluk vardı kalplerinde. Belki Kerem Şebnem'in en büyük şansı gibi görünüyor olabilirdi ama Şebnem'de Kerem'in en büyük şansıydı. Onlar onca zorluğun ardından bir araya gelmiş eş ruhlardı ve artık birbirlerini tamamlayıp koca bir ömrü birlikte geçirmeye hazırlardı. Ee! Bu noktada da söylenecek tek bir söz kalıyordu.
"Çok zorluk çektiler... Şimdi mutlu olma zamanı!"
Şimdi mutlu olma zamanı!"
•●●·٠•●●•٠·
(Ekstra bölümümüzü okumadan ayrılmayın çünkü Şebnem'in size söyleyecekleri var )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder